Academic literature on the topic 'Edatların Anlama Etkisi'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the lists of relevant articles, books, theses, conference reports, and other scholarly sources on the topic 'Edatların Anlama Etkisi.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Journal articles on the topic "Edatların Anlama Etkisi"

1

Osman, Aktaş. "Arapçada Farklı Görev ve Anlamlarda Kullanılan Bazı Edatlar." Mevzu - Sosyal Bilimler Dergisi, no. 6 (September 15, 2021): 49–69. https://doi.org/10.5281/zenodo.5506602.

Full text
Abstract:
Arapçada kelimeler, klasik tasnife göre isim, fiil ve harf olmak üzere üçe ayrılmaktadır. İsim ve fiillerin kendi başlarına bir anlamı varken, harflerin kendi başlarına bir anlamı yoktur. Harfler, ancak isim veya fiil ile birlikte kullanıldıklarında bir anlama delalet edebilir. Arapçada bir kelimenin, kullanıldığı yere ve anlama göre bazen isim bazen de harf kabul edildiği görülmektedir. İster isim olsun ister harf, Arapçada edatların cümlede çok önemli bir görevi yerine getirdiği söylenebilir. Özellikle bileşik cümlelerde, yan cümleyi ana cümleye bağlamada genellikle edatlardan yararlanıldığı görülmektedir. Edatlar olmadan, anlamlı bir cümlenin kurulamadığı durumlar hiç de az değildir. Edatların isim ve fiil gibi farklı görevlerde ve ayrıca farklı anlamlarda kullanıldıklarının bilinmesinin, anlamlı bir yapı kurma ve cümleye doğru bir anlam vermede büyük bir önemi vardır. Kuşkusuz Arapçada farklı görev ve anlamlarda kullanılan birçok edat söz konusudur. Bu çalışmada ise Arapçada farklı görev ve anlamlarda kullanılan edatların en yaygın olanlarından مَا، لَا، ل، مَنْ، حَتَّی، وَ، نَحْوَ، عِنْدَ، لَدَی، كَمْ  edatları ele alınmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Mustafa, Abdulkerim, Abdullah Hanano, and Muhammed Ali Hasanoğlu. "İbn Rüşd El-Hafîd’in “Bidâyetü’l-Müctehid Ve Nihâyetü’l-Muktesid” Kitabına Göre Anlam Edatlarında Eşadlılık (İştirâk-i Lâfzî) ve İslâm Fıkhına Etkisi Homonymys In Arabic prepositions and Its Impact On Islamic Jurisprudence regarding to Book “Bidayat AlMujtahid Wa Nihayat Al-Muqtasid” by Ibn Rushd Al-Hafid." AYDIN ARAPÇA ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 3, no. 1 (2019): 1–33. http://dx.doi.org/10.17932/iau.arap.2019.020/ayad_v03i1001.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Çalık, Nevriye Sümeyra. "Nesefî’nin Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl Adlı Eserinde Âyetle İstişhâd." RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, April 20, 2024. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1470149.

Full text
Abstract:
Moğol istilasının etkilerinin hissedildiği Mâveraünnehir bölgesinde Buhara ve Semerkant gibi ilim merkezlerine yakın bir coğrafyada eğitim alan Nesefî, (ö. 710/1310) tefsîr alanında yazdığı orta hacime sahip Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl adlı eserinde âyetlerin dilbilimsel yönden tahlîllerini yoğun bir şekilde yapmıştır. Bu makalemizde Nesefî’nin eserinde yaptığı bu tahlîller içerisinden âyetlerde var olan dil kurallarını açıklamada kullandığı âyetle istişhâd metodunu inceledik. Bu çalışma çerçevesinde Müfessir’in eserinde âyetlerle yaptığı istişhâdlardan âyette var olan nahiv kurallarını açıklarken öne sürdüğü görüşün doğruluğunu ortaya koymak için şâhid olarak getirdiği âyetleri ele aldık. Bu âyetleri incelerken nahiv kurallarına yönelik istişhâdları öncelediğimiz için Müfessir’in lugavî anlama yönelik yapmış olduğu âyetle istişhâdları makalemizde yer vermedik. Makalemizle Nesefî’nin tefsîrinin bu metodu kullanarak dilbilimsel yönden sahip olduğu zenginliği ortaya koymayı amaçladık. Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl üzerine birçok çalışmalar yapılmışsa da literatürde âyetle istişhâda yönelik herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Bu makaleyle eserin farklı bir yönünün de açığa çıkacağı düşüncesindeyiz. Yapmış olduğumuz incelemelerde Nesefî’nin âyetleri dilbilimsel yönden tahlîl ederken genellikle mensubu olduğu Basra ekolünün görüşlerine göre âyetleri yorumladığı görülmektedir. Müfessir, yapmış olduğu istişhâdlarda âyetleri titizlikle ele almış, uygun anlamı ortaya çıkarmak için yoğun çaba sarfetmiştir. Edatların kullanımı, harfi cerin anlama etkisi, fiilin meful almasıyla edindiği anlamları incelemiştir. Ayrıca şâhid getirdiği âyetlerin sadece nahiv kuralıyla ilgili bölümlerini alarak okuyucunun konunun bağlamından kopmamasını sağlamıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Atan, Ömer Faruk. "Lafzî Değerlendirmelerin Hükme Etkisi (Tevbe Sûresinin 60. Âyeti Örneği)." Gumushane Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi (GIFAD), July 8, 2024. http://dx.doi.org/10.53683/gifad.1431330.

Full text
Abstract:
Zekât, insanlık tarihi kadar eski olan ve malî destek niteliği taşıyan bir ibadettir. Müslümanlara farz kılınan zekâtın mahiyeti, formel kuralları ve bu yardım fonunun nerede kullanılacağı ile ilgili hususlar, âyetlerde ilkesel olarak buyurulmuştur. Kur’ân’da konuyla ilgili detay verilmemekle beraber, Tevbe sûresinin altmışıncı âyetinde kimlerin zekât alabileceklerini zikretmiştir. Yüce Allah, bu sınıfları liste olarak sıralamakla bunların dışında kalanların bu fondan yararlanamayacağını vurgulamıştır. Bu sınıflar için kullanılan isimlendirmeler, lafzın delâleti açısından değerlendirilmiş ve kullanılan terimin kapsamı tartışılmıştır. Böylece literal değerlendirmelerin doğurduğu sonuç ve hükme etkisi fakîhler tarafından müzakere edilmiştir. Çalışmamızda semantik açıdan bu değerlendirmelere örnek olarak Tevbe sûresinin altmışıncı âyeti incelenmiştir. Âyette mezkûr olan zekât sınıflarının mahiyeti, ulemâ tarafından ortaya konulan görüş muvacehesinde zikredilmiştir. Bu gruplar için tercih edilen her kelimenin sözlük anlamından da hareketle delâleti ve kapsamı değerlendirilmiştir. Bu kelimelerin diğer nasslardaki kullanımı ve kendisine yüklenen anlam referans alınarak ortaya konulan hükümler belirtilmiştir. Bu sınıflar için kullanılan kelimeler, onların niceliği, sıralanması, zikredilen edatlar, bu edatlarla sınıfların gruplandırılması ve başka edatlarla geçiş yapılması gibi birçok husus, incelenmiştir. Böylece zekât sınıflarının kapsamı, alt kısımları, bu taksimata göre zekâtın dağılımındaki görüşler zikredilerek fakîhlerin buna dair ortaya koyduğu hükümler değerlendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

NAROL, Süleyman. "An Investigation on the Grammatical and Problematic Interpretations of the Expression of "in Küntüm" in the Qur'an." Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, May 10, 2023. http://dx.doi.org/10.18505/cuid.1239164.

Full text
Abstract:
Kur'an-ı Kerim indiği dönemdeki ilk muhataplarına mesajını ulaştırmayı hedeflerken öncelikle onların dilleri olan Arapça’yı en etkileyici ve anlaşılır bir biçimde kullanmıştır. Bunu yaparken de dilin anlam ve kurallar yelpazesinin izin verdiği her türlü imkânı kullanmıştır. Kur'an, muhataplarına mesajını iletirken bazen sözü uzun ifadelerle gerçekleştirmiş kimi zaman da oldukça öz bir biçimde hatta yerine göre bir kelime veya edatla bunu yapmıştır. Dilin yapısı gereği onun anlam ifade eden en küçük parçası olan kelimeler ve hatta Arapça’nın morfolojik yapısı nedeniyle ona özgü olarak edatlar ve harfler, anlamı büsbütün etkileyen unsurlardır. Bu çalışmada ele alınan “إنْ”edatı Arapça’daki diğer pek çok harf ve edat gibi anlam üzerinde hiç kuşkusuz önemli bir etkiye sahiptir. “إنْ”edatının dildeki en temel anlamı olan şart manasında kullanımı genel olarak Kur'an’daki pek çok âyette de kaşımıza çıkmaktadır. Bu anlamın yanı sıra Kur'an'ın bütünlüğü ve âyetlerin bağlamına göre nefiy, tekit ve sebep manaları da bu edatın Kur'an’daki diğer kullanımlarıdır. “إنْ”edatının Kur'an'da asli manası olan şart manası dışında sebep/ta‘lîl manasının dilde olup olmadığı ve buradan hareketle bu anlamın Kur'an'da kullanılıp kullanılmadığı konusu temelde Basra ve Kûfe dil ekollerinin tartıştığı bir mesele olmakla birlikte anlama etkisi nedeniyle bu husus müfessirler arasında da tartışılan bir konu olmuştur. “إنْ”edatının Kur'an'da geçtiği yerlerde anlama olan etkisini tespit edip bağlama uygun olan manayı vermek Kur'an'ın doğru anlaşılması noktasında oldukça önemlidir. Bu çalışma da söz konusu edatın anlama olan etkisini tartışmalı yaklaşımların bulunduğu âyetler ve “إِنْ كُنْتُمْ”şeklinde fiil formundaki kullanımı özelinde ele almayı amaçlaması bakımından önemlidir. Çalışmada üzerinde problematik yaklaşımların olduğu âyetlere müfessirlerin yaklaşımları erken dönemden modern döneme kadar kaleme alınmış olan belli başlı tefsirlerden aktarılmış ve analitik bir bakışla birtakım değerlendirmelere yer verilmiştir. Basra dil ekolü ve onların çizgisindeki kimi müfessirler “إنْ”edatının sebep manasının dilde olmadığını söyleseler de Kûfeli dilciler ve bu çizgideki müfessirler uzun izahlarla bu anlamın söz konusu edatın anlamları arasında bulunduğunu ifade etmişler ve bu edata Kur'an'da kimi bağlamlarda şart manası vermenin doğru olmadığına dair âyetlerdeki ve hadislerdeki kullanımlardan örnekler göstermişlerdir. Mesela el-Bakara sûresi 2/31. âyette melekler hakkında kullanılan “إِنْ كُنْتُمْ”ifadesine “Eğer doğrulardansanız” şeklinde şart manası verilmesi onların doğru sözlü olup olmadıkları konusunda şüphe uyandıracağını ve bunun onların melek olma vasıflarına ters düşeceğini ileri sürmüşlerdir. Diğer taraftan “Ey iman edenler” hitabıyla başlayan ya da hitabın müminlere yönelik olduğu el-Bakara sûresi 2/278, Âl-i İmrân sûresi 3/139 vb. âyetlerin sonundaki “إِنْ كُنْتُمْ” ifadesine “Eğer müminlerseniz/inanıyorsanız” şeklinde şart anlamı vermenin âyetin başı ve sonu arasında bir çelişki doğuracağı ve bu üslubun Allah hakkında itikadi zeminde bir probleme neden olacağını söylemişlerdir. Aynı şekilde birtakım dilciler bazı âyetlere şart manası vermenin bağlam ve Kur'an üslubu açısından problem teşkil ettiğini ileri sürerek bu durumu el-Bakara sûresi 2/23. âyet ve benzeri âyetler üzerinden açıklamaya çalışmışlardır. Zira onlara göre söz konusu âyette müşriklerin Kur'an hakkında şüphe ettikleri kesin olduğu halde “Kur'an hakkında şüphe içindeyseniz haydin onun benzeri bir sûre getirin” denilmesi hem bağlama hem de vakıaya uygun düşmemektedir. Kur'an'da çoğunlukla âyet sonlarında yer alan “إِنْ كُنْتُمْ”ifadesinin fiil formundaki bu kullanımlarını tefsir ederken şart manası veren ve çoğunluğu oluşturan Basra dil ekolü ve onların çizgisindeki bazı müfessirler ise sistematik bir biçimde söz konusu edatın geçtiği âyetlerden bu çalışmada ele alınanların hepsine şart manası vermişler ve bağlam açısından şartın sorunlu olduğu ya da birtakım itirazlara konu olduğu durumlarda da hazif, takdim-tehir ve mecaz gibi çeşitli dilsel izahlara başvurmuşlardır. Kimi müfessirler ise bağlama göre şart ya da sebep/ta‘lîl manası vermiş ve daha serbest hareket ederek dilin bütün imkânlarını kullanmışlardır. Ancak bunların aynı bağlamda gelen benzer âyetlerde de farklı yaklaşımlar sergileyerek problematik bir yorum tarzı ortaya koydukları da dikkatlerden kaçmamıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

OKUR, Hüseyin. "Purpose (al-Ghāyah) as a Method af Takhsis (Strictly İnterpretation) in İslamic Jurisprudence (A Study of Purpose Prepositions)." İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, June 13, 2023. http://dx.doi.org/10.59777/ihad.1245780.

Full text
Abstract:
İslâm hukukunda naslardan hüküm istinbâtı; Arap dilinin üslup özellikleri, dizgesel anlamları ve yapısı anlaşılırsa elde edilebilir. Şeriatın tüm kaynakları ve hukukçuların buna katkıları Arapça olarak korunmuştur. Bu sebeple İslâm hukukçuları hükümlerin elde edilmesinde, dil kurallarının bilinmesi ve uygulanması hususunda ayrı bir özen göstermişlerdir. Dil kurallarının ve lafızlar bahislerinin fıkıh usûlünde detaylı bir şekilde ela alınmasını, hükümleri analiz etme sürecinde, taşıdığı işlevsellik ve birçok fer‘î meseleye etki eden sonuçları üzerinden açıklamak mümkündür.
 Usûlcülerin lafız-anlam ilişkilerini tespit etme noktasında ele aldıkları konulardan biri de tahsistir. Fıkıh usûlünün önemli konularından birini oluşturan tahsis, lafızlar bahisleri içinde geniş biçimde incelenmiştir. Genel anlamıyla tahsis, umum ifade eden bir lafzın anlamının bu lafız kapsamına giren fertlerden bir kısmıyla sınırlandırılmasını ifade eder. Usûl-i fıkıhta pek çok tahsis yöntemi bulunmaktadır. Bunlardan biri de gâye yöntemidir. Dilde yapılan sınırlandırmalar, herhangi bir fiil veya unsurun başlangıcını ya da yayılabileceği en son noktayı belirlemek için kullanılır. Bir şeyin gâyesi, o şeyin sınırı anlamına gelir ki, bu da hükmün kapsamının belli olgular dâhilinde sınırlandırılması demektir. Bu itibarla hem başlangıç (ibtida) hem de bitiş (intiha) için gâye kavramı kullanılmıştır. Usûlcülerin terminolojisinde gâye, şer‘î bir hükümle alakalı olarak kendisiyle bir hükmün başlangıç ve bitişinin bilindiği şeydir. Mugayyâ ise başlangıç ve sonuç için nassın sınırını belirlediği şeydir. Usûlcülerin eserlerinde konu edindikleri gâye, tahsis veya kasr anlamında olan ve bir şeyin bitişi anlamındaki gâyedir.
 Bir tahsis metodu olarak gâye hususunda dilcilerin ve usûlcülerin üzerinde en çok tartıştıkları konu, gâyenin bitişinin tespiti olmuştur. Usûlcüler gâye konusunu mefhûm-i gâye, mutlakın takyidi ve hurûfu’l-meâni konularında incelemişlerdir. Genel anlamda bakıldığında bunlar da birer gâye yöntemi olarak usûlde kullanılsa da usûlcülerin çoğunluğu gâye yoluyla tahsis etmenin “الى” ve “حتى” edatlarıyla sağlanabileceğini söylemişlerdir. Mütekellim usûlcüler tarafından mefhûm-i muhalefenin bir alt türü olarak kabul edilen mefhûm-i gâye, esasında müstakil bir tahsis yöntemi olmayıp gâye ile elde edilen hükmün, yani hükmün gâyeye bağlanmasının bir sonucu olarak, gâyenin sonrasının öncesine muhalif olması anlamında bir çıkarım türüdür. Esasında tahsis ile elde edilen anlam da bundan başkaca değildir.
 Çalışmamızda usûl eserlerinde hem gâyede kullanımlarının sık olması hem de anlamlarında bulunan gâyenin sınırının tespiti hakkında tartışmaların söz konusu olması itibariyle “الى” ve “حتى” edatları incelenecektir. Gâye ve tahsis edatlarının, sınırın yüklemin kapsamına girip girmediğine delâleti öteden beri tartışılan bir konudur. Bu tartışma “Gâye mugayyâya dâhil midir?” sorusuyla formüle edilmiş ve bu çerçevede incelenmiştir. Usûl ve fürû eserlerinde gâyenin mugayyâya dâhil olup olmadığı hususunda genel kurallar tespit edilmeye çalışılsa da bu sorunun fürû-ı fıkha dair meselelerin bir kısmında çözülemediği görülmektedir. Bu çalışmada gâye edatlarının, gâye anlamını ifade etmelerindeki rolleri, manaya delaletleri, dolayısıyla gayeye çizdikleri sınırlar ve bunun fer‘î meselelere yansımaları incelenecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Cengiz, Mustafa. "HİVE VE ÜRGENÇ OĞUZ AĞIZLARINDA SÖZLÜKSELLEŞMİŞ YAPILAR." ULUSLARARASI TÜRK LEHÇE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ (TÜRKLAD), June 6, 2024. http://dx.doi.org/10.30563/turklad.1431931.

Full text
Abstract:
Öz Gelişmiş bir söz yapımı sistemine sahip olan Türk dilinde bazı sözler yalnızca eklerle değil, sözlük birimlerin işlenmiş biçimleriyle de yapılmaktadır. Bu sözlük birimler, anlamı tamamlayıcı sözler olabileceği gibi yardımcı fiil pozisyonunda da olabilirler. Bunlar çeşitli ses bilgisel süreçler neticesinde işlenerek sözlük birim olma özelliğini kaybedip söz yapımında etkin kullanılan unsurlar durumuna gelebilmektedir. Sözlükselleşme, dildeki unsurların çeşitli sebeplere bağlı olarak sözlüğe girme durumunu ifade etmektedir. Bu durum, çeşitli yollarla gerçekleşmektedir. Türk dilinin bazı lehçe ve ağızlarında görülebilen bu dil olgusu, Harezm’de konuşulan Oğuz ağızlarından Hive ve Ürgenç ağızlarında da görülmektedir. Tespit edilebildiği kadarıyla sözlükselleşme süreci bu ağızlarda görevli sözcüklerin gramerleşme sonucu esas unsurla kaynaşması, yardımcı unsurların tabanlaşma yoluyla esas unsurla birleşmesi ve -(X)p zarf-fiil ekiyle gerçekleşmektedir. Tabanlaşma, al- esas fiilinden sonra kullanılan yardımcı unsurlarla et- yardımcı fiilinin, çeşitli ses bilgisel süreçler sonucu esas unsura dahil olmasıyla gerçekleşmektedir. Buna ek olarak bu ağızlarda bilen ve +din (< dey) edatları da sözlükselleşme sürecinde etkin olan görevli sözcüklerdir. Bu çalışmada, tarihî ve çağdaş Oğuz değişkelerinde çeşitli şekillerde ele alınan sözlükselleşmiş yapıların Harezm’de konuşulan Hive ve Ürgenç Oğuz ağızlarında ne şekilde görüldüğü incelenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

ŞAHİN, Salih. "Matuf İle Matufun Aleyhi İrapta Ve Hükümde Ortak Kılan Bağlaçların Nahiv Ve Fıkıh İlmi Bakımından İncelenmesi." Marife Dini Araştırmalar Dergisi, June 11, 2023. http://dx.doi.org/10.33420/marife.1259525.

Full text
Abstract:
İslâmî ilimler literatüründe şerî delillerden üretilen ameli hükümler bütününe fıkıh denir. Ameli hükümle-rin naslardan doğru bir şekilde ortaya çıkarılması için Arap dili kurallarının bilinmesi zaruridir. Bu neden-le bütün İslâmî ilimlerde olduğu gibi fıkhî hükümleri naslardan ortaya çıkarma yöntemlerini konu edinen fıkıh usulü ilminde de bu kuralların bilinmesine büyük önem verilmiştir. Bu bağlamda “mana harfleri” diye isimlendirilen edatların anlam ve fonksiyonlarının tahlili fıkıh usulü ilminin temel konuları arasında yer almıştır. Zira fıkıhçı doğru hükme ulaşmak için bu harflerin cümle içindeki mana ve fonksiyonlarını doğru tespit etmek zorundadır 
 Arapçada tek bir mana ifade eden lafızlara “kelime” denmektedir. İsim, fiil ve harf diye üç gruba ayrılan kelime çeşitlerinden zaman manası ifade etmeksizin tek bir mana ifade eden lafızlar isim; zaman manasıy-la beraber bir eylem ifade eden lafızlara fiil ve tek başına bir mana ifade edemeyip ancak cümlede diğer cümle unsurlarıyla beraber bir mana ifade edebilen sözcüklere ise harf denmektedir. 
 Arapçada sayıları yaklaşık yüz elli civarında mana harfi/edat bulunmaktadır. Bu harflerden yaygın olarak kullanılan ve cümle unsurlarından matuf ile matufun aleyhi irap ve hüküm bakımından birbirine bağla-yan bağlaçlar olan atıf harfleri önemli bir yere sahiptir. Arapçada 10 tane atıf edatı bulunmaktadır. Bun-lar “vâv”, “fâ”, “sümme”, “hattâ”, “ev”, “immâ”, “em”, “lâ”, “bel” ve “lâkin” harfleridir.
 Cümle unsurlarını irapta ve manada birbirine bağlama gibi ortak özelliklere sahip olan atıf harfleri ifade etikleri mana ve sözün ortaya koyduğu hükme tesirleri bakımından birbirinden farklılık arz etmektedir. Bu bakımdan bu harfleri bulundukları cümlede matuf ile matufun aleyhi irapta ve hükümde ortak kılan-lar ve sadece irapta ortak kılıp hükümde ortak kılmayanlar diye ikiye ayırmak mümkündür. Dil bilimcile-rin büyük çoğunluğuna göre bu harflerden “vâv, fâ, sümme ve hatta” cümlede matuf ile matufun aleyhi irapta ve hükümde ortak kılan harflerdir. Diğer atıf harfleri ise söz konusu cümle unsurlarını sadece irap bakımından ortak kılmaktadır. Bu çalışmada bu harflerden matuf ile matufun aleyhi irapta ve hükümde ortak kılan “vâv, fâ, sümme ve hatta” bağlaçları ele alınmıştır. 
 Cümle unsurlarını hükümde ortak kılan bu harflerden her birinin kendine mahsus mana ve etkisi bulun-maktadır. Bunlardan “vâv” harfi, bir peşi sıralık ifade etmeksizin matuf ile matufun aleyh arasında hü-kümde ortaklık ifade etmektedir. “Fâ” harfi, cümle unsurları arasında hükümde ortaklık ve matufun ile matufun aleyhin ara vermeksizin peş peşe gerçekleştiğini ortaya koyar. “Sümme” harfi, birbirine bağladığı cümle unsurları arasında peşi sıralık ve zamansal fark olduğunu bildirir. Bu harflerden “hattâ” ise cümle unsurlarından matufun, matufun aleyhin gayesi ve en değersiz veya en üstün cüzü olduğunu bildirir. 
 Çalışmada önce kelime, harf, mana harfleri ve atıf kavramları üzerinde durulmuştur. Sonra bu edatlardan her birinin nahiv bakımından cümle içerisinde ifade ettikleri mana ve işlevleri incelenmiş, bu mana ve işlevlerin fıkhî hükümlere yansıması örnek meselelerle tahlil edilmiştir. 
 Bu makalede ele alınan atıf harflerinin hükümde ve irapta matufla matufun aleyhi ortak kılmak gibi benzeşen yönleri olmakla beraber tıpkı diğer kelimeler gibi bu harflerin her birinin de kendine mahsus vazedildiği bir manasının ve işlevinin olduğu anlaşılmaktadır. Asıl olanın her birinin kendine has bu işlev ve manada kullanılması olmakla beraber bazen bu edatların birbirlerinin yerine kullanıldığı da görülmekte-dir.
 
 Cüveynî, İmâmü’l-Haremeyn Ebü’l-Meâlî Rüknüddîn Abdülmelik b. Abdillâh b. Yûsuf. et-Telhîs. thk. Abdullah Cûlem en-Nebâlî. Beşîr Ahmed el-Amrî. Beyrût: Dâru’Beşâiri’l-İslâmiyye, trs. 
 Cüveynî, İmâmü’l-Haremeyn Ebü’l-Meâlî Rüknüddîn Abdülmelik b. Abdillâh b. Yûsuf. el-Burhân. thk. Salâh b. Muhammed b. Uveyda. Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997.
 Demirbaş, Servet. “Kur’ân-ı Kerîm’de ‘Bel’ Edatının İçerdiği Manalar ve Türkçeye Çeviri Problemi”. Eskiyeni 47 (Eylül 2022), 765-788.
 Durmuş, İsmail. “Harf”. TDV İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: TDV Yayınları, 1997, 16/158-163.
 Durmuş, İsmail. “Vâv”. TDV İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: TDV Yayınları, 2012, 42/574-576.
 Ebû Dâvûd et-Teyâlîsî, Süleymân b. Dâvûd. el-Müsned. Beyrût: Dâru’l-Marife, ts.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

FİDAN, Ayşe Rumeysa. "Bedâyiü’l Vasat’ta Dik Edatının Kullanım Alanları ve İşlevleri Üzerine Bir İnceleme." Bayterek Uluslararası Akademik Araştırmalar Dergisi, December 20, 2023. http://dx.doi.org/10.48174/buaad.1392152.

Full text
Abstract:
Çağatay Türkçesi, Orta Asya'da genel olarak 15 ve 20. asırlar arasındaki dönemi kapsar. Bu zaman diliminde Ali Şir Nevâyî gibi büyük şâirler, çağdaşları arasında derin bir saygı ve hayranlık uyandırmıştır. Ali Şir Nevâyî, diğer şairler arasında önde gelen bir isim olarak tanınmış ve eserleriyle önemli bir etki bırakmıştır. Çalışmalarıyla Türk edebiyatının yanı sıra Türk dilinin ve kültürünün gelişimine büyük katkı sağlamıştır. Dördü Türkçe biri Farsça olmak üzere toplam beş divanı vardır. Türkçe divanlarından birisi olan Bedâyiü’l Vasat’ta Türkçe, Arapça ve Farsça birçok edatın kullanıldığı görülmektedir. Dilin zamanla değişmesi nedeniyle çok sayıda edat da tarihî dönemlerden günümüze kadar değişime uğramıştır. Bu değişimler, dilin evrimi ve tarihsel gelişimi ile doğrudan ilgilidir. Çağatay Türkçesinde oldukça yaygın bir şekilde kullanılan dik edatı da birçok fonetik değişikliğe uğramıştır. Ali Şir Nevâyî’den önce “tig ~ teg ~ deg” şekilleri görülürken Nevâyî ile birlikte dik şeklinde kullanıldığı görülmüştür. Bu çalışmada, Bedâyiü’l Vasat’ta yer alan dik edatlarının geçtiği beyitler taranmış, ardından bu beyitlerde yer alan dik edatlarının isim, zarf gibi sözcük ve tamlamalar gibi sözcük gruplarıyla kullanımı ortaya konulmuştur. Bunun yanı sıra dik edatının ek-fiil alarak yüklem hâline gelmesi örneklerine de rastlanmıştır. Anlam çerçevesinde değerlendirildiğinde, dik edatının Çağatay Türkçesi dönemine ait manzum eserlerde özellikle benzetme amacıyla kullanıldığı tespit edilmiştir. Ancak, Bedâyiü’l Vasat'ta, dik edatının cümle içindeki kullanımına bağlı olarak daha farklı fonksiyonel değişiklikler de mevcut olduğu belirlenmiştir. Eserin detaylı bir incelenmesi sonucunda, eserde dik edatının sadece benzetmeyle sınırlı olmayan bir kullanım alanına sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Yapılan incelemeler, söz konusu edatın ihtimal ve belirsizlik ifadesi, miktar belirtme ve bir durumu belirleme gibi çeşitli fonksiyonlarda da kullanıldığını göstermektedir. Bu durum, Nevâyi'nin dil kullanımındaki zenginliğini açıkça ortaya koymaktadır. Ele alınan beyitler, anlam bilimsel bir çerçeveden incelenmiş, Türkiye Türkçesine aktarılmıştır. Bu sayede, Nevâyi'nin dik edatını nasıl, ne şekilde ve hangi işlevde kullandığı açık bir şekilde görülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!