To see the other types of publications on this topic, follow the link: Kötü inanç.

Journal articles on the topic 'Kötü inanç'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 50 journal articles for your research on the topic 'Kötü inanç.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

Masatoğlu, Mehmet. "Rabha Halkının İnanç Dünyası ve Ritüel Pratikleri." Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30, no. 1 (2025): 1–15. https://doi.org/10.58568/firatilahiyat.1614360.

Full text
Abstract:
Rabha Halkının inanç sistemi, Hindistan’ın kuzeydoğu bölgelerinde yaşayan Rabha kabilesinin doğa temelli inançları, ritüelleri ve toplumsal yapısına odaklanır. Çalışma, Rabha halkının geleneksel dini ve felsefi yapısını, doğayla olan derin bağları ve bu bağların toplumsal hayatlarındaki merkezi rolü üzerinden inceler. Doğanın kutsallığına ve ekolojik dengeye dayanan bu inanç sistemi, topluluğun yaşam tarzını, tarımsal uygulamalarını ve sosyal ilişkilerini biçimlendirir. Rabha dini, sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın bir sembolü ve doğayla uyum içinde sürekli bir varoluşun temsili olarak değerlendirilir. Bu çalışma, Rabha dini inancını anlamak için analitik ve eleştirel bir yaklaşım benimsemiş, hem tarihsel hem de felsefi boyutlarıyla topluluğun inanç sistemini incelemeyi amaçlamıştır. Araştırmada, Rabha halkının ritüelleri ve manevi pratikleri detaylı bir şekilde ele alınmış, bunların kültürel kimliklerini ve toplumsal dayanışmalarını nasıl şekillendirdiği çözümlemeye çalışılmıştır. Araştırma, alanyazında mevcut olan etnografik verilerin analiz edilmesi, sözlü tarih çalışmalarının incelenmesi ve yazılı kaynakların değerlendirilmesi yoluyla geliştirilmiştir. Böylece, Rabha toplumunun dini ve kültürel devamlılığını nasıl sürdürdüğü açığa çıkarılmıştır. Rabha topluluğunun dini yapısı, çeşitli kültürel ve dini etkilerle esnek bir şekilde etkileşim kurarak kendi kimliğini korumuş ve zenginleşmiştir. Topluluğun özellikle öne çıkan ritüelleri, doğayla derin bir manevi bağı yansıtır. Doğanın kutsallığına inanç, tarımsal faaliyetlere odaklanan ritüellerde açıkça görülmektedir. Örneğin, Rabhalar, tarım tanrıçası Āya-Khoksi’ye adaklar sunarak toprağın verimliliğini sağlama amacı gütmektedir. Benzer şekilde, nehirler ve su kaynakları için Langa’ya dua edilirken, ormanların ve yabani yaşamın koruyucusu olarak Hasong’ı kutsal kabul ederler. Rabhalar, manevi dünya ile maddi dünyanın arasındaki dengenin korunmasına büyük önem atfetmektedir. Atalara tapınma, bu topluluğun dini ve kültürel yapısında merkezi bir rol oynamaktadır. Atalara sunulan adaklar ve yapılan ritüeller, hem bireylerin kökleriyle olan bağlarının güçlenmesine hem de toplumsal dayanışmanın pekişmesine olanak tanır. Ataların ruhlarını memnun etmeye yönelik törenler, Rabhalar için sadece bir dini uygulama değil, aynı zamanda bir sosyal uyum arayışını ifade eder. Rabha dini, iyi ve kötü tanrılar arasında bir denge üzerine kuruludur. Bu çerçevede, olumlu değerleri temsil eden iyi tanrılara dua edilerek refah ve mutluluk arayışı sürerken, kötü ruhlara karşı da belirli ayinler düzenlenerek topluluğun güvende kalması hedeflenir. Örneğin, doğal afetler ya da hastalıkların kötü ruhların etkisi olduğuna inanılan durumlarda, hayvan kurbanları veya ritüel uygulamaları bu etkilerin azaltılması amacıyla kullanılır. Bu dini pratikler, Rabha toplumu için manevi dengenin korunmasında kritik bir rol oynar. Bu araştırmanın temel amacı, Rabha halkının kültürel kimliğini koruma yöntemlerini ortaya koymak ve bu kimliğin dışsal dinamiklere rağmen nasıl direnç gösterdiğini anlamaktır. Rabhaların dini pratikleri, sözlü gelenekler aracılığıyla nesilden nesile aktarılmış, toplumsal ve kültürel bir hafıza oluşturmuştur. Rabha dini üzerine yapılan bu inceleme, topluluğun inanca dayalı kimliğini, toplumsal yaşamını ve doğa ile olan ilişkisini anlamamıza katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda, Rabha dini, bir ibadet sistemi olmanın ötesinde, bireylerin toplumsal rolleri ve doğayla uyumlu bir yaşam tarzı sunarak topluluğun sürekliliğini sağlamaktadır. Rabhalar, dinlerini sadece bir ibadet sistemi olarak değil, aynı zamanda yaşam tarzı ve doğayla uyumlu bir varoluş çerçevesi olarak benimsemiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Köroğlu Türközü, Hatice, and Semra Er. "Kore’de Doğumla İlgili Geleneksel İnançlar ve Ritüeller Üzerine Bir Çalışma." Uluslararası Halkbilimi Araştırmaları Dergisi 7, no. 1 (2024): 100–120. http://dx.doi.org/10.61729/uhad.1443678.

Full text
Abstract:
Öz Kore kültüründe doğuma dair birçok farklı geleneksel inanç ve ritüeller bulunmaktadır. Kore kadınları hem hamilelik öncesinde çocuk sahibi olabilmek için hem de doğum sonrasında çocuk en az bir yaşına gelinceye kadar, bereket ve doğum tanrıçasına, birtakım adaklar adamanın yanı sıra ritüeller gerçekleştirmiştir. Aynı zamanda Koreliler doğum tanrısının, hamilelik süresince fetüsü ve Kore kadınını kötü ruhlardan koruyacağına, özellikle erkek çocuk sahibi olmasına ve doğum sonrasında da çocuğa uzun bir ömür bahşedeceğine inanmaktaydılar. Bu çalışmada, hamilelik öncesi geleneksel Tegyo (태교) eğitim yönteminden başlayarak, bebek sahibi olmak için yapılan Gica Ritüelleri (기자속) ve doğum adetleri (산속) ele alınmanın yanı sıra bebeğin cinsiyetinin rüyalarla haber verildiğine dair bir inanç olan Temonğ (태몽) kavramı açıklanmıştır. Hamilelik sırasında uygulanan diğer adetlerle birlikte, doğum sonrasında çocuğun sağlıklı olması için tanrılara adak hazırlanarak uygulanan Yüzüncü Gün Töreni (Bekilcançi-백일잔치) ve Birinci Yaş Günü Töreni (Dolcançi-돌잔치) gibi diğer etkinlikler de çalışmanın konusuna dahil edilmiştir. Bunlara ek olarak, Kore kültüründe doğum ritüellerinde önemli olan semboller ve nesneler de çalışmada açıklanmıştır. Bu çalışma, Kore’nin doğuma dair inanç ve ritüel faaliyetlerinin incelenmesiyle Kore kültüründeki yeri ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Aslan, Celal, and Ayşe Aybüke Yücel. "Şamanizm’den Günümüze Kalanlar." Current Perspectives in Social Sciences 29, no. 1 (2025): 29–36. https://doi.org/10.53487/atasobed.1474755.

Full text
Abstract:
Eski Türklerin kötü ruhlardan arınmak, hastalıklardan şifalanmak ve gelecekten haber almak için başvurdukları kişiler şamanlar olmuşlardır. Şamanizm de şaman kelimesinden türetilmiştir. Şamanlık mevcut dini inanışın bir sistem dâhilinde ve teknik biçimde uygulanması olarak tanımlanmaktadır. Şamanizm inanç sisteminde yaşanan birçok uygulamanın bugün hem İslam dininde karşılığı olan noktaları hem de Anadolu topraklarında kültürel şekilde devam eden ritüel ve inançları varlığını korumaktadır. İslamiyet’in kabulünden sonra Türkler Şaman geleneklerini hayatlarından çıkaramamışlardır. Küçük büyük birçok ritüel ve inanç İslam dini içinde de varlığını korumuştur. Özellikle Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinde büyük bir öneme haiz bulunan Türk tasavvufunda Şamanizm izleri oldukça fazla örnekle tespit edilmiştir. Lakin bu izler İslam dinine uydurularak Türk-İslam senteziyle oluşturulmuştur. Bu etkilerden bazıları İslam dini ile bağdaşan inançlarken bir kısmı ise kültürel olarak aktarılan batıl sayılarak toplumun bir kısmı tarafından reddedilen şeylerdir. Hazırlanan bu makalede öncelikle Şamanizm inanç sistemi ve şamanların icra ettikleri ritüellerden söz edilmiştir. Ardından İslamiyet’in kabulünden sonra Türk topluluklarında karşımıza çıkan tasavvufi dini sistemlerle Alevilik içerisinde yer alan Şamanizm kaynaklı uygulamaların benzerliklerine bakılmış ve sosyal hayatta müşahede edilen Şaman kökenli inanışların günümüze yansımalarından bahsedilmiştir. Gelenek olarak varlığı sürdürülenlerin bugün ne amaçla yapıldığı ve bağlamından kopup kopmadıklarına da değinilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Özgen, Mutlu. "Anadolu Kültüründe Ölüm: Sosyolojik ve Folklorik Açıdan İyi ve Kötü Ölüm Algısı." Gaziantep University Journal of Social Sciences 24, no. 1 (2025): 120–40. https://doi.org/10.21547/jss.1507341.

Full text
Abstract:
Bu çalışma, ölümün gerçekleşme biçimlerinin sosyoloji ve halk bilimi üzerindeki etkilerini derinlemesine incelemektedir. Sosyolojik açıdan ölüm, “iyi ölüm” ve “kötü ölüm” olarak sınıflandırılırken, halk bilimi açısından “sıralı” ve “sırasız” ya da “hayırlı” ve “hayıflı” ölüm olarak tanımlanır. İyi ölüm, kişinin acı çekmeden ve sevdikleriyle vedalaşarak ölmesi olarak kabul edilirken, kötü ölüm, ani ve beklenmedik, acı verici koşullar altında gerçekleşen ölüm olarak kabul edilir. Sıralı ölüm, yaşlıların gençlerden önce ölmesi anlamına gelirken, sırasız ölüm, gençlerin yaşlılardan önce ölmesi anlamına gelir. Anadolu kültüründe ölümün dilsel ve sembolik temsilleri incelenmiş; ölüm, dini ve manevi ifadelerle vurgulanırken, argo ifadeler de ölümün günlük hayattaki yerini yansıtır. Ölüm duyuruları cami minarelerinden okunan salâlarla yapılır, bu süreç yas tutma ritüellerini başlatır ve toplumsal dayanışmayı güçlendirir. Mezar taşları, ölümün kalıcı sembolleri olarak, ölen kişinin biyografisini ve ölüm sebebini yansıtır. Bu taşlar, toplumun ölümle ilgili inanç ve değerlerini nesilden nesile aktarır. Ölümün gerçekleşme biçimi bireyler ve aileler için büyük önem taşır; bu nedenle ölümle ilgili ritüeller ve yas tutma süreçleri çalışmanın odak noktalarını oluşturur. Sosyolojik ve halk bilimsel perspektiflerle ölümün toplumsal kabulü ve ritüellerin önemi ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Ölümün iyi ya da kötü olarak sınıflandırılması, bu sürecin toplumsal ve bireysel düzeydeki etkilerini anlamak için önemli bir çerçeve sunar. Çalışma, ölümün toplumsal kabulünü ve ritüellerin önemini vurgulayarak, toplumsal dayanışma ve bireysel yas süreçlerine dair derinlemesine bir analiz sunmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Demir, Turan. "TÜRK DÜŞÜNCE SİSTEMİNDE KUYRUĞUN İŞLEVİ ve MİTOLOJİK KÖKENİ." Folklor Akademi Dergisi 8, no. 2 (2025): 305–15. https://doi.org/10.55666/folklor.1620671.

Full text
Abstract:
İnsanoğlu düşünce sisteminde ruhsal âlemi sembolize etmek için mistik ve derin anlamlar içeren semboller kullanır. Soyut düşünce, inanç dünyasında evren algısını oluştururken kutsal varlıkların tasarımını zıtlıkların bütününden hareketle iyi ve kötü olarak somut varlıklar üzerinden yaratır. Semboller düşüncenin gücü ile oluşturulurken somut bir varlık üzerinden soyut düşüncenin yaratım gücü ilk ilhamını yeryüzünden alır. Yeryüzünde geleneksel dünya görüşüne bağlı olarak inançların ilk sembollerini de bitki ve hayvanlar oluşturur. İnsanoğlu özellikle yıllardır iç içe yaşadığı ve birçok şeyinden faydalandığı hayvanlara fiziksel ve biyolojik özelliklerine göre derin manalar yükleyerek inanç dünyasında görünen ile görünmeyeni birbirine bağlar. İlk zamanlardan itibaren çeşitli mitolojik varlıklar ve tanrılar kuyruklu olarak tasvir edilmiştir. Yarı insan, yarı hayvan şeklindeki karışık mitolojik yaratmalar, bilinçaltında insan ve hayvan bütünlüğünden hareketle kutsal alanı şekillendirme kaygısı ile yakından ilgilidir. Boğa, kurt veya yılan başlı ve kuyruklu mitolojik yaratmalar, varlıklar ve bu varlıkların uzuvları ile yapılan bir güç aktarımıdır. Hayvanların boynuzları, kafaları, yeleleri, ayakları gibi uzuvlarına da hayvandan bağımsız bir şekilde mistik bir anlam yüklenir. Bu uzuvların içinde sadece hayvanlara mahsus olan kuyruk göz ardı edilmiş derin bir manaya sahiptir. Mitolojide kuyruk, özellikle hayvan figürlerinin insanlarla olan ilişkisini simgeler. Ritüellerde, anlatılarda ve inanışlarda insanın çevresi ile kurduğu ilişkiyi ve bağı sembolize eden kuyruk; ölümün ve kötülüğün bir işareti olarak karşımıza çıkar. Kuyruk; ritüellerde, anlatılarda ve inanışlarda hayvan sembolizmi bağlamında hayvan bedeninin bir tamamlayıcısı olmaktan ziyade insan-hayvan ilişkisini ruhsal alana taşıyan ve insanın doğaüstü varlıklarla bağlantı kurmasını sağlayan bir semboldür. Türk halk inançlarında Şeytan veya cinler kuyruklu olarak tasavvur edilmiştir. Kuyruk bu bağlamda doğaüstü varlıkların kötü niyetli veya tehlikeli olduğunu gösteren bir işarettir. Bu inanışın kökeni, hayvanların kuyruklarının bilinmeyen ve gizemli yanlarını çağrıştırmasından kaynaklanmaktadır. Bu çalışmada Türk mitolojisinde kuyruklu olarak tasavvur edilen ruhsal varlıklar ve varlıkların işlevleri araştırılarak kuyruğun Türk kültür dairesinde yer alan anlatı, inanış ve ritüellerdeki işlevleri örnekleri ile ortaya konmaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

Özgen, Mutlu. "Anadolu Halk Kültüründe Soğan ve Sarımsak: Tabu-Ritüel-Mistik Anlam." Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi 20, no. 1 (2025): 380–99. https://doi.org/10.48145/gopsbad.1647750.

Full text
Abstract:
Anadolu halk kültürü, manevi inançların ve ritüellerle örgülü bir toplumsal yapının zengin bir yansımasını sunar. Çalışmada soğan ve sarımsağın bu kültürel dokudaki özel yerini ortaya koyarak, bu bitkilerin bireysel ve toplumsal düzeydeki anlamlarını ve mistik folklor öğeleri arasındaki önemini vurgulamıştır. Soğan ve sarımsak, özellikle manevi koruma ve arındırma özellikleriyle halk inançlarında çok boyutlu bir yere sahiptir. Geçiş dönemleri ritüellerinde, kötü ruhların uzaklaştırılması ve nazardan korunma gibi çeşitli pratiklerde bu bitkiler çok yönlü kullanılmış; lohusalık ritüellerinde annenin ve bebeğin korunması amacıyla odalara yerleştirilmiştir. Bu uygulamalarda soğan ve sarımsak keskin kokuları, acı tatlarıyla manevi birer kalkan ve şifa aracı olarak değerlendirilmiştir. Halkın bu bitkilerin kabuklarına "üç harflilerin parası" olarak kutsiyet yüklemesi, soğanla sarımsağın halk kültürünün mistik inanç sistemlerinde tabulaştırılmasına neden olurken; kabuklarının gelişigüzel atılması veya yakılması, halk inançlarında kötü sonuçlara yol açabilecek bir durum olarak algılanmıştır. Ritüellerle büyütülen bu anlam dünyası, soğan ve sarımsağın halk bilimi literatürünün çok önemli öğeleri arasına girmesini sağlamıştır. Bu çalışma soğan ve sarımsağın Anadolu'nun manevi dünyasındaki rollerini detaylı bir biçimde ortaya koymuş; bireylerin manevi koruma, şifa ve arındırma ihtiyaçlarına cevap veren ritüellerle zenginleştirilmiş kültürel bir hafızayı çözümlemeye odaklanmıştır. Bu bitkilerin hem bireysel hem de toplumsal boyutta halk inançlarına olan etkisi, mistik folklorun vazgeçilmez bir parçası olduğunu gözler önüne sermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

BALCI, Mehmet Emin. "Kutsalın Kırılgan Kubbesi: Peter Berger'e göre Çoğulculuk Çağında İnancın Anlamı." Posseible, no. 12 (February 14, 2018): 53–64. https://doi.org/10.5281/zenodo.7419748.

Full text
Abstract:
Çoğulculuk modern toplumu kadim toplumlardan ayıran en önemli özelliktir. Toplumsal dünyada mutlak bir merkezin yerini izafi ve birbirlerinin yerini almaya çalışan tercihlerin rekabetine bırakması dinsel sembolik evrenin farklılıkları birleştirici ve bütünleyici perspektifinden apayrı, izafi bir düzenin doğmasına sebep olmuştur. Bu düzen içinde dinin geleceğinin ne olacağı oldukça hararetli tartışmalara sebep olmuştur. Bu çalışmada çağdaş sosyolojinin önde gelen sosyologlarından Peter L. Berger’in çoğulculuk ve dinsel gerçeklik hakkındaki görüşlerini ele alacağız. Öncelikle dünyanın önceden verilmiş /bahşedilmiş (taken for granted) bir anlamdan aktörlerin karar-alım süreçlerine göre inşa edilme sürecini tartışacağız . İkinci olarak piyasa sisteminin çoktan seçmeli düzeninde ayakta kalmak için geliştirilen bir örgütlenme tarzı olarak denominasyon kavramına odaklanacağız. Üçüncü olarak Berger’in geç dönem çalışmaları bağlamında dinin bir düşünce üslubu olarak yeniden üretilme sürecini iki karşıt kavramın ekseninde okumaya çalışacağız: fundamentalizm ve rölativizim. Son olarak ise Berger’in erken dönem çalışmalarından biri olan “Precarious Vision”daki dinin toplumsal söylemin kurucusu olarak değil ancak bu söylemsellik tarafından imal edilen bir sosyolojik değerle varlığını sürdürdüğü hakkındaki tezini açılımlamaya çalışacağız.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

Kara, Pelin Sultan. "Chantal Mouffe - Siyasal Üzerine." Türkiye Siyaset Bilimi Dergisi 7, no. 1 (2024): 71–77. http://dx.doi.org/10.59886/tsbder.1456273.

Full text
Abstract:
Post-politik dönemde antagonizmaların kalkıp her şeyin mutabakat ile çözüleceğine inanç vardı. Kimlikler, sağ-sol ayrımı ortadan kalkacaktı ve çatışmalar kolektif boyuttan bireysel boyuta inecekti. Fakat Mouffe bunu kabul etmez. Ona göre husumet her daim var olacaktır. Mouffe için demokratik siyasetin doğasında husumet vardır. Mouffe’a göre sağ ve sol kalkabilir. Önemli olan o ikisi arasındaki ayrımı korumaktır. Sınırı olmayan post modern çoğulculuğa karşıdır. Farklı talepleri olan ve aralarında agonistik tartışma olan çoğulculuklar olması gerektiğini savunur. Bu grupları ahlaki anlamda iyi kötü değil siyasi olarak biz- onlar şeklinde ifade eder. Çünkü Mouffe için her şey siyasalın konusudur. Siyasalın ahlakın perdesi altında altı oyulmamalıdır. Tüm dünyada geleneksel partiler küreselleşmeyi savunmakta, liberal demokrasinin alternatifsiz model olduğunu savunmaktalar. Husumet yerine mutabakata dayalı yönetimin geçerli olduğu savunulmakta ve kimlikler yok edilmeye çalışılmaktadır. Solun da merkeze kayması ile çeşitli sebeplerle yeni kutuplaşmalar yaratan popülist sağ partiler yükselişe geçmektedir.
 Mouffe Siyasal Üzerine’de agonistik siyaslı destekleyecek ve agonistik siyasala karşı olacak pek çok düşünürün görüşlerinden örnekler vermektedir. Ayrıca küreselleşme, ulusaşırılaşma ile ilgili görüşleri açıklayarak bunları eleştirmektedir. Tüm dünyada tek tip insan, tek tip yönetim, tek tip adalet olabileceğinin doğru olmadığına inanmaktadır. O çoğulculuğu ve bu çoğulculuk arasında çıkacak çatışmalrın agonistik şekilde çözüleceği siyasal düzen tasavvur etmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

ÖZER, Şerife. "Çankırı yöresine ait yerel atasözleri." RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, no. 38 (January 2, 2024): 143–57. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1413647.

Full text
Abstract:
Çankırı ili İç Anadolu’nun kuzey batısında yer alan ve kadim Türk kültürünün taşıyıcısı ve aktarıcısı olan önemli illerden birisidir. Türk Dilinin anlatım gücünün zenginliğini yansıtan söz varlığı unsurundan birisi hiç kuşkusuz atasözleri ve deyimlerdir. Dil çalışmaları çerçevesinde yöresel atasözlerinin araştırılarak kayıt altına alınması ve gelecek kuşaklara aktarılması büyük önem arz etmektedir. Bu makalede amacımız Çankırı yöresine ait atasözlerini tespit ederek Çankırı’nın söz varlığını ve kültür zenginliğini hem kayıt altına almak hem de gelecek kuşaklara aktarmaktır. Çankırı ve yöresinde yaptığımız derleme ve tarama çalışmalarında tespit ettiğimiz atasözlerinin TDK’nin dijital sözlüğünde, Ö. A. Aksoy’un “Atasözleri Sözlüğü”nde, N. Albayrak’ın “Türkiye Türkçesinde Atasözleri” kitabında ve B. T. Aksu, Ş. Akalın ve R. Toparlı’nın “Türk Atasözleri Sözlüğü” eserlerinde yer alıp almadığını kontrol ederek altmış üç atasözünün yöresel olduğunu belirledik. Tespit ettiğimiz yöresel atasözlerini hem standart Türkçe yazılışıyla hem de ağız ses özelliklerini gösteren ağız alfabesiyle parantez içinde gösterdik. Çankırı ağzı üzerine yüksek lisans ve doktora çalışmaları mevcut olduğu için ağız özellikleri üzerinde durmadık. Giriş bölümünde atasözleri hakkında bilgi verdikten sonra alfabe sırasına göre sıraladığımız atasözlerinin anlamlarını ikinci bölümde açıkladık. Üçüncü bölümde atasözlerinin kavram alanlarını sekiz ana başlık altında sınıflandırdık. Birinci alt bölümde aile hayatı, çocuk terbiyesi ve eğitiminin önemini akrabalık ilişkilerini ve evlilik konularını içeren atasözlerini inceledik. Çankırı’nın yöresel atasözlerinde aile hayatının, akrabalık ilişkilerinin çok önemli olduğu vurgulanıyor. İkinci alt başlıkta iş hayatını ve ekonomik hayatı ilgilendiren alışveriş, borç alma verme, para, zenginlik ve fakirlik konularını ihtiva eden atasözlerini inceledik. Üçüncü alt başlıkta sosyal ilişkileri, arkadaşlık, dostluk, komşuluk vb. konuları ihtiva eden atasözlerinde dostluğun önemini ve sosyal hayatta yumuşak huylu olmak gerekliliği, fakirlere ve güçsüzlere sahip çıkmanın önemi belirtiliyor. Dördüncü alt başlıktaki kavram alanında dinî konular ve batıl inançlar hakkındaki atasözlerinde gusül abdestinin önemi ve iftira atmanın çok kötü bir davranış olduğu vurgulanıyor. Batıl inanç ihtiva eden yalnızca bir atasözü tespit ettik. Beşinci alt başlıkta mevsimler, aylar ve tarımla ilgili atasözlerinde mart ayında soğuk havanın kısa sürmesinin tarım için faydalı, nisan ayında yağmurun önemli olduğu öne çıkmaktadır. Altıncı alt başlıkta insan karakteri üzerine söylenmiş atasözlerinde aç gözlülüğün kötü bir huy olduğu ve temiz kalpli olmanın önemi belirtiliyor. Yedinci alt başlıkta sebze, meyve ve beslenme ile ilgili atasözleri yer alıyor. Sekizinci ve son alt başlıkta hayvan metaforları ele alındı. Bu bölümde at çok kıymetli hediye olarak nitelendirilmiş, köpek aç gözlü ve saldırgan insan metaforu olarak, kurt da adı kötüye çıkmış insan ve kötü insan simgeleri için kullanılmıştır. Ayı güçlü insan, manda ihtiyacı büyük insan metaforları olarak kullanılmıştır. Dördüncü bölümde sonuç değerlendirmesi yapılmıştır. Elde ettiğimiz bulgular, Çankırı yöresinde Anadolu’nun kadim kültürünün önemli özelliklerinin günümüze kadar aktarıldığını ve yaşatıldığını göstermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

Badem, Mustafa. "KUR’ÂN’DAKİ TEVHÎD ANLAYIŞI VE İNANÇ İLKELERİ BAĞLAMINDA MODERN KİŞİSEL GELİŞİMİN ELE ALINMASI." Kilis 7 December University Journal of Theology 12, no. 1 (2025): 381–425. https://doi.org/10.46353/k7auifd.1648248.

Full text
Abstract:
Kişisel gelişim, nitelikli bir hayat sürmek için bireylerin kendisini istek ve hedefleri doğrultusunda donanımlı hale getirmesidir. Kişisel gelişim öğretileri gerek fizikî yetenekler yönünden gerekse duygusal yönden bireyleri hayatın inişli çıkışlı süreçlerine maddi ve manevi yönden dayanıklı hale getirmektedir. Potansiyelde bulunan güçlerin ve yeteneklerin açığa çıkmasını sağlayarak kişiyi bulunduğu konumdan daha ileri bir seviyeye ulaştırmaktadır. Kişilerin karşılaştıkları ruhsal problemlere çözümler üretmesine yardımcı olmakta, muhtemel zorluklara karşı onu motive etmektedir. Hedefe giden aşamaları planlayıp yönetmesinde ona yol göstermektedir. Kişinin çevresinde bulunan imkânları kendi lehine kullanabilmesini sağlayarak iş ve kariyer hayatında başarılı olmasını sağlamaktadır. Tüm bunların neticesinde bireyler, hedeflediği hayat standartlarına ulaşabilmekte ve uyum sağlayabilmektedir. Kişisel gelişim çalışmaları, bireylerin hayata bakışını gözle görülür biçimde etkilemektedir. Bu etkilenme genellikle olumlu yöndedir. Ancak dinî, kültürel ve bireysel anlayış farklarından kaynaklanan birtakım problemli düşünceler de bu çalışmaların içeriğinde yer almaktadır. Bunlardan birisi de İslâm itikadı açısından sorunlu olan kişisel gelişim öğretileridir. Örneğin; bazı kişisel gelişim öğretilerinde kutsallaştırılan dünyevî başarı anlayışı, Kur’ân’da vaat edilen ahiret kazanımları ile çelişmektedir. Bu öğretilerde cennet, cehennem, ödül, ceza gibi hususlar göz ardı edilmektedir. Seküler bir anlayışla ortaya konulan öğretiler, dünya hayatının bir imtihan olduğu göz ardı edilerek ve ahiret hayatı yok sayılarak muhataplara sunulmaktadır. Kur’ân’ın öngördüğü tevekkül anlayışına sahip olma, hafv ve reca arasında olma, Allah’ın rızasını arama gibi hususlara bu çalışmalarda değinilmemektedir. Bu da Kur’ân’ın ortaya koymuş olduğu inanç ilkelerine uygun davranmak isteyen bireyleri yanlışa sevk etmektedir. Bu nedenlerle kişisel gelişimin itikâdî açıdan doğru ve yanlış yönlerinin Kur’ân ışığında incelenmesi gayesiyle böyle bir çalışma yapılmıştır. Nitekim Kur’ân, insan hayatına yön veren ve onu olgunlaştıran birçok önemli ilkeyi ortaya koymaktadır. Dolayısıyla onda kişisel gelişimle ilişkilendirilebilecek önemli görüşler bulunmaktadır. Öne sürülen bu görüşler, diğer kişisel gelişim kitaplarından farklı ve orijinaldir. Zira onun görüşlerini benimseyen birey ve toplumlar, önemli başarılar elde etmiştir. İman, ahlâk ve ameli birleştiren yapısı, bu başarıların en önemli nedenidir. Çünkü Kur’ân’da sadece dünyaya endeksli bir hayat anlayışı reddedilmektedir. Onda ortaya konulan görüşler, aşkın bir yaratıcının varlığı merkeze alınarak ölümden sonraki hayata uzanmaktadır. Dünya hayatında çeşitli nedenlerden dolayı tam olarak tesis edilemeyen adaletin, ahirette tesis edileceği bildirilmektedir. Zulüm ve haksızlık edenler cezalandırılarak haksızlığa uğrayanların ise haklarının kendilerine iade edileceği; iyi işler yapanların cennetle ödüllendirilecekleri vaat edilmiştir. Doğal olarak bireylerden bu anlayış üzere davranmaları ve dünya hayatının bir imtihan olduğu bilinciyle hareket etmeleri beklenmektedir. Bu imtihanda yapılan işlerin değer kazanabilmesi ise Allah’ın rızasına göre hareket etmeye bağlıdır. Bireyler attığı her adımı, giriştiği her işi, üzerine düşen bütün tedbirleri alarak yapmalı; sonucunu ise Allah’a bırakmalıdır. Çünkü yapılan işlerin olumlu ya da olumsuz sonuçlanması da bu imtihanın bir parçasıdır. Neticede elde edilen sonucun Allah’tan geldiğine inanarak rıza göstermelidir. Ayrıca her mümin havf ve recâ arasında bir durumda olmalıdır. Ne kendi kurtuluşunu garanti görmeli ne de ümitsizliğe kapılmalıdır. Kur’ân’ın ortaya koyduğu kişisel gelişim öğretileri, bu inançlar üzerine bina edilmektedir. Dolayısıyla bu inanca ve düşünceye sahip olma, bireylerin dünya hayatında yaptıkları işlerde adımlarını daha dikkatli atmalarına vesile olmaktadır. Onları iyi ve güzel işler yapmaya sevk etmekte, kötü işler yapmaktan alıkoymaktadır. Bireylerin vicdanlarında pozitif yönde bir otokontrol sitemi oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Allah rızasının kazanılması uğruna, gönüllülük esasına dayalı birçok adım bu inanç vesilesiyle atılmaktadır. Güzel ahlâka dair birçok haslet, bu inancın sayesinde yeşermektedir. Netice itibariyle bu çalışmada Kur’ân’da ortaya konulan tevhit anlayışı ve inanç ilkeleri bağlamında modern kişisel gelişim ele alınmıştır. Böylece kişisel gelişim öğretilerinin hedeflediği ideal yaşam şekline daha köklü bir formatla ulaşılması amacı güdülmüştür. Nitekim ahirette yargılanma, cennet, cehennem, ceza, mükâfat gibi mefhumların varlığı, modern kişisel gelişimin ulaşamadığı neticelerin elde edilmesine vesile olabilir. Zira itikâdî açıdan sağlam ve tutarlı düşüncelere sahip insanlar, buradan elde ettiği motivasyonu, kişisel gelişim sürecinde çeşitli kazanımlar elde etmede kullanabilirler. Allah’ın rızasını kazanma adına güzel başarıları meşru yollardan elde etme gayretinde olabilirler.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

Kabel, Alaa Abdelghafar Mohamed Hassabo. "TÜRK VE MISIR MİTOLOJİLERİNDE HAYVANLAR." Folklor Akademi Dergisi 8, no. 1 (2025): 247–57. https://doi.org/10.55666/folklor.1623479.

Full text
Abstract:
Mitoloji, toplumların temel değerlerini, bilgi birikimlerini ve dini inançlarını yansıtan, geçmişten günümüze uzanan anlatılar bütünüdür. Farklı kültürler ve dönemler boyunca yayılan bu mitler, sıklıkla hayvanlar etrafında şekillenmiştir. Hayvan kültleri, ilkel dinlere dayanmış ve zamanla bu kültler, kanatlı ve memeli birçok hayvanı kapsayacak şekilde genişlemiştir. Bu kutsal hayvanların izleri, kutsal kitaplara dayanan dinlerde dahi hâlâ gözlemlenebilmektedir. Bu çalışmada yerli ve yabancı dildeki kaynaklardan elde edilen bilgiler; hayvan türlerine göre sınıflandırılarak analiz edilmiştir. Bu sınıflandırma; sürüngenler, kanatlılar ve memeliler olmak üzere üç ana başlıktan oluşmaktadır. Her kategoride ilgili hayvan türleri hakkında detaylı bilgilere Türk ve Mısır mitolojisi kapsamında yer verilmektedir. Tarih boyunca pek çok kültürde; özellikle Türk ve Mısır mitolojilerinde kartal güç, kudret ve asaletin simgesi olarak görülmüş aynı zamanda hükümdarlıkla özdeşleştirilmiştir. Benzer şekilde, köpeklerin insanlara karşı gösterdikleri sadakat ve sevgi nedeniyle kutsal sayıldıkları düşünülmüştür. Dini düşüncenin gelişim aşamalarından biri olan animizm döneminde, tanrısal varlıkları hayvan formlarıyla tasvir edilmiştir. Bu dönemde hem güçlü ve yırtıcı hayvanlar hem de sevimli ve daha zayıf olanlar kutsal olarak kabul edilmiştir. Örneğin Türk mitolojisinde koyun, bolluk, bereket ve güç sembolü olarak görülmüştür. Mısır mitolojisinde ise kediler bilhassa kadınlar ve çocuklar arasında hastalıklardan ve kötü ruhlardan koruyucu bir sembol olarak değerlendirilmiştir. Bu örnekler, hayvanların her iki toplumun inanç sistemindeki önemli rolünü göstermektedir. Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, Türk ve Mısır mitolojilerinde hayvanlar önemli bir yere sahiptir ve toplumların inanç sistemlerinde kesin bir rol oynamıştır. Bu çalışmada, Türk ve Mısır mitolojilerinde yer alan hayvan sembollerinin özellikleri nitel bir yaklaşım esas alınarak yapılandırılmıştır. Konuyla ilgili kaynakların bulunması, incelenmesi ve yorumlanması amacıyla kapsamlı bir literatür taraması yapılmış ve araştırmanın amacına uygun olarak doküman inceleme yöntemi tercih edilmiştir. Çalışmanın temel amacı, her iki mitolojideki hayvan mitlerini karşılaştırmalı bir yöntem çerçevesinde incelemektedir. Bu bağlamda, her iki mitolojideki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koyabilmek için öncelikle mitoloji kavramı ele alınmıştır. Türkler ve Mısırlıların, binlerce yıllık tarihinde pek çok mitolojik hayvan yer almaktadır. Ancak, bu çalışmada tüm mitolojik hayvanlara yer verilmesi mümkün olmadığından her iki kültürün coğrafyasında en çok karşılaştıkları ve hayatlarını doğrudan etkilemeleri bakımından yılan, kartal, şahin, güvercin, kaz, kurt, köpek, aslan, geyik, kedi, boğa ve koç ele alınmıştır. Bu çalışmada, Türk ve Mısır halkları için söz konusu hayvan mitlerinin taşıdığı sembolik anlamlar, algılanışlarındaki benzerlikler ve farklılıklar örneklerle ortaya konulmaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

ALAN, Sümeyra. "ÇAĞATAY EDEBİYATINDA RÜYA MOTİFLERİ (1)." Folklor Akademi Dergisi 5, no. 2 (2022): 366–76. http://dx.doi.org/10.55666/folklor.1122643.

Full text
Abstract:
Toplumların kültür ve medeniyetine kaynaklık eden rüyalar insanlığın var oluşundan bu yana önemini korumuştur. Rahmanî, şeytanî ve nefsanî olmak üzere farklı özellikler arz eden rüyalar medeniyetler tarihine ışık tutan ayna gibidir. İlkel toplumlarda rüyalar genel itibariyle iyi ya da kötü olmak üzere iki ana grupta kabul edilmiş; kötü rüyalardan korunmak için birtakım ritüeller geliştirilmiştir. İnanç sistemleri ve öğretiler açısından incelendiğinde din-rüya ilişkisi Animizm’e kadar gitmektedir. İslami gelenekte ise rüyaların gaybdan haber verme, bilinmeyeni bildirme gibi özellikleri üzerinde durulmaktadır. Kutsal kitabımız Kur’ân’da rüya ve rüya tabirleriyle alakalı birçok sure ve ayette geçmekte; rüya görme ve yorumlama yeteneği bir peygamberlik alameti sayılmaktadır. Eski Türk Edebiyatı ilk dönem metinlerinde birer anlatı ögesi olarak kullanılan rüyalar ilk kez Eski Uygur Türkçesi döneminde edebî birer unsur olarak kullanılmışlardır. Sonraki dönemlerde bu kullanım gelişerek devam etmiş ve çalışmamıza konu olan Çağatay Türkçesi dönemine kadar gelmiştir. Adını Cengiz Han’ın Börte Hatun’dan doğan ikinci oğlundan alan bu dönemde çeşitli divan, mesnevi, tezkire, dil ve edebiyat eserleri, dinî, ahlâkî, biyografik, tarihî vb. türlerinde çok nadide eserler verilmiştir. Çalışmamızda bu döneme ait seçilen eserler taranmış, eserlerde geçen rüya motifleri tespit edilen örnekleriyle birlikte sunulmuş, anlatılan hikâyelerin Türkiye Türkçesine aktarımı verilmiştir. Tespit edilen hikâyeler şu başlıklara ayrılmıştır: 1. Tāríĥ-i Enbiyā ve Ĥukemā Adlı Eserdeki Rüya Motifleri; 1.1. Yakup Aleyhisselâm’ın Rüyası, 1.2. Yusuf Aleyhisselâm’ın Rüyası, 1.3. Sakinin ve Fırıncının Rüyası, 1.4. Melik Reyyân’ın Rüyası, 1.5. Velîd bin Musab’ın Rüyası, 1.6. Buhtunnassar’ın Rüyası; 2. Tāríĥ-i Mülūk-ı ‘Acem Adlı Eserdeki Rüya Motifleri; 2.1. Babek’in Rüyası, 2.2. Erdevan’ın Rüyası; 3. Gülistan Tercümesi Adlı Eserdeki Rüya Motifleri; 3.1. Horasan Meliklerinden Birinin Rüyası, 3.2. Salihlerden Birisinin Rüyası olmak üzere alt başlıklara ayrılmıştır. Her bir hikâye içerisinde yer alan rüya motifi özenle kategorilendirilmiş, yorumlanışlarına göre de kendi içlerinde sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırma neticesinde geleneklerin, örf ve âdetlerin devamında rol oynayan rüyaların Türk toplumunda İslamiyet öncesi dönemde daha simgeselken İslamiyet sonrası dönemde verilen mesaj açısından daha açık ve daha dini temalı olduğu görülmüştür. Motiflerin tasnifine yönelik kullanışlı bir yöntem geliştiren Stith Thompson’un Motif-Index of Folk-Literature (MIFL) adlı eserinden yola çıkarak çalışmamızda tespit ettiğimiz bu motifleri eserde yer alan motiflerle karşılaştırmış; motiflerin örtüştüğü yerlerde MIFL’deki kod numarasıyla rüya anlatılarının yanında vermiştir. Bunun neticesinde tespit edilen rüya metinlerindeki motifler yorumlanışlarına göre de 1. Doğumun ve Kutsallığın Nesnelerle Simgeleştiği Rüya Motifleri, 2. Topraklarını Genişletme Ülküsünün Göğe Ait Unsurlarla Simgeleştiği Rüya Motifleri, 3. Müjdeli Haber Veren Rüya Motifleri, 4. Karşılaşılacak Durumları Gösteren Rüya Motifleri, 5. Rehberlik Eden Rüya Motifleri, 6. Türbe, Yatır, Mezarlarda Yatanlarla İlgili Rüya Motifleri, 7. Topraklarını Genişletme Ülküsünün Yeryüzüne Ait Unsurlarla Simgeleştiği Rüya Motifleri adlı kategoriler altında değerlendirilerek okuyucuya sunulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

Sağlam, İbrahim. "Hadis Tahrîci ve Tenkidinde Yapay Zekâ Destekli Çalışmalara Yönelik Literatür Taraması." Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, no. 45 (June 30, 2025): 115–37. https://doi.org/10.35209/ksuifd.1630098.

Full text
Abstract:
Hadis ilimleri içeresinde pek çok edebiyat dalıyla ilişkisi olan tahrîcin, rivayetlerin sened ve metin yönüyle araştırılmasına imkân tanıdığı için hadis tenkidiyle münasebeti bulunmaktadır. Aslında tahrîc ve tenkit meselesi, eskiden beri muhaddisleri zorlamakta ve ciddi şekilde meşgul etmektedir. Hadis tahrîc ve tenkidinde yapay zekâ kullanımı ise araştırmacılar için yeni ortaya çıkan bir alanıdır. Yapay zekâ; insan zekâsına özgü olan öğrenme, akıllı tahminlerde bulunma, karmaşık problemleri çözme, değişken koşullara uyum sağlama ve karar vermek gibi yüksek bilişsel fonksiyonları ve otonom davranışları sergilemesi beklenen yapay bir işletim sistemdir. Bilişim alanındaki gelişmelerin baş döndürücü hızla ilerlediği günümüz bilgi çağında, yapay zekâyı hadis araştırmalarında kullanan birçok akademik çalışmaya rastlanılmaktadır. Bunun yanında hadislerin tahrîc ve tenkidinde yapay zekânın kullanma imkânına dair ülkemizde yeteri kadar çalışma yapılmadığı gözlenmektedir. Aslında yapay zekâ, hadislerin sahih olup olmadığı, râvîlerin ehil olup olmadığı gibi karar alma, hadisleri anlama ve yorumlama, hadislerdeki mecâzî yönleri tespit etme, hadisler arasındaki ihtilafları çözme, inanç ve kanaatlerle şekillenen itikâdi meseleleri tahlil etme, ahkâm konusunda fıkhî hükümlere dair yorum yapma, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi ahlâk ve estetiğe dair meselelerde görüş belirtmede nihai söz sahibi de değildir. Araştırmanın konusu hadis tenkit ve tahrîcinde yapay zekâ kullanımının imkânlarına değinmek ve söz konusu alanda yaşanılan zorluklara işaret etmektir. Bu maksatla yapay zekâ destekli uygulamalar yardımıyla hadislerin işlenmesi, sınıflandırılması ve sened-metin tenkidinin yapılmasıyla ilgili 2007-2024 yılları arasında tamamı İngilizce olarak yayınlanmış 16 akademik çalışma ele alınmıştır. Çalışmada tümevarım metodu kullanılarak tahrîc ve tenkidin ne olduğuna ve hadis ilmindeki önemine, günümüzün popüler konularından yapay zekânın hadis araştırmalarındaki rolüne, hadis tahrîc ve tenkidinde yapay zekâ destekli araştırmalara hadis biliminin sınırları içinde değinilmiştir. İncelemede hadislerin temel kaynaklardaki yerlerini bulmak (tahrîc) üzere yapılan veri tabanlı çalışmalar ve hadislerin sened ve metin tenkidine kullanılan yapay zekâ destekli çalışmalara yer verilmiştir. Araştırmada yapay zekâya dair çalışmalarda râvî zincirlerini görselleştirme, müphem râvîleri tahmin etme ve hadisleri konularına göre sınıflandırma gibi alanlarda kayda değer ilerlemeler görülse de sened ve metin tenkidi konusundaki faaliyetlerin henüz başlangıç seviyesinde olduğu tespit edilmiştir. Çalışmada hadis tahrîc ve tenkidinde yapay zekânın kullanılmasında yaşanılan sorunlarla ilgili 4, yaşanılan sorunların çözümü ve önerileriyle ilgili 3 sonuca ulaşılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

Uygun, Azize. "HIRİSTİYAN HACI AMPULLALARI VE MUSKA/AMULET OLARAK KULLANILMASI." Kilis 7 December University Journal of Theology 12, no. 1 (2025): 49–79. https://doi.org/10.46353/k7auifd.1638363.

Full text
Abstract:
Ampulla, hacılar tarafından kutsal mekanlardan (locus sanctus) alınan kutsal sıvı ve maddelerin (su, yağ, toprak vb.) taşınması ve saklanması için kullanılan taşınabilir birkaç santimlik küçük şişelerdir. Hacı şişeleri olarak da isimlendirilen bu kaplar kutsanan yağları korumak için nispeten çok daha ucuz maddeler olan kil, metal, cam, kurşun, pişmiş toprak veya gümüşten yapılmıştır. Ampullalar şehitlerin mezarları da dahil olmak üzere farklı kutsal mekanlarda yaygın olarak kullanılmıştır. İlk ne zaman ortaya çıktıkları tespit edilemese de Hıristiyanlıkta 4. yüzyıl gibi erken Hristiyanlık döneminden itibaren görülmeye başladığı anlaşılmaktadır. Ampullalar sadece fiziksel objeler olmaktan öte Hıristiyan hacıların dini ve manevi yolculuklarının bir hatırası olması açısından değerli objeler olup hacıların kutsal mekanlarda edindikleri deneyimleri ve inançlarını günlük hayatlarına taşımalarına yardımcı olmuştur. Ampullalar zamanla Hıristiyan ritüel ve inanç sistemlerinin bir parçası olarak hem dini hem de büyüsel bağlamlarda anlam kazanarak dindar hacılar tarafından boynun etrafına ve kalbin üzerine takılarak muska ve koruyucu, şifa verici tılsım olarak da kullanılmışlardır. Ampullaların tamamen muska amacıyla üretildiğini ve ziyarete gelen hacılara bu amaçla satıldığını ifade eden görüşler de bulunmaktadır. İçlerinde kutsal maddeler barındıran ampullaların dış yüzeylerinde ise İsa ve aziz figürleri, haç sembolü gibi daha başka ikonografik sembollere yer verilmiştir. Benzer şekilde, muskalar da koruyucu ve şifa verici amaçlarla kullanılan nesneler olup, ampullalardan farklı olarak genellikle parşömen, kağıt veya levhalar üzerine yazılmış dualar, kutsal metinler, Esmaü'l-Hüsna gibi kutsal isimler ya da belirli sembolik figürlerle hazırlanmıştır. Her iki nesne de insan bedeniyle doğrudan temas ettirilerek veya kıyafetlere iliştirilerek taşınmış, böylece bireylerin sürekli olarak kutsal güçlerin koruması altında kalması amaçlanmıştır. Makalede ilk olarak Hristiyanlıkta ampullaların bir hac objesi olarak tarihsel bağlamı ve hacıların dini deneyimlerinde ampullanın rolü ele alınmıştır. Ardından malzeme, tasarım ve ikonografik özellikleri detaylandırılarak, bu nesnelerin üretim ve kullanımlarındaki çeşitlilik incelenmiştir. Sonrasında ampullaların kiliseler için ekonomik ve pratik değerleri üzerinde durulmuş ve üretilmelerinin bir amacının da ticari pazarı karşılamak olduğu ortaya konulmuştur. Öyle ki ampullalar gibi hacı hediyelik eşyaları hacıların dönüş yolculuklarında hatıra olarak satın aldıkları ve kiliselerin kasasına ciddi miktarlarda para aktardıkları ürünlerdir. Dolayısıyla, hac ibadeti kiliseler için mali açıdan kazançlı bir faaliyet olmuş ve kilisenin gelirini önemli ölçüde artırmıştır. Son olarak da ampullaların kötü ruhlardan korunmak, hastalıklardan şifa bulmak ve kutsal gücü üzerinde taşımak amacıyla bir tür muska olarak işlev görmeleri üzerine durulmuştur. Özellikle kutsal sıvılarla dolu olan ampullalar, bu sıvıların şifa verici ve koruyucu güçlere sahip olduğu inancıyla inananlar tarafından üzerlerinde taşınmıştır. Bu bölümün daha iyi anlaşılabilmesi için havas ve büyü kitaplarına atıflar yapılarak konu analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmanın en önemli amacı ampullaları tanıyarak, ampullalar ile muskaların koruma ve şifa sağlama amacıyla kullanılan nesneler olarak benzer işlevlerinin olduğunu ortaya koymaktır. Her ikisi de insanların fiziksel ve manevi zararları önlemek ya da iyileştirmek amacıyla başvurduğu tılsımlı araçlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma ampullaların dinsel hacı objeleri olarak kullanılmasının yanında Hristiyan hacıların ve inananların muskalar gibi olağanüstü güçlerinin olduğuna inanma eğilimini de ortaya koymaktadır. Araştırma, bu tür objelere yüklenen büyüsel anlamlarla bireylerin bu inançlara karşı duyduğu zafiyeti ve ampullaların bu bağlamda yalnızca dini birer hatıra olmaktan öte, inanç temelli anlamlarla donatılmaya elverişli olduğunu göstermeyi de hedeflemektedir. Ayrıca ampullaların dini, sosyal, ekonomik ve büyüsel işlevlerinin analizleri yapılarak dönemin dini, manevi ve toplumsal yapısını anlamaya katkı sağlanması amaçlanmaktadır. Ampullalarla ilgili araştırmalar genellikle arkeoloji ve sanat tarihçileri tarafından ampullaların fiziksel özellikleri üzerine yapılmış olup ampulların muska özellikleri üzerine Dinler Tarihi disiplini bağlamında herhangi bir çalışmayla karşılaşılmamıştır. Hazırlanan bu çalışmayla alandaki eksikliğin giderilmesi beklenmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

Kutluay, İbrahim. "İmam Buhârî'nin Sünneti Müdafaası -el-Câmiu's-Sahîh'in Kitâbu'l-i'Tisâm bi'l-Kitâb ve's-Sünne Bölümü Çerçevesinde-." Marife 11, no. 1 (2011): 51–73. https://doi.org/10.5281/zenodo.3344254.

Full text
Abstract:
Büyük bir muhaddis olduğu kadar bir müçtehit olarak da kabul edilen ve fıkhî görüşlerini Sahîh'inde bâb başlıklarını tespit ederken ortaya koyan İmam Buhârî, Kur'ân ve sünneti esas alarak dönemindeki fıkhî tartışmalara katılmış ve bu çerçevede görüşlerini ortaya koymuştur. Bu çalışmada, onun fıkhî tartışmalarda sünneti, ashâb-ı hadisi ve Kur'ân ve sünnet bütünlüğünü nasıl müdafaa ettiği üzerinde durulacaktır. Ayrıca Buhârî'nin haber-i vâhidin ilim ifade et-meyeceğini veya bir haberin ilim ifade etmesi için râvi sayısının birden çok olması gerektiğini ileri sürenlere itiraz ettiği ve bu hususta ne tür deliller kullandığı, diğer kültürlerden ve inanç-lardan bilhassa Ehl-i kitab'tan ilim almakta dikkatli olunması gerektiği, dinde kötü çığır açanları şiddetle tenkit ettiği, re'y ve kıyas kullanılmasına ancak bazı şartlarla cevaz verirken fâsid kıyası reddettiği, efâl-i resûlün bağlayıcılığını savunduğu, Sahîh'in "Kitâbu'l- İ'tisâm bi'l-Kitâb ve's-Sünne" bölümü çerçevesinde incelenecektir.<b>Imām al-Bukhari's Defense of the Sunna (In the Frame of Kitāb al-I'Tisām Bi'l-Kitāb Wa's-Sunna Section in al-Jamī al-Sahīh)</b>Bukhārī, who is considered a mujtahid as well as a great muhaddith, stated his own judical opinions in his al-Sahīh while he was determining the subtitles of the sections (bāb/books) in al-Sahīh and participated in the discussions in his term and declared his opinions depending on the basis of the Qur'ān and the Sunnah. In this paper, therefore, we will examine how he defended the Sunnah, ahl al-Hadīth and the integrity of the Qur'ān and the Sunnah in judical discussions. We will focus on why and how Bukhārī refused the opinions of those who claimed that habar al-wāhid does not provide us ilm unless it was transmitted by at least two transmitters or more. Besides, we will study what sort of evidences he used against those groups. He strictly warned us about receiving religious knowledge from Ahl-Kitāb and particularly other cultures and faiths and strongly criticized those who were the first to do so. He accepted the use of ra'y and analogy/qiyās only under certain conditions and criticized whom adopted ra'y, and rejected (qiyās). He defended that the actions of the Prophet Muhammad have an authority on all Muslims to follow, and take the companions as example in that matter. Therefore we have focused instead on "Kitāb al-i'tisām bi'l-Kitāb wa's-Sunnah.https://www.marife.org/marife/article/view/580
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

DUMAN, Ahu Zeynep, and Hasan TAŞÇİNTEN. "Kazdağlarında Bir Tahtacı Köyü Doyran: Ritüel ve İnanç Pratikleri." ALEVİLİK–BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, no. 22 (December 27, 2020): 239–334. http://dx.doi.org/10.24082/2020.abked.299.

Full text
Abstract:
Tahtacı Alevileri günümüzde Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde dağınık halde yaşamaktadır. Uzun yıllar ağaç işçiliğiyle uğraştıkları için “Tahtacı” olarak adlandırılan bu Alevi zümre, diğer Alevi toplulukları gibi ocak merkezli bir yapılanma gösterir. Tahtacı Alevileri Yanyatır ve Hacı Emirli olmak üzere iki ocağa bağlıdır. Yanyatır Ocağı’nın merkezi İzmir Narlıdere, Hacı Emirli Ocağı’nın merkezi Aydın Kızılcapınar köyüdür. Bu iki ocak içerisinde en fazla talibe sahip olan Yanyatır Ocağı’dır. Çalışma alanımız olan Balıkesir Edremit’e bağlı Doyran köyü ve Kazdağlarındaki Tahtacı yerleşim birimlerinde Yanyatır Ocağı’na bağlı dede ve talip toplulukları yaşamaktadır. Sözlü tarihe göre Tahtacı Alevileri eski adı İda Dağı olan Kazdağlarına Fatih Sultan Mehmet’in davetiyle gelmiştir. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u almak ve Midilli’de çıkan isyanları bastırmak amacıyla kullanacağı gemilerin kerestelerini biçtirmek için Toros Dağlarındaki Tahtacı Alevilerini bölgeye iskân ettirmiştir. 16. yüzyılda bölgeye iskân edilen Tahtacı Alevileri, günümüzde de Kazdağlarında yaşamaktadırlar. 1950’lili yıllara kadar ağaç işçiliği ile hayatlarını sürdüren topluluk üyeleri son elli yılda büyük oranda orman işçiliğini bırakarak farklı mesleklerle hayatlarını sürdürmektedirler.&#x0D; Tahtacı Alevi topluluklar, kapalı toplum özelliğini en güçlü muhafaza eden Alevi zümrelerdendir. Kazdağlarında yaşayan Tahtacı toplulukları inanç ve ritüel dünyaları bağlamında kapalı toplum olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Çalışmamıza konu olan Doyran köyünde de geleneksel Tahtacı kültürüne ait inanç ve pratikler yaşatılmakta ve genç kuşaklara aktarılmaktadır. Makalede sunduğumuz veriler, Doyran köyü örnekleminde Geleneksel Tahtacı Alevi kültürüne ait önemli bir birikimi gözler önüne sermektedir. Doyran köyü özelinde toplanan veriler kendisi de Doyran köylü olan Hasan Taşçinten tarafından uzun yıllar alan derleme çalışmaları ile elde edilmiştir. Çalışmamızda Hasan Taşçinten’in topladığı derleme verilerinin ritüel ve inanç pratikleri ile ilgili olanları tasnif edilmiş, yorum ve analizlerle değerlendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

Yıldırım, Duran Ali. "Kur’an Kıssalarında Toplumsal Bir Uyarı Olarak Doğal Afetler." Marife Dini Araştırmalar Dergisi 25, no. 1 (2025): 51–73. https://doi.org/10.33420/marife.1640381.

Full text
Abstract:
Kur’an, insanlığı doğru inanç, ahlak ve yaşama yönlendirmek için indirilmiş ilahî bir kitaptır. Peygamberler de vahiyle gönderilen, toplumları tevhid inancına davet eden ve onlara çeşitli müjdeler veren hem de uyarılarda bulunan Allah’ın elçileridir. Elçilerin yaptığı uyarılar, toplumların inkârdan vazgeçmeleri ve kötü davranışlarından dönmeleri içindir. İnkârda ve kötülükte direnmeleri halinde başlarına bir musibetin geleceği uyarısı onların toparlanmaları ve kendilerini düzeltmeleri amacına yöneliktir. Bu amacı gerçekleştirmede en etkili ders verme yöntemlerinden olan kıssalar Kur’an’da önemli bir yer teşkil etmektedir. Kur’an kıssalarının amacı geçmiş toplumlar hakkında sadece tarihi bilgi vermek değil, mevcut toplumları öncekilerin başlarından geçen olaylar üzerinden uyarmak ve ders almalarını sağlamaktır. Kur’an, bir hidâyet rehberi olarak insanları en doğruya iletmek için farklı yöntemler kullanmaktadır. Onları doğru yola iletmede hem bilgi hem öğüt hem de uyarı vermektedir. İnsanlara ders vermede en etkili, güçlü ve kalıcı yöntem tarihte yaşanmış olaylardan canlı örnekler vermektir. Kur’an geçmiş toplumların başlarına gelenleri mevcut muhataplara anlatarak onları şirk ve inkârda direnmeye karşı benzer felaketlerin kendi başlarına da geleceği uyarısıyla yaşanmış olaylardan ders ve ibret almaya çağırmaktadır. Bu olayların anlatıldığı ve uyarıların yapıldığı âyetler Kur’an kıssaları olarak isimlendirilmektedir. Kıssalar genellikle Allah tarafından kendilerine davetçi ve uyarıcı olarak gönderilen elçilere inkâr ve isyan ile karşılık veren toplumların anlatıldığı Kur’an pasajlarıdır. Kıssalar toplumların hayatlarını düzeltmeleri için ders almaları gereken olaylardır ve Kur’an’ın en etkili ders verme yöntemlerindendir. Bu yönüyle araştırmanın önemini ortaya koymaktadır. Kıssalara göre elçiler kavimlerine, inkâr ve kötülükte direnmeleri halinde başlarına bir felaketin geleceği uyarısında bulunmuşlardır. Bu uyarıları dikkate almayan hatta tehdit edildikleri cezayı başlarına getirmeleri için Peygamberlere meydan okuyan inkârcı kavimler bazı doğal afetlerle helâk olmuşlardır. Kur’an bu olayları kıssalar yoluyla anlatarak inkârda ve zulümde direnen muhataplarına önemli bir ders vermeyi amaçlamıştır. Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı konu incelemeye değer ve önemli görülmüştür. Bilindiği üzere Kur’an’da kıssaların geçtiği âyetler oldukça geniş bir içeriğe sahiptir. Bundan dolayı çalışmada içeriğe dair bilgilere detaylı yer verilmemiştir. Daha ziyade toplumları uyarmak maksadıyla Peygamberler tarafından haber verilen ve inkârda direndikleri için kendilerine ceza olarak gelen doğal afetlerin nasıl değerlendirileceği üzerinde durulmuştur. Son dönemlerde meydana gelen doğal afetlerin ve salgın hastalıkların helâk cezası olduğu iddiaları ve buna karşı ileri sürülen görüşlerin ortaya çıktığı gerçeğinden hareketle, Kur’an kıssalarında dile getirilen ve geçmiş kavimlerin başlarına gelen bu tür hadiselerin sebepleri ve sonuçları, söz konusu tartışmalara açıklık kazandırması açısından önem arz etmektedir. Çalışmada mukayese ve analiz yöntemi tercih edilmiş olup, kıssalarda gündeme getirilen ve geçmiş toplumlar için cezalandırma anlamına gelen bu felaketlerin, sonraki toplumlar açısından ne anlama geldiği üzerinde durulmuştur. Bunun yanında Allah’a imana çağrılan, inanmadıkları takdirde başlarına gelecek bir felaketle uyarılan toplumlar için bir çeşit ilâhî cezalandırma anlamına gelen doğal afetler, sonra gelen toplumlar için ne anlama gelmektedir sorusuna cevap aranmıştır. Çalışmanın, konu hakkında gündeme gelen ve hala devam eden doğal afet ve helâk ilişkisi üzerine yapılan tartışmalara ışık tutması ve bu konuda bir kanaat oluşturması hedeflenmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
18

OLĞUN, Tuba Nur, and Nihal Arda AKYILDIZ. "İnanç-Mekân İlişkisi Bağlamında Cemevlerinin Korunması: Malatya Arapgir Onar Köyü Cemevleri." Türk Kültürü ve HACI BEKTAŞ VELİ Araştırma Dergisi 100 (December 13, 2021): 515–36. http://dx.doi.org/10.34189/hbv.100.031.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
19

TAPKI, Sinem. "KIRSAL MEKANDA İNANÇ TURİZMİ POTANSİYELİNİ BELİRLEMEK: YOZGAT İLİ TERZİLİ KÖYÜ ÖRNEĞİ." Journal of International Social Research 12, no. 65 (2019): 481–96. http://dx.doi.org/10.17719/jisr.2019.3462.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
20

Gacar, Sultan Yıldız. "Yanyatır Ocaklı Tahtacı Alevilerinde Sazandarlık Geleneği: Sazandar İsmail Gacar Örneği." ALEVİLİK–BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, no. 26 (December 30, 2022): 155–87. http://dx.doi.org/10.24082/2022.abked.393.

Full text
Abstract:
Alevi inanç sistemi ocak merkezli kurumsallaşmıştır. İnanç sistemi, Anadolu’dan Balkanlara kadar çok geniş bir coğrafyada ocaklarla varlığını sürdürmüştür ve sürdürmeye devam etmektedir. Ocaklara ve yörelere göre farklılıklar gösteren Alevi inanç sistemi, zengin bir ritüel evrenine sahiptir. Ocaklara bağlı topluluklar genel anlamda ocağın kurucu karizmatik inanç önderinin adı ile adlandırılır. Çalışmamıza konu olan Tahtacı Alevileri, yaptıkları meslek ile adlandırılmış bir zümre olarak karşımıza çıkmaktadır.Tahtacılar tarihsel süreç içerisinde Horasan’dan Anadolu’ya göç eden, eski Türk inançlarını ve kültürünü beraberinde getiren ve günümüzde Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde yaşayan Alevi topluluğudur. Tahtacı ismini konargöçer yaşam tarzında ağaç işçiliği ile uğraşmaları sebebiyle almışlardır. Zaman içinde Tahtacı adlandırması bir inanç toplumunun adı haline gelmiştir. Tahtacı Alevileri diğer Alevi zümrelerinde olduğu gibi ocak merkezli yapılanır. Tahtacı Alevilerinin bağlı olduğu iki ocak vardır. Bunlardan birincisi karizmatik inanç önderinin Durhasan Dede olduğu Yanyatır Ocağı, ikincisi ise karizmatik inanç önderi İbrahim Sani olan Hacı Emirli Ocağı’dır. Yanyatır Ocağı’nın merkezi Adana Ceyhan Durhasan köyü, Hacı Emirli Ocağı’nın merkezi ise Gaziantep Islahiye Kabaklar köyüdür.Tahtacı Alevi toplumu, kapalı toplum yapısını en güçlü şekilde yaşatan zümrelerin başında gelmektedir. Tahtacılar, ritüel evrenlerinin farklılığı ve yaşam biçimleri ile kapalı toplum yapısını son elli yıla kadar canlı bir şekilde yaşatmayı ve aktarmayı başarmıştır. Bu makalede, Tahtacı Aleviliğine ait kutsal belleğin yaşamasını ve aktarılmasını sağlayan, inanç sistemi içerisinde on iki hizmetten biri olan sazandarlık hizmeti, İsmail Gacar örneklemi ile incelenmeye çalışılacaktır. Konunun daha iyi anlaşılması açısından öncelikle Alevi inanç sisteminin ocak merkezli yapılanmasının üzerinde durulacak daha sonra Tahtacı Alevi ocakları ve bu ocaklarda gerçekleştirilen hizmetler ve cem ritüelleri bağlamında Tahtacı Alevilerinde sazandarlık hizmeti açıklanacaktır. Makalede İsmail Gacar’ın sazandarlık hizmeti yaptığı Yanyatır Ocağında gerçekleştirilen cem ritüelleri, hizmetler ve sazandarlık hizmeti temel alınacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
21

GEREKTEN, Sami Emrah, and Attila ÖZDEK. "Antalya Elmalı Tekke Köyü Bektaşilerinin Müzik Pratikleri ve İnanç Bağlamlı Sözlü Ezgileri." Türk Kültürü ve HACI BEKTAŞ VELİ Araştırma Dergisi 96 (December 20, 2020): 163–84. http://dx.doi.org/10.34189/hbv.96.007.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
22

Çetiner vd., Ozan. "Bir İnanç Köyünde Tarımsal Üretim ve Ekolojik Yıkım: Direnişin Olanakları." Türk Folklor Araştırmaları, no. 370 (January 9, 2025): 240–73. https://doi.org/10.61620/tfa.61.

Full text
Abstract:
Köylülük ve kapitalizm arasındaki ilişkinin en çok tartışılan yönü küçük meta üreticiliğidir. Bu kavram, köylülerin üretim araçlarının sahibi oldukları halde nasıl kapitalistleşmediklerini ve kendi emeklerini kullanırken nasıl işçileşmediklerini (proleterleşme) açıklar. 21. yüzyılda “köylülük” yalnızca bu kavramla açıklanamayacak dönüşümlere uğramıştır. Bu dönüşümde şüphesiz küresel sermayenin dünyanın her yanına nüfuz etmesinin payı yüksektir. Köylerin kendi kültürel özellikleri de bu dönüşümle etkileşim halindedir. Bunu anlamak üzere, 2023 yılının Eylül ayında Antalya’nın Elmalı ilçesinin Tekke köyünde bir hafta süre ile yürüttüğümüz etnografik alan araştırmasının bulgularına dayanarak inanç ile üretim arasındaki ilişkiyi sorguluyoruz. Bu ilişkinin bir ucu köylülüğün varlığını sürdürebilme olanaklarına (strateji/direniş), dolayısıyla kapitalizme; bir ucu ise su kıtlığına, dolayısıyla “iklim krizine” dokunuyor. Böylesi geniş fakat birbirinden ayrılamaz nitelikte olan çeşitli ilişkiler ağının köyde nasıl bir değişime/dönüşüme yol açtığı ve gelecek için nasıl bir potansiyel taşıdığı ise araştırmamızın odak noktasını oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, vahşi kapitalizmle ele ele yürüyen ekolojik yıkıma ve neoliberal politikalar neticesinde tarımı kendi “sefaletine” bırakan piyasa koşullarına karşı, Tekke köyü halkının farkında olarak ya da farkında olmadan yapıp ettiklerinin özgün bir örnek gösterdiğini ve bu stratejilerin potansiyel bir direniş alanı oluşturabileceğini iddia ediyoruz. Anahtar sözcükler: küçük meta üretimi, köylülük, kapitalizm, ekolojik yıkım,Bektaşilik
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
23

Coşkun, Tuğçe. "Kars Balıklı Göl Etrafındaki Halk İnançları ve Uygulamaları Üzerine Bir Değerlendirme." YAZIT Kültür Bilimleri Dergisi 4, no. 1 (2024): 40–54. http://dx.doi.org/10.59902/yazit.1485594.

Full text
Abstract:
İnsanlığın ilkel çağlarından itibaren geliştirmiş olduğu inanç paradigmalarında kutsallığına inanılan ve kendisinde koruyucu bir güç olduğu düşünülen mekân ya da nesneler etrafında birtakım inanç ve uygulamalar oluşturulmuştur. Bu potansiyel içinde doğa kültlerinin en önemlilerinden olan kutsal su-kutsal balıklar da yer almaktadır. Türkiye’de yaygın olarak bilineni Şanlıurfa Balıklı Göl olmakla birlikte Erzurum, Kars, Kütahya, Erzincan ve Sivas gibi illerde de halk tarafından içindeki balıklarla birlikte kutsal kabul edilen çok sayıda su kaynağı bulunmaktadır. Kutsiyetine inanılan bu balıklar korunmakta ve yenilmemektedir. Makalede, Kars ili Selim ilçesi Dölbentli Köyü sınırları içinde yer alan Balıklı Göl etrafında oluşan halk inançları ve bunlara bağlı uygulamalar üzerinde durulmuştur. Kars’ta su kültünün izleri ve bunların geçmişle olan bağı araştırılarak, elde edilen bulgular değerlendirilmiştir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler neticesinde, sözü edilen kutsal su- kutsal balık kaynaklarının özellikle bireye yönelik şifa beklentisi nedeniyle sıklıkla ziyaret edildiği görülmüştür. Bunun yanı sıra olumsuz durumlardan korunma, bereket sağlama ve kısmet bulacağına inanma da yöre halkının ziyaret sebepleri arasındadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
24

Göktürk, Başaran Doğu. "Şanlıurfa Şuayb Şehri Ören Yeri Kaya Resimleri." Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 23, no. 1 (2025): 68–109. https://doi.org/10.18026/cbayarsos.1560721.

Full text
Abstract:
Şuayb şehri, Şanlıurfa il merkezinin güneydoğusunda Özkent Köyü kadastro sınırlarına dahildir. Merkeze yaklaşık 85 km uzaklıkta konumlanan ören yerinin adı şehrin içerisinde bugün hala ziyaret edilen ve Şuayb peygamber makamı olarak adlandırılan odalardan gelmektedir. Çalışmanın konusunu oluşturan kaya resimleri Şuayb peygamber makamı olarak isimlendirilen alanın güneyindeki iki mekânda tespit edilmiştir. Karşılaşılan betimlemeler katalog tanımlamalarıyla birlikte biçim olarak sahip oldukları özelliklere göre başlıklara ayrılarak insan, süvari, at, deve, keçi ve geometrik şekiller gibi başlıklar altında ayrıca değerlendirilmiş, betimlemelerin benzerleri yakın coğrafyada ve Anadolu’daki örneklerle görsel olarak karşılaştırmalı biçimde ele alınmıştır. Şanlıurfa Ba’rûr Han, Eskişehir Seyitgazi Himmet Baba Kümbeti, Eskişehir Sivrihisar Doğan Arslan Mescidi, Kütahya Yapılcan Köyü Hıdırlık Türbesi gibi yapılarda karşılaşılan tasvirlerle aralarındaki benzer özellikler sebebiyle birçoğunun Orta Çağa tarihlendirilmesi gerektiği önerilmiştir. Adı geçen yapılarda karşılaşılan tamgalar yazılı dönem kaynaklarında da ele alınan Türk boylarına ait olup, inanç dünyalarında hala var olan şamanizm geleneklerini devam ettirdiklerini göstermektedir. Benzer anlatımların Şuayb şehrinde de görülmesi bölgede yaşayan Türk boylarının bunları meydana getirdiği düşüncesi çalışma içerisinde öne çıkarılmıştır.Çalışmanın bir diğer konusunu oluşturan kaya resimleri Şuayb peygamber makamı olarak isimlendirilen alanın güneyindeki iki mekânda tespit edilmiştir. Karşılaşılan betimlemeler katalog tanımlamalarıyla birlikte yayın içerisinde ele alınmıştır. Mekânların içerisinde tespit edilen bu tasvirler, odalara ait cephe yüzeylerindeki genel görünümleriyle birlikte ölçekli oda plânı ve genel çizimleri numaralandırılarak envanter çalışması oluşturacak biçimde araştırmacılara sunulmuştur. Tasvirler biçim olarak sahip oldukları özelliklere göre başlıklara ayrılarak insan, süvari, at, deve, keçi ve geometrik şekiller gibi başlıklar altında ayrıca değerlendirilmiş, betimlemelerin benzerleri yakın coğrafyada ve Anadolu’daki örneklerle görsel olarak karşılaştırmalı biçimde ele alınmıştır. Tasvirlerin tekil olarak tanıtılmasının yanı sıra, birliktelik gösteren betimlemelerin toy/şenlik, kahramanlık, av veya göç gibi anlatımlara da sahip olduğu belirlenmiştir. Kazıma ve nokta vuruş teknikleri birlikte kullanılarak oluşturulan tasvirlerin bölgede bilinen benzer örneklerle ortak üslupsal anlatımlar gösterdiği anlaşılmıştır. Bunun yanında Şanlıurfa Ba’rûr Han, Eskişehir Seyitgazi Himmet Baba Kümbeti, Eskişehir Sivrihisar Doğan Arslan Mescidi, Kütahya Yapılcan Köyü Hıdırlık Türbesi gibi yapılarda karşılaşılan tasvirlerle aralarındaki benzer özellikler sebebiyle birçoğunun orta çağa tarihlendirilmesi gerektiği önerilmiştir. Adı geçen yapılarda karşılaşılan tamgalar yazılı dönem kaynaklarında da ele alınan Türk boylarına ait olup, inanç dünyalarında hala var olan şamanizm geleneklerini devam ettirdiklerini göstermektedir. Benzer anlatımların Şuayb şehrinde de görülmesi bölgede yaşayan Türk boylarının bunları meydana getirdiği düşüncesi çalışma içerisinde öne çıkarılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
25

Serhan Cihangir, İsa, and Kadriye Alev Akmeşe. "Somut Olmayan Kültürel Miras Perspektifinde Veli Kültleri (İnanç Önderleri) ve Yemek: Niğde Şeyh Ömerli Köyü Pilav-Ayran Şenliği." Social Sciences Studies Journal 113, no. 113 (2023): 7552–63. http://dx.doi.org/10.29228/sssj.70764.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
26

Ceylan, Ömür, and Mehmet Ersal. "Topuz Baba’dan Ali Koç Baba’ya Alvanlar Köyündeki Alevilik Üzerine Yeni Belge ve Bilgiler." ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, no. 18 (December 24, 2018): 39–134. http://dx.doi.org/10.24082/2018.abked.214.

Full text
Abstract:
Balkanların Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecinde Alevi-Bektaşi düşüncesinin karizmatik inanç önderlerinin ve onlara tâbi derviş topluluklarının önemli katkılarının olduğu birçok bilimsel yayımla ortaya konulmuştur. Ömer Lütfi Barkan’ın “Kolonizatör Türk Dervişleri” olarak tanımladığı inanç önderleri, Balkanların fethinde; hem savaşın kazanılmasında kılıçları ile hem de savaştan sonra gönüllerin fethinde düşünce sistemleri ile rol oynamışlardır. Fetih sonrası bölgenin iskanı ve İslamlaşması sürecinde adlarına kurulu Alevi ocakları önemli işlevler üstlenmişlerdir. Dede, Baba, Abdal, Ata ve Sultan gibi unvanlarla anılan inanç önderlerinin Alevi inanç sisteminin temsilcileri olarak yaptıkları faaliyetleri; adlarına yazılmış velayetnâme ve menakıpnâmelerden, arşiv belgelerinden, şahsi arşivlerinde sakladıkları şecere, icazet, ferman, berat vb. belgelerden ve karizmatik inanç önderlerinin soyundan geldiğine inanılan dede ve talip topluluklarının sözlü aktarımla günümüze taşıdıkları bilgilerden öğrenmekteyiz. Adı geçen inanç önderlerinden hakkında resmi arşivlerde bilgi ve belge bulunanlardan bir kısmı üzerine çalışmaların yapıldığı bilinmektedir. Yeterli olmamakla birlikte bu çalışmalar yeni araştırma ve yayımlara yön gösterici olmuştur. Son yirmi yılda karizmatik inanç önderlerinin dede ve talip topluluklarının şahsi arşivlerinde sakladıkları belgeler üzerine de yayımlar yapılmaya başlanmıştır. Bu makalede şahsi arşivlerde kayıt altına alınan yedi belgenin saha çalışmaları, arşiv ve literatür merkezli analizi konu edilmektedir.&#x0D; Niğbolu’da (Nikapol) medfun Ali Koç Baba’nın adına kurulduğuna inanılan Ali Koç Baba Ocağı’nın merkezi Bulgaristan İslimiye’ye bağlı (Sliven) Alvanlar (Yablanovo) köyüdür. Ali Koç Baba Ocağı’nın soyundan geldiğini belirten ocakzade Dedelerin tamamı tarihsel süreçte Alvanlar köyünde mukim iken siyasal ve sosyal gelişmelerle bir kısmı 20. yüzyılda Türkiye’de Trakya bölgesi başta olmak üzere Eskişehir’e göç etmişler. Ali Koç Baba Ocağı’na bağlı talip toplulukları da günümüzde Bulgaristan Alvanlar, Türkiye’de Tekirdağ, Kırklareli, Edirne, Yalova, İzmit, Eskişehir, Kütahya’da yerleşiktir. Ali Koç Baba Ocağı, ilmî mahfillerce çalışmalara konu olmuş bir Alevi ocağıdır. Bu çalışmada, Ali Koç Baba Ocaklılar üzerine Bulgaristan ve Türkiye’de gerçekleştirdiğimiz saha çalışmalarımızda tespit edip kayıt altına aldığımız yedi belge, topladığımız sözlü veriler, arşiv kayıtları ve mevcut literatür bağlamında değerlendirilecektir. Belgeler Ali Koç Baba Ocağı Dedeleri kanalıyla bize ulaştırılmıştır. Dört belge Mehmet Ali Koç, üç belge Hasan Özyiğit Dede tarafından bize teslim edilmiştir.&#x0D; Bu belgelerin tarih ve içerikleri hakkında kısaca şu bilgiler verilebilir: 1. belge tarihsiz bir siyadetnâme olarak kabul edilebilecek içeriğe de sahip çok yıpranmış ve bir kısmı yırtılmıştır. Kağıt ve mevcut durumu ile eski tarihli bir metin özelliklerine sahiptir. 2. belge, iki siyadetnâme metninin alt alta yapıştırılması ile tek metin şeklinde muhafaza edilmiştir. Belgelerin her ikisi de Topuz Baba lakaplı Seyyid Nureddin’in soy şeceresidir. İlki Zilhicce 814 (Mart 1412), ikincisi Zilkade 840 (Mayıs 1437) tarihlidir. Her iki metin de orjinal metinden 18. yüzyılda yazıya geçirilmiş suretlerdir. 3. belge de siyadetnâmedir. Topuz Baba soyundan Seyyid Hasan’ın seyyidliğini tasdik için verilmiştir. 4 Ramazan 1038 (27 Nisan 1629) tarihlidir. 4. belge Topuz Baba soyundan Seyyid Ömer’in seyyidliğini konu edinen siyadetnâmedir. 29 Rebiülahir 1040 (5 Aralık 1630) tarihlidir. 5. belge, Topuz Baba soyundan Seyyid Saltık’ın seyyidliği ile ilgili siyadetnâmedir. 9 Zilkade 1309 (5 Haziran 1892) tarihlidir. 6. belge Koca Baba zaviyesinden imtiyazları görmezden gelinerek vergi talep edilmesi üzerine Şumnu kadılığına yazılan 17 Şevval 1139 (7 Haziran 1727) tarihli bir mürâsele belgesidir. 7. belge Şumnu kadısına gönderilen fermandır. Ferman, Elvanlar köyü merkezli Koca Baba Zaviyesi’nde alınan satılan ve zaviye için kesilen kurbanlardan vergi alınmaması emrini içermektedir. Belge 10 Ramazan 1229 (26 Ağustos 1814) tarihlidir.&#x0D; Dede ailelerinin şahsi arşivlerinden alınan yedi belgeden üçü Ali Koca Baba ve onun adına kurulan zaviye ile ilgilidir. Bu üç belgeden biri siyadetnâme içeriğine sahipken diğer ikisi Koca Baba Zaviyesi’nin imtiyazlarının tasdiğini içeren resmi evraklardır. Diğer dört belgenin hepsi Topuz Baba evlatlarının seyyidliklerinin farklı dönemlerde tasdiğini içeren siyadetnâmelerdir. Ali Koç Baba Ocaklılar hakkında bizim çalışmamızdan önce yayımlanan siyadetnâmelerde de görülen Seyyid Topuz’dan gelen seyyidlik silsileleri üzerinde yeterince durulmaması ya da görmezden gelinmesi Bulgaristan Alvanlar ve Topuzlar köyündeki inançsal örgütlenme hakkında birçok sorunun cevapsız kalmasına neden olmuştur. Bu çalışma, adı geçen belgeler ve saha çalışmamızda topladığımız veriler bağlamında Alvanlar köyünde Ali Koç Baba Ocağı dışında Topuz Baba Ocağı olarak tanımlayabileceğimiz bir Alevi ocağının varlığını ortaya çıkarmaktadır. Makalede elde ettiğimiz yeni belge bilgiler ışığında Alvanlar köyü ve Topuzlar köyünde yerleşik iki Alevi ocağının tarihsel süreçte tek köy ve tek ocak merkezli yapıya nasıl büründüğü eldeki verilerin bütünlükçü bir şekilde yorumlanması ile sunulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
27

Parlak, Sevgi. "Afyonkarahisar Emre Sultan Zâviyesi ve Türbesi." Belleten 76, no. 276 (2012): 455–68. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2012.455.

Full text
Abstract:
Emre Sultan Zâviye ve Türbesi, Afyon'un İhsaniye ilçesine bağlı Döğer kasabasında, Döger Çayıyla beslenen Emre Gölü'nün güneydoğusunda, Frig kaya anıtlarının yakınındadır. Bu yerleşim yeri Friglerden 19. yüzyıla kadar bir tapınma ve inanç merkezi olma özelliğini kesintisiz olarak devam ettirmiştir. Emre Gölü'nün kenarındaki mevcut buluntulardan ve arşiv belgelerinden tespit edilen, gölle aynı adı taşıyan Emre Sultan Köyü, H. 1196 (M. 1781)'da Karahisâr Mutasamfi Bekir Paşa'nın tutumu sonucu ortadan kalkmıştır. Bu durumdan köy halkıyla beraber Emre Sultan Zâviyesi de olumsuz bir şekilde etkilenmiştir. Mutasarrıf Bekir Paşa köyün halkını gizli ayin tertip etmekle ve şekâvetle suçlamış, on bir kişinin başlarını kestirip İstanbul'a yollamış, duruma isyan eden halkı da zâviyenin içine kapatarak ateşe vermiş, bir köyün ortadan kalkmasına ve zâviyenin bazı mekânlarının tahrip olmasına ve yıkılmasına neden olmuştur. Arşiv belgelerine göre zaviye başlangıçtan beri heterodoks inancına aittir ve II. Mehmed döneminden beri Bektaşi tarikatıyla ilişkilidir. Anadolu Türk dönemi arkeolojisiyle ilgili çalışmalara katkıda bulunacağını düşündüğümüz bu makaleyle, mimarisinden ve arşiv belgelerinden yola çıkılarak Emre Sultan Köyü ve Zâviyesi'nin tarihi aydınlatılmaya çalışılmış, üzerinde şimdiye kadar durulmamış, büyük olasılıkla 14. yüzyılın sonlarına ait olan zâviyeye ilişkin tespitlerin bilim dünyasına tanıtılması amaçlanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
28

Erkan, Aygör, and Çelik Okan. "Aksaray İli, Akin Köyü Monografisi." Türk İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi 18, no. 36 (2023): 229–53. https://doi.org/10.5281/zenodo.7655014.

Full text
Abstract:
&Ccedil;alışmayı ele almamızdaki ama&ccedil;; Akin K&ouml;y&uuml; soyut ve somut k&uuml;lt&uuml;rel mirasının ortaya &ccedil;ıkarılmasında yatmaktadır.&nbsp; Akin K&ouml;y&uuml; daha &ouml;nce araştırmacıların ilgisini &ccedil;ekmemiştir. Araştırma da diğer &ouml;nemli bir sebep kaya oyma mek&acirc;nların hızlı bir yok oluş s&uuml;recine girmesidir. Araştırma k&ouml;y monografisi şeklinde hazırlanmıştır. Soyut k&uuml;lt&uuml;rel miras inan&ccedil;, gelenek, folklor yerinde yoğun g&ouml;zlem ve halk ile yapılan r&ouml;portajlar ile ger&ccedil;ekleşmiştir. Somut k&uuml;lt&uuml;rel miras, mimari eserlerin r&ouml;l&ouml;ve alımı, &ccedil;izimlerin yayına hazırlanması ve fotoğraflama ile oluşturulmuştur. Mimari eser incelemesi birer adet cami ve &ccedil;eşme ile &uuml;&ccedil; adet kaya oyma mek&acirc;n ile ger&ccedil;ekleştirilmiştir. Kırsal mimarinin belki de en eski şekli olan mağarada yaşama olayı Paleotik d&ouml;nemde yoğun bilinmekle birlikte, Kapadokya b&ouml;lgesinde Neolitik &Ccedil;ağda da devam ettiğinden bahsedilir. Akin k&ouml;y&uuml; ve b&ouml;lgesine 16. Y&uuml;zyılda başlayan g&ouml;&ccedil;lerle birlikte, insanların benzerlerini Kapadokya&rsquo;da g&ouml;rd&uuml;kleri kaya oymalarda, yer altı şehirlerinde yaşam şekli, mağaralarda uygulanmaya başlamıştır. Bu g&ouml;&ccedil; hareketliliği b&ouml;lgede devam etmiş ve Akin Eski k&ouml;yde yirmi adet mağarada yaşanmıştır. Mağaralarda doğan g&uuml;n&uuml;m&uuml;z&uuml;n yaşlıları burada insanların 1960&rsquo;lı yıllara kadar ikamet ettiğini belirtmektedir. G&uuml;n&uuml;m&uuml;zdeki yeni yerine taşınan k&ouml;yde yaşam 1966 yılında devletin desteği ile tapulu arazilerin halka dağıtılması ile başlamıştır. Akin Eski K&ouml;y cami kadim ahşap direkli cami geleneğimizin temsilcisi olarak varlığını s&uuml;rd&uuml;rmektedir. Yine tatlı su &ccedil;eşmesi sivri kemerli formu, deposu, yalağı ile geleneksel su mimarimizin en g&uuml;zel şeklinin b&ouml;lgede yaşatmaktadır. İnsanlara ve hayvanlara hizmet etmektedir. K&uuml;lt&uuml;rel mirasımızın canlı kanıtları soyut ve somut eserlerimizi korumak ve yaşatmak gelecek nesillere borcumuzdur. Akin Eski K&ouml;y&uuml; ve &ccedil;evresinde acil m&uuml;dahale bekleyen eserler ve kaya oyma mek&acirc;nlar ivedilikle korunmaya alınmalıdır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
29

AKINCI, Meltem. "TUNA BULGAR KENT MİMARİSİ: PLİSKA (681-893)." Karadeniz Araştırmaları 19, no. 76 (2022): 1075–96. http://dx.doi.org/10.56694/karadearas.1220629.

Full text
Abstract:
VII. yüzyılın ilk yarısında Karadeniz’in kuzeyinde devletleşen Büyük Bulgar Kağanlığı’nın aynı yüzyılın ikinci yarısındaki çöküşü, Kağanlık varislerinin dört bir yana göç etmesine sebep olmuştur. Yeni yurt bulma amacıyla başlayan bu göçlerden biri Asparuh Kağan liderliğinde Balkanlara doğru, batı istikametinde gerçekleşmiştir. Aşağı Tuna’nın güney sınırında teşkilatlanan Bulgarlar, iki asır boyunca bu coğrafyaya hükmetmiş ve boy birliğini ihtiva eden Bulgar isminin ülke adına dönüşümünün mimarı olmuşlardır. Balkanlardaki konargöçer Türk kültürünün belirgin izlerini taşıyan ve 680’li yıllarda ilk olarak Bulgarların askerî karargâhı şeklinde kurulan Pliska, sonraki süreçte başkent hüviyeti kazanmıştır. XIX. yüzyılda Bulgaristan’ın doğusunda, Aboba Köyü yakınlarında gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda keşfedilen buluntular ile Pliska’nın muhtemel konumu tespit edilmiştir. Bu tarihten itibaren gerçekleştirilen kazı çalışmaları sonucunda Pliska’nın mimari unsurlarla birlikte idari ve askerî özellikler taşıyan, ekonomik canlılığa sahip (ticari materyaller, zanaat mamulleri, tarımsal araç-gereçler) bir kent olduğu ortaya çıkmıştır. Göç ettikleri bölgeye eski inanç telakkileriyle yoğurdukları Saltovo-Mayat kültür unsurlarını getiren Bulgarlar, Balkanların yerleşik halklarının da dâhil olduğu bir kent kültürü yaratmayı başarmıştır. Eski bir yerleşim temeline sahip olmayan ve tamamen Bulgarlar öncülüğünde kurulan Pliska’nın mimari yapısı, hem konargöçer şehircilik kültürünün hem de Doğu Avrupa yerleşik şehircilik anlayışının girift bir manzarasını sunmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
30

Kurşun Cengiz, Pınar. "Illness as a divine punishment in the Hittite Empire." Journal of Human Sciences 20, no. 1 (2023): 99–117. http://dx.doi.org/10.14687/jhs.v20i1.6349.

Full text
Abstract:
The Hittites, who were a political authority in the Anatolian II. millennium BC, not only changed the course of history, but also left deep traces in the history and culture of ancient Anatolia, Mesopotamia and Egypt. As in other ancient societies, religion was at the center of life in the Hittites, and it was the determining and shaping element of many issues from politics to economy, from daily life to relations with other nations. When they came to Anatolian lands, they added the gods of the local Anatolian peoples and the gods of the places they later conquered to the gods they brought with them, and as a result, they had a wide pantheon of gods, feasts and rituals. Since they think of the gods as human-shaped in their mental world, they assume that they have needs just like humans, and they take it upon themselves to serve the gods, make up for their deficiencies and entertain them. The Hittites thought that as long as the slave served his master and received security, shelter and food in return, they would be rewarded with peace, abundance, fertility, health and victory as long as they served the gods and kept them pleasant. In the opposite case; performing acts prohibited by the gods, such as a wrong or defect in the service that should be rendered to the gods, such as ill-treatment in case the slave does wrong or delays the work, not performing the feasts on time, not being well-fed or clean, not paying attention to cleanliness, will of course bring along various punishments. In line with this belief, the gods came to their minds in all kinds of negativity that the Hittites experienced, and they did not think that there could be any other reason. So just as health, wellness and longevity are a blessing from the gods; Physical and mental illnesses are also deserved punishments. What needs to be done at this point is what was done wrong, and which god was angry with it. At this point, what needs to be done is to make various prophecies and make fortune-tellings by applying to the gods in order to determine what has been done wrong, which god is angry and what can calm the god. After the necessary determinations are made, in order to return to the old healthy days, prayers should be offered to the gods, sacrifices should be made, and mercy and forgiveness should be asked. In this study, which was prepared to reveal that diseases were perceived as a method of divine punishment in the Hittite Empire, cuneiform text translations were used. In this respect, firstly, the prophecy texts related to the subject were evaluated, then the prayer and ritual texts were examined, and the relevant parts of the texts were shared with the reader. As a result, the accuracy of the idea put forward has been determined from the examined texts and it has been clearly understood from the mentioned texts that they hold the gods responsible for the individual and social diseases that people suffer from (Extended English summary is at the end of this document) Özet M.Ö. II. binyıl Anadolu’sunda siyasi bir otorite varlık gösteren Hititler, hem tarihin seyrini değiştirmişler hem de antik Anadolu, Mezopotamya ve Mısır tarih ve kültüründe derin izler bırakmışlardır. Diğer antikçağ toplumlarında olduğu gibi Hititlerde de din, hayatın merkezinde yer almış siyasetten ekonomiye gündelik yaşamdan diğer milletlerle kurulan ilişkilere kadar birçok konunun belirleyici ve şekillendirici unsuru olmuştur. Anadolu topraklarına geldikleri zaman yanlarında getirdikleri tanrılara yerli Anadolu halklarının tanrılarını ve daha sonra fethettikleri yerlerin tanrılarını da eklemişler, netice olarak geniş bir tanrı panteonuna, bayram ve ritüel birikimine sahip olmuşlardır. Zihin dünyalarında tanrıları insan biçimli olarak düşünmeleri sebebiyle onların da insanlar gibi ihtiyaçları olduğunu var sayarak tanrılara hizmet etmeyi, eksiklerini gidermeyi ve eğlendirmeyi kendilerine vazife edinmişlerdir. Hititler, kölenin efendisine hizmet etmesi ve karşılığında güvenlik, barınak ve yiyecek alması gibi tanrılara hizmet ettikçe ve onları hoş tuttukça karşılığını barış, bolluk, bereket, sağlık ve zaferle alacaklarını düşünmüşlerdir. Bunun tam tersi olduğu durumda; kölenin işleri yanlış yapması veya aksatması halinde karşılaşacağı kötü muamele gibi tanrılara sunulması gereken hizmette bir yanlışlık veya eksiklik olması, bayramların vaktinde icra edilmemesi, kurbanların ve adakların besili veya temiz olmaması, temizliğe önem verilmemesi gibi tanrılar tarafından yasaklanan eylemlerin yapılması elbette çeşitli cezalandırmayı beraberinde getireceğine inanmışlardır. Bu inanç doğrultusunda, Hititlerin yaşadıkları her türlü olumsuzlukta akıllarına tanrılar gelmiş bunun dışında bir gerekçe olabileceğini düşünmemişlerdir. O halde nasıl ki sağlık, sıhhat ve uzun ömür tanrılardan gelen bir lütuftur; fiziksel ve ruhsal hastalıklar da hak edilmiş cezalardır. Bu noktada yapılması gereken ise neyin yanlış yapılmış olduğunu, buna bağlı olarak hangi tanrının öfkelendiğini ve tanrıyı neyin sakinleştirebileceğini tespit edebilmek için yine tanrılara başvurarak çeşitli kehanetlerde bulunmak ve fallar baktırmaktır. Gerekli tespitler yapıldıktan sonra ise eski sağlıklı günlere dönebilmek için tanrılara dualar edip kurbanlar sunulmalı ve adaklar adanarak merhamet ve af dilenmelidir. Hitit İmparatorluğu’nda hastalıkların ilahi bir cezalandırma yöntemi olarak algılandığını ortaya koymak amacıyla hazırlanan bu çalışmada çivi yazılı metin tercümelerinden faydalanılmıştır. Bu bakımdan ilk olarak konu ile alakalı kehanet metinleri değerlendirilmiş, ardından dua ve ritüel metinleri incelenmiş ve metinlerin ilgili kısımları okuyucuyla paylaşılmıştır. Netice olarak, irdelenen metinlerden ortaya atılan fikrin doğruluğu tespit edilmiş olup bahsi edilen metinlerden insanların muzdarip oldukları bireysel ve toplumsal hastalıklardan tanrıları sorumlu tuttukları net bir biçimde anlaşılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
31

TURAN, Zeliha, Hatice Nur ÖZGEN, and Fatma KORUK. "Stigmatizing Attitudes, Beliefs and Behaviors towards Abortion: Şanlıurfa Case." Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, December 20, 2023, 637–41. http://dx.doi.org/10.35440/hutfd.1400364.

Full text
Abstract:
Amaç: Bu çalışmada, Şanlıurfa ilinde yaşayan kadın ve erkeklerin kürtaja yönelik damgalayıcı tutum, inanç ve davranışlarını belirlemek amaçlanmıştır. Materyal ve Metod: Kesitsel tipte olan bu araştırmanın evrenini, 18-65 yaş aralığındaki kadın ve erkekler oluşturmuştur. Örneklem büyüklüğü, pilot çalışmadan elde edilen değerlere göre 292 olarak hesaplanmıştır. Araştırmanın verileri, Kişisel Bilgi Formu ile Kürtaja Yönelik Damgalayıcı Tutum, İnanç ve Davranışlar Ölçeği kullanılarak Temmuz-Ağustos 2023 tarihleri arasında, yüz yüze görüşme tekniği ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde, tanımlayıcı istatistiklerden yüzde, ortalama, standart sapma; tek değişkenli analizlerden Mann Whitney U testi, Kruskal-Wallis One-Way Anova ve Spearman’s Korelasyon analizi; çok değişkenli analizlerden Lojistik Regresyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmada, katılımcıların Kürtaja Yönelik Damgalayıcı Tutum, Inanç Ve Davranışlar Ölçeği puan ortalaması 41.39±17.28’dur. Tek değişkenli analizlerde; erkeklerde, evli olanlarda, çalışmayanlarda, ekonomik durumu kötü olanlarda, Arapça dil konuşanlarda, eğitim düzeyi ilköğretim ve altında olanlarda ölçek puanının anlamlı olarak daha yüksek olduğu, yaş ve yaşayan çocuk sayısı ile ölçek puanı arasında düşük düzeyde pozitif yönlü bir korelasyon olduğu saptanmıştır (p&amp;lt;0.05). Lojistik Regresyon analizinde ise; erkeklerde, ekonomik durumu kötü olanlarda, eğitim düzeyi ilköğretim ve altında olanlarda, yaşayan çocuk sayısı üç ve üzeri olanlarda ölçek puanının anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p&amp;lt;0.05). Sonuç: Bu çalışmada, Şanlıurfa ilinde yaşayan kadın ve erkeklerin kürtaja yönelik orta düzeyde damgalayıcı tutum, inanç ve davranışa sahip olduğu; cinsiyet, eğitim düzeyi, ekonomik durum ve yaşayan çocuk sayısının tutum, inanç ve davranışları önemli düzeyde etkilediği belirlenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
32

YILMAZ, Ensar. "Kaynakları ve Yapısal Özellikleri Açısından Hititlerde Etik." Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, January 20, 2023. http://dx.doi.org/10.32709/akusosbil.1075322.

Full text
Abstract:
Klasik etiğin temel soruları “İyi nedir?” ve “Nasıl yaşamalı?” sorularıdır ve tarih boyunca bu sorulara dolaylı veya doğrudan yanıt verebilen tek olgu ise dindir. Engin hoşgörü politikası izleyen Hititler, birbirinden oldukça farklı toplumların inançlarını tek bir alanda eriterek, kendine özgü bir inanç mozaiği oluşturmuştur. Özgün bir kültüre, sosyal ve siyasal bir örgütlenmeye sahip Anadolu’nun en eski halkı olarak Hititler görülmektedir. Hitit toplumunun Anadolu’da değişik kültürlerle iç içe yaşaması inanç sistemini de etkilemiş, böylelikle farklı kültürlerin etkileşimi politeist bir dinin ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Tanrılarını yaşamlarının her alanına müdahale eden varlıklar olarak gören Hititler, onları memnun etmek için de çeşitli ritüeller tertip etmişlerdir. Hitit dönemine ait tabletlerin büyük bir kısmını dinsel metinler oluşturur, bu da Hitit toplumunda din kavramının kapladığı yeri göstermesi bakımından önemlidir. Toplumlardaki din ve inanç dünyası o toplumların etik anlayışlarına kaynaklık ederek yaşam pratiklerinde ahlaki kurallara dönüşür. Bu kurallar da politik ve sosyoekonomik düzlemde yapıların ortaya çıkmasına etki eder. Ahlaki pratik ve kuralların temellerini ve yöneldikleri değerler kümesini araştıran bir disiplin olarak tanımlanan etik kavramı, bu biçimiyle iyi/kötü ayrımında bulunur; davranışları felsefi bir düzlemde anlamlandırmaya çalışarak, doğru-yanlış, iyi-kötü, toplumsal sorumluluk gibi temel kavramları ele alıp bunlara ilişkin sorular sorar. Sonuç olarak denilebilir ki Hititlerdeki din ve inanç dünyası etik anlayışlarına kaynaklık ederek gündelik yaşam pratikleriyle ahlaki kurallar şeklinde politik ve sosyoekonomik düzlemlerde yapısallaşır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
33

Yılmaz, Aykut Alper. "Kötü-Tanrı İtirazı." Kader, November 26, 2024. https://doi.org/10.18317/kaderdergi.1543298.

Full text
Abstract:
Muhtemelen her teist, Tanrı’nın iyi bir varlık olduğu konusunda hemfikirdir. Ancak kimilerine göre, Tanrı’nın iyi olduğu iddiası delilsiz bir varsayımdan ibarettir. Ne Tanrı’nın varlığına ilişkin argümanlar ne de başka gerekçeler, Tanrı varsa bile O’nun iyi olduğu sonucuna rasyonel bir yolla ulaşmak için yeterli değildir. Hatta bazı ateistlere göre, kötü bir tanrıya inanmak da iyi bir tanrıya inanmak kadar makuldür. Stephen Law, bu noktadan hareketle teizme karşı bir argüman geliştirir. İyi veya kötü tanrıya inanmak aynı oranda makulse, bunlardan birinin saçma olması durumunda diğeri de saçma olmalıdır. Çünkü her iki tanrı anlayışı da aynı ya da benzer argümanlarla desteklenebilir. Örneğin, kozmolojik argüman veya tasarım kanıtı, iyi bir tanrının varlığını kanıtlamak için kullanılabileceği gibi, kötü bir tanrının varlığına delil olarak da kullanılabilir. Benzer şekilde, eğer dünyadaki iyiliklerden hareketle Tanrı’nın kötü olamayacağı iddia edilirse, dünyadaki kötülüklerden yola çıkarak O’nun iyi olamayacağı da iddia edilebilir. Kötülük probleminin hâlâ tartışmalı olduğu göz önünde bulundurulursa, evrenden hareketle Tanrı’nın iyi olduğu henüz ikna edici bir biçimde gösterilememiştir. Kısacası, iyi tanrı için geçerli olan argümanlar benzer şekilde kötü tanrı için de kurgulanabilir. Law, benzer argümanlarla desteklenen iki tezin aynı ölçüde rasyonel olması gerektiği iddiasını “simetri tezi” olarak adlandırır. O, kötü tanrı fikrini kimsenin makul bulmayacağını, bir diğer ifadeyle bu fikrin saçma olduğunu öne sürer. Dolayısıyla, onun simetriği olan ve benzer argümanlardan beslenen iyi tanrı fikri de makul görülemez. Bu argüman, Law’un isimlendirmesiyle, kötü tanrı itirazı (the evil-god challenge) olarak bilinir. Law’dan sonra da birçok düşünür tarafından geliştirilerek teizme karşı kullanılan bu itiraz, özellikle son on beş yılda din felsefesinin önemli meselelerinden biri hâline gelmiştir. Bu çalışmada, kötü tanrı itirazına karşı geliştirilen çeşitli çözümleri değerlendireceğim ve onun teizm açısından kayda değer bir sorun teşkil etmediğini öne süreceğim. Kötü tanrı itirazına yönelik burada ele alınacak çözüm önerilerini ana hatlarıyla sıralarsam; öncelikle iyi ve kötü tanrı inançlarının simetrik olduğu iddiasını tartışmaya açarak, dünyadaki düzenin kötü bir tanrıya işaret etmediğini öne süreceğim. Ardından, bir simetriden bahsedilecek olsa bile kötü-tanrı fikrinin saçma olmadığını, dolayısıyla simetriği olan iyi-tanrı anlayışının da bir çırpıda reddedilemeyeceğini iddia edeceğim. Son olarak, iyi-tanrı fikrinin temel inanç (basic belief) olabileceğini, ancak kötü-tanrı inancı için aynı durumun geçerli olmadığını savunacağım.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
34

Oymak, Alparslan. "Türk ve Batı Edebiyatında Çingene İnançları." Uluslararasi Kibris Universitesi Fen-Edebiyat Fakultesi, January 1, 2021. http://dx.doi.org/10.22559/folklor.1699.

Full text
Abstract:
Çingeneler yüzyıllar boyunca hem gerçek yaşamda hem de edebi eserlerde önyargılı yaklaşımların hedefi olmuşlardır. Bunların başında dinsiz olup hiçbir şeye inanmaları gelir. Türk ve Batı edebiyatında Çingenelerle ilgili olumsuz görüşlerin yayılmasında haklarında türetilen efsane ve hikâyelerin payı ilk sıralarda yer alır. Çingenelerin kötü şöhretlerinin yayılmasındaki diğer bir neden de yaşam tarzlarının toplumun genel yapısına uygun görülmemesidir. Şehir sistemine uymadıkları için yabani oldukları, daha doğrusu medeniyetin karşısında bir tehdit oldukları algısı yaygındır. Göçebe olsun ya da olmasın, dışarıya kapalı gruplar şeklinde yaşayan Çingeneler, toplumun geneli tarafından ötekileştirilmiş ve bu durum da eserlere aynı doğrultuda yansımıştır. Türk ve Batı edebiyatında ahlak, inanç, temizlik, hırsızlık gibi konularda önyargılarla betimlenmelerine rağmen Çingenelere daha içeriden bakan azımsanmayacak sayıda eser mevcuttur. Tüm bu eserler incelendiğinde yaygın görüşün aksine Çingenelerin katı kuralları olan bir inanç sistemine ve köklü bir geleneğe sahip oldukları anlaşılmaktadır. Temizlikle ilgili marhime inançları, kadın erkek ilişkileri ve cinsellikle ilgili tabuları onlarla ilgili olumsuz görüşlerin tam aksini işaret eder. Çingeneleri konu edinen eserlerde, hayata bakışları, zaman algıları, ölüm karşısındaki tavırları, aileye verdikleri önem ver dili kullanım biçimleri toplu olarak değerlendirildiğinde Çingenelerin inanç sistemleri daha anlaşılır hale gelmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
35

İLHAN, Ali, and Davud IŞIKDOĞAN. "DİN EĞİTİMİ AÇISINDAN AHİRET İNANCININ İNSAN DAVRANIŞLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ." Dicle İlahiyat Dergisi, June 25, 2023. http://dx.doi.org/10.58852/dicd.1290028.

Full text
Abstract:
Ahiret hayatı, dünya hayatından sonra başlayan sonsuz bir yaşamı ifade etmektedir. İmanın temel esaslarından biri olan ahirete iman prensibinin dünya yaşamı ile yakın bir ilişkisi vardır. Dünya hayatına oranla ahiret hayatı, esas yaşanacak kalıcı bir yurt olarak kabul edilmiştir. İslama göre ahiret yaşamı, dünya hayatının bir devamıdır. Burada görülmeyen hesapların görüleceği, dünyada verilmeyen mükâfatların alınacağı bir yer olarak kabul edilmektedir. Ahiret inancı, müminin günlük yaşamdaki davranışlarını sorumluluk altına alan bir anlayış geliştirmektedir. Günlük yaşam içerisindeki ibadetlerde olduğu gibi ahlakî davranışlarda da mümine bir takım görevler yüklemektedir. Ölümden sonraki diriliş, kıyamet saatine kadar sürecek berzah âlemi, kıyametten sonra gerçekleşecek olan mizan, cennet ve cehenneme duyulan inanç, müminlere kendi davranışlarını kontrol edebilme imkanı sağlamakta ve onlara yaptıkları her iyi veya kötü amelin hesabının verileceği bilincini kazandırmaktadır. Ahiret hayatının gerçekleşeceğine duyulan inancın, mümine kazandırdığı bu bilinç hâli, davranışlarda olumlu yönde gelişmelere vesile olduğu gibi kötü huylardan da sakınmaya yardımcı olmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
36

Oral, Osman. "Mâtürîdî ile Hüseyin Atay’a Göre Kitap Mirascılarının İnançları ve Amelleri Fâtır Sûresi 32. Âyet Bağlamında." Hakkari İlahiyat Dergisi, June 25, 2024. http://dx.doi.org/10.69801/haid.1466270.

Full text
Abstract:
Kur’an’da Fâtır sûresi 32. âyette “nefsine zâlim”, “muktesit” ve “sâbıku’l-hayrat” ifadeleriyle kitap mirasçıları seçilmiş kulların üç tür inanç ve ameli açıklanır. İlki; nefsine zâlim olmak, inandıkları ve yaptıklarıyla kendine kötülük etmek, zulmetmektir. Adâlet ve merhamet sahibi Allah kuluna asla zulmetmez. Akıl ve iradesini kötü yönde kullanarak inkâr, gaflet, nifâk, şirk ve fısk inanç ve amelleri içeren zulmü işleyen insan öncelikle kendine zarar verir. Bu karaktere sahip olanlar “ashâbü’l-meşeme” veya “ashâbü’ş-şimâl” kelimeleriyle “bedbahtlar” olarak nitelenirler. Kitap mirasçılarının ikincisi “muktesit” yani dengeli ve tutarlı hareket ederek itidal yolu tutanlar dosdoğru yol “sırat-ı müstakîm” üzere hayat yaşayanlardır. “Ashâbü’l-meymene” veya “ashabü’l-yemîn” olarak adlandırılan bu gruptakiler huzur ve mutluluk içinde yaşamayı hak ederler. Kitap mirasçılarının üçüncüsü; iyi güzel ve doğru işleri yarışırcasına yapanlardır. Bu gruptaki inanç sahipleri hayatlarını iyiliklere adarlar, güzel ahlâkı da içeren “sâlih amel” işlemek suretiyle öne çıkarlar. Bunlar “es-sâbikûne’s-sâbikûn” ve “mukarrebûn” şeklinde nitelenirler. “Sâbıku’l-hayrât”ın dört çeşit inanç ve ameli ise el-Müminûn sûresi 23/57-61.âyetlerinde açıklanır. İlki; “müşfikler” yani Rabbe içten gelen sevgi ve saygıdan dolayı canlılara karşı şefkatli ve merhametli davranırlar. İkincisi; Rabbin âyetlerine yani ilahî buyruk ve ilkelere güvenerek gönülden amel işlemek. Üçüncüsü; Allah’a şirk koşmamak yani inanç, söz ve amelde İslâm’a uymak. Dördüncüsü; Allah’a bir gün döneceği gerçeği, hesaplaşma şuuru ve endişe, ürperti kalp halleriyle vermek yani infâk etmektir. İmkân, yetenek, nimetleri insanlığın yararına sunmak, ihtiyaç fazlası kazancı, malı ve serveti biriktirmeden üretim ve yararlı işlerde değerlendirmek olan “vermek”, dayanışma ve yardımlaşma bilinci sosyal birliği ve kardeşliği sağlar. Evrendeki dayanışma gerçeğinin fark edilmesi biz/vahdet bilincinin temelini oluşturur. Nitel bir araştırma tarzı ve belge çözümleme yöntemi kullanılan bu çalışmada Mâtürîdî ve Atay’ın bakış açısına göre Fâtır sûresi 32. âyette açıklanan kitap mirasçıları seçilmiş kulların inançları ve amelleri Kur’an bağlamında incelenmiş ve kelâm ilmi açısından değerlendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
37

ŞEVLİ, Derya. "Van’da Nazar İnancı ve Bu İnanca Bağlı Anlatılar." Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, December 15, 2023. http://dx.doi.org/10.51531/korkutataturkiyat.1385068.

Full text
Abstract:
Halk arasında ve günlük yaşamda yadsınamaz bir yeri bulunan nazar değmesi, kötü bakışın ortaya çıkarmış olduğu birtakım olumsuzluklardır. Göz ve bakış anlamları olan nazar, insana, hayvana, bitkiye veya cansız varlıklara değebilmektedir. Bu durum coğrafya, din, ırk fark etmeksizin hemen hemen bütün toplumlarda kabul görmekte ve yaşanabilmektedir. İslamiyet başta olmak üzere çeşitli dinlerde kabul görmektedir. Bu kültürel olgu, genellikle kötü niyetli, renkli gözlü kimselerin muhataplarına karşı duydukları kıskançlık, haset, çekememezlik gibi olumsuz duygular sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu durumdan korunmak ve etkisinden kurtulmak amacıyla da birtakım dinî ve sihri sağaltım pratiklerine başvurulmaktadır. Bunları gerçekleştirecek olan kimseler ise geçmiş dönemlerde kam, şaman, baksı olarak bilinen ancak günümüzde ocaklı, halk hekimi gibi isimlerle anılan özel kimselerdir. Bu çalışmada, Van halkının nazara olan inancına, nazar değmesinden korunma yollarına ve nazar değmesi sonucunda oluşan olumsuz durumlardan kurtulmak için yapılan uygulamalara yer verilmiştir. Ayrıca halk arasında, bu inanç etrafında oluşup anlatılan çeşitli anlatılara da yer verilerek değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışmada, verilerin toplanması amacıyla saha çalışması yöntemi uygulanmıştır. Görüşme ve mülakat teknikleriyle kaynak kişilerden konuyla ilgili bilgiler alınmıştır. Bu veriler ve yazılı kaynakların desteğiyle Van ilindeki nazar inancı ortaya konulmaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
38

"DİVAN-I LUGATİ’T-TÜRK’TEKİ MUSKAYA AİT BEYANLAR." Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, May 27, 2024. http://dx.doi.org/10.46400/uygur.1422321.

Full text
Abstract:
Tumar, Arapça “cilt, kâğıt rulo, dik asma yazı” anlamına gelir. Türkiye Türkçesinde muska olarak ifade edilen tumar, bizim bakış açımıza göre insanları kötü ruhlardan, nazar ve dedikodulardan koruyan, insanlara sağlık, güvenlik, şans, inanç, başarı sağlayan bir takıdır. Kaşgarlı Mahmut Divan-ı Lugati’t- Türk’te Uygurların muskaya inandığını, onları nazardan korumak için muskayı yanından ayırmadıklarını ve muskaya bitik adını verdiklerini ifade eder. Uygurlar, en eski dönemdeki geleneksel Türk dini ve Şamanizm inancından günümüze kadar muska takma geleneğini devam ettirmektedir. Malumdur ki Doğu Türkistan kültürünü inşa eden ve zenginleştiren Uygurlar, asırlardır doğa ile barışçıl bir şekilde yaşam sürmüşler ve kendilerini geliştirmişlerdir. Böylelikle doğa ve yaşama bakış açılarına bağlı olarak gelişen inanç sistemi, basitlikten çeşitliliğe doğru bir kültür çizgisi ortaya koymuştur. Diğer toplumlarda olduğu gibi Uygurlar da doğa ve gök olaylarına karşı korku, şaşırma, merak etme ve onlara inanma gibi düşünceleri yüzyıllardır kültürel yapıları içinde korudular. Doğa kültü, atalar kültü, totem gibi bu tür ilkel inançlardan kaynaklı olayları, gizemli bir şekle getirerek kendi isteklerini doğadaki bazı somut nesnelere bağlı olarak gördüler. Bu tür çok katmanlı ilkel bakışların günümüzdeki ifade etme şekillerinde biri de tumar (muska)dır
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
39

BAYRAK İŞCANOĞLU, İlknur. "Kırgız Halk Kültüründe Saç ve Saçla İlgili Uygulamalar, İnanışlar." Kültür Araştırmaları Dergisi, December 1, 2022. http://dx.doi.org/10.46250/kulturder.1199391.

Full text
Abstract:
Dünya üzerinde genel itibariyle saç, özellikle de uzun saç, kadın ile özdeşleştirilmiş ve kadının bir süs unsuru olarak görülmüştür. Eski Türk toplumlarında ise kadınların ve erkeklerin saçlarının uzun olduğu tarihî kaynaklardan anlaşılmaktadır ve saç uzunluğunun güç ile eş değer görüldüğü, eski dönemlerde toplum hayatı içerisinde saça önem verildiği anlaşılmaktadır. Eski Türk toplumlarında saçın bir değer ifadesi taşımasının izlerini Türk toplumlarının inanç sisteminde aramak mümkündür. En eski Türk inanışlarından Şamanizm’e göre saç canlıdır ve içerisinde bir ruh taşımaktadır. Ayrıca Şamanizm’in uygulayıcıları olan Şamanlar da uzun saçlıdır ve inanışa göre uzun saç onlara güç vermektedir. Şamanizm’in yanı sıra en eski Türk inanışlarından olan, her şeyde bir ruh olduğu inanışına dayanan iye inanışında da özellikle kötü ruhların saç tasvirleri dikkat çekicidir. İnsanlara bela ve felaket getiren kötü ruhlar, genellikle uzun saçlı olarak tasvir edilirken insanların saçları aracılığıyla da insanlara bela ve kötülük getirdiğine inanılmaktadır. Türk toplumlarında çeşitli inanışlar neticesinde saçla ilgili gelişen inanışların izlerini bu çalışma Kırgız halk kültürü içerisinde takip etmiştir. Öncelikle Kırgız halk kültüründe saçın taşıdığı anlamlar üzerinde durulmuş ve kız çocuklarının yaşam dönemlerindeki önemine şekli itibariyle yer verilmiştir. Daha sonra Kırgız halk kültürü içerisinde saçla ilgili unsurlar maddi ve manevi halk kültürü unsurları şeklinde incelenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
40

IRMAK, Yılmaz. "Cam Sanatından Bir Folklorik Objeye: Nazar Boncuğu." Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, December 20, 2022. http://dx.doi.org/10.33437/ksusbd.1215415.

Full text
Abstract:
İnsanlık tarihi boyunca insan ile nesneler arasında hep bir bağ oluşmuştur. Bu bağın kaynağında ise çoğunlukla inanç unsuru vardır. Soyut bir kavram olan nazarın, somut bir nesneye dönüştüğü nazar boncukları buna en güzel örnektir. Günlük hayatta sıklıkla kadınların gerdanlarında ve bileklerinde, bebeklerin omuzlarında, hayvanların boyunlarında, arabalarda, dokumalarda, mutfak eşyalarında, evlerde ve işyerlerinde hem nazarlık, hem de süs eşyası olarak kullanılan nazar boncuğu; “ocak” adı verilen fırınlarda usta ellerin camlara biçim vererek ve ortasına bir göz figürü koyarak imal ettikleri bir folklorik objedir. Ortasında göz figürü bulunduğu için “göz boncuğu” olarak da adlandırılan nazar boncuğunda, kötü bakışlardan ve kem gözlerin verdiği zararlı etkilerden koruyan bir tılsım olduğuna inanılır. Bu yüzden de kötü bakışlı insanların enerjisinin nazar boncuğuna yönelmesiyle nazarın olumsuz etkisinin engellendiği düşünülür. “Gök gözlü” olarak adlandırılan mavi gözlü insanların, daha çok nazarının değdiği inancı yaygındır hep halk arasında. “Kem gözlü” olarak nitelendirilen insanların nazarından korunmak için Anadolu’da birçok obje karşımıza çıkmaktadır. Bu objelerden en yaygını ise nazar boncuğudur. Bu çalışmada öncelikle farklı kültürlerde ve Eski Türklerde nazar inancı hakkında bilgi verildikten sonra nazar boncuğu yapımı ve kullanım alanları üzerinde durulacak, ayrıca bu kültürel objenin folklor ve kültür turizmi bakımından önemine değinilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
41

Ayan, Dilek, and Rabia Sümeyye Aykan. "Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnanç ve Tutumların İncelenmesi: İlahiyat Fakültesi Öğrencileri Örneği." Din ve Bilim - Muş Alparslan Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dergisi, April 26, 2024. http://dx.doi.org/10.47145/dinbil.1456707.

Full text
Abstract:
Amaç: Bu çalışma, İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin ruhsal hastalıklara yönelik inanç ve tutumlarının belirlenmesini amaçlamaktadır. Geleceğin din görevlisi, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni, manevi danışman ve rehberi olan İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin ruhsal hastalıklara ilişkin inanç ve tutumlarının belirlenmesi son derece önemlidir. Elde edilen bulguların değerlendirilmesi; bu konuda eğitim çalışmalarının yapılması, halkın doğru bilgilendirilerek toplumdaki olumsuz inanç ve tutumların değiştirilmesi, geleneksel yöntemler yerine öncelikle tıbbi uygulamalara başvurulması konularında katkı sunabilecektir. Gereç ve Yöntem: Araştırma örneklemini, Muş Alparslan Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nde öğrenim gören 306 öğrenci oluşturmuştur. Araştırma öncesinde etik kurul onayı, Muş Alparslan Üniversitesi Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu’ndan (tarih: 08.11.2023, sayı: 73) alınmıştır. Araştırmanın verileri “Kişisel Bilgi Formu”, “Ruhsal Hastalığa Yönelik İnançlar Ölçeği (RHYİÖ)”; ve “Ruhsal Sorunları Olan Bireylere Yönelik Toplum Tutumları Ölçeği (RSTTÖ)” ile toplanmıştır. Verilerin analizinde SPSS 26 Programı kullanılmıştır. Shapiro Wilk testi ile normallik dağılımına bakılmış, verilerin parametrik ya da nonparametrik olma durumuna göre analizler gerçekleştirilmiştir. İkili gruplarda bağımsız grup t-testi ve Mann Whitney U testinden; ikiden fazla grup içeren değişkenler için ise ANOVA, Welch ve Kruskal Wallis testi kullanılmıştır. Ölçekler ve alt ölçeklerinin birbirleriyle olan ilişkileri korelasyon ve regresyon analizi ile ölçümlenmiştir. Bulgular: İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin ruhsal hastalıklara yönelik inanç ve tutumlarının sosyodemografik özelliklerine göre değişkenlik gösterdiği saptanmıştır. Buna göre cinsiyet, yaş, medeni hal, öğrenim sınıfı, sosyoekonomik durum değişkenlerine göre katılımcıların ruhsal hastalıklara yönelik inanç ve tutumları anlamlı farklılık göstermektedir. Erkek, yaşça büyük, evli, öğrenim sınıfı daha yüksek, sosyoekonomik durumu kötü olan ve ruhsal hastalığı bulunan tanıdığı olan katılımcıların ruhsal hastalıklara yönelik olumsuz inançlarla birlikte olumlu tutumlarının daha belirgin olduğu görülmüştür. Ruhsal sorunları olan tanıdığın yakınlık düzeyi de kişinin inanç ve tutumlarını etkileyen bir faktör olarak göze çarpmıştır. Buna göre kardeşi ruhsal bir hastalığa sahip katılımcıların, akraba ya da herhangi bir tanıdıktan daha fazla çaresizlik ve kişiler arası ilişkilerde bozulma, utanma inançlarını taşıdıkları; toplum ruh sağlığı ideolojisi ve iyi niyet tutumlarını daha fazla benimsedikleri gözlenmiştir. Kişilerin algıladıkları dini bilgi düzeylerinin ise inanç ve tutumları üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı belirlenmiştir. Bunlara ek olarak ruhsal hastalıklara yönelik inançlarla ve tutumların birbirleriyle ilişkili olduğu belirlenmiştir. Olumlu tutumların yordanmasında, inanç alt boyutlarından sadece utanma boyutunun anlamlı bir yordayıcı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç: İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin ruhsal hastalıklara yönelik inançları incelendiğinde, ruhsal hastalıklar konusunda çaresiz hissettikleri ve ruhsal hastalığa sahip kişilerin çevreleriyle ilişkilerinin bozulacağına dair inançları yaygın şekilde taşıdıkları anlaşılmaktadır. Öte yandan, ruhsal hastalıklara sahip kişileri ortalamanın üzerinde tehlikeli buldukları görülmektedir. Katılımcıların utanma boyutunda ise ortalamanın altında bir inanç taşıdıkları gözlenmektedir. Genel ortalamalar değerlendirildiğinde ise katılımcıların önemli bir çoğunluğunun ruhsal hastalığa yönelik olumsuz inançlara sahip oldukları söylenebilecektir. Katılımcıların ruhsal sorunları olan kişilere yönelik tutumları incelendiğinde ise belirgin olarak korku (dışlama) eğilimlerinin yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Ruhsal sorunları olan kişilerin toplumda tedavi edilmesine karşılık gelen “toplumsal ideoloji” tutumunu benimseme düzeylerinin ortalamanın altında kaldığı görülmektedir. Ruhsal sorunları olan kişilere yönelik “iyi niyet (koruyuculuk)” boyutundaki eğilimin yine düşük olduğu gözlenmektedir. Bu bağlamda İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin genel tutumlarının görece olumsuz olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Gelecekte kamusal alanda aktif görev alacak İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin, ruhsal hastalıklar konusunda eğitim almalarının, toplumsal öğretilerden kaynaklı olumsuz inanç ve tutumlarının olumlu şekilde değişmesine katkıda bulunacağı düşünülmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
42

Güler, Ahmet Faruk. "SERGÜZEŞT ROMANINDA AHLÂKÎ KÖTÜLÜK." Artuklu Humanities, November 18, 2024. https://doi.org/10.46628/ahu.1571665.

Full text
Abstract:
Kötülük kavramının varlığı binlerce yıldır düşünürler tarafından farklı şekillerde yorumlanan bir olgudur. Toplumdan topluma, inanç sistemlerinden coğrafyaların farklılaşmasına kadar değişik şekillerde karşımıza çıkan kötülük mevcudiyetinin görünür olmasına bağlı olarak çeşitli alt kategorilerde değerlendirilmektedir. Fiziksel, metafiziksel, ahlâki ve kozmik kötülük şeklinde başlıklandırılan kötülüğün yansımaları insanoğlunun hayatı anlama ve yorumlamada oldukça önem arz etmektedir. Ahlâki kötülüğün irade sahibi bir varlığın başka canlılara her boyutuyla zarar vermesi olarak öne çıkan tanımı, edebî metinlerdeki kötü olarak adlandırılan karakterlerin anlama ve yorumlanmasında öne çıkmaktadır. Sami Paşazâde Sezai, Tanzimat romanının önemli yazarlarından birisidir. Özellikle Sergüzeşt adlı romanında döneminin toplumsal hayatında var olan esaret temini merkeze almasıyla dikkatleri çekmektedir. Romanın baş karakteri Dilber’in esir edilmesinden ölümüne kadar geçen olaylar silsilesi içinde maruz kaldığı davranış biçimleri toplumsal hayatta kötülüğün ortaya çıkış ve yansımalarını göstermesi açısından önemli bir eserdir. Bu çalışmada öncelikle kötülük kavramı üzerinde durulacak ve ardından Sergüzeşt romanında ahlâki kötülüğün yansıma şekilleri incelenmeye çalışılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
43

ALTIER, Semiha. "TÜRK KÜLTÜRÜNDE LEYLEK VE OSMANLI SANATINDA İKONOGRAFİSİ." Osmanli Mirasi Arastirmalari Dergisi, March 24, 2022. http://dx.doi.org/10.17822/omad.2022.207.

Full text
Abstract:
Toplumların hayatında bazı hayvanlar günlük yaşamda çeşitli sebeplere bağlı olarak kuşkusuz büyük bir tutmaktadır. Tarım işleri, besin, ulaşım, giyim, av, taşıma gibi faaliyetlerde insanlarla iç içe olan bu hayvanlar inanç dünyasında da önemli bir yer edinmiştir. Bu çalışmada fiziksel özellikleri ve yaşam biçimleriyle halk edebiyatı ve müziğine ilham kaynağı olan göçmen kuşlardan leylek seçilmiştir. Mimari süsleme ve el sanatlarında çeşitli kavramları karşılamak üzere tasvir edilen leyleğin, tarih boyunca çeşitli toplumlardaki anlamı ve sanat eserlerine yansıma biçimleri; ardından Anadolu dışında İslam coğrafyasında üretilmiş örnekleri kronolojik olarak ele alınmıştır. Ardından asıl olarak Osmanlı toplumunda farklı malzeme ve tarihlerde üretilen sanat eserleri üzerindeki tasvirleri ve ikonografisi sosyokültürel ortamla ilişkilendirilerek değerlendirilmiştir. Türk Kültüründe nazar, bereket, iyi-kötü şans, doğum-ölüm, kıtlık-bolluk, dindarlık, doğruluk, iyilik, saflık, neşe gibi kavramlarla ilişkilendirilen leylek, tasvir edildiği esere / yüzeye göre anlam taşımıştır. Ancak günümüze ulaşan örnekler leyleğin halk kültürünü derinden etkilemesine karşın halk sanatına bu yoğunlukta yansımadığını ve nispeten daha seçkin bir çevrenin eserleriyle sınırlı kaldığını gösterir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
44

ŞAHİN, Kürşat Şamil. "MİTİK, FOLKLORİK VE DOĞAL BİR UNSUR OLARAK KURŞUNUN KLASİK TÜRK ŞİİRİNDEKİ YANSIMALARI." Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, December 21, 2022, 289–306. http://dx.doi.org/10.21563/sutad.1222347.

Full text
Abstract:
Mitik dönemlerden itibaren yerleşik hâle gelen bazı kültürel unsurlar, farklı bir dil ve biçimle klasik Türk şiirinde yerini bulmuştur. Klasik Türk şiirinin genelde bütün mitler, özelde Türk mitolojisinin taşıyıcısı olduğunu gösteren ayrıntılardan biri de ilkçağlardan itibaren keşfedilen, işlenen bir maden olarak insanlığın gelişim sürecinde rol alan kurşundur. Kurşun, arkaik dönemlerden beri taşıdığı doğal özellikler ve insanın onu kullanma, anlamlandırma biçimleriyle önce pratikte önemli hale gelen sonra dil ve sanatta bahsedilen doğal varlıklardandır. Kurşuna dair mitolojilerde yer alan inanç, söylence ve ritüeller klasik Türk şiirinde de yansımasını bulmuştur. Kurşunun kulağı sağır etmesi, kötü varlıklarla mücadelede yüklendiği rol ve bir cezalandırma aracı olarak geçmişten günümüze uzanan serüvenine ait ipuçlarını klasik şairlerin divanlarında görmek mümkündür. Çalışmada; kurşun ve ona dair uygulamaların mitolojideki yeri ve bunun klasik Türk şiirindeki yansımaları üzerinde durulmuş; klasik Türk şiirinde beyitlere yansıyan “kurşun dökmek, kulağa kurşun akıtmak, şeytan kulağına kurşun, boğazından kurşun akıtmak” ibareleri etrafında oluşturulan hayal dünyasının eski inançlar ve mitolojiyle bağlantısı ele alınmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
45

AYYILDIZ, Sedef. "Mitlerde Yılan: İyi ve Kötünün Değişen Yüzü." Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, October 9, 2023. http://dx.doi.org/10.51531/korkutataturkiyat.1360491.

Full text
Abstract:
Mitler, toplumların yüzyıllar hatta bin yıllar boyunca birbirlerinden alıp, nesilden nesile aktardıkları öykülerdir. Zaman içerisinde yazıya dökülen bu hikâyeler, günümüzde de hala varlıklarını sürdürmektedirler. İnsanın düş gücünün bir yaratısı olan mitler, bazılarına göre tarihsel gerçeklikle doğrudan bir bağlantısı olmayan, efsane, destan, masal ve hikâye gibi kavramlardan ayrı olarak değerlendirilir. Bu çalışma, Anadolu, Mezopotamya ve Mısır uygarlıklarında yılan motifinin taşıdığı anlamlar ve bu motifin insanlarla olan ilişkisine odaklanacaktır. Söz konusu uygarlıklarda, yılan motifleri genellikle dini ve mitolojik metinlerde, sanatta ve gündelik yaşamda önemli bir yer tutar. Yılanın, çeşitli tanrılarla ve spiritüel ritüellerle bağlantısı, bu uygarlıkların inanç sistemlerini ve yaşam biçimlerini derinden etkilemiştir. Yılanın hem iyi hem de kötü niteliklere sahip olduğu bu metinlerde sıkça görülür. Bu sürüngen yaratıklar, modern Anadolu kültüründe Şahmeran olarak bilinirken, daha eski dönemlerde Hitit uygarlığı döneminde ise İlluyanka adıyla tanınan mitolojik bir figür olarak karşımıza çıkar. Bu çalışma, söz konusu uygarlıklardaki yılan motifi temelinde dönüşüm, yeniden doğuş, bilgelik, iyileştirme ve yaratıcılık gibi unsurları ele almaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
46

Sayar, Serkan. "Dinsel Şiddet Tartışmaları Bağlamında Dinî İnanç ve Değerler: Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm Bağlamında Bir Değerlendirme." Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, May 6, 2024. http://dx.doi.org/10.18505/cuid.1429095.

Full text
Abstract:
Dünya genelinde yaşanan çatışmalarda dinî inanç ve değerlerin araçsal kullanımı, din ve şiddet konularının merkeze alındığı birçok tartışmaya kaynaklık etmektedir. Yapılan tartışmalar dinî inanç ve değerlerin şiddet içeren davranışlara neden olduğu varsayımı etrafında şekillense de din ve şiddet arasında var olan ilişki oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Zira, dinsel geleneklerin merkezinde yer alan kutsal metinler, savaş ve şiddet içeren örnek ve sembollerin yanı sıra barış ve uzlaşı içeren taleplere de sahiptir. Başka bir ifade ile dinî gelenekler, tarihî süreç içerisinde hem temel ahlaki değerlerin hayata geçirilmesi hem de barışçıl tutumların benimsenmesinde ilham verici bir kaynak olarak hizmet etmişlerdir. Diğer taraftan insanlık tarihinin en kötü örnekleri de dinî inanç ve değerler ile bağlantılıdır. Tarihî kayıtlar, din adına yapılan savaşlarda binlerce insanın hayatını kaybettiğine ve bir o kadarının da doğrudan ya da dolaylı şiddete maruz kaldığına işaret etmektedir. Öyleyse kutsal metinlerde yer alan herhangi bir pasajdan ya da geçmişte yaşanmış olumlu ya da olumsuz herhangi bir örnekten hareketle dinî inanç ve değerlerin bütünüyle savaşa veya barışa hizmet ettiğini söylemek gerçekçi bir tutum olmayacaktır. Bununla beraber Amerika’da gerçekleşen 11 Eylül saldırıları dinsel şiddet konusunda farklı görüşlerin öne sürülmesine neden olmuştur. İronik bir şekilde 2001’de dinî terörizm ile mücadele kararı alan Amerika’nın dinî inanç ve değerleri şiddetin meşrulaştırılmasında bir araç olarak kullanması, 11 Eylül’ün benzer saldırılar için bir arketip olarak kullanılmasına zemin oluşturmuştur. Zira Müslüman olduğu iddia edilen 19 kişinin kaçırdığı 4 uçağın Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı için kullanılması sadece dinsel şiddet tartışmalarının İslâm ve Müslümanlar üzerinden yapılmasına neden olmamış aynı zamanda İslâm coğrafyasının yeniden şekillenmesine neden olacak askeri ve siyasi kararların alınmasına da zemin oluşturmuştur. Bu saldırı neticesinde dinsel terör örgütlerine karşı harekete geçtiğini iddia eden Bush, verilen mücadeleyi şeytani güçlere karşı “haçlı seferi” olarak yorumlayarak Afganistan ve Irak’ta on binlerce insanın ölmesi ile sonuçlanan askeri operasyonlara başlamıştır. Benzer şekilde 7 Ekim 2023 tarihinde, "Aksa Tufanı” adı verilen operasyon ile Hamas’ın İsrail’e saldırması Netenyahu’nun Yeşaya kehaneti üzerinden temellendirdiği bir savaşın Gazze’de başlaması ile sonuçlanmıştır. Aksa Tufanı operasyonunun ardından bölgede sınırların yeniden çizileceğini söyleyen İsrail yönetimi, 7 Ekim olaylarını “İsrail’in 11 Eylül’ü” olarak isimlendirmiş ve kadın-erkek, genç-yaşlı ayrımı yapmaksızın binlerce sivilin ölmesine neden olacak saldırılara başlamıştır. Yaşanan çatışmalar her ne kadar teopolitik, ekonomik ya da kültürel nedenlere dayansa da şiddetin meşrulaştırılmasında din dilinin kullanılması kanaatimizce din ve şiddet konusu ile ilgili tartışmaların araştırılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle dinsel şiddet tartışmaları bağlamında ele alınan bu çalışmada genel bir değerlendirme yapılması amaçlanmıştır. Konu incelenirken önce 11 Eylül saldırılarından günümüze dinsel şiddet tartışmaları ile ilgili farklı bakış açıları üzerinde durulmuş daha sonra monoteist geleneğe ait kutsal metinlerde yer alan şiddet ifadelerinin tarihî süreç içerisinde farklı şekillerde yorumlandığına dikkat çekilerek dinsel olarak nitelenen şiddet eylemlerinin çok sayıda ve karmaşık nedenlere dayandığı gösterilmeye çalışılmıştır. Konu Yahudi, Hıristiyan ve İslâm gelenekleri üzerinden ele alınmış ve monoteist geleneğe ait dinî inanç ve değerlerin şiddete referans olarak gösterildiği örnekler ile sınırlandırılmıştır. Fenomenolojik bakış açısı ile ele alınan araştırmada dinsel olarak ifade edilen şiddet eylemlerinin belli amaçlar doğrultusunda kutsal metinlerin yeniden yorumlanması ve yeni yorumun idealleştirilmesi ile ilişkili olduğu görülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
47

ARYOL, Hakan. "İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK GELENEKLERİ: NARDUGAN BAYRAMI ÖRNEĞİ." Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, December 11, 2022. http://dx.doi.org/10.46400/uygur.1200267.

Full text
Abstract:
Değişik toplumların mit ve destanları incelendiğinde, hemen hemen her toplumun geçmişinde doğaüstü varlıklar, iyi, kötü, gece ve gündüz, güneş ile ay temalı efsanelerin varlığı göze çarpmaktadır. İslamiyet öncesi Türk geleneği olan Nardugan kutlamaları da bunlardan biridir. Noel Bayramı biçimsel ve uygulama özellikleriyle eski Türkler’in yeniden doğuş bayramı olarak kutladıkları Nardugan bayramına çok benzemektedir. Bu kutlamaların Türk toplumlarında farklı anlamlarda anıldığı görülmektedir. Göçler sonrası farklı dinlerin zaman içinde tercih edilmiş olmaları gibi birçok etken bu kutlamaların yavaş yavaş yok olmasına sebep olmuştur. Kültürlerin yok olmaması adına Muğla’nın Bodrum ilçesine bağlı Gündoğan beldesinde 2010 yılından itibaren şenlik havasında kutlanılmaya başlayan Nardugan bayramı, yöre halkı tarafından her sene tekrarlanmaktadır. Toplumlar, bazı inanış ve kutlamaların çoğunun eski inanç sistemiyle var olduğunu bilmemekte, hatta kabul etmemektedir. Ancak eski Türk inançlarına ait olan birçok uygulama, Anadolu topraklarında hâlâ tüm canlılığıyla yaşatılmaya devam etmektedir. Bu bağlamda araştırma betimsel bir çalışma modeli olup konu ile ilgili literatür taranarak elde edilmiş olan verilerin içerikleri analiz edilerek sonuç bölümünde yorumlanmıştır. Nardugan bayramı ilk olarak nerede karşımıza çıkmaktadır?, Nardugan bayramının kutlanma şekli nasıldır?, Nardugan bayramı günümüzde hâlâ kutlanmakta mıdır? soruları alt amaçlar olarak belirlenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
48

OCAK, Mehdi. "Seyfeddin Âmidî'ye Göre, İhbât ve Tekfir." Kadim Akademi SBD, June 22, 2023. http://dx.doi.org/10.55805/kadimsbd.1245437.

Full text
Abstract:
ÖZ: Kelâmî problemlerin yaşanan siyasal ve sosyal olayların ardından bu sorulara cevap bulmak maksadıyla farklı düşünce guruplarının getirmeye çalıştıkları çözümler şekillenmeye başlanmıştır. Müslüman toplumunda cereyan eden hadiselere Hâricîler, Mu’tezile ve Mürcie gibi fırkaların her birisinin kendisine has bir yaklaşımı olmuştur. Doğal olarak Ehl-i Sünnet olarak kendilerini ifade eden düşünce taraflarının da her konuyla ilgili değerlendirmeleri farklı olmuştur. Erken tarihten itibaren Müslüman toplumunda tartışılan konulardan biri de Müslüman olduğunu söylediği halde işlediği kötü ameller sonucu inanç açısından nasıl tanımlanacağı hususudur. Tarihsel olarak bu konuya yaklaşım biçimi farklılık göstermiştir ve her mezhep kendi yöntemi doğrultusunda ihbât ve tekfir olarak ifade edilen konu başlığını tartışmışlardır. Söz konusu problem Mu’tezile’in öne sürdüğü kelâmî prensipler akabinde kelam ilminde tartışılmıştır. Bu sebebe binaen ihbât ve tekfir meselesi onlarla özdeşleşmiştir. Bu doğrultuda özellikle Cübâîlerin “muvazene” tezindeki tartışmaları bu konunun önemli kısmını teşkil etmektedir. İhbât ve tekfir tezi, bir Müslümanda aynı anda hem iyilikler hem de kötülükler bulunduğunda nasıl bir çözüme gidileceğine dönük olan bir formüldür. Bu çalışmada müteahhirin kelamın önemli temsilcilerinden birisi olan Seyfeddin Âmidî’nin konuyla ilgili düşünceleri ve bazı kelam ekollerine yaptığı tenkitler incelenecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
49

Kırkıl, Harun. "16. YÜZYIL AHLAK MESNEVİLERİNDEKİ HİKÂYELERE DAİR BİR İNCELEME." Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, April 27, 2024. http://dx.doi.org/10.15247/devdergisi.1456657.

Full text
Abstract:
İslam dininin inanç ve ibadet esaslarını, incelik ve hakikatlerini, güzel ve üstün kabul ettiği ahlâki davranışlar kadar, çirkin ve kötü olarak reddettiği ahlâki davranışları da insanlara öğretmek amacıyla Türk İslam Edebiyatı’nda çok sayıda şair tarafından ahlak mesnevileri kaleme alınmıştır. Bu eserlerin en dikkat çekici tarafı, ele alınan her bir konudan sonra “hikâye”, “latîfe”, “temsîl”, “rivâyet” ya da “dâstân” başlığı altında, o mevzuyla alakalı bir ya da birden fazla hikâyenin anlatılıyor olmasıdır. Anlatılan bu hikayeler ile insanlara konuyla ilgili olumlu ya da olumsuz tutum, davranış, duygu, düşünce ve kişi örnekleri verilmiştir. Ahlak mesnevilerinde yer verilen hikayelerin hangi maksatlarla anlatıldığını tespit edebilmek amacıyla 16. Yüzyıl’da yaşamış 8 müellif tarafından yazılan 13 mesnevi incelenmiştir. Ahmed Rıdvan’ın Rıdvâniyye; Güvâhî’nin Pend-nâme; Taşlıcalı Yahya’nın Gencîne-i Râz, Gülşen-i Envâr ve Kitâb-ı Usûl; Şemseddîn Sivâsî’nin İbret-nümâ ve Mir'âtü'l-Ahlak; Za'îfi’nin Kitâb-ı Bâğ-ı Behişt; Cinânî’nin Riyâzü'l-Cinân ve Cilâu'l-Kulûb; Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Riyâzü’s-Sâlikîn ve Tuhfetü’l-Uşşâk’ı ile Vizeli Ramazan Behiştî’nin Heşt Behişt isimli mesnevîlerinden seçilen 723 hikâye incelenmiş, anlatılış amacı ve anlatıldığı konuyla alakası değerlendirilmeye çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
50

Karataş, Zübeyir. "Kur’ân Bağlamında Sosyal Çevrenin Birey ve Toplum İnancı Üzerinde Olumsuz Etkisi." Trabzon İlahiyat Dergisi, October 31, 2024. http://dx.doi.org/10.33718/tid.1527348.

Full text
Abstract:
İnsan, yapısı itibariyle sosyal bir varlık olduğundan ve sosyal çevrede yaşaması gerektiğinden, doğal olarak içinde yaşadığı çevrede meydana gelen olaylardan etkilenmektedir. Mezkûr çevrede yaşanan hadise ve olaylar, şüphesiz birey ve toplumun tercih ve yönelimlerini etkilediği gibi onların dini tercihlerini de etkilemektedir. Söz konusu çevrenin fert ve toplum üzerindeki etkisi, modern bilim tarafından da ele alınmıştır. Örneğin, sosyoloji ve psikoloji alanında uzmanlaşmış bilim insanları tarafından bu konunun ne denli etkiye sahip olduğu birtakım argümanlar eşliğinde izah edilmeye çalışılmıştır. Bu durum, ilgili çevrenin daha fazla araştırılması gerektiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Konunun önemine binaen bizler de günümüzün bu önemli problemine katkı sunmak amacıyla çalışmamızda sosyal çevrenin birey ve toplum inancı üzerindeki olumsuz etkilerini, Kur’ân-ı Kerîm bağlamında ele almaya çalıştık. Kur’ân, ilgili çevrenin fert ve toplum inancı üzerinde negatif etkilerini, farklı âyetlerde ifade etmiştir. Özellikle arkadaş çevresi, atalar, liderler, yöneticiler, din bilginleri ve bunların pozisyonunda olanların, insan inancı üzerinde olumsuz etkilerinden bahsetmiştir. Günümüzde de önemli bir poblem olarak görülen bu tür grupların birey ve toplum üzerindeki olumsuz etkileri Kur’ân’ın evrensel mesajı bağlamında ele alınarak ayrıntılı bir şekilde irdelendi. Söz konusu faktörlerin inanç üzerindeki olumsuz etkilerinden kurutulmanın yolları yine Kur’ân’ın evrensel mesajı perspektifinden hareketle belirtilmeye çalışıldı. Çalışma sonunda, kötü arkadaş çevresinin inanç üzerinde çok etkili olmasının yanı sıra birey ve toplumu gaflet ve delalete sürüklemesinden dolayı herkesle dost olunmaması ve bu konuda çok hassas davranılması gerektiği görüldü. Aynı şekilde din tercihleri üzerinde ciddi etkisi bulunan atalar, liderler/yöneticiler, din bilginleri, sivil cemiyetler, sanat, medya ve karizma sahibi kimselere karşı da son derece müteyakkız bir tavır takınmanın ve bunlara karşı akıl ve irade yetilerinin sürekli aktif hale getirilmesinin önemi müşahede edildi.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!