To see the other types of publications on this topic, follow the link: Abbâsî Devleti.

Journal articles on the topic 'Abbâsî Devleti'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 50 journal articles for your research on the topic 'Abbâsî Devleti.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

BUDAK, Yusuf. "BİR SELÇUKLU HÂTUNUNUN BİYOGRAFİSİ: SELÇUK HÂTUN." Eurasian Academy of Sciences Social Sciences Journal, no. 45 (January 3, 2023): 56–63. http://dx.doi.org/10.17740/eas.soc.2022.v45-04.

Full text
Abstract:
Abbâs ve Selçuklular arasında siyasi saikler ile pek çok evliliğin gerçekleştirildiğini görüyoruz. Esasen bu evliliklerin özellikle Büyük Selçuklu Devleti zamanında bu minval üzere olduğu görülmektedir. Gerek Selçuklu sultanlarının Abbâsî hâlifelerinin dini nüfuzlarından istifade etmek maksadıyla gerçekleştirilmiş evlilikler olsun gerekse Abbâsî hâlifelerinin rızaları doğrultusunda Selçuklu hanedanı ile gerçekleştirilmiş pek çok evlilikten bahsedilebilir. Büyük Selçuklu-Abbâsî evliliklerine nispeten istisnai bir durum olarak buna benzer bir evliliğin Türkiye Selçuklu Devleti’nde de olduğu görülmektedir. Nitekim Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın kızı Selçuk Hâtun’un Artuklu emîri Nûreddîn Muhammed ile gerçekleştirmiş olduğu evliliğin siyasi bir krize sebebiyet verdiğini görmekteyiz. Bu duruma çok üzülen Selçuk Hâtun Hac vazifesini yapmak için kutsal topraklara yolculuk yapar yolu Bağdad’da Abbâsî hâlifesi ile kesişir. Kocası Nûreddîn Muhammed’in vefat haberi duyulunca Abbâsî Halifesi en-Nâsir li-Dinillâh ile bir evlilik gerçekleştirilir. Türkiye Selçuklu Devleti Sultanı II. Kılıç Arslan’ın kızı Selçuk Hâtun’un hayatının biyografik bir çalışmasını bu minval üzere ele aldık.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Bilgin, Sevgi Kübra. "Büveyhîlerde İletişim ve Gözetim: Dîvânü'l-Berîd ve İstihbarat Faaliyetleri." Kocatepe İslami İlimler Dergisi 8, no. 1 (2025): 223–35. https://doi.org/10.52637/kiid.1616213.

Full text
Abstract:
Hicri 322-448/934-1056 yılları arasında İran ve Irak coğrafyasında hüküm süren ve kurucuları aslen Deylemli olan Büveyhîler Devleti, Abbâsî halîfelerini tahakkümleri altına almış ve devrin siyasetinde söz sahibi olmuştur. Askerî bir kimliğe sahip olan Büveyhî emîrleri, devletlerinin teşkilâtlanması hususuna önem vermiş ve bu amaçla devlet mekanizmasında idarî, malî, hukukî ve askerî nitelikli pek çok divan kurmuşlardır. Kurulan divanların en önemlilerinden biri Dîvânü’l-berîddir. Haberleşme alanındaki devlet teşkilâtlanmasını Abbasî geleneklerinden alarak kendilerine uyarlayan Büveyhîler Devleti’nde “Dîvânü’l-Haber ve’l-Berîd” olarak da bilinen Dîvânü’l-berîdin en önemli görevi, eyaletler arasındaki haberleşme faaliyetlerinin oldukça hızlı bir şekilde sağlanmasıydı. Bu divanın bir diğer fonksiyonu ise ülke içinde ve dışında etkin bir biçimde yürütülen istihbarat faaliyetleriydi. Devletin aslî askerî unsuru olan Deylemlilerin sadakatsizliği ve kendilerini tahta layık görmeleri gibi etkenler, Büveyhî emîrlerinin tedirginliğine neden olmaktaydı. Bu nedenle emîrler, bu kimseleri kontrol edebilmek adına casuslardan faydalanmışlardır. Bunun yanında saray içinde ve halk arasında meydana gelen hadiseleri de yine bu casuslar aracılığıyla takip etmekteydiler. Bu sayede devlet görevlileri ve halk etraflarında casusların bulunabileceği endişesi ile denetlendiklerinin bilincinde olmuş ve temkinli davranmışlardır. Büveyhîler Devleti emîrleri Dîvânü’l-berîd ve istihbarat teşkilâtı içerisinde yer alacak olan görevlilerin yetiştirilmesi hususunda ihtimam gösteriyordu. Muallim, sûfî, derviş gibi görevlilerin de bulunduğu teşkilât içerisinde yer alan yaya postacılığı vazifesi için halk arasında koşu yarışları gibi spor müsabakaları düzenlenmekte ve böylece haberleşmenin hızlı ilerlemesi sağlanmaktaydı. Yapılan bu çalışmada, ana kaynakların aktardığı münferit olaylardan ve didaktik anlatılardan yola çıkılarak Büveyhîler Devleti’nde etkin bir rol oynayan Dîvânü’l-berîdin işleyişi hakkında bilgi verilmiş, ardından da devlet mekanizması içerisinde istihbarat faaliyetlerinin önemine yönelik değerlendirmeler yapılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Selahattin, Polatoğlu. "Çağının Tanığı Olarak Abbâsî Saray Tabipleri." Van İlahiyat Dergisi 7, no. 11 (2019): 208–32. https://doi.org/10.5281/zenodo.3571802.

Full text
Abstract:
<em>İlimler, sanatlar ve mesleklerin mazisi tarihe konu olduğu gibi, tarih de farklı sahalara mensup kimseler tarafından kaleme alınmıştır. İslam toplumunda 3/9. y&uuml;zyıldan itibaren tıp ve tabipler tarihine dair eserler yazılmaya başlamıştır. &Ouml;te yandan, tabiplerin de &ccedil;ağının tanığı olarak tarih yazdıklarını g&ouml;rmekteyiz. İslam d&uuml;nyasında tabiplerin tarih yazıcılığının ilk &ouml;rneklerine Abb&acirc;s&icirc; Devleti&rsquo;nde rastlamaktayız. Saray tabipleri halifelerin ve devlet ricalinin tedavisiyle vazifeli iken, aynı zamanda siyasi ve toplumsal hadiselere de bizzat yakından şahit olmuşlardır. Bu tabiplerden bazıları g&ouml;rd&uuml;klerini rivayet ederek tarih yazımına dolaylı yoldan katkıda bulunmuş, bazıları ahb&acirc;r veya kronik t&uuml;r&uuml;nden eser yazarak &ccedil;ağını kayıt altına almış, bazıları da hatırat kaleme alarak m&uuml;şahedelerini gelecek nesillere aktarma yolunu se&ccedil;miştir.</em> <em>Bu araştırmada Abb&acirc;s&icirc; Devleti&rsquo;nin ilk iki asrında sarayda tabip olarak hizmet etmenin yanı sıra tarih eseri yazan şahsiyetler tespit edilmeye &ccedil;alışıldı. Bu tabiplerin d&ouml;nemin tarih yazıcılığına ne t&uuml;r katkı sağladıkları, kaleme aldıkları tarih eserlerindeki hususiyetler ve Abb&acirc;s&icirc; sarayında istihdam edilen tabiplerin g&uuml;ndelik yaşamlarının &ouml;ne &ccedil;ıkan y&ouml;nleri ele alındı. &Ouml;zellikle Abb&acirc;s&icirc; sarayı tabiplerinden Huneyn b. İshak&rsquo;ın (&ouml;. 260/873) tarihe kaynaklık eden hatıratı ve S&acirc;bit b. Sin&acirc;n&rsquo;ın (&ouml;. 365/976) kroniği &uuml;zerinde duruldu.</em>
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

ÖZBAYRAKTAR, Aykut. "Hârezm’de Me’mûnî Devleti’nin Kuruluşu." Ortaçağ Araştırmaları Dergisi 6, no. 2 (2023): 723–38. http://dx.doi.org/10.48120/oad.1380946.

Full text
Abstract:
Tarihi Hârezm bölgesine M.S. 305 yılından 386/996 yılına kadar Afrîğî Hanedanı mensubu Hârezmşâhlar hükmetmişlerdir. Afrîğî iktidarının sonu bir dış müdahaleden dolayı değil, kanlı bir iç savaş neticesinde gelmiştir. Hârezm’deki Cürcâniye/Gurgânc şehrini Afrîğîlerden bağımsız ve doğrudan Sâmânîlere vassal şekilde yöneten Emîr I. Me’mûn, son Afrîğî Hârezmşâh II. Muhammed’i 386/996 senesinde tahttan indirerek idam etmiştir. Böylece Gurgânc Emîri I. Me’mûn, Hârezm’in tamamına hakim olarak Hârezmşâh unvanını üstlenmiş ve yeni bir devletin temellerini atmıştır. Fakat iktidara geçtikten hemen sonra, 387/997 yılında faili meçhul bir cinayetle katledilmiştir. Onun vefatından sonra Me’mûnî iktidarı, 389/999 yılında Sâmânîlere tâbiyetinden ayrılarak siyasi meşruiyeti Abbâsî Hilâfeti tarafından da tasdik edilen müstakil bir devlet haline gelmiştir. Me’mûnî Devleti, 408/1017 senesine kadar Hârezm’de hakim olmuştur. Bu makale, yukarıda kısaca özetlediğimiz Me’mûnî Devleti’nin kuruluşu sürecini detaylı bir şekilde incelemektedir ve konuyla alakalı bazı problemleri ele almaktadır. Hârezm hükümdarlarının siyasi statülerini, Sâmânî devlet ricaliyle ilişkilerini ve onları savaşa sürükleyen etkenleri anlatarak savaşın cereyanını ve sonuçlarını değerlendirmektedir. İç savaşın mahalli edebiyata yansımalarını olayların tanığı olan şairlerin siyasi içerikli şiirlerden alıntılar yaparak göstermektedir. Tahta çıktıktan kısa süre sonra Hârezmşâh I. Me’mûn’un ölümünü Hârezmli devlet adamlarının düzenledikleri bir suikast olarak kabul etmekte ve suikastı Sâmânî Hükümdarı II. Nûh’un azmettirdiği iddiası üzerinde durmaktadır. Son olarak Me’mûnî Devleti’nin Sâmânî vassalığından çıkarak müstakil hale gelmesi ve Abbâsî Hilâfeti tarafından tanınmasını açıklamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Yılmaz, Ali, and Yavuz Selim Göl. "Hâricî/İbâdîlerin Hilâfet ve Hakem Söylemleriyle İmtihanı ve Hâricî Paradigmanın İflası." Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi 24, no. 1 (2024): 279–304. http://dx.doi.org/10.33415/daad.1398699.

Full text
Abstract:
Sıffîn Savaşı Hz. Ali lehine sona erecekken tarihte Hâricîler olarak bilinen ve çoğu Temîm Kabilesi’nden olan bir grup, Muâviye taraftarlarının hakem önerisine itiraz etmiş ve her iki tarafı da tekfir ederek onlardan ayrılmışlardır. Bu ayrışmanın devamında Hâricîler, halifeliğin Kureyşliliği ve seçimi ile ilgili farklı bir yaklaşım ortaya koymuşlardır. Birçok baskı ve mağlubiyetler yaşamalarına rağmen Abbâsî Devleti’nin hâkim olamadığı Kuzey Afrika’da 160/777 yılında Rüstemî Devleti diye bilinen bağımsız bir devlet kurmuşlardır. Müslüman coğrafyada uygulanan halifeliğin Kureyşliliği ve verasetle intikaline karşı çıkmalarına rağmen İbâdî/Rüstemî Devleti’nin ilk imâmı Abdurrahman b. Rüstem’den, devletin Fâtımîler tarafından yıkılmasına kadar görev yapan tüm imâmlarının -Kureyş’in dışından olsalar bile- aynı aileden olmaları ve imâmetin babadan oğula geçmesi, onların iddialarının arkasında duramadıklarını göstermektedir. Aynı şekilde içerisinde bulunulan şartlar kendilerini mecbur bıraktığından ayrılışlarının temel sebebi olan hakem olayında ve imâmet konusunda oluşturdukları paradigmalardan vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Bu çalışmada Hâricîliğin üzerine bina edildiği tahkim ve hilâfet/imâmet konusunda oluşturdukları paradigmanın 2/8. asırdaki iflası üzerine bir değerlendirme yapılacaktır. Hâricîliğin ayrışan kolları arasında bazı nüanslar olsa bile değerlendirmeyi daha genel anlamda Hâricîlik üzerine oturtacağımızı da belirtmek isteriz. Çalışmamızda kısaca Hâricîliğin doğuşu ayrılıklarına temel teşkil eden unsurları ve İbâdî Rüstemî Devleti özelinde söylemlerinden rücu etmeleri üzerinde durulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

Bingöl, Galip, and Hasan Çopur. "Alâeddin Keykubad’ın Abbâsî Halifeleri ile İlişkileri: Siyasi, Askeri ve Manevi Bağlar." Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi 10, no. 1 (2025): 17–26. https://doi.org/10.56252/turktarars.1625896.

Full text
Abstract:
Öz: Alâeddin Keykubad ve Abbâsî Hilafeti arasındaki ilişkiler, karşılıklı saygı ve işbirliği temelinde şekillenmiştir. Halife Nasır Lidinillah, Alâeddin Keykubad’ın tahta geçişini onaylamak için Şeyh Sühreverdi’yi Konya’ya göndererek, padişah menşuru ve hil’at ile birlikte Sultan’a manevi destek sunmuştur. Keykubad, Şeyh Sühreverdi’yi büyük bir özenle karşılamış ve Abbâsî hilafetinin manevi değerlerine olan saygısını göstermiştir. Bu süreçte, Keykubad’ın hükümet tarzı, adaletli ve insaflı bir yönetim anlayışına dayalıdır. Halife Nasır’ın ölümünün ardından, Alâeddin Keykubad’ın yönetimindeki Selçuklu Devleti, Moğol tehdidine karşı büyük bir savunma hazırlığı yapmıştır. Halife Nasır, Moğolların ilerlemesi karşısında Keykubad’dan askeri destek istemiş ve Sultan, barışçıl bir çözüm önererek Halife’nin talep ettiği askerî yardımı sağlamıştır. Ayrıca, Abbâsî Hilafeti ile ilişkileri, Alâeddin Keykubad’ın Halife el-Muntansır döneminde de devam etmiştir. Halife, Keykubad’a “Sultan-ı A’zam” gibi unvanlar vererek onu onurlandırmıştır. Keykubad, Halife’nin desteğiyle başarılı bir dış politika izlemiş, ancak 1237’deki ölümünden sonra Abbâsî Hilafeti ile ilişkiler sonlanmıştır. Makalede, Alâeddin Keykubad ile Abbâsî Hilafeti arasındaki ilişkilerin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu ilişkilerin, karşılıklı saygı ve işbirliği temelinde şekillendiği, Keykubad’ın yönetim tarzı ve Abbâsî Hilafeti ile olan güçlü bağlarının Selçuklu Devleti’nin dış politikasındaki rolü ele alınmaktadır. Ayrıca, Halife Nasır ve Keykubad’ın birbirlerine verdikleri desteğin, siyasi ve dini açıdan nasıl bir denge oluşturduğu vurgulanmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Hançabay, Halil İbrahim. "Abbâsî Sarayının Kadın Görevlileri: Kahramâneler." Belleten 89, no. 314 (2025): 155–99. https://doi.org/10.37879/belleten.2025.155.

Full text
Abstract:
İslam tarihinde ilk defa vezirlik kurumunu ihdas eden ve mevcut divanlara yenisini ekleyip var olanlarını ise daha da geliştiren Abbâsîler, selefleri Emevîlere kıyasla devleti daha merkezî ve bürokratik bir yapıya kavuşturmuşlardır. İdari yapıdaki bu değişiklikler aynı zamanda saray teşkilatının ve bu teşkilatın bir parçası olan haremin daha da kurumsal hale gelmesini sağlamıştır. Hilafet merkezinin Sâmerrâ’dan tekrar Bağdat’a taşınmasından (279/892) sonraki süreçte, özellikle de Muktedir’in (295-320/908-932) halifeliği döneminde harem mensuplarının sayısında ciddi bir artış yaşanmıştır. Harîmü dâri’l-hilâfe adıyla anılan sarayın harem kısmında halifenin annesi, hanımları, çocukları ve yine halifenin dul veya boşanmış kız kardeşleri ve halalarından oluşan hanedan mensupları yaşamaktaydı. Yine bu yapı içerisinde onların hizmetinde bulunmak üzere söz konusu dönemde sayıları binlerle ifade edilen temizlikçiler, erkek ve kadın hizmetkârlar, hâcibler, muhafız birlikleri, köleler ve bekçiler istihdam edilmiştir. Elinizdeki çalışma tam da bu noktada öne çıkan sorumluluğu harem mensuplarının ihtiyaçlarının giderilmesi ve haremin gelir-gideriyle ilgilenmek olan, ancak siyasi ve idari açıdan son derece etkin bir konuma sahip olan kadın görevliler, yani kahramâneler üzerine odaklanmaktadır. Sarayda ilk defa resmî olarak bir kahramânenin görevlendirildiği Muktedir’in halifeliğinin erken döneminden bu uygulamanın yürürlükten kaldırıldığı 493 (1099) yılına kadar Abbâsî sarayında görev yapmış kahramâneleri inceleyen çalışmada bir taraftan kronolojik bir sıra takip edilirken diğer taraftan kahramânelerin öne çıkan özellikleri başlıklara yansıtılarak tematik bir bakış açısı sunulmaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

ŞAN, Erman. "Abbâsî Devleti Döneminde Uluslararası Köle Ticaretinin Öneminin Artması (MS VIII-IX. Yüzyıllar)." Mediterranean Journal of Humanities 10 (June 29, 2020): 437–47. http://dx.doi.org/10.13114/mjh.2020.541.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

AKTAŞ, Merve. "Kûfa: From Bedounism to Civilization, Mehmet Mahfuz Söylemez (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2015), 416 pages, ISBN: 9788190270." Düzce İlahiyat Dergisi 7, no. 1 (2023): 153–59. http://dx.doi.org/10.61272/duid.1321222.

Full text
Abstract:
Hz. Ömer döneminde fetihlerin hızlanması ile devletin sınırları oldukça genişlemiş ve Müslümanlar fethedilen bölgelere şehirler kurup askerleri buralara yerleştirmişlerdir. Askeri olarak kurulan bu şehirlerden bazıları zamanla gelişerek dönemin büyük kentleri konumuna gelmişlerdir. Askeri olarak kurulan Basra, Kûfe ve Fustat daha sonra kurulan İslâm şehirlerine örnek teşkil etmeleri bakımından son derece önemlidir. Basra kuruluşundan itibaren önemini yitirmeden bugüne kadar gelmiştir. Ancak Kûfe ve Fustat için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Kûfe, Hz. Ömer’in emriyle Sa’d b. Ebû Vakkas tarafından kurulmuştur. Hz. Ali’nin hilafeti buraya taşıması ile şehrin önemi artmıştır. Emevîler’in doksan yıllık hâkimiyetinde valiler Kûfe’yi genellikle olağanüstü şartlarda yönetmişlerdir. Abbâsîler döneminde yirmi yıl başkentlik yapmıştır. Halife Mansûr döneminde Bağdat’ın kurulması ile hilafet merkezi buraya taşınmış ve Kûfe önemini yitirmeye başlamıştır. Kûfe birçok etnik unsurun birlikte yaşadığı kozmopolit bir kent özelliği taşımaktaydı. Nüfusun çoğunluğunu Irak’ın fethine katılıp daha sonra buraya yerleşen Yemen kökenli Güney Arapları oluşturmaktaydı. Kuzey Arapları ise yönetimdeki tek hâkim unsurdu. Kuzey ve Güney Arapları arasındaki İslâmiyet öncesine dayanan husumet burada da kendini gösterdi ve Kûfe’de başlayıp tüm devleti etkileyen olaylar meydana geldi. Kûfe’de Kuzeyli Güneyli çekişmesi dışında bir de mevâli sorunu vardı. Emevîler sonradan Müslüman olan bu kesime Arap olmadıkları için ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapmıştı. Müslüman oldukları halde onlarla eşit haklara sahip olamayan bu kesim Emevîler’in sonunu getirmişti. Zira Abbâsî devletinin kurulmasına mevâli denen bu grup zemin hazırlamıştı. Kûfe’de yaşayan bu farklı etnik unsurlar arasında meydana gelen olaylar devleti de olumsuz etkiliyordu. Kûfe’de başlayıp tüm devleti etkileyen bu olaylar birçok çalışmaya konu olmuşken, bu olayların nedenlerini inceleyen müstakil bir çalışma yapılmamıştır. Tanıtımını yapacağımız İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde görev yapan Prof. Dr. Mehmet Mahfuz Söylemez’in Bedevîlikten Hadarîliğe Kûfe adlı eseri Kûfe’deki bu çatışmaların sebeplerini inceleyen son derece önemli tespitlerin yapıldığı bir çalışmadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

Durmuşoğlu, Kurban. "İlhanlı Ordusunun Stratejik Üssü: Hemedân’ın Askerî Önemi." SAVSAD Savunma ve Savaş Araştırmaları Dergisi 35, no. 1 (2025): 139–56. https://doi.org/10.54078/savsad.1651661.

Full text
Abstract:
Bu çalışma, İlhanlı Devleti döneminde Hemedân şehrinin askerî ve stratejik önemini ele almaktadır. Hemedân, XIII. ve XIV. yüzyıllarda coğrafi konumu, ticaret yollarının kesişim noktası olması ile İlhanlılar için kritik bir üs olmuştur. Şehir, Moğolların İran’ı istilâsı sırasında pragmatik bir tavır sergileyerek büyük yıkımlardan kaçınsa da sonrasında Moğol taleplerine karşı direniş göstermiş ve ağır sonuçlarla karşılaşmıştır. İlhan Hülegü döneminde Hemedân, Abbâsî Hilâfeti'ne yönelik seferlerin ana karargâhı olarak kullanılmıştır. İlhanlı hâkimiyeti boyunca, şehir sadece askerî değil, aynı zamanda siyasî bir merkez olarak da işlev görmüştür. Gazan Han ve Ölceytü gibi hükümdarların dönemlerinde de Hemedân’ın stratejik konumu pekişmiş, imar faaliyetleriyle güçlendirilmiştir. Çalışma, Hemedân’ın İlhanlı Devleti’nin askerî ve siyasî yapılanmasındaki rolünü kapsamlı bir şekilde analiz etmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

Durdu, Arslan. "Gazneliler Dönemine Ait Pirinç Tepsi Üzerindeki Taht Sahnesi." Turcology Research, no. 82 (January 30, 2025): 122–33. https://doi.org/10.62425/turcology.1498413.

Full text
Abstract:
Çalışma, Gazneliler dönemine ait pirinç bir tepsi üzerindeki taht sahnesi ve bu sahnede yer alan figür, süsleme ve tasvirlerden yola çıkarak Gazneli Devletinin saray hayatı, askerî teşkilatı ve kültürel yaşamı hakkında daha geniş bir perspektif sunmaktır. Bir Türk sülalesi tarafından kurulan ve ilk Müslüman Türk devleti olma özelliği taşıyan Gazneliler, siyasi ve askerî gücünün yanında sanatsal ve kültürel faaliyetlerde de dönemin önde gelen devletleri arasındadır. Türkistan sanatının İslam el sanatlarına ve tezhip sanatına etkileri 9. yüzyılda Abbâsîler dönemine kadar uzanır. Abbâsîler ile birlikte halifelik merkezi Bağdat olunca, 8. yüzyılda Suriye bölgesindeki Emevî sanatında görülen Yunan, Bizans ve Sasani etkisi yerini Türkistan Sanatına bırakır. Abbâsî halifesi Mu’tasım’ın Türk askerî birliklerini yerleştirmek için inşa ettirdiği Sâmerrâ kenti de bu yeni akım üzerinde etkisini gösterir. Şimdiki Afganistan coğrafyasına hâkim olan Gazneliler 11-12 yüzyıllar arasında bu sanat mirasını devam ettirmiştir. Gaznelilerin kültürel hayatı hakkında yapılan çok fazla çalışma olduğu söylenemez. Bunun en önemli sebebi, dönemle ilgili bilgi veren yazılı kaynakların yetersiz olmasıdır. Daha önce yapılan kültürel çalışmalar genellikle Beyhakî ve Utbî gibi devrin en önemli müellifleri ve daha sonra bu müelliflerin çalışmalarından istifade edilerek yazılan eserler üzerinden yapılmıştır. Bu bağlamda yazılı kaynakların yetersiz kaldığı yerde devreye arkeolojik buluntular girmektedir. Gazneliler döneminden kalma pirinç bir tepsi üzerindeki taht sahnesi devrin sanat anlayışı ve saray hayatı hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Bu çalışmada tepsi üzerindeki figürlerden, süslemelerden ve tasvirlerden yola çıkarak Gazneli Devleti’nin saray hayatı, askerî teşkilatı, eğlence ve kültürel hayatı hakkındaki bilgiler yazılı kaynaklarda geçen ifadelerle değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Bu incelemeden elde edilen sonuç, yazılı kaynakların eksik kaldığı durumlarda arkeolojik buluntuların, dönemin sosyal, askerî ve kültürel hayatına dair daha somut ve doğru bilgiler sunduğudur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

Terzi, Mustafa Zeki. "Abbâsi Devleti'nin Askerî Teşkilâtında Ordu Komutanlığı ve Rütbeler." Belleten 53, no. 206 (1989): 153–66. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.1989.153.

Full text
Abstract:
Askerî alanda olduğu kadar yargı, yönetim, eğitim ve öğretimle ilgili alanlarda da Abbasi Halifeliği dönemi, devlet teşkilâtlanması bakımından orta zaman İslam dünyasının ileri düzeyini temsil eder. Bu dönemde devletin merkez ve taşra teşkilatları bütün ayrıntılarıyla kuruluşunu tamamlamış ve bütün şubeleriyle işlerliğini sürdürür duruma gelmiştir. Abbasi Devleti'nin askeri teşkilatı içerisinde yer alan komutanlık (imâre, kıyâde, maûne) belirli yetki, sorumluluk ve görevler yüklenmiş olan bir makamdır. Emri altındaki birliklerin sevk ve idaresi kendisine tevdi edilen komutan belirli bir nizam dahilinde seçilip atanmaktadır. Abbasi askeri teşkilâtında komutanlık ve komutan rütbelerini incelemeden önce, Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn dönemleri askeri teşkilatlarındaki komutanlıktan özet olarak bahsetmenin, konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağı kanaatindeyiz.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

Çetın, Altan. "Selçuklu Teşkilâtı’nın Memlûklere Tesiri." Belleten 68, no. 251 (2004): 105–30. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2004.105.

Full text
Abstract:
Türk devlet teşkilâtının Islâm âleminde kuvvetli ve bariz tesirler yapması, bilhassa, Büyük Selçukî Devleti'nin kuruluşundan sonradır. Abbâsî halifelerini nüfuzları altına aldıktan sonra, Mısır ve Suriye gibi Şiî Fâtımî halifelerinin hâkimiyet sahaları müstesna olmak üzere, Islâm dünyasının hâkimi olan ilk Selçukî sultanları, devlet müesseselerini çok sağlam olarak kurdular. Bunlar arasında Sâsânî ve Islâm menşeinden gelenlerin yanı sıra, kısmen Karahanlılar'dan ve kısmen de Oğuz ananelerinden kökünü alan Türk müesseseleri de mevcuttu. Bu büyük devletin parçalanmasından sonra, yerine kâim olan muhtelif devletlerdemeselâ, Harizmşahlarda, Suriye, Iran ve Anadolu Selçukîlerinde, Atabeylerde, Eyyûbîlerde, sonraları Memlûklerde- Türk menşeinden gelen müesseseleri görmek kabildir(1). Mısır Memlûkleri'nin, devlet teşkilâtı husûsunda Selçuklular'ın tesiri altında kaldıkları çok açıktır. Onların varis oldukları Eyyûbîler, Selçuklular Devleti'nin kollarından biri idi(2). Bu makalede, Fuat Köprülü'nün Selçuklu tesiriyle ilgili mülahazaları kaynakların ışığında bir nebze de olsa teferruatlandırılarak, konuya ışık tutulacaktır. Ayrıca Memlûklerin tevârüs eyledikleri tarihî arka planı ortaya koymak ve teşkilât tarihlerine bir katkıda bulunmak maksadıyla, elde edilebilen bilgiler dahilinde, Selçuklu-Memlûk teşkilâtları alâkaları ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu yapılırken ıstılahlardan başlanacak gidilebilecek yere kadar gitmeye çalışılacaktır. Ancak bizim maksadımız temas edilecek olan müesseselerin mufassal bir tarihini yazmak değildir. Böyle bir teşebbüs bu makalenin dar çerçevesine sığmayacağı gibi, bizi asıl mevzumuzdan da uzaklaştıracaktır. Burada Selçuklu-Memlûk irtibatını tebarüz ettirmek istediğimizden müesseselerden ancak genel hatlarıyla bahsetmekle iktifa ettik.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

GÜZEL, Fatih. "İLK İKİ ASRINDA ABBÂSÎ DEVLET YÖNETİMİNDE KADINLARIN ETKİSİ." Journal of International Social Research 13, no. 69 (2020): 1387–95. http://dx.doi.org/10.17719/jisr.2020.4050.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

ARSLAN, İHSAN. "ABBÂSÎ DEVLET YÖNETİMİNDE KADINLARIN ETKİSİ SEYYİDE ŞAĞAB ÖRNEĞİ." Journal of International Social Research 8, no. 40 (2015): 827. http://dx.doi.org/10.17719/jisr.20154013963.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

BAHARLU, İlgar. "Safeviler’de Dönüşüm Sembolü Olarak Başkentler: Kazvin ve İsfahan." Gaziantep University Journal of Social Sciences 21, no. 3 (2022): 1720–32. http://dx.doi.org/10.21547/jss.1083262.

Full text
Abstract:
Safevi Devleti’nin yaklaşık iki buçuk asırlık ömrü boyunca, manevi başkenti mahiyetinde olan Erdebil dışında üç şehir bu devlete başkentlik etmiştir. Bu şehirlerden Tebriz ve Kazvin tarihî Azerbaycan sınırları içerisindeyken, üçüncü başkent yani İsfahan ise Acem bölgesinde yer almıştır. Bu başkentlerin seçiminde dönemin siyasî, itikadî, sosyokültürel ve ekonomik şartlar belirleyici olmuştur. Devletin sınırları ve bu sınırlara göre rakip veya düşman olan komşulara yakınlığı, bölgedeki nüfus ağırlığı ve bu nüfusun etnik, itikadî ve kültürel özellikleri, dönemin ekonomik şartları ve ticaret rotaları başkentlerin seçilmesi veya değiştirilmesinde önemli rol oynamıştır. &#x0D; Bu çalışmada Kazvin’in Şah Tahmasb tarafından başkent seçilmesi ve ardından I. Şah Abbas (1587-1629) döneminde başkentin Kazvin’den İsfahan’a taşınmasının nedenlerini ele alınmaktadır. Bu doğrultuda, kronikler ve seyahatnameler eşliğinde ve ayrıca konu ile ilgili çalışma yapan muasır araştırmacıların fikir ve çıkarımlarına yer verilerek Kazvin’in Tebriz’e göre avantajları ve Tebriz’in söz konusu dönemde dezavantajları ele alınmış, devamında ise Safevi Devleti’nin son başkenti olan İsfahan, aynı yöntemle mütalaaya konu edinilmiştir. &#x0D; Çalışma sonucunda görülen şu ki söz konusu iki başkentin seçiminde siyasî, ekonomik, coğrafi şartlar, askeri gerekçeler ve tabi sultanların şahsî hassasiyetleri önemli rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra her iki sultanın -Tahmasb ve I. Şah Abbas- bu kararlarında, Kızılbaşlar ve elbette bu zümrelerin inancı ve bu inanca mensup zümrelerin ülkedeki tutum, davranış ve gücü de önemli faktörlerden olmuştur. Başka bir deyimle yukarda zikredilen sebeplerin yanı sıra dönemin itikadî özellikleri ve bu itikadın temsilcilerinin devlette oynadıkları rolün de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

Holt, P. M. "Memluk Sultanlığında Devlet Yapısı." Belleten 52, no. 202 (1988): 227–46. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.1988.227.

Full text
Abstract:
Memlûk sultanı keyfi karar veren bir otokrattı; ama teknik açıdan ne mutlaktı, ne de tamamen bağımsızdı. Bir müslüman olarak herhangibir tebası kadar İslamın kutsal yasasına tâbi olduğu halde hâkimleri, uygulamada ona karşı kullanabilecekleri müeyyidelerden yoksundular. Sünni hukukçuların tefsirine göre İslam doktrini, İslam toplumunun hükümdarı olarak Allah'tan sonra ancak bir kişiyi tanıyordu, o da halife idi. Bundan dolayı Abbasi hilâfetinin 656/1258 yılında Hulagu tarafından fiziki olarak yok edilmesi, örneği görülmemiş bir durum yarattı. Bu vaziyet 659/1261 yılında Memlûk sultanı az-Zâhir Baybars, iltica eden bir Abbasi emirini Mısır'da kabul edip "al-Mustansır" lakabıyla hilafet makamına oturttuğu zaman şeklen düzelmiş oldu.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
18

Süleyman, Muhammet Süheyb. "Birinci Abbâsî Döneminde Kâtiplerin Yeri ve Dil Becerisinin Etkisi." Mevzu – Sosyal Bilimler Dergisi, no. 13 (January 10, 2025): 273–310. https://doi.org/10.56720/mevzu.1578226.

Full text
Abstract:
Birinci Abbâsî dönemi (132-232/750-847), kâtiplerin devlet yönetimin-de ve toplumsal yaşamda merkezî bir rol üstlendiği bir dönem olarak tarihte müstesna bir yere sahiptir. Arap diline olan hakimiyetleri sayesinde vezirlik makamına kadar yükselebilen kâtipler, keskin zekâları, geniş kültürel biri-kimleri ve etkili yazma becerileriyle hem idarî hem de edebî alanda önemli başarılara imza atmışlardır. Özellikle Fars kökenli kâtiplerin Arap edebiya-tına yaptıkları katkılar, dönemin sosyal ve siyasî yapısında dil ve yazının oynadığı merkezî rolü gözler önüne sermektedir. Bu dönemdeki kâtip sınıfı-nın incelenmesi, Arap dilinin toplumdaki etkinliğinin ve nüfuzunun anla-şılması açısından önem arz etmektedir. Bu çalışma, birinci Abbâsî dönemi kâtiplerinin idarî görevlerini, toplumsal sorumluluklarını ve edebî faaliyetle-rini inceleyerek, onların devlet yönetimi ve toplum hayatındaki rolünü ana-liz etmeyi amaçlamaktadır. Kaynak tarama yöntemiyle yürütülen araştır-mada, kâtiplerin kullandığı edebî üslubun ayırt edici özellikleri üzerinde durulmuş ve bu bağlamda kaleme aldıkları metinlerin tematik içeriği ince-lenmiştir. Böylece kâtiplerin düşünce dünyaları, ilgi alanları ve çok yönlü vazifeleri ortaya konularak, dönemin sosyal ve kültürel yapısına olan etkile-ri değerlendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
19

Karadağ Çınar, Gülay. "Şah I. Abbas ve Sayın Hanî Türkmenleri Örneğinde Tahakküm ve Direniş." Belleten 85, no. 303 (2021): 507–44. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2021.507.

Full text
Abstract:
Harezm bölgesinde ikamet eden Sayın Hanî Türkmenleri Safevî hükümdarı Tahmasb döneminde Harezm’den göç edip Etrek ve Gürgen nehirleri arasına yerleşmişlerdir. İl yani boy sisteminde hanlar, on beyler ve aksakallar tarafından idare edilmişlerdir. Safevî Devleti ile bağları işledikleri toprağın ya da kullandıkları meranın bedeli olarak ödedikleri vergilerle sınırlı kalmıştır. Kimi zaman da Safevî Şahına sığınan Harezmli Özbek şehzadelerin yanlarına destek kuvvet olarak verilmişlerdir. Sayın Hanî diğer adıyla Yaka Türkmenleri kendilerini Safevîler’in bir parçası olarak görmemiş ve yarı bağımsız bir hayat sürdürmüşlerdir. Bu nedenle Esterâbâd’a atanan ve kendisini devletin sahibi gibi gören Kızılbaş valiler ile anlaşamamışlardır. Ağır vergi yükü altında ezilmeleri ve adaletsiz bir yönetimle karşı karşıya kalmaları nedeniyle Esterâbâd valilerine başkaldırmışlardır. Onların memnuniyetsizliklerinden kaynaklı isyanları Şah Tahmasb döneminde başlayıp uzun yıllar devam etmiştir. Şah I. Abbas’ın saltanatı Sayın Hanî isyanlarının en yoğun yaşandığı yıllardır. Şah, askeri müdahaleler ve yönetim sisteminde gerçekleştirdiği değişimler ile bu isyanların üstesinden gelmeye çalışmıştır. Bizzat eşlik ettiği seferler kaynaklara Horasan seferleri olarak yansıtılmıştır. Feridun Han’ın Esterâbâd valiliğine atanmasıyla yerel yönetim Türkmen isyanlarıyla baş edebilir hale gelmiş ve şahın doğrudan müdahalesi sona ermiştir. Feridun Han ile birlikte Esterâbâd, şaha sadakatini ispatlayan gulâm valilerin idaresine geçmiştir. Böylece vilayet halkının değişim arzuları sadece yöneticilerin kökeninde hayat bulmuştur. Safevî Devleti’nin isyanlarla mücadele yöntemleri değişmediği gibi halkın rahatsızlıkları da ciddi manada sorgulanmamıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
20

İSTEK, Gülşen. "Büyük Selçuklu Devleti ile Abbasi Hilafeti Arasında Gerçekleşen Siyasi Evlilikler." SOCIAL MENTALITY AND RESEARCHER THINKERS JOURNAL 6, no. 32 (2020): 944–61. http://dx.doi.org/10.31576/smryj.542.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
21

ERBAY, Enes Ensar, та Selahattin POLATOĞLU. "An Abbasid Statesman Who Became a Hero with His Anatolian Campaigns: ʿAlī b. Yaḥyā al-Armanī (d. 249/863)". Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (ÇÜİFD) 23, № 2 (2023): 206–22. http://dx.doi.org/10.30627/cuilah.1346561.

Full text
Abstract:
Ali b. Yahyâ el-Ermenî (ö. 249/863), Halife Me’mûn’un (ö. 218/833) son yıllarında tarih sahnesine çıkmış, iki dönem Mısır vali naibi ve bir süre bizzat valilik, birer dönem de Sugûruşşâm ve Ermeniye-Azerbaycan valiliği yapmıştır. O, Halife Müstaîn’in (236-249/850-863) ilk yıllarına kadar Anadolu topraklarına çok sayıda sefer düzenlemiş, bunun yanında Abbâsî Devleti’nin idarî teşkilatında görev almış ve ayrıca diplomatik faaliyetler yürütmüş önemli bir devlet adamıdır. O, bu çerçevede geniş yetkileri olduğu anlaşılan tarihî bir şahsiyettir. Kariyerinin henüz başlarında Ermeniye bölgesinde siyasî açıdan aktif biri olduğu anlaşılan ancak hayatı hakkında kaynaklarda oldukça az bilgi bulunan Ali b. Yahyâ, Abbâsî tarihi için mühim birtakım icraatlar üstlenmiştir. Bu makale, Ali b. Yahyâ’nın etnik kökenini, idarî, askerî ve diplomatik konumunu ele almaktadır. Erken dönem tarih kaynaklarınca da kayıt altına alınan bu konum, onun halk muhayyilesinde bir tür kahraman portresine oturtulduğu noktasında kayda değer birtakım argümanlar sunmaktadır. Tüm bu faaliyet ve muhayyileyle ilgili unsurlar, çalışmada üzerine yoğunlaşılan temel hususlar arasında yer almaktadır. Bu çalışma, Anadolu üzerinde Abbâsî-Doğu Roma mücadelesinde aktif rol alan ve bunun neticesinde kahramanlaşan bir tarihî şahsiyetin İslâm tarih kaynaklarında yansıtılma biçimini ortaya çıkararak alana katkı sunma amacındadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
22

Karakuş, Nadir. "Bir Hilâfet Mücadelesinin Arka Planı: Bilge Halife Me’mûn ile Sanatçı Halife İbrâhim b. Mehdî." Mütefekkir 11, no. 22 (2024): 543–60. https://doi.org/10.30523/mutefekkir.1600725.

Full text
Abstract:
İslâm tarihinde amca ve yeğen arasında geçen iktidar mücadeleleri, Asr-ı Saadet’ten Emevîlere, Abbâsîlerden daha sonraki hanedanlara varıncaya kadar kendisini göstermiştir. Bunlar arasında en ilginç ve sıra dışı özelliklere sahip olanı ise Abbâsî halifesi Me’mûn ile amcası İbrâhim b. Mehdî arasında geçen olaydır. Ana kaynaklar yanında modern çalışmalar ve oryantalist araştırmalarla desteklenen bu makalede, bilim ve hikmet ehli ile sanat ve musiki ile uğraşanların mücadelesinin nasıl sonuçlanacağının cevapları aranmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda, aynı zamanda melodiler ve duygularla, akıl ve iradenin hür düşünce ufkunda yaptığı yolculuğun sonucunun ne olacağının cevabı verilmiştir. Konuyu daha net ortaya koyabilmek için musikişinas İbrâhim b. Mehdî ile bilge halife Me’mûn’un hayatlarından kesitler sunulmaya gayret edilmiştir. Onların çevrelerinde yer alan kişiler, sanatçılar ve devlet adamlarının bu sürece katkıları ile her iki şahsiyetin bulundukları görevler ve devlet tecrübeleri de makalenin merkezinde yer almıştır. Daha sonra, yaşanan iktidar mücadelesinden kesitler aktarılarak evliliklerden, tecrübelere, kumandanlardan devlet adamlarına kadar bazı tahlillerde bulunulmuştur. İki hanedan üyesinin iktidar mücadelesini irdelemeyi amaçlayan bu makale, bilge ile müzisyen olarak tanımlamayı tercih ettiğimiz iki halife üzerinden hikmet ehli ile sanat erbabının yönetimdeki başarıları ve zaaflarını merkeze almıştır. Çalışma neticesinde bazı sonuçlara ulaşılmış, bilim ve hikmetin devlet yönetiminde sanattan daha ön planda olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
23

TEKİN, Rahmi. "Eski Van Şehri ve Tarihi (1915’e Kadar)." JOURNAL OF HISTORY AND FUTURE 9, no. 1 (2023): 152–68. http://dx.doi.org/10.21551/jhf.1269140.

Full text
Abstract:
Anadolu’nun kadîm ve serhat şehri olan Van, yerleşim yeri olarak MÖ. 4000 yıllarına kadar gider. Ancak ilk ayrıntılı bilgiler MÖ. IX. yüzyılda Urartu Devleti’nin kurulmasıyla elimize geçmektedir. Edinilen bilgilere göre, Urartu Devleti o zamanın koşullarında ileri seviyede bir medeniyet oluşturmuştur. MS. VII. yüzyıldan itibaren bölgeye Güneyden Kuzeye doğru akınlar düzenleyen İslâm orduları tarafından fethedilmiştir. Abbasî hâkimiyeti döneminde bölgedeki birtakım karışıklıklar güç kullanılarak bastırılmıştır. XI. yüzyılın başlarından itibaren Van Gölü havzası, Doğudan Batıya hareket eden Türklerin yığınak yaptıkları yer haline gelmiştir. 1071 Malazgirt zaferinden sonra da Büyük Selçuklu Devleti’nin askeri bir garnizonu haline gelmiştir. 1100 tarihinde kurulan Ahlat-Şahlar (Ermen-Şahlar) Devleti zamanında, bölgede büyük ölçüde imar faaliyetleri yapılmıştır. Van Ulu Camii bu dönemde, XII. yüzyılda II. Sökmen tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Daha sonra bölgede hüküm süren Eyyubiler, İlhanlılar, Celayirler, Ak Koyunlular ve Kara Koyunlular, bölgeye kültür ve sanat bakımından önemli katkılar sağlamışlardır. Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti her ne kadar 1514 Çaldıran zaferiyle anılsa da kalıcı hâkimiyeti 1548’den sonra olmuştur. Osmanlı Devleti tarafından, Van’a ilk atanan beylerbeyi bu tarihte İskender Paşa’dır. 1915’e gelindiğinde emperyalist devletlerin kışkırtması sonucu isyan eden Ermeniler, şehri yakıp yıkmışlardır. Van, halen günümüzde kaldırılamayan büyük bir enkaz yığını haline gelmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
24

Azap, Eralp Yaşar. "I. Erzurum Antlaşmasının (1823) Meclis-i Mükâleme Mazbatası." Belgeler 39, no. 43 (2024): 1–14. http://dx.doi.org/10.37879/belgeler.2024.1.

Full text
Abstract:
XIX. yüzyılın başından itibaren sınır, ticaret ve aşiretler gibi meseleler dolayısıyla anlaşmazlıklar yaşayan Osmanlı ve İran devletleri, 1820 yılının sonundan itibaren bu anlaşmazlıkları silahlı mücadeleyle çözme yoluna gitti. İran Devleti’nin Veliaht Şehzadesi Abbas Mirza’nın Kars ve Bayezid sınırından Osmanlı topraklarına gerçekleştirdiği saldırılar, iki ülkeyi kaçınılmaz bir savaşa itti. Yaklaşık üç yıl devam eden savaş, Şark ve Bağdat cephelerinde cereyan etti. Büyük oranda Osmanlı ve İran devletlerinin sınır hattında konargöçer olarak yaşayan Kürt aşiretlerinin kimin tebaası olduğu noktasında uzlaşamayan iki devleti tam barışa sevk eden gelişmeler ise, 1823 yılından itibaren başladı. İran’dan gelen elçiler, Osmanlı Devleti’ni, yapılacak barış antlaşmasıyla sorunların çözümüne ikna etmek ve savaş hâline son vermek için çabaladılar. Elçilerin masaya çekmeyi başardığı Osmanlı Devleti’nde antlaşma müzakerelerini yürütmek için Erzurum Valisi Rauf Paşa görevlendirildi. İran ise müzakereler için Muhammed Ali Aştiyani’yi tayin etti. İki devlet arasındaki savaşı bitiren ve barışı tesis eden 1823 I. Erzurum Antlaşması’nın maddelerini oluşturacak metnin müzakereleri, Erzurum’daki valilik sarayında 22 Temmuz 1823 tarihinde gerçekleşti ve görüşmeler neticesinde anlaşmaya varılan hususların maddeler hâline getirilmesine karar verildi. Bu çalışmada, Osmanlı ve İran devletlerini savaşa götüren süreç; savaş, iki ülke arasında barış için başlayan diplomatik çabalar ve müzakereler esnasında yaşanan tartışmalara yer veren bilgiler sunulduktan sonra, mükâleme mazbatasının transkripsiyonuna yer verilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
25

Mustafa, Özkan. "Ebû Hanîfe ve Siyaset." Danişname Beşeri ve Sosyal Bilimler Dergisi 3 (Eylül/September 2021) (September 20, 2021): 5–24. https://doi.org/10.5281/zenodo.5507592.

Full text
Abstract:
Eb&ucirc; Han&icirc;fe bir siyaset adamı değildir. Aynı zamanda siyaset teorisiyle ilgili m&uuml;stakil bir eser de yazmamıştır. Ancak bu durum onun, d&ouml;nemindeki y&ouml;neticilerle hi&ccedil;bir ilişkisinin ve dolayısıyla siyasete dair g&ouml;r&uuml;şlerinin olmadığı anlamına gelmemektedir. Makalede, d&ouml;nemin y&ouml;neticileriyle olan ilişkilerinden hareketle, Eb&ucirc; Han&icirc;fe&rsquo;nin siyasetle ilgili g&ouml;r&uuml;şleri tespit edilmeye &ccedil;alışılmaktadır. &Ccedil;alışmada, Eb&ucirc; Han&icirc;fe&rsquo;nin siyaset anlayışının dayandığı ilkeler tespit edilmiştir. Eb&ucirc; Han&icirc;fe, devlet y&ouml;netiminde adaletin belirleyici olmasını savunmuştur. Eb&ucirc; Han&icirc;fe, Emev&icirc; ve Abbas&icirc;ler d&ouml;neminde iktidar talebinde bulunan bazı muhalif liderleri, mesela Ehlibeyti desteklemiştir. S&ouml;z&uuml; edilen &acirc;lim, devletin farklı din&icirc;, siyas&icirc;, etnik ve k&uuml;lt&uuml;rel yapılar/kesimler karşısında eşit mesafede bulunması gerektiği tezini savunmuştur. Eb&ucirc; Han&icirc;fe&rsquo;ye g&ouml;re din&icirc;, siyas&icirc; ve hukuk&icirc; konularda farklı d&uuml;ş&uuml;nmek ve bu d&uuml;ş&uuml;nceleri dile getirmek, meşru insan&icirc; bir haktır. Adı ge&ccedil;en bilgin, yargı bağımsızlığı ilkesinin uygulanmasını istemiştir. S&ouml;z konusu ilke g&ouml;zetilmediği i&ccedil;in Emev&icirc;ler ve Abbas&icirc;ler d&ouml;neminde, t&uuml;m baskılara rağmen, kadılık g&ouml;revini kabul etmemiştir. Eb&ucirc; Han&icirc;fe&rsquo;ye g&ouml;re kuruluş şekli, temel felsefesi, yapısı ve işleyişi bakımından meşruiyet sorunu yaşayan devlet ya da iktidar, s&ouml;z konusu meşruiyet problemini aşmak i&ccedil;in dini ve din&icirc; olanı istismar etmemelidir. Ayrıca Eb&ucirc; Han&icirc;fe siyaset anlayışı gereği, y&ouml;neticilere&nbsp;bağımlı hale gelmemek ve dolayısıyla &ouml;zg&uuml;rl&uuml;ğ&uuml;n&uuml; kaybetmemek i&ccedil;in kazandıklarıyla ge&ccedil;inmeyi ve b&ouml;ylece sivil &acirc;lim olarak kalmayı tercih etmiştir. Aynı zamanda siyasal gelişmeler karşısında duyarlı davranmış ve din dışı olarak g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml; politikalara muhalefet etmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
26

Çelik, Abdullah. "Hadisçilerin Kadılık Mesleğine Karşı Tutumları ve Bunun Hadis İlmine Etkileri." Journal of The Near East University Faculty of Theology 9, no. 2 (2023): 219–35. http://dx.doi.org/10.32955/neu.ilaf.2023.9.2.06.

Full text
Abstract:
Bu makale, muhaddislerin kadılık mesleğine yaklaşımlarını ve kadılık görevi alan muhaddislere yönelik eleştirileri konu edinmektedir. Çalışmada nitel yöntem benimsenerek literatür taraması yapılmıştır. Makalede hadisçilerin kadılık mesleğine karşı yaklaşımları ele alınırken kadılık yapan muhaddislere yönelik tenkitlerin daha fazla Emevîler dönemi sonrası yaygınlaşması nedeniyle Râşid halifeler ve Emevîler dönemi kadılık görevi yapan muhaddis kadılar kapsam dışı bırakılmıştır. Araştırma hicrî ikinci asırda hadis rivayetiyle tanınmış kadılarla sınırlandırılmıştır. İslâm’ın erken dönemi, tarihsel bir perspektif içinde incelendiğinde siyasî ve sosyal gelişmelerin, özellikle kadılık gibi hayati bir mesleğin muhaddislerin tutum ve davranışları üzerinde nasıl etkili olduğu açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu dönemin önemli bir özelliği, İslâm’ın doğuşu ve yayılmasıyla birlikte meydana gelen siyasî değişimlerin İslâm toplumunun farklı kesimlerini nasıl etkilediğinin anlaşılmasıdır. Hz. Peygamber ve Raşid halifeler döneminde kadılık görevi, toplum ve ilim hayatı açısından herhangi bir sorun teşkil etmemiştir. Bu dönemlerde İslâm’ın temel prensipleri üzerine odaklanan muhaddisler, dinin öğretilerini aktarma ve kaynakları koruma konusuna öncelik vermişlerdir. Bu nedenle birçok hadisçi, sadece hadis ilmiyle meşgul olarak devlet işlerine karışmamayı ve devlet yöneticilerine yakın olmamayı tercih etmiştir. Ancak tarih içinde İslâm devletinin güçlenmesi ve halifelerin siyasî ve idarî gücünün artmasıyla birlikte muhaddislerin devlet görevi alma tutumları değişmeye başlamıştır. Özellikle Hz. Osman ve Hz. Ali’nin şehit edilmesinin ardından Emevî yönetimi döneminde muhaddisler, yöneticilere eleştirilerde bulunmuşlardır. Ancak bu eleştiriler, devlet görevlerini tamamıyla bırakma gibi fiili tepkilere dönüşmemiştir. Siyasî olayların gelişmesiyle birlikte muhaddislerin yönetim karşıtı düşünceleri daha da artmış, ancak bazı muhaddisler devlette kadılık görevini sürdürmüş ve yöneticilerin yaptıkları hataları bireysel olarak kabul etmişlerdir. Terâcim ve tabakât türü kaynaklarda muhaddislerin kadılık görevini eleştiren ifadelerin genellikle Emevî dönemi sonrası kadılar için kullanılmasından dolayı bu çalışmada hicrî ikinci asırda görev yapmış kadılar üzerinde odaklanılmıştır. Abbâsî dönemiyle birlikte, kadılık gibi resmî görevler muhaddisler tarafından kusurlu kabul edilmiş ancak bu görevi icra edenler mutlak bir şekilde cerh edilmemiştir. Hadisçilerin kadılık görevine yönelik çekinceleri çeşitli nedenlere dayanmaktadır. Bu nedenler arasında hadislerde yöneticiliğe karşı uyarıların bulunması, kadılık görevinin hadislerin unutulmasına ve hafızanın bozulmasına yol açabileceği kaygısı, adaleti sağlayamama korkusu ve idarecilerden uzak durma arzusu gibi nedenler öne çıkmaktadır. Sonuç olarak, İslâm’ın erken dönemindeki siyasî ve toplumsal koşulların, muhaddislerin kadılık görevini alma tutumlarını nasıl etkilediği ve bu tutumların hadis ilmine olan etkilerini tetkik etmek önem arz etmektedir. Bu araştırma sonucunda hadis ilminde bir râvinin kadılık görevini üstlenmesinin tek başına bir cerh sebebi olmadığı ancak bu görev sırasında ortaya çıkan hafıza zayıflığı gibi kusurların râvinin cerhine yol açtığını anlaşılmaktadır. Bu nedenle kadılık görevini aldığı için tenkit edilen râviler değerlendirilirken yaşadığı dönem ve siyasî ortamın da göz önünde bulundurulması önem arz etmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
27

Topal, Ramazan. "Talas Savaşı’nın Komutanı: Ziyâd b. Sâlih el-Huzâî." Mevzu – Sosyal Bilimler Dergisi, no. 13 (January 29, 2025): 241–71. https://doi.org/10.56720/mevzu.1593122.

Full text
Abstract:
Abbâsîler 30 yılı aşkın sistemli ve gizli bir propaganda faaliyeti sonu-cunda Emevîler’i yıkıp iktidara geldiler. İhtilalin başarıya ulaşmasında bir-çok kişinin katkısı oldu. Ebû Seleme el-Hallâl (öl. 132/750), Süleyman b. Kesîr (öl. 132/750), Ebû Müslim el-Horasânî (öl. 137/755) ve Abdullah b. Ali (öl. 147/764) gibi isimler bunlara örnek olarak verilebilir. Zikredilen bu şahıslar ve diğerleri yeni devlette önemli görevler aldılar. Fakat sonrasında gelişen olaylarda Abbâsî hanedanı zikredilen bu kişileri çeşitli gerekçelerle ortadan kaldırdı. Bu çalışmada Ebû Müslim ve diğerleri gibi Abbâsî ihtilaline önemli katkılarda bulunan, başta Talas Savaşı komutanlığı olmak üzere bir-çok görevi başarıyla yerine getiren ve sonrasında öldürülen Ziyâd b. Sâlih el-Huzâî’nin hayatı incelenmektedir. Sonrasında modern dönemdeki bazı çalışma ve yazılarda Ziyâd b. Sâlih el-Huzâî ile Ziyâd b. Sâlih el-Hârisî’nin birbiriyle karıştırılması vakıası ele alınmakta ve bazı değerlendirmeler ya-pılmaktadır. Yapılan araştırma neticesinde Ziyâd’ın Abbâsî hanedanı ile Ebû Müslim’in arasındaki rekabetin bir kurbanı olarak öldürüldüğü söyle-nebilir. Bunun yanında özellikle Türkçe araştırmalarda iddia edildiği gibi Ziyâd’ın komutanlığını yaptığı Talas Savaşı hakkında ilk bilgi veren İslâm tarihçisinin İbn Tayfûr (öl. 280/893) değil, Fesevî’nin (öl. 277/890) olduğu anlaşılmaktadır. Fesevî’nin rivayetinde Türklerin Çin tarafında savaşa ka-tıldığı ve Ziyâd b. Sâlih’in savaş stratejisinin savaşın sonucunu etkilediğine dair kayıtlar bulunmaktadır. Bu da İslâm tarihi kaynaklarında Türklerden hiç bahsedilmediği ve Karlukların Çin ordusunu arkadan vurmasıyla sava-şın galibinin belirlendiği iddialarının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
28

Kayar, Betül. "İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK DEVLETLERİNDEN OSMANLI DEVLETİ’NE HÂKİM YARDIMCILIĞI." Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 19, no. 2 (2024): 1057–81. http://dx.doi.org/10.58820/eruhfd.1574940.

Full text
Abstract:
7413 sayılı kanun ile Hakim ve Savcılar Kanunu’nda değişiklik ya- pılmış ve yargı teşkilatımıza hakim savcı yardımcılığı getirilmiştir. Yargı teşkilatımız bakımından bir ilk olmakla birlikte bu kuruma benzer ör- neklerin tarihimizde mevcut olduğu bilinmektedir. Hakim savcı yar- dımcılığına hukuk tarihimizde en benzer kurum Osmanlı adli teşkila- tında görev almış nâiblerdir. Osmanlı öncesi ve hatta İslamiyet öncesi- ne gidildiğinde benzer bir kurumun mevcut olup olmadığı sorusu ise bu çalışmanın konusudur. Çalışmada İslamiyet öncesi Türk ve Moğol dev- letleri ile İslamiyet sonrası Türk ve Müslüman devletler hakkında önemli bilgiler veren literatür taranmış ve şu sonuçlara varılmıştır:İslamiyet öncesi Türk devletlerinde devlet işlerinde yardımcılar olması önemsenmiş ve öğütlenmiştir. Fakat yargı işini yürütenlere yardımcı olan görevlilerden bahseden açık bir bilgiye rastlanılamamıştır. Çağa- tay Hanlığı ve İlhanlılar’da ise yargılama işlerini yürütenlerin yardımcı- ları olduğu görülmüştür. İslam Devleti’nde Hz. Peygamber döneminden itibaren yargı işlerini yürüten kimselerin çeşitli işlerle görevlendirdiği hakim yardımcısı benzeri kimseler olmuştur. Dört Halife döneminde de bu uygulama sürdürülmüştür. Abbasiler döneminde kadıların belirli işlerle yetkilendirdiği nâibler çeşitli açılardan kadılara yardımcı olmuş- tur. Tarafların farklı mezhepten olması ve talep etmeleri halinde kadı- lar, ilgili mezhebe mensup kimseleri söz konusu uyuşmazlık için görev- lendirebilmiştir. Bu noktada görev alanların da hakim yardımcılığına benzer işlev gördüğü söylenebilir. Memlük Devleti’nde de Abbasi uygu- lamasına benzer uygulamalar mevcut olmuştur. İşlerin yoğunluğu se- bebiyle yargı işlerine bakmak üzere veya farklı mezhepler söz konusu olduğunda vekiller görevlendirilebilmiştir. Ayrıca Memlük Devleti mahkemelerinde görevleri açık olmamakla birlikte sayısı birden fazla olan nâiblerin bulunduğu görülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
29

Abdullah, Balcıoğulları. "İkritiş (Girit) Emirliği Tarihi Coğrafyası." SOCIAL SCIENCES STUDIES JOURNAL 10, no. 11 (2024): 2036–45. https://doi.org/10.5281/zenodo.14218326.

Full text
Abstract:
Girit, stratejik olarak ticaret, deniz yollarının ekonomik kontrol&uuml; ve s&uuml;rd&uuml;r&uuml;lmesi i&ccedil;in merkez konumundaydı. Tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Girit Roma, Bizans, Arap, Osmanlı ve Yunanistan h&acirc;kimiyetinde kalmıştır. Adadaki İslam hakimiyeti End&uuml;l&uuml;s&rsquo;te Emevi halifesine karşı &ccedil;ıkan Rabaziler isyanının sonucunda başlamıştır. End&uuml;l&uuml;s&rsquo;ten s&uuml;r&uuml;lenlerin bir kısmı Fas&rsquo;a, &ouml;nemli bir kısmı da Mısır&rsquo;a gelmiştir. İskenderiye&rsquo;de bağımsız bir devlet kurunca da Abbasi valisi tarafından Girit&rsquo;e g&ouml;nderilmişlerdir. Girit&rsquo;e giden End&uuml;l&uuml;sl&uuml;ler Ebu Hafs El-Baluti liderliğinde adayı fethederek burada 135 yıl İslam devleti olarak varlıklarını s&uuml;rd&uuml;rm&uuml;şt&uuml;r. Bizanslılar Girit&rsquo;i tekrar ele ge&ccedil;irmek i&ccedil;in bir&ccedil;ok defa girişimde bulunsa da bu ama&ccedil;larını ger&ccedil;ekleştirmesi &ccedil;ok kolay olmamıştır. Bizanslılar yaklaşık dokuz ay s&uuml;ren başkentin uzun bir kuşatması sonrasında adayı geri alabilmişlerdir. Girit&rsquo;in Bizans&rsquo;ın eline ge&ccedil;mesiyle birlikte M&uuml;sl&uuml;man n&uuml;fus i&ccedil;in &ouml;l&uuml;m, acı, sınır dışı edilme ve Hıristiyanlığa ge&ccedil;meye zorlama, paralarına ve topraklarına el konulması ve yerlerinden edilme gibi sıkıntılar başlamıştır. Bizanslılar sonunda M&uuml;sl&uuml;manlara ait t&uuml;m yapıları ve camileri yıktılar ve M&uuml;sl&uuml;manlara ait izleri sildiler. <strong>Anahtar Kelimeler:</strong> Girit, İkritiş Emirliği, tarihi coğrafya.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
30

ÖZEL, HARUN. "BİRİNCİ ABBASİ DEVLET-İ DÖNEMİNDE ARAPÇA İSLÂMÎ BİLGİLERİN AVRUPA'YA TAŞINMASINDA TERCÜME FAALİYETLERİNİN ROLÜ." Journal of Academic Social Sciences 28, no. 28 (2016): 412. http://dx.doi.org/10.16992/asos.1181.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
31

Gülmez, Abdurrahman. "Hâfız-ı Ebrû’nun Hayatı ve Tarihçilik Yönü." İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi 11, no. 1 (2025): 37–57. https://doi.org/10.69576/ihya.1548781.

Full text
Abstract:
Şihâbüddîn Abdullah b. Lütfullah b. Abdülreşîd, bilinen adıyla Hâfız-ı Ebrû (1361-1430), Timurlu Devleti döneminde (1370-1507) yaşamış, hayatı ve eserleriyle kendisinden söz ettirmiş önemli bir tarihçi ve coğrafyacıdır. Timurlu Devleti’nin resmî tarihçisi olan Hâfız-ı Ebrû birçok savaşa şahit olmuş, çeşitli ülkelere gönderilen elçilik heyetlerinde yer almış ve gittiği yerlerde gördüklerini ve yaşadıklarını kayıt altına almıştır. Eserlerinde tarihin tanımı, tarihçinin tutumu ve görevleri ile tarihî olayların ne şekilde kayıt altına alınması gerektiği gibi konulara değinen Hâfız-ı Ebrû tarihçilere adeta tarih metodolojisi dersleri vermektedir. Müellifin, İslam öncesi İran tarihi, peygamberler tarihi, Emevi Devleti, Abbasi Devleti Gazneliler, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar, Olcayto dönemi, Muzafferîler, Mülûk-u Kert hanedanı tarihi, Serbdâran ümerası tarihi, Timur ile Şahruh dönemi olaylarını anlatan eserleri bu dönemi çalışan araştırmacılara büyük katkı sağlayacak niteliktedir. Müellif eserlerinde daha çok ortaçağ İran tarihi ve coğrafyasını her yönüyle anlatmaya çalışmıştır. Hafız-ı Ebrû’nun eserleri hakkında yapılan inceleme ve araştırmalara bakıldığında çok sayıda İranlı ve batılı tarihçi ve coğrafyacının araştırmalarına konu olduğu dikkat çekse de söz konusu tarihçi ve eserlerinin Türk araştırmacıların ilgisini çekmediği görülmektedir. Bu araştırmada müellifin Farsça eserleri tek tek incelendikten sonra bu çalışma kaleme alınmıştır. Müellifin eserlerin Farsça olması ve Türkçe’ye çevrilen eserlerin az olması araştırmayı zorlaştırmıştır. Bu araştırmada dönemin olaylarına şahitlik eden ve bunu eserlerine yansıtan Hâfız-ı Ebrû’nun hayatı ve eserleri incelenerek müellifin eserlerini Farsça yazma sebebi, tarihçilik yönü, müellife göre tarihin önemi ve faydaları gibi hususlara değinilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
32

Kaya, Mustafa. "Antakya (Antiokheia) Kent Kazısında Bulunan Bir Grup Orta Çağ İslami Sikke." Akdeniz İnsani Bilimler Dergisi 14 (June 30, 2024): 351–79. http://dx.doi.org/10.13114/mjh.1488952.

Full text
Abstract:
Bu makalede, günümüzde Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’da, Hatay Arkeoloji Müzesi tarafından 2011/2012 yılında 4642 parsel arkeolojik kazılarında bulunan 17 sikke incelenmiştir. Sikkeler, ilk defa bu araştırmada detaylı şekilde incelenmiş ve içerikleri çözümlenmiştir. İncelenen 17 sikkeden; 5’i Abbasi, 7’si Büveyhî ve 5’i ise Sâmânî dönemine aittir. Bu makalede, Antakya’nın İslami dönem sikke çalışmalarına yönelik bilimsel çalışmaların az olması ve bölgenin çok az bilinen Orta Çağ İslami dönemini sikkeler ışığında ortaya koymak amaçlanmıştır. Ayrıca, sikkelerin bastırıldığı; hükümdar, dönem, tarihi olaylar, şehir ile irtibatları irdelenmiş ve İslam sikkeleri içerisindeki yeri ve önemine değinilmiştir. Abbasi sikkeleri 9. yüzyıl sonları ile 10. yüzyıl yarılarına, Sâmânî sikkeleri 10. yüzyıl başları ile yarılarına ve Büveyhî sikkeleri ise 10. yüzyıl yarıları ve sonlarına tarihlendirilmiştir. Sikkeler, üç farklı devlete ait olup, 12 farklı İslam şehir darphanesinde basılmıştır. Tamamı, gümüş (dirhem) olan sikkeler, çekiçle darp tekniğinde darp olunmuştur. Sikkelerin, darphane isimlerinden hareketle, Abbasi hâkimiyetindeki Antakya’ya İpek Yolu ticareti veya askeri seferler ile ulaştığı anlaşılmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
33

ÖZDEMİR, Öznur. "İSLAM TOPLUMUNDA VERGİ VE ABBÂSÎLERİN KURULUŞ SÜRECİNE ETKİSİ." Cihannüma Tarih ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi 9, no. 2 (2023): 69–89. http://dx.doi.org/10.30517/cihannuma.1412264.

Full text
Abstract:
İslamiyet’in ilk yıllarından itibaren vergi meselesi hassas bir konu olmuştur. Kur’an’da Müslümanlara dini bir vecibe olarak sunulan zekâtın, ekonomik ve toplumsal faydaları Hz. Muhammed’in söz ve uygulamalarında da vurgulanmıştır. Hz. Ebubekir döneminde namaz kılarız ama zekât vermeyiz diyen bir topluluğa savaş açılması ilk Müslümanların meseleyi sosyal ve iktisadi bir zeminde kavrayışlarını göstermektedir. Bu konuda gösterilen kararlılık, sonraki yıllarda zekat uygulamasının kurumsallaşmasın esasını teşkil etmiştir. Hz. Ömer döneminde de benzer bir politikaya devam edilmiş, bununla birlikte Müslümanlardan alınan zekât ve gayr-i Müslimlerden alınan cizye yanında, Sevâd bölgesinin fethinin ardından haraç vergisi üzerinden iktisadî bir düzen oluşturulmaya çalışılmıştır. Halktan alınanın yine halka dağıtımının sağlanması için divan adı verilen bir sistem kurulmuş, fert ve devlet arasındaki hassas iktisadî denge gözetilmiştir. Kaynaklardaki rivayetler Halifenin ve sahabenin fert ile devlet arasında vergiye dayalı bir ilişki ve halk arasında bir muvazene kurmayı önemsediklerini, hatta bu sebeple savaşla ele geçirilen toprakları da hazine arazisi hükmünde feyden saymaya yönelik bir uygulamaya gittiklerini göstermektedir. Fakat daha sonraki yıllarda mevâlî, ihtidâ ve vergi çerçevesinde özellikle gayr-ı Arap halkı hoşnutsuzluğa sevk eden mağduriyetler ortaya çıkmıştır. Nitekim Abbâsî ihtilâline giden süreçte Emevî idaresine karşı ayaklanmalara yol açan haksız uygulamalar ve özellikle Emevîlerin son döneminde haksızlığı düzeltmeye yönelik reformlar, vergi uygulamasının İslam’ın ilk dönemlerinden oldukça farklılaştığını göstermektedir. Bu çalışmanın amacı Emevîlerden Abbâsilere uzanan süreçte vergi meselesini inceleyerek ihtilâlin dinî ve sosyal nedenleri yanında iktisadî nedenlerinin de gündeme alınmasına katkı sağlamaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
34

Çakır, Muhammed Faruk. "Abbasi Devlet Ricâline Ait Örnekler Bağlamında Klasik Arap Edebiyatının İlk Yazılı Edebi Türlerinden “Tevkîât”." Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, no. 11 (December 27, 2018): 493–527. http://dx.doi.org/10.18498/amauifd.504037.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
35

Tortop, Nureddin. "Abbâsî Veziri Avnüddîn Ebü’l-Muzaffer İbn Hübeyre’nin Fakîhliği ve İhtilâfu’l-Eimmeti’l-Ulemâ Adlı Eseri." İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, no. 45 (June 30, 2025): 543–71. https://doi.org/10.59777/ihad.1667230.

Full text
Abstract:
Bu çalışma, Abbâsî veziri Avnüddîn Ebü’l-Muzaffer İbn Hübeyre’nin fakîhliği ve İhtilâfu’l-eimmeti’l-ulemâ adlı eseri üzerine bir değerlendirme sunmaktadır. İbn Hübeyre, sadece devlet idaresinde önemli bir konuma sahip bir vezir değil, aynı zamanda İslam hukuku alanında derin bilgiye sahip bir fakîh olarak öne çıkmaktadır. Eserinde, dört büyük mezhebin (Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî) görüşlerini mukayeseli bir şekilde ele alarak mezhepler arası farklılıkları sistematik biçimde incelemiştir. Makale, öncelikle İbn Hübeyre’nin tahsil hayatına ve siyasi kariyerine odaklanarak onun Abbâsî Devleti’ndeki rolünü açıklamaktadır. Ardından, onun ilmî yönü ve hukuk alanındaki katkıları ele alınmıştır. İhtilâfu’l-eimmeti’l-ulemâ, özellikle mezhep içi ve mezhepler arası ihtilafları çözümlemeye yönelik bir metot geliştirmesi bakımından dikkate değerdir. İbn Hübeyre, farklı mezheplerin görüşlerini aktarırken tarafsız bir dil kullanmıştır. İbn Hübeyre, Hanbelî mezhebine mensup olmakla birlikte, diğer mezheplerle kurduğu ilişkilerde hoşgörülü bir yaklaşım benimsemiş ve mezhepler arası diyaloğu teşvik etmiştir. Özellikle Hanefî, Şâfiî ve Mâlikî fakîhlerle gerçekleştirdiği münazaralar, onun hem ilmî birikimini hem de geniş perspektifini ortaya koymaktadır. Teorik bilgiyle yetinmeyip uygulamaya dönük bir ilim anlayışına sahip olan İbn Hübeyre, vezirliği döneminde hukuk sistemini güçlendirmek adına yargı teşkilatında reformlara imza atmış ve kadıların eğitimi üzerinde titizlikle durmuştur. Onun medreselerde gerçekleştirdiği nitelikli düzenlemeler, nitelikli fakîhlerin yetişmesine zemin hazırlamıştır. Çalışma, İbn Hübeyre’nin metodolojisini analiz ederek onun fıkıh anlayışını ve mezhepler arası mukayese yöntemini açıklamaktadır. İbn Hübeyre, İslam hukukunda bir uzlaşma ve diyalog zemini oluşturmayı hedeflemiş, mezheplerin görüşlerini sadece aktarmakla kalmayıp bunları bir araya getirerek ortak noktaları vurgulamıştır. Bu yönüyle, eseri yalnızca bir fıkıh kitabı olmanın ötesinde, mukayeseli İslam hukuku çalışması niteliği taşımaktadır. Sonuç olarak bu çalışma, İbn Hübeyre’nin ilmî mirasını ve İhtilâfu’l-eimmeti’l-ulemâ’nın İslam hukuk edebiyatındaki yerini değerlendirerek, bu eserin mezhepler arası anlayışı geliştirmeye yönelik önemli bir katkı sunduğunu ortaya koymaktadır. İbn Hübeyre’nin hem siyasi hem de ilmî yönü, onun İslam dünyasındaki etkisini daha iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
36

ALAHMAD, MOHAMAD ALI. "İslam'ın İlk Dönemlerinde Medya: Kavramı, Araçları, Gereçleri, İşlevleri ve Gelişimi." Genç Mütefekkirler Dergisi 6, no. 1 (2025): 267–302. https://doi.org/10.5281/zenodo.15009091.

Full text
Abstract:
Bu &ccedil;alışma asr-ı sa&acirc;detteki medyanın kavramı ve ortaya &ccedil;ıkışını ele almaktadır. Tebliğ ile propaganda ilişkilerini inceler, tebliğ ve medianın ilişki ve farklılıklarını ortaya koyar, medyanın asr-I sa&acirc;det ve Hulef&acirc;-I raş&icirc;d&icirc;n d&ouml;nemindeki ge&ccedil;tiği değişimlerden bahseder, nitekim &uuml;mmetin media anlayışı Kur&rsquo;&acirc;n&rsquo;ın belirttiği kurallara g&ouml;re oluşmuş &uuml;mmetin kimliğini ve h&uuml;veyyetini t&uuml;m insanlığa ulaştırmak &uuml;zere ilkel kabilenın media anlayışı yerini almıştır. Ayrıca bu &ccedil;alışma Emev&icirc; ve Abbas&icirc; d&ouml;nemlerindeki yeni kavimlerin m&uuml;sl&uuml;man olması ve farklı ırk ve dillere sahip insanların var olmasından dolayı medyanın ge&ccedil;tiği değişimleri ele alır, bu d&ouml;nemdeki medianın &ccedil;oklu g&ouml;revlerini araştırır, bu vazifelerden, tebliğ ve davet etmek, iktidardaki y&ouml;netimi desteklemek, farklı mezhebe sahipler ve muhalefetin sesi olmak, medianın ara&ccedil;larını kullanarak farklı d&uuml;ş&uuml;ncelere davet etmek ve desteklemek, araştırmanın sonunda ise islamdaki media, değeri y&uuml;ksek hedefleri ger&ccedil;ekleştirmek islam&rsquo;a davet etmek i&ccedil;in kullanılmıştır. Islamın ortaya &ccedil;ıkışından itibaren temelleri atılmış, emevi d&ouml;neminde pekiştirlmiş ve abbasi d&ouml;neminde devletin yayılmasından ve g&ouml;revlerinin &ccedil;oğalmasından dolayı medianın rol&uuml; ve g&ouml;revleri daha a&ccedil;ık g&ouml;r&uuml;lmeye başlanmıştır <strong>Anahtar Kelimeler:</strong> İslam Tarihi, Media, İslam Hilafeti, Emeviler, Abbasiler.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
37

Aka, İ̇smail. "MUHAMMED YUSUF VÂLE-İ KAZVİNÎ-İ ISFAHANÎ, İran der Zaman-ı Şah Safi ve Şah Abbas-ı Dovvom (1038-1071) (Hadika-i Şeşum ve Heftum ez Ravza-i Heştum-i Hold-i Berin Şah Safi ve II.Şah Abbas Zamanında İran (1628-1661), Hold-i Berin'in VIII. Bölümünün 6. ve 7. Kısımları), Tashih ve Ta'lik ve Tavzih ve İzafât Muhammed Rıza Nâsırî, İntişarât-ı Encümen-i Âsâr û Mefahir-i Ferhengi, Tahran 1382 (2003) [Kitap Tanıtımı]." Belleten 79, no. 284 (2015): 383–86. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2015.383.

Full text
Abstract:
İç karışıklıklar ve dış tehditlere rağmen Safevî devletini yıkılma tehlikesinden kurtaran, Hakan-ı Gitisitan (Dünya hâkimi), Kebir (Büyük) lâkabları ile anılan I.Şah Abbas, 42 yıl hükümdarlıktan sonra 1629 yılında ölümünün ardından Safevî tahtı bir daha lâyıkını bulamadı. Dört oğlundan Safi Mirza, daha önce Şah Abbas tarafından öldürülmüş, Tahmasb Mirza ise babasının sağlığında ölmüştü. Sultan Muhammed Mirza ile İmam Kulu Mirza'nın gözlerine ise Şah Abbas'ın buyruğu ile mil çektirilmişti. Şah Abbas ölmeden önce, Mâzenderan'da bulunurken, Isfahan'da yaşayan, Safi Mirza'nın oğlu Sam Mirza'yı yerine vasiyet etti. Dedesinin ölümü üzerine Sam Mirza, Şah Safi adı ile tahta oturduğunda 17 yaşında bulunuyordu.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
38

Seçkin, Abdurrahman. "Kral IV. Davit Döneminden Moğol İdaresine Tiflis Müslümanlarının Sosyal ve Dini Durumu." Erzurum Teknik Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi, no. 22 (May 31, 2025): 182–98. https://doi.org/10.29157/etusbed.1508132.

Full text
Abstract:
Tiflis Emirliği'nin hâkimiyeti, VIII. yüzyılda İslam fetihleriyle başlamış ve 1122 yılında Kral IV. Davit’in Tiflis’i ele geçirmesine kadar sürmüştür. Başlangıçta Abbâsî Halifeliği’ne bağlı olan bu emirlik, zamanla zayıflayan halifelik otoritesiyle birlikte yerel güçlerin etkisi altına girmiş ve nihayetinde Gürcü hâkimiyetine geçmiştir. Tiflis'te İslamiyet, diğer dinlerle birlikte bir hoşgörü ortamında varlığını sürdürmüş; geleneksel yapı büyük ölçüde korunmuştur. Bu bağlamda, Tiflis’teki Müslüman cemaatin tarihsel gelişimini incelemek, özellikle Kral IV. Davit’in din politikalarını anlamak açısından büyük önem taşımaktadır. Kral IV. Davit'in haleflerinden I. Demetre de benzer bir politika izleyerek Müslümanlara saygı göstermiştir. Bu dönemde Müslümanlar, sosyal hayatın aktif bir parçası olmuş ve dinî özgürlüklerini büyük ölçüde korumuştur. Kral Giorgi Laşa döneminde ise bölgede var olan Sufizmin etkisi artmış, devlet ve toplum üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Bu çalışma, Tiflis Emirliği’nden Moğol idaresine uzanan süreçte, Tiflis’teki Müslümanların sosyal ve dinî durumlarını araştırmayı hedeflemektedir. Özellikle Gürcü krallar ve Moğol idareciler döneminde Müslümanlara tanınan ayrıcalıkların neler olduğu ve bu ayrıcalıkların toplumsal etkileri ele alınarak, Kral IV. Davit ve diğer yöneticilerin din politikalarının Müslüman cemaat üzerindeki yansımaları daha iyi anlaşılmaya çalışılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
39

Toka, Tanju. "Antik Bilgelikten İslâm Felsefesine: Tercüme Hareketinin Serencamı." Mavi Atlas 13, no. 1 (2025): 144–62. https://doi.org/10.18795/gumusmaviatlas.1577964.

Full text
Abstract:
Bu çalışma, İslâm dünyasında 7. yüzyıldan 10. yüzyıla kadar süren tercüme hareketinin tarihsel gelişimini ve bu sürecin İslâm düşüncesine etkilerini incelemektedir. Tercüme hareketi, İslâm medeniyetinin felsefe-bilim gelişiminde belirleyici bir dönemi simgelemektedir. Bu dönemde antik Yunan, Sâsânî ve Hint medeniyetlerinin birikimleri Arapçaya tercüme edilerek İslâm dünyasına taşınmış ve entelektüel bir sentezin temelleri atılmıştır. Bu çalışma tercüme hareketini üç ana aşamada ele almaktadır: Emevîler dönemindeki sınırlı tercümeler, Abbâsî Halifesi Mansûr ile başlayan sistematik tercüme faaliyetleri ve Halife Me’mûn döneminde zirveye ulaşan nazarî eserlerin tercümesi. Emevî döneminde tercümeler daha çok pratik ihtiyaçları karşılamak amacıyla yapılırken, Abbâsîlerle birlikte tercüme faaliyetleri devlet politikasına dönüşmüş ve daha kapsamlı bir boyut kazanmıştır. Özellikle Halife Me’mûn döneminde Beytülhikme gibi kurumlar kurulmuş, felsefe-bilim metinlerinin tercümesi hız kazanmıştır. Bu süreçte Yunanca, Pehlevice ve Sanskritçe gibi dillerden Arapçaya yapılan tercümeler, Arapçanın bir felsefe-bilim dili hâline gelmesine katkıda bulunmuştur. Ayrıca İbnü’l-Mukaffa ve Huneyn b. İshak gibi önemli mütercimlerin rolleri ve bu hareketin İslâm’daki bilimsel üretime katkıları tartışılmıştır. Tercümelerin yalnızca bilgi aktarımı değil aynı zamanda İslâm düşüncesinin özgün gelişimi açısından bir katalizör işlevi gördüğü vurgulanmıştır. Antik metinlerin tercümesi, İslâm filozoflarının yeni kavramlar üretmesine ve bilgiyi özgün yorumlarla zenginleştirmesine zemin hazırlamıştır. Sonuç olarak tercüme hareketi, İslâm medeniyetinde bilimsel düşüncenin olgunlaşmasına ve Batı dünyasının entelektüel gelişimine önemli katkılar sunmuştur. Aynı zamanda bu hareket, İslâm dünyasının yalnızca antik bilgi birikimini miras almasını değil, bu birikime özgün katkılar sunmasını da sağlamıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
40

Evran, Esra, and Kadir Arslanboğa. "Haremeyn’e Vakfedilen Hazine: Sultan I. Murad Han Türbe Vakfı’ndan Surre Sevkleri (1645-1678)." Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 14, no. 1 (2025): 72–85. https://doi.org/10.53306/klujfeas.1605050.

Full text
Abstract:
Surre, hac döneminde Mekke ve Medine’ye gönderilen maddi yardımlar, değerli eşyalar ve altınlar olarak tanımlanır. Surreler, sadece dini vecibeleri yerine getirenlere değil, aynı zamanda farklı meslek gruplarına da tahsis edilerek bölgedeki sosyal ve ekonomik dengeyi koruma amacını taşımaktadır. Vakıf aracılığıyla yürütülen bu sistem, Osmanlı Devleti'nin Hicaz Bölgesi’ndeki nüfuzunu pekiştirirken, aynı zamanda hilafet misyonunu yansıtan önemli bir stratejik araç olarak işlev görmüştür. İlk surre gönderiminin, Abbasi Halifesi El-Muktedir Billah döneminde H. 311 (M. 923-924) yılında yapıldığına dair kayıtlar bulunmaktadır. Osmanlı Devleti’nde ise bu uygulamanın Çelebi Sultan Mehmed döneminde başladığı, bağış olarak surre gönderiminin ise I. Bayezid döneminde gelenek haline geldiği bilinmektedir. Her yıl hac mevsiminde, Mekke ve Medine’de yaşayanlara dağıtılmak üzere surre gönderilmiştir. Bu çalışmada, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığıʼnın Osmanlı Arşivi kısmında Evkaf-ı Hümayun Nezâreti kataloğunun “Surre” bölümünde yer alan belgeler incelenerek, Sultan I. Murad Han Türbe Vakfı tarafından H. 1054-1088 / M. 1645-1678 yılları arasında bu kutsal şehirlere ulaştırılan yardımlar ele alınmıştır. İnceleme kapsamında, surreden faydalanan kişi ve görevliler ile kendilerine tahsis edilen miktarlar detaylı şekilde değerlendirilmiştir. Ayrıca, Sultan I. Murad Han Türbe Vakfı’ndan gönderilen surrelerin, Osmanlı Devleti’nin Hicaz’daki dini, siyasi ve ekonomik hedeflerini nasıl pekiştirdiği çalışmada incelenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
41

Arslan, Tülin. "METHİYENİN EYLEME DÖNÜŞÜMÜ: SÖZ EDİMLERİ BAĞLAMINDA EL-BUḤTURÎ’NİN METHİYELERİ". Nüsha Şarkiyat Araştırmaları Dergisi 25, № 60 (2025): 271–98. https://doi.org/10.32330/nusha.1621842.

Full text
Abstract:
el-Buḥturî, Abbasi Dönemi’nde özellikle çağdaşı olduğu halifelere ve devlet ricaline sunduğu methiye şiirleriyle tanınan bir şairdir. el-Buḥturî’nin methiyelerinin sayıca fazla olması ve muhtevalarının arz ettiği çeşitlilik, methiyelerin farklı yönleriyle incelenmesine imkân tanır. Bu çalışmada şairin methiyelerinin bir söylem biçimi olarak çözümlenmesinde John Langshaw Austin ve bir dili konuşmayı kurala dayalı bir davranış geliştirmek olarak tanımlayan John Rogers Searle’ün söz edimleri kuramından faydalanılır. Bu kuram çerçevesinde el-Buḥturî’nin şiirleri aracılığıyla hâmîleriyle kurduğu ilişkinin söylem ve davranışa olan etki boyutu değerlendirilir. Sözün söylenmesiyle yalnızca ifade etmek eyleminin gerçekleşmediği aynı zamanda sözün davranışa etki ettiği temel düşüncesine sahip olan bu kuram aracılığıyla şairin şiirlerinde hâmîlerinden beklediği davranış kalıpları tespit edilmeye çalışılır. Şair ile hâmîsi arasındaki ilişkide karşılıklı sorumluluklar, haklar, beklentiler, betimlemeler ve duygu durumlarının ifade ediliş biçimleri Austin ve Searle’ün taksonomisine göre ele alınır. Ayrıca el-Buḥturî’nin methiyelerinde yer alan söyleyiş biçimlerinin, kurgulanmış ya da var olan tarihî kişilerin, tasvir edilen kişileştirilmiş nesnelerin ve doğa unsurlarının kasidelerdeki söylem temelli işlevine yer verilir. el-Buḥturî’nin methiyelerinde yer alan üslup, nida ifadeleri, dua ve soru cümleleri gibi söyleyiş özellikleri, tasvirler ve bunların söylem biçimine olan katkısı da incelenir. Şiirleri söz edimi bakımından derinlikli kılan unsurlar çözümlenir ve yorumlanır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
42

Dilber, Mine, and Işılay Konak. "KASTAMONU YAZMA ESER KÜTÜPHANESİ’NDE BULUNAN 2817 ENVANTER NUMARALI KUR’AN-I KERİMİN CİLT, SERLEVHA VE GÜL TEZYİNATI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME." Asya Studies 8, no. 27 (2024): 169–84. http://dx.doi.org/10.31455/asya.1422233.

Full text
Abstract:
İslamiyet’in kapulü ile İslam dünyası ve Müslümanlar için kutsal kitap sayılan Kur’ân-ı Kerim; Emevi, Abbasi, Fatımi, Eyyübi, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, İlhanlı, Memluk, Celayiri, Timurlu, Türkmen, Osmanlı, Safevi ve Babürlü gibi birçok uygarlığa, devlete ve topluma, rehberlik etmiştir. Hz. Peygambere inen vahiylerin ayet adı altında toplanarak bir araya getirilmesi ve iki kapak arasına alınıp Kuran anlamına gelen Mushaf’ı oluşturması, belli dönemlerde istinsahının yapılarak inananlara ulaştırılması, sonrasında ise gerek el yazması gerekse matbu eser olarak günümüze kadar ulaşması hem Müslümanlar için hem de Mushafların bünyesinde barındırdığı sanatsal örnekleri hasebiyle sanat erbabı ya da sanata ilgi duyan kişiler için önem arz etmektedir. Geçmişten günümüze ulaşabilmiş ve kitap sanatları olarak ifade edilen örneklerin yer aldığı el yazması eser niteliği taşıyan birçok Kur’ân-ı Kerim nüshası Kastamonu Yazma Eser Kütüphanesi’nde koruma altındadır. Bu eserler arasında yer alan 2817 envanter numaralı eser daha önce herhangi bir çalışmaya konu edilmemiştir. Çalışmada, eserin cilt, ebru, serlevha ve gül tezyinatı üzerine renk, motif, kompozisyon ve üslup açısından analiz yöntemi uygulanmıştır. Değerlendirme sonucunda elde edilen veriler ışığında eserin tezyinatının, ait olduğu dönem olan 17. yüzyılın ilk çeyreği kapsamında dönemin üslubunu yansıtıp yansıtmadığı gerek dönem özellikleri açısından gerekse aynı dönemde yapılan örneklerle karşılaştırması yapılarak benzer veya farklı özellik veya nitelikleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Çalışmada Kastamonu Yazma Eser Kütüphanesinde dijital ortama aktarılan görsel numunelerden faydalanılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
43

KÖSE, Okan Sami, and Murat SERDAR. "The Testament of the Abbasid Caliph Mansur (754-775) to his Son Mahdi and Its Effect on the Mahdi's Understanding of Management." Anemon Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, October 3, 2023. http://dx.doi.org/10.18506/anemon.1275252.

Full text
Abstract:
Abbâsî devletinin üçüncü halifesi olan Mehdî (775-785) döneminde Abbâsî devleti sınırları içerisinde kayda değer birçok olumlu gelişme görülmüştür. Doğal olarak bu olumlu ve nitelikli gelişmelerin fitilini ateşleyen kişi konumu gereği Mehdî olmuştur. Mehdî babası Mansur’un (754-775) katı ve sert politikasının aksine devlet çatısı altında yaşamasından ötürü son derece ılımlı ve yumuşak bir siyaset izlemeye özen göstermiştir. Sadece politik anlamda değil devletin imarına ilişkin olarak da oldukça üstün gayretler göstermiş olan Halife Mehdî, bu gayretlerinin deyim yerindeyse meyvesini somut anlamda toplamıştır. Bunun yanı sıra adaletin tesisine de bir hayli ehemmiyet veren Mehdî devlet içinde adalet mekanizmasını tesis etmiştir. Böylelikle hem devletin kurumlarında adaletsizliğin ortadan kalkmasının sonucu olarak liyakate dayalı gerçek bir kurumlaşmayı temin etmiş hem de devlet içinde adaletsizliğe bağlı olarak ortaya çıkma ihtimali olan kargaşa ortamının da önüne geçmiştir. Fakat burada ifade etmek gerekir ki Mehdî’nin yönetim anlamında takındığı bu idari veya siyasi tavrın itici gücü veya diğer bir ifadeyle en önemli müsebbibi babası Mansûr’un vasiyetnamesinde kendisine telkin ettiği birtakım önemli öğüt ve tavsiyelerdir. Biz de bu çalışmada babası Mansûr tarafından kendisine telkin edilen tavsiyelerin Mehdi’nin siyasetinde ne derece etkili olduğu ya da olmadığını tartışacağız.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
44

Şanverdi, Yusuf, İhsan Arslan, and Mehmet Şamil Baş. "Abbâsîler'in İlk Asrında Çin İle Ticarî İlişkiler." Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, December 19, 2024. https://doi.org/10.35209/ksuifd.1557453.

Full text
Abstract:
Doğu ile Batı medeniyetleri arasındaki etkileşimde Abbâsî Devleti köprü vazifesi görmüştür. Bu etkileşimin gerçekleşmesine katkı sağlayan en önemli aktarım araçlarından bir tanesi de ticaret olmuştur. Abbâsî Devleti’nin doğu medeniyetlerinin en köklü temsilcilerinden olan Çin İmparatorluğu ile kurduğu ticarî ilişkilerin incelenmesi bu açıdan önem arz etmektedir. Abbâsîler dönemine kadar daha çok bireysel çabalara dayanan Çin ile ticarî ilişkiler, Abbâsîler’in merkezî otoritesinin en güçlü olduğu dönemde devlet desteğiyle zirveye ulaşmıştı. Abbâsîler ile Çin arasında gerçekleşen on beş sefer ve halifeler ile Çin imparatorları arasında gerçekleşen hediyeleşmeler de bunun ispatı niteliğindedir. Bu çalışma, Abbâsîler ile Çin arasında gerçekleşen ticaretin mahiyetini, ticaret yollarını, ticaret merkezlerini ve ticarî ürünleri ortaya koymayı amaçlamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
45

ZEKİ, İzzetullah. "Nizamulmulk II and His Political and Administrative Influences on the Seljuk State and the Abbasid Caliphate." Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Dergisi, May 2, 2023, 73–92. http://dx.doi.org/10.23897/usad.1319095.

Full text
Abstract:
Bu çalışma yaklaşık yarım asır Büyük Selçuklu Devletinin dini, idari ve siyasi işlerine yön veren vezirlerin reisi Nizâmülmülk’ün oğlun II. Nizâmülmülk Ebû Nasr Ahmed’in Büyük Selçuklu Devleti ve Abbâsî Hilafeti üzerindeki idari ve siyasi etkileri üzerine kaleme alınmıştır. Çalışmanın girişinde Nizâmülmülk ailesinin Büyük Selçuklu Devleti ve Abbâsî hilafeti üzerindeki ağırlığına değinilmiş, devamında Nizâmülmülk oğullarının üstünlük mücadelesi anlatılmıştır. Ardı sıra Sultan Muhammed döneminde 500-504/1106-1110 yılları arasında Selçuklu vezaretini deruhte eden II. Nizâmülmülk’ün faaliyetlerine yer verilmiştir. Dört yıl 10 aylık Selçuklu vezirliği döneminde Nizâmülmülk ailesinin gücüne güç katmış, Selçuklu Devletindeki varlığını muhafaza etmiştir. 504/1110 yılında vezaret görevinden azledilen II. Nizâmülmük 12 yıl boyunca zindanda kalmıştır. 516-517/1122-1123 yılları arasında Sultan Sencer’in isteğiyle Abbâsî Halifesi el-Müşterşid Billah’ın vezirliğine yükselerek hilafetin idari, siyasi ve askeri işlerinin Selçuklu sultanlarının denetiminde kalmasını sağlamıştır. 517/1123 yılında vezirlik görevinden azledilen II. Nizâmülmülk, 25 yıl boyunca Bağdat Nizamiye Medresesinde ilimle iştigal etmiştir. Zilhicce 544/Nisan 1150 tarihinde Tus’ta vefat eden II. Nizâmülmülk, kendi evinde defnedilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
46

GÜLMEZ, Abdurrahman. "Salgurluların Fars ve Basra Bölgesindeki Siyasi, İktisadi Ve Bayındırlık Faaliyetleri." Akademik Tarih ve Dusunce Dergisi, October 25, 2023. http://dx.doi.org/10.46868/atdd.2023.302.

Full text
Abstract:
Kadim dönemlerden beri İran’ın Fars bölgesi, Med, Pers, Sâsânî, Abbâsî, Emevî, Büveyhî, Selçuklu gibi birçok uygarlığın ve medeniyetin kurulmasında rol almış önemli bir coğrafyadır. Bölgenin önemli gözde şehri Şiraz devletlere başkentlik yapmıştır. İran’ın güneyinde olan bölgenin batı kısmı Basra Körfezi’ne dayandığından ticaret ön plana çıkmıştı. Buna bağlı olarak burada kurulan bütün devletler sahil şehirlerine dolayısıyla bütün körfeze hâkim olmaya çalışmışlardır. Selçukluların zayıflamasıyla 12.yy’da Fars bölgesinde Salgurlular diye yeni bir devlet kuruldu. Yeni kurulan bu devlet doğudan gelen Moğol tehlikesi karşısında Moğollara biat ederek bir denge siyaseti izlediler. Bu siyasetle uzun bir süre Fars bölgesine hâkim olan bu güç körfezdeki ticareti de yönlendirmeye başlamasıyla ülke sınırlarını Bahreyn’e kadar genişletti. Ticaretin getirdiği ekonomik güç ile Salgurlular Fars’a yaptıkları bayındırlık hizmetleriyle bu bölgeyi ihya ettiler. Özelikle Şiraz’da Salgurluların yaptıkları cami, medrese, köprü ve su kanalları gibi yapılar hala mevcuttur. Salgurlu atabeyleri devletin son dönemlerinde Moğollara karşı cephe alınca Fars bölgesi Moğol istilasına açık hale gelerek Moğol devleti tarafından yıkılmıştır. Bu tehlike ile Salgurluların hem bölgedeki ticareti bozulmuş hem de bayındırlık faaliyetleri durmuştur. Araştırmada dönemin kaynakları olan Farsça eserler daha fazla kullanılarak konuya açıklık getirilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Salgurlular, Fars Bölgesi, Basra Körfezi, Ticaret, Bayındırlık
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
47

Yalman, Döndü. "İhtilâlden İktidara Abbâsîler (Ebü'l-Abbâs es-Seffâh Dönemi), yazar İlknur Günay Apak (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2019), 232 sayfa, ISBN 9786057619419." Akif, June 30, 2025. https://doi.org/10.51121/akif.2025.83.

Full text
Abstract:
İncelediğimiz eserde Abbâsîlerin kuruluş aşaması ele alınmaktadır. Apak eserinde Abbasilerin, Ehl-i beyt taraftarları ve mevâlînin desteğini almayı nasıl başardıklarını, Emevîlerin yürüttüğü Arap milliyetçiliği politikalarının ortaya çıkardığı hoşnutsuzlukları kendi menfaatleri doğrultusunda kendi çıkarları doğrultusunda nasıl siyasi propaganda malzemesi yaptıklarını ve sürecin Emevî Devleti’nin yıkılışı ile sonuçlanmasının tarihi alt yapısın incelemiştir. Özellikle Horasan bölgesindeki muhalif grupların desteğini alan Abbâsîlerin, Emevîlere karşı yürütülen ihtilâli geniş bir bölgeye yaymada muvaffak olmalarının nedenlerini sorgulamıştır. Yazar, dönemin stratejik konumda olan şehirleri Kufe, Horasan ve Humeyme’nin stratejik öneme haiz olmasının temellerini ortaya koymaya çalışmıştır. İhtilalin komuta merkezi Horasan ile Kûfe ve Humeyme arasında sağlana koordinasyonun mahiyeti açıklanmıştır. Muhammed b. Ali’nin liderliğinde yürütülen ayaklanmanın, hareketin en önemli isimlerinden olan Ebû Müslim el-Horasanî’nin davaya kazandırılmasında saiklerin incelenmesi ile bölgenin sosyolojik yapısına dikkat çekilmiştir. İslam tarihinde Râşid Halifelerden sonra ikinci İslam Devleti olan Abbasîlerin kuruluşu 132/750 yılında gerçekleşmiş ve ilk halifesi de Ebü’l-Abbâs es-Seffâh olmuştur. Seffâh, halife olduktan sonra yaklaşık beş yıl hilafette kalmasına rağmen Abbâsî iktidarını sağlamlaştırmak için gereken her türlü tedbiri almayı gerektiren olaylar incelenmeye çalışılmıştır. Ayrıca bu süreçte çeşitli siyasi manevralarla devre dışı bırakılan ehl-i beyt taraftarları, Emevîler ve devletin bekasını tehdit edecek her türlü unsurlara karşı sert ve acımasız tedbirler alınmıştır. Sonuç olarak devletin başına geçen Ebü’l-Abbâs iç meselelere yoğunlaşmış ve siyasi otoriteyi sağlamak için çalışmıştır. Ayrıca bu dönemin en önemli olaylarından biri de Talas Savaşı’dır. Türk ve Dünya tarihi açısından önemli sonuçlar doğuran Talas Savaşı, İslam’ın bölgedeki diğer milletler arasında tanınmasına ve yayılmasına vesile olmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
48

YALT, Sevgi, and Adnan ADIGÜZEL. "ABBADIS FROM MULUKU'T-TAVAIF IN ANDALUSIA (1023-1091)." e-Şarkiyat İlmi Araştırmaları Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR), November 19, 2023. http://dx.doi.org/10.26791/sarkiat.1315385.

Full text
Abstract:
ÖZET &#x0D; Müslümanlar 8. yüzyıl başlarında İber Yarımadasını fethetmişler ve bölgeye Endülüs demişlerdir. Burası Müslümanların hâkim olduğu yüzyıllar boyunca (711-1492) Müslüman, Hıristiyan ve Yahudilerin birlikte yaşadığı bir coğrafya olmuştur. Bölgede Müslümanlarının en güçlü şekilde temsil edildiği ve buradaki İslamlaşmanın gerçekleştiği dönem Endülüs Emevi Devleti’nin hâkim olduğu yıllardır (756-1031). Bu devletin yıkılma sürecine girdiği 11. yüzyıl başlarından itibaren Endülüs’teki Müslümanların hâkim olduğu bölgede dağılmalar başlamıştır. Bu süreçte hemen her şehirde küçük devletler kurulmuştur. Bu anlamda 300-400 bin km karelik küçük bir alanda “mulûku’t-tavâif” denilen birçokları bir şehir ya da kaleden ibaret olan onlarca devletçik ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada bu küçük devletlerden (mulûku’t-tavâiften) biri olan, 1023-1091 yılları arasında Endülüs’te İşbîliye merkezli olarak hüküm sürmüş Abbâdî Devleti ele alınmıştır. Bu devlet İşbiliye kadısı Ebû’l-Kasım Muhammed b. Abbâd tarafından 1023 yılında kurulmuş, mülûkü’t-tavâifin en büyüğüdür. Devlet, 1091 yılında Murâbıtlar tarafından yıkılana kadar 68 yıl hüküm sürmüştür. Bu çalışmada devletin ortaya çıkış süreci, siyasi faaliyetleri ve komşu devletlerle ilişkileri ele alınmıştır. Bunun yanında devletin yöneticileri olan İbn Abbâd, Mu‘tazıd, Mu‘temid dönemleri, siyasi olayları anlatılmış, ve Abbâdîlerde idarî ve sosyo-kültürel hayat hakkında bilgi verilmiştir.&#x0D; Anahtar Kelimeler: Abbâdî, Mu‘tazıd, Mu‘temid, İşbîliye, Mülûkü’t-tavâif
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
49

Ataş, Haci. "Emîrü’l-Ümerâlık Kurumunun Abbâsî Yönetimine Etkisi." Tasavvur / Tekirdağ İlahiyat Dergisi, May 9, 2024. http://dx.doi.org/10.47424/tasavvur.1445782.

Full text
Abstract:
Emîrü’l-ümerâ kavramı ilk defa Hz. Ömer zamanında kullanılmıştır. O dönem, “başkomutan” anlamıyla kullanılan bu ifade Abbâsîler devrinde daha yüksek bir rütbeyi ifade ediyordu. Bu kurum Abbâsîler döneminde vezirlik ile hilâfet arasında yer alan bir unvanı ifade etmek için kullanılmıştır. Ancak emîrü’l-ümerâlar, vezirlerden çok daha fazla bir yetkiye sahipti. Bu kurumun ihdas edildiği dönemde vezâret makamı da varlığını sürdürmüş, ancak vezirin herhangi bir yetkisi kalmamıştı. Halife ise, neredeyse bütün yetki ve sorumluluğunu emîrü’l-ümerâya devretmişti. Muazzam yetkilerle donatılmış bu kurumun ortaya çıkış nedeni, ülke genelinde kaybolan siyasî ve ekonomik istikrarın yeniden sağlanmasıydı. Onuncu yüzyılın ortalarında Halife Râzî (ö. 329/940) tarafından kurulan bu müessese yaklaşık on yıl kadar varlığını sürdürmüştür. İbn Râik (ö. 330/942), Beckem (ö. 329/941) ve Tüzün (ö. 333/945) gibi o dönemin nüfuzlu idarecileri emîrü’l-ümerâ yetkisiyle tayin edilmiştir. Bu çalışmada, ülkedeki kötü gidişatı sonlandırmak amacıyla tesis edilen bu kurumun beklenen işlevi sağlayıp sağlayamadığı; olağanüstü yetkilerle donatılmış emîrü’l-ümerâların siyasî ve ekonomik istikrara hangi yönde katkı sağladığı gibi sorulara cevap aranmıştır. Çalışmanın sonucunda, yüksek beklentilerle vazifelendirilen emîrü’l-ümerâların kendilerinden beklenen başarıyı gös-teremedikleri görülmüştür. Daha da kötüsü, emîrü’l-ümerâ olmak için sergi-lenen mücadele sebebiyle, Abbâsî Devleti eski günlerini arayacak duruma gelmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
50

AKOĞLU, Muharrem, and Zehra ŞAHİN. "Ahl al-Bayt Policies of the Mutawakkil Period." Erciyes Akademi, November 12, 2023. http://dx.doi.org/10.48070/erciyesakademi.1309881.

Full text
Abstract:
Abbâsîler Devleti, Emevîler tarafından Ehl-i Beyt ve mevaliye yönelik ortaya çıkan menfi iddialar üzerine, mazlumların haklarını iade, Ehl-i Beyt’e gereken ihtimamı gösterme ve Allah’ın kitabı ve Resulü’nün sünnetini idame ettirme adına kurulmuş, yaklaşık beş yüz sene hüküm süren bir hanedanlıktır. Abbâsîler’in kuruluş yıllarında hedeflediği bu ilkeler doğrultusunda politikalar izlemesi, hilâfete gelen halifelerin bazen şahsi bazen de siyasi nedenlerle farklı uygulamalarına maruz kalmıştır.&#x0D; İlk Abbâsî halifesi olan Ebü’l Abbâs es-Seffâh’tan Mütevekkil dönemine kadar Ehl-i Beyt ile ilişkilerde siyasi yönden farklı tavırlar alınmıştır. Onuncu halife Mütevekkil’e kadar farklı şekillerde temayüz eden politikalar, Mütevekkil dönemi itibarı ile Ehli Beyt’in aleyhine gelişmeler göstermiştir. Mütevekkil, yalnızca Alioğullarına karşı tutumu ile değil Abbâsîlerin yakın tarihini ilgilendiren siyasi meselelerde haleflerine aykırı politikalar uygulamıştır. &#x0D; Mütevekkil’in içinde yetiştiği sosyo-kültürel ve siyasi ortamı dikkate alınarak Ehl-i Beyt’e karşı Müslüman halkın tepkisine neden olacak politikaların temel gerekçeleri araştırma mevzumuzun esasını oluşturmaktadır. Bu politikaların, Müslüman toplumda nasıl algılandığı ve gelişen tepkilerin mahiyetleri merak konusudur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!