To see the other types of publications on this topic, follow the link: Dinî ritüeller.

Journal articles on the topic 'Dinî ritüeller'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 50 journal articles for your research on the topic 'Dinî ritüeller.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

TURAL, Mustafa. "Psiko-Fenomenolojik Açıdan İslam’da Arınma Ritüelleri." Türk Din Psikolojisi Dergisi, no. 8 (December 30, 2023): 81–111. http://dx.doi.org/10.59379/tdpd.1344625.

Full text
Abstract:
İslam inancına göre insan, hiç kirlenmeyen veya kirlenmemesi gereken bir varlık değildir. Ayrıca insan, kirlendiği andan itibaren bütün değerini yitirip gözden düşen bir varlık da değildir. İslam’a göre insan; hata yapar, günah işler ve kirlenir bununla birlikte pişman olup tövbe ederek temizlenir. Bu bağlamda İslam’da, bazı diğer semitik dinlerde olduğu gibi ilk günahın bağışlanması için tanrısal bir varlığın kurban edilmesi ritüeli bulunmamaktadır. Ayrıca samimi duygularla yapılan tövbe için herhangi bir aracıya da gerek yoktur. İslam’da arınma olgusunun psiko-fenomenolojik açıdan tahlil edildiği çalışmada, Kur’ân’da ve hadislerde geçen arınma ritüellerinin yapılış amacı, ritüellerde kullanılan materyaller, ritüellerin yapılış şekli ve zamanı gibi hususlar gözetilerek İslam dinindeki arınma ritüelleri anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda hem kirlilikten arınmak için hem de gündelik dinî yaşantının parçası olarak uygulanan arınma ritüelleri tasvir edilmiştir. Ulaşılan bulgular, dinler tarihi ve Din psikolojisi yöntembilimi doğrultusunda değerlendirilmiş olup benzerliklere ve farklılıklara değinilmiştir. Çalışma alanı ana kaynaklarla sınırlı tutulmuş olup İslam tarihi boyunca ortaya çıkmış olan inanç, ibadet veya siyaset odaklı pek çok farklı dinî görüş, mezhep veya yeni dini hareketin arınma olgusu üzerine yaptığı açıklamalar veya ana kitleden farklı olarak uyguladıkları ritüeller araştırma evreni dışında tutulmuştur. Sonuç olarak Kur’an-ı Kerim’de insan türünden melek gibi olmasının istenmediği, insanın kirlenebilme özelliğinin arınması için gerekli olduğu ve insanı değerli kılan özelliğinin arınabilme özelliğini kullanması olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’e göre kendisine verilen akıl ve iradeyi özgürce kullanabilmesi için insanın önüne farklı seçeneklerin sunulması gerekmektedir. Bu durum insanın doğruyu veya yanlışı tercih etmesine ve seçiminin sonuçlarıyla yüzleşmesine neden olmaktadır. İslam’a göre insan hata yapan ve hatalarından ders çıkaran dolayısıyla gelişmeye müsait olan bir varlıktır. Ayrıca İslam’a göre insan, maddi açıdan ‘kirlenen ve temizlenen’, manevi açıdan ‘günah işleyen ve tövbe eden’ bir varlıktır. İnsanın bedenini ve ruhunu arındırmak isteyen İslam dini, maddi veya manevi arınma ritüellerinden herhangi birini diğerine tercih etmemiş ve diğerinin önemini yitirmesine neden olacak bir yaklaşım sergilememiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Yıldız, Harun. "Anadolu Alevî-Bektaşî İnanç Dünyasında Kurban Anlayışı Ve Kurbanla İlgili Ritüeller." ALEVİLİK–BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, no. 20 (December 30, 2019): 135–52. http://dx.doi.org/10.24082/2019.abked.231.

Full text
Abstract:
Kurban ritüeli, eski çağlardan beri tüm zamanlar boyunca hemen bütün din ve geleneklerde değişik biçimlerde hayata geçirilen önemli bir ritüeldir. İlk olarak Hz. Adem’in çocukları olan Habil ve Kabil ile başlayan bu ritüeli, özellikle Eski Çağ insanlarının doğa üstü güçlerden çekindikleri için, onların gazabını üzerlerine çekmemek ve bu yüzden meydana gelebilecek felaketlerle karşılaşmamak amacıyla icra ettikleri görülür. Günümüzde sadece Müslümanların yerine getirdiği bir ritüel olarak bilinse ve anlaşılsa da, çok çeşitli inanış ve kültürlerde kurban ritüelinin değişik örneklerini görmek mümkündür.
 Anadolu coğrafyasında yaşayan önemli dinî topluluklardan biri olan Alevî-Bektaşî topluluklarının da çok yaygın bir şekilde kurban ritüelini yerine getirdikleri görülür. Alevî-Bektaşî toplulukları arasında bu ritüelin yaygın oluşunda dinî bazı motifler kadar, sosyo-kültürel ve geleneksel motiflerin de etkili olduğu anlaşılmaktadır. Zira Alevî çevrelerde bu ritüelin İslam dini ile yakın ilişkisi olduğu gibi, Eski Türk kültürüne dayanan bir arka plan ve kökleri olduğu anlaşılır. Alevî-Bektaşî çevrelerde temelde içeri/cem ve dışarı/adak kurbanları şeklinde adlandırılan bu ritüel, Abdal Musa Cemi, Görgü Cemi, Muharrem Cemi, Musahip Cemi, Düşkün kaldırma Cemi, Dâr/Kabir Cemi ve Bayram kurbanı gibi genellikle cemlerle birlikte ve cemlerin yapısal bir parçası olarak birbirinden farklı isimlerle ve değişik ritüeller halinde yerine getirilir.
 Bu çalışmamızda, genel hatlarıyla Anadolu Alevî-Bektaşî inanç dünyası içerisinde kurban anlayışı ve kurbanla ilgili ritüeller üzerinde durmaya çalışacağız. Bu çerçevede öncelikle kurban ritüelinin Anadolu Alevî-Bektaşî inanç dünyasındaki yeri, önemi ve anlam boyutlarına değinilecek, ayrıca Alevî-Bektaşî çevrelerdeki farklı kurban ritüelleri üzerinde durulacaktır. Arkasından, Anadolu coğrafyasında değişik yörelerden verilen örneklerle bu ritüelin nasıl yerine getirildiği ifade edilecektir. Makalede takip edilen yöntem ise, mukayeseli ve eleştirel bir bakış tarzından çok, betimleyici ve çözümleyici bir yaklaşımı içermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

GÖNEL SÖNMEZ, Tugba. "RİTÜELDEN OYUNA UYGUR ÇOCUK OYUNLARI." Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi 11, no. 37 (2023): 203–24. http://dx.doi.org/10.33692/avrasyad.1402029.

Full text
Abstract:
Ritüeller, bir toplum veya grup içerisinde, belirli dönemlerde belirli bir sıra ile çeşitli jest, sembol, davranış veya etkinliklerin tekrarlandığı, dinî veya dindışı bir anlam ve amaç doğrultusunda gerçekleştirilen geleneksel uygulamalardır. Bu amaçlar arasında dinî ibadet, törensel kutlamalar, geçiş ritüelleri, toplumsal birliği güçlendirme ve koruma, halk hekimliği veya büyüsel uygulamalar gibi çeşitli sosyal ve kutsal zaman etkinlikleri yer almaktadır. Dolayısıyla ritüeller, genellikle toplum tarafından ortaklaşa icra edilir ve toplumun bir parçası olan bireyler arasında iletişimi, dayanışmayı ve bağları güçlendirir. Aynı zamanda ritüeller, bireylere aidiyet duygusu ve toplumsal kimlik kazandırır.
 Yetişkin dünyasının taklidi mahiyetindeki çocuk oyunları, toplumsal yaşamın her aşamasını inceleyebilmek için önemli bir kaynak niteliğindedir. Çocuklar, gözlem güçleri, taklit yetenekleri ve güçlü bellekleri ile geçmişi koruma ve saklama konusunda etkili bir rol oynarlar. Çocuk oyunları, bilişsel, fiziksel, duyusal gelişim özellikleri, katılımcıların niteliği, niceliği ve cinsiyeti, icra bağlamı gibi birçok değişkene bağlı olarak sınıflandırılmaktadır. Belirli bir kültürel ve dinî bağlamda, sosyal yaşamın ve inanç pratiklerinin taklidinden beslenen ritüel nitelikli çocuk oyunları, toplumun bir parçası olan çocuklar tarafından her toplumda icra edilmektedir. Nitekim Uygur Türkleri tarafından gerçekleştirilen ritüeller, çocuk oyunları arasında yer bulmakta, mevsimlik törenlerde, çeşitli tabiat olaylarını karşılarken, ürün hasadı sırasında, kutsal zaman niteliğindeki bayramlar, aylar, kandil gecelerinde ve milli bayramlarda, kalabalık çocuk grupları tarafından oynanmaktadır. Yetişkinlerin evren tasavvurunun taklidi ve sembolü niteliğindeki bu oyunlar, ilk çağlardan itibaren geçirdiği değişim ve dönüşüm vasıtasıyla Uygur Türklerinin toplumsal belleğinde önemli bir sembolik değer oluşturmakla birlikte kültürel mirasın gelecek nesillere aktarılmasında önemli bir araç işlevi görürler. Çocuklar, bu oyunlar aracılığıyla Uygur kültürünün temel unsurlarını, inançlarını, yaşam tarzını ve değerlerini öğrenirler. Bu sayede toplumun ortak hafızası ve kimliği, gelecek kuşaklara aktarılır. Ritüel nitelikli çocuk oyunları, aynı zamanda çocukların sosyal becerilerini geliştirmelerine, iletişim kurma, işbirliği yapma, takım çalışması, liderlik becerileri gibi sosyal yeteneklerin kazanılmasına katkı sağlar.
 Çalışmada, Uygur Türkleri arasında oynanan ritüel nitelikli çocuk oyunları, kutsal ve sosyal zaman, mekan, icra ve icracı özellikleri bağlamında ele alınmaktadır. Ayrıca ritüel karakteristikteki Uygur çocuk oyunları, klasik ve modern oyun kuramları ve oyunun toplumsal işlevi bağlamında bütüncül bir bakış açısıyla literatür taramasından elde edilen verilerle değerlendirilmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Yalçınkaya, Fatoş. "Doğu Anadolu Alevilerinde Evlilikle İlgili Ritüeller." ALEVİLİK–BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, no. 21 (June 25, 2020): 219–54. http://dx.doi.org/10.24082/2020.abked.272.

Full text
Abstract:
İnsan hayatında doğum, evlenme ve ölümden oluşan üç önemli geçiş dönemi vardır. Toplumsal hayatta önemli bir yeri olan evlilik, insanların birlikte yaşama ve çoğalma arzusu sonucu ortaya çıkmış bir olgudur. Birçok toplumda kutsal sayılan bu olgunun etrafında çeşitli ritüeller meydana gelmiştir. Toplumların değişim ve dönüşüm süreciyle birlikte bazı uygulamalar kutsallıktan uzaklaşmış olmasına rağmen uygulama alanında varlığını devam ettirmiştir. Evlilik töreni boyunca uygulanan bazı ritüeller büyüsel içeriklidir. Büyüsel içerikli bu uygulamaların amacı evliliği kutsamaktır. Kutsal evlilik bireysel ve toplumsal bütünlük için büyük bir önem arz etmektedir. Toplumun devamlılığı için atılan bu adıma o topluluğa mensup bütün bireyler de eşlik eder. Dinsel ve büyüsel nitelik taşıyan bazı ritüellerin amacı evliliği ve evlenecek olanları korumak, onları yeni hayatlarına hazırlamaktır. Doğu Anadolu Alevilerindeki düğün âdetleri çeşitli dinî ve sihrî ritüeller içermektedir. Çalışmada geçiş dönemi adetleri ile ilgili yapılmış kaynaklar taranmıştır. Bunlar içinde genelde Anadolu’da yaşayan Aleviler, özelde doğu Anadolu’da yaşayan Alevilerin evlilik adetleriyle ilgili yapılan çalışmalar kullanılmıştır. Çalışmada; Tunceli, Erzurum, Bingöl ve Muş’ta (Varto’da) yaşayan Alevîlerin evlilik ritüeli etrafında şekillenen inançlar incelenmiştir. Tunceli, Erzurum ve Bingöl Alevîleriyle ilgili olan kısım için literatür taraması yapılmıştır. Alevî inancına mensup kaynak kişilere sorularak elde edilen bilgiler teyit edilmiştir. Muş’un Varto ilçesinde yaşayan Alevîlerin düğün geleneğiyle ilgili bilgi ise mülakat ve katılımcı gözlem yoluyla elde edilmiştir. Katılımlı gözlemci olarak bulunulan düğünlerde 50 yaş ve üstü insanlarla görüşülmüştür. Çalışmanın amacı Tunceli, Bingöl, Erzurum ve Muş’ta yaşayan Alevîlerin evlilik âdetlerini incelemek ve değerlendirmektir. Ayrıca çalışmada Doğu Anadolu Alevîlerinde ortak olan kız isteme, söz kesme, kalın, nişan ve düğün töreni incelenecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Öztürk Merdin, Alev. "Emîrî 1352 ve Beyazıt 5481 Nüshaları Üzerinden Burgazî'nin Fütüvvet-nâmelerinin Karşılaştırmalı Analizi." Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi 9, no. 1 (2025): 37–62. https://doi.org/10.34083/akaded.1624538.

Full text
Abstract:
Toplumun hafızası ve anlatılarında yer alan kültürel inanç unsurları, imge ve semboller aracılığıyla dönemin sosyo-kültürel bağlamına uygun bir şekilde yeniden üretilir. Kültürün teolojik tanımlarında, dinî inançlar ve uygulamaların kültürel kökenlerden biri olduğu düşüncesi yaygındır. Gelenekler; kuşaktan kuşağa aktarılan değerler, inançlar ve uygulamalar bütünüdür ve kültürel ağın önemli bir parçasını oluşturur. Bu kültürel ağ, semboller aracılığıyla iletişim kurar ve kültlerde gözlemlenen ortak inançlara dayalı davranışlar bu iletişimin örneklerini sunar. İnanç anlatıları ve ritüeller, geleneksel bilginin aktarımı ve dinî değerlerin yaygınlaşmasında önemli bir rol oynar. Fütüvvet-nâmeler, İslam toplumlarında önemli bir sosyal ve ahlâki kurum olan fütüvvet ve ahilik geleneğini aktaran temel anlatı metinleri arasındadır. Bu metinler; fütüvvet ideallerini, ritüellerini ve değerlerini aktarmanın yanı sıra ait oldukları dönemin sosyal, kültürel ve dinî değerlerini de yansıtır. Çok yönlü içeriğe sahip bu metinler; peygamber kıssaları, sahabe hayatları, evliya menkıbeleri ve tarihî şahsiyetlerin hayat hikâyeleri gibi çeşitli konularda bilgi veren anlatılardır. Çalışma, Burgazî’nin Emîrî 1352 ve Beyazıt 5481 nüshalarındaki 9 kıssanın benzerlik ve farklılıklarını ortaya koyarak fütüvvet-nâme geleneğinin gelişimine ve çeşitlenmesine ışık tutmayı amaçlamaktadır. Burgazî Fütüvvet-nâmesi’ndeki kıssalar; ritüel, sembolizm ve kült bağlamında analiz edilerek her iki nüshada yer alan kıssalar inanç sistemi, değerlerin toplumsal sürekliliğin sağlanmasındaki işlevleri açısından mukayese edilmiştir. Kıssalardaki ritüeller ve semboller, fütüvvet-nâmelerin kültürel ve sosyal bağlamını anlamak için önemli ipuçları sunar. Çalışma kapsamında kıssaların tematik yapısı ve anlatım biçimleri karşılaştırılarak nüshalar arasındaki farklılıkların nedenleri ve sonuçları değerlendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

Er, Neslihan. "Fransa’da Müslüman Toplulukların Çeşitliliği ve Entegrasyon Süreçleri Üzerine Bir İnceleme." Rize İlahiyat Dergisi, no. 28 (April 20, 2025): 17–32. https://doi.org/10.32950/rid.1598884.

Full text
Abstract:
Fransa’da İslam, sömürgecilik sonrası dönemde artan göçlerle birlikte ülkenin toplumsal dokusunun ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir. Göçmenlerin entegrasyon süreçlerinde kimlik ve aidiyet meseleleri önemli bir yer tutarken, özellikle Kuzey ve Batı Afrika’dan gelen Müslüman topluluklar, dinî pratiklerini sürdürme ile toplumsal normlara uyum sağlama arasında bir denge kurmaya çalışmaktadır. Bu çerçevede, dinî ritüeller yalnızca ibadet niteliği taşımamakta, aynı zamanda bireylerin kimlik inşası ve kültürel süreklilik sağlamasında hayati bir rol üstlenmektedir. Çalışma, Fransa’daki Müslüman toplulukların çeşitliliğini ve entegrasyon süreçlerini dinî pratikler üzerinden ele almayı amaçlamaktadır. Literatürde dinî ritüeller ve gündelik pratikler genellikle göz ardı edilmektedir. Jocelyne Cesari, Olivier Roy ve Vincent Geisser gibi araştırmacılar, İslam’ın siyasallaşması ve radikal akımlar gibi konulara odaklanırken, Fransa’daki geniş Müslüman nüfusun dinî ve kültürel zenginlikleri yeterince incelenmemiştir. Bu eksiklik, İslam’ın Fransa’daki gündelik tezahürlerini anlamada sosyolojik ve siyasal bağlamda önemli bir boşluk bırakmıştır. Çalışmanın temel sorunsalı, Fransa’daki Müslüman toplulukların entegrasyon süreçlerinde karşılaştıkları zorluklar ve bu süreçlerin dinî pratiklere etkisidir. Fransa’nın katı laiklik anlayışı, dinin kamusal alandan dışlanmasını öngörmekte, bu durum ise Müslüman topluluklar için hem uyum sağlama hem de kimliklerini koruma mücadelesi anlamına gelmektedir. Özellikle dinî aidiyetin bireyselleşmesi, sekülerleşme eğilimleri ve toplumsal önyargılar bu süreci daha da güçleştirmektedir. Çalışmanın teorik çerçevesinde Nancy Venel’in “çok katmanlı kimlik” yaklaşımı temel alınmıştır. Venel, bireylerin farklı aidiyet unsurlarını bir arada yaşayabildiği ve bu unsurlar arasında stratejik seçimler yapabildiği bir model sunmaktadır. Bu teori, Fransa’daki Müslüman göçmenlerin kimlik mücadelesini ve toplumsal uyum süreçlerini anlamada temel bir araç olarak kullanılmaktadır. Araştırma, nitel yöntem ve doküman incelemesi tekniği çerçevesinde ikincil materyaller veri analizine tabi tutulmuştur. Fransa’da yapılan çeşitli anket verileri yeniden değerlendirilerek Müslüman toplulukların dinî bağlılık düzeyleri ve entegrasyon süreçleri incelenmiştir. Analizler, bireylerin kimlik stratejilerinden toplumsal uyuma kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Venel’in çok katmanlı kimlik teorisi, bu süreçlerin çok yönlü doğasını çözümlemede çalışmaya bir teorik temel sunmaktadır. Ancak çalışmanın kapsamı tüm Müslüman nüfusu değil, belirli bölgeler ve örneklem gruplarını kapsaması nedeniyle sınırlılık göstermektedir. Bu durum, sonuçların genellenebilirliğini kısmen kısıtlamakta olup bulguların yorumlanmasında bu sınırlılığın göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Çalışmanın amacı, Fransa’daki Müslüman toplulukların dinî ve kültürel zenginliklerini daha iyi anlamak ve bu entegrasyon süreçlerinde karşılaştıkları sorunları sosyolojik bir bakış açısıyla değerlendirmektir. Araştırma, yalnızca İslam’ın toplumsal görünürlüğünü artırmayı değil, aynı zamanda Fransa’nın çoğulcu yapısına katkı sağlayacak politikalar geliştirilmesine ışık tutmayı hedeflemektedir. Müslüman bireylerin kimliklerini koruyarak topluma uyum sağlamalarının mümkün olduğunu ortaya koyan bulgular, bu çalışmanın önemli sonuçları arasında yer almaktadır. Araştırma, Fransa’daki Müslüman toplulukların dinî ve toplumsal yapısını inceleyerek laiklik, kimlik ve dinî pratikler arasındaki çok yönlü ilişkiyi çözümlemeye katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Erkal, Mehmet Mustafa. "URAL TOPLULUKLARINDAN İZHORLARIN/İNGRİANLARIN İNANIŞLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME." Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (ÇÜİFD) 25, no. 1 (2025): 192–205. https://doi.org/10.30627/cuilah.1531025.

Full text
Abstract:
Rusya’nın kuzeybatısında yaşayan İngria halkının geleneksel inançları, bölgenin stratejik konumu ve İsveç, Rusya, Finlandiya gibi komşu medeniyetlerin kültürel kesişim noktasında bulunması nedeniyle kendine özgü bir yapı oluşturmuştur. Animizm ve şamanizm temelli ruhani uygulamalar ile doğaya duyulan derin saygının izlerini taşıyan bu inanç sistemi, mitler, efsaneler ve halk masalları aracılığıyla korunmuş ve sözlü anlatı geleneğiyle günümüze kadar ulaşmıştır. İzhor halkı özelinde incelendiğinde, doğa ruhları, koruyucu varlıklar (haltiaz) ve atalara duyulan saygının, Avrasya’nın geniş dinî ve kültürel mirasıyla benzerlik gösterdiği görülmektedir. Bu çalışma, İzhorların geleneksel inanışlarını ele alarak animist ve şamanistik unsurların Hıristiyanlık ile nasıl sentezlendiğini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Araştırmada, tarihsel kaynaklar, etnografik veriler ve karşılaştırmalı analiz yöntemi kullanılarak İzhorların dinî yapısının doğa merkezli bir anlayış üzerine kurulu olduğu tespit edilmiştir. Özellikle doğa ruhlarına duyulan saygı ve koruyucu varlık inancı, geleneksel Türk inanışlarıyla dikkat çekici paralellikler sergilemektedir. Her iki kültürde de doğayla kurulan güçlü bağ, ritüeller ve mitolojik anlatılar üzerinden kendini göstermektedir. Bu bağlamda, İzhor inanışlarının Avrasya kültürel sürekliliği içerisinde değerlendirilmesi, yerel halkların dinî yapılarının zaman içinde nasıl değiştiğini ve dış etkilerle nasıl şekillendiğini ortaya koymaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

Deveci, Beyza Aybike. "Batılı Oryantalistlerin ve Misyonerlerin Tantracılığa Bakışı." Trabzon İlahiyat Dergisi 12, no. 1 (2025): 171–90. https://doi.org/10.33718/tid.1643869.

Full text
Abstract:
Batılıların Hindistan’la teması MÖ 4. yüzyılda başlamış ve 17.-18. yüzyılda zirveye ulaşmıştır. Özellikle Avrupalıların ticaret şirketi kurmasıyla Hindistan misyonerlerin ve oryantalistlerin ilgi odağı olmuştur. Onlar burada kendi düşüncelerini yaymaya çalışmış; alt kıtanın dinî, kültürü ve tarihi hakkında eserler yazmışlardır. Söz konusu kişilerin bu coğrafyayla ilgili yapmış olduğu çalışmalar hem Hindoloji alanının ortaya çıkmasında önemli rol oynamış hem de Dinler Tarihi alanına katkı sağlamıştır. Misyonerler ve Oryantalistler Hindistan’a dair bilgiler verirken dönemin düşünce yapısından etkilenmiş ve aktarımlarına kendi fikirlerini de dahil etmişlerdir. Hindistan’a özellikle Hindu geleneğine dair oryantalistlerin ve misyonerlerin vermiş olduğu bilgiler arasında Tantracılık yer almıştır. Tantracılık temel Hindu düşüncesine dair yeni fikirler ortaya koymuş ve farklı uygulamaları benimsemiştir. Tantracılığın teolojik açıdan ortaya koyduğu düşüncelerden çok kabul ettiği bazı uygulamalar gerek Hinduizm’in gerek Batı’nın dikkatini çekmiştir. Zira Tantracılığın içinde kural dışı ritüeller de yer almaktadır. Söz konusu ritüeller ise Tantracılığın içindeki Şaktacı ve Şivacı geleneğin küçük bir grubu tarafından uygulanmaktadır. Bu grup daha çok Hindistan’ın doğusunda ve kuzey doğusunda bulunmaktadır. Hindistan’ın doğusunda (Bengal) kurulan ticari şirketler üzerinden 19. yüzyılda bölgeye birçok oryantalist ve misyoner gelmiştir. Bu kişiler Tantracılıkla ilgili bilgilere buradan ulaşmıştır. Bu bağlamda makalemizin amacı ilk dönem oryantalistlerin ve misyonerlerin Tantracılığa dair verdikleri bilgileri sunmaktır. Dinler tarihinin tanımlayıcı metoduna sadık kalınarak onların Tantracılığı nasıl ele aldıklarını incelemektir. Fenomenolojik yöntem ile onların kural dışı uygulamalar üzerinden Tantracılığı tanımladıkları, Tantracılığın felsefesi ve teolojisine değinmediklerine dikkat çekmektir. Bu dönemdeki dinî ve ahlaki değerlerin Tantracılıkla ilgili bilgiler veren oryantalistlerin ve misyonerlerin çalışmalarına nasıl yansıdığını göstermektir. Tantracılıkla ilgili verilen bilgilerin genel bir bilgiden ziyade Tantracılığın belirli bir cephesi hakkında malumatlar verdiklerine işaret etmektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Duman, Oğuz. "KAYSERİ-ÖZVATAN YÖRESİ HALK İNANÇLARI." Folklor Akademi Dergisi 8, no. 2 (2025): 544–58. https://doi.org/10.55666/folklor.1699114.

Full text
Abstract:
Halk inançları, belirli bir topluluğun tarihsel süreç içerisinde deneyim, gözlem, kolektif hafıza ve kültürel aktarım yoluyla geliştirdiği; genellikle sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktardığı inanç sistemleridir. Halk inançları sabit ve katı kurallara bağlı olmadığından çağın gereklerinden etkilenmektedir. Bunlar zamanla birtakım değişikliklere uğrasa da özünden büsbütün kopmamıştır. Bunun sebebi de kuşkusuz inançların halkın yaşantısıyla iç içe olmasıdır. Halk inançları her ortamda yaşar, şekil değiştirir; ama anlamını yitirmeden yeni adlar altında kabul edilmiş olan resmî dinler içinde varlıklarını sürdürür. Halk inançları, toplumların kültürel kimliklerini ve geçmişten günümüze taşınan değerlerini anlamada önemli bir anahtardır. Türkler, tarihî süreçler içerisinde yaşam şartlarının değişmesine bağlı olarak çeşitli dinî inançları benimseyerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Kültüre yön veren tüm öğelerin toplumun kutsallarını da belirlediği ve böylece dinî sistemlerini şekillendirdiği kabul edilmiştir. Kültür ve din arasındaki ilişkinin temeli, toplumların ilkel dönemlerine kadar uzanmaktadır. Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra da eski inanç sistemlerinin ve geleneksel dinî anlayışlarının izlerini yaşatmaya devam etmiştir. Anadolu’da yeniden inşa edilen Türk kültürü içerisinde eski Türk inanışları İslam dini, yeni coğrafyanın özellikleri ve yeni karşılaşılan kültürlerin etkileri iç içe geçip yeni bir form kazanmıştır. İnançların çok katı, çok kuvvetli yaptırım gücü vardır. İnançlar, inanç sistemi içinde gerek dinsel gerekse toplumsal yönüyle birtakım işlevler üstlenmiştir. Bu anlamda bütün inançların belli ölçüler içinde yaşama yardımcı bir yanları vardır. Çağın gereklerine, çevreye ve insan yaşamına göre değişme olanaklarına sahip halk inançları bütün bu zorluklara rağmen günümüzde de varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Bu saha araştırmasıyla Özvatan yöresinde, geçmişten günümüze kadar toplumun kolektif hafızasında varlığını sürdüren halk inançları değerlendirilmeye çalışılmıştır. Çalışma yapılırken görüşme tekniği, soru cevap tekniği, descriptive (nitelendirme) ve fenomenolojik yöntemler kullanılmıştır. Özvatan’da yaşatılan Türk halk inançlarının izlerinin tespit edilmeye çalışıldığı bu araştırmada, yöreden derlenen malzemeler doğum, evlenme, ölüm, nazar değme, hayvanlar, şeytan (cin), uğursuzluk ve hava olayları gibi başlıklar altında değerlendirilmiştir. Özvatan’da bu geçiş dönemleriyle ilgili uygulamalar incelendiğinde, modern tıbbın etkisinin arttığı görülse de geleneksel inanç ve ritüeller varlığını sürdürmektedir. Bu araştırmayla Özvatan halk inançlarının yok olup gitmesini engellemek ve bu kültür birikimini gelecek nesillere aktarmak amaçlanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

Türeli, Gizem Gülsün. "Gündelik Hayat ve Kültürel Aura Yitimi: Zoom Cinemas YouTube Kanalında Geçiş Ritüellerinin Dijitalleşmesi." Medya ve Din Araştırmaları Dergisi 7, no. 1 (2024): 127–53. http://dx.doi.org/10.47951/mediad.1367305.

Full text
Abstract:
Dijital teknolojilerin gelişmesiyle birlikte gerçek uzamdan farklı bir alan olarak dijital uzamın ortaya çıkması gündelik hayat pratiklerinin sunuluş biçimini etkilemiştir. Bu açıdan gündelik hayat içerisinde önemli bir role sahip olan kadim ritüeller de dijital uzam üzerinden aktarılmaya başlanmıştır. Ritüelin dijitalleşmesi üzerine yoğunlaşan bu çalışmanın temel problemi, kadim ritüellerin dijitalleşme ile birlikte seyirlik meta haline gelmesi sonucunda auradaki dönüşümün anlaşılmasıdır. Zoom Cinemas isimli YouTube kanalında canlı yayınlanan ölüm ve evlilik geçiş ritüelleri ile dini tören ve ibadet ritüelleri videolarından rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen her kategori için 5 video metin analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Örneklemde bir metin olarak ele alınan videoların açıklanabilmesi için de betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda ölüm ritüellerinin aura yitimi açısından en çok erozyona uğrayan ritüel biçimi olduğu, buna karşılık evlilik ritüellerinin doğası gereği gösteriye daha uygun olduğu anlaşılmıştır. İbadet ve dini törenlerin dijitalleşmesi sürecinde ise dinsel deneyimin canlı yayın aracılığıyla aktarılamaması ‘oradalık’ üzerine kurulu maneviyatı dijital üzerinden sekteye uğratmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

Bulut, Alican. "Alevilerin Gündelik Hayatlarını ve İnanç Dünyalarını Şekillendiren Ritüel: Cem." ALEVİLİK–BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, no. 27 (July 24, 2023): 192–210. http://dx.doi.org/10.24082/2023.abked.415.

Full text
Abstract:
Alevilik hem İslamiyet’i hem de birçok inanç sistemini özümseme ve toplumsal kurumlar biçiminde geliştirerek yaşama geçirme suretiyle Alevi-Bektaşi toplumunun sosyoekonomik, adli ve ahlaki gereksinimlerini karşılayabilecek bir hayat düzeni oluşturmayı amaçlayan teorik bir yapıdır. Aleviliğin toplumsallaştırılmış ibadet kurumlarının tamamını içinde barındıran cem ritüelinin “Kırklar Meclisi” kaynaklı olduğuna inanılır. Alevilerin toplu ibadeti olan cemde belirli kurallar mevcuttur. “On İki Hizmet” şeklinde adlandırılan ve cem süresince hizmet sahipleri tarafından uygulanan ritüeller bulunmaktadır. Cem ritüeli, genellikle çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan toplumun işlerini bitirip evlerinde hayatlarını geçirmeye başladığı sonbahar ve kış aylarında gerçekleşmektedir. Cemler perşembeyi cumaya bağlayan gece ya da dedenin köye geldiği zaman diliminde daha sık aralıklarla gerçekleştirilmektedir. Cemler dedelerin önderliğinde kadın ve erkekler tarafından birlikte icra edilir. Cem ritüellerinin Allah’a yakarmayı ve ulaşmayı mümkün kılma, teolojik eğitim-öğretim faaliyetlerini gerçekleştirme, bireyde parçası olduğu toplumsal yapıya uygun davranış kalıplarını geliştirme gibi işlevleri mevcuttur. Alevi inanç sistemi kâmil insan yetiştirme gayesini güder. Bu doğrultuda ahlaklı ve kâmil bireyleri oluşturmayı hedefleyen toplum cem ritüellerini bir okul gibi kullanmıştır. Günümüzde cem ritüelinin eski işlevlerinden daha farklı bir yapı kazandığı görülmektedir. Cem ritüelleri bugün, eskiden sahip olduğu işlevlere oranla daha dar işlevselliğe sahiptir. Yeni sosyoekonomik yapı içerisinde cemler özellikle ibadet işlevini sürdürmektedir. Günümüzde sosyoekonomik nedenlerle bulundukları şehirlerden ya da köylerden ayrılmak zorunda kalan Alevi bireylerin göç ettikleri yerlerde de ibadetlerini yerine getirme istekleri günümüzde cemevlerinin yapılmasında en büyük etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün cemevlerinin en önemli fonksiyonu cem ritüelinin buralarda toplu olarak yapılmasıdır. Böylece Alevilik inanç ve öğretileri canlı tutulmaya çalışılmaktadır. Bununla birlikte cemevlerinde dinî ibadetleri icra etmenin yanı sıra sosyal yardımlaşma ve dayanışma sağlanmakta, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçları giderilmeye çalışılmaktadır. Sosyo-ekonomik düzeyi düşük kimselere ihtiyaçları durumunda aynî ve nakdî yardımlar sağlanmakta, böylece toplumsal yardımlaşma desteklenmektedir. Birçok cemevinde bünyesinde bulunan aşevlerinde haftanın belirli günlerinde ihtiyaç sahibi bireylere yemek dağıtımı yapılmaktadır. Alevi bireyler lokmalarını, kırk yemeklerini, kurbanlarını ihtiyaç sahiplerine bu sayede ulaştırabilmektedir. Bu da toplumsal dayanışma ve birliği sağlamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

BEDİR, Fatma Nur, and Özden KANTER. "Ahiret İnancı Bağlamında Ölüm Kaygısı ve Yasla Başa Çıkma." Journal of The Near East University Islamic Research Center 10, no. 2 (2024): 434–69. https://doi.org/10.32955/neu.istem.2024.10.2.04.

Full text
Abstract:
Ölüm, her canlının mutlaka yaşayacağı temel ve evrensel bir deneyimdir. Ölüm anında ve ölümden sonra ne olacağı ile ilgili bilinmezlik konunun kaygı verici olmasına sebep olabilmektedir. Ölüm karşısında çaresiz hisseden birey bu stresle başa çıkmak için çeşitli yöntemler kullanmaktadır. Dinî inanç ve ritüeller; özellikle ahiret inancı bu yöntemlerdendir. Ahiret kavramı ölümden sonraki yaşama ve ölen kişinin ruhunun ölümden sonra da varlığını devam ettireceğine dair bir açıklama sağlar. Ancak bu inançların etkisi, bireyin inançlarına, kültürel arka planına ve kişisel deneyimlerine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bu çalışmanın konusu ahiret inancının ölüm kaygısı ve yasla başa çıkma yöntemleri üzerindeki etkilerini incelemektir. Bu bağlamda, ölüm kaygısının inançlı ve inançsız bireylerde nasıl farklılık gösterdiğinin ve ahiret inancına sahip olmanın ya da olmamanın yas sürecini nasıl etkilediğinin, her iki grup açısından karşılaştırmalı olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Nitel araştırma yönteminin kullanıldığı bu çalışmada veri toplama aracı olarak yarı-yapılandırılmış mülakat tekniği kullanılmıştır. Katılımcılar amaçlı örneklem ve kartopu örneklem yöntemleri ile belirlenmiştir. Mülakatlardan elde edilen veriler içerik analizi ve betimsel analiz metotları ile incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre inançsız bireyler, ölümün doğal bir süreç olduğunu kabul ederek daha hedonist bir yaklaşım sergilemektedirler. Ölüm kaygıları daha çok “geride bırakılanlar, sevilenlerin ölümü, yok olma korkusu, acı çekme korkusu ve ölümün zamanı, yeri ve şekli” gibi konularda yoğunlaşmaktadır. İnançlı bireyler de aynı kaygıları taşımanın yanında ek olarak ahirete hazırlık ve kabir azabı gibi dinî temelli korkular yaşamaktadır. İnançsız bireyler “dikkat dağıtarak, kaybedilen kişiyi anarak ve yalnız kalarak” yas süreciyle başa çıkmaya çalışmakta iken inançlı katılımcılar bunların dışında “inkâr etmek, dua etmek ve Kur’an okumak” gibi yöntemlerle yas sürecini yönetmektedir. Literatürün tersine cenaze ve defin ritüelleri inançlı ve inançsız bireylerde yaslı kişinin ihtiyacı olan mahremiyet ve sükuneti ihlal edip dikkat dağıtarak olumsuz duygulara yol açabilmektedir. Bununla birlikte bir yakınını kaybeden kişi, ailedeki rollerin değişmesiyle daha fazla stres ve keder hissedebilmektedir; çünkü sevilen kişinin kaybıyla birlikte çocukluk anıları, yaşam tarzı, kimlik, yakınlık, anlam duygusu ve güvenlik gibi birçok önemli şey de kaybedilmiş olur. Bunun yanı sıra ölümle yüzleşmenin kişisel gelişimi ve dönüşümü destekleyebileceği de ulaşılan sonuçlar arasındadır. Bir yakını kaybetmek her ne kadar acı verici bir deneyim olsa da hissedilen keder ve üzüntü büyümeyi ve gelişmeyi teşvik edebilir. İnançlı ve inançsız bireylerin ölüm ve yas sürecine bakış açıları farklılık gösterse de her iki grup dünyadan kopmama isteği taşımaktadır. Bunun yanında, yas sürecinde duygusal ve sosyal desteğin niteliğinin önemli olduğu vurgulanabilir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

Serbest, Kamile. "“TAMÇILIĶ” (DUVAR USTALIĞI) RİSALESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME." Folklor Akademi Dergisi 8, no. 1 (2025): 158–74. https://doi.org/10.55666/folklor.1622820.

Full text
Abstract:
Kaynak olarak gelenekten beslenen meslek grupları, kendi aralarında gayri resmî bir düzen geliştirmiş ve bu düzen çerçevesinde, kendilerine ait folklor ürünlerinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu gayri resmî düzen içerisinde, mesleğin ilk icracısı olan kişi pir olarak kabul edilmiş olup genel itibariyle dinî bir hüviyete sahip olmalarından dolayı mesleğin kutsal temsilcileri olarak halk nazarında itibar görmüşlerdir. Bu gayri resmî düzen kapsamında meslek pirine duyulan saygı ve verilen değer, meslek ustalarının yapması ve yapmaması gereken davranışlar, yapılmaması gereken davranışlarda bulunanların alacağı cezalar, mesleğe dair kurallar, mesleğin icrasında okunması gereken ayetler/dualar meslek erbaplarına ve mesleğin yeni icracılarına aktarılmaktadır. Bu düzenin sözden yazıya aktarılmış şekli ise meslek risaleleridir. Bu meslek risalelerinden birisi de “Tamçılıķ” (Duvar Ustalığı) risalesidir. İnsanoğlunun barınma ihtiyacını karşılayan, dış etkenlere karşı koruyan ve düzeni temsil eden evlerin yapımı ve yapımında ön plana çıkan araç-gereçler çalışmada Uygur Türklerinin halk mimarisi özelinde incelenmiştir. Ev ve çevresi, Uygur Türklerinin diğer Türk boylarına nazaran yerleşik hayata daha erken geçmelerinden dolayı önem arz etmiştir. Ev yapımı, maddi külfeti olan ve el emeği olmasından dolayı uzun sürede gerçekleşmesi nedeniyle insan hayatında önemli bir yer tutar. Bu önemine binaen Uygur Türkleri, evi yapan ustalara saygı göstermiş, temel atılırken, ev yapılırken, tamamlandıktan sonra çeşitli ritüeller ve törenler gerçekleştirmişlerdir. Bu ritüeller ve törenler, evin herhangi bir sıkıntı olmadan bitirilmesi, bereketli olması ve toplumsal dayanışmayı sağlaması gibi işlevlere sahiptir. Çalışmada, Uygur Türklerinin halk mimarisi açısından önemli bir yere sahip olan “Tamçılıķ” (duvar ustalığı); mesleğin edep, erkân, kural ve kaidelerine yer veren, birisi Çağatay Türkçesi ile kaleme alınmış, diğeri ise Uygur Türkçesine aktarılmış olan iki metin bağlamında mukayeseli olarak incelenmiştir. İncelemede, Çağatay Türkçesi ile kaleme alınan St. Petersburg metni A, Uygur Türkçesine aktarılan metin ise B olarak adlandırılmıştır. Mukayeseler sonucunda ise tamçılıķ (duvar ustalığı) mesleğinin piri olarak iki metinde farklı pirin belirtildiği, mesleğin ilk icrası üzerine aktarılan rivayetlerin farklılık teşkil ettiği, mesleğin önde gelen isimleri noktasında ise paralellik söz konusu olduğu, iki metinde de mesleğin icrası sırasında okunması gereken ayetlere yer verildiği tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

Çolak, Gülgün, and Derya Karaburun Doğan. "Kültürel Kimlik Çerçevesinde Hacım Sultan Ocağına Bağlı Hacıköprü Cemevi ve Müzik Pratikleri." Kültür Araştırmaları Dergisi, no. 25 (June 10, 2025): 266–84. https://doi.org/10.46250/kulturder.1674132.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada, öncelikle Gaziantep bölgesinde yer alan Alevi ocakları tespit edilmiş; ardından bu ocaklardan biri olan Hacım Sultan Ocağı ayrıntılı biçimde incelenmiştir. Araştırmanın temel amacı, Hacım Sultan Ocağı’na bağlı olarak kırsal bölgede varlığını sürdüren Hacıköprü Cemevi’nde gerçekleştirilen dini ritüellerin ve bu ritüeller sırasında icra edilen müziklerin yapısal özelliklerinin analiz edilmesidir. Çalışmada ayrıca, Hacıköprü Cemevi’nde dede önderliğinde ibadet eden Alevi toplumunun cem ayinlerinde seslendirdiği deyiş repertuvarı ile bu deyişlere eşlik eden semahların metaforik anlamları ele alınmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden kültürel analiz modeli benimsenmiş; alan araştırması kapsamında Alevi Kültür Derneği Gaziantep Şube Başkanı ile bölgede yaşayan Alevi dedelerinin Alevi müzik kültürü ve dini ritüellere ilişkin görüşlerine yer verilmiştir. Bu görüşmeler aracılığıyla, bölge halkının inançsal yapısı ile müziğe yaklaşım biçimleri hakkında derinlemesine bilgi edinilmiştir. Araştırma bulgularına göre, Gaziantep Hacıköprü Cemevi’nde gerçekleştirilen cem ayinleri, on iki hizmet kuralına uygun biçimde icra edilmektedir. Bu ayinlerde seslendirilen deyiş ve semahların büyük çoğunluğunun Uşşak makamında ve Sofyan usulünde olduğu, ayrıca bu ezgi ve usullerin Gaziantep yöresine özgü bir nitelik taşıdığı tespit edilmiştir. Semah figürlerinin biçimsel olarak birbirinden farklılık gösterdiği; ancak taşıdıkları metaforik anlamların büyük ölçüde örtüştüğü gözlemlenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

Göl, Yavuz Selim. "İslâm Öncesi Arap Toplumunun Ayrılıkçı Sloganları: Telbiyeler." Cumhuriyet İlahiyat Dergisi 29, no. 1 (2025): 338–59. https://doi.org/10.18505/cuid.1621836.

Full text
Abstract:
İnsanlık tarihi boyunca var olan dinlere ait ibadetlerin kendine has ritüelleri olmuştur. Bu ritüeller kimi zaman bir hareket kimi zaman da bir sözlü ifade olarak kendisini göstermiştir. İlahi iradenin isteği doğrultusunda başlayan ve temel olarak kutsal mekân Kâbe’nin ziyaret edilmesini içeren hac ve umre ibadetleri ritüellerin en yoğun olduğu ibadet şekillerindendir. Kâbe’yi ziyaretin önemli bir ayağı da adeta slogan atmak gibi bir eylem olan telbiyedir. Telbiye, Müslümanların hac ve umre görevini yerine getirdikleri sırada ilan ettikleri bir tevhit beyanıdır. Kâbe’yi ziyarete niyetlenen müminler, kendilerini kutsal eve çağıran Yüce Yaratıcı’ya davetine icabet ettiklerini, O’nun huzurunda bulunduklarını ve emrine amade olduklarını bu sözlerle bildirirler. Allah’ın tek, bir ve eşi olmadığını, hamd ve teslimiyetin yalnız O’na gösterileceğini söyleyerek kulluk inşası yaparlar. İslâm’ın tebliğ sürecininin sonlarına doğru artık Müslümanlar için de umre ve hac ibadetleri dinen meşruiyet kazandı. Böylelikle bu ibadetlerin önemli ritüelleri de Hz. Peygamber tarafından açıklandı. Bu vesileyle de Hz. Peygamber ile başlayana İslâm dinindeki telbiye geleneği “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk, Lebbeyk la şerike leke Lebbeyk, innel hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk, lâ Şerike lek” formu ile ilk Müslümanlar tarafından günümüze kadar kullanılan en yaygın icabet bildirisidir. Ancak telbiyenin tarihçesine bakıldığında bu çağrının başlangıcı, şekli ve formları hakkında oldukça farklı rivayetlerin olduğu anlaşılır. İlk insan Hz. Âdem’e kadar götürülen telbiye geleneği ona atfedilen bir formla başlatıldıktan sonra Kâbe’yi yeniden inşa ederek insanları Allah’ın evine davet eden Hz. İbrâhim ile yeniden devam ettirilir. Her iki peygambere nispet edilen telbiyelerin sayısı birer tanedir ve bunların formu net bir şekilde tevhidi yansıtmaktadır. Ancak Hz. İbrâhim’e kadar telbiye asıl formunu korumuşsa da Arapların putperestlik inancına yönelmesiyle birlikte ilâhî bir sesleniş olan telbiyeler çoğalmakta ve form değiştirmeye başlamaktadır. Zira İslâm öncesinde Arap toplumu içinde putperestliğin yayılması ile birlikte kabileler kendilerine ait farklı putlar edinmeye başladılar. Müşrik olarak nitelenen putperest Araplar, telbiyeyi ilahlar adına bir icabet çağrısı / bildirisi olarak gördüklerinden tapındıkları putları için de ilâhî bir kökenden gelen telbiyeleri farklı formlara çevirmeye başladılar. Dinî alanda yaşadıkları dönüşümü telbiyede de görmek istediler. Bu sebeple kendi kabilelerine, putlarına ve saygı duydukları ulu kimselere yönelik telbiyeler türetmeye başladılar. Bu telbiyeler İslâm’ın zuhur ettiği dönemlere kadar sayıları çoğalarak varlığını sürdürdü. Çünkü kabileler giderek daha güçlü hale gelmekte, küçük aileler aradan geçen zaman içerisinde daha büyük ailelere, dolayısıyla da kabilelere dönüşmekteydi. Kendilerine özgü telbiye formları ile Arap kabileleri arasında varlıklarını daha görünür bir hale getirmeyi amaçladılar. Arap toplumu için son derece önemli olan telbiyeler İslâmî dönemde de insanlar tarafından biliniyordu. İlk dönem tefsir, hadis ve İslâm tarihi kaynaklarında işlenen bu telbiyelere bakıldığında farklı tür, sayı ve formlarla karşılaşılır. Bunları ayıklamak ve anlamak ise oldukça zor bir iştir. Çünkü cahiliye dönemi Araplarının edebî gücü çok yüksekti. Doğal olarak kayıtlara geçen bu telbiyelerde edebî sanatlar da kullanılıyordu. Telbiyelerin manalarının derinlemesine anlaşılması ve değerlendirilmesi bu çalışmanın kapsamını aşmaktadır. Ancak bu çalışmada hedeflenen husus ilk olarak toplumların önemli özelliklerini de işaret eden telbiyelerin tarihi süreci gözden geçirilmesi oldu. Daha sonra İslâm’ın insanlığa tebliğinden önce var olan telbiye türleri ele alındı ve nihayetinde İslâmî dönemdeki kullanımlarına yer verilerek telbiyelerin geçirdiği süreçler tespit edilmeye çalışıldı. Sonuç olarak toplumsal açıdan önemli bir ayrıştırıcı yahut birleştirici bir hüviyete sahip olan telbiyelerin fonksiyonları belirlendi. Çalışmanın sağlıklı sonuçlar verebilmesi için dikkatli bir inceleme ile tespit edilen telbiyelerin farklı yönleri ele alındı. Ayrıca araştırmada karşılaştırma, tümevarım, tümdengelim ilkeleri ile kıyas yöntemleri ile bilimsel sonuçlara ulaşılmaya gayret edildi.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

Gashi, Feim. "Mezarlık Ziyaretlerinin Bireyler Üzerinde Psikolojik Etkileri." Ordu İlahiyat, no. 4 (March 27, 2025): 23–50. https://doi.org/10.70674/oi.1596762.

Full text
Abstract:
Ölüm, yaşamın kaçınılmaz bir gerçeğidir ve sevdiklerimizin kaybı bireyler için zorlayıcı bir süreçtir. Bu tür kayıplar, kişide unutma veya önemsememe düşüncesine yol açabilir. Ancak mezarlık ziyaretleri, bireylerin sevdiklerini unutmadıklarını ve onlara bağlılıklarını sürdürdüklerini gösteren anlamlı bir eylemdir. Bu ziyaretler, hem kişisel hüznün ve özlemin ifadesi hem de kültürel ve dini ritüellerin önemli bir parçasıdır. Halk inanışları ve popüler dini kültürün bir yansıması olarak, peygamberler, evliyalar ve azizlerin mezarları da birçok toplumda ziyaret edilmektedir. Bu çalışmanın amacı, mezarlık ziyaretlerinin bireylerin kaybettikleri kişilere duyduğu özlemi hafifletip hafifletmediğini ve yas sürecine etkisini incelemektir. Araştırmada, ziyaret sıklığı, ziyaret sırasında hissedilen duygular, gerçekleştirilen ritüeller ve uzun süre mezarlığa gidilmemesi durumunda ortaya çıkan psikolojik etkiler ele alınmıştır. Aynı zamanda mezarlık ziyaretlerinin bireylerin dini inançlarını nasıl etkilediği de araştırılmıştır. Çalışma kapsamında, literatür taraması yapılarak teorik bir temel oluşturulmuş, ardından nitel araştırma yöntemlerinden görüşme tekniği kullanılarak yakın zamanda sevdiklerini kaybetmiş yirmi kişiyle birebir görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Kırklareli Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar ve Yayın Etiği Kurulu’nun 04.01.2024 tarihli kararıyla etik açıdan uygun bulunmuştur. Elde edilen bulgulara göre, mezarlık ziyaretlerinin bireylerin hüzün, acı ve özlem duygularıyla başa çıkmalarına yardımcı olduğu gözlemlenmiştir. Katılımcılar, mezarlık ziyaretlerinin kendilerine ruhsal bir rahatlama sağladığını ve dini inançlarına daha fazla yönelmelerine neden olduğunu belirtmişlerdir. Mezarlık ziyaretlerinde en sık gerçekleştirilen ritüeller arasında Kur’ân-ı Kerîm okumak, dua etmek ve ölüler için af dilemek yer almaktadır. Ayrıca bazı katılımcılar, mezarlık ziyaretlerinde çocuklara şekerleme ve lokum gibi ikramlarda bulunduklarını ifade etmişlerdir. Araştırmada, mezarlık ziyaretlerinin bireylerin yaşamı sorgulamalarına, ölüm ve ahiret üzerine daha fazla düşünmelerine ve ibadetlerine daha fazla önem vermelerine neden olduğu tespit edilmiştir. Ziyaretler, yas sürecinin bir parçası olarak bireylerin kaybettikleri sevdikleriyle manevi bağlarını sürdürmelerine imkân tanımaktadır. Aynı zamanda, geçmişle bağlantıyı güçlendirerek kültürel ve dini kimliğin korunmasına katkıda bulunmaktadır. Sonuç olarak, mezarlık ziyaretleri bireyler için sadece yas tutma veya dini ritüelleri yerine getirme anlamına gelmemektedir. Aynı zamanda bu ziyaretler, bireylerin ruhsal gelişimlerine katkı sağlayan, kaybettikleri sevdikleriyle manevi bağlarını sürdürmelerine olanak tanıyan önemli bir deneyimdir. Mezarlıklar, ölümü hatırlatarak hayatın geçiciliği üzerine düşünmeyi teşvik eder ve bireylerin ibadetlerine daha fazla yönelmelerine yardımcı olur. Bireyler, mezarlık ziyaretleri aracılığıyla hem içsel huzur bulmakta hem de kültürel ve dini değerlerini yaşatarak gelecek nesillere aktarmaktadır. Böylece, mezarlık ziyaretleri bireylerin hem kişisel hem de toplumsal kimliklerinin bir parçası hâline gelmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

Masatoğlu, Mehmet. "Rabha Halkının İnanç Dünyası ve Ritüel Pratikleri." Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 30, no. 1 (2025): 1–15. https://doi.org/10.58568/firatilahiyat.1614360.

Full text
Abstract:
Rabha Halkının inanç sistemi, Hindistan’ın kuzeydoğu bölgelerinde yaşayan Rabha kabilesinin doğa temelli inançları, ritüelleri ve toplumsal yapısına odaklanır. Çalışma, Rabha halkının geleneksel dini ve felsefi yapısını, doğayla olan derin bağları ve bu bağların toplumsal hayatlarındaki merkezi rolü üzerinden inceler. Doğanın kutsallığına ve ekolojik dengeye dayanan bu inanç sistemi, topluluğun yaşam tarzını, tarımsal uygulamalarını ve sosyal ilişkilerini biçimlendirir. Rabha dini, sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın bir sembolü ve doğayla uyum içinde sürekli bir varoluşun temsili olarak değerlendirilir. Bu çalışma, Rabha dini inancını anlamak için analitik ve eleştirel bir yaklaşım benimsemiş, hem tarihsel hem de felsefi boyutlarıyla topluluğun inanç sistemini incelemeyi amaçlamıştır. Araştırmada, Rabha halkının ritüelleri ve manevi pratikleri detaylı bir şekilde ele alınmış, bunların kültürel kimliklerini ve toplumsal dayanışmalarını nasıl şekillendirdiği çözümlemeye çalışılmıştır. Araştırma, alanyazında mevcut olan etnografik verilerin analiz edilmesi, sözlü tarih çalışmalarının incelenmesi ve yazılı kaynakların değerlendirilmesi yoluyla geliştirilmiştir. Böylece, Rabha toplumunun dini ve kültürel devamlılığını nasıl sürdürdüğü açığa çıkarılmıştır. Rabha topluluğunun dini yapısı, çeşitli kültürel ve dini etkilerle esnek bir şekilde etkileşim kurarak kendi kimliğini korumuş ve zenginleşmiştir. Topluluğun özellikle öne çıkan ritüelleri, doğayla derin bir manevi bağı yansıtır. Doğanın kutsallığına inanç, tarımsal faaliyetlere odaklanan ritüellerde açıkça görülmektedir. Örneğin, Rabhalar, tarım tanrıçası Āya-Khoksi’ye adaklar sunarak toprağın verimliliğini sağlama amacı gütmektedir. Benzer şekilde, nehirler ve su kaynakları için Langa’ya dua edilirken, ormanların ve yabani yaşamın koruyucusu olarak Hasong’ı kutsal kabul ederler. Rabhalar, manevi dünya ile maddi dünyanın arasındaki dengenin korunmasına büyük önem atfetmektedir. Atalara tapınma, bu topluluğun dini ve kültürel yapısında merkezi bir rol oynamaktadır. Atalara sunulan adaklar ve yapılan ritüeller, hem bireylerin kökleriyle olan bağlarının güçlenmesine hem de toplumsal dayanışmanın pekişmesine olanak tanır. Ataların ruhlarını memnun etmeye yönelik törenler, Rabhalar için sadece bir dini uygulama değil, aynı zamanda bir sosyal uyum arayışını ifade eder. Rabha dini, iyi ve kötü tanrılar arasında bir denge üzerine kuruludur. Bu çerçevede, olumlu değerleri temsil eden iyi tanrılara dua edilerek refah ve mutluluk arayışı sürerken, kötü ruhlara karşı da belirli ayinler düzenlenerek topluluğun güvende kalması hedeflenir. Örneğin, doğal afetler ya da hastalıkların kötü ruhların etkisi olduğuna inanılan durumlarda, hayvan kurbanları veya ritüel uygulamaları bu etkilerin azaltılması amacıyla kullanılır. Bu dini pratikler, Rabha toplumu için manevi dengenin korunmasında kritik bir rol oynar. Bu araştırmanın temel amacı, Rabha halkının kültürel kimliğini koruma yöntemlerini ortaya koymak ve bu kimliğin dışsal dinamiklere rağmen nasıl direnç gösterdiğini anlamaktır. Rabhaların dini pratikleri, sözlü gelenekler aracılığıyla nesilden nesile aktarılmış, toplumsal ve kültürel bir hafıza oluşturmuştur. Rabha dini üzerine yapılan bu inceleme, topluluğun inanca dayalı kimliğini, toplumsal yaşamını ve doğa ile olan ilişkisini anlamamıza katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda, Rabha dini, bir ibadet sistemi olmanın ötesinde, bireylerin toplumsal rolleri ve doğayla uyumlu bir yaşam tarzı sunarak topluluğun sürekliliğini sağlamaktadır. Rabhalar, dinlerini sadece bir ibadet sistemi olarak değil, aynı zamanda yaşam tarzı ve doğayla uyumlu bir varoluş çerçevesi olarak benimsemiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
18

Keleş, Bülent. "Sivas/Zara Habeş Bölgesi Alevi Köylerinde İcra Edilen Cenaze Hizmeti." ALEVİLİK–BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, no. 28 (December 30, 2023): 75–98. http://dx.doi.org/10.24082/2023.abked.429.

Full text
Abstract:
Ölümün evrensel bir olay olması ve herkesin bir gün öleceğini bilmesinden kaynaklı sebeplerle, tarih boyunca ölüm ve ölümle ilgili ritüeller insanlar arasında öncelik kazanan meselelerden biri olmuştur. Hatırlama, hatırlanma ve ölümden sonraki yaşama bağlı olarak, tabi olunan inancın sınırları içerisinde, ölünün geride kalan yakınlarının da katkısıyla birtakım dini ve/veya diğer ritüeller gerçekleştirilmektedir. Bu ritüeller gerçekleştirilirken, geleneksel ve dini kuralların sürdürülmesine azami gayret gösterilmektedir. Ölenin toplumsal statüsü, vasiyeti, cenaze hizmetini gerçekleştiren kişi vb. etkenler ölüm sonrası ritüellerde küçük değişikliklere yol açmakla birlikte, ritüelin ana gövdesi sabit tutulmaktadır. Aleviler, içinde bulundukları zor koşulların etkisiyle ve karşılaşılması muhtemel olumsuzlukları en aza indirmek gayretiyle, çoğunlukla dini görünürlüklerini gizlemek zorunda kalmışlardır. Hal böyle olunca ibadetlere katılımı yalnızca Alevileri kapsayacak şekilde daraltmışlar ve yabancıların cem vb. erkânlarda bulunmasına sınırlama getirmişlerdir. Ancak toplumun genelini ilgilendiren ve Sünni katılımcıların da hazır bulunduğu bazı dini ritüeller umuma açık gerçekleşmiştir. Aleviliği görünür kılan bu az sayıdaki dini geleneklerin başında ise “Cenaze Hizmeti” gelmektedir. Cenaze hizmeti umuma açık olmasına rağmen toplumunun birçok kesiminde Alevilikteki cenaze ritüeline yönelik birtakım bilgi eksiklikleri bulunmaktadır. Bu bilgi eksikliğinin bir sonucu olarak, makalemize konu olarak seçtiğimiz bölgede yaşamını sürdüren Sünni vatandaşlarımızın: “Alevilerle Sünniler arasında aslında bir fark yokmuş.” şeklinde dile dökülen ve şaşkınlık barındıran ifadeleriyle karşılaşılmaktadır.Makalemiz, Sivas ili Zara ilçesinde Habeş (Şerefiye) olarak bilinen bölgedeki Alevi köylerinde uygulanan Cenaze hizmetleriyle sınırlandırılmıştır. Bu kapsamda Habeş bölgesiyle ilgili genel bilgiler verildikten sonra Alevi köylerinde uygulanan cenaze hizmetleri, Aleviler arasında “Hoca” olarak bilinen isimler ve Alevi görüşmecilerimizin katkısıyla derlenerek oluşturulmuştur. Alevi kaynak eserlerinin yanı sıra bizden önce ortaya konulan çalışmalardan da yararlanılarak bir sonuca varılmıştır. Sosyal bilimlerin Nitel araştırma yöntemini uyguladığımız çalışmamızda, desen olarak fenomenolojik yaklaşım tercih edilmiştir. Ayrıca katılımcı gözlem ve görüşme yöntemi kullanılarak görüştüğümüz isimlerin deneyimlerinden de istifade edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
19

Gökce, Bilcan. "Urartu Krallığı’nda Din Görevlileri." Belleten 81, no. 290 (2017): 23–42. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2017.23.

Full text
Abstract:
Urartu Devleti M.Ö. I. binde Önasya'da güçlü bir devlet olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Urartuların egemen olduğu coğrafyada siyasi ve askeri üstünlüğünün yanı sıra dinsel alanda da önemli gelişmeler ortaya koydukları bilinmektedir. Arkeolojik verilerden Urartu dininde Meher Kapı kaya nişi, tapınaklar ve açık hava kutsal alanlar ile bu alanlarda gerçekleştirilen dini ayinlerin olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönüyle söz konusu ayinlerde din görevlilerinin de önemli bir yeri olduğu kanaatindeyiz. Dini ritüellerde önemli bir yeri olan din görevlilerinin bir kısmının adına Urartu yazılı kaynaklarında rastlamaktayız. Yazılı kaynakların yanı sıra dönemin tasvirli eserleri de din görevlileri hakkında bize önemli veriler sunmaktadır. Bu çalışmamızda Urartulularda din görevlileri ile ilgili cinsiyet ve statü farklılığı gibi bazı sorulara açıklık getirilmiştir. Ayrıca din görevlilerin ritüeller esnasında yaptıkları işler, kendi aralarındaki iş bölümü de incelenmiştir. Böylelikle Urartu dini yaşamında önemli bir yeri olan din görevlilerinin dünyası aralanmaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
20

GÜL, Aysel, and Dilek AYGİN. "Stomalı Hastalarda Dini Ritüeller." İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, no. 14 (August 31, 2021): 389–402. http://dx.doi.org/10.38079/igusabder.937111.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
21

BAHARLU, İlgar. "Tasavvuf Klasikleri Eşliğinde Safevîler Öncesinde Sema (Semah)." ALEVİLİK–BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, no. 22 (December 27, 2020): 179–98. http://dx.doi.org/10.24082/2020.abked.297.

Full text
Abstract:
Aleviliğin aslî ritüellerinden biri olan semahın tarihî geçmişinin açıklığa kavuşturulması, günümüz Aleviliğinin tarihî arka planını bütün yönleriyle ortaya koymak açısından son derece önemlidir. Bu bağlamda günümüzde de devam eden söz konusu ritüelin başlangıç noktasını tespit etmek, oluşumunda hangi kaynak ya da kaynaklardan beslendiğini ortaya çıkarmak sadece Alevilik araştırmaları özelinde değil tasavvuf tarihi için de önemli bir boşluğu dolduracaktır. Semah da tüm ritüeller gibi tarihî seyri içinde coğrafi, sosyo-kültürel, siyasî ve ekonomik şartlardan etkilenerek farklı evrelerden geçmiş ve günümüzdeki şeklini almıştır. Bu noktada semahın ortaya çıkış süreci için, gelenek içindeki söylenişi ile “Horasan’dan gelme” kabulü, değerli bir ipucu olarak tarihi Horasan coğrafyasında bu ritüelin varlığı, niteliği, başlangıcı, kim veya kimler tarafından “hal” makamının bir ifadesi olarak ikame edildiği gibi ayrıntıların tespiti, sözü edilen boşluğun doldurulması adına oldukça değerlidir.
 İzaha muhtaç bir diğer husus da şeriat ehlinin (ehl-i zahir veya zahir uleması) semaha bakışıdır. Zira konu ile ilgili fetva ve görüşler bir taraftan içinde bulundukları dönemin sosyal ve dinî atmosferini gösterirken diğer taraftan sûfî zümreler arasında semahın mahiyet ve keyfiyetini de ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra fukahanın semaha karşı tutumu semahın farklı sûfî ekoller arasındaki yaygınlık oranına da işaret etmektedir. İslam’ı sadece şeriat ve fıkıh çerçevesinde değerlendiren zümreler karşısında tasavvuf ehlinin müdafaaları, özellikle semaha meşruiyet kazandırma amaçlı söz ve yazıları dikkate değer ayrıntılar içermektedir. Semah ritüelinin hakikat makamındaki yeri, lüzum ve varoluş gerekçesi ise bahsedilen ayrıntılar arasında ilk sıralardadır. Ayrıca kimi ulemanın semaha dair katı hükümleri de ilk dönem sûfîleriyle ilgili kabulleri zorlayacak olduğu anlaşılmaktadır. Çalışma, Safevî dönemi öncesinde söz konusu kültür coğrafyasında yaşadığına tanıklık ettiğimiz semahın varlık ve içerik bağlamında ortaya konması açısından büyük önem arz etmektedir.
 Tarihî kaynaklar, bilhassa birincil kabul edilen eserlerde semahın izlerini aramak bu nedenle elzem gözükmektedir. Çünkü bazı çalışmalarda “semâ” ve “semah” kavramlarının farklı içerik ve işlevleri ifade ettiğine dair görüşler meselenin açıklığa kavuşturulmasının ne denli zor olduğunu işaret etmektedir. Bu sebeple özellikle Anadolu sahasında yaygınlaşan bu iki kavramın kaynaklardaki yeri üzerinde durmak gerekmektedir. Ancak bu suretle söz konusu ritüelin ortaya çıkışı, tarihsel gelişimi ve günümüzdeki görünümü üzerine söz söylemek mümkün olacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
22

Yalçınkaya, Fatoş. "Varto Alevilerindeki Ziyaret Fenomeni Üzerine Bir Araştırma." ALEVİLİK–BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, no. 19 (June 30, 2019): 113–52. http://dx.doi.org/10.24082/2019.abked.240.

Full text
Abstract:
Ziyaret fenomeni dini-sosyal hayat içerisinde halk inancının önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Bunlar genellikle pir/dede/baba mezarı veya ziyaret (dağ, ağaç, taş ve su bulunan kutsal mekân) şeklinde adlandırılır. Bu kutsal mekânların bulunduğu yerin ziyaret edilmesindeki amaç bazı kutsal ruhlar yardımıyla Tanrı’dan yardım isteme ve dileklerinin gerçekleşmesi için bu ruhların aracı olmasını sağlamaktır.
 Kutsal mekân insan ilişkisi bağlamında Varto’da bulunan ziyaretler ve bunların etrafında teşekkül eden ritüeller ele alınıp incelendiğinde bu mekânlar ve insanlar arasında genel anlamda psiko-sosyal bir ilişkinin bulunduğu tespit edilmiştir.
 Ziyaret fenomeni çevresinde gerçekleşen ritüellerin temelinde bu ritüellerin yaratıldığı toplumların kültürel belleğine ait inançlar yer almaktadır. Varto Alevilerine ait ziyaretler yatırlardan daha ziyade dağ, ağaç, taş ve su kültüne ait unsurlarla doludur. Kökeni kitabî dinlerden öncesine dayanan bu inanç günümüzde tüm canlılığını korumaktadır.
 Psikolojik olarak rahatlamak ve sorunlarını halletmek isteyen insan kutsalla temasa geçeceği kutsal mekânlara ihtiyaç duyar. Bu kutsal mekânlar aynı zamanda kutsalın tezahür ettiği yerlerdir. Toplum tarafından kutsal olduğu kabul edilen ziyaretler işte bu amaçla ziyaret edilmektedir. Bu ziyaretler aynı zamanda Tanrı ile kul arasında aracıdır. Asıl amaç O’na ulaşmak, yalvarıp yakarmaktır.
 Bu çalışmada, Varto Alevilerinin inanç sistemi içinde yer alan ve onların yaşam biçimini büyük ölçüde şekillendiren ziyaret fenomeni ele alınıp incelenmiştir. Bu ziyaretlerin/kutsal mekânların toplumun kültürel olarak şekillenmesinde önemli bir dinsel fenomen olduğu tespit edilmiştir. Makalede, ziyaret fenomeni ve bu inanç çevresinde şekillenen ritüellerin temellerinin nereye dayandığı fenomenolojik yöntem kullanılarak ele alınmıştır.
 Varto’da toplam 96 köy bulunmaktadır. Bu köylerden 3’ü Varto merkeze yakın olduklarından mahalleye dönüştürülmüştür. Bu sebepten resmi kayıtlara göre 93 köy vardır. Bu köylerden 44’ü Alevi, 5’i Alevi-Sünni karışık köylerdir. Çalışmanın evreni bu 49 köydür. Çalışmanın teorik çerçevesi ortaya konulduktan sonra Varto’daki kutsal mekânlar tespit edilmiştir. Kutsal mekânlar ziyaret edilirken ziyaret grubu içinde katılımcı gözlemci olarak yer alınmış, ritüeller bizzat yerinde yaşanarak gözlemlenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
23

ALAN, Sümeyra. "ÇAĞATAY EDEBİYATINDA RÜYA MOTİFLERİ (1)." Folklor Akademi Dergisi 5, no. 2 (2022): 366–76. http://dx.doi.org/10.55666/folklor.1122643.

Full text
Abstract:
Toplumların kültür ve medeniyetine kaynaklık eden rüyalar insanlığın var oluşundan bu yana önemini korumuştur. Rahmanî, şeytanî ve nefsanî olmak üzere farklı özellikler arz eden rüyalar medeniyetler tarihine ışık tutan ayna gibidir. İlkel toplumlarda rüyalar genel itibariyle iyi ya da kötü olmak üzere iki ana grupta kabul edilmiş; kötü rüyalardan korunmak için birtakım ritüeller geliştirilmiştir. İnanç sistemleri ve öğretiler açısından incelendiğinde din-rüya ilişkisi Animizm’e kadar gitmektedir. İslami gelenekte ise rüyaların gaybdan haber verme, bilinmeyeni bildirme gibi özellikleri üzerinde durulmaktadır. Kutsal kitabımız Kur’ân’da rüya ve rüya tabirleriyle alakalı birçok sure ve ayette geçmekte; rüya görme ve yorumlama yeteneği bir peygamberlik alameti sayılmaktadır. Eski Türk Edebiyatı ilk dönem metinlerinde birer anlatı ögesi olarak kullanılan rüyalar ilk kez Eski Uygur Türkçesi döneminde edebî birer unsur olarak kullanılmışlardır. Sonraki dönemlerde bu kullanım gelişerek devam etmiş ve çalışmamıza konu olan Çağatay Türkçesi dönemine kadar gelmiştir. Adını Cengiz Han’ın Börte Hatun’dan doğan ikinci oğlundan alan bu dönemde çeşitli divan, mesnevi, tezkire, dil ve edebiyat eserleri, dinî, ahlâkî, biyografik, tarihî vb. türlerinde çok nadide eserler verilmiştir. Çalışmamızda bu döneme ait seçilen eserler taranmış, eserlerde geçen rüya motifleri tespit edilen örnekleriyle birlikte sunulmuş, anlatılan hikâyelerin Türkiye Türkçesine aktarımı verilmiştir. Tespit edilen hikâyeler şu başlıklara ayrılmıştır: 1. Tāríĥ-i Enbiyā ve Ĥukemā Adlı Eserdeki Rüya Motifleri; 1.1. Yakup Aleyhisselâm’ın Rüyası, 1.2. Yusuf Aleyhisselâm’ın Rüyası, 1.3. Sakinin ve Fırıncının Rüyası, 1.4. Melik Reyyân’ın Rüyası, 1.5. Velîd bin Musab’ın Rüyası, 1.6. Buhtunnassar’ın Rüyası; 2. Tāríĥ-i Mülūk-ı ‘Acem Adlı Eserdeki Rüya Motifleri; 2.1. Babek’in Rüyası, 2.2. Erdevan’ın Rüyası; 3. Gülistan Tercümesi Adlı Eserdeki Rüya Motifleri; 3.1. Horasan Meliklerinden Birinin Rüyası, 3.2. Salihlerden Birisinin Rüyası olmak üzere alt başlıklara ayrılmıştır. Her bir hikâye içerisinde yer alan rüya motifi özenle kategorilendirilmiş, yorumlanışlarına göre de kendi içlerinde sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırma neticesinde geleneklerin, örf ve âdetlerin devamında rol oynayan rüyaların Türk toplumunda İslamiyet öncesi dönemde daha simgeselken İslamiyet sonrası dönemde verilen mesaj açısından daha açık ve daha dini temalı olduğu görülmüştür. Motiflerin tasnifine yönelik kullanışlı bir yöntem geliştiren Stith Thompson’un Motif-Index of Folk-Literature (MIFL) adlı eserinden yola çıkarak çalışmamızda tespit ettiğimiz bu motifleri eserde yer alan motiflerle karşılaştırmış; motiflerin örtüştüğü yerlerde MIFL’deki kod numarasıyla rüya anlatılarının yanında vermiştir. Bunun neticesinde tespit edilen rüya metinlerindeki motifler yorumlanışlarına göre de 1. Doğumun ve Kutsallığın Nesnelerle Simgeleştiği Rüya Motifleri, 2. Topraklarını Genişletme Ülküsünün Göğe Ait Unsurlarla Simgeleştiği Rüya Motifleri, 3. Müjdeli Haber Veren Rüya Motifleri, 4. Karşılaşılacak Durumları Gösteren Rüya Motifleri, 5. Rehberlik Eden Rüya Motifleri, 6. Türbe, Yatır, Mezarlarda Yatanlarla İlgili Rüya Motifleri, 7. Topraklarını Genişletme Ülküsünün Yeryüzüne Ait Unsurlarla Simgeleştiği Rüya Motifleri adlı kategoriler altında değerlendirilerek okuyucuya sunulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
24

Uzunel, Ömer. "MİTHRAİZM’DE RİTÜEL VE İNİSİYASYON PRATİKLERİ." Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi 9, no. 1 (2025): 59–75. https://doi.org/10.47088/utad.1686705.

Full text
Abstract:
Mithraizm, Roma İmparatorluğu'nda özellikle askerî çevrelerde yaygınlaşmış gizemli bir din olup, bireysel ruhsal dönüşüm ve cemaat içi aidiyeti güçlendiren ritüel uygulamalarıyla dikkat çeker. İnisiyasyon törenleri, arınma ayinleri ve kutsal yemekler, bireyin hem dünyevi hem kozmik düzlemde dönüşümünü amaçlamıştır. İnisiyasyon, bireyi çeşitli sınavlar ve sembolik ölümler aracılığıyla ruhsal olgunluğa ulaştırır. Su, ateş ve hava gibi arındırıcı unsurlar kullanılarak gerçekleştirilen vaftiz ve arınma ritüelleri, ruhun dünyevi bağlardan kurtulmasını simgeler. Ritüel yemekler, maddi paylaşımın ötesinde ruhani bir birlikteliği pekiştirir. Santa Maria Capua Vetere ve Mainz gibi arkeolojik buluntular, Mithraik ritüellerin sembolik doğasına ışık tutmaktadır. Bu bütüncül yapı, Mithraizm'in Roma toplumunda kapalı ve dayanışmacı bir dini topluluk oluşturmasını sağlamıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
25

DOĞAN, Erol, and Osman İMAMOĞLU. "ANTİK OLİMPİYATLARDAN GÜNÜMÜZE SPOR VE DİNİ RİTÜELLER." Journal of Academic Social Sciences 141, no. 141 (2023): 70–83. http://dx.doi.org/10.29228/asos.69147.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
26

Çam, Süleyman. "Alevî Geleneğin Yazılı ve Sözlü Kaynaklarında Miraç Tasavvuru." Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, no. 45 (June 30, 2025): 1–26. https://doi.org/10.35209/ksuifd.1546845.

Full text
Abstract:
İslâm tarihi kaynaklarının büyük çoğunluğuna göre Miraç hadisesi, hicretten yaklaşık bir buçuk yıl önce gerçekleşen olağanüstü bir olay olarak kabul edilmektedir. Bu olaya göre, Hz. Muhammed’in bir gece vakti Mekke’den Kudüs’e götürüldüğü, ardından “Burak” adlı bir binekle semaya yükseldiği rivayet edilmektedir. Miraç tasavvuru, birçok inanç sisteminde olduğu gibi, İslâm içerisinde teşekkül etmiş çeşitli dinî yapılanmaların inanç dünyasında da merkezi bir konuma sahiptir. Bu bağlamda, Miraç olgusunun Alevîlik gelenek içinde de özgün erkân ve ritüeller aracılığıyla somutlaştığı görülmektedir. Alevî gelenekte Miraç hadisesi kutsal bir anlam taşıyan metafizik bir olay olarak değerlendirilmiş ve hem yazılı hem de sözlü kaynaklarda kendine yer bulmuştur. Miraç, özellikle “Kırklar’ın Cemi”, “Kırklar’ın Sohbeti” ve “Kırklar’ın Semahı” gibi adlandırmalarla birlikte anılarak, Alevî erkânında sembolik ve ritüel bir çerçeve içerisinde yorumlanmıştır. Alevî geleneğinin yazılı kaynaklarında, Miraç ve Kırklar Cemi olguları mitolojik bir anlatım çerçevesinde ayrıntılı biçimde ele alınmıştır. Özellikle dedelerin elinde bulunan Kızılbaş Buyrukları, Makâlât, Erkânnâmeler ve Menâkıpnâmeler gibi temel metinlerde; Miraç anlatısının yanı sıra Kırklar, Kırklar Cemi, Kırklar Semahı, Ab-ı Hayat ve Engür Şerbeti gibi sembolik motiflere de yer verilmektedir. Bu motifler, Alevî inanç ve ritüel sisteminde hem kozmolojik hem de tasavvufî bir anlam bütünlüğü içerisinde değerlendirilmektedir. Özellikle sözlü gelenekte yer alan Miraçlamalarda, Hz. Muhammed’in semaya yükselişi ile Kırklar Meclisi’ne kabulü ve Kırklar’la birlikte Semah’a katılışı ayrıntılı biçimde tasvir edilmektedir. Bu bağlamda, Miraç anlatısının Alevî geleneği içinde yalnızca kozmolojik bir olay olarak değil, aynı zamanda cem erkânının ruhunu besleyen simgesel bir anlatı olarak da değerlendirildiği görülmektedir. Nitekim Miraç olgusunun, Alevîliğin yazılı kaynakları olan Buyruklar, Erkânnâmeler ve Velâyetnâmeler ile sözlü gelenek ürünlerinden Miraçlamalar, Deyişler ve Gülbanklar aracılığıyla inanç sistemine derinlemesine yansıdığı anlaşılmaktadır. İlgili kaynaklarda, Hz. Muhammed’in Miraç’a yükselişi, bu yolculuk sırasında karşılaştığı olaylar, Kırklar Meclisi’ne uğrayışı, burada gerçekleştirdiği sohbetler ile Kırklar’la birlikte icra ettiği semah ve semah esnasında meydana gelen sembolik hadiseler ayrıntılı biçimde anlatılmaktadır. Ayrıca Miraç hadisesi, Alevî gelenekte cem ve semahın menşei olarak kabul edildiğinden, bu iki ritüel Alevî ibadet pratiğinin en temel unsurları arasında yer almaktadır. Bu çalışmada, Alevî geleneğin Miraç hadisesine ilişkin yaklaşımını ortaya koymak amacıyla, hem yazılı kaynaklardan Buyruklar, Erkânnâmeler ve Velâyetnâmeler hem de sözlü kültür ürünleri olan Miraçlamalar, Deyişler, Gülbanklar ile birlikte analiz edilmiştir. Sonuç olarak, Alevî geleneğin yazılı kaynaklarında ve sözlü kültür ürünlerinde Miraç hadisesinin yoğun biçimde işlendiği tespit edilmiştir. Bu anlatı, Alevîliğe özgü tasavvufî yaklaşımla zenginleştirilmiş ve yorumlanmıştır. Ayrıca, Alevî geleneğinde merkezi bir yere sahip olan “Kırklar” motifi, Miraç olgusuyla sıkı bir şekilde ilişkilendirilerek inanç ve ritüel sisteminde anlamlı bir konumda yer almıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
27

Özgen, Mutlu. "Anadolu Kültüründe Ölüm: Sosyolojik ve Folklorik Açıdan İyi ve Kötü Ölüm Algısı." Gaziantep University Journal of Social Sciences 24, no. 1 (2025): 120–40. https://doi.org/10.21547/jss.1507341.

Full text
Abstract:
Bu çalışma, ölümün gerçekleşme biçimlerinin sosyoloji ve halk bilimi üzerindeki etkilerini derinlemesine incelemektedir. Sosyolojik açıdan ölüm, “iyi ölüm” ve “kötü ölüm” olarak sınıflandırılırken, halk bilimi açısından “sıralı” ve “sırasız” ya da “hayırlı” ve “hayıflı” ölüm olarak tanımlanır. İyi ölüm, kişinin acı çekmeden ve sevdikleriyle vedalaşarak ölmesi olarak kabul edilirken, kötü ölüm, ani ve beklenmedik, acı verici koşullar altında gerçekleşen ölüm olarak kabul edilir. Sıralı ölüm, yaşlıların gençlerden önce ölmesi anlamına gelirken, sırasız ölüm, gençlerin yaşlılardan önce ölmesi anlamına gelir. Anadolu kültüründe ölümün dilsel ve sembolik temsilleri incelenmiş; ölüm, dini ve manevi ifadelerle vurgulanırken, argo ifadeler de ölümün günlük hayattaki yerini yansıtır. Ölüm duyuruları cami minarelerinden okunan salâlarla yapılır, bu süreç yas tutma ritüellerini başlatır ve toplumsal dayanışmayı güçlendirir. Mezar taşları, ölümün kalıcı sembolleri olarak, ölen kişinin biyografisini ve ölüm sebebini yansıtır. Bu taşlar, toplumun ölümle ilgili inanç ve değerlerini nesilden nesile aktarır. Ölümün gerçekleşme biçimi bireyler ve aileler için büyük önem taşır; bu nedenle ölümle ilgili ritüeller ve yas tutma süreçleri çalışmanın odak noktalarını oluşturur. Sosyolojik ve halk bilimsel perspektiflerle ölümün toplumsal kabulü ve ritüellerin önemi ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Ölümün iyi ya da kötü olarak sınıflandırılması, bu sürecin toplumsal ve bireysel düzeydeki etkilerini anlamak için önemli bir çerçeve sunar. Çalışma, ölümün toplumsal kabulünü ve ritüellerin önemini vurgulayarak, toplumsal dayanışma ve bireysel yas süreçlerine dair derinlemesine bir analiz sunmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
28

ÇANDARLI ŞAHİN, Aslı. "KAZDAĞLARI’NDAN SANDRAS’A TAHTACI TÜRKMEN KÜLTÜRÜNDE ESKİ TÜRK DİNİNİN İZLERİ." Folklor Akademi Dergisi 5, no. 2 (2022): 215–30. http://dx.doi.org/10.55666/folklor.1085301.

Full text
Abstract:
Adlarını bir zamanlar yoğun olarak meşgul oldukları ormancılık ve odun işçiliğinden alan Tahtacılar dini olarak Alevi etnik olarak ise Türkmen kimliğine sahip bir topluluktur. Tahtacı Türkmenleri Anadolu coğrafyasında Kazdağları’ndan Toroslar’a uzanan kıyı şeridi ile daha iç kısımlarda; Kahramanmaraş, Kayseri ve Malatya’ya kadar uzanan geniş bir bölgede yaşamış ve yayılmışlardır. Bu geniş alan içerisinde Balıkesir ve Muğla da Tahtacı Türkmenlerin yaşadıkları yerler olarak öne çıkmaktadır. Bu araştırmada Balıkesir’deki Tahtacı Türkmen nüfusunun en yoğun olduğu yer olan Kazdağları yöresinde yaşayan Tahtacı Türkmenlerin sahip oldukları kültürel özellikler ile Muğla Yöresinde (Çörüş, Fevziye ve Kemaliye) yaşayan Tahtacı Türkmen grupları incelenmiştir. Tahtacı kültürü canlı renkleriyle, farklı sembolleri barındıran giysileri, semahları, kanlı-kansız kurbanları ve hayatın geçiş dönemine ilişkin ritüelleri ile içerisinde ilgi çekici bir özgünlük barındırmaktadır. Geçmişten günümüze taşıdıkları geleneklerine bakıldığında, doğumdan ölüme, hayatı bir tören havasında yaşadıklarını düşünmek mümkündür. Türlü adetlerin, dini ritüellerin farklı bir zaman ve farklı bir coğrafyanın izlerini taşıdığı görülmektedir. Bu noktada Tahtacı Türkmenlerin hayatlarının her alanına etki eden inanç dünyalarının kapılarını aralamak; geçmişten bugüne taşıdıkları unsurlarda ata yurdu ve Eski Türk dinine ait izleri sürmek bu araştırmanın ana amacıdır. Tahtacı Türkmen mensuplarının kendi kültürel kimliklerini nasıl ifade ettikleri, geleneklerine sahip çıkma konusundaki tavırları, kuşaklar arası kültürel aktarımı ne şekilde sağladıkları gibi sorulara cevap aranmıştır. Geçmişten günümüze muhafaza edilen gelenekler bir yana yitirilenler ve bunların neden yittiği de anlaşılmaya çalışılmıştır. Tahtacı Türkmen Kültürü, Eski Türk dini inancı ile ilişkileri bağlamında bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Doğaya ait unsurların oldukça önemsendiği; sevincin, duanın, şükürün, niyetin, dileğin doğa ile iç içe olunarak somutlaştırıldığı görülmüştür. Özellikle dağ tepeleri, bazı ağaçlar ya da taşlar gündelik yaşamın bir parçası olarak Tahtacı Türkmenlerin hayatındadır. Bu noktada Kazdağları’nda Sarıkız, Muğla yöresinde Eren(Çiçek) Baba öne çıkan iki manevi karakterdir. Her ikisi için de çeşitli anlatıların varlığı söz konusudur. Kazdağları ve Sandras Dağı’nda yer alan ve her yıl düzenli olarak ziyaret edilen söz konusu mevkiler paylaşmanın, birliğin, gelenekleri sürdürmenin verdiği hazzın da mekanlarıdır. Bu mekanlarda gerçekleştirilen ritüellere bakıldığında kanlı kurban geleneğinin yanı sıra çaput bağlama, saçı gibi kansız kurban örnekleri ile mum yakma, eşiğe basmama, vb. gibi bir çok uygulamanın varlığı dikkat çeker. Tabiat kuvvetlerinin, doğaya ilişkin unsurların insan hayatının bir parçası olması meselesi bilindiği üzere İslam Öncesi dönemde oldukça güçlü bir biçimde kendini gösterir. Doğadaki tüm varlıkların bir ruhunun olduğuna ve bu ruhların memnun edilmeleri gerektiğine olan inanç çerçevesinde Türkistan’ın konargöçer Türklerinde rastladığımız bir çok uygulamanın yüzyıllar sonrasında Anadolu coğrafyasında bugün dahi canlı biçimde yaşatılıyor olması ilginç olmanın ötesinde, heyecan vericidir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
29

WAKAMATSU, Hiroki. "Antropolojik Yaklaşımla Hızır İnancı: Dersim Bölgesinde Uygulanan Dini Ritüeller." Hünkâr Alevilik Bektaşilik Akademik Araştırmalar Dergisi, no. 2 (January 1, 2014): 15. http://dx.doi.org/10.15246/hunkar12.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
30

Karasu, Cem. "nuntarriiasḫaš Bayramında Hitit Kralının Kült Gezileri". Belleten 52, № 203 (1988): 407–28. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.1988.407.

Full text
Abstract:
Anadolu'muzda M.Ö. II. bin yıllarında yaşamış ve büyük bir uygarlık kurmuş olan, bilim çevrelerince Hititler olarak adlandırılan bu kavim dinî törelerine çok bağlı bir toplumdu. Sık sık dinî âyin ve törenler yapmakta ve de tanrılarına çok çeşitli kurbanlar sunarak bayramlarını kutlamakta idiler. Kazılar sonunda ele geçen kültür kalıntılarının yanında daha az sayıda bulunan Hitit çivi yazılı filolojik malzemenin büyük bir çoğunluğunu dinî mahiyette olanlar oluşturmaktadır. Bu metinlerde genellikle bayram ritüelleri ile dinî âyinler tasvir edilmekte ve tanrılara sunulan kurbanlar sıralanmaktadır. Diğer ele geçen kültür kalıntılarının büyük bir çoğunluğu da dinî mahiyettedir. Konumuz olan nuntarriiasḫaš Bayramı da bu tür bayramlardan biridir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
31

BAYSAL, Selameddin. "Doğal Afetler Karşısında Dini Tutum ve Ritüellerin Rolü." Sosyolojik Bağlam Dergisi 5, no. 1 (2024): 142–64. http://dx.doi.org/10.52108/2757-5942.5.1.7.

Full text
Abstract:
Dünya tarihinin dönüm noktalarına bakıldığında göze çarpan ilk detay afet kavramıdır. Birçok devlet ve medeniyetin çöküşüne zemin hazırlayan deprem, savaş, kıtlık, terör saldırıları ve salgın hastalıkların toplum üzerindeki sosyolojik etkileri incelendiğinde kültürel, işlevsel ve yapısal olarak bir değişim ve dönüşüm sürecini başlattığı görülmektedir. Zorlu yaşam olayları olarak da bilinen bu afetler bireyleri duygusal, fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan yoğun bir stresle karşı karşıya bırakmaktadır. Afet sonrasında sosyal iletişim ve etkileşimde olduğu gibi temel insani ihtiyaçlarda da aşması zor birtakım bariyerler ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla afet sürecindeki insani ve ekolojik bariyerlerin aşılması adına birey ve devleti bir arada buluşturan yapıların uyum içinde hareket etmesi büyük bir önem arz etmektedir. Doğal afet sonrasında verilen manevi danışmanlık ve dini hizmetler, toplumsal değerlerin yeniden inşa edilmesini kolaylaştırmaktadır. Afetlerin hiyerarşik bir düzende, birey ve toplum üzerinde meydana getirdiği anomiyle baş etme sürecinde ve bozulan toplumsal düzenin yeniden inşasında ilk başvuru kaynağının din olması, dinin toplumsal düzen ve istikrar üzerindeki etkisini ortaya koymaktadır. Bu çalışma doğal afetler karşısında dini tutumların ve ritüellerin rolünü literatür taramasından yola çıkarak tartışmaya açmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
32

Ünlü, İlyas, and Hasan Coşkun. "Din Antropolojisi Perspektifinden Alevilik ve Bektaşilik Ritüelleri Üzerine Bir Değerlendirme." Uluslararası Dorlion Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi (DASAD) 2, no. 2 (2025): 481–506. https://doi.org/10.5281/zenodo.14824025.

Full text
Abstract:
Alevilik ve Bektaşilik son kırk yılda dünyada ve ülkemizde değişik boyutlarıyla hem akademi mecrasında hem de popüler alanda sıklıkla gündemde olan bir konu olması yönüyle önemli çalışma alanlarındandır. Sözlü kültürün ağır bastığı ve sistematik bir inanç yapısı bulunmaması yönüyle Alevilik ve Bektaşilik, farklı gelenekleri içinde barındıran inanç ve bellek yapısıyla bir bütün halinde akademik araştırma konusu olabilecek niteliktedir. Çalışmamız Alevîlik ve Bektaşilik ritüellerinin din antropolojisi açısından değerlendirilmesini konu edinmektedir. Bu çalışmada İslam öncesi ve sonrası sahip olduğumuz zengin kültürümüzün ürünü olan Alevilik ve Bektaşilik ritüelleri din antropolojisi açısından incelenmiştir. Çalışmamız Alevilik ve Bektaşilik ritüellerinin din antropolojisi açısından değerlendirilmesini ve ilgili ritüellerin hangi süreçlerden geçerek günümüze ulaştığını konu edinmektedir. Çalışmamızın temel araştırma sorusu: “Alevilik ve Bektaşilik inanç ve ritüelleri, tarihsel süreçte hangi kültürel ve inançsal etkilerle şekillenmiş, bu etkiler din antropolojisi açısından nasıl bir değişim ve süreklilik göstermiştir?” sorusudur. Çalışma, belirli bir bölgeyi, şehri veya köyü değil; Alevilik ve Bektaşilik mensuplarının ortak kabul ettiği ritüelleri esas almaktadır. Bu çalışmanın amacı, Alevi ve Bektaşi kültürünün ritüellerinin din antropolojisi kuram ve kavramları ile değerlendirmek ve bu inanç sistemlerinin bilimsel platformlarda doğru bir şekilde tanıtılmasını sağlamaktır. Yorumlayıcı ve betimleyici yöntemler benimsenen çalışmada, yazılı materyaller analiz edilerek elde edilen veriler nesnel bir bakış açısıyla değerlendirilmiş ve içerik analizi uygulanmıştır. Alevilik ve Bektaşilik inanç ve ritüelleri, antropolojinin yorumsamacı etnografik yöntemleriyle ele alınmış, bu kapsamda kültürel süreçler ve kodlar incelenmiştir. Alevilik ve Bektaşilik üzerine yapılan çalışmalar genellikle mevcut durumun fotoğrafını çekmekte ve kamuoyuna sunmaktadır. Ancak arkeoloji ve antropoloji gibi disiplinler aracılığıyla yapılan araştırmalar sınırlıdır. Bu alandaki çalışmaların azlığı, bu araştırmanın önemini ortaya koymaktadır. Sonuç olarak çalışma, Alevilik ve Bektaşilik inanç ve ritüellerinin farklı inanç ve kültürlerin etkisi altında şekillendiğini; ancak esasen, Türklerin Anadolu’ya göç etmelerinden önceki dönemde benimsedikleri inanç ve ritüel pratiklerine dayandığını ortaya koymaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
33

Aksoy, Ömer. "GÜNEY SLAVLARINDA AĞIT, AĞIT RİTÜELLERİ VE TÜRK KÜLTÜRÜ İLE OLAN MÜNASEBETLERİ." Karadeniz Araştırmaları 22, no. 85 (2025): 268–85. https://doi.org/10.56694/karadearas.1605962.

Full text
Abstract:
Ağıt ve ağıt ritüelleri ölüm hadisesi karşısında insanların taşıdığı yoğun duyguların bir tür ifade ediliş biçimi olarak dünyanın birçok toplumunda karşımıza çıkar. Gerek Türk gerekse de Güney Slav halklarının kültüründe ağıt ve ağıt ritüelleri geçmişten günümüze değin var olan bir fenomen olmuştur. Güney Slavlarının tarihsel açıdan uzun yıllar Türk kültürü ile münasebet içerisinde oluşu, kültürel ve dinî etkileşimin ağıt ve ağıt ritüellerini de içine alacak biçimde gelişmesine imkan tanımıştır. Bölgede özellikle Müslüman Boşnaklar özelinde tasavvur edilen Türk kültürü etkisi ağıtlar üzerinden ele alındığında esasında Türk kültürünün Ortodoks ve Katolik Slav gruplar üzerinde de önemli derece etkili olduğunu gözlemlemek mümkündür. Bu bağlamda çalışmada bir yandan Güney Slav ağıtlarının tarihçesi hakkında bilgiler verilip icra edildiği sahanın çerçevesi çizilmeye çalışılırken diğer yandan Güney Slav ağıtlarının ve ağıt yakma geleneklerinin genel karakteristiği ortaya konmaya çalışılmıştır. Bunun yanı sıra eş zamanlı olarak Türk ağıtları ve ağıt yakma gelenekleri ile olan benzerlikler, ayrışmalar ve ortak hususlar belirlenmeye çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
34

Akbulut, Bayram. "Bir Ritüel Unsuru Olarak Geleneksel Afrika Dinleri’nde Müzik ve Dans." Tasavvur / Tekirdağ İlahiyat Dergisi 11, no. 1 (2025): 243–65. https://doi.org/10.47424/tasavvur.1656469.

Full text
Abstract:
Afrika kıtası, çok sayıda din, dil, kültür ve etnik grubu barındıran bü-yük bir çeşitlilik sunmaktadır. Bu çeşitlilik, müzik ve dans alanında da ken-dini göstermektedir. Müzik ve dans doğum, düğün, cenaze, hasat, savaş, ibadet ve festival gibi birçok sosyal ve dini etkinlikte merkezi bir role sahip-tir. Müzik ve dans, bireylerin ve toplumların duygularını, inançlarını ve kimliklerini ifade etmesinin yanı sıra, iletişim ve şifa gibi işlevlere de sahiptir. Afrika’da müzik ve dans, özellikle dini ritüellerde ruhlarla ve tanrılarla ileti-şim kurmak için kullanılan temel araçlardan biridir. Ata ruhlarına saygı gös-terme, ibadet etme ve manevi arınma süreçlerinde önemli bir rol oynamak-tadır. Ayrıca şifa ritüellerinde, toplumsal dayanışmada ve bireylerin manevi gelişimlerinde etkili bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Bu açıdan müzik ve dans, Afrika toplumlarında sadece bir eğlence unsuru değil, aynı zamanda yaşamın ve inancın ayrılmaz bir parçasıdır. Çalışmanın amacı, Geleneksel Afrika Dinleri’nde müzik ve dansın ritüel unsuru olarak oynadığı merkezi rolü ortaya çıkarmaktır. Geleneksel Afrika Dinleri’nde müzik ve dansın dini ritüellerde, toplumsal bütünleşmede ve ruhsal iletişimde mühim bir rol oy-nadığını ortaya koyarak kültürel mirasın anlaşılmasına katkı sağlaması bu araştırmayı önemli hale getirmektedir. Araştırma, Afrika müziği ve dansının ne olduğu, karakteristik yapısı ve Geleneksel Afrika Dinleri’nde müzik ve dansın dini yönü ve fonksiyonu ile sınırlandırılmıştır. Çalışma, Geleneksel Afrika Dinleri’nde müzik ve dansın yalnızca estetik bir sanat formu değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı güçlendiren, dini ritüellerde kutsal ile iletişimi sağlayan, bireysel ve kolektif kimliği pekiştiren ve hatta şifa uygu-lamalarında kullanılan çok yönlü bir ifade biçimi olduğu sonuçlarına ulaş-mıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
35

KARAGÜLLE ÇİFÇİ, Meryem. "Antik Mısır’da Tanrı ve Ölüm Tasavvurları." Mütefekkir 10, no. 19 (2023): 235–55. http://dx.doi.org/10.30523/mutefekkir.1312472.

Full text
Abstract:
Günümüzde mensubu bulunsun ya da bulunmasın, yeryüzünde yaşamış olan her din kendine inananlar tarafından doğaüstü ve emsalsiz olarak algılanmıştır. Dinler, içlerinde kendilerinden bazen korkular bazense merhametine mazhar olabilmek adına çeşitli ritüellerle yaklaşılan mabut ya da mabutlar içerebilmiştir. Antik Mısırlılar, günümüzde mensubu bulunmamasına rağmen ortaya koydukları tanrı ve ölüm inancıyla nevi şahsına münhasır diyebileceğimiz, tamamen Mısırlılara mahsus bir dini sistem vücuda getirmiştir. Bu dinin merkez noktasını oluşturan tanrılar ve öte dünya tasvirleri ise gerek hiyeroglif metinlerinde gerekse mezar süslemelerinde kendilerine oldukça önemli bir zemin bulmuştur. Çalışmamızda tarihi süreç içerisinde değişen Mısır’da, öz nitelikleriyle değişmeyen iki unsur olan tanrı ve ölüm inancına Mısırlıların ne şekilde baktığı ele alınmıştır. Tanrı inancını oluşturan temel faktörler, bu inancın bir panteona dönüşme süreci, ölümün Mısırlı bireyde neler çağrıştırdığı ve bunun sonucunda ortaya çıkan öte dünya telakkileri irdelenmiştir. Sonuç olarak Mısır dininin diğer pek çok dine kıyasla tanrı ve ölüm kavramlarını neden daha fazla ön plana çıkardığı ele alınmış ve bu iki kavramın Mısırlıların dünyayı algılayış biçimine, dine ve ölüm sonrasına bakışına etkisinin nasıl olduğu tartışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
36

Er, Hamit, and Neslihan Er. "Karma Evliliklerde Çocuk Eğitimi: Fransa’daki Müslüman-Hristiyan Çiftlerin Din, Dil ve Kültürel Aktarım Süreçlerine Dair Teorik Bir İnceleme." Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi 25, no. 1 (2025): 41–70. https://doi.org/10.33415/daad.1582122.

Full text
Abstract:
Çalışma, toplumsal değişim ve küreselleşmenin etkisiyle artan karma evliliklerde çocuk eğitimi ve kimlik inşası süreçlerine odaklanmaktadır. Araştırma, karma evliliklerde ebeveynlerin çocuklarına yönelik isim seçimi, dil eğitimi ve dinî pratikler gibi kimlik belirleyici unsurlardaki stratejilerini incelemektedir. Kimlik inşası süreci, ebeveynlerin çocuklarının gelecekteki dinî ve kültürel aidiyetlerine yön vermede aldıkları kararlarla doğrudan bağlantılıdır. Çalışma Stella Ting-Toomey’nin Kimlik Müzakere Teorisi çerçevesinde yapılandırılmıştır. Bu teori, bireylerin farklı kimliklerin kesiştiği sosyal etkileşimlerde kimliklerini müzakere etme biçimlerini ve kimlik inşasını değişken bir süreç olarak ele alışlarını ortaya koymaktadır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizine dayalı teorik çalışma, mevcut literatürden yararlanarak isim seçimi, dil eğitimi, dinî ritüellerin etkisi ve geniş ailelerin çocukların kimlik gelişimine katkılarını tematik analiz yöntemiyle değerlendirmektedir. Araştırma, özellikle Fransa’daki Müslüman-Hristiyan çiftler üzerinde yoğunlaşarak, bu bağlamda din, dilsel ve kültürel aktarım süreçlerini ele almaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
37

Arslantürk, Harun. "RUS ÇARLIĞI’NIN EGEMENLİK ANLATISINA ELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM: SİBİR HANLIĞI KRONİKLERİNİ ÖTEKİ PERSPEKTİFİNDEN OKUMAK." Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi 7, no. 13 (2025): 29–38. https://doi.org/10.53718/gttad.1596055.

Full text
Abstract:
Türk kültür ve medeniyetinin kadim coğrafyalarından biri olan Güneybatı Sibirya’da meskûn Sibir Hanlığı, XVI. yüzyılın sonlarına doğru yayılmacı Rus politikaları sonucunda işgal edilmiştir. Bu işgalin kalıcılığını ve yerli halkın müstemlekeleşmesini, dahası boyun eğmesini sağlamak amacıyla küçümseyici bir tavır sergilendiğini, Rus kroniklerinde yer alan ötekileştirme unsurlarından tespit etmek mümkündür. Rus kroniklerinde, Sibir Hanlığı’na yönelik ötekileştirme tavrı ve bu sürecin ideolojik yanı ayrıntılı bir şekilde görülmektedir. Kroniklerde, özellikle Tatarlar ve diğer yerel topluluklar barbar, vahşi ve dinsiz gibi aşağılayıcı tanımlamalarla tasvir edilmekte; bu söylemlerin arka palanında Rus işgali ve Sibir Hanlığı topraklarının ele geçirilmesine, dinî meşruiyet kazandırılma çabası güçlü bir şekilde hissedilmektedir. Nitekim Rus kronikleri, Doğu Roma’dan miras alınan kronik yazım geleneği doğrultusunda, Hristiyanlık ve Rus Ortodoks inancı çerçevesinde şekillenmiştir. Bu misyonervari yaklaşımın yanı sıra Ruslar, kendilerini medeniyet getirici bir güç olarak tanımlayıp, Sibir topraklarında yaşayan yerel halkları kültürel değerlerinden soyutlayarak ötekileştirmeyi amaçlamışlardır. Kroniklerdeki ötekileştirme süreci yalnızca Rusların egemenlik iddialarını meşrulaştırma amacı taşımamış, aynı zamanda toplumsal hafızanın manipülasyonu yoluyla yerel halkların tarihsel geçmişlerinin çarpıtılarak yeniden yazılmasına da hizmet etmiştir. Bu bağlamda, Sibir halkları kroniklerde putperest olarak resmedilmiş ve dinsel ritüelleri küçümsenmiştir. Yerel halklar ahlaki açıdan aşağılayıcı sıfatlarla tanımlanırken, Rusların bu topluluklara karşı giriştiği savaşlar kutsal bir görev olarak sunulmuştur. Örneğin, Yermak Timofeyev liderliğindeki Rus Kozakları, Ortodoks Hristiyanlığın savunucuları olarak idealize edilirken, Sibir Hanlığı’nın son hükümdarı Küçüm Han ve müttefikleri dinsiz ve ahlaksız figürler olarak betimlenmiştir. Bu tür ikili tasvirler, Rusya’nın Sibir topraklarını işgalini meşrulaştırmak ve Rus Ortodoks inancını yüceltmek amacıyla geliştirilmiş bir söylem yaratmıştır. Kavramsal olarak incelendiğinde, barbar ve dinsiz tanımları, Rus kroniklerinde Sibir halklarının nasıl öteki olarak inşa edildiğini anlamak için önemli bir örneklem sunmaktadır. Bu metinde dinsel ve kültürel bağlamda müstemleke kimliğinin pekiştirilmesi Sibir Kronikleri üzerinden ortaya konulmaya çalışılacaktır. Toplumsal hafıza ve unutuş kavramları, işgal sürecinde Ruslar tarafından yerli halkların zihinlerindeki tarihsel anıların manipüle edilişini ve toplumsal hafızanın yeniden inşasına yönelik stratejileri anlamada kilit bir rol oynar. Bu bağlamda kroniklerdeki hafıza mekânları ile kültürel belleğin şekillendirilişi de pek çok veri sunmaktadır. İşgalin ardından Ruslar, yeni şehirler ve kiliseler inşa ederek Sibir topraklarındaki yerel halkların eski inançlarını ve ritüellerini yok etmeye çalışmışlardır. Eski inançların yerini Ortodoks kiliseleri ve Rus kültürel değerleri almış; böylece yerel halkın kültürel hafızası manipüle edilerek Rus işgali ve egemenliği meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Sibir topraklarında eski inanç sistemlerinin ve ritüellerin bastırılması, yerel halkların kültürel hafızasını yok etmeye yönelik bir strateji olarak değerlendirilmelidir. İşgal süreci boyunca yerel halkların kültürel ve dinî kimliklerini silmek için sistematik bir çaba gösterilmiş; Rus egemenliği yalnızca askeri bir zaferle sınırlı kalmamış, aynı zamanda kültürel ve dinî bir hegemonya kurma çabasına dönüşmüştür. Rus kroniklerinde yer alan ötekileştirici söylemler, tarihsel olayları çarpıtarak Rus işgaline dinî ve kültürel bir meşruiyet kazandırma amacı taşır. Rus kronikleri, yalnızca tarihsel olayları kaydetmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal hafızanın yeniden inşasına yönelik ideolojik bir araç olarak işlev görür. Yerel halklar, kültürel ve dinî değerlerinden koparılarak tarihsel hafızaları manipüle edilmekte, Rusya’nın hegemonya ve egemenlik iddiaları pekiştirilmektedir. Bu bağlamda kroniklerdeki ötekileştirici söylemler, Rus Ortodoks inancının ve Rus devletinin meşruiyetini sağlamlaştıran tarihsel bir araç olarak kullanılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
38

Çöloğlu, Raşit. "Tümen Bölgesindeki Tatar Münacatlarında Tema." Dini Araştırmalar, no. 68 (June 28, 2025): 133–73. https://doi.org/10.15745/da.1628558.

Full text
Abstract:
Bu makalede Rusya Federasyonu’na bağlı Tümen bölgesinden derlenen münacatların tematik incelemesi ele alınmıştır. İtil Bulgarlarının Müslümanlığı kabul ettiği 10. yüzyıldan itibaren İslam inancı bu bölgede kök salmaya başlar. Bu durumun bir sonucu olarak İslam etkisindeki dinî edebiyat da bölgede yayılır. Dinî şiir türlerinden biri olan münacat Tatar ve Başkurt Türklerinde oldukça önemli yere sahiptir. Türk-İslam edebiyatında münacat Allah’a yakarış maksadıyla yazılmış manzum ve mensur eser anlamını taşır. Ancak Tatarlar tarih boyunca münacat kavramını dinî manzum eserlerin geneli için kullanmışlardır. Bunun yanında son yüzyılda Tatarlar için münacat türünün kapsadığı alan sosyal değişimlere paralel olarak daha da genişler. Daha önce dini temalar olarak görülmeyen vatan hasreti, yalnız annelerin ve yetimlerin kederi, ömür muhasebesi, yaşlılık ve ölüm gibi temalar da münacatların kapsamına girer. Bu temalar bazı araştırmacılar için hala din dışı olarak kabul edilse de özellikle ömür muhasebesi, yaşlılık ve ölüm gibi konuların doğrudan dinle ilgili olduğu açıktır. Diğer yandan vatana, akrabalara, anne-babaya bağlılık ve yetimlerin durumlarıyla ilgili meseleler de İslam’ın üzerinde önemle durduğu meselelerdir. Münacat içeriklerinin son yüzyılda tematik açıdan zenginleşmesi sosyal değişimlerin beraberinde getirdiği din algısının da değişmesiyle ilgili görünmektedir. Modern bireyin edebiyatı aracı kılarak din ile kurduğu bağ geleneksel münacatların değindiği iman ve ritüellerle ilgili konuları aşarak bireyin iç dünyasındaki ve sosyal hayatındaki tüm arayışları kapsar hale gelmiştir. Makalede, münacatların vatan ve anne-baba sevgisi gibi konuları din kapsamında ele alma meselesi geleneksel Türk inançlarından yer-su ve atalar kültüyle de ilişkilendirilir ve Tatarların ruhsal dünyalarında geleneksel inançlarının farklı formlarda yaşamaya devam ettiğine kanıt olarak gösterilir. Makalede metin analizi yöntemi kullanılmıştır. Tümen bölgesinden derlenen münacatlar tematik olarak incelendiğinde Allah’a iman ve Hz. Muhammed’e sevgi gibi dinî konular dikkate değer bir yer tutar. Ardından memleketten ve akrabalardan ayrılık ve ölüm-sonsuz hayat ideali temalı münacatlar ikinci sırayı oluşturur. Çocuklarından ayrı düşmüş yalnız annelerin kederini işleyen münacatlar da neredeyse ayrılık ve ölüm temaları kadar geniş yer tutar. Hayatın anlamının ve mutluluğun kaynağının sorgulandığı felsefi münacatlar da dikkate değer bir sayıya sahiptir. Ölüm ve sonrasına dair konulara girmeden yaşlılığın yorgunluğu ve hüznünün işlendiği münacatlar da yaşlılık teması altında ele alınmıştır. İncelenen münacatlarda Bakirov ve Khösnullin tarafından ayrı bir grup olarak ele alınması gerektiği belirtilen yetimlerin durumları ve şikâyetleri temalı münacatlara rastlanmaması sebebiyle söz konusu başlık doldurulamamıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
39

Avcıoğlu, İlker. "MUHARREM AYINDA TOPLUMSAL UYGULAMALAR VE DİNÎ RİTÜELLER (MELEKLİ BELDESİ ÖRNEĞİ)." Folklor Akademi Dergisi, March 10, 2024. http://dx.doi.org/10.55666/folklor.1383010.

Full text
Abstract:
Dini inanışlar bir toplumun kültürel yapısını doğrudan etkiler ve kültürün çeşitlenmesini sağlar. Hicri takvimin ilk ayı olan muharrem ayı, İslam âlemi için kutsal kabul edilen aylardan birisidir. Hicri 61 yılında muharrem ayının onuncu günü (10 Ekim 680) bugünkü Irak sınırları içinde yer alan Kerbela Çölü'nde yaşanan ve tarihi kaynaklarda Kerbela Olayı, Kerbela Vakası ve Kerbela Faciası olarak da adlandırılan vahim olay neticesinde Hz. Hüseyin ve ehlibeyt mensuplarının şehit edilmesi İslam aleminde derin üzüntüye neden olmuştur. Bu nedenle her yıl muharrem ayında Türkiye, Azerbaycan, Pakistan, Irak, Lübnan, İran ve Suriye başta olmak üzere Şiilik ve Aleviliğin yaygın olduğu yerlerde Hz. Hüseyin ve ehlibeyte yapılan zulmü telin etmek ve anmak amacıyla dini ritüeller icra edilir. Günümüzde her ne kadar muharrem ayında yapılan ritüeller Şiilik veya Alevilikle özdeştirilse de İslamiyet’e mensup birçok grup ehlibeyte yapılan bu zulmü kınamaktadır. Kerbela Olayı tarihsel süreç içerisinde folklorik bir anlatıya dönüşerek günümüze kadar ulaşmıştır. Bu çalışmada Iğdır iline bağlı Melekli beldesinde muharrem ayında yapılan toplumsal uygulamalar, dini ritüeller ve inanışlar incelenmiştir. Melekli beldesinde muharrem ayında gerçekleştirilen dini ritüellere iştirak edilerek katılımlı gözlem yapılmıştır. Kaynak kişilerle yarı yapılandırılmış görüşme metodu kullanılarak kültür hakkında derinlemesine bilgi alınmıştır. Dini ritüeller kayıt altına alınmış ve karekod teknoloji kullanılarak çalışmaya eklenmiştir. Muharrem ayında yapılan dini ritüeller; muharrem ayı hazırlıkları, aşure gününe kadar yapılan dini ritüeller, aşure günü yapılan dini ritüeller ve aşure gününden sonra yapılan dini ritüeller olmak üzere dört grupta tasnif edilmiş ve yorumlanmıştır. Yörede muharrem ayında İmam Hüseyin ve ehlibeytin şehit edilmesini anmak amacıyla gerçekleştirilen deste vurma geleneği, başvurma geleneği, adak adama, ölü yemeği, kara giyme, yas tutma, helva kavurma, mum yakma ve ihsan dağıtma gibi toplumsal uygulamalarda kadim Türk kültürünün izleri tespit edilmiştir. Yöre halkının Kerbela’da yaşanan bu acı olayı anmak amacıyla gerçekleştirdiği dini ritüellerde folklorun protesto işlevinin ön plana çıktığı belirlenmiştir. Çalışmanın din folkloru başta olmak üzere inanç temelli araştırmalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
40

KARAKAŞ, Rezan. "KUTSAL MEKÂN KUYULARINA YÖNELİK ANLATI, İNANIŞ VE RİTÜELLER." e-Şarkiyat İlmi Araştırmaları Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR), June 1, 2023. http://dx.doi.org/10.26791/sarkiat.1253702.

Full text
Abstract:
Bireyin kutsal mekân yolculuğunu “hastalık, iyileşme, dönüş” üçlüsü ile ifade etmek mümkündür. Bu üç aşama kendi bünyesinde bazı olağanüstü olay ve ritüelleri barındırır. Kutsal mekânlarda yer alan ve her biri karizmatik bir şahsiyetin yaşam öyküsünden beslenen kuyular, bu bağlamda dikkat çekici bir görüntü çizer. Sıradan bireyin bu özel mekânlara yönelmesindeki neden, hayatın zorlu imtihanlarına karşı güçlü olabilme, ayakta kalabilme arzusundan başka bir şey değildir. Diğer kutsal mekânlar gibi “kuyu” da bireyin “arzu edilen ben”e ulaşma çabasında bir sıçrama/atlama tahtası işlevi görür. 
 Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kutsal mekân perspektifinde yer alan kuyular, karizmatik dinî şahsiyetlere yönelik anlatı ve inanışlardan beslenen yönleriyle ön plana çıkar. Çocuk isteğinin gerçekleşmesi, doğumu kolaylaştırma, anne sütünü arttırma, felç ve kaşıntı tedavisi, zihin açma vb. niyetlerle kuyulara başvurulur. Yörede Sünni, Alevi ve Süryani toplulukların “kutsal mekân ve kuyu” odaklı ziyaretlerinin benzer amaç ve ritüeller ekseninde gerçekleştiği görülür. Cami, türbe, kilise gibi kutsal sayılan mekânlarda yer alan; peygamber, aziz, veli, şeyh, eren gibi dinî şahısların mucizevi hayat hikâyelerine telmihte bulunan kuyuların suyundan içilerek veya suyuyla banyo yapılarak yararlanılır. Kuyularda aynı zamanda mum yakma, taşları üst üste dizme, adak nesnesi bırakma vb. ritüellere de rastlanır. Kutsal mekânla ilişkili olarak gerçekleştirilen kuyu ziyaretleriyle “ilk örnek olay” tekrarlanır ve şifaya ulaşmak temenni edilir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
41

GÖNEL SÖNMEZ, Tugba. "UIGHUR CHILDREN’S PLAYS FROM RITUAL TO GAME." Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, October 16, 2023. http://dx.doi.org/10.33692/avrasyad.1328650.

Full text
Abstract:
Ritüeller, bir toplum veya grup içerisinde, belirli dönemlerde belirli bir sıra ile çeşitli jest, sembol, davranış veya etkinliklerin tekrarlandığı, dinî veya dindışı bir anlam ve amaç doğrultusunda gerçekleştirilen geleneksel uygulamalardır. Bu amaçlar arasında dinî ibadet, törensel kutlamalar, geçiş ritüelleri, toplumsal birliği güçlendirme ve koruma, halk hekimliği veya büyüsel uygulamalar gibi çeşitli sosyal ve kutsal zaman etkinlikleri yer almaktadır. Dolayısıyla ritüeller, genellikle toplum tarafından ortaklaşa icra edilir ve toplumun bir parçası olan bireyler arasında iletişimi, dayanışmayı ve bağları güçlendirir. Aynı zamanda ritüeller, bireylere aidiyet duygusu ve toplumsal kimlik kazandırır. 
 Yetişkin dünyasının taklidi mahiyetindeki çocuk oyunları, toplumsal yaşamın her aşamasını inceleyebilmek için önemli bir kaynak niteliğindedir. Çocuklar, gözlem güçleri, taklit yetenekleri ve güçlü bellekleri ile geçmişi koruma ve saklama konusunda etkili bir rol oynarlar. Çocuk oyunları, bilişsel, fiziksel, duyusal gelişim özellikleri, katılımcıların niteliği, niceliği ve cinsiyeti, icra bağlamı gibi birçok değişkene bağlı olarak sınıflandırılmaktadır. Belirli bir kültürel ve dinî bağlamda, sosyal yaşamın ve inanç pratiklerinin taklidinden beslenen ritüel nitelikli çocuk oyunları, toplumun bir parçası olan çocuklar tarafından her toplumda icra edilmektedir. Nitekim Uygur Türkleri tarafından gerçekleştirilen ritüeller, çocuk oyunları arasında yer bulmakta, mevsimlik törenlerde, çeşitli tabiat olaylarını karşılarken, ürün hasadı sırasında, kutsal zaman niteliğindeki bayramlar, aylar, kandil gecelerinde ve milli bayramlarda, kalabalık çocuk grupları tarafından oynanmaktadır. Yetişkinlerin evren tasavvurunun taklidi ve sembolü niteliğindeki bu oyunlar, ilk çağlardan itibaren geçirdiği değişim ve dönüşüm vasıtasıyla Uygur Türklerinin toplumsal belleğinde önemli bir sembolik değer oluşturmakla birlikte kültürel mirasın gelecek nesillere aktarılmasında önemli bir araç işlevi görürler. Çocuklar, bu oyunlar aracılığıyla Uygur kültürünün temel unsurlarını, inançlarını, yaşam tarzını ve değerlerini öğrenirler. Bu sayede toplumun ortak hafızası ve kimliği, gelecek kuşaklara aktarılır. Ritüel nitelikli çocuk oyunları, aynı zamanda çocukların sosyal becerilerini geliştirmelerine, iletişim kurma, işbirliği yapma, takım çalışması, liderlik becerileri gibi sosyal yeteneklerin kazanılmasına katkı sağlar.
 Çalışmamızda, Uygur Türkleri arasında oynanan ritüel nitelikli çocuk oyunları, kutsal ve sosyal zaman, mekan, icra ve icracı özellikleri bağlamında ele alınmaktadır. Ayrıca ritüel karakteristikteki Uygur çocuk oyunları, klasik ve modern oyun kuramları ve oyunun toplumsal işlevi bağlamında bütüncül bir bakış açısıyla literatür taramasından elde edilen verilerle değerlendirilmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
42

GÖNEL SÖNMEZ, Tugba, and Serkan KÖSE. "UYGUR TÜRKLERİNDE NEZİR ÇİRAĞ RİTÜELİ." HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature), October 27, 2022. http://dx.doi.org/10.28981/hikmet.1177646.

Full text
Abstract:
Davranış temelli ve doğası gereği toplumların inanç tasavvurunu somutlaştıran ritüeller, içerisinde barındırdıkları geleneksel ve anlamsal bilgiyi özellikle sözlü kültür ortamından beslenen toplumsal bellek vasıtasıyla sürdürülebilir kılmakta ve ritüel bilgi, bir iletişim aracına dönüşmektedir. Toplumsal belleğin dışavurum ve aktarım bağlamlarından olan geleneksel pratik ve uygulamalar, ritüel bilginin aktarıldığı, yaşatıldığı ve yeniden canlandırıldığı ortamlardır. Geçmişten günümüze nitelik ve nicelik bakımından farklı formlarda gerçekleştirilen nezir-çirağ ritüeli, Uygur Türkleri arasında gerçekleştirilen geleneksel dinî bir uygulama mahiyetindedir. Uygur Türkleri yaratıcıya adadıkları kanlı ya da kansız kurbanlar vasıtasıyla ağaç, atalar, su, ateş ve ocak gibi İslamiyet öncesi kült ve uygulamaların yanı sıra abdest almak, Kur’an okumak ve namaz kılmak gibi İslami pratikleri de aynı ritüelde kaynaştırmakta ve bu ritüel çerçevesinde belirli yasak ve kaçınmalara riayet etmektedir. Çalışmadaki başat amaç, nezir-çirağ kavramından hareketle Uygur Türkleri arasında önemli bir yere sahip olan nezir-çirağ ritüelinin mahiyeti, kapsamı, zaman, mekân ve icra özelliklerinin tespit edilmesi ve söz konusu ritüelin sosyo-kültürel işlevlerinin analiz edilmesidir. Bu bağlamda nezir-çirağ ritüelleri toplumsal kategoriden bireysel kategoriye doğru icra özelliklerine göre değerlendirilmeye tabi tutulmuş ve söz konusu ritüellerdeki yasak ve kaçınmalar ayrıca incelenmiştir. İncelemede Uygur Türklerinde icra edilen nezir-çirağ ritüeli toplumsal işlevsel yöntemle ortaya konulmuştur. Makaleye konu olan ritüeller ve çeşitlilikleri literatür taramasından elde edilen bilgilerden hareketle tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
43

Çam, Esra. "KADINLARIN KUTSAL GÜCÜNÜN RİTÜELLERDEKİ TEMSİLÎ ROLÜ: HAREZM ÖRNEKLEMİNDE YENGELİK." Folklor Akademi Dergisi, September 5, 2024. https://doi.org/10.55666/folklor.1488419.

Full text
Abstract:
İnsan yaşamının doğum, evlilik, ölüm gibi önemli geçiş evreleri vardır. Bu evreleri kutsamak, ritsel eşikleri kolaylıkla geçebilmek gibi amaçlarla çeşitli ritüeller düzenlenmektedir. Ritüellerde rol alan, yöneten kişiler genellikle inanç yapısına, kültüre ve topluma göre belirlenir. Cinsiyet, toplumsal statü, eğitim ve yetkinlikleri gibi özellikler belirleyici faktörler arasındadır. Geçiş ritüellerinden biri olan evlilik ritüellerinde; kutsal uzman/ritüel uzmanı, akrabalar, sağdıçlar ve yardımcı kişiler çeşitli ritsel edimleri icra etmektedir. Bu çalışmada, evlilik ritüellerinin baş rolünde olan gelin ve damadın yardımcısı yengenin ritüellerdeki rolü, icraları ve bu çerçevede yenge tipi incelenecektir. Makalede: “Yenge olmak ataerkil düzenin kadına verdiği rol müdür yoksa ‘lütuf’ mudur?”, “Yengenin sembolik ve gerçekçi rolleri nelerdir?” sorularına cevap aranmaya çalışılmıştır. Çalışmada örneklem olarak Özbekistan’ın Harezm bölgesi alınmıştır. Harezm bölgesinde icra edilen evlilik ritüellerinde yengenin rolü ve konumu alan araştırması yöntemi ile tespit edilmiştir. Elde edilen nitel veriler ve literatürde bu bağlamda kaleme alınmış daha önceki çalışmalardaki verilerden hareketle yengelik temsilî rolü analiz edilmiştir. Harezm’in Türklerin eski yerleşim yerlerinden biri olması, bölgedeki gelenek, görenekler, inanışlar, icracılar hakkında güncel bilgileri ortaya koyabilmek adına alanda 2021-2022 tarihleri arasında derleme çalışmaları yapmış olmam ve çalışma sahası olarak bakir bir alan kabul edilebilecek bir yer olması sebebiyle örneklem olarak bu saha tercih edilmiştir. Bu unsurlar aynı zamanda makalede kullanılan verilerin özgün ve güncel yanını vurgulamaktadır. Ritüeller ve ritüel icracıları ritüellerin icra edildiği toplumların dinî inanç ya da seküler yapıları, kültürleriyle beslenip şekillenmektedir. Makalede bu noktadan hareketle; dinî inanç ve sosyokültürel yapının kadınların ritüellerdeki rollerine olan etkisine dikkat çekildikten sonra “Yenge kimdir?” sorusu etrafında tespit ve değerlendirilmeler yapılmıştır. Kadının medeni durumunun, toplumsal değerlerin, toplumsal cinsiyetin ritüellerdeki yengelik temsili rolü üzerinden kadın rollerini nasıl etkilediğine dikkat çekerek yenge kavramı incelenmiştir. Daha sonra yengenin ritüellerdeki icraları üzerine odaklanılmıştır. Harezm bölgesi ritüellerinde yengenin geleneksel ve güncel icraları bağlamında rolleri sembolik ve gerçek anlamları göz ününde tutularak değerlendirilme yapılmıştır. Makalede, yengeninin ritüelistik edimlerini somutlaştırmak amacıyla Harezm bölgesi evlilik ritüellerinde tarafımca çekilen fotoğraflara yer verilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
44

KURT, Bayram, Şakir Orçun AKGÜN, and Derya KARABURUN DOĞAN. "GAZİANTEP ALEVİ KÜLTÜR DERNEĞİ DİNİ RİTÜEL VE MÜZİKLERİ." İnönü Üniversitesi Kültür ve Sanat Dergisi, October 17, 2022. http://dx.doi.org/10.22252/ijca.1180344.

Full text
Abstract:
Türkiye’de sanayi, ticaret, gastronomi ve kültür-sanat anlamında önemli bir yere sahip olan Gaziantep nüfus bakımından da Türkiye’nin en büyük dokuzuncu ili olma özelliğine sahiptir. Birçok kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmış olan Gaziantep günümüzde hala çeşitli kültürleri içerisinde barındırmaktadır. Anadolu coğrafyasında birçok ilde bulunduğu gibi Gaziantep ilinde de Alevi-Bektaşi cemaatinin varlığı bilinmektedir. Bu çalışmada Gaziantep merkez ilçesi olan Şehitkamil ilçesinde varlığını gösteren Cem evi baz alınarak, buradaki Alevi-Bektaşi cemaatine ait sosyo-kültürel yapının, cemaatin inanç sisteminin dini ritüelleri ve bu ritüellerde kullandıkları müziklerin içeriğine yönelik tespite yer verilmiştir.
 
 Bu çalışma nitel araştırma yöntemlerinden kültür analizi modeli ile gerçekleştirilmiştir. Bahsi geçen Cem evinde bulunan cemaatin müziği ile birlikte “Dini ritüel ve Müzik kültürü” üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda burada dini ritüeller uygulanırken bu ritüellerin ne şekilde olduğu ve ritüeller uygulanırken icrası gerçekleştirilen eserlerin form ve repertuvar analizlerine yer verilmiş olup deyişlerin makamsal özellik taşıdığı sonucuna varılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
45

Kaynak, İbrahim Hakkı, and Sinan Uslu. "Din Fenomenolojisi Perspektifinden Halk İnançları: Sarıveliler Örneği." neugastro, June 30, 2024. https://doi.org/10.54497/neugastro.2024.2.

Full text
Abstract:
İnsanoğlu yaratılıştan getirdiği kutsallık inancını, kutsal saydığı varlıkları sözlü gelenek içerisinde dile getirerek nesilden nesile mitoslar yoluyla aktararak kültürün temel unsuru olan inançları bazen sembollerle bazen de ritüellerle ifade ederek hayatın devamı açısından inanç kültürü meydana getirmiştir. Modernleşmenin getirdiği yeni anlayışlarla birlikte toplumsal geleneksel dini anlayış daha rasyonel bir dini anlayışa evrilerek dini yaşayışı yok etmenin eşiğine getirmiştir. Geleneksel toplumdan modern topluma geçiş süreçleri ile bu inançlarda zayıflama görülmüş ya da toplumsal anlamını kaybetmiştir. Bu doğrultuda, Sarıveliler ilçesinin tarihini, coğrafi yapısını ve halk kültürünü Din Fenomenolojisi perspektifinden ele alarak sağlam bir teorik çerçeve oluşturmak çalışmanın temelini teşkil etmektedir. Başka bir ifade ile bu çalışma, bölgenin coğrafi ve tarihi yapısını göz önünde bulundurularak, Sarıveliler'in halk inançlarını açıklamayı amaçlamaktadır. 3644 sayılı yasa ile 27 Mayıs 1990’da ilçe statüsü kazanan Sarıveliler, on sekiz mahalle, yedi köy ve bir beldeye sahip olup, bu yerleşim birimlerinin birbirlerine yakınlığı dikkat çekmektedir. Coğrafi konumu itibariyle, Sarıveliler Torosların yamaçlarında, ortalama yüksekliği 1500 ile 1650 metre arasında değişen bir bölgede kurulmuştur. Din Fenomenolojisi perspektifinden yaklaşarak, ilçenin halk inançlarını ve kültürel pratiklerini incelemeyi amaçlayan bu çalışmada, bölgedeki geleneksel ritüeller, törenler, dualar ve mitler ele alınmaktadır. Ayrıca, yerel halkın doğa ve maneviyat arasındaki ilişkiyi nasıl algıladığı ve nasıl ifade ettiği üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda, Sarıveliler’in dinî ve kültürel mirasının nasıl şekillendiğini ve günümüzde nasıl yaşatıldığını anlamak için bölgedeki insanların inanç sistemlerine ve geleneklerine odaklanılmaktadır. Böylelikle, ilçenin dinî ve kültürel çeşitliliği anlaşılarak, bölgenin kültürel kimliğine derinlemesine bir bakış sunulmaktadır. Sarıveliler’in unutulmaya yüz tutmuş halk inançlarını kayıt altına almak çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
46

Sayın, Fatma. "Söz ve Ötesi: Söz, Müzik, Ritüel İlişkisine Ontolojik (Kozmik) Bir Yaklaşım." Milel ve Nihal, March 13, 2024. http://dx.doi.org/10.17131/milel.1434458.

Full text
Abstract:
Dini ritüeller belirli zamanlarda, belirli formlarda gerçekleştirilen tarihsel olaylardır. Dini ritüellerin olay karakteriyle pratiğe yön vermesi ile dini ve felsefi üst anlatıların ritüelleri zihinsel/ideolojik olarak konumlandırması arasında bir ayrım söz konusudur. Bu ayrım aynı zamanda ritüellerin anlamı konusunda bazı belirsizliklere yol açmaktadır. Antik/ilkel düşünce, insan varlığını bütün (kozmos) içinde ele aldığı için, ritüeli kozmolojinin bir temsili olarak anlamlandırmıştır. Bu bütünsellik insanın kendi sınırlarına ve sınırların ötesine dikkat çekerek en temelde sınır tecrübesini görünür hale getirmiştir. Bu açıdan ritüel, bir sınır çizme ve sonra sınırı aşma süreci olarak formasyon, deformasyon ve transformasyon gibi boyutlara sahiptir. 
 Bu yazımızda ritüelin olay formunda insanın farklı boyutlarını dikkate alarak insanın kendisini anlamasına ve dönüştürmesine imkan hazırladığını vurgulayacağız. Bu imkan bağlamında Türk-İslam kültüründeki mevlid, Alevi semahı ve Mevlevî âyininin farklı yönlerini ele alacağız. Mevlid ritüelinde katılımcının mevlidin olağanüstülük anlatısıyla bir transformasyon sürecine girdiğini ifade edeceğiz. Alevî semahında ise bedensel formasyonun mekansal temsili olarak ritüele dikkat çekeceğiz. Alevî semahının yerellik evrensellik ikilemine karşılık Mevlevî âyininde şehir kavramının sembolik formasyonuna dikkat çekeceğiz. Mevlevî âyininde kozmik birliğin sembolik tezahürü olarak şehir ve ritüelin karşılıklı etkileşimini analiz etmeye çalışacağız.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
47

Sert, Seyyid, and Ahmet Yalçın. "Develi yöresi Alevilerinde ölümle ilgili inanç ve uygulamalar." Kayseri Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, May 21, 2024. http://dx.doi.org/10.51177/kayusosder.1469721.

Full text
Abstract:
Ölüm insanoğlunun yaratılışının bir parçası ve hayatın kaçınılmaz gerçeğidir. Ölüm her doğan canlının başına gelen evrensel bir olgudur. Hangi inanca, cinsiyete ve topluma ait olursa olsun insanoğlu doğumla başlayan ve ölümle sona eren hayatını daha anlamlı kılabilmek için bu yolda büyük çaba sarf etmiştir. Bu hususta gayretini birtakım dini ritüellerle icrâ etmeye çalışmış ve bunları gelecek nesillere aktarmıştır. İnsan, öldükten sonra hatırlanmak ve sevdiklerini hatırlamak maksadıyla kendisinin de bir gün öleceğini düşünerek tarih boyunca ölüm ve ölümle ilgili ritüelleri hayatının en önemli meselelerinden bir yapmıştır. Bu ritüeller kişinin bağlı bulunduğu inanç ve içinde yaşadığı kültürün değerlerinden esinlenerek oluşturulmuştur. Ölen kimsenin inancı, toplumsal statüsü, vasiyeti, cenaze hizmetini gerçekleştiren kimselerin tutumu gibi değişkenlere bağlı olarak ölüm öncesi ve sonrasında gerçekleştirilen ritüellerde farklılıklar olabilmektedir. Alevilerde ölüm ve ölüm sonrasında gerçekleştirilen ritüeller konusunda yaşadıkları bölgelere göre çeşitli farklılıklar görülebilmektedir. Develi yöresinde yaşayan Alevilerde ölümle ilişkilendirilen inanış ve uygulamalar makalemizin temelini oluşturacaktır. Makalemizi yazarken Alevilikle ilgili kaynaklardan ve bizden önce bu alanda yapılmış olan çalışmalardan yola çıkarak yörede yaşayan katılımcılarla yaptığımız görüşmelerden ve saha gözlemlerinden faydalandık. Ölüm ve sonrası ile ilgili inanış ve uygulamalar hususunda; yörede yaşayan Alevîlerin bazı küçük farklılıklar haricinde Geleneksel Alevîlik anlayışına bağlı kaldığı ve yörede yaşayan Sünnilerden etkilendiği görülmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
48

DİNÇ, Mehmet Hanifi. "Zerdüştlük İnancı ile Hint Dinlerindeki Ateşe Tapınma ve Kurban Ritüelleri." Akademik Tarih ve Dusunce Dergisi, February 25, 2024. http://dx.doi.org/10.46868/atdd.2024.645.

Full text
Abstract:
İran ve Hint coğrafyasında yaşayan insan topluluklarının akrabalık bağlarının olduğu araştırmacıların malumudur. Dini inançlar bu bağların en önemlilerinden bir tanesidir. Bu inanç sistemleri İran’da Zerdütşlük/Mecusilik, Hindistan’da ise Hinduizm olarak adlandırılmaktadır. Her iki inanç sistemi arasında başta ateş kültü olmak üzere düzenledikleri ritüellerde büyük oranda benzerlik bulunmaktadır. Bunları hayvan kurbanları, soma ve çeşitli gıda ürünlerinden oluşan sunular takip etmektedir. Ayrıca her iki toplum da tüm bu kurban ve sunuları, düzenledikleri ateş ritüelleri ile tanrılara ulaşacağını düşünmüşlerdir. Ancak Zerdüştlük inancında kurban ve sunu ritüelleri yalnızca Ahura Mazda için düzenlenmişken, Hindu toplumunda bu ritüeller birçok tanrı için düzenlenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
49

Araz, Ömer Faruk. "Antik Çağdan Orta Çağa Yahudi Karşıtlığının Ortaklaşan Söylemi." Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, December 18, 2024. https://doi.org/10.15370/maruifd.1557350.

Full text
Abstract:
Dinî gruplar arasında yaşanan görüş ayrılıkları, mücadele ve çatışmaların belli başlı temel sebeplerinden bahsetmek mümkündür. Aynı coğrafyada mevcudiyetini sürdürmek, dolayısıyla başta siyasi olmak üzere sosyal, kültürel, ticari ve dini olarak sürekli karşı karşıya gelmek bu çatışma sebepleri arasında görülebilir. İskenderiye’de MÖ. 3. yüzyıldan itibaren Pagan toplumla Yahudilerin bir arada yaşamasına bağlı olarak ortaya çıkan, zaman zaman çatışma noktasına varan Pagan-Yahudi tartışmaları bu kapsamda değerlendirilebilir. Söz konusu mücadele ve çatışmaların diğer nedeni olarak bir dinin içinden yeni fikirler, görüşler ya da dinî yorumlar ortaya koymak suretiyle ayrışarak/farklılaşarak yeni bir dinî grubun oluşmasıyla, nev zuhur inanç mensupları ile eski dindaşları arasında görülen tartışma, mücadele ve çatışmalar verilebilir. Miladi ilk yüzyıldan itibaren Yahudilik içinden doğan Hıristiyanlığı benimseyenlerle Yahudiler arasında iki bin yıldır süregelen tartışmalar buna örnek olarak zikredilebilir. Üçüncü olarak, tarih, teoloji ya da ritüel alanda ortak özellikleri bulunan inanç grupları arasında da mücadele ve çatışmalar görülebilir. Yahudi kutsal kitabında yer alan çeşitli anlatılar, Yahudilikte yer alan bazı ritüeller Kur’an-ı Kerim’de de ana hatlarıyla yer almaktadır. Ancak bu ortak noktalarla ilgili anlayış, yorum ve pratik farklılıkları söz konusu olabilmesi sebebiyle iki din (mensupları) arasında miladi yedinci asırdan itibaren yaşanan tartışmalar da bu duruma örnek verilebilir. Tarihin çok farklı devirlerinde yaşanmış olsa da pagan ve Hıristiyan yazarların Yahudilere yönelik eleştiri ve suçlamalarında bazı ortak noktalar göze çarpmaktadır. Bu çalışmada Paganların Yahudilere yönelik suçlamalarında bazı iddiaların binlerce yıl geçse de Hıristiyanlarca kullanılmaya devam ettiği, bunların gerçek olup olmadığıyla ilgili herhangi bir inceleme yapma gereği duymadan iddiaların tekrarlandığı ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Hıristiyan coğrafyada Yahudilerle ilgili eski eleştiri mirasının aynen devralındığı, bunun üzerine yeni eleştiriler de eklendiği gösterilerek bunların Yahudilere yönelik şiddete dönüştüğüne işaret edilerek Yahudi karşıtlığının tarihte en yaygın, şiddetli ve uzun süreli olarak Hıristiyan dünyada yaşandığı dile getirilecektir. Josephus’un eserleri gibi klasik çalışmaların yanı sıra modern dönemde yapılan çalışmalar da incelenmek suretiyle hedeflenen sonuçlara ulaşılmaya çalışılacaktır. Bu çalışma ile özellikle son yıllarda Yahudi karşıtlığının neredeyse tamamen Müslümanlarla ilişkilendirilmeye çalışılmasının tarihi zeminden yoksun olduğu, Yahudi-Hıristiyan ilişkileri tarihinin ise son derece kanlı hadiselerle dolu olduğu ülkemizdeki okuyucu kitlesinin dikkatine sunulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
50

Şahin, Şefik, and Abdussamet Kaya. "DİNİ KİMLİK İNŞASINDA BESLENME ANLAYIŞLARININ ROLÜ: HARE KRİŞNA ÖRNEĞİ." e-Şarkiyat İlmi Araştırmaları Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR), August 27, 2024. https://doi.org/10.26791/sarkiat.1442223.

Full text
Abstract:
Beslenme ile ilgili dini değer ve normlar birey ve grup açısından dini kimliğin önemli bir bileşenini oluşturur. Dolayısıyla beslenme rejimleri, insanların dini ve toplumsal yapılarını yansıtan önemli olgular arasında yer alır. Bu durum beslenme ile ilgili inanç ve pratiklerin, dini kimliğin inşa süreçlerinde oldukça önemli bir fonksiyon icra ettiğini gösterir. Beslenme rejimleri üzerinden dini bir kimlik inşası hem tarihi dinlerin hem de Yeni Dini Hareketlerin önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Beslenme ile dini kimlik arasında diyalektik bir ilişki söz konusudur. Bu ilişki başta kültür ve dini grubun ilişkide bulunduğu dış gruplar veya kendileri ile rekabet içinde olduğu öteki dinsel yapılar olmak üzere birçok değişkene bağlı olarak şekillenir. Birçok dinde kurban, oruç, dua gibi ritüeller uygulamada birbirine benzese de beslenme düzenleri; ekonomik koşullar, coğrafik şartlar ve kültürel birikimlere göre farklılıklar gösterebilmektedir. Dini kimliğin önemli bir bileşeni olarak beslenme statik bir olguyu ifade etmez. Zira beslenmeye ilişkin dini değer yargıları toplumsal değişme ile karşılıklı bir ilişki ekseninde dönüşürler. Dini kimliğin inşa ve ikamesinde beslenmenin kritik önemi Yeni Dini Hareketler için de söz konusudur. Nitekim Yeni Dini Hareketlerin birçoğunun tarihi dinler gibi beslenme konusunda keskin bazı sınırlar çizdikleri görülmektedir. Bu çalışmada kimlik olgusu üzerinden beslenme rejimlerinin dini kimliği nasıl şekillendirdiği konusu Yeni Dini Hareketlerden Hare Krişna örneği üzerinde incelenmiştir. Çalışma literatür taramasına dayalı olarak yapılmıştır. Çalışmada tıpkı tarihi dinlerde olduğu üzere Hare Krişna’nın da beslenmeyi mensupları için dini kimlik inşa etme sürecinde önemli bir araç olarak kullandığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca Hare Krişna hareketinin kitleselleşme amacıyla, beslenmeye ilişkin inanç ve pratiklerini bilimsel temellere dayandırmaya önem atfettiği anlaşılmıştır. Bu çalışmanın beslenmenin dinî kimlik inşasındaki rolü konusunda literatüre mütevazi bir katkı sağlaması umulmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!