Academic literature on the topic 'Halk felsefesi'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the lists of relevant articles, books, theses, conference reports, and other scholarly sources on the topic 'Halk felsefesi.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Journal articles on the topic "Halk felsefesi"

1

ÇOBANOĞLU, Sacide. "HALKBİLİMSEL METAETİK KURAM İLE TÜRK MİTOLOJİSİNDE ZAMANDA KALICI OLMAK ETİK DEĞERİNİN HALK FELSEFESİ." Karadeniz Araştırmaları 19, no. 75 (2022): 799–822. http://dx.doi.org/10.56694/karadearas.1173602.

Full text
Abstract:
Türk toplulukları mitolojik arka planı, tarihi alt yapısı, gelenekleri, ritüeliyle şekillendirdikleri etik anlayışları ve bu unsurların birlikteliğiyle ulaştıkları halk felsefelerinde, devletlerinin zamanda kalıcı olmasını hedefleyerek bu amacın gerçekleştirilmesi yolundaki bilgileri ve tecrübeleri yeni nesillere mitolojik anlatılar vasıtasıyla aktarmaya çalışmışlardır. Çalışmamızın konusu, Zamanda Kalıcı Olmak Olumlu/Olumsuz Etik Değerinin halkbilimsel olarak temellendirilip metaetiksel olarak çözümlenmesidir. Çalışmamızda, Türk mitolojisinde zamanda kalıcı olmak olumlu etik değerinin halkbilimsel anlamda halk fikirlerini, metaetiksel anlamda önermelerini ortaya koyarak halk felsefesindeki yerini saptamak ve Halkbilimsel Metaetik Kuramın mitolojik anlatılara uygulanması noktasında örnek bir çalışma yapmak amaçlanmıştır. Halkbilimsel Metaetik Kuram’ı mitolojik anlatılara uyguladığımız, halkbilimi alanında bir ilk durumunda olan çalışmamızın sonucunda; Türk mitolojisinde zaman olgusunun, yüksek bir etik anlayış beraberinde, olumlu/olumsuz bir etik değer olmanın yanı sıra zamanda kalıcı olmak fikriyle özdeşik bir amacı, bir ülküyü ifade eden etik eylemlerle pekiştirilerek bir mefkûre teması olarak Türk halk felsefesindeki müstesna yeri tespit edilmiş ve kuramımızın Türk kültürünü, Türk halk felsefesini ifade eden eserlerimizin etik indeksini hazırlamak için yapılacak çalışmalarda nasıl kullanılacağı örneklenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

KAR, Erman. "Aristotle’s Doctirine of Politeia As the Basis of Republican Thought." Gaziantep University Journal of Social Sciences 22, Cumhuriyet'in 100. Yılı (2023): 25–37. http://dx.doi.org/10.21547/jss.1352350.

Full text
Abstract:
Sivil Cumhuriyet düşüncesinin felsefi temelleri Aristoteles’in Politika adlı eserinde tartıştığı ideal yönetim biçimi hangisidir sorusuna kadar götürülebilir. Aristoteles’e göre monarşi, aristokrasi veya siyasal yönetim olarak adlandırılan politeia ideal rejimlerden birisi olarak işaret edilir. Politeia; anayasa, yasa ya da siyasi yönetim olarak tanımlanan, temelinde halk, yurttaş ve devlet bütünlüğü gibi ilkeleri barındıran kavramdır. Bu sebeple hem Roma siyaset felsefesi hem de modern siyaset öğretisinde önemli bir yeri olan cumhuriyet düşüncesinin temelleri Aristoteles’e kadar gitmektedir. Özellikle Aristoteles tarafından ortaya atılmış olan insanın sosyal bir varlık olduğuna dair iddia, cumhuriyet düşüncesinin doğmasına sebep olmuştur. Halkın kendi koyduğu yasalara tabi olarak yurttaşlık sıfatına ulaşmasını öngören cumhuriyetçi düşünce, kişisel çıkar ve arzuların bir kenara bırakılmasını ve bütün halkın refahını sağlayacak reformu tesis etmeyi gerektirmektedir. Aristoteles, Politika adlı yapıtında ideal yönetimin vazifesi olarak eşitlikçi bir ekonominin ve tüm halkın yurttaş vasfında eğitim sisteminden eşit şekilde yararlanmasının gerekliliği üzerinde durur. Bu vurgu hem modern hem de tarihsel anlamda cumhuriyet düşüncesinin felsefi temelleri olarak kabul edilir. Bu çalışma, cumhuriyet düşüncesinin felsefi bir temeli olarak ifade edilen politeia kavramını Aristotelesçi siyaset felsefesi doğrultusunda ele almayı amaçlamaktadır. Bu sistematik meseleyi değerlendirmek amacıyla ilk olarak siyaset felsefesinin en önemli problemlerinden birisi olan ideal yönetim biçiminin, ideal rejimin hangisi olması gerektiği sorusu, Aristoteles’in politika öğretisi ile analiz edilecektir. İkinci olarak Aristoteles öğretisinde şehir devleti, yurttaş ve anayasal hak kavramları ekseninde ideal bir yönetim biçimi olarak işaret edilen politeia ya da siyasal yönetim, cumhuriyet düşüncesinin felsefi temeli olması bakımından irdelenecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

DİRİCAN, Rabia. "Felsefenin Öyküsü." Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, no. 48 (December 25, 2022): 357–60. http://dx.doi.org/10.21497/sefad.1218538.

Full text
Abstract:
Bryan Magee’nin sıradışı bir üslupla kaleme aldığı Felsefenin Öyküsü, amatör veya profesyonel pek çok felsefe okuyucusuna hitap edebilecek bir anlatımla okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Her sayfasında farklı bir görselle desteklenen eser, bir yandan felsefeyi sürükleyici bir öykü tadında sunmakta, bir yandan da felsefenin sorularla yüklü doğasını koruyarak düşünmeye davet etmektedir. Orijinal adı The Story of Philosophy olan eser ilk bakışta İngilizce kaleme alınmış bir Binbir Gece Masalları’nı çağrıştırmakta, sayfalar ilerledikçe farklı bir ciddiyete bürünerek ülkeler arası politik meselelere kadar uzanmaktadır. Antik Yunan’da başlatılan felsefenin öyküsü, 20. yüzyıla kadar bir sinema şeridi gibi okuyucunun gözü önünden akıp gider. Sayfaların sağına soluna iliştirilen küçük notlar ve canlı imgeler felsefeyi fildişi kulede yapılan bir etkinlik olmaktan çıkararak üniversiteye yeni başlamış bir öğrencinin not defterinden alınmış gibi keyifli ve kolay anlaşılır bir hale getirmektedir. Öte yandan, tarihi sıralamayı takip etse de eserin ne kadar sistematik ilerlediği ve doyurucu bilgi verdiği tartışmaya açıktır. Filozofların kendine has felsefi terimlerini bulmanın neredeyse imkansız olduğu eser, günlük dile yakın bir şekilde sade ve basit anlatım tarzıyla özellikle felsefe ile yeni tanışacakları cezbetmeye namzettir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

TANHAN, Fuat, Mehmet Engin DENİZ, and Gülşah Ezgican AKGÜN. "Awe Terapi: Temelleri, Formülasyonu ve Kullanım Alanları." Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi 12, no. 65 (2022): 300–319. http://dx.doi.org/10.17066/tpdrd.1138530.

Full text
Abstract:
Dijitalleşme, modern yaşam ve gelişmelere olan yoğun bağımlılığın bir sonucu olarak insan hayatı, insanlıkla ve maneviyatla bağlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunun muhtemel bir çözümü, Büyük Kanyon’un enginliğine veya yüzlerce yıldızla dolu bir gökyüzüne tanık olmak veya mistik bir deneyim yaşamak gibi örneklerle açıklanabilecek, hayret ve hayranlığın duygusal bir algısı olan awe duygusunun beslenmesidir. Bu çalışmada öncelikle alan yazın titizlikle taranmış ve awe üzerine yapılan araştırmalar bu duygunun ne olduğu, formülasyonu, felsefesi çerçevesinde derlenmiştir. Daha sonra awenin Varoluşçu ve Transpersonel psikolojideki kullanım alanları verilmiş ve ayrıca hastalarda bu duyguyu güçlendirebilecek terapi önerileri de sunulmuştur. Sonuç olarak awenin halk sağlığının yükseltilmesi ve yaşam doyumunun yükseltilmesine yönelik tedavilerde daha fazla kullanılması gerektiğine inanıyoruz.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

BİLGİN, Seher, and Sema BİLİCİ. "Erken Cumhuriyet Dönemi Modernleşme Süreci ve Bauhaus Ekolünün Etkileri (1923-1950)." Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 12, no. 2 (2021): 162. http://dx.doi.org/10.33537/sobild.2021.12.2.16.

Full text
Abstract:
1923-1950 arasındaki süreçte Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kültür ve sanat politikası kapsamında, ulusal ve modern bir sanat oluşturma anlayışına yönelik olarak kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Bu dönemde; yurt dışına sanatçı ve sanat eğitimcilerinin gönderilmesi, yurt dışından alanında uzman eğitimcilerin getirilerek görüşlerinin alınması, sanat ve kültürün yaygınlaştırılıp toplumsallaştırılması için Halk Evleri, Köy Enstitüleri ve Sanat Okulları'nın açılmasının yanı sıra, müze ve sergi faaliyetleri dikkati çeken önemli gelişmelerdir. Devletsanatçı işbirliğiyle gerçekleştirilen İnkılap Sergileri ve yurt gezileri ile sanatın toplumsallaştırılması ve yurt genelinde yaygınlaştırılarak ulusal bir kültür ve sanat bilincinin oluşturulmasına çaba harcanmıştır. Ayrıca; Güzel Sanatlar Akademisi'nde gerçekleştirilen eğitim reformu ve Gazi Eğitim Enstitüsü bünyesinde kurulan Resim Bölümü, sanat ve sanat eğitimine verilen önemi göstermektedir. Deutscher Werkbund aracılığıyla Geç Osmanlı Döneminde başlayan Türk-Alman yakınlaşması ve Alman kültürel nüfuzu, Erken Cumhuriyet Dönemi'nde de etkisini sürdürmüş; Bauhaus felsefesi ve eğitim anlayışı Cumhuriyet dönemi modernleşme sürecinde etkili bir model olmuştur. Betimsel tarama ve içerik analizi yöntemiyle gerçekleştirilen bu araştırmada; 1923-1950 yılları arasında Türk Eğitim Kurumları ve sanat alanındaki modernleşme çalışmaları ana hatlarıyla değerlendirilerek, Alman kültürel nüfuzu ve Bauhaus Okulu'nun Erken Cumhuriyet modernleşme sürecindeki etkileri değerlendirilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

Fetullah, Battal. "YÖNETİM FELSEFESİNDE ÜÇÜNCÜ YÖNTEM: AHMET YESEVİ VE RUHSAL LİDERLİK." Turkish Management Review 2, no. 2 (2023): 87–102. https://doi.org/10.5281/zenodo.10446735.

Full text
Abstract:
Ruhsal liderlik konusu ise son otuz yılda yapılan çalışmaların incelenmesi ile ortaya koyulmuştur. Başka bir ifadeyle ruhsal liderlik kavramı tanımlanmış daha sonra sistematik ve kavramsal düzeyde sırasıyla Ahmet Yesevi’nin ruhsal liderlik yönü, Divan-ı Hikmet adlı eserinde ruhsal liderlik yönünü ortaya koyduğu düşünülen bazı bölümlerin betimsel analizi yönetim felsefesine göre yapılmıştır. Bu çalışmanın temel amacı batı kültürünün etkisiyle oluşan yönetim felsefesi ile doğu kültüründe oluşan yönetim felsefesi arasındaki durumu lider takipçi boyutuyla ele almak ve farklı görülen noktaları kıyaslamaya çalışmaktır. Bu nedenle çalışmanın odak noktasını doğu kültüründe yönetim felsefesini temsil eden Ahmet Yesevi ve takipçileri oluşturmuştur. Bu sebeple çalışmanın ilk kısmında batıda popüler hale gelen ruhsal liderlik kavramına değinilmiştir. Çalışma kapsamında doğu, batı örgüt kültürü incelerken çeşitli ezoterik yapılara yer verilmiştir. Böylece konunun daha geniş çerçevede anlaşılması hedeflenmiştir. Aynı zamanda çalışmanın yöntemi için; referans olarak Yesevi ’ye ait olduğu birçok tarihçi tarafından kabul edilen divan-ı hikmet adlı eseri konu ile ilgili yerleri esas alınarak incelenmiştir. Buradan hareketle nitel veri analiz yönteminden yararlanılarak betimsel analiz yöntemi uygulanmıştır. Ahmet Yesevi batının pozitivist ve Platoncu mantığının tek başına yeterli olmadığını ortaya koymuştur. Kendisini ruhsal lider olarak gören takipçilerine holistik (bütünleştirici) bakış açısını tavsiye etmiştir. Bunun sağlanması için gerekli olan temel yönetim felsefeni, akıl, bilgi, aşk ve erdem arasındaki ilişkinin dengeli kurulması olarak ifade etmiştir. Akıl ve bilgi kişinin zahiri (maddi) yönünü ifade ederken; aşk ve erdem kişilerin batıni (manevi) yönünü ifade etmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Azak, Musa. "İspanyol Hâkimiyeti ve Savaş Şiddetinin Siyaset ve Hukuk Felsefesine Müracaatla Haklılaştırılması: Francisco de Vitoria ve Haklı Savaş Düşüncesi." Temaşa Erciyes Üniversitesi Felsefe Bölümü Dergisi, no. 23 (June 2, 2025): 142–56. https://doi.org/10.55256/temasa.1642887.

Full text
Abstract:
Bu çalışmanın amacı, felsefe tarihi açısından modern dönemin şafağında yaşamış İspanyol bir filozof olan Francisco de Vitoria’nın siyaset ve hukuk felsefesi kapsamında yer alan haklı savaş düşüncesini eleştirel bir perspektiften değerlendirmektir. Yine çalışma ikinci olarak kısmen de olsa ABD özelinde onun haklı savaş düşüncesinin günümüz dünyası ile olan ilişkisini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışmada Vitoria’nın haklı savaş düşüncesinin, Amerika kıtasındaki yerli halkları mülksüzleştirme politikalarına ve Avrupa yayılmacılığına meşruiyet kazandırdığı argümanı temellendirilmektedir. Çalışmada öncelikle onun açısından savaşı meşru olmaktan çıkaran haksız çerçeve tartışılmaktadır. Daha sonra Vitoria açısından savaşı meşru kılan haklı çerçeve ve bunun dayandığı felsefi kavram ve argümanlar irdelenmektedir. Çalışmada üç temel sonuca ulaşılmıştır. İlk olarak evrensel olduğunu düşündüğü doğal hukuk ve uluslararası hukuk düşüncesi doğrultusunda Vitoria’nın -Immanuel Wallersteincı bir kavramla- Avrupa Evrenselciliğini meşrulaştıran bir filozof olduğu sonucuna varılmıştır. Çalışmada ikinci olarak Vitoria’nın en temelde iletişim hakkı ve doğal ortaklık hakkını merkeze alan haklı savaş düşüncesinin yine Wallersteincı bir ifadeyle taraflı ve tahrif edilmiş bir evrenselcilik barındırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Son olarak ABD özelinde değerlendirildiğinde günümüz dünyasında savaş ve hâkimiyet konularında hala Vitorian argümanların devreye konulmakta olduğu anlaşılmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

KAYA, Emir. "FELSEFİ AÇIDAN HUKUKİ BİLGİNİN KRİTİĞİ." Adalet Dergisi, no. 71 (November 2, 2023): 769–91. http://dx.doi.org/10.57083/adaletdergisi.1391749.

Full text
Abstract:
Hukuka giriş kitaplarından profesörlük takdim tezlerine, mevzuattan idari işlemlere ve yargı kararlarına, özel hukuk sözleşmelerinden devletlerarası antlaşmalara kadar hukuk daima bilgi içerir, bilgi üretir, bilgi tartışması ve bilgi arayışı sergiler. Mutlak anlamda bilgiyle iç içe olan hukuk sahasının, bilginin mahiyetini ve geçerliliğini konu edinen epistemoloji ile irtibatının kurulmaması ciddi bir eksiklik olagelmiştir. Bu eksiklik yüzünden hukuk bilgisi ve öğretisi, epistemolojinin genel ilkelerinden ve sorgulamalarından muaf, muaf olduğu ölçüde de -felsefi ve bilimsel açıdan- temelsiz ve tutarsız bir alan haline gelmiştir. Gayet dar, layıkıyla irdelenmemiş ve gerekçelendirilmemiş bir boyuta sıkışmış bulunan hukuki bilgi olgusu, hukuka atfedilen adalet, düzen, fayda gibi amaçların gerçekleşmesine elverişli değildir. Zira hukukun amacının ne olduğu, hangi yöntemlerle ve hangi derinlikte araştırılacağı yine epistemolojik, hatta ontolojik, her halükârda felsefi bir problemdir. Şu hâlde hukuki bilginin niteliğinin doğrudan hukukun niteliğine ve kalitesine dönüştüğü söylenebilir. Hukuk kalitesinin artırılabilmesi için hukuki bilginin epistemolojik kalitesini artırmanın zorunlu olması bu nedenledir. Bunun yolu da hukuki bilginin eleştirel yaklaşımlara tabi tutulması, boyutlarının artırılması, genel bilgi ve varlık olgularıyla ilişkisinin sağlıklı bir şekilde kurulması, kısacası hukukun felsefi açıdan nitelikli bir altyapıya kavuşturulmasıdır. Ancak sağlam bir felsefe altyapısı sayesinde bilimsel hüviyet kazanabilecek olan hukukun, başta epistemoloji olmak üzere felsefenin dallarından uzaklaşması, onu kendi kendini onaylama safsatasına düşürür, mekanik işleyişin bilim zannedilmesi tehlikesiyle karşı karşıya bırakır. Makalede çok yönlü bir felsefi tartışma bağlamında hukukun nitelikli hale gelmesinin imkanları araştırılmakta, hukuk bilgisinin daha derinlikli, kapsamlı, isabetli ve yararlı olması için çareler önerilmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Canbulat, Merve ırmak, and Pınar Bilasa. "Eğitim Paydaşlarının Görüşlerine Göre 2018 Yılı Felsefe Dersi Öğretim Programının Güçlü ve Zayıf Yönleri." Heterotopic View 2, no. 2 (2024): 64–75. https://doi.org/10.5281/zenodo.13374167.

Full text
Abstract:
Bu &ccedil;alışmanın amacı; felsefe &ouml;ğretmenlerinin, felsefe ve program geliştirme alanı akademisyenlerinin, felsefe ve program geliştirme alanları ile ilgili derneklerin temsilcilerinin 2018 felsefe dersi &ouml;ğretim programının g&uuml;&ccedil;l&uuml; ve zayıf y&ouml;nlerine ilişkin g&ouml;r&uuml;şlerini belirlemektir. &Ccedil;alışma nitel araştırma modelinin olgu bilim (fenomenoloji) y&ouml;ntemine dayalı olarak tasarlanmıştır.<strong> </strong>Bu doğrultuda 30 felsefe &ouml;ğretmeni, 10 felsefe alanı akademisyeni, 10 program geliştirme alanı akademisyeni ve 4 dernek temsilcisi ile yarı yapılandırılmış g&ouml;r&uuml;şme formu kullanılarak g&ouml;r&uuml;şmeler yapılmıştır. G&ouml;r&uuml;şmelerden elde edilen veriler i&ccedil;erik analizi y&ouml;ntemi ile analiz edilerek bulgulara ulaşılmıştır. Eğitim paydaşlarının g&ouml;r&uuml;şlerine g&ouml;re felsefe dersi &ouml;ğretim programının g&uuml;&ccedil;l&uuml; y&ouml;nleri; felsefe eğitiminin iki sınıf (10 ve 11.sınıflar) ve alana (disiplin ve tarihsel) ayrılması, kazanım ve i&ccedil;eriğin yeterli ve anlaşılır olması, felsefeye &ouml;zg&uuml; becerilerin kazandırılması, d&uuml;ş&uuml;nce tarihini &ouml;ğretmesi, &ouml;ğrenciyi aktif hale getirmesi, felsefi bakış a&ccedil;ısı kazandırması &uuml;zerinde yoğunlaşmaktadır. Felsefe dersi &ouml;ğretim programının zayıf y&ouml;nleri olarak ise; 11. sınıf &ouml;ğretim programının yoğun bilgi, kavram, tarihsellik i&ccedil;ermesi, metinlerin anlaşılırlığının zor olması, dersin uygulama alanının azlığı, i&ccedil;eriğin ayrıntılı ve &ouml;ğrenci seviyesine uygun olmaması, dersin yaşam ile bağının sınırlılığı, eğitim durumları, &ouml;l&ccedil;me ve değerlendirme &ouml;gelerinin yetersizliği &uuml;zerinde yoğunlaştığı g&ouml;r&uuml;lmektedir. Elde edilen bulgular doğrultusunda; felsefe dersi &ouml;ğretim programlarının eğitim durumları, &ouml;l&ccedil;me ve değerlendirme &ouml;ğelerinin g&uuml;&ccedil;lendirilmesi, &ouml;ğretim programları ile ilgili &ccedil;alışmaların geniş kapsamlı paydaş grubu ile yapılması, mevcut &ouml;ğretim programları ile yeni hazırlanan &ouml;ğretim programları karşılaştırılarak eksikliklerin, benzerliklerin iyi analiz edilmesi ve yeni &ouml;ğretim programlarının da bu analize g&ouml;re hazırlanması gibi &ouml;nerilerde bulunulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

Kılıç, Emrullah. "David Hume Düşüncesinde Duygu-Düşünce İlişkisinin İnsan Doğasında Temellendirilmesi." Tetkik, no. 2 (September 30, 2022): 429–45. http://dx.doi.org/10.55709/tetkikdergisi.2022.2.45.

Full text
Abstract:
17. yüzyıl pek çok alanda olduğu gibi bilim ve felsefe açısından da önemli değişim ve dönüşümlere sebep olmuştur. Bu bağlamda Orta çağ düşüncesindeki Tanrı merkezli hâkim anlayışın yerini insan ve insan doğası bilimi almıştır. Aydınlanma dönemini karakterize eden söz konusu bu durum ile varoluşla ilgili tüm hususlar neden-etki ilişkisine bağlanmıştır. Bu doğrultuda David Hume’da mevcut rasyonalistlerden farklı olarak insan eylemlerinin başlatıcı nedeni olarak insan doğası bilimini tüm bilimlerin odağına yerleştirmiştir. Bu çalışma, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme (A Treatise of Human Nature) ve İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma (An Enquiry Concerning Human Understanding) isimli eserlerinden yola çıkarak Hume’un insan doğası/bilimine dayalı duygu-düşünce ilişkisini zihnin işlevi ve deneyim çerçevesinde ele almayı amaçlamaktadır. Deneysel yargılardan hareket eden Hume’un bu düşüncesi geleceğin geçmişle uyumlu olacağı varsayımına dayanır. Tüm felsefi yaklaşımının özünü insan bilimi ya da insan doğasına dayandıran Hume’un bu tutumu, daha sonra ardıllarını da büyük oranda etkileyecek olan deneyime yüksek bir otorite vermesinin sonucu olarak okunabilir. Düşünceleri, nesnel akıl yerine insan doğasından hareketle üretmeye çalışan Hume söz konusu eleştirel tutumuyla bilim ve ahlakı da duygulara bağlayarak felsefe tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur. İnsanı merkeze alan Hume, insan doğasının araştırılmasına yönelmiş hatta bu doğrultuda matematik, doğa felsefesi ve doğal dini bile insana bağlamıştır. Geçmiş, şimdi ve gelecek hakkında daha öngörülebilir bilgilerin elde edilmesini insan doğası bilimine bağlayan Hume’un düşünceleri iki temel varsayım üzerine kurulur: Birincisi, insanda sabit, değişmeyen, tek yönlü bir doğa bulunur; ikincisi ise, şayet bir insan doğası bilimi inşa edilecekse içerik ve yöntem olarak deneyime dayanmalıdır. Zaten Hume, felsefesinin gayesini de “bu zamana kadar izlenen oyalayıcı ve usandırıcı yöntemleri terk etmek”, “sınırdaki bir kaleyi ya da köyü ele geçirmek yerine doğrudan başkente”, yani “bilimlerin merkezine, bir zamanlar hepsinden üstün olan insan doğasının ta kendisine” yürümek şeklinde ifade eder. Kendisinden önceki felsefi öğretileri sonuçsuz tartışmalar olarak niteleyen Hume’a göre insan doğasına yönelip, insanın anlama yetisinin potansiyeli ve gücünü keşfetmek gerekmektedir. Nedensellik ilişkisinin sınırları ve kaynağını insan zihni ve alışkanlıklar üzerinden temellendiren Hume’un yaklaşımının etkileri hala günümüzde de devam eden hakikat tartışmalarını derinden etkilemiştir. * Bu makale, 2. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu’nda sözlü olarak sunulan ancak tam metni yayımlanmayan “David Hume Düşüncesinde Duygu-Düşünce İlişkisinin İnsan Doğasında Temellendirilmesi” adlı tebliğin içeriği geliştirilerek ve kısmen değiştirilerek üretilmiş hâlidir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
More sources

Books on the topic "Halk felsefesi"

1

Hala Hayalleri Olanlar Icin Felsefe. Ayrinti Yayinlari, 2015.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Kayıp halka: İslam-Türk felsefe-bilim tarihinin anlam küresi : felsefe-bilim yazıları. Papersense Yayınları, 2014.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Fazlioglu, Ihsan. Kayip Halka: Islam-Türk Felsefe-Bilim Tarihinin Anlam Küresi. Ketebe Yayinlari, 2021.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Kandemir, Ahmet Mekin. Big Bang ve Yaratılış. Edited by Abdullah Demir. Oku Okut Yayınları, 2022. http://dx.doi.org/10.55709/okuokutyayinlari.18.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada, Big Bang teorisinin yoktan yaratılış düşüncesini destekleyip desteklemediği hususu hudûs delili açısından ele alınmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde Big Bang teorisinden önceki kozmoloji ve bilim tarihi, teorinin temel dayanakları ve Big Bang karşıtı evren modelleri detaylı bir şekilde incelenmiştir. Buna göre evren yaklaşık olarak 14,7 milyar yıl önce sonsuz yoğun, küçük ve sıcak bir durumdan (tekillik) ani bir patlamayla (açılma=genişleme) oluşmaya başlamıştır. Einstein'ın izafiyet teorisi, evrenin hala genişlemeye devam etmesi (Hubble Yasası), kozmik mikrodalga arkaalan ışımasının keşfedilmesi ve uzaydaki maddelerin tespit edilen miktarları bu teorinin en güçlü kanıtları olarak sunulmaktadır. İkinci bölümde ise kelâmcıların hudûs delili incelenmiş ve detaylı bir şekilde izah edilmiştir. Kelâmcıların geliştirdiği bu delil sadece Allah'ın varlığını ispat etmeye yönelik çabanın değil; aynı zamanda kelâmcıların bir bütün olarak evreni anlama ve anlamlandırma çabasının bir ürünüdür. Bu şekilde ortaya konan evren bütün parçalarıyla birlikte; hareket, zaman ve mekân dâhil olmak üzere hâdistir, yani sonradan ve yoktan yaratılmıştır. Sonlu birimlerden oluşan evrenin bir başlangıcı ve sonu vardır. Cevher ve arazlardan oluşan evren sürekli bir değişim ve dönüşüm (oluş-bozuluş) süreci yaşamaktadır. Çalışmanın son bölümünde Big Bang teorisi ile hudûs delili karşılaştırılmış ve şu sonuçlara ulaşılmıştır: Big Bang teorisi ile birlikte evrenin genişlediğinin kanıtlanması materyalist ve ateist felsefenin sabit, sonsuz ve değişmeyen evren tasavvurunu kesin olarak çürütmüştür. Ayrıca izafiyet teorisi ile birlikte mutlak zaman anlayışı geçerliliğini yitirmiş; zamanın göreliliği ve evrenle birlikte başladığı kanıtlanmıştır. Ancak kanaatimizce Big Bang teorisi, evrenin bir başlangıç noktası (tekillik) olduğunu kesin olarak ortaya koymakla birlikte bu, yoktan yaratılışın bir ispatı olarak değerlendirilemez. Sadece şu an sahip olduğumuz teorilerle uyumlu “bilimsel bir başlangıç” olarak değerlendirilebilir. Zaten bilimin, varlığın izini sürüp mutlak yokluğa, oradan da Tanrı'ya ulaşması beklenemez. Çünkü mutlak yokluk bilime insan bilgisine konu olamaz. İnsanlığın bilimsel olarak ulaştığı en son noktada bile evrenin varlığının en tutarlı açıklaması, evrenin sonradan ve mutlak yokluktan Allah tarafından yaratıldığı şeklindeki dini açıklamadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Kandemir, Ahmet Mekin. Big Bang ve Yaratılış. Edited by Abdullah Demir. Oku Okut Yayınları, 2022. http://dx.doi.org/10.55709/okuokutyayinlari.17.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada, Big Bang teorisinin yoktan yaratılış düşüncesini destekleyip desteklemediği hususu hudûs delili açısından ele alınmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde Big Bang teorisinden önceki kozmoloji ve bilim tarihi, teorinin temel dayanakları ve Big Bang karşıtı evren modelleri detaylı bir şekilde incelenmiştir. Buna göre evren yaklaşık olarak 14,7 milyar yıl önce sonsuz yoğun, küçük ve sıcak bir durumdan (tekillik) ani bir patlamayla (açılma=genişleme) oluşmaya başlamıştır. Einstein'ın izafiyet teorisi, evrenin hala genişlemeye devam etmesi (Hubble Yasası), kozmik mikrodalga arkaalan ışımasının keşfedilmesi ve uzaydaki maddelerin tespit edilen miktarları bu teorinin en güçlü kanıtları olarak sunulmaktadır. İkinci bölümde ise kelâmcıların hudûs delili incelenmiş ve detaylı bir şekilde izah edilmiştir. Kelâmcıların geliştirdiği bu delil sadece Allah'ın varlığını ispat etmeye yönelik çabanın değil; aynı zamanda kelâmcıların bir bütün olarak evreni anlama ve anlamlandırma çabasının bir ürünüdür. Bu şekilde ortaya konan evren bütün parçalarıyla birlikte; hareket, zaman ve mekân dâhil olmak üzere hâdistir, yani sonradan ve yoktan yaratılmıştır. Sonlu birimlerden oluşan evrenin bir başlangıcı ve sonu vardır. Cevher ve arazlardan oluşan evren sürekli bir değişim ve dönüşüm (oluş-bozuluş) süreci yaşamaktadır. Çalışmanın son bölümünde Big Bang teorisi ile hudûs delili karşılaştırılmış ve şu sonuçlara ulaşılmıştır: Big Bang teorisi ile birlikte evrenin genişlediğinin kanıtlanması materyalist ve ateist felsefenin sabit, sonsuz ve değişmeyen evren tasavvurunu kesin olarak çürütmüştür. Ayrıca izafiyet teorisi ile birlikte mutlak zaman anlayışı geçerliliğini yitirmiş; zamanın göreliliği ve evrenle birlikte başladığı kanıtlanmıştır. Ancak kanaatimizce Big Bang teorisi, evrenin bir başlangıç noktası (tekillik) olduğunu kesin olarak ortaya koymakla birlikte bu, yoktan yaratılışın bir ispatı olarak değerlendirilemez. Sadece şu an sahip olduğumuz teorilerle uyumlu “bilimsel bir başlangıç” olarak değerlendirilebilir. Zaten bilimin, varlığın izini sürüp mutlak yokluğa, oradan da Tanrı'ya ulaşması beklenemez. Çünkü mutlak yokluk bilime insan bilgisine konu olamaz. İnsanlığın bilimsel olarak ulaştığı en son noktada bile evrenin varlığının en tutarlı açıklaması, evrenin sonradan ve mutlak yokluktan Allah tarafından yaratıldığı şeklindeki dini açıklamadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles

Book chapters on the topic "Halk felsefesi"

1

Severcan, Şefaettin. "Kemalpaşazâde’ye Göre Osmanlı Devleti’nin Kuruluş ve Gelişim Siyaset Felsefesi." In Beylik’ten Cihan Devleti’ne Osmanlılar. TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ, 2024. http://dx.doi.org/10.53478/tuba.978-625-6110-13-7.ch04.

Full text
Abstract:
Living in the last half of the fifteenth century and the first half of the sixteenth century, devoting consciously and knowingly his life to science, having a multifaceted scientific identity as an encyclopaedical scholar from fiqh to philosophy, from hermeneutics to history, from euphemism to hadith, and from language to literature, Kemalpaşazâde, the shaykh al-Islam, offers valuable philosophic and political analyses with respect to the foundation and rapid growth of the Ottoman Empire. According to Kemalpaşazâde, the sultanate of the Ottoman Empire was given by God to give order to the world after the Hulefâ-i Râshidîn, Âl-i Umayya, Âl-i Abbas and Âl-i Selâçık as the watch period of the Prophet Muhammad. This watch would no longer be passed on to others and the Ottoman reign would continue until the Day of Judgment. This was a blessing from Allah. He sees the Ottoman Empire as a continuation of the Anatolian Seljuk Empire with only a change of dynasty and considers the Ottoman sultanate as the caliphate and the Ottoman sultans as caliphs from Osman Bey onwards.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Akhundova Korkmaz, Telli. "Ermeni Alfabesiyle Yazılmış Türkçe Kaynaklar Üzerine." In Tarih Alanında Seçme Yazılar - VII. Özgür Yayınları, 2024. https://doi.org/10.58830/ozgur.pub611.c2600.

Full text
Abstract:
Dünya tarihinde kendi kültür ve edebiyatlarını oluştururken birden fazla dil kullanan pek çok halk vardır. Ortaçağda Latince ve Arapça bilim dili olarak yaygın bir şekilde kullanılmıştır. İran edebiyatı Farsça ve Arapçanın kullanımıyla oluşmuştur. Farsçanın kullanımıyla Hindistan edebi mirası meydana gelmiştir. Türkdilli halkların edebiyatlarının oluşumunda da Farsça ve Arapçanın kullanımı gözardı edilemez. Osmanlı Devleti hudutları içerisinde yaşayan Ermeniler arasında da iki dil yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Yüzyıllarca birlikte yaşayan Türkler ve Ermeniler bir birlerinin dil, edebiyat ve sanatlarından etkilenmişlerdir. Osmanlı toplumu içerisinde Ermeniler varlıklı bir zümreyi oluşturuyorlardı. Bu durum onlara çocuklarını yurtdışında kolayca eğitime göndermelerini sağlamıştır. Varlıklı ve eğitimli Ermeniler ise hakim ulus olan Türk bürokrasisi içerisinde yerlerini almışlardır. Süreç içerisinde hem nüfus yoğunlundan ötürü, hem de üst tabakalarda yer aldıkları için Ermenice yaygınlığını kaybetmiştir. Ermeni harfli Türkçe yazım kültürü, Hristiyan inancına bağlı olan Ermeni halkı ile yazı aracılığıyla iletişim kurmanın ve onların da aynı yolla kendini ifade etmesinin bir aracı unsuru olarak ortaya çıkmıştır. Elbette bu kendi medeniyetini muhafaza etme ve yabancılaşmaya karşı koyma mücadelesinin tezahürü gibi de değerlendirilir. Aşıkların şiir ve destanlarında, yazılı edebiyatta, çeviri eserlerde, dergi ve gazetelerde, mezar taşlarında, kitabelerde, çok dilli sözlüklerde, İncil ve diğer dini metinlerde bu tarzın kullanımına rastlanılmaktadır. Ayrıca matematik, tıp, astronomi, kimya, din, felsefe, mizah, magazin ve sanat dalları gibi birçok alanda da eserler üretilmiştir. Tarih alanında ise Ermenilerin yaşadıkları şehirlerdeki kültürel mirasları ve kilise tarihlerini anlatan eserler dikkat çekmektedir. Çalışmada Ermeni Harfli Türkçe yazım kültürünün oluşumu ve tarihi hakkında bilgiler verilmiştir. Basın-yayın ve yazma eserlerden örnekler sunularak incelemeler yapılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Hayırlıdağ, Mustafa. "Tıp Tarihinde Dört Humor." In Sağlık Bilimleri Araştırmaları: Temel Tıp. Özgür Yayınları, 2023. http://dx.doi.org/10.58830/ozgur.pub76.c119.

Full text
Abstract:
Tıp Tarihinde yaşanan gelişmeler geçmişi anlayarak geleceğe yönelmedir. Tıbbi gelişmelerin serüvenini incelemek ve gelişim seyirleri hakkında bilgi sahibi olmak, aynı zamanda günümüzle kıyaslama fırsatı verdiği gibi yeni gelişmelere de çığır açmaktadır. Bu açıdan geçmiş medeniyetlerin tıbba katkılarını incelemek anlamlıdır. Bu katkılardan belki de en önemlisi ve birçok medeniyetin katkı sunarak sahiplendiği Humoral Patoloji teorisi de dediğimiz Dört Humor teorisidir. Çıkışı Antik Yunan medeniyetine kadar dayanan bu teori Osmanlı Devleti dahi pek çok medeniyetin tıbbında yer almıştır. Empedokles tarafından ortaya konulan bu dört unsur teorisi Aristoteles (M.Ö. 384-322) tarafından da benimsenmiş ve sistematik hale getirilmiştir. Benimsenen bu teori yüzyıllarca hastalık-sağlık dengesinde kabul görüp uygulamaya dönük yolları geliştirilmiştir. Bu teori sadece Batı dünyasında kalmayarak pek çok coğrafya ve medeniyetleri etkilemiştir. İslam dünyasında da önem verilen Dört Humor teorisi birçok yeniliğe kapı aralamıştır. Tıbbi gelişmelerin de hızlandığı Rönesans sonrasına kadar tıptan felsefeye kadar birçok düşüncenin temelinde rol oynamıştır. Dört Humor Türk dünyasında da daha çok anasır-ı Erbaa ya da ahlat-ı Erbaa olarak isimlendirilmiştir
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Ünüvar, Necdet. "İnternet Risk Mi, Fırsat Mı?" In Bilişim Teknolojileri ve İletişim: Birey ve Toplum Güvenliği. Turkish Academy of Sciences, 2020. http://dx.doi.org/10.53478/tuba.2020.005.

Full text
Abstract:
Teknolojinin gelişmesi ve kullanımının artması, günümüzdeki en önemli problemlerinden biri olan bağımlılık sorununun çerçevesini genişletmiştir. Bağımlılık, çok sektörlü, çok paydaşlı, çok karmaşık, çok boyutlu bir sorundur ve yaşı, cinsiyeti, coğrafyası, rengi ve dönemi yoktur. Bağımlılığın sebepleri ve gidişatı farklı olsa da insanlık adeta Anthony Giddens’ın yıllar önce söylediği “Modern dünya kontrolümüzden çıkmış bir dünyadır.” ifadesini doğrular yöne doğru evirilmektedir. Bağımlılık sadece madde kullanımına özgü bir boyuttayken gelinen noktada davanışsal boyutu daha çok kapsar hale gelmiştir. Bağımlılık, risk oluşturan faktörlerle koruyucu etkenlerin birbiriyle mücadele etmesi, riski oluşturan etkenlerin ağır basması durumunda bağımlı oluşun ortaya çıktığı bir süreçtir. Aşırı teknoloji kullanımıyla ortaya çıkan internet ya da teknoloji bağımlılığı, diğer bağımlılık türleri gibi işlemektedir. Beyinde ceza ve ödül sisteminin olduğu limbik sistem, bağımlılığın temel çerçevesini oluşturmaktadır. Ödül ve ceza sisteminde bu sistem dopamin salgılanmasıyla kullanıma yönelimi sağlamaktadır. Ödül verildiğinde dopaminin arttığı, aksi durumda ise azaldığı nokta bağımlı oluşu ifade etmektedir. Uyuşturucuda, sigarada, alkolde, davranışta ve oyunda dopamin salgısının artırılması bağımlılık oluşturmanın temel felsefesini oluşturmaktadır. Teknoloji bağımlığı, ödüle verilen tepkiye dayalıdır ve ödülün ne zaman verileceğinin öngörülemediği koşulları kullanımın sayısını artırmakta ve cazip hale getirmektedir. Sigara, alkol, uyuşturucu nispeten öngörülebilen bir ödül sistemi üzerinden çalışır. Teknoloji bağımlılığı böyle bir bağımlılık değildir ve ödülün nerede, ne şekilde geleceğini kestirmek güçtür. Ayrıca her sosyal mecranın ödülü de birbirinden farklıdır. Bu haliyle internet bağımlılık boyutunda bir riski durumu oluştururken yaşamı kolaylaştırma yönünde de fırsatları ortaya çıkarmaktadır. İnternet fırsat penceresinden bakıldığında bilimsel faaliyetlere sağladığı kolaylıklar, iletişimin biçimindeki gelişmeler, mobil uygulamalarla bilgiye anında erişim, sosyalleşme ve buna benzer çok sayıda kolaylık sayılabilir. Buna göre internete fırsat penceresinden de risk penceresinden de bakmak olasıdır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Külahlı, Nuriye. "Hellen Dünyasının Radikal Kadın Grubu: Sparta Modeli." In Sosyal Bilimlerde Kadın Araştırmaları I. Özgür Yayınları, 2023. http://dx.doi.org/10.58830/ozgur.pub146.c1196.

Full text
Abstract:
Hellen kadını, erkek egemen toplumunun belirlenmiş kalıpları içinde sıkışıp kalmıştır. Evinde olması, çocuk doğurup büyütmesi ve kocasına hizmet etmesi beklenen kadın, ancak dini festivallerde halka karışabilmiştir. Bu tipik kadın modelini temsil eden Atina kadınıdır. Ancak, bu kadın algısına uymayan bir kent devleti olan Sparta’da alışılmış kalıpların ötesine geçmeyi başaran kadınlar bulunmaktadır. Sparta yasaları gereği, konumu ve hakları Atina kadınından farklı olan bu kadın modeli, yaşam tarzı ve topluma bıraktığı izler ile dikkatleri çekmektedir. Güçlü çocuk doğurmak adına eğitim alması zorunlu tutulan bu kadın grubu, gerek fiziki gerekse beşeri ilimler eğitimleri ile Hellen dünyası için radikal olmuşlardır. Erkeklerin aldığı agoge eğitimine benzer bir fiziksel eğitim alarak güçlü yetiştirilen kızlar, güçlü bir kadın ve anne olmak için eğitilmişlerdir. Ayrıca, bu kadın grubu, tipik Hellen kadını için önemli olan çocuk eğitiminde de adlarından söz ettirmeyi başarmışlardır. Almış oldukları edebiyat, sanat ve felsefe eğitimleri ile de Hellen kültür gelişimine büyük katkı sağlamışlardır. Bütün bu özellikleri dönem buluntulara ve edebi eserlere yansımış ve aldıkları bu eğitim onları Hellen dünyasında öne çıkarmıştır. “Hellen Dünyasının Radikal Kadın Grubu: Sparta Modeli” adlı bu çalışma, Hellen kadınları arasından sıyrılıp birçok konuda öncülük yapmış ve klasik kadın imajını yıkan Sparta kadın modelini tanımayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, antik kaynaklar modern eserler ile desteklenmiş ve elde edilen bilgiler arkeolojik buluntular ile örneklendirilmeye çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles

Conference papers on the topic "Halk felsefesi"

1

Kar, Erman. "ÖLÜMÜ YENİDEN DEĞERLENDİRME ÜZERİNE: SİNEMADA ÖTANAZİ." In 2. Uluslararası Sinema Sempozyumu. Yakın Doğu Üniversitesi İletişim Araştırmaları Merkezi, 2022. http://dx.doi.org/10.32955/neuilamer2022-03-0214/ch03.

Full text
Abstract:
Ötanazi Antik Yunanca iyi ölüm ifadesinden türeyen ve ölme veya öldürme izni anlamına gelen kavramdır. Günümüzde ötanazi, uygulamalı etiğin özellikle de tıp etiğinin en kritik problemleri arasında yer almaktadır. Bu kavramı problematik yapan şey, temel olarak üzerinde durulan etik sorulardır. Örneğin, çok büyük acılar çeken bir kişinin veya artık nitelikli bir hayat sürdüremeyecek hale gelmiş ölçüde sağlığını kaybetmiş birisinin ölmesine karar vermek etik midir? Hastanın nefes almasını sağlayan makinaların fişini çekmek, tedaviyi bırakmak veya ona ölümünü sağlayacak bir ilaç vermek etik midir? Bu sorular uygulamalı etiğin tartışma alanını aşan bir karşılıkla sinema içinde oldukça ilgi uyandırıcı hikayeler ortaya çıkarmaktadır. Birçoğunun gerçek hayat hikayelerinden uyarlanan filmler olması da ötanazi meselesinin sinemaya yansımasının ne derece önemli olduğunu da göstermektedir. Bu uyarlamalardan en önemlisi ve biyoetik-sinema arasındaki ilişkiyi kritize edebilmek adına ele alınması gereken örneklerden birisi; Jack Kevorkian isimli bir patoloji uzmanının hayatını anlatan ve gerçek bir hikâyeden uyarlanan Doktor Ölüm (You Don’t Know Jack) isimli filmdir. Bu çalışma ötanazinin temel kavram, ayrım ve problemlerini ve özellikle hekim destekli ötanaziyi belli başlı sinema örnekleri özellikle de Doktor Ölüm filmi ışığında analiz etmeyi hedeflemektedir. Bununla birlikte ötanazi uygulamasının ve tıp literatüründe hekim yardımlı intiharın birbirinden hangi noktalarda ayrıldığı gibi bazı temel sorular üzerinde durulacaktır. Son olarak özerklik, bireysel otonomi ve onurlu ölüm hakkı gibi felsefi kavramların ötanazi kararı ile ilgileri felsefi anlamda Doktor Ölüm filmi ile paralel doğrultuda analiz edilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!

To the bibliography