To see the other types of publications on this topic, follow the link: Halk felsefesi.

Journal articles on the topic 'Halk felsefesi'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 50 journal articles for your research on the topic 'Halk felsefesi.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

ÇOBANOĞLU, Sacide. "HALKBİLİMSEL METAETİK KURAM İLE TÜRK MİTOLOJİSİNDE ZAMANDA KALICI OLMAK ETİK DEĞERİNİN HALK FELSEFESİ." Karadeniz Araştırmaları 19, no. 75 (2022): 799–822. http://dx.doi.org/10.56694/karadearas.1173602.

Full text
Abstract:
Türk toplulukları mitolojik arka planı, tarihi alt yapısı, gelenekleri, ritüeliyle şekillendirdikleri etik anlayışları ve bu unsurların birlikteliğiyle ulaştıkları halk felsefelerinde, devletlerinin zamanda kalıcı olmasını hedefleyerek bu amacın gerçekleştirilmesi yolundaki bilgileri ve tecrübeleri yeni nesillere mitolojik anlatılar vasıtasıyla aktarmaya çalışmışlardır. Çalışmamızın konusu, Zamanda Kalıcı Olmak Olumlu/Olumsuz Etik Değerinin halkbilimsel olarak temellendirilip metaetiksel olarak çözümlenmesidir. Çalışmamızda, Türk mitolojisinde zamanda kalıcı olmak olumlu etik değerinin halkbilimsel anlamda halk fikirlerini, metaetiksel anlamda önermelerini ortaya koyarak halk felsefesindeki yerini saptamak ve Halkbilimsel Metaetik Kuramın mitolojik anlatılara uygulanması noktasında örnek bir çalışma yapmak amaçlanmıştır. Halkbilimsel Metaetik Kuram’ı mitolojik anlatılara uyguladığımız, halkbilimi alanında bir ilk durumunda olan çalışmamızın sonucunda; Türk mitolojisinde zaman olgusunun, yüksek bir etik anlayış beraberinde, olumlu/olumsuz bir etik değer olmanın yanı sıra zamanda kalıcı olmak fikriyle özdeşik bir amacı, bir ülküyü ifade eden etik eylemlerle pekiştirilerek bir mefkûre teması olarak Türk halk felsefesindeki müstesna yeri tespit edilmiş ve kuramımızın Türk kültürünü, Türk halk felsefesini ifade eden eserlerimizin etik indeksini hazırlamak için yapılacak çalışmalarda nasıl kullanılacağı örneklenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

KAR, Erman. "Aristotle’s Doctirine of Politeia As the Basis of Republican Thought." Gaziantep University Journal of Social Sciences 22, Cumhuriyet'in 100. Yılı (2023): 25–37. http://dx.doi.org/10.21547/jss.1352350.

Full text
Abstract:
Sivil Cumhuriyet düşüncesinin felsefi temelleri Aristoteles’in Politika adlı eserinde tartıştığı ideal yönetim biçimi hangisidir sorusuna kadar götürülebilir. Aristoteles’e göre monarşi, aristokrasi veya siyasal yönetim olarak adlandırılan politeia ideal rejimlerden birisi olarak işaret edilir. Politeia; anayasa, yasa ya da siyasi yönetim olarak tanımlanan, temelinde halk, yurttaş ve devlet bütünlüğü gibi ilkeleri barındıran kavramdır. Bu sebeple hem Roma siyaset felsefesi hem de modern siyaset öğretisinde önemli bir yeri olan cumhuriyet düşüncesinin temelleri Aristoteles’e kadar gitmektedir. Özellikle Aristoteles tarafından ortaya atılmış olan insanın sosyal bir varlık olduğuna dair iddia, cumhuriyet düşüncesinin doğmasına sebep olmuştur. Halkın kendi koyduğu yasalara tabi olarak yurttaşlık sıfatına ulaşmasını öngören cumhuriyetçi düşünce, kişisel çıkar ve arzuların bir kenara bırakılmasını ve bütün halkın refahını sağlayacak reformu tesis etmeyi gerektirmektedir. Aristoteles, Politika adlı yapıtında ideal yönetimin vazifesi olarak eşitlikçi bir ekonominin ve tüm halkın yurttaş vasfında eğitim sisteminden eşit şekilde yararlanmasının gerekliliği üzerinde durur. Bu vurgu hem modern hem de tarihsel anlamda cumhuriyet düşüncesinin felsefi temelleri olarak kabul edilir. Bu çalışma, cumhuriyet düşüncesinin felsefi bir temeli olarak ifade edilen politeia kavramını Aristotelesçi siyaset felsefesi doğrultusunda ele almayı amaçlamaktadır. Bu sistematik meseleyi değerlendirmek amacıyla ilk olarak siyaset felsefesinin en önemli problemlerinden birisi olan ideal yönetim biçiminin, ideal rejimin hangisi olması gerektiği sorusu, Aristoteles’in politika öğretisi ile analiz edilecektir. İkinci olarak Aristoteles öğretisinde şehir devleti, yurttaş ve anayasal hak kavramları ekseninde ideal bir yönetim biçimi olarak işaret edilen politeia ya da siyasal yönetim, cumhuriyet düşüncesinin felsefi temeli olması bakımından irdelenecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

DİRİCAN, Rabia. "Felsefenin Öyküsü." Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, no. 48 (December 25, 2022): 357–60. http://dx.doi.org/10.21497/sefad.1218538.

Full text
Abstract:
Bryan Magee’nin sıradışı bir üslupla kaleme aldığı Felsefenin Öyküsü, amatör veya profesyonel pek çok felsefe okuyucusuna hitap edebilecek bir anlatımla okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Her sayfasında farklı bir görselle desteklenen eser, bir yandan felsefeyi sürükleyici bir öykü tadında sunmakta, bir yandan da felsefenin sorularla yüklü doğasını koruyarak düşünmeye davet etmektedir. Orijinal adı The Story of Philosophy olan eser ilk bakışta İngilizce kaleme alınmış bir Binbir Gece Masalları’nı çağrıştırmakta, sayfalar ilerledikçe farklı bir ciddiyete bürünerek ülkeler arası politik meselelere kadar uzanmaktadır. Antik Yunan’da başlatılan felsefenin öyküsü, 20. yüzyıla kadar bir sinema şeridi gibi okuyucunun gözü önünden akıp gider. Sayfaların sağına soluna iliştirilen küçük notlar ve canlı imgeler felsefeyi fildişi kulede yapılan bir etkinlik olmaktan çıkararak üniversiteye yeni başlamış bir öğrencinin not defterinden alınmış gibi keyifli ve kolay anlaşılır bir hale getirmektedir. Öte yandan, tarihi sıralamayı takip etse de eserin ne kadar sistematik ilerlediği ve doyurucu bilgi verdiği tartışmaya açıktır. Filozofların kendine has felsefi terimlerini bulmanın neredeyse imkansız olduğu eser, günlük dile yakın bir şekilde sade ve basit anlatım tarzıyla özellikle felsefe ile yeni tanışacakları cezbetmeye namzettir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

TANHAN, Fuat, Mehmet Engin DENİZ, and Gülşah Ezgican AKGÜN. "Awe Terapi: Temelleri, Formülasyonu ve Kullanım Alanları." Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi 12, no. 65 (2022): 300–319. http://dx.doi.org/10.17066/tpdrd.1138530.

Full text
Abstract:
Dijitalleşme, modern yaşam ve gelişmelere olan yoğun bağımlılığın bir sonucu olarak insan hayatı, insanlıkla ve maneviyatla bağlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunun muhtemel bir çözümü, Büyük Kanyon’un enginliğine veya yüzlerce yıldızla dolu bir gökyüzüne tanık olmak veya mistik bir deneyim yaşamak gibi örneklerle açıklanabilecek, hayret ve hayranlığın duygusal bir algısı olan awe duygusunun beslenmesidir. Bu çalışmada öncelikle alan yazın titizlikle taranmış ve awe üzerine yapılan araştırmalar bu duygunun ne olduğu, formülasyonu, felsefesi çerçevesinde derlenmiştir. Daha sonra awenin Varoluşçu ve Transpersonel psikolojideki kullanım alanları verilmiş ve ayrıca hastalarda bu duyguyu güçlendirebilecek terapi önerileri de sunulmuştur. Sonuç olarak awenin halk sağlığının yükseltilmesi ve yaşam doyumunun yükseltilmesine yönelik tedavilerde daha fazla kullanılması gerektiğine inanıyoruz.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

BİLGİN, Seher, and Sema BİLİCİ. "Erken Cumhuriyet Dönemi Modernleşme Süreci ve Bauhaus Ekolünün Etkileri (1923-1950)." Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 12, no. 2 (2021): 162. http://dx.doi.org/10.33537/sobild.2021.12.2.16.

Full text
Abstract:
1923-1950 arasındaki süreçte Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kültür ve sanat politikası kapsamında, ulusal ve modern bir sanat oluşturma anlayışına yönelik olarak kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Bu dönemde; yurt dışına sanatçı ve sanat eğitimcilerinin gönderilmesi, yurt dışından alanında uzman eğitimcilerin getirilerek görüşlerinin alınması, sanat ve kültürün yaygınlaştırılıp toplumsallaştırılması için Halk Evleri, Köy Enstitüleri ve Sanat Okulları'nın açılmasının yanı sıra, müze ve sergi faaliyetleri dikkati çeken önemli gelişmelerdir. Devletsanatçı işbirliğiyle gerçekleştirilen İnkılap Sergileri ve yurt gezileri ile sanatın toplumsallaştırılması ve yurt genelinde yaygınlaştırılarak ulusal bir kültür ve sanat bilincinin oluşturulmasına çaba harcanmıştır. Ayrıca; Güzel Sanatlar Akademisi'nde gerçekleştirilen eğitim reformu ve Gazi Eğitim Enstitüsü bünyesinde kurulan Resim Bölümü, sanat ve sanat eğitimine verilen önemi göstermektedir. Deutscher Werkbund aracılığıyla Geç Osmanlı Döneminde başlayan Türk-Alman yakınlaşması ve Alman kültürel nüfuzu, Erken Cumhuriyet Dönemi'nde de etkisini sürdürmüş; Bauhaus felsefesi ve eğitim anlayışı Cumhuriyet dönemi modernleşme sürecinde etkili bir model olmuştur. Betimsel tarama ve içerik analizi yöntemiyle gerçekleştirilen bu araştırmada; 1923-1950 yılları arasında Türk Eğitim Kurumları ve sanat alanındaki modernleşme çalışmaları ana hatlarıyla değerlendirilerek, Alman kültürel nüfuzu ve Bauhaus Okulu'nun Erken Cumhuriyet modernleşme sürecindeki etkileri değerlendirilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

Fetullah, Battal. "YÖNETİM FELSEFESİNDE ÜÇÜNCÜ YÖNTEM: AHMET YESEVİ VE RUHSAL LİDERLİK." Turkish Management Review 2, no. 2 (2023): 87–102. https://doi.org/10.5281/zenodo.10446735.

Full text
Abstract:
Ruhsal liderlik konusu ise son otuz yılda yapılan çalışmaların incelenmesi ile ortaya koyulmuştur. Başka bir ifadeyle ruhsal liderlik kavramı tanımlanmış daha sonra sistematik ve kavramsal düzeyde sırasıyla Ahmet Yesevi’nin ruhsal liderlik yönü, Divan-ı Hikmet adlı eserinde ruhsal liderlik yönünü ortaya koyduğu düşünülen bazı bölümlerin betimsel analizi yönetim felsefesine göre yapılmıştır. Bu çalışmanın temel amacı batı kültürünün etkisiyle oluşan yönetim felsefesi ile doğu kültüründe oluşan yönetim felsefesi arasındaki durumu lider takipçi boyutuyla ele almak ve farklı görülen noktaları kıyaslamaya çalışmaktır. Bu nedenle çalışmanın odak noktasını doğu kültüründe yönetim felsefesini temsil eden Ahmet Yesevi ve takipçileri oluşturmuştur. Bu sebeple çalışmanın ilk kısmında batıda popüler hale gelen ruhsal liderlik kavramına değinilmiştir. Çalışma kapsamında doğu, batı örgüt kültürü incelerken çeşitli ezoterik yapılara yer verilmiştir. Böylece konunun daha geniş çerçevede anlaşılması hedeflenmiştir. Aynı zamanda çalışmanın yöntemi için; referans olarak Yesevi ’ye ait olduğu birçok tarihçi tarafından kabul edilen divan-ı hikmet adlı eseri konu ile ilgili yerleri esas alınarak incelenmiştir. Buradan hareketle nitel veri analiz yönteminden yararlanılarak betimsel analiz yöntemi uygulanmıştır. Ahmet Yesevi batının pozitivist ve Platoncu mantığının tek başına yeterli olmadığını ortaya koymuştur. Kendisini ruhsal lider olarak gören takipçilerine holistik (bütünleştirici) bakış açısını tavsiye etmiştir. Bunun sağlanması için gerekli olan temel yönetim felsefeni, akıl, bilgi, aşk ve erdem arasındaki ilişkinin dengeli kurulması olarak ifade etmiştir. Akıl ve bilgi kişinin zahiri (maddi) yönünü ifade ederken; aşk ve erdem kişilerin batıni (manevi) yönünü ifade etmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Azak, Musa. "İspanyol Hâkimiyeti ve Savaş Şiddetinin Siyaset ve Hukuk Felsefesine Müracaatla Haklılaştırılması: Francisco de Vitoria ve Haklı Savaş Düşüncesi." Temaşa Erciyes Üniversitesi Felsefe Bölümü Dergisi, no. 23 (June 2, 2025): 142–56. https://doi.org/10.55256/temasa.1642887.

Full text
Abstract:
Bu çalışmanın amacı, felsefe tarihi açısından modern dönemin şafağında yaşamış İspanyol bir filozof olan Francisco de Vitoria’nın siyaset ve hukuk felsefesi kapsamında yer alan haklı savaş düşüncesini eleştirel bir perspektiften değerlendirmektir. Yine çalışma ikinci olarak kısmen de olsa ABD özelinde onun haklı savaş düşüncesinin günümüz dünyası ile olan ilişkisini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışmada Vitoria’nın haklı savaş düşüncesinin, Amerika kıtasındaki yerli halkları mülksüzleştirme politikalarına ve Avrupa yayılmacılığına meşruiyet kazandırdığı argümanı temellendirilmektedir. Çalışmada öncelikle onun açısından savaşı meşru olmaktan çıkaran haksız çerçeve tartışılmaktadır. Daha sonra Vitoria açısından savaşı meşru kılan haklı çerçeve ve bunun dayandığı felsefi kavram ve argümanlar irdelenmektedir. Çalışmada üç temel sonuca ulaşılmıştır. İlk olarak evrensel olduğunu düşündüğü doğal hukuk ve uluslararası hukuk düşüncesi doğrultusunda Vitoria’nın -Immanuel Wallersteincı bir kavramla- Avrupa Evrenselciliğini meşrulaştıran bir filozof olduğu sonucuna varılmıştır. Çalışmada ikinci olarak Vitoria’nın en temelde iletişim hakkı ve doğal ortaklık hakkını merkeze alan haklı savaş düşüncesinin yine Wallersteincı bir ifadeyle taraflı ve tahrif edilmiş bir evrenselcilik barındırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Son olarak ABD özelinde değerlendirildiğinde günümüz dünyasında savaş ve hâkimiyet konularında hala Vitorian argümanların devreye konulmakta olduğu anlaşılmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

KAYA, Emir. "FELSEFİ AÇIDAN HUKUKİ BİLGİNİN KRİTİĞİ." Adalet Dergisi, no. 71 (November 2, 2023): 769–91. http://dx.doi.org/10.57083/adaletdergisi.1391749.

Full text
Abstract:
Hukuka giriş kitaplarından profesörlük takdim tezlerine, mevzuattan idari işlemlere ve yargı kararlarına, özel hukuk sözleşmelerinden devletlerarası antlaşmalara kadar hukuk daima bilgi içerir, bilgi üretir, bilgi tartışması ve bilgi arayışı sergiler. Mutlak anlamda bilgiyle iç içe olan hukuk sahasının, bilginin mahiyetini ve geçerliliğini konu edinen epistemoloji ile irtibatının kurulmaması ciddi bir eksiklik olagelmiştir. Bu eksiklik yüzünden hukuk bilgisi ve öğretisi, epistemolojinin genel ilkelerinden ve sorgulamalarından muaf, muaf olduğu ölçüde de -felsefi ve bilimsel açıdan- temelsiz ve tutarsız bir alan haline gelmiştir. Gayet dar, layıkıyla irdelenmemiş ve gerekçelendirilmemiş bir boyuta sıkışmış bulunan hukuki bilgi olgusu, hukuka atfedilen adalet, düzen, fayda gibi amaçların gerçekleşmesine elverişli değildir. Zira hukukun amacının ne olduğu, hangi yöntemlerle ve hangi derinlikte araştırılacağı yine epistemolojik, hatta ontolojik, her halükârda felsefi bir problemdir. Şu hâlde hukuki bilginin niteliğinin doğrudan hukukun niteliğine ve kalitesine dönüştüğü söylenebilir. Hukuk kalitesinin artırılabilmesi için hukuki bilginin epistemolojik kalitesini artırmanın zorunlu olması bu nedenledir. Bunun yolu da hukuki bilginin eleştirel yaklaşımlara tabi tutulması, boyutlarının artırılması, genel bilgi ve varlık olgularıyla ilişkisinin sağlıklı bir şekilde kurulması, kısacası hukukun felsefi açıdan nitelikli bir altyapıya kavuşturulmasıdır. Ancak sağlam bir felsefe altyapısı sayesinde bilimsel hüviyet kazanabilecek olan hukukun, başta epistemoloji olmak üzere felsefenin dallarından uzaklaşması, onu kendi kendini onaylama safsatasına düşürür, mekanik işleyişin bilim zannedilmesi tehlikesiyle karşı karşıya bırakır. Makalede çok yönlü bir felsefi tartışma bağlamında hukukun nitelikli hale gelmesinin imkanları araştırılmakta, hukuk bilgisinin daha derinlikli, kapsamlı, isabetli ve yararlı olması için çareler önerilmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Canbulat, Merve ırmak, and Pınar Bilasa. "Eğitim Paydaşlarının Görüşlerine Göre 2018 Yılı Felsefe Dersi Öğretim Programının Güçlü ve Zayıf Yönleri." Heterotopic View 2, no. 2 (2024): 64–75. https://doi.org/10.5281/zenodo.13374167.

Full text
Abstract:
Bu &ccedil;alışmanın amacı; felsefe &ouml;ğretmenlerinin, felsefe ve program geliştirme alanı akademisyenlerinin, felsefe ve program geliştirme alanları ile ilgili derneklerin temsilcilerinin 2018 felsefe dersi &ouml;ğretim programının g&uuml;&ccedil;l&uuml; ve zayıf y&ouml;nlerine ilişkin g&ouml;r&uuml;şlerini belirlemektir. &Ccedil;alışma nitel araştırma modelinin olgu bilim (fenomenoloji) y&ouml;ntemine dayalı olarak tasarlanmıştır.<strong> </strong>Bu doğrultuda 30 felsefe &ouml;ğretmeni, 10 felsefe alanı akademisyeni, 10 program geliştirme alanı akademisyeni ve 4 dernek temsilcisi ile yarı yapılandırılmış g&ouml;r&uuml;şme formu kullanılarak g&ouml;r&uuml;şmeler yapılmıştır. G&ouml;r&uuml;şmelerden elde edilen veriler i&ccedil;erik analizi y&ouml;ntemi ile analiz edilerek bulgulara ulaşılmıştır. Eğitim paydaşlarının g&ouml;r&uuml;şlerine g&ouml;re felsefe dersi &ouml;ğretim programının g&uuml;&ccedil;l&uuml; y&ouml;nleri; felsefe eğitiminin iki sınıf (10 ve 11.sınıflar) ve alana (disiplin ve tarihsel) ayrılması, kazanım ve i&ccedil;eriğin yeterli ve anlaşılır olması, felsefeye &ouml;zg&uuml; becerilerin kazandırılması, d&uuml;ş&uuml;nce tarihini &ouml;ğretmesi, &ouml;ğrenciyi aktif hale getirmesi, felsefi bakış a&ccedil;ısı kazandırması &uuml;zerinde yoğunlaşmaktadır. Felsefe dersi &ouml;ğretim programının zayıf y&ouml;nleri olarak ise; 11. sınıf &ouml;ğretim programının yoğun bilgi, kavram, tarihsellik i&ccedil;ermesi, metinlerin anlaşılırlığının zor olması, dersin uygulama alanının azlığı, i&ccedil;eriğin ayrıntılı ve &ouml;ğrenci seviyesine uygun olmaması, dersin yaşam ile bağının sınırlılığı, eğitim durumları, &ouml;l&ccedil;me ve değerlendirme &ouml;gelerinin yetersizliği &uuml;zerinde yoğunlaştığı g&ouml;r&uuml;lmektedir. Elde edilen bulgular doğrultusunda; felsefe dersi &ouml;ğretim programlarının eğitim durumları, &ouml;l&ccedil;me ve değerlendirme &ouml;ğelerinin g&uuml;&ccedil;lendirilmesi, &ouml;ğretim programları ile ilgili &ccedil;alışmaların geniş kapsamlı paydaş grubu ile yapılması, mevcut &ouml;ğretim programları ile yeni hazırlanan &ouml;ğretim programları karşılaştırılarak eksikliklerin, benzerliklerin iyi analiz edilmesi ve yeni &ouml;ğretim programlarının da bu analize g&ouml;re hazırlanması gibi &ouml;nerilerde bulunulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

Kılıç, Emrullah. "David Hume Düşüncesinde Duygu-Düşünce İlişkisinin İnsan Doğasında Temellendirilmesi." Tetkik, no. 2 (September 30, 2022): 429–45. http://dx.doi.org/10.55709/tetkikdergisi.2022.2.45.

Full text
Abstract:
17. yüzyıl pek çok alanda olduğu gibi bilim ve felsefe açısından da önemli değişim ve dönüşümlere sebep olmuştur. Bu bağlamda Orta çağ düşüncesindeki Tanrı merkezli hâkim anlayışın yerini insan ve insan doğası bilimi almıştır. Aydınlanma dönemini karakterize eden söz konusu bu durum ile varoluşla ilgili tüm hususlar neden-etki ilişkisine bağlanmıştır. Bu doğrultuda David Hume’da mevcut rasyonalistlerden farklı olarak insan eylemlerinin başlatıcı nedeni olarak insan doğası bilimini tüm bilimlerin odağına yerleştirmiştir. Bu çalışma, İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme (A Treatise of Human Nature) ve İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma (An Enquiry Concerning Human Understanding) isimli eserlerinden yola çıkarak Hume’un insan doğası/bilimine dayalı duygu-düşünce ilişkisini zihnin işlevi ve deneyim çerçevesinde ele almayı amaçlamaktadır. Deneysel yargılardan hareket eden Hume’un bu düşüncesi geleceğin geçmişle uyumlu olacağı varsayımına dayanır. Tüm felsefi yaklaşımının özünü insan bilimi ya da insan doğasına dayandıran Hume’un bu tutumu, daha sonra ardıllarını da büyük oranda etkileyecek olan deneyime yüksek bir otorite vermesinin sonucu olarak okunabilir. Düşünceleri, nesnel akıl yerine insan doğasından hareketle üretmeye çalışan Hume söz konusu eleştirel tutumuyla bilim ve ahlakı da duygulara bağlayarak felsefe tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur. İnsanı merkeze alan Hume, insan doğasının araştırılmasına yönelmiş hatta bu doğrultuda matematik, doğa felsefesi ve doğal dini bile insana bağlamıştır. Geçmiş, şimdi ve gelecek hakkında daha öngörülebilir bilgilerin elde edilmesini insan doğası bilimine bağlayan Hume’un düşünceleri iki temel varsayım üzerine kurulur: Birincisi, insanda sabit, değişmeyen, tek yönlü bir doğa bulunur; ikincisi ise, şayet bir insan doğası bilimi inşa edilecekse içerik ve yöntem olarak deneyime dayanmalıdır. Zaten Hume, felsefesinin gayesini de “bu zamana kadar izlenen oyalayıcı ve usandırıcı yöntemleri terk etmek”, “sınırdaki bir kaleyi ya da köyü ele geçirmek yerine doğrudan başkente”, yani “bilimlerin merkezine, bir zamanlar hepsinden üstün olan insan doğasının ta kendisine” yürümek şeklinde ifade eder. Kendisinden önceki felsefi öğretileri sonuçsuz tartışmalar olarak niteleyen Hume’a göre insan doğasına yönelip, insanın anlama yetisinin potansiyeli ve gücünü keşfetmek gerekmektedir. Nedensellik ilişkisinin sınırları ve kaynağını insan zihni ve alışkanlıklar üzerinden temellendiren Hume’un yaklaşımının etkileri hala günümüzde de devam eden hakikat tartışmalarını derinden etkilemiştir. * Bu makale, 2. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu’nda sözlü olarak sunulan ancak tam metni yayımlanmayan “David Hume Düşüncesinde Duygu-Düşünce İlişkisinin İnsan Doğasında Temellendirilmesi” adlı tebliğin içeriği geliştirilerek ve kısmen değiştirilerek üretilmiş hâlidir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

Kömbe, İlker. "Müneccimbaşı Ahmed Dede’nin Ahlâk Düşüncesi: Meşşâî Felsefe ile Tasavvufî Düşünceyi İşrâkî Hikmette Sentezleme." Nazariyat İslam Felsefe ve Bilim Tarihi Araştırmaları Dergisi (Journal for the History of Islamic Philosophy and Sciences) 7, no. 1 (2021): 149–74. http://dx.doi.org/10.12658/nazariyat.7.1.m0118.

Full text
Abstract:
Bu makale, Osmanlı döneminde, on yedinci yüzyılın ortası ile on sekizinci yüzyılın başında yaşamış olan Müneccimbaşı Ahmed Dede’nin (ö. 1702) ahlâk, ev idaresi ve siyasetten meydana gelen pratik felsefe türündeki Şerhu’l-Ahlâki’l-Adud şerhinin ahlâk ilmi bölümünü inceleme konusu yapmaktadır. Bu incelemenin iki iddiasından söz edilebilir. Birincisi, Müneccimbaşı ve yazdığı şerh, ahlâk felsefesi veya pratik felsefe açısından ve yazıldığı dönem dikkate alındığında, kadim olandan hareketle yenilenme veya kadim olanı güncelleme olarak tanımlanabilir. Fakat felsefî ahlâk bağlamında, kadim olanı yenileme veya güncelleme, yöntemlerin ayrıştırılması şeklinde değil, yöntemlerin bütünleştirilme alanının daha da genişletilmesi çerçevesinde gerçekleştirilmek istenmiştir. İkinci iddia ise, İşrâkî hikmetin amacı olan soyut nurların hakikatini görmek ve bilmek için Meşşâî felsefedeki insanî nefsin düşünce gücünün erdemi olan hikmet vasıtasıyla insanî nefsin arzu ve öfke gücünden kaynaklanan huyları ve davranışları nicelik ve nitelik açısından orta ve itidalli hale getirme anlamına gelen erdem teorisinin tasavvufî düşünceye ait olan bedensel ve cismanî hazlardan ve diğer şeylerden riyazet ve mücahedeyle arınma ve soyutlanma yöntemiyle birleştirilmesinin problemli olduğunu ifade etmektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

Coşkuner Aktaş, Selda, and Birgül Çiçek. "Mary Wollstonecraft’ın Koruyucu Liberarizmi: Adalet ve Özen Etiği." Kadın/Woman 2000, Journal for Women's Studies 23, no. 2 (2023): 159–81. http://dx.doi.org/10.33831/jws.v23i2.401.

Full text
Abstract:
Çağdaş feminist akademisyenler, adalet ve bakım teorileri arasındaki ilişkiyi analiz etmeye çok dikkat ettiler, ancak erken dönem feminist yazarların fikirlerine çok az ilgi gösterdiler. Mary Wollstonecraft'ın eşsiz katkısını vurgulamak için politik felsefesini çağdaş adalet/bakım tartışmalarına taşıyorum. Genellikle klasik bir liberal veya cumhuriyetçi düşünür olarak yorumlansa da, Wollstonecraft daha iyi bir feminist özen düşünürü olarak anlaşılır. Bakım görevlerinin önemini vurgulayarak liberal toplumun devrimci bir dönüşümünü hedeflemiştir. Bununla birlikte, bazı yeni feminist bilim insanlarının aksine, adalet için hala önemli bir rolün farkındaydı. Kişisel bakım verme faaliyetlerinin politik olanı dönüştürmeden önce,adaletin kişisel bakım ilişkilerine taşınması gerektiğini savunmuştur. Dolayısıyla Wollstonecraft'ın siyaset felsefesi, adalet ve özen teorilerini sentezlemek için feminist bir model sağlar ve özen perspektifini içeren klasik liberal ve cumhuriyetçi fikirlerin yenilikçi bir şekilde yeniden formüle edilmesini temsil eder.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

Süleyman, GÜNEŞ. "Eğitimde Program Geliştirmenin Felsefi Temelleri Üzerine İnceleme." International QMX Journal 4, no. 4 (2025): 667–72. https://doi.org/10.5281/zenodo.15286773.

Full text
Abstract:
Bu makalede, eğitimde program geliştirmenin felsefi temelleri ele alınmaktadır. Eğitim programları, sadece bilgi aktarımını değil, aynı zamanda bireylerin d&uuml;ş&uuml;nsel ve etik gelişimini de hedeflemektedir. Felsefi yaklaşımlar, eğitimde program geliştirme s&uuml;recinin temelini oluşturarak, &ouml;ğretim y&ouml;ntemleri, &ouml;ğrenme s&uuml;re&ccedil;leri ve değerlendirmenin nasıl şekilleneceğini belirlemektedir. Makalede, eğitim felsefeleri olan idealizm, realizm, pragmatizm ve yapısalcılığın program geliştirme &uuml;zerindeki etkileri incelenmektedir. Bu felsefi temeller, eğitimde bireyin aktif katılımını, eleştirel d&uuml;ş&uuml;nme becerilerini ve sosyal sorumluluk bilincini geliştirmeyi ama&ccedil;lamaktadır. Ayrıca, eğitim programlarının toplumsal bağlamda nasıl anlam kazandığı ve bireylerin yaşam becerilerini nasıl desteklediği tartışılmaktadır. Sonu&ccedil; olarak, eğitimde program geliştirmenin felsefi temelleri, eğitim sistemlerinin daha etkili ve anlamlı hale gelmesi i&ccedil;in gerekli olan d&uuml;ş&uuml;nsel &ccedil;er&ccedil;eveyi sunmakta; bireylerin b&uuml;t&uuml;nsel gelişimini destekleyen bir eğitim anlayışının &ouml;nemini vurgulamaktadır. Bu bağlamda, eğitim programlarının felsefi boyutları, &ouml;ğretim s&uuml;re&ccedil;lerinin kalitesini artırmak i&ccedil;in kritik bir rol oynamaktadır. <strong>Anahtar Kelimeler:</strong> Eğitim, Felsefe, Program.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

Altın, Süleyman. "Kenneth L. Pearce’ta Dinî Tecrübe ve Açıklama Gücü." Cumhuriyet İlahiyat Dergisi 29, no. 1 (2025): 51–71. https://doi.org/10.18505/cuid.1621713.

Full text
Abstract:
Natüralizm ve teizm, insanoğlunun evrene ve olgulara dair hakikati kavrama çabasının ürünü olan karşıt iki dünya görüşüdür. Natüralist dünya görüşünde hakikat tabiattan ibarettir. Teist dünya görüşünde ise hakikat tabiatüstü açıklamalarla ortaya konmaktadır. Hangi dünya görüşünün daha makul olduğu sorusu felsefede önemli bir yere sahiptir. Teizmde her şeyin nihai açıklaması Tanrı’nın varlığıdır ve bu düşünce birçok teistik kanıtla savunulmaktadır. Natüralizmde ise bu türden metafiziksel açıklamalara yer olmadığı için teistik kanıtlara itiraz edilmektedir. En çok itiraz alan teistik kanıt dini tecrübe argümanıdır. Natüralist dünya görüşüne göre, dini tecrübe bilimsel yöntemlerde olduğu gibi test edilebilir ve denetlenebilir durumda değildir. Dolayısıyla dini tecrübeyi güvenilir bir bilgi kaynağı olarak gören teist dünya görüşlerinin natüralizme karşı avantajı yoktur. Dini tecrübe argümanı sadece natüralistlerce değil birçok teist tarafından da eleştirilmektedir. En temel teistik eleştiri ise dini tecrübenin Tanrı’nın varlığı lehine diğer argümanlarla aynı statüde olmadığı ve dolayısıyla bir kanıt olarak görülemeyeceği görüşüdür. Bu çalışma, Tanrı’nın varlığı lehine ileri sürülen dini tecrübe argümanının güncel bir yorumunu konu edinmektedir. Bu güncel yorum, felsefe alanında son dönemde adından sıkça söz ettiren ve natüralizme karşı teizmi savunan Kenneth L. Pearce’ın görüşlerini kapsamaktadır. Pearce’ın genel iddiası, natüralizme kıyasla teizmin daha fazla açıklayıcı güce sahip olduğu yönündedir. Teizmin bu üstünlüğünü dini tecrübe argümanına getirdiği farklı yorumlarla ortaya koyan Pearce’ın iddialarının sağlamlığı, geçerliliği, rasyonelliği ve bu yönteminin ne denli başarılı ve ikna edici olduğu felsefi analize muhtaçtır. Nitekim oldukça tartışmalı bir argümanı güncelleyerek natüralizme karşı teizmin nasıl daha güvenilir, daha güçlü ve ikna edici kılınabileceği konusu kayda değer bir felsefi nitelik taşımaktadır. Çalışmanın sınırları Pearce’ın yönteminin ayrıntılı incelemesi, eleştirisi ve değerlendirmesi çerçevesinde belirlenmiştir. Bu yüzden Tanrı’nın varlığına dair tüm teistik ve ateistik kanıtlara yer verilmemiş, sadece Pearce’ın dini tecrübe argümanı ayrıntılı şekilde incelenmiştir. Çalışmamız üç amaca hizmet edecek nitelikte şekillenmiştir. Birinci amaç, Pearce’ın argümanın güçlü ve zayıf yönlerini tespit etmektir. İkincisi, Pearce’ın argümanının nasıl daha tutarlı ve güçlü hale gelebileceğine dair öneriler ortaya koymaktır. Üçüncü amaç ise, Pearce’ın görüşlerinden bağımsız olarak dini tecrübenin hangi özelliklere sahip olması koşuluyla bir kanıt niteliği taşıyabileceğine dair sorgulama yapmaktır. Bu amaçlar, teizm adına pozitif katkı sağlama iddialarının güncel bir örneğinin felsefi değerini ortaya koyacak ve gelecekte daha güçlü argümanlar inşa edilerek daha nitelikli felsefi tartışmalar yürütülmesine katkı sağlayacaktır. Çalışmanın merkezini oluşturan Pearce’ın yönteminin ayrıntılı incelemesi, iddia ettiğinin aksine argümanının teizm adına önemli katkıları olmadığı sonucuna ulaştırmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

ÖZTÜRK KOCABIYIK, Nilüfer. "Kadı Siraceddin el-Urmevî’ye Göre Mantığın Konusu, Önemi ve Gerekliliği." Scientific Journal of Faculty of Theology, no. 32 (December 3, 2022): 73–85. http://dx.doi.org/10.52754/16947975_2022_32_4.

Full text
Abstract:
Mantık, doğru düşünmenin kurallarını içeren ve insanı yanlışa düşmekten koruyan bir ilimdir. Bu ilim felsefe tarihinde önemli bir yerde bulunmaktadır. İslam düşünce tarihinde de bu önemini genel itibariyle korumuştur. Farâbî’nin bu ilmi özenle incelemesiyle ve Aristoteles’ten sonra onu tekrar sistematik hale getirmesiyle birlikte mantık ilimlerin, özellikle felsefenin, ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Daha sonra ise Gazâlî ile birlikte sadece felsefenin değil aynı zamanda kelam ve fıkıh gibi ilimlerle bir araya gelmiştir. Gazâlî sonrasında bu durum Fahreddin er-Râzî ile devam etmiş ve onun takipçileri de benzer yaklaşım sergilemiştir. Fahreddin er-Râzî’nin takipçilerinden olan Urmevî de mantık ilmini önemli bulmuş ve onun öğrenilmesi gerektiğini savunmuştur. Bu çalışmada Urmevî açısından mantık ilminin konusunun ne olduğu, mantığın önem bakımından nerede olması gerektiği ve mantığın öğrenilmesinin ne kadar gerekli olduğu soruları üzerinde durulmaktadır. Bu sorulara verilen cevaplar on üçüncü yüzyıl düşünce sisteminde mantığın yeri ve önemini belirlemek açısından elzemdir. Nitekim mantık tarihi açısından dönem dönem mantık ilmine verilen önem onun kullanım alanını belirlemektedir. Urmevî de on üçüncü yüzyılda yaşayan önemli düşünürlerden biri olarak mantık ilminin konusu, önemi ve gerekliliği üzerinde durarak bu ilme katkı sağlamıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

Yıldız, Elif. "İslam Felsefesi Perspektifinden Metaverse ve Misâl Âlemi Karşılaştırması." Tetkik, no. 3 (March 28, 2023): 109–32. http://dx.doi.org/10.55709/tetkikdergisi.2023.3.72.

Full text
Abstract:
Metaverse ile insanların, bir ağ aracılığıyla birlikte var olmak, sosyalleşmek ve değer alışverişinde bulunmak gibi eylemlerini fiziksel dünyanın kayıtlarından bağımsız gerçekleştirebilmelerinin mümkün hale gelmesi, konunun en az teknik problemleri kadar felsefe sahasında da tartışılmasını gerektirmektedir. Bu çalışmada Metaverse’ün, yaratıcı hayâl kuvvesini harekete geçirmesiyle insanın kendi misal âlemini inşa edebilmesinin imkânı tartışılarak İslam felsefesi perspektifinden Metaverse’ün mahiyeti yorumlanmıştır. Konunun güncel ve yeni bir mesele olması nedeniyle yapılan çalışmaların teknoloji, turizm, ekonomi gibi alanlarla kısıtlanması ve Metaverse’ün fizik ötesi bir evren olma iddiasına rağmen metafizik ile ilişkilendirilmesine dair yeterli çalışmaların bulunmaması araştırmanın önemini göstermektedir. Mevzunun bilhassa güncel ve dinamik olma iddiası taşıyan İslam felsefesi çerçevesinde ele alınmasının, sonraki çalışmalara yol göstermesi ve yeni ufuklar kazandırması beklenmektedir. Metaverse’ün insanlığın fizikötesi bir evren ihtiyacını karşılayabilmesi olanağından bahseden çalışmanın amacı, İslam felsefesinin tarihsel birikiminden hareketle güncel bir problemi nasıl karşılayabileceğini tetkik etmektir. Dolayısıyla İslam felsefesinin Metaverse’e bakışını saptamak ve Metaverse’ün felsefî konumunu belirlemek amacıyla “İkiz Dünya” olarak nitelenen Metaverse; Sühreverdî, Molla Sadrâ ve İbnü’l-A‘râbî gibi İslam düşünürlerinin kabul ettiği Misal âlemiyle karşılaştırılmıştır. Çalışmada Metaverse’ün kökenine değinilmiş; yapısı, özellikleri ve işlevleri incelenerek Misâl âlemiyle benzerlikleri tartışılmıştır. Bunun için Metaverse hakkındaki literatür, Misâl âlemini ele alan çalışmalardaki bilgilerle kıyaslanmıştır. Bu kıyas neticesinde Metaverse’ün kozmolojik olarak madde ve ruhlar âlemi arasında yer alan Misâl âlemi ile aynı hakikate sahip olamayacağı velakin Metaverse’ün insanoğluna verilen idrak ve hayâl gücünü temsil eden ve varoluşunun tekâmülüne olanak sağlayan bir gerçeklik olarak Misâl âlemi kadar ontolojik öneme haiz olduğu ve bu dijital ayna dünyasının Misâl âlemini idrak etmeye ışık tutabileceği kanaatine varılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

Canlı, Emine. "YAŞAMDAN BİLİNCE: ARİSTOTELES VE HEGEL’DE EFENDİ VE KÖLE İLİŞKİSİ." FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, no. 40 (May 28, 2025): 89–106. https://doi.org/10.53844/flsf.1578488.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada, öteki ile karşılaşma zeminini yaşam yerine ölüm ile koşullayan modern polikanın, “birlikte yaşama” imkanına dair bir tasarı sunamadığı iddia edilecektir. Bu amaçla, Aristoteles’in ahlak ve politika metinleri incelenerek efendi ve köle ilişkinin bilinç ve bilgi problemi olmadığı gibi zor, sömürü ve üretim ilişkisi olmadığına dikkat çekilecektir. Aristoteles düşüncesinde efendi ve köle ilişkisi ev ile koşullanmış bir yaşam ilişkisi olarak tasarlandığı izah edilecek. Aristoteles düşüncesinde efendi ve köleyi bir arada tutan yaşam ilişkisinin modern dönemde Hegel ile birlikte yerini ölümle koşullanan politika anlayışına nasıl bıraktığına dikkat çekilecek. Hegel’de tanınma mücadelesi şeklinde tasarlanan efendi ve köle ilişkisinin açığa çıkardığı tahakküm ilişkisinin mevcut ekonomi-politiğin sömürgecilik faaliyetlerini olumlamaya varan tehlikelerine işaret edilecek. Bunun karşısında Aristoteles’in birlikte-yaşamaya vurgusuna ve dostluk kavramına vurgu yapılacak. Böylece çalışma, politik felsefede yerleşik hale gelen Hegelci ve modern ekonomi-politik yaklaşımla yapılan Aristoteles’i okumaları yerine; Aristoteles aracılığıyla çağdaş politik felsefeyi ve politikayı yaşamı olumlamaya, birlikte-yaşama ve yaşatma çabasına davet edecek.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
18

Şakalar, Alper. "Türk halk müziğinde felsefi motifler ve anlam dünyası." Türk Müziği 4, no. 4 (2024): 293–311. https://doi.org/10.5281/zenodo.14601688.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
19

Sevdi, Ali. "Belâgat İlminin Felsefesi ve Mantık İlmiyle İlişkisi." Van İlahiyat Dergisi 13, no. 22 (2025): 123–40. https://doi.org/10.54893/vanid.1621079.

Full text
Abstract:
Belâgat ilmi, Arap dili ve edebiyatı ilimleri arasında yer alan ve dilin yer ve zamana uygun olarak nasıl geliştirileceğini inceleyen bir ilimdir. Bu ilim, anlamın doğru bir biçimde aktarılmasını ve etkili, güzel bir dil kullanımıyla ifade edilmesini amaçlar. Aynı zamanda dildeki güzellik ve ifade gücünü artırmak için uygulanan anlatım biçimlerini de kapsar. Belâgat, dilin anlamını derinleştirerek etkili bir biçimde ifade edilmesini sağlayan bir ilim olmanın ötesinde, mantıksal bir yapıya da sahiptir. Belâgat ilmi, meânî, beyân ve bedî' olmak üzere üç ana disiplinden oluşur. Her bir disiplinin temel kavramları, ilkeleri, metodolojisi ve geçerli teorileri kendine özgü bir felsefi anlayış çerçevesinde şekillenmiştir. Bu ilmin felsefesi, sözün duruma veya mekâna uygun olarak şekillendirilmesine; dilin estetik ve işlevsel yönlerinin birbirini tamamlama yöntemlerine ve düşünce ile duyguların daha etkili bir şekilde aktarılmasına dayanır. Belâgat, sistematik bir hale gelmeden önce de bir meleke olarak var olmuştur. Ancak sosyal bilimlerde olduğu gibi belâgat ilmi de yüzyıllar süren bir gelişim ve olgunlaşma süreci geçirmiş, zamanla daha derinlemesine incelenmiş ve sistematik bir yapıya kavuşturulmuştur. Bu süreçte belâgat ilmi, pek çok farklı bilim dalından etkilenmiştir. Arap dili ve Kur’ân-ı Kerim, belâgat ilminin şekillenmesinde önemli bir rol oynamış, onun yapısal özelliklerinden edebî geleneklere kadar geniş bir yelpazede onu etkilemiştir. Müteahhirîn döneminden itibaren, kavramsal, tanımsal ve yöntemsel açıdan mantık ilminden ciddi şekilde etkilenen belâgat ilmi ile mantık arasındaki etkileşim ise, Arap edebiyatının en önemli entelektüel gelişmelerinden biri olmuştur. Mantık, düşüncenin doğruluğunu sağlarken, belâgat da bu düşüncelerin estetik ve etkili bir biçimde sunulmasına yardımcı olmuştur. Her iki disiplinin birbirini etkilemesi, dilin gücünü artırmış ve düşünsel derinliği zenginleştirmiştir. Literatürde, belâgat ilminin felsefesi ve mantık ilmiyle ilişkisine dair sınırlı sayıda çalışma bulunmakta ve mevcut incelemeler genellikle belâgatın tarihselliğine, estetik ve edebî yönlerine odaklanmıştır. Mevzunun akademik anlamda istenilen düzeyde incelenmediği tespit edilmiş ve ilgili mevzu, çalışma konusu olarak irdelenmeye çalışılmıştır. Çalışma, literatür taraması ve analiz desenli yöntemle yazılmaya gayret edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
20

Gökel, Nazım. "TÜRKÇE FELSEFENİN ÖNÜNDEKİ BİR ENGEL OLARAK ÇEVİRİ SORUNU: “INTENTIONALITY” TERİMİ ÖRNEĞİ." HUMANITAS - Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi 13, no. 25 (2025): 175–99. https://doi.org/10.20304/humanitas.1500534.

Full text
Abstract:
Felsefe yapmanın önündeki birtakım dilsel zorluklardan bahsedilebilir; kimi sorunlar söz-dizim kaynaklı olabilir; kimi ise semantik kaynaklı olabilir. Bir felsefeci olarak Türkçe dilinde ne sentaktik açıdan ne de semantik açıdan felsefe yapmayı imkânsız hale getirecek bir mesele göremiyorum; fakat bahsi geçen sorunlardan potansiyel olarak daha tehlikeli olabilecek ve acil bir ilgi ve önlem gerektiren oldukça tehlikeli bir sorun ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum: çeviri sorunu. Elbette, bu sorun ilgili birkaç başlık altında değerlendirilebilir; çeviriye gerekli olan ehemmiyetin verilmemesi, çevirmenlerin uzmanlık alanı dışındaki metinleri çevirmesi, uzman görüşün alınmaması, vs. Yine de ana meseleyi asla unutmamak çok önemlidir: çevirilerdeki hatalar ve eksiklikler devam ettiği sürece Türkçe felsefe yapmak için gerekli olan düşün altyapısı hep eksik kalacaktır. Dahası, bu hatalar düzeltilmezse, farklı disiplinlerden gelen okuyucular veya yeterli altyapıya sahip olmayan aynı disiplinden gelen okuyucular yazarın gerçek fikirlerini anlamakta zorlanacaklardır. Bir terimin yanlış çevirisi düşüncenin yanlış bir sunumuna yol açacaktır, bu da (i) insanların orijinal eserin yazarının, yazar o görüşü savunmasa veya hatta aksi görüşü savunsa da belirli bir bakış açısını savunduğuna inanmalarına, (ii) yanlış enformasyonun tedavüle girmesine ve yaygınlaşmasına ve (iii) bu yanlış enformasyonun kullanımının engellenemeyecek bir şekilde büyümesine neden olacaktır. “Intentionality” terimi (T. “Yönelimsellik”), zihin felsefesinin önemli bir kavramıdır ve bu çalışmanın da odak noktası olacaktır. Maalesef, bu terim birçok defa yanlış bir şekilde çevrilmiştir; bu literatürün Türkçe okuyucuları üzerinde de dramatik sonuçlara neden olmuştur. Bu çalışmada, neden bu terimin Türkçeye “niyetlilik” veya “içlemsellik” terimleriyle değil de “yönelimsellik” terimi ile çevrilmesi gerektiğini açıklamadan önce bu terimin arka-planındaki bazı teorik ve tarihsel ayrıntılara değineceğim. Daha sonra, birkaç örnek çeviri pasajını inceleyerek, özellikle “yönelimsellik” değil de “niyetlilik” terimi tercih edildiği zaman ortaya çıkan bazı çeviri hatalarının talihsiz sonuçlarını göstermeye çalışacağım. Son bölümde ise, “Intentionality” teriminin çevirisi ile ilgili olan bazı önemli noktaları özetledikten sonra, kısaca bu sorunlar çözülmediği sürece ufukta bizi bekleyen potansiyel tehlikelere değineceğim.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
21

Ahmedi, Ekber Şah. "Dijimodernizm Bağlamında Transhümanizm ve Din: Sosyolojik Bir İnceleme." Kocatepe İslami İlimler Dergisi 7, no. 2 (2024): 387–405. https://doi.org/10.52637/kiid.1524122.

Full text
Abstract:
İnsanlık tarihinde en önemli olaylardan birinin Sanayi Devrimi olduğu söylenebilir. Zira Sanayi Devrimi insanın örgütlenme, iletişim kurma ve üretme şeklini, kısacası tüm yaşam tarzını değiştirmiştir. Devrimin üstel şekilde ilerlemesinin siyasi, ekonomik, sosyokültürel, entelektüel ve dinî manada bir dönüşüme yol açmasının yanı sıra bilgisayarlaşma ve dijitalleşme süreciyle fiziki dünyaya alternatif olarak dijital bir dünyanın kurulmasını da olanaklı hale getirdiği ileri sürülebilir. Teknolojik gelişmeler; biyoloji ve tıp alanlarının kabiliyetini artırarak insan kapasitesinin yükseltilmesi, ömrünün uzatılması hatta ölümsüzlük gibi biyolojik insanın ötesine işaret eden transhümanizm fikrini güçlendirmiştir. Transhümanizm; teknolojik olanaklardan yararlanarak insanı hastalık, acı ve yoksulluk gibi “sorun”lardan uzaklaştıran, insanın biyolojik bir varlık olması dolayısıyla sahip olduğu sınır ve kısıtlamaları ortadan kaldırarak hem fiziksel hem de bilişsel olarak geliştirilmesini amaçlayan ve insanı ölümsüzlüğe götüren siber yaşamı vadeden bir hareket olarak tanımlanabilir. Transhümanizm, modern bireyin yaşamını ilgilendiren tüm alanları kuşatan bir felsefeye sahip olmasından dolayı sadece bir hareket değil yaşam felsefesi, yaşam tarzı, ideoloji, düşünce sistemi, yeni çağ inanışı, yeni dini hareket ve sosyolojik anlamda bir din olarak da araştırma konusu yapılmaktadır. Mevcut çalışma, transhümanizmi dijital modernlik çerçevesinde ele almaktadır. Web 2.0 teknolojisi üzerine inşa edilen ve modernizmin yeni evresi olarak kabul edilen dijimodernizm, postmodernizmin geride kaldığını iddia etmekte ve dijital teknolojinin metinsellikle buluşması ile metnin dijitalleşerek sabit formdan uzaklaşıp sürekli revize edilebilen bir doğaya kavuşmasına işaret etmektedir. Literatür taraması tekniğine dayanan bu çalışma, transhümanizmi dijital modernizm bağlamında ele alarak onun dijital bir inanç formu olarak tartışılmasını amaçlamaktadır. Bir başka ifade ile makale, transhümanizmin sosyolojik zaviyeden (diji)modern bir din veya dinsellik görünümü arz eden bir olgu olarak ele alınmasının imkânını tartışmayı hedeflemektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
22

Berna, Öztürk. "Osmanlı ile Batı'ya Estetik Bir Bakış." International Journal of Social and Humanities Sciences Research 11, no. 104 (2024): 370–79. https://doi.org/10.5281/zenodo.10637997.

Full text
Abstract:
Osmanlı ile Batı d&uuml;nyasını konu alan bu &ccedil;alışmanın amacı her iki k&uuml;lt&uuml;r i&ccedil;in estetik bir değerlendirme yapmaktır. Estetik kavramı, sanat felsefesi i&ccedil;erisinde irdelenen fakat ilerleyen s&uuml;re&ccedil;lerde bir disiplin haline gelen alanlardan biridir. Estetik kavramı, sanatı, sanat eserini ve sanat&ccedil;ıyı anlayıp yorumlayabilmemiz i&ccedil;in bizi y&ouml;nlendirmektedir. Estetik kendi i&ccedil;erisinde soruları olan ve bizim sanat objesine, sanat etkinliğine karşı yaklaşımımızı disiplinli hale getirerek, genel bir yargıda bulunmamızı sağlayan disiplindir. Sanat kavramı, b&uuml;t&uuml;n toplumlar ve k&uuml;lt&uuml;rler i&ccedil;in &ccedil;ok geniş bir alanı temsil etmektedir, ama genel bir tanıma sığdırılabilmektedir. Fakat sanatta estetik kavramı, dediğimiz zaman bu tanım daralmaktadır. Kavramın daralmasını sağlayan ise, farklı k&uuml;lt&uuml;rlerin beğenisi ve bu k&uuml;lt&uuml;rlerin algısı &uuml;zerinden sorulan temel sorulardır, ortaya &ccedil;ıkan cevaplar ise estetik bakış a&ccedil;ısıdır. Estetik bakış a&ccedil;ısının oluşmasındaki en &ouml;nemli etken ise i&ccedil;sel değerlerdir. Estetik kavramı, sanat felsefesine değinen filozoflar arasında yer alan Aristoteles ve Platon&rsquo;un da d&uuml;ş&uuml;ncelerinden faydalanarak Osmanlı ile Batı i&ccedil;in ne anlama geldiği a&ccedil;ıklanarak iki k&uuml;lt&uuml;r i&ccedil;inde var olan benzerlikler ve farklılıklar a&ccedil;ısından irdelenecektir. İnan&ccedil;, dil ve k&uuml;lt&uuml;r bir medeniyetin kimliğini oluşturan en &ouml;nemli değerlerden bazılarıdır. Bu değerler doğrultusunda her iki medeniyetin estetik yaklaşımlarından yola &ccedil;ıkarak bir yargıda bulunmaya &ccedil;alışılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
23

RIZVANOĞLU, Eren. "WITTGENSTEIN'IN ÖZEL DİL ELEŞTİRİSİ BAĞLAMINDA KARTEZYEN GELENEĞE İTİRAZI." Posseible, no. 8 (March 1, 2016): 22–32. https://doi.org/10.5281/zenodo.7421207.

Full text
Abstract:
Wittgenstein&rsquo;ın ikinci d&ouml;nem yapıtı olan Felsefi Soruşturmalar&rsquo;ın bir kısmında işlediği &ouml;zel dil tartışmasının, onun genel kuramı a&ccedil;ısından &ouml;nemli bir yeri vardır. T&uuml;m felsefe yaşamı boyunca ele aldığı tekbencilik sorunu ve dilin bu sorun a&ccedil;ısından taşıdığı &ouml;nem hep merkezi bir konum teşkil etmiştir. Bu bağlamda &ouml;zel dil ve tekbencilik sorunu &uuml;zerinden tartışılan da, aslında kişinin kendisinden hareketle diğer t&uuml;m her şeyi kurduğu d&uuml;ş&uuml;nce bi&ccedil;imleridir. Bu tarz d&uuml;ş&uuml;ncelerin en a&ccedil;ık bir bi&ccedil;imde cisimleştiği Kartezyen yaklaşımın konumu da bu bağlamda ele alınabilir. Wittgenstein bu noktada &ouml;zel dil tartışmasını kendisinden &ouml;nce gelen Kartezyen gelenek ve benzeri d&uuml;ş&uuml;nce bi&ccedil;imleriyle hesaplaşmak i&ccedil;in kullanmıştır. Biz de bu makalede Witgenstein&rsquo;ın &ouml;zel dilin olanaksızlığı d&uuml;ş&uuml;ncesi bağlamında Descartes&rsquo;ın cogitosunu sorunlu hale getiren yaklaşımları g&ouml;stermeye &ccedil;alışacağız.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
24

KILIÇ, Ramazan. "Immigrant and Otherness: Narcissism of Sameness or Hospitality of the Other? -A Call for a Migrant Philosophy-." ATEBE, no. 10 (December 31, 2023): 61–79. http://dx.doi.org/10.51575/atebe.1389773.

Full text
Abstract:
Günümüzün en çarpıcı sosyo-patolojik hadiselerinden biri olan göçmen problemi, daha ziyade politik konular bağlamında gündeme gelmektedir. Söz konusu tartışmalar, yerel ve politik çıkarlar çerçevesinde sürerken politik hesapların ardına gizlenen şey, göçmenin trajik konumudur. Politik tartışmalarla gündeme gelen göçmen, sosyal ilişkiler noktasında son derece olumsuz bir imaja bürünür. “Biz” aynılığının bir pürüzü olarak “Öteki” veya yerel kültürle uyumsuz bir öğenin ifadesi olan göçmen, “Ben”in alanından ötekiliğe itilirken sosyal düzlemde kamusallığı dönüştürmeye zorlayan bir tehdit unsuru olarak değerlendirilir. Politikanın çıkara dayalı belirleyici gücü her ne kadar probleme dair yeteri beşerî sağduyunun oluşumuna olumsuz etkileri olsa da felsefi literatürde Immanuel Kant, Hannah Arendt, Emmanuel Lévinas temelinde yoğun bir tartışma söz konusudur. Söz konusu düşünürlerin ortaya koyduğu düşünceleri göçmenlikle ilişkilendirme bağlamında ortaya konulan çalışmalardan farklı olarak çalışmamız; konuya dair temel düşünürler, görüşler ve ilgili görüşlerin temel dinamiklerini ortaya koymayı hedeflemiş, ilgili literatürün ana hatlarıyla ortaya konulmasına özen gösterilmiştir. Göçmenlik ve “Öteki”lik vurgusuna dair temel literatürün dinamiklerinden biri olarak öne çıkan Levinas, kendi zamanının politik krizlerinin nedeni olarak etik ilişkileri öncelemeyen Batı düşüncesine işaret etmiştir. Levinas’cı düşüncede Aynının “Başkası” karşısında yaşayacağı muhtemel politik, etik ve hukuki gerilim, ontolojiyi önceleyen düşünce geleneğinden farklı değerlendirmelere yol açar. Başkayı aynılığın alternatif bir alanı olduğu Levinas düşüncesinde Başkalığın aşkınlık boyutu ise “Öteki”ler karşısında konumunu aynılıktan ziyade “Öteki”deki başkalığın keşfiyle veya gerilimiyle Ben’i narsizimden çıkarma fonksiyonuna sahiptir. Aşkın Başkalığın şahsında teşekkül ettiği “Öteki”, “Ben”de koşulsuz konukseverlik eylemine yol açacağı kanaati söz konusudur. Levinas’ın gündem edindiği sorunların Arendt’in de tartıştığı görülür. Levinas’ta ifadesini bulduğu üzere etik bir ilişkiden ziyade politik bir ontolojik kavrayışla tezahür eden “Ötekilik” bağlamına Arendt’in eleştirileri söz konusudur. Böylelikle politik alanda Öteki’ye yer vermeyen hukuki yapının sorgulanması mümkün hale getirilirken politik söylem için “Öteki”nin önemi de açığa çıkmış olur. Bu noktada Kant’ta rastladığımız yabancı hakkı bağlamında koşullu konukseverlikle gündeme gelir. Ancak Levinas’ın koşulsuz konukseverliğinin pratik sorunlar barındırdığını ifade edecek olan Derrida, Kant’ın koşullu konukseverliğini de sorunlu bulmuştur. Öteki’ye karşı konuksevmezlik, günümüzde dijital ağlarda daha da zorlaşır. Konukseverlik düşüncesi bağlamında etik-politik bir düşünce zeminine kavuşması umulan zamanımızın Öteki’si olarak göçmen, mevcut literatürde geliştirilen konukseverlik düşüncesini yeniden tartışmayı sağlarken göçmenin felsefi kavrayışı hususunda düşünceler üretmeye ve bir göçmenlik felsefesi oluşturmanın önemine çağrı olmayı amaçlar.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
25

Çakmakçı, Mehmet Kemal. "Muhammed İkbal’in “Hareket Zili” Eserinde Edebi Şahsiyetler." Söylem Filoloji Dergisi 10, no. 1 (2025): 205–23. https://doi.org/10.29110/soylemdergi.1611802.

Full text
Abstract:
Muhammed İkbal, şiirlerinde Doğu ve Batı’nın zenginliklerini harmanlayarak insanlığa uyanış çağrısı yapan Hint alt kıtasının en önemli şairlerindendir. İkbal’in eserlerinde yer verdiği tarihi, dini, edebi ve felsefi şahsiyetler, onun düşünce dünyasını ve İslam felsefesine katkılarını anlamak için önemli birer rol üstlenmektedirler. Hareket Zili, İkbal’in dünya görüşünü anlamak için edebi bir eser olmasının yanı sıra, aynı zamanda Doğu ve Batı arasında bir köprü vazifesi görmesi açısından da değerlidir. Özellikle Hareket Zili adlı eserinde, İslam toplumlarının manevi uyanışı ve modernleşme süreçlerine yönelik vizyonunu, hem Doğu hem Batı edebiyatının önemli figürleri aracılığıyla ifade etmiştir. İkbal, bu eserinde Mirza Esadullah Han Galib, Sir Seyyid Ahmed Han, Dağ Dihlevi, Eltaf Hüseyin Hali, Sadi-i Şirazi, Shakespeare ve Goethe gibi hem Doğu hem de Batı edebiyatının seçkin isimlerini şiirlerinde konu edinmiştir. Bu şahsiyetlerin seçimi, İkbal’in farklı kültürel geleneklerden nasıl etkilendiğini ve bu etkileri eserlerinde nasıl birleştirdiğini anlamak açısından önemlidir. İkbal’in eserlerinde yer verdiği şahsiyetler, onun düşünce sisteminde manevi rehberler olarak yer almakla birlikte, toplumsal değişim ve ahlaki dirilişin de birer sembolüdürler. Bu bağlamda, İkbal’in eserleri, sadece edebi değer taşımakla kalmayıp, insanlık için evrensel bir rehberlik niteliği de taşımaktadır. Bu makalede, İkbal’in Hareket Zili eserinde yer alan edebi figürlerin rolü ve yorumlanışı, İkbal’in dünya görüşü çerçevesinde ele alınacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
26

OĞUZ, Kübra. "Peygamber’in (s.a.v.) Dil Unsurları: Mantık, Belâgat ve Dil Felsefesi Açısından Bir Değerlendirme." Düzce İlahiyat Dergisi 7, no. 1 (2023): 87–113. http://dx.doi.org/10.61272/duid.1321187.

Full text
Abstract:
Peygamber (s.a.v.) kendisine indirilen vahyi insanlara bildirmiş ve bu vahyi muhataplarına açıklamak suretiyle tebyin vazifesini icra etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm, Peygamber’in (s.a.v.) hevâsından konuşmadığını ve onun sözlerinin vahiy kaynaklı olduğunu bildirmektedir. Onun sözleri, içerisinde şüphe barındırmayan hakikatlerin birer taşıyıcısıdır. Bu hakikatlerin muhataba aktarımında sözün maddesi kadar sûreti de önem arz etmektedir. Peygamber (s.a.v.) tebyin vazifesini “dil” vasıtasıyla icra etmiş ve muhatapları için sözü daha anlaşılır kılma ve ikna edici hale getirme noktasında dilin inceliklerini kullanmıştır. Peygamber'in (s.a.v.) müminlere yeni bir anlayış istikameti sunmasında ve onların düşünce dünyalarında değişim meydana getirmesinde “dil” önemli bir oynamaktadır. Bu çalışmada, Peygamber'in (s.a.v.) dilindeki lingüistik unsurlar ele alınarak onun sözlerine dair dil, anlam ve doğruluk değeri açısından bir inceleme ortaya konulacaktır. Bu inceleme temelde mantık ve dil felsefesi eksenli bir inceleme olmakla birlikte, belâgat ilmine dair konu ve kavramlardan da faydalanılmıştır. Çalışmanın ana hedefi, Peygamber’in (s.a.v.) dilindeki sabit ve değişken unsurların takibini yapmak ve dil-doğruluk ilişkisi bağlamında onun sözlerinin doğruluk değerine dair bir tahlil sunmaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
27

ERÇETİNGÖZ, Alper. "HAKİKATİN ÖNEMSİZLEŞTİĞİ ÇAĞDA BELGESEL FOTOĞRAF: ‘POST-TRUTH’ VE ‘POST-DOC’ KAVRAMLARINI BİR ARADA DÜŞÜNMEK." Moment Journal 9, no. 2 (2022): 543–66. http://dx.doi.org/10.17572/mj2022.2.543-566.

Full text
Abstract:
Görüntülerin dijital teknoloji kullanılarak üretildiği ve ‘hakikatin önemsizleştiği’ bir çağda, varlık amacı ‘hakikati açığa çıkarmak’ olan belgesel fotoğrafın nasıl konumlandığını tespit etmeyi amaçlayan bu çalışmada, modernizm sonrası fotoğrafta ‘gerçeklik’ tartışmaları ekseninde belgesel fotoğrafın sahip olduğu yeni kavrayışları okumak ve terk edilen geleneksel yaklaşımın yerini alan ‘post-doc’ fotoğraf pratiğinin izini sürerek belgesel fotoğrafın bugünkü işlevini sorgulamak hedeflenmektedir. ‘Hakikatin önemsizleştiği yerde fotoğraf hala belgesel midir?’ sorusunu takip ederek gerçekleştirilen incelemede, kurgunun hakikate içkin hale geldiği yeni bir gerçeklik anlayışının ortaya çıktığı, felsefesini bu yeni gerçeklik üzerine kuran post-doc yaklaşımın insanları etkilemek için ‘hakikatin gücü’ yerine kendi kurmaca gerçekliğini kullandığı görülmüştür. Bu bağlamda günümüzde belgesel fotoğrafın ‘gerçek’ten değil gerçeğin kendisinden daha güçlü olduğunu iddia ettiği inşa edilmiş bir versiyonundan güç alarak var olmaya devam ettiği anlaşılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
28

Bilek, Hatice. "Dilthey’in Bilgi Teorisi İnşası ve Pozitivizm İle Apriorizme Yönelik Eleştirileri." Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 16, no. 1 (2025): 144–51. https://doi.org/10.54558/jiss.1529275.

Full text
Abstract:
Amaç: Dilthey’in epistemolojik bir temel üzerine kurduğu teori, pozitivizmle hesaplaştığı ölçüde Kant’ın transandantal felsefesi ile de bir hesaplaşma içerisindedir. Bu iki akım, ona göre doğru bir bilgi teorisinin inşasını imkansız hale getirmektedir. Dışsal gerçekliğe önem vererek insanın biricikliğini, içsel tecrübesini ve ruhsal gerçekliklerini göz ardı eden, onun maddi yönüyle ilgilenen ve onu yalnızca gözlemin konusu haline getiren pozitivizm ve böyle algılanan empirizm Dilthey’e göre eksiktir. Kant’ın transandantal felsefesi de tıpkı pozitivizm gibi artık önemini yitirmiş ve yeni bir bilgi teorisinin inşası Dilthey’in nazarında zorunlu hale gelmiştir. Bu yeni bilgi teorisinin amacı da insanın bilincinin yapısal anlamını vurgulamaktır. Bu bağlamda çalışma, Dilthey’in bilgi teorisini, pozitivizm ve apriorizmle olan hesaplaşması üzerinden ortaya koymayı amaçlamaktadır. Yöntem: Çalışmada araştırma ve analiz etme yöntemi kullanılmıştır. Dilthey’in bilgi teorisini hangi temeller üzerine kurduğu incelenerek bu bağlamda pozitivizm ve apriorizmi hangi sebeplerle eleştirdiği değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmada Dilthey’in tin bilimlerini, bilginin transandantal olanaklarını sorgulayarak ve yaşamın sadece rasyonel açıdan değerlendirilmesinin yanlışlığını vurgulayarak temellendirdiği tespit edilmiştir. Bu nedenle onun bilgi kuramı, Kant’ın transandantal felsefesiyle ve Comte’un pozitivizmiyle hesaplaşması sonucunda ortaya çıkmış ve gelişme göstermiştir. Sonuç: Sahip olduğu kompleks yapı nedeniyle yaşam yalnızca bütünsel bir perspektiften anlaşılabilir. Dilthey’e göre doğa bilimlerinin bakış açısını benimseyen pozitivist yöntem gözlem ve deneyi bilginin kaynağı olarak görür. Kant’ın apriori teorisinde de aklın tarihselliği eksik kalmıştır. Bu nedenle bu iki yoldan hareketle yaşam bütünsel olarak anlaşılamaz. Dolayısıyla Dilthey’in tin bilimleri ve doğa bilimlerini ayırması ve insanın tinsel yönünü önemsemesi haklı bir gerekçedir. Özgünlük: Çalışma, Dilthey felsefesinin tin bilimlerini başka bilimsel yaklaşımların denetiminden kurtarma amacında olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca Dilthey’in yaşam ile tecrübe kavramlarından hareketle insanın bireysel varlığını görmezden gelen anlayışlara yönelik eleştirilerinin haklılığını serimlemektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
29

ERKMEN, Recep. "Fizik ve Metafizik Arasında İsbât-ı Vâcib Meselesi: Bir Kelâm ve Felsefe Eleştirisi." Eskiyeni, no. 52 (March 26, 2024): 435–67. http://dx.doi.org/10.37697/eskiyeni.1413073.

Full text
Abstract:
Bu makale, genelde İslam düşüncesini özelde kelâmı Aristo’nun Fizik VIII’inden yola çıkarak fizik ve metafizik arasındaki ilişki açısından incelemekte ve İbn Rüşd’ün (öl. 595/1198) İbn Sînâ’ya (öl. 428/1037) ve Eşʻarî kelâmına dair eleştirilerini isbât-ı vâcib meselesi minvalinde yeniden değerlendirmektedir. İbn Rüşd, Eşʻarî kelâmcılarının bir metafizik inşa edemediklerini ihsas ettirerek, hudûs delillerinin yapısal problemler içerdiğini iddia etmektedir. İbn Rüşd'ün analizine göre, kelamcıların hudûs delili odaklı kozmolojik argümanları, polemikten bağımsız olamayacak şekilde son derece karmaşık bir yapıya ulaşmış ve bu durum, konunun uzmanları için dahi kavranması zor bir hal almıştır. Somutlaştırmak gerekirse, kelamcıların isbât-ı vâcib delilleri, hadis-ezeli (fizik-metafizik) ilişkisine dair problemleri çözme yerine daha içinden çıkılmaz hale getirme eğilimindedir. Diğer bir yandan ise İbn Rüşd, ezelî-hâdis dikotomisine dair ana problemleri metafizik üzerinden çözen İbn Sînâ ve İbn Sînâcılara karşı sükutunu korurken, isbât-ı vâcib meselesinde filozofların Aristo fiziğini atıl hale getirmelerini tenkit etmektedir. Öte yandan kelâmcıların hudûs delilleri ile kozmolojik/fizik temelli bir argüman sunmuş olmaları, İbn Rüşd’ü tatmin etmemiştir. İbn Rüşd zaviyesinden bakıldığında kelâmcılar, ne -biraz önce bahsedildiği gibi- ezelî-hâdis problemini metafizik önermelerle çözebilmişlerdir ne de kozmolojik argümanlarında fizik prensiplerini doğru bir şekilde uygulayabilmişlerdir. Kelamcıların fiziği doğru bir şekilde icra edememeleri iddiası, insicamlı bir metafizik de inşa edemekleri ithamını da beraberinde getirmektedir. İbn Rüşd haklı mıdır ve İbn Sînâ’nın ve kelâmcıların isbât-ı vâcib delilleri fizik-metafizik ilişkisi açısından yapısal sorunlar içermekte midir? İsbât-ı vâcib açısından fizik hala zorunlu mudur? Ya da isbât-ı vâcib için fizik kendi başına yeterli midir? Metafiziksiz bir isbât-ı vâcib delili mümkün müdür? Fiziği ya da metafiziği ihmal etmek ne gibi sorunlara neden olmaktadır? Makale, bu soruları çeşitli açılardan inceleyecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
30

Çobanoğlu, Sacide. "OZANLIK GELENEĞİNİN DÜŞÜNSEL BOYUTLARI BAĞLAMINDA FELSEFE ve HALKHAYATI, HALK FELSEFESİ, HALKBİLİMİ İLİŞKİSİ." Turkology, September 3, 2024. http://dx.doi.org/10.59358/ayt.1531553.

Full text
Abstract:
Felsefe; bilgi/bilgelik sevgisi filozof ise bilgeliği, bilgiyi seven, onu arayan/ona ulaşmak isteyen kişi demektir. Teorik felsefe alanında ele alınan farklı konulardaki düşünme faaliyetleri, halkbiliminde halk fikirlerinin bir araya gelmesiyle husule gelen halk felsefesi olarak vücut bulmaktadır. Bu felsefi etkinlik, düşünme yoluyla eylenmekte ve eylem sonucunda ulaşılan halk felsefesi; toplumun can bulduğu hayat damarlarını ifade etmektedir. Orta Asya ozan-baksı geleneğine dayanan ve 16. yüzyılda kahvehaneler etrafında yapılanan âşık tarzı şiir geleneği, Türk halk felsefesini nesilden nesile aktaran bir yapı, bir faaliyetler zinciri durumundadır. Halk felsefesinin oluşumunda bağlam görevi üstlenen unsur ise ozanların içinde doğdukları, zihniyet biçiminin meydana gelmesini sağlayan halkhayatıdır. Türk toplumunun halk bilgeleri olarak tanımladığımız ozanlar, bu kolektif oluşumu asırlardır muhafaza etmiş, saza/söze döktükleri halk felsefesini; dillendirdikleri destanlarla, halk hikâyeleriyle, türkülerle dile getirmişlerdir. Bugüne kadar halkbilimi çalışmalarında felsefe konularının felsefenin ya da ilahiyatın alanının kapsamında olduğu şeklinde yanlış bir kanaat mevcuttur oysa felsefesi olmayan hiçbir oluşum sürdürülebilir olmadığı gibi felsefesi olmayan folklor ürünü/olayı da sürdürülemez. Bu bakımdan çalışmamızın konusunu halkbilimi ile felsefe arasındaki yakın ilişkinin incelenme oluşturmaktadır. Söz konusu yakın ilişkiyi ortaya koymak amacıyla ozanlık geleneği düşünsel boyutlarıyla ele alınacak ve bu bağlamda felsefe ile halkhayatı ve halk felsefesi unsurları âşık tarzı kültür geleneği çerçevesinde, halkbilimsel bakış açısıyla incelenecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
31

BALIKÇI, Şakire. "Öztokmak Akyüz, Ç. (2023). “Âşık Sümmâni’de Varlık Bilgisi (Ontoloji) ve Varoluşa İlişkin İzlekler”. named book review." Uluslararası Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, November 21, 2023. http://dx.doi.org/10.61729/uhad.1368064.

Full text
Abstract:
Çiğdem Akyüz Öztokmak tarafından kaleme alınan çalışmada yazar; giriş bölümünde çalışmanın amacının halk şâirlerine gereken kıymetin tam olarak verilmediğine dair yaygın inanışın sonlanmasına katkıda bulunmak olduğunu belirtir. Yazar, Umay Günay’dan iktibasla “aydınların halk edebiyatı metinlerinin, çağdaş kuramlar ışığında değerlendirilebilecek edebî içeriğe sahip olmadıklarını düşündüklerini belirtir” (1). Mezkur ifadelerin yüzyıllardır süregelen halk şiiri/halk sanatı kavramlarının hak ettiği yeri bulamamasındaki anlayışı yansıttığını gündeme getirir. Bu bağlamda yazar, 19. yüzyılın en önemli ümmî halk şâirlerinden Âşık Sümmânî’nin bu özelliğinin altını çizerek halk estetiğinden ve âşıklık geleneğinden beslenen varoluş felsefesini ve tabiatıyla tasavvufî unsurları eserlerine ustalıkla işleyen düşünce boyutunu irdelemeye çalışmıştır. Çalışmada âşığın varoluşçu felsefe açısından ele alınan şiirlerine Abdulkadir Erkal tarafından yayımlanan Âşık Sümmânî Divanı (2010) ve Narmanlı Âşık Sümmânî (2018) adlı eserlerden ulaşılmıştır. Yazar, çalışmanın araştırma yöntemini ise “varoluşçuluk felsefesi yaklaşımından beslenmekle birlikte âşık şiirinin sunduğu veriler bağlamında ‘varoluşa ilişkin izlekler’” (4) olarak belirlemiştir. Araştırmada, âşığın eserlerini doğrudan varoluşçu felsefenin ürünleri olarak değil bu felsefenin öğretilerinin iz düşümleri olarak değerlendirileceğini vurgulayan yazar, çalışmanın sınırlarını bu açıdan da çizmiş olur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
32

GÜNEŞ ULUS, Asuman. "Halk Masallarında "İp", "Yumak" ve "Dokuma"." Folklor Akademi Dergisi, July 31, 2023. http://dx.doi.org/10.55666/folklor.1289430.

Full text
Abstract:
Birçok toplumda olduğu gibi Türk toplumunda da ip yapımı ve dokumacılık, önemli bir el sanatı ve aynı zamanda geçim kaynağı olmuştur. Kültüre ait her unsur gibi bunlar da halk anlatılarına ve özellikle masallara yansımıştır. Bu yansıma kimi zaman gerçek anlamıyla kimi zaman da duygu, düşünce ve hayallerle birlikte bilinçaltını da gösteren metaforlar şeklinde gerçekleşmiştir. Birey ve toplum yaşamında, kültüründe yer alan kimi nesnelerle onların üretiliş ve kullanılışıyla ilgili benzetme ve esinlenmeye dayalı bir felsefe oluştuğu veya var olan felsefenin, somut bir dille ifadesi, anlatımı için de bunların bir araç olarak kullanıldığı görülmektedir. Bunun örneklerinden biri de “ip”, “yumak” ve “dokuma” dır. Halk edebiyatının birçok türünde (mani, türkü, deyim, atasözü vd.) olduğu gibi masallarda da bu unsurlar sıklıkla kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, “ip”, “yumak” ve “dokuma” ile ilgili unsurların masallarda ele alınış şeklini ve metaforik anlamlarını incelemektir. Bu amaç doğrultusunda; “Elazığ Masalları”, “Uçar Leyli”, “Taşeli Masalları”, “Gümüşhane ve Bayburt Masalları” adlı kitaplarda yer alan masal metinleri incelenmiştir. İp yapımı ve dokuma çoğunlukla kadınlar tarafından yapılmaktadır. Dolayısıyla bunlar etrafında oluşturulan inanç, felsefe ve uygulamalar da büyük oranda kadınların bakış açısını yansıtmaktadır. Hatta “çıkrık felsefesi” tabiri de bu durumla ilgilidir. Masallar da çoğunlukla kadınlar tarafından anlatılır. Özellikle bazı masalların ip eğirirken, el işi yaparken, halı/kilim dokurken anlatıldığı varsayıldığında yapılan bu işlerin anlatıya yansıması da doğaldır. “İp”, “yumak” ve “dokuma” ile ilgili unsurlar; kimi masallarda yalnız kültürün ve yaşamın masala yansımasının sonucu olarak gerçek anlamlarında kullanılırken, kimi masallarda ise yaşam yolculuğu ve insan kişiliğinin oluşumu ile ilgili bazı metaforik anlamlar kazanmıştır. Bu makalede “ip”, “yumak” ve “dokuma” motifleri; Sigmund Freud, Marie-Louıse Von Franz, Bruno Bettelheim ve Clarissa Estes’in psikanalitik tespit ve yorumlarından hareketle değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda incelediğimiz masallarda ip, “alt ben”in; yumak, “ben”in; dokuma ise “üst ben”in yanı sıra bütünleşmiş kişilik özelliklerinin sergilendiği durum ve olayların habercisi, sembolleri, işaretleri olarak görünmektedir. İncelediğimiz masallarda ip, yumak ve dokumayla ilgili pek çok unsurun zihinsel ve ruhsal gelişimin aşamaları, kişilik katmanları, olgunlaşma ve toplumsallaşmaya yönelik metaforlar olarak kullanıldığı görülmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
33

ÖZCAN, GÜLER Derya, and Semih BİNİCİ. "Halkbilimsel Metaetik Bir Yaklaşımla Kerem ile Aslı Hikâyesinin Etik Çözümlemesi." RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, no. 43 (November 9, 2024). https://doi.org/10.5281/zenodo.14058825.

Full text
Abstract:
Etiğin ya da ahlakın, yalnızca felsefenin, ilahiyatın ya da sosyolojinin bir alt dalı olduğu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;lebilir fakat dikkat edilirse bu iki kavramın tanımları yapılırken &ldquo;toplum&rdquo; kelimesinin mutlaka bu tanımların i&ccedil;inde yer aldığı g&ouml;r&uuml;lecektir. Toplumun yani halkın bir sistem i&ccedil;inde organize ettiği herhangi bir unsurun halk bilimi kadrosunun dışında kalması m&uuml;mk&uuml;n değildir &ccedil;&uuml;nk&uuml; toplum, eylemlerin ve bu eylemlerin yargılanması i&ccedil;in oluşturulan ahlak kurallarının yaratım merkezidir. Toplumun somut ya da soyut olarak &uuml;rettiği ve ortaya koyduğu her &uuml;r&uuml;n&uuml;, halk bilimi inceleyebiliyorsa buna halkın felsefesi ve onun &ouml;nemli bir y&ouml;n&uuml; olan etik ya da ahlak anlayışı da d&acirc;hil edilmelidir. Halk bilimi, bir toplumun etik felsefesini idrak edebilmek i&ccedil;in en &ouml;nemli disiplinlerden biridir. Bir disiplinlerarası &ccedil;alışma metodu olan <em>Halkbilimsel Metaetik</em> ise halk fikirleri ve halk felsefesinin birleşimiyle oluşan bağlamsal &ccedil;er&ccedil;evede, toplumun sahip olduğu etik anlayışı incelemek i&ccedil;in yenilik&ccedil;i bir kuramdır. Bu kuram, bir toplumun etik anlayışını analiz etmek, o toplumdaki unutulan etik değerlerin hatırlanmasını sağlamak ve etiği, halk biliminin araştırma alanlarından biri h&acirc;line getirmek i&ccedil;in olduk&ccedil;a işlevseldir. Kerem ile Aslı hik&acirc;yesi, T&uuml;rkiye dışında b&uuml;t&uuml;n T&uuml;rk cumhuriyetleri ve topluluklarında ve hatta Ermeniler arasında da bilinmektedir. Bu &ccedil;alışmada, Halkbilimsel Temellendirme Metaetiksel &ccedil;&ouml;z&uuml;mleme y&ouml;ntemiyle Kerem ile Aslı hik&acirc;yesinin etik &ccedil;er&ccedil;evesi belirlenerek halk fikirleri ve bu bağlamdaki halk felsefesinin ortaya konulması ama&ccedil;lanmıştır. &Ccedil;alışmanın sonucunda Kerem ile Aslı hik&acirc;yesinin etik değerleri belirlenmiş ve bu değerler, beşer&icirc; ve din&icirc; etik değerler başlıkları altında olumlu ve olumsuz y&ouml;nleriyle incelenmiştir. Bu incelemeler neticesinde her iki kategoride de olumlu etik değerlerin, olumsuz etik değerlerden daha fazla olduğu tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
34

IŞIK, Ceyhan. "Fârâbî Nazarında Peygamberin Olumlama Yoluyla Kimliklendirilmesi." Kilis 7 December University Journal of Theology, October 24, 2022. http://dx.doi.org/10.46353/k7auifd.1096769.

Full text
Abstract:
Ebû Nasr Muhammed el-Fârâbî (ö. 339/950) İslam’ın ilk yetkin filozofları arasında yer alır. Onun Tanrı, nübüvvet, sudur gibi konular hakkındaki görüşleri İbn Sînâ gibi bir filozofu bile derinden etkilemiştir. Dolayısıyla Fârâbî’nin mesela bu konular hakkındaki görüşleri kendi felsefesi açısından önem taşımakla beraber kendisinden sonra felsefe tarihinin gelişimi açısından önemlidir. Bu makale Fârâbî’nin peygamberin kimliği konusuna olan yaklaşımını ele almaktadır. Peygamberlik iradi dünyanın bir konusudur. Kelam ilmi peygamberlik konusunda mucize ve peygamberlerin sıfatları gibi konuları merkeze alır. Fârâbî ise peygamberlik olgusuna kelam ilminden farklı bakar. Peygamberliğe psikolojik ve sosyo-politik açılardan ele alır. Kur’an, Hz. Muhammed hakkında olumlama yoluyla kimlik kullanmaz. Aksine kimlikleri olumsuzlar. Olumsuzlanan şair, mecnun gibi kimlikler yoluyla Kur’an Hz. Muhammed’in peygamber kimliğini olumlar. Fârâbî ise Hz. Muhammed’i olumsuzlamadan kimliklendirir. Buna göre peygamber kitlesel filozoftur, yasa koyucudur, ilk yöneticidir, ilk hükümdardır, imamdır, eğitmendir, kahramandır ve kâhindir. Bu kimlikler ciddi tonda politika ile ilntilidir. Zaten bir kısmı direkt politik kimliklerdir, ilk yönetici gibi. Fârâbî felsefesinde politika; felsefe ve dinin arasını kuran unsurdur. Felsefe üst bir meşguliyet iken din ise halk tabakasına yöneliktir. Politika ise felsefe ve din arasındaki dengeyi sağlar. Fârâbî siyaset felsefesinde en büyük sorun belki de Hz. Muhammed’in felsefi anlamda düşünsel yönünün zayıf oluşudur. Fârâbî bu açığı Platon ve Aristoteles ile kapatmaya çalışır. Fârâbî’nin ideal olarak gösterdiği site yöneticisi düşünsel olarak Platon ve Aristoteles bilgisine sahip Hz. Muhammed’dir. Fârâbî bu şekilde İslam ve Yunan felsefesi arasında bir uzlaşma tesis etmeye gayret sarf eder. Bu bağlamda Platon’un filozof-kral öğretisinden de yararlanır Fârâbî. Hz. Muhammed peygamber-kraldır. Hz. Muhammed, tarihte peygamber ve site yönetici olarak var oldu. Filozof kısmını ise Fârâbî; Aristoteles ve Platon yoluyla eklemler. Peygamber yasa koyucudur. Yasa koyuculuk hem Yunan hem de İslam’da bilinen bir olguydu. Fârâbî için yasa koyucu, temel hukuki konularda yol gösteridir. Yasa koyucu bu yönüyle hukuku kodifike eder. Yasa koyuculuk bizatihi hukuksal kodifikasyondur. Hukukçular ise yasa koyucu tarafından konulan kodifikasyonlardan hukuki hükümler istinbat ederler.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
35

BOZKURT AVCI, İkbal, and Emin ÇELEBİ. "GILLES DELEUZE’DE FELSEFE VE SİNEMATOGRAFİK İMGE." Birey ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi, December 27, 2023. http://dx.doi.org/10.20493/birtop.1388236.

Full text
Abstract:
Felsefenin ne olduğu ilk çağlardan bu yana sorulagelmiş ve bu soruya verilen yanıt filozofun bütünüyle dünya görüşünü/tasavvurunu yansıtır olmuştur. Bu soru günümüzde hala sorulmaktadır. Bu soruyu soran düşünürlerden biri de Gilles Deleuze’dür. Deleuze felsefeyi klasik anlamda salt bir düşünme edimi ve teorik bir etkinlik olarak görmez. Ona göre bir kavram üretme etkinliği olan felsefe, düşünce, bilim ve sanatın da içinde olduğu bir yaşam pratiğidir. Dolayısıyla Deleuze, felsefenin asli misyonunu sinemaya yüklemektedir. Bu çalışmanın temel iddiası, her ne kadar varoluşsal felsefeye indirgenemese de Deleuzcü perspektiften sinemanın yaşamsal-varoluşsal bir anlamlandırma etkinliği olduğudur. Çünkü sanatın parçası olduğu bu yaşama pratiği belli ölçülerde varoluşsal olmak zorundadır Bu bağlamda makalede, hareket imge ve zaman imge olarak tasnif edilen sinematografik imgelerden birincisinin modern zamanların düşünme biçimini; ikincisinin ise dünya savaşları sonrasında ortaya çıkan varoluşsal durumları ve postmodern öznenin kavrayışını yansıttığı ileri sürülecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
36

ERZİNCAN, Aysun, Nurcan YILDIZ, Demet PARLAK, et al. "The Relationship of Logo, Emblem and Archety in Corporate Identıity Designs." Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, October 17, 2022. http://dx.doi.org/10.51290/dpusbe.1128784.

Full text
Abstract:
Kurumsal kimlik, bir şirketin kendisini halka nasıl sunduğudur. Şirketin nasıl göründüğü, davrandığı ve iletişim kurduğu çalışmalardır. Kurumsal kimlik şirketin pazar alanında, iç paydaşları ve dış paydaşları arasında tanınmasına ve farklılaşmasına yardımcı olur. Ayrıca kurumsal kimlik ile marka imajı oluşturarak müşterilerine daha güvenilir olduklarını hissettirir.&#x0D; Kurumsal kimliğin iç ve dış mecrada görünen yüzü amblem ve logolardır. Amblemler oluşturulurken kurumun ürünleri, kurum felsefesi, kurumsal davranışları, cinsiyeti, değerleri, misyon ve vizyonu dikkate alınır. Bunların yanında amblemler hazırlanırken algılarımızı, bilinçaltı ve üstündeki duyguları değiştirip geliştirdiği, bunların düşünceler haline gelmesini sağladığı için arketipler önemlidir. Bu araştırmada halk tarafından bilinen logo ve amblemlerin arketip ilişkileri üzerinde durulmuştur. Bu arketip türleri kavramsal olarak ele alınarak dünya genelinde bilinen amblemlerin arketipleri analiz edilmiştir. &#x0D; Araştırmada 12 arketip, görsel örneklerle irdelenmiştir. Farklı sektörlerden oluşan 9 firmanın amblemi yaratıcı, bakıcı, yönetici, soytarı, sıradan insan, aşık, kahraman, asi, sihirbaz, masum, bilge ve kâşif arketipi sınıflamasına göre incelenip analizi yapılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
37

Turhan, Gülsüm. "Ölüm ve Ölümsüzlük: “The Fountain” Filmi Üzerine Çözümleme." Tasavvur / Tekirdağ İlahiyat Dergisi, November 29, 2024. https://doi.org/10.47424/tasavvur.1554681.

Full text
Abstract:
Çalışmamızda “The Fountain” filminden hareketle insanın doğasındaki sonsuzluğa duyulan özlemi ve ölümle yüzleşme sürecinin karmaşıklığını yansıtmak temel problemimizdir. Film, ölümün insan yaşamında nasıl bir anlam taşıdığını ve insanın ölümle nasıl bir barış içinde olabileceğini vurgu-lamak açısından önemlidir. Din felsefesi açısından ölüm, ölümsüzlük, ölüm ötesi hayat konuları ele alınıp “The Fountain” filmi üzerinden ölümsüzlük arzusu, ölüm korkusu ve bu konularda görüşleri olan filozofların düşüncele-rinin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Din felsefesi, dinin temel kavram-ları ve inançları üzerine derin düşünceler geliştiren bir felsefe dalıdır. “The Fountain” filmi; ölümsüzlük, ölüm, ruh ve beden gibi konulara dair biyolojik ölümsüzlük ve ruhsal ölümsüzlük olmak üzere iki temel ölümsüzlük anlayı-şını ele alarak bu kavramları din felsefesi ile ilişkilendirmeye olanak sağlar. Biyolojik ölümsüzlük arayışı, insanın maddi varoluşuna odaklanırken, ruh-sal ölümsüzlük arayışı, din felsefesindeki ölümden sonraki varoluş sorusuna yönelir. Filmin, mitolojik öğelerle zenginleştirilmiş derinlikli anlatımı, din felsefesi bağlamında ölümsüzlüğün, ölümün ve insanın varoluşsal arayışının derin anlamlarını keşfetmemize olanak sağlar. Bu çalışmada yöntem olarak metin analizi yapılacak ve “The Fountain” filminin senaryosu, karakterleri, ölüm, ölümsüzlük ve ölüm ötesi hayatla ilgili geçen diyaloglar incelenecek-tir. Çalışmada felsefi ve dini perspektiflerin incelemesi yapılacak, ölüm, ölümsüzlük ve ölüm ötesi hayat konularında farklı filozofların ve dini dü-şünürlerin görüşleri değerlendirilecektir. Film analizinin bir metodoloji ola-rak kullanılması, özellikle simgesel ve metaforik içerikler yoluyla soyut felsefi kavramların daha anlaşılır hale getirilmesini sağlar. Din felsefesi, genellikle soyut kavramlar ve teoriler etrafında dönerken, sinema gibi görsel sanatlar bu soyut konuları somutlaştırarak izleyiciye ve okuyucuya yeni bakış açıları sunar. Bu temalar, geleneksel metinlere dayalı yöntemlere ek olarak görsel-leştirildiğinde, felsefi kavramlar farklı boyutlarıyla incelenebilir. Din felsefesi, günümüz dünyasında giderek disiplinler arası bir yaklaşımla ele alınmakta-dır. Film analizi, felsefe, sanat ve kültürün kesişiminde yer alan bir yöntem olarak bu alanın zenginleşmesine katkıda bulunur. Sinema gibi popüler kül-tür unsurları, toplumun ölüm ve ölümsüzlük gibi derin dini ve felsefi sorun-lara nasıl yaklaştığını göstermede güçlü araçlardır. Film analizini din felsefe-sine uygulamak, bu kavramların modern dünyadaki algısını anlamamıza yardımcı olur. Bu bağlamda çalışma, din felsefesinin sınırlarını genişleten bir katkı sunmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
38

GÜNÖR, Tuğba. "Stankeviç Topluluğu’na Genel Bir Bakış." SÖYLEM Filoloji Dergisi, March 16, 2023. http://dx.doi.org/10.29110/soylemdergi.1227868.

Full text
Abstract:
Nikolay Vladimiroviç Stankeviç (1813-1840), yirmi yedi yıllık kısa yaşamında sadece kendi çevresine değil Rus edebiyat tarihine de derin bir iz bırakmış, adını yaşadığı çağa ithaf edildiği gibi altın harflerle yazmayı başarmış nadir isimlerden biridir. Stankeviç, varlıklı bir aristokrat ailede dünyaya gelişinin ayrıcalıklarını sadece kendisi için değil hümanist bir bakış açısıyla tüm Rus halkı için değerlendirmiştir. Çocukluğundan beri sahip olduğu şartları, gelişimine olumlu yansıyacak şekilde değerlendiren Stankeviç, sanata ve edebiyata çocuk yaşta ilgi duymaya başlar. Bu ilgiye yaşı ilerledikçe felsefeye olan düşkünlüğü de eklenince, okumak için geldiği Moskova Üniversitesi’nde (1830) büyük bir çığır açtırmayı başaracaktır. Stankeviç, kendisini destekleyen hocası Prof. Pavlov’un da desteğiyle Rus felsefi düşünce tarzında yeni bir ekol yaratır. Bu ekol ilerici aydın sınıfın 1830’lı ve 1840’lı yıllarda oluşması, gelişmesi ve yaygınlaşması için bir temel oluşturacaktır. Yeni kurulmaya başlayan öğrenci grupları içerisinde temelde aynı ancak ideolojik olarak siyasi bir amaç gütmemeleri nedeniyle dönemin diğer ses getiren topluluklarından farklı oluşu değerini artırır. Stankeviç topluluğu özünde Alman düşünürler Hegel, Kant ve Schelling üzerinden yola çıkarak sosyal sorunlara, kısacası insanın bireysel özgürlüğü sorununa cevap bulmaya çalışır. Bunun yaparken Alman felsefesini temel almış olsalar da Rus kimliklerinden taviz vermezler. Felsefeyi bütün bilimlerin özü olarak değerlendirerek yola çıkan bu topluluk, mutluluğu felsefede arar. XIX. yy.ın önemli birçok isminin de dahil olduğu, dahil olamayanların dahi büyük bir gönül bağı kurduğu bu topluluk üyeleri arasındaki sıkı bağlar da dikkat çekicidir. Topluluk sadece kendi içinde değil çağına da aynı derece de sıkı bağlarla bağlanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
39

BIÇAK, Nihat. "Klasik Türk Şiiri'nde Vahdet-i Vücûd Felsefesi." Dil ve Edebiyat Araştırmaları/Journal of Language and Literature Studies, May 18, 2023. http://dx.doi.org/10.30767/diledeara.1279885.

Full text
Abstract:
İslamiyet, yapılan fetihler neticesinde 7. yüzyıl ortalarında Yunan felsefesiyle tanışır. Bu felsefe ve başka kültürlerin de etkisiyle gelişen İslam tasavvufu, Tanrı ile varlık ilişkisine yeni bir bakış açısı getirir. 9. yüzyıldan itibaren sistemleşen ve farklı ekoller ortaya koyan İslam tasavvufunda vahdet-i vücûd felsefesinin de temelleri atılır. Özellikle 922’de Bağdat’ta öldürülen Hallac-ı Mansur’un “Ben Tanrıyım” anlamındaki Ene’l-Hakk sözü, hem İslam hem de vahdet-i vücûd felsefesi için dönüm noktası olur. Onun bu sözü, yaklaşık 300 yıl sonra Muhyiddîn Arabî tarafından “vahdet-i vücûd” adıyla sistemleştirilir ve bu öğreti hem İslam hem de Anadolu tasavvufunun temel taşlarından biri olur. Vahdet-i vücûd felsefesi, her varlıkta Tanrı’nın bir hikmetinin, kudretinin, güzelliğinin, imzasının bulunduğunu; kâinatın her zerresinin Tanrı ile dolu olduğunu; dolayısıyla varlığın Tanrı’dan ayrı düşünülemeyeceğini iddia eder. Mansur, bu sırrı çözdüğü için “Ben Tanrı’yım” demişti. İnsan da bu sırrı çözdüğü ölçüde ulvî amacı olan Tanrı’ya, ilk “Bir”liğe yaklaşır. Vahdet-i vücûd felsefesinin özeti budur. Bu çalışmada da öncelikle Yeni Eflatunculuğa kısaca değinilecek ve bunun İslamî versiyonu kabul edilen “vahdet-i vücûd” felsefesi ele alınacaktır. Sunulacak şiir örneklerinden bu felsefenin ortaya çıkışından itibaren neredeyse her kesimden şairi etkilediği görülecektir. Böylece bu felsefenin Anadolu aydını tarafından nasıl yorumlandığı anlaşılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
40

ARSLAN, Mustafa Said. "Özbek Atasözlerinde "Ölüm" Kavramına Bir Bakış." RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, no. 43 (December 21, 2024). https://doi.org/10.5281/zenodo.14540039.

Full text
Abstract:
Milletlerin mill&icirc; benliklerinin yansıması olarak ortaya &ccedil;ıkan s&ouml;zl&uuml; ve yazılı eserler, ait oldukları milletin yaşam tarzları, tarihleri, hayata bakışları ve değerleri gibi konularda adeta bir hazinedir. Asırlar boyu s&uuml;regelen hayat tecr&uuml;beleriyle ortaya &ccedil;ıkan bu zengin eserlerden en dikkat &ccedil;ekici olanlarından biri de ş&uuml;phesiz atas&ouml;zleridir. Atas&ouml;zleri; bir milletin tecr&uuml;belerinin, d&uuml;nya g&ouml;r&uuml;şlerinin, inan&ccedil;larının, ortak tutum, d&uuml;ş&uuml;nce ve davranışlarının s&ouml;zl&uuml; edebiyat vasıtasıyla nesilden nesle aktarılmasını sağlayan bir hafıza niteliğindedir. Hayata dair izleri barındıran atas&ouml;zlerinde ele alınan konuların sıklığı, ait olduğu milletin yaşamında ne kadar &ouml;n planda olduğuna g&ouml;re değişiklik g&ouml;stermektedir. İnsanoğlunun varoluşuyla birlikte varolan &ouml;l&uuml;m kavramına da atas&ouml;zlerinde sıklıkla yer verilmiştir. Atas&ouml;zlerinde &ouml;l&uuml;m&uuml; &ccedil;ok fazla dillendiren ve yaşamlarında bu kavramı s&uuml;rekli d&uuml;ş&uuml;nen insanların diğer kavramlara g&ouml;re &ouml;l&uuml;m kavramını daha sık kullanmaları, &ouml;l&uuml;me karşı duyulan korkunun a&ccedil;ık bir kanıtıdır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; &ouml;l&uuml;m bilinmezliğe a&ccedil;ılan bir kapıdır. Bilinmezlikle ortaya &ccedil;ıkan, insanları korkutan bu kavram, zaman zaman bir ceza, zaman zaman bir tehdit olarak atas&ouml;zlerinde kendine yer bulur. Bu &ccedil;alışmada Oğuz grubu T&uuml;rk Leh&ccedil;eleri dışında T&uuml;rkiye T&uuml;rk&ccedil;esine en yakın olan leh&ccedil;elerden &Ouml;zbek T&uuml;rk&ccedil;esindeki atas&ouml;zlerinde &ouml;l&uuml;m kavramı incelenecek ve bu kavramın &Ouml;zbek T&uuml;rklerinin yaşam tarzında, k&uuml;lt&uuml;r&uuml;nde nasıl karşılık bulduğu a&ccedil;ıklanmaya &ccedil;alışılacaktır. &nbsp;
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
41

AKGÜN, Tuncay. "Religion in Adam Ferguson's Philosophy." Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, November 26, 2023. http://dx.doi.org/10.33227/auifd.1274270.

Full text
Abstract:
Francis Hutcheson’ın (ö. 1746) Hıristiyan Stoacılığı düşüncesi, on sekizinci yüzyıl boyunca İskoç ahlaki felsefesi ve dini üzerinde güçlü bir etki yapmıştır. Hutcheson'a ait Hıristiyan-Stoacı ilkelerin en coşkulu savunucusu ve bu ilkeleri tam olarak benimseyenlerden biri de Adam Ferguson’dur (1723-1816). Ferguson, çağdaşları olan on sekizinci yüzyıl felsefecileri ve okuryazar halk arasında saygın bir konum kazanmış olmasına rağmen günümüzde geri planda kalmış bir filozoftur. Ferguson'un fikirleri sonraki nesil entelektüeller arasında göz ardı edilemeyecek bir etkiye sahip olmuştur. Makalede Ferguson’un sahip olduğu teolojik düşünce ince ayrıntılarına kadar incelenmeyecektir. Bunun sebebi Ferguson’un bu konularda fikir belirtirken düşüncelerini genel hatları ile ortaya koymuş olmasıdır. Onun görüşlerinin temelinde olan ve birçok konudaki düşüncesini etkilemiş olan şeyin “İlahi Takdir” ve onun doğası olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Bu çalışmada Ferguson’un din ile ilgili düşüncelerinin genel olarak neler olduğu ortaya koyulduktan sonra Tanrı, sıfatları, Tanrı’nın varlığının delilleri, kötülük problemi, ruhun ölümsüzlüğü gibi diğer teolojik meselelerdeki detaylar ele alınacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
42

Hüseyin, Karaman. "EBÛ BEKİR ER-RÂZÎ'YE GÖRE YARATMA." September 30, 2005. https://doi.org/10.5281/zenodo.3377875.

Full text
Abstract:
Bu makalede, İsl&acirc;m Felsefesi Tarihi&rsquo;nin &ouml;nemli filozoflarından olan Eb&ucirc; Bekir er-R&acirc;z&icirc;&rsquo;nin yaratma ile ilgili g&ouml;r&uuml;şlerini incelemeye &ccedil;alıştık. R&acirc;z&icirc;, yaratma konusunu &ldquo;beş ezel&icirc; varlık&rdquo; anlayışından hareketle a&ccedil;ıklamaktadır. Yaratma problemiyle ilgili olarak hem &ldquo;halk&rdquo;, hem de &ldquo;ibd&acirc;&rdquo; kelimelerini kullanmaktadır. Ancak her iki kelimeye de &ldquo;var olan bir şeyden başka bir şey meydana getirme&rdquo; anlamı vermektedir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; ona g&ouml;re mutlak yokluktan yaratma imk&acirc;nsız olduğu i&ccedil;in, Tanrı, evren ve evrendeki varlıkları heyul&acirc;dan, yani şekilsiz maddeden varlığa getirmiştir. Fakat Tanrı, başlangı&ccedil;ta &acirc;lemi meydana getirmeye istekli değilken daha sonra nefse yardım etmek i&ccedil;in &acirc;lemi varlığa getirmiştir. Bununla birlikte varoluş tamamen Tanrı&rsquo;nın iradesine ve hikmetine uygun olarak ger&ccedil;ekleşmiştir
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
43

Kaya, Kağan. "William Shakespeare’in Kısasa Kısas’ında Hobbesyen Ceza Felsefesi ve İyileştirme." ODÜ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi (ODÜSOBİAD), January 22, 2024. http://dx.doi.org/10.48146/odusobiad.1307735.

Full text
Abstract:
‘William Shakespeare'in Kısasa Kısas’ında Hobbesyen Ceza Felsefesi ve İyileştirme’, Kısasa Kısas’ı (Measure for Measure, 1604) İngiliz toplumsal sözleşme teorisyeni Thomas Hobbes'un (1588-1679) özellikle Leviathan (1651) isimli başyapıtından yansıyan ceza felsefesi bağlamında yeniden okuyarak, tiyatro devinin cezalandırmaya ilişkin politik bakışını araştırır. Shakespeare'i ceza felsefesi üreten ve toplumun iyileştirilmesi düşüncesini taşıyan düşünürlerden biri olarak konumlandırarak, Kısasa Kısas’ın belirgin yörüngesini daha görünür hale getirir. Shakespeare, kariyeri boyunca yöneticilerin ilahi hakkını, İngiliz mutlak monarşisini ve otorite kavramını sorgular. Aynı zamanda, rıza, özgürlük, politika ve ceza konusundaki dramatik keşifleriyle modern siyasetin temellerinin anlaşılmasına yardımcı olur. Böylece Shakespeare'in külliyatı bir tür öncül olarak görülebilir: yeni ve verimli siyaset teorilerine adanmış edebi bir söylem… O zaman, onun Thomas Hobbes ile birlikte İngiliz otoritesini nasıl yeniden tasavvur eden devrimci bir siyasi düşünür olduğu anlaşılabilir. Her iki düşünür de politikayı öncelikle doğaya bir yanıt olarak görürdü. Onlar, politikayı toplumu yönetme ve organize etme sanatı olarak betimler —toplumun ihtiyaçlarını önemseme, arzuların tatmini için yer açma ve onu otorite tehdidinden koruma… Bu çalışma, Shakespeare’in başlıca politik uğraşını ve ceza felsefesi alanındaki materyalist politikaya yaptığı yatırımı aydınlatan Kısasa Kısas’ın yeni bir okumasını içerir, ve şiddet içeren cezanın ne Shakespeare ne de Hobbes için yaratıcı bir güç kaynağı oluşturduğunu gösterir. Bu anlamda, burada, Shakespeare’in ve Hobbes’un, şiddet içermeyen ceza fikriyle birlikte toplumun rehabilitasyonu düşüncesi etrafında ortak bir felsefeyi paylaştıkları ileri sürülür. Bu ortak felsefi görüşün en önemli sahne kanıtlarından birinin Kısasa Kısas olduğu önermesi yapılır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
44

ÇEVİK, Dinçer. "Philosophy For Children and Democracy: Opportunities and Relationships." Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, September 22, 2023. http://dx.doi.org/10.20981/kaygi.1324414.

Full text
Abstract:
Öz: Demokrasi biçimsel bir yönetim biçimi olmasının ötesinde aynı zamanda bir davranış ve yaşayış biçimidir. Bu anlamda demokrasi demokratik davranış ve yaşayış olarak deneyimlenilerek öğrenilebilen bir kavramdır. Demokrasinin deneyim temelinde öğrenilebildiği yöntemlerden bir tanesi çocuklarla felsefedir. Çocuklarla felsefe çocukların demokratik davranışları benimsemelerini ve demokratik toplumlarda aktif bir şekilde yer almalarını teşvik eden bir pedagojik yaklaşımı desteklemektedir. Çocuklarla felsefe ve demokrasinin yönteminde ve kavram setinde ortaklaştığı temel kesişim noktaları mevcuttur. Temelinde eleştirel düşünme, özgür düşünce, adalet, hoşgörü, katılımcılık ve sorumluluk gibi demokratik değerlerin olduğu çocuklarla felsefe bu bağlamda demokrasinin deneyimlendiği ve öğrenilebildiği bir ortam sunar. Çocuklarla felsefe demokratik değerlerin ve vatandaşlığın geliştirilmesi için gerekli olan nitelikleri belirginleştirmeyi ve geliştirmeye yardımcı olur. Çocuklarla felsefe demokratik değerlerin teşvik edilmesi ve sürekli olarak uygulanması ile demokratik vatandaşlık için gerekli olan becerilen kazandırılmasına ve kalıcı hale getirilmesine yardımcı olur. Bu bağlamda makalede, çocuklarla felsefenin demokrasi eğitimi için ve eğitimin demokratikleştirilmesi için iki yönlü bir model olarak yöntemi ve onun demokratik eğitimdeki rolü üzerinde durulmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
45

YAŞAR, Servet, and Burak GÜLTEKİN. "The Place of Nesimi Çimen In The Tradition of Minstrelsy And The Examination of The Works That He Sourced." Eurasian Journal of Music and Dance, October 18, 2023. http://dx.doi.org/10.31722/ejmd.1349484.

Full text
Abstract:
Âşıklar, farklı yetişme tarzlarıyla kimlik kazanan, değişik konularda irticalen şiir söyleyebilen ve aynı zamanda bu şiirleri sazı eşliğinde icra edebilen gezgin ya da yerel halk şairi olarak tanımlanan kişilerdir. Sözlü kültürün bir değer olarak yaşatılmasını, toplumsal yaşamdaki önemini korumasını ve sonraki nesillere aktarılmasını sağlayanlar da yine bu saz şairleridir. Bu anlamda âşıklar, kendinden önceki dönemin toplumsal hafızası olmuş ve bulunduğu döneme de ışık tutmuşlardır. Bu çalışmada, Orta Asya’dan günümüze kadar gelen âşıklık geleneği içerisindeki 20. yy. âşıklarından Âşık Nesimi Çimen konu edilmiştir. Literatür taraması ve eser analizi yöntemlerinin kullanıldığı araştırma kapsamında genel olarak ozanlık ve âşıklık geleneğinin tarihsel süreci ve günümüzdeki işlevliğinin yanı sıra Âşık Nesimi’nin hayatı, âşıklık geleneğindeki yeri ve TRT repertuvarında kaynaklık ettiği 9 eserin edebi ve müziksel açıdan incelenmesine yer verilmiştir. &#x0D; Âşıklık geleneği içinde iki telli curanın son icracılarında olan Âşık Nesimi Çimen; sazında kullandığı düzen (Nesimi Düzeni), çalım sitili ve vokal icra biçimiyle bu geleneğin önemli temsilcileri arasında yer almıştır. Kaynaklık ettiği eserlerinde çoğunlukla Alevi inanç kültürü ve felsefesi çerçevesinde konu edinmiş şiirler öne çıkmaktadır. Usta malı ürünleri tercihinde özellikle Hakk Âşığı olarak bilinen tekke edebiyatı şairlerinin eserlerini sazı eşliğinde işleyerek günümüze kadar taşımıştır. Müzik icrası bağlamında ağırlıklı olarak deyiş müzik türünün öne çıktığı yapıtlarında, makamsal açıdan hüseyni ve uşşak makamı dizisinde; ritmik yapı bakımından ise ana, birleşik ve karma/değişken usul yapısında örneklere yer vermiştir. Eserlerinde biçim açısından ise ağırlıklı olarak bir bölümlü biçim özelliği gösteren müziksel yapıların hâkim olduğu gözlenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
46

ÖZTÜRK, Mustafa Bilal. "Māturīdī’s Perception Of Philosophy In Ta’wīlāt Al-Qur’ān." Marife Dini Araştırmalar Dergisi, June 8, 2022. http://dx.doi.org/10.33420/marife.1101216.

Full text
Abstract:
Çalışmanın temel hedefi Te’vîlâtü’l-Kur’ân bağlamında Mâtürîdî’nin (öl. 333/944) genel olarak felsefeye bakışını tespit ve tahlil etmektir. Başlangıçtan günümüze kadar ulaşan tefsirler arasında filozof (el-felâsife) kelimesi ile felsefecilerin görüşlerine ilk kez yer veren Te’vîlât’tır. Öyleyse Mâtürîdî dini yorumlarken dini dışı sayılan unsurlara açıktan müracaat eden ilk kişidir. Fakat o yorumlama sırasında uyulacak ilkeyi koymuştur. Bu bir tür uygunluk analizidir ve oldukça kullanışlıdır. İlkenin işletilmesi iki aşamaya ayrılmaktadır. Birinci aşamada bir bilginin Kur’an’a uygunluk taşıyıp taşımaması bir tarafa ters düşmemesi yeterlidir. İkinci aşamada ise Kur’an’a ters düşen yorumları eleştirmek, uygunları benimsemektir. Dolayısıyla Kur’an’a ters düşmemek kaydı ile felsefe kitaplarının birikiminden istifade edilebilir. Mâtürîdî kendi tefsir çalışmasında bunun örnekleri vermiştir. İşte bu makale sözü edilen örneklerin ayrıntılı araştırmasını içermektedir. Ayrıca Mâtürîdî’nin felsefe birikimine ulaşmasında Mu‘tezilî edebiyatın rolüne dikkat çekilecektir. Te’vîlâtü’l-Kur’ân bir tefsir kitabı olması itibariyle ilk defa felsefecilerin görüşlerini dikkate alarak tartışmaya açmış gözükmektedir. Bu çalışmada öncelikle Mâtürîdî’nin felsefe birikimini anlama ve yorumlama çabası göz önüne serilecektir. Elbette o, sistematik bir bütünlük içerisinde felsefeyi değerlendirmeye açmaz, ancak filozofların çeşitli alanlardaki bilgi birikimine tamamen kayıtsız kalmaz. Kitâbü’t-Tevhîd’de felsefeciler için müstakil bir başlık açılarak eleştirilmemiştir. Buradan yola çıkarak Mâtürîdî’nin felsefecileri sistemli ve belirli bir zümre olarak tanımadığı söylenebilir. Böylece Mâtürîdî’nin tefsirinde dağınık şekildeki felsefe atıfları anlaşılır hale gelmektedir. Filozofların Tanrı, tabiat ve insan anlayışları derli toplu biçimde Mâtürîdî’ye ulaşmamıştır, ancak onlara atfedilen çeşitli görüşler tedavüldedir. Mâtürîdî kaynağı kim olursa olsun kesinlik arz etmeyen konular çerçevesinde alternatif fikirlere hayat hakkı tanımıştır. Mâtürîdî, filozoflar tarafından üretilen insan ve tabiata yönelik genel yaklaşımlardan kesitler aktarmaktadır. Bu aktarımlardan bazısı sözü edilen birikimi anlama çabası taşırken, diğer bazısı olumlu-olumsuz değerlendirme gayretindedir. Hikmet kavramının muhtevası tespit edilirken görüleceği üzere, burada filozofların fikirleri benimsenmektedir. Ahiret hayatının keyfiyetini ilgilendiren ruh-beden ilişkisi bağlamında filozofların yaklaşımlarını aktaran Mâtürîdî, onların kavramlara yükledikleri anlamlara temas etmiştir. Mâtürîdî felsefecileri anlama, alıntılama ve onlardan aktarma dışında onlara eleştiriler de yöneltmiştir. İslam dini dışında kalan zümreler eleştirilirken izlenilen yöntem küçük nüanslar dışında farklılık arz etmez. Tanrı’nın tevhidi, peygamber ve kitap göndermesi, ölümden sonra insanların sorguya çekileceği hususlarına aykırı düşen tüm İslam dışı din, kültür, düşünce ve gelenekler aynı açılardan eleştirilmiştir. Kelâm kimliğine sahip Mâtürîdî, öncelikle kendi düşüncesinin doğruluğunu temellendirmeye çalışır, doğruyu saptamanın ardından yanlışın çürütülmesine geçer. Bu bir yöntemdir ve eleştirinin bilinçsiz ve körü körüne yapılmadığını göstermektedir. Mâtürîdî’nin tefsirindeki genel felsefe eleştirilerine bakıldığında Allah’tan başka sığınılacak bir makam olmadığını göstermek için tabiatta cereyan eden olayların otoritesini tek Allah’a bağladığı görülür. Büyük veya küçük hiçbir hadise Allah’ın ilmi, kudreti ve iradesi dışında kalmaz. Doğadaki fiziksel kesret, ilâhî vahdet için kanıt yapılmaktadır. Son olarak bu çalışma Mâtürîdî’nin felsefeyi veya felsefecilerin çeşitli görüşlerini nereden aktardığını araştırmıştır. Kısa ifade ile soracak olursak; Mâtürîdî felsefe kitabı okumuş mudur? Doğrudan bir felsefe kitabı okumadıysa, besi hayvanlarının iç organıyla ilgili bir olay hakkındaki felsefecilerin yaklaşımlarını hangi kaynaktan aktarmaktadır? Bazı işaretlerden yola çıkarak söylenecek olursa Mâtürîdî, felsefi birikimden Mu‘tezile ekolünün çalışmaları sayesinde haberdar olmuştur. Nitekim Mâtürîdî’den önce felsefi kaynaklarla irtibatın Mu‘tezile tarafından kurulduğunu, yazılan kitap isimleri açıkça göstermektedir. Mâtürîdî’nin bir Mu‘tezile eleştirmeni olduğu dikkate alınırsa, onlara ait çeşitli kitapları incelediği ve bu inceleme sırasında din dışı sayılan zümreler hakkında bilgi sahibi olduğu söylenebilir. Kaynak kitapların pek çoğunun günümüze ulaşmaması nedeniyle, felsefe bağlamında Mâtürîdî-Mu‘tezile arasında karşılıklı bir referansın sağlaması yapılmamıştır. Fakat işaretlerin gücüne güvenilirse Mu‘tezile, Mâtürîdî’nin dış dünyaya açılan penceresi olmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
47

UÇAR, Gamze. "Yavaş Şehir Olma Yolunda Bir Sahil Kasabası: Antalya-Kaş Örneği." Bilim Armonisi, December 26, 2022. http://dx.doi.org/10.37215/bilar.1208242.

Full text
Abstract:
“Yavaşlığın düzeyi anının yoğunluğuyla doğru orantılıdır; hızın düzeyi unutmanın yoğunluğuyla doğru&#x0D; orantılıdır. Yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. Bir şey anımsamak&#x0D; isteyen kimse yürüyüşünü yavaşlatır. Buna karşılık, az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan&#x0D; insan elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır .” Milan Kundera&#x0D; Küreselleşme toplumsal yaşamın her alanında kendini göstermektedir. Temel olarak sınırların ortadan&#x0D; kalkması anlamındaki küreselleşme olgusu, neoliberalizmle birleşince tüketim toplumunu ortaya&#x0D; çıkarmıştır. Bireyler bir anda kendilerini sonsuz bir tüketim döngüsünün içinde bulmuşlardır. Geleneksel&#x0D; anlamda tüketim ihtiyaçlara yönelik yapılırken, modern ve postmo-dern dönemde yerini isteklere yönelik&#x0D; tüketime bırakmıştır. Küresel dünyanın sakinleri kendilerini tükettikleriyle tanımlamakta ve burada&#x0D; bireyler hazdan çok hıza odaklanmaktadır. Yaşamı yalnızca hıza indirgeyerek basitleştiren bu yaşam&#x0D; tarzının ise sürdürülebilir olmadığı ortadadır. Ayrıca hızlı ve düzensiz kentleşme, yoğun nüfus artışı,&#x0D; risk toplumunun getirdiği korkuyla birlikte ortaya çıkan ve özellikle pandemiyle birlikte hızla artan&#x0D; kitlesel gıda üretimine duyulan kuş-ku sonucunda bu olumsuzlukları tersine çevirmeye yönelik alternatif&#x0D; yavaş hareketleri de ortaya çıkmıştır. Yavaş hareketlerinin kentsel boyuttaki yansıması olan Cittaslow&#x0D; felsefesi, yaşamın, yaşamaktan zevk alınacak bir hızda yaşanmasını savunmaktadır. Bu çalışmada&#x0D; Antalya’nın diğer turizm beldelerinden farklı bir niteliğe sahip olan Kaş ilçesinin yavaş şehir olma&#x0D; potansiyeli yerel halk ve yerel yönetim perspektifinden değerlendirilmiştir. Çalışmada nitel araştırma&#x0D; yöntemi ve araştırma deseni olarak fenomenoloji deseni kullanılmıştır. Çalışma kapsamında dördü kadın&#x0D; ve beşi erkek olmak üzere toplam dokuz katılımcıyla ve Kaş Belediye Başkanı ile yarı yapılandırıl-mış&#x0D; form kullanılarak derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler betimsel analiz yöntemiyle analiz&#x0D; edilmiştir. Katılımcıların verdiği cevaplar çerçevesinde genel temalar belirlenip, her temanın altında yer&#x0D; alan kategoriler tespit edilmiştir. Araştırma bulgularından edinilen sonuçlara göre Kaş’ın sosyal profili&#x0D; ve sahip oldukları imkanlara bakıldığında konsept olarak yavaş şehir olma potansiyeli taşıdığı ancak&#x0D; geliştirilmesi gereken yönlerinin de azımsanmayacak düzeyde olduğu görülmektedir. Ayrıca özellikle&#x0D; yerel halk ve yerel yönetim arasındaki iletişimsizlik bu durumu n gerçekleşebilmesini engellemektedir .
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
48

Esendemir, Mehmet. "FENOMENOLOJİK BİR FARK OLARAK DÜNYA SORUSU." Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, September 24, 2024. https://doi.org/10.16953/deusosbil.1517680.

Full text
Abstract:
Fenomenolojik düşüncenin dünya kavrayışı felsefe tarihinin klasik dünya anlayışından farklıdır. Husserl’den sonra gelen fenomenologlar fenomenolojik bir dünya anlayışına önem vermişlerdir. Bu fenomenologlardan biri olan Merleau-Ponty için de dünya önemli bir kavramdır. Dünyaya dair hatalı ve eksik kavrayışlardan kurtulmak onu asli anlamıyla anlamak önemlidir. Bu nedenle dünyayı fenomenolojik bir tema haline getirmek gerekmektedir. Ancak bu sayede dünyanın kökensel anlamı açığa çıkarılabilir. Bu bağlamda çalışmamız Merleau-Ponty’nin fenomenolojik bir fark olarak temalaştırdığı haliyle dünya kavrayışını irdelemektedir. Ona göre mevcut felsefi düşünce için dünya bir problem haline gelmiştir. Bu nedenle dünya sorusunun yeniden sorulması gerekmektir. Bu soru fenomenolojik bir algı felsefesi bağlamında sorulabilir. Böyle bir algı felsefesi için dünya ile olan kökensel ilişkimizi açığa çıkarmak, yeni yöntem ve kavramlar elde etmek gerekmektedir. Bu imkanı sağlayacak şey öncelikle Husserl’in yaşam dünyası kavramıdır. Bu kavram aracılığıyla dünya sorusu onu algılama biçimimize dair bir soru haline dönüşür. Yeni dünya sorusu dünyayı fenomenolojik bir tema haline getirmektedir. Böylelikle dünya sorusu iki fenomenolojik hamleyi gerçekleştirmeyi gerektirmektedir. İlk olarak dünya ile ilişkimizi algı temelli bir ilişki haline getirmektir. İkinci olarak da fenomenolojik betimlemelerin yapılabilmesi için onu fenomenolojik bir tema olarak ortaya koymaktır. Bu iki hamle ile dünya Merleau-Ponty’nin talep ettiği şekliyle görmeyi yeniden öğrenmeye açık hale gelmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
49

KIZILTAN, Ömer, Olcay BAYRAKTAR, and Mehmet Ali DOMBAYCI. "Türkiye’de Yükseköğretimde Felsefe Geleneği ve Kültürünün Millî Kültür ve Halk Kültürüyle İlişkisi." Temaşa Erciyes Üniversitesi Felsefe Bölümü Dergisi, October 10, 2022. http://dx.doi.org/10.55256/temasa.1177274.

Full text
Abstract:
Felsefe kültüründen bahsedebilmek için özellikle tarihsel süreçte izi sürülebilir bir devamlılık gereklidir. Son yüz yılda ülkemizde bu devamlılığın daha çok yükseköğretim kademesiyle sınırlı kaldığı ileri sürülebilir. Ancak toplumda bir felsefe kültüründen bahsedebilmek için bunun yükseköğretim kurumlarının dışına da taşmış olması gerekir. Bu noktada, yükseköğretimdeki felsefe gelenekleri ve kültürü ülkeye veya medeniyete özgü düşünme biçimleriyle ilişkide olmalıdır. Ülkeye veya medeniyete özgü düşünme biçimleri millî kültür ve halk kültürü gibi kavramlar içinde ifade edilebilir. Bu açıdan, Türkiye özelinde, felsefenin halk kültürüyle buluşup buluşmadığı sorusuna dolaylı yollardan yanıt aranmaya çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda Cumhuriyet’ten itibaren yükseköğretimde felsefe kültürüne etki eden başta kuşak farklılıklarına değinerek yükseköğretim düzeyinde gelenekler, problemler ve konu alanlarındaki farklılaşma ortaya konulmuş; devamında ise dernekleşme çabaları, felsefe dili tartışması, çeviri faaliyetleri gibi konulara da değinilerek ülkemizdeki felsefe kültürünün halk kültürü ile ilişkisi ele alınmıştır. Sonuç ve öneriler kısmı ile de felsefe geleneklerinin bir tür felsefe kültürüne dönüşerek kendi dışına açılmasının imkânları üzerinde öneriler ortaya konulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
50

ÖZTÜRK, Sevcan. "Teolojide İlişkisellik: Jürgen Moltmann’ın Ekoteolojik Antropolojisinden Hareketle Bir Değerlendirme." Tasavvur / Tekirdağ İlahiyat Dergisi, June 6, 2023. http://dx.doi.org/10.47424/tasavvur.1272117.

Full text
Abstract:
Bu çalışma çağdaş teoloji literatürünün merkezi konularından biri haline gelmiş olan ilişkisellik kavramını ele almaktadır. Kavramın din felsefesi ve din felsefesinin irtibatlı olduğu ekoteoloji ve karşılaştırmalı teoloji gibi disiplinler açısından değeri Jürgen Moltmann’ın ekoteolojik antropolojisi çerçevesinde sorgulanmaktadır. Bu çalışma, ilişkiselliğin teoloji alanındaki uygulamalarının din felsefesi ve ilgili disiplinlerin perspektiflerinin zenginleşmesi ve derinleşmesi açısından önemli katkılar sunma potansiyeline sahip olduğunu ve özellikle din felsefesinin de ilişkisel teolojiye kavramsal ve metodolojik katkılar sunabileceğini iddia etmektedir. İlişkisellik, genel anlamda, her şeyin ilişki içinde var olduğu iddiasını merkeze alan yaklaşımdır ve psikoloji, sosyoloji, ekoloji, siyaset bilimi, eğitim, felsefe ve teoloji gibi birçok disiplinde yaygın şekilde uygulanmaktadır. Çağdaş felsefe ve metafizikte en güncel konulardan biri haline gelen ilişkisellik, çağdaş teoloji alanında da, özellikle Hıristiyan teolojisinde, Tanrı, insan ve doğa ilişkisinin farklı boyutlarının tanımlanma-sında yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Teolojide ilişkisellik, Tanrı’nın, dünyanın ve insanın mahiyetini anlamada ilişkilerin ve birbirine bağlılığın önemini vurgulayan teolojik bir yaklaşım tarzını ifade etmektedir. Günümüz Hıristiyan teolojisinin en etkili isimlerinden olan Moltmann teolojik antropo-lojik görüşlerini, insanın Tanrı’nın suretinde yaratıldığını ifade eden kutsal metin ayetleri etrafında, geleneksel antropolojiye alternatif olarak, ekolojik krizin teolojik boyutları temelinde ve ilişkisel yaklaşım aracılığıyla ortaya koymaktadır. Bu yönüyle Moltmann’ın antropolojisi teolojide ilişkisel yakla-şımın güncel boyutlarıyla ve farklı felsefi ve teolojik disiplinler çerçevesinde ele alınmasında kayda değer bir seçenek olmaktadır. Bu arka plan bağlamında çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde çalışmanın kavramsal çerçevesinin belirgin hale getirilmesi amacıyla teolojide ilişkisel yaklaşıma bir giriş yapılmıştır. Mevcut ekolojik kriz tartışmalarının çağdaş teolojik antropoloji çalışmalarının kapsamında ve odağında değişikliklere sebep olduğu iddiasını ortaya koyan ikinci bölümde çağdaş teolojik antropolojide bir yaklaşım olarak ilişkiselliğin fonksiyonu ve rolü ele alınmıştır. Bu bölümü takiben Moltmann’ın ilişkisel antropolojisi imago Dei doktrinine yaklaşımı etrafında incelenmiştir. Dördüncü ve son bölümde ise, Moltmann’ın yaklaşımlarından hareketle ve onun da ötesinde, teolojide uygulanan ilişkisel yaklaşımın din felsefesi başta olmak üzere bahsi geçen çağdaş teolojik disiplinler açısından doğurması muhtemel sorunlar ve uygulanması neticesinde sunacağı katkılar değerlendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!

To the bibliography