Academic literature on the topic 'İbâzîlik'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the lists of relevant articles, books, theses, conference reports, and other scholarly sources on the topic 'İbâzîlik.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Journal articles on the topic "İbâzîlik"

1

AKLAN, Kenan. "İbâzî Âlimlerin Kıraatleri Ele Alma Yöntemleri." Theosophia, no. 9 (December 26, 2024): 113–32. https://doi.org/10.5281/zenodo.14558201.

Full text
Abstract:
<strong>&Ouml;z: </strong>İsl&acirc;m d&uuml;nyasında adı H&acirc;ric&icirc;likle anılan, bazı inan&ccedil; doktrinleri ile paralel noktada duran ancak şiddeti bir ara&ccedil; olarak kullanmaktan kendilerini uzak tutmakla H&acirc;ric&icirc;likten ayrışmış bir g&ouml;r&uuml;nt&uuml; veren İb&acirc;z&icirc;ler g&uuml;n&uuml;m&uuml;zde de varlıklarını s&uuml;rd&uuml;rmektedirler. Ancak sayıca az olmaları; savaşlar, s&uuml;rg&uuml;n ve coğrafi konum bakımından diğer m&uuml;ntesiplerine uzaklık gibi nedenlerle İb&acirc;z&icirc;lerin, erken d&ouml;nemde eser teliflerinin diğer ekollere nispetle olduk&ccedil;a az seviyede bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu araştırmada g&uuml;n&uuml;m&uuml;zde Umman&rsquo;ın resmi mezhebi sayılan, Zanzibar ve Cezayir&rsquo;in bazı kesimlerinde varlığını s&uuml;rd&uuml;ren İb&acirc;z&icirc;liğin &ouml;ne &ccedil;ıkan bazı &acirc;limlerinin kıraat farklılıklarını ele almadaki y&ouml;ntemleri &ouml;rnekler &uuml;zerinden tahlil edilecektir. &Ccedil;alışmada &ouml;ncelikle İb&acirc;z&icirc; &acirc;limlerin kıraatleri sadece nakletmekle yetinmesi, kıraatleri isim zikretmeden aktarmaları, kıraatleri h&uuml;ccetlendirme y&ouml;ntemleri, eserlerinde yer verdikleri kıraatlerle ilgili olumlu-olumsuz g&ouml;r&uuml;ş belirtmeleri konuları ele alınacaktır. Ardından İb&acirc;z&icirc; &acirc;limlerin kıraatler arasında tercihte bulunmaları, kıraatlere dair y&ouml;nelttikleri eleştiriler, eserlerinde m&uuml;tev&acirc;tir, ş&acirc;z, m&uuml;drec ve m&uuml;ter&acirc;dif gibi ihtilafları ne şekilde işledikleri gibi meselelerle ilgili genel bir &ccedil;er&ccedil;eve &ccedil;izilecektir. Son olarak kıraatleri incelerken tercih ettikleri kavramlar ve kıraat &acirc;limleriyle ilgili rumuz ya da nisbe kullanması meseleleri de yer verilecek konu başlıklarındandır. <strong>Anahtar Kelimeler</strong>: Kur&rsquo;an, Kıraat, H&uuml;ccet&uuml;&rsquo;l-kır&acirc;&acirc;t, Kıraat Eleştirisi, İb&acirc;z&icirc;lik.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Kağanarslan, Yusuf. "İbâzîlere Göre Sahâbî Kavlinin Hücciyeti." Mesned İlahiyat Araştırmaları Dergisi 16, no. 1 (2025): 48–65. https://doi.org/10.51605/mesned.1659604.

Full text
Abstract:
Bu çalışma, İslâm hukukunun tali delilleri arasında yer alan sahâbî kavlinin İbâzî mezhebi açısından hücciyetini incelemektedir. Sahâbî kavli, İslâm dünyasında özellikle usûl-i fıkıh bağlamında delil olma niteliği tartışılan bir meseledir. Sünnî mezheplerin sahâbî görüşüne dair yaklaşımı bilinse de Hicrî 1. asırda ortaya çıkan ve Haricî kökenli olduğu ileri sürülen İbâzî mezhebinin bu konudaki görüşleri yeterince tanınmamaktadır. Çalışma, İbâzîlerin sahâbî kavline yaklaşımı yanında, sahâbeye karşı genel tutumları ve sahâbenin adaleti hakkındaki görüşlerini de ele almakta, özellikle sahâbe hakkındaki olumsuz yaklaşımlarına dair iddiaların doğruluğunu kendi kaynakları ışığında ortaya koymayı amaçlamaktadır. İbâzî mezhebi, Abdullah b. İbâz’a nispet edilmekle birlikte, mezhebin esas kurucusu olarak Câbir b. Zeyd kabul edilmektedir. İbâzîler, sahâbeye yönelik yaklaşımlarında velâ (dostluk) ve berâ (buğz) ilkelerini esas alır. Bu ilkeler çerçevesinde, sahâbenin davranışlarını zâhirî amellerine göre değerlendirirler; sahâbeden hak üzere olanlara velâ, yanlış davranış sergileyenlere ise berâ uygularlar. Özellikle fitne olarak adlandırılan Cemel, Sıffîn ve Nehrevân savaşlarında hata ettiklerine inandıkları bazı sahâbîlerden teberri etmişlerdir. Ancak bu tutumları, sahâbenin genel faziletini inkâr ettikleri anlamına gelmemektedir. İbâzîler, sahâbenin adaletini fitne öncesi ve sonrası olmak üzere iki dönem üzerinden değerlendirmişlerdir. Fitne öncesi dönemde fıskı açıkça bilinenler dışındaki sahâbenin âdil olduğunu kabul ederlerken fitne sonrası dönemde ise adaletleri bilinenler hariç tüm sahâbîlerin adaletinin araştırılması gerektiğini savunmuşlardır. Bu bakımdan Ehl-i Sünnet’ten ayrılırlar; çünkü Sünnî anlayış sahâbenin tamamını adil kabul eder. Sahâbî kavlinin hücciyeti konusunda da İbâzîlerin yaklaşımı dikkat çekicidir. Mezhebin ilk imamı Câbir b. Zeyd, fetva verirken Kur’ân, sünnet, icmâ ve sahâbî görüşüne başvurmuş; hocası İbn Abbas’ın görüşlerine özel bir önem atfetmiştir. Ancak onun sahâbî görüşünü kesin bağlayıcı bir delil olarak kabul etmediği, kendi görüşünü de ifade ettiği görülmektedir. Mezhebin ikinci imamı Ebû Ubeyde’nin ise sahâbî kavline yaklaşımı daha kritiktir. Ona göre, sahâbî görüşü doğru bulunursa kabul edilir; aksi takdirde amel edilmez. İbâzî kaynaklarında da bu yaklaşımın izleri görülür. Özellikle sahâbe arasında ihtilaf bulunan meselelerde, sahâbî kavli bağlayıcı bir delil sayılmamış; sahâbî görüşleri kendi içinde değerlendirilmiştir. İbâzîler, sahâbî görüşünün mutlak olarak hüccet olmadığını, sahâbenin masum olmadığını ve hata yapabileceklerini savunmuşlardır. Onlara göre sahâbî kavli, diğer müctehidlerin görüşlerinden farksızdır ve bağlayıcılığı yoktur. Sahâbe döneminde sahâbîlerin dahi birbirlerine muhalefet ettikleri gerçeğinden hareketle sahâbî kavlinin sonraki nesiller için de bağlayıcı olmadığı sonucuna varmışlardır. Ayrıca İbâzîler, kendi mezheplerine atfedilen sahâbenin tekfirine dair iddiaları reddederler. Onlara göre, küfür kelimesi şirk anlamında kullanılmaz; daha çok nimet küfrü (nankörlük) anlamında kullanılır. Bu sebeple ehl-i kıbleyi dinden çıkarma anlamında tekfir etmediklerini özellikle belirtirler. İbâzîlerin sahâbeye yönelik genel tutumu, fitne sonrası olaylara bakışları ve sahâbî kavlinin hücciyeti konusundaki değerlendirmeleri, onların Şîa ve Ehl-i Sünnet’ten özgün bir yaklaşıma sahip olduklarını göstermektedir. Onlar; Hz. Peygamber, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer dönemini ideal dönem olarak görüp o döneme dönüş çağrısında bulunmuşlardır. Fitne sonrası dönemde ise velâ ve berâ ilkeleri doğrultusunda sahâbe değerlendirilmiş, hatalı bulunanlardan teberri edilmiş, sahih görülen görüşler benimsenmiştir. Sonuç olarak İbâzîler, sahâbî kavlinin bağlayıcı bir delil olmadığını, sahâbînin ictihadî görüşlerinin diğer müctehidlerin görüşleriyle aynı statüde değerlendirileceğini savunmuşlardır. Sahâbenin adaletine dair tutumları ve sahâbe kavline yaklaşımları, tarihsel ve itikadî bağlamda özgün bir çizgi ortaya koymaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

ÖLMEZ, Sadi. "The Formation, Systematics, and Differences of the Ibāḍiyya". Eskiyeni, № 47 (20 вересня 2022): 639–62. http://dx.doi.org/10.37697/eskiyeni.1124082.

Full text
Abstract:
Öz&#x0D; Teşekkülü hicrî I. asra denk gelen İbâziyye mezhebi fıkhî bir mezhep vasfından ziyade daha çok siyasi bir fırka olarak şöhret bulmuştur. Böyle bir anlaşılmaya maruz kalmasının altında selef olarak kabul ettikleri bazı şahsiyetlerin Haricîlerle olan iltisakları yatmaktadır. Bu durum İbâziyye mezhebinin fıkhî bir mezhep olarak bilinmesinin önüne geçmiştir. Bundan ötürü İbâziyye mezhebi daha çok mezheplerler tarihi ve itikâdî görüşlerinden ötürü de kelam alanında çalışılmıştır. Bu yönelim de mezhebin fıkhî yönünün ihmal edilmesine sebep olmuştur. Oysa ki İbâziyye mezhebi zengin fıkhî müktesebatı ve literatürüyle müstakil bir ameli mezheptir. Hatta İbâzîlere göre kendi mezhepleri kronolojik olarak teşekkül eden ilk fikhî mezheptir. İbâziyye mezhebi Abdullah b. İbâz’a nispet olunmakla birlikte İbâziler Câbir b. Zeyd’i müessis olarak kabul ederler. İbâzîler hicrî 3. asrın sonralarına kadar kendilerini İbâzî olarak isimlendirmekten kaçınmışlardır. Çünkü İbâzîler fıkhî mezheplerin, kurucularına nispet edilmesini gerektiğini, mezhep kurucularının da Cabir b. Zeyd olduğunu söylerler. Mezheplerinin Abdullah b. İbâz’a nispet edilmesinin siyasi saikler nedeniyle olduğunu ısrarla vurgularlar. Bundan ötürü İbâzîler mezheplerinin müessisi olarak Câbir. b. Zeyd’i görürler. Câbir tâbiî alimlerinden olup Basra müftüsü olmasıyla da şöhret bulmuştur. İbâziyye mezhebinin Câbir’den sonra en önemli ismi olarak kabul edilen Ebû Ubeyde Muslim b. Ebî Kerime mezhebin teşekkülünde ve sistemleşmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Ebû Ubeyde Gerek Emevîler gerekse de Abbâsîler döneminde İbâzîlere yönelik baskılara rağmen mezhebi bir arada tutarak Basra dışına özellikle de Kuzey Afrika’da yayılmasını sağlamıştır. İbâziyye mezhebinin hicrî 2. asrın ikinci çeyreğinden itibaren farklı coğrafyalara taşınması bu mezhebin sistemleşmesi açısından önemli bir merhale olmuştur. Ayrıca İbâziyye mezhebinin Basra dışındaki bölgelere yayılması İbâzî fıkıhla ilgili tedvinlerin artmasını sağlamıştır. İbâzî fıkhının en önemli eserleri arasında ilk sıralarda olan Ebû Ğânım el-Horasâni’ye ait olan el-Müdevvetü’l-Kübrâ bu dönemin mahsulüdür. &#x0D; İbâziyye mezhebi sünnî mezheplerin fıkhî meselelerde başvurdukları istinbât ve istidlâl yönteminden farklı bir yöntem kullanmamıştır. Kur’an, Sünnet, İcmâ, Kıyas ve diğer İstidlâl yöntemleri İbâzî fakihlerce de başvurulan yöntemler olmuştur. Dolayısıyla İbâzîlerin kullanmış olduğu usûl yöntemlerinin diğer mezheplerin usûl yöntemiyle bire bir aynı olmasa da bir birine çok yakın olduğunu söyleyebiliriz. İbâzîlerin istidlali deliller kısmında diğer mezheplerden farklılaşması ilham konusunda olmuştur. İbâzilerde tartışmalı olmakla birlikte ilham istidlali delillerden biri olarak zikredilmiştir.&#x0D; Bu çalışmamızda mezhebin teşekkülü esnasında Haricîlerle olan bağlantısı, mezhebin ortaya çıkışı, fıkhı ve usülüne değineceğiz.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Karaaslan, Adem, and Hayati Yılmaz. "Hicrî 4. Asırdan Günümüze İbâzî Hadis Edebiyatı." Bilimname, no. 51 (April 26, 2024): 147–81. http://dx.doi.org/10.28949/bilimname.1396597.

Full text
Abstract:
Bu makalede İslamî ilimlerde çok bilinmeyen bir alan olarak hicrî 1. asırda Hâricîliğin bir kolu olarak Basra’da ortaya çıkan İbâzîyye mezhebi alimlerince hadis sahasında ortaya konulan çalışmalar değerlendirilmiştir. Herhangi bir bölgesel kısıtlamaya gidilmeksizin İbâzîler tarafından hicrî 4. asırdan günümüze kadar telif edilen hadis eserleri konu edilmiştir. Hadis eserlerinin tespitinde gerek İbâzî eserlerin pdf’lerinin yer aldığı internet siteleri gerekse İbâzî edebiyatına dair yazılan genel çalışmalar taranmış ve hadis eserleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu araştırmalar neticesinde az sayıda esere ulaşılmıştır. Daha fazla esere ulaşabilmek adına Uman’a ilmî bir seyahat gerçekleştirilmiş ve başkent Maskat’da bulunan ve şer‘î ilimlere dair en büyük kütüphaneyi bünyesinde bulunduran İslâmî İlimler Fakültesinde üç ay süreyle araştırmalar yapılmıştır. İbâzî hadis literatürünü topluca görmek amacıyla çalışmada bilimsel kitap çalışmaları ile akademik tezler tanıtılmaya çalışılmış bunların dışında kalan makale, tebliğ, bitirme ödevi ve ders kitabı türünden çalışmalara yer verilmemiştir. Değerlendirilen eserler hakkında detaylı bilgiler vermekten çok genel muhtevayı yansıtmakla yetinilmiş bazı eserlerde de sadece künye bilgileri verilmiştir. Böylece bu alanda yeni çalışmalar yapılmasına zemin oluşturulmaya çalışılmıştır. Yapılan bu çalışmayla önceki dönemlerde oldukça az olan İbâzî hadis eserlerinin sayısında son dönemle birlikte önemli bir artışın yaşandığı görülmüştür. Bu artışa son dönemin önde gelen iki önemli İbâzî âlimi Nureddin es-Sâlimî ve Ettafeyyiş’nin çalışmaları öncülük etmiş, akademik çalışmalar ise hız kazandırmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Aydın, Nebiye. "Cumhuriyet Dönemi İbâzîlik Çalışmalarının İslâm Mezhepleri Tarihi Açısından Değerlendirilmesi." Kader, December 17, 2024. https://doi.org/10.18317/kaderdergi.1557425.

Full text
Abstract:
İlk dönem İslâm fırkalarından biri olan İbâziyye, Türkiye’de İslâm mezhepleri tarihi başta olmak üzere kelâm, hadis, tefsir, fıkıh gibi bilim dalları kapsamında incelenmiş ve önemli akademik araştırmalara konu olmuştur. Cumhuriyet döneminde İbâziyye fırkasına dair yapılan akademik araştırmalar bilhassa yirmi birinci yüzyılda hızlı bir artış göstermiştir. Bu çalışmada İslâm mezhepleri tarihi alanı başta olmak üzere İslâmî ilimlerde İbâzîlik üzerine yazılan kitap, lisansüstü tez, makale ve bildirilerin bir bibliyografyası hazırlanmış ve Cumhuriyet döneminde İbâziyye araştırmalarının tarihi seyri incelenmiştir. İslâm mezhepleri tarihi bilim dalında İbâzîlik üzerine yapılan çalışmalarda iki temel yaklaşımın benimsendiği görülmüştür. Birinci yaklaşıma göre, Sünnî bakış açısıyla geleneksel mezhepler tarihi kaynakları esas alınarak, İbâziyye Hâricîlerin devamı olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte İbâzîlerin bu konudaki itirazları göz ardı edilmiştir. İkinci yaklaşıma göre ise, Sünnî kaynakların yanında İbâzî kaynaklar da esas alınarak fırka anlaşılmaya çalışılmıştır. Burada müellifler İbâziyye’yi kendi kaynakları üzerinden tanımlayarak, Hâriciyye’den bağımsız bir mezhep olarak değerlendirmişlerdir. İbâziyye’nin Hâricî düşünce yapısından farklılaşan yaklaşımları nedeniyle onlardan ayrılarak, günümüze kadar ulaşmayı başardığını vurgulamışlardır. Mezheplere ilişkin yapılan araştırmalarda objektif veriler ortaya koymak için kaynakların karşılaştırmalı olarak ele alınması gerekmektedir. Aksi hâlde yapılan çalışmalar, doğru verileri yansıtmak yerine sonuçları bilimsellikten uzak, tek taraflı bakış açısının ürünü olarak kalmaktadır. Bu sebeple fırkalar incelenirken, kendi kaynaklarındaki tanımlamalarına da yer verilmelidir. Ancak İbâziyye fırkasına ilişkin kaynakların birçoğunun günümüze kadar ulaşmamış olması yahut siyasî, itikadî, fıkhî görüşlerinin yeterince tanınmamış olması gibi nedenler; İbâziyye’nin gerçekte olandan farklı bir zeminde, yanlış bilgiler üzerinden tanınmasına sebebiyet vermiştir. Bunun yanı sıra mezheplerin, teşekkül sürecinin ardından sistematik hâle gelmesine kadar ki dönemde dinamik yapıda olmaları da göz ardı edilmemesi gereken bir diğer husustur. Bu bağlamda araştırmacılar İbâziyye mezhebinin ortaya çıkışından sistematikleşmesine değin oluşturduğu kendine has görüşleri açıklığa kavuştururken, birincil kaynaklar üzerinden mukayeseli okumalar yaparak, bütüncül olarak analiz etmeleri gerekmektedir. Çalışmamızda Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar İbâzîlik üzerine yapılan araştırmaların bir bibliyografyasını sunduk ve yukarıda belirtilen yaklaşım biçimlerini analiz ettik. Bu kapsamda İslâmî ilimler literatüründe İbâziyye fırkasına ilişkin veriler sunan araştırmacıların konuya dair yaklaşımlarını literatür taraması sonucunda tespit ederek kronolojik olarak sıraladık. Araştırmamız neticesinde, İbâzîlerin kendi kaynaklarını temel alan özgün akademik çalışmaların uzun süre sınırlı kaldığı ve sayıca az olduğu ancak son yıllarda bu alandaki araştırmaların belirgin bir artış gösterdiği sonucuna ulaştık. Bu araştırmaların ivme kazanmasına yönelik çözüm önerilerinde bulunarak İbâziyye ile ilgili çalışmaların daha ileri bir noktaya taşınmasının gerekliliğini ortaya koyduk.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

AĞIRKAYA, Güven. "Umman’da İbâzîlere Ait İlk Tam Tefsir: et-Tefsîru’l-Müyesser." İslâm Araştırmaları Dergisi, February 2, 2023, 1–23. http://dx.doi.org/10.26570/isad.1325120.

Full text
Abstract:
Arap yarımadasının güneydoğusunda yer alan Uman’ın İslamiyet ile tanışması Hz. Peygamber döneminde başlamıştır. Bölge, ilk asırlardan itibaren İbâzîliğin en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Mezkûr mezhep zamanla farklı bölgelere yayılmış ve günümüze kadar gelmiştir. Söz konusu bölgede asırlarca varlığını korumayı başaran İbâzîlik, günümüzde Uman’ın resmî olarak desteklediği bir hüviyete sahiptir. İbâzîler tarih boyunca azınlıkta kalmış ama İbâzî toplumunun ihtiyaçlarını giderecek entelektüel bir literatür oluşturmayı başarmıştır. Bu literatürde tefsir çalışmalarının diğer alanlara kıyasla daha zayıf bir halka oluşturduğu söylenebilir. İbâzîler’e göre Uman’da tespit edilmiş, İbâzî bir müellifin yazdığı ilk tam tefsir, Saîd b. Ahmed el-Kindî’ye (ö. 1207/1792) aittir. Kindî’nin söz konusu tefsiri kısa ve özlü bir tefsir olup kendi dönemindeki İbâzî tefsir yaklaşımını tespit etme açısından önem arzetmektedir. Müfessir bu tefsirinde İbâzî din anlayışını esas almakla beraber diğer mezheplerin kaynaklarını da kullanmış ve mezhepler arası polemiklerden uzak durmaya çalışmıştır. Eserin önemli özelliklerinden biri, İbâzî olmayan kaynaklardan yapılan iktibasların mezhep esaslarına uygun hale getirilerek aktarılmasıdır. Bu araştırmada Kindî’nin tefsiri esas alınarak, dönemindeki İbâzî tefsir anlayışı, gerektiğinde farklı mezheplere ait çalışmalarla mukayese edilerek incelenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

ÖLMEZ, Sadi. "Hâricîliğin Ortaya Çıkışı ve İbâzî Anlayışında Hâricîlik Yorumu." Van İlahiyat Dergisi, November 17, 2022. http://dx.doi.org/10.54893/vanid.1189272.

Full text
Abstract:
Her ne kadar Hz. Peygamber döneminde yaşanan bir ganimet taksimi sonucunda Hâricî anlayışının ortaya çıktığı iddia edilmişse de bir fırka olarak zuhur etmeleri Sıffin savaşında olmuştur. Hz. Ali ve Muâviye arasındaki tahkim meselesinde ‘‘Hüküm ancak Allâh’ındır’’ şiarıyla şöhret kazanan bu oluşum Muaviye’nin Hz. Ali’ye karşı isyanını geride bırakacak kadar ön plana çıkmıştır. Öyle ki Sıffin savaşı denilince araştırmacılar Muâviye ve yaptıklarından çok Hâricîler ve yaptıkları üzerinde durmaktadırlar. Bunun birçok sebebi olmakla birlikte, Hâricîlik ve Hâricîlerin genellikle Sünnî kaynaklar çerçevesinde değerlendirilmesidir. Hâricilik ve Hâricîler konusunda objektif olabilmenin yolu bizzat Hâricîlerin ya da Hâricîlerle bağlantılı fırkaların kaynaklarına müracaat etmek olduğunu söyleyebiliriz. Hâricîler, itikadi veya fıkhi bir mezhep olarak sistemleşen bir oluşum değildir. Ancak Hz. Ali’den ayrılıp Harûrâ denilen yerde toplanan gurup arasında daha sonraları İbâzî adıyla bilinecek olan mezhebin öncüleri de yer aldığı için, İbâzî mezhebi Hâricî bir fırka olarak bilinmektedir. Hicrî 64 senesinde Harûrâ ehli kendi arasında fırkalara ayrılmıştır. Bu ayrışmanın temel sebebi, özellikle Nâfi’ b. Ezrâk’ın şiddeti meşru görüp kendileri gibi düşünmeyen diğer Müslümanları tekfir etmesi, kanlarını, mallarını ve ırzlarını helal saymasıdır. Bu ayrışmadan sonra Hâricîler Ezârikâ, Sufriyye, Necdiyye/Necedât ve İbâziler şeklindeki isimlendirmelerle anılmışlardır. İbâzîler radikal tutumlarından ötürü bu fırkalardan beri olduğunu özellikle belirtmiştir. Abdullah b. İbâz ve Emevî halifesi Abdulmelik b. Mervân arasında geçen yazışmalarda bu durum özellikle vurgulanmıştır. Ancak Hâricîlik konusu ele alınırken bu ayrışmanın niçin olduğu göz ardı edilmiş olup, ılımlı bir anlayışa sahip olan İbâziler, şiddet ve tekfir yanlısı olan diğer Hâricî fırkalarla aynı kategoride değerlendirilmiştir. Yine söz konusu yazışmalarda yer aldığı üzere İbâzîler böyle bir genellemeye şiddetle karşı çıkmış ve kendilerinin diğer Hâricî fırkalardan ayrı bir şekilde değerlendirilmeleri gerektiğini belirtmişlerdir. Çalışmamızda İbâzîlerin bu tutumuna ve gerekçelerine yer verilmiş olup, gerek kendi kaynakları gerekse de Sünnî kaynaklar referans gösterilerek izah edilmeye çalışılmıştır. Diğer önemli bir husus ise İbâzîler Hâricî olarak isimlendirilmek istemezler. Onlar kendilerini Şurât, Ehlu’l-İstikâme, Hâruriye ve Vehbiye olarak isimlendirilmeyi daha uygun görmüşlerdir. Günümüze kadar ulaşabilmeyi başaran İbâzî mezhebi Hâriciler ve Hâricîlik konusunda özgün görüşlere sahip olmakla birlikte, kendilerini Hâricî olarak görüp görmedikleri konusunda da fikir beyan etmişlerdir. Ayrıca Hâricîliğe yaklaşımları ve tanımlamaları Sünnî kaynaklarda zikredilenle farklılık arz etmektedir. Hâricîlerle olan bu bağlantıları ve günümüze kadar ulaşmış olmalarından ötürü objektiflik açısından Hâricilik konusunda İbâzî kaynaklara müracaat etmek bir gerekliliktir. Ancak İbâzîlerin daha çok Sünnî kaynaklara bağlı kalınarak tanıtıldığını söyleyebiliriz. Böyle bir yaklaşım ise İbâzîlerin doğru anlaşılmamasının yanı sıra onların başta Ezârikâ olmak üzere diğer Hâricî fırkalarıyla bir tutulmasına da neden teşkil edebilir. Bu çalışmamızda İbâzilerin, Hâricî ve Hâricilik konusuna yaklaşımları ve kendilerini Hâricî bir fırka olarak görüp görmediklerini bizzat onların kaynaklarını temel alarak ele almaya çalışacağız.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

Kağanarslan, Yusuf. "İbâzıyye’nin Fıkıh ve Usûlüne İsnad Edilen Görüşlerin Tespiti ve Değerlendirilmesi." Marife Dini Araştırmalar Dergisi, September 10, 2024. https://doi.org/10.33420/marife.1460999.

Full text
Abstract:
İbâzıyye, hicri 1. asırda Müslümanlar arasında meydana gelen Sıffîn Savaşında tahkîm olayına karşı çıkan ilk Hâricîlerin/Muhakkime’nin bir devamı olarak Basra’da ortaya çıkmıştır. İbâzıyye, fıkhî bir mezhep olarak kendi kaynaklarından ziyade başka kaynakların dilinden Hâricî çatısı altında ele alınmıştır. Mezhebin fıkhı ve usûlü, ilk dönemde itikâdî ve siyasî alanda yaşanan olumsuzlukların bıraktığı izlenimin gölgesinde kalmıştır. İbâzıyye, tahkîme karşı çıkan ilk Hâricîler sonrasında oluşan hareketin içinde yer almıştır. Ancak bu oluşumun daha sonraki süreçte kendi içinde yaşadığı ayrışma, İbâzîlere ait olmayan bazı kaynaklarda yeterince dikkate alınmamıştır. Bu kaynaklarda İbâzıyye’nin fıkıh ve usûlüne birtakım görüşler isnad edilmiştir. Bunlardan bazıları doğrudan bazıları da Hâricî çatısı altında onlara nispet edilen görüşlerdir. Zira İslâm dünyasında yaygın olan anlayışa göre İbâzîler Hâricî gruplar arasında zikredilmektedir. Ayrıca Hâricî gruplar arasında kabul edilen İbâzîlerin dışında fıkıh ve usûl alanında kaynakları bize ulaşan veya bu alanlarda eser telif eden başka bir grubun varlığından da bahsedilmez. Öte yandan bu görüşler Hâricîlere nispet edilirken İbâzîler istisna edilmeksizin ileri sürülmektedir. Hatta ileri sürülen bazı görüşlerde bütün Hâricî grupların ittifak halinde olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla gerek doğrudan gerek Hâricî çatısı altında dolaylı olarak İbâzîleri de içine alacak şekilde kendilerine nisbet edilen görüşlerin iyi araştırılması gerekir. Çünkü aynı çatı altında kabul edilseler de Hâricî gruplar arasında görüş farklılığının olabileceği unutulmamalıdır. Bu sebeple İbâzîlerin kaynaklarına inilmeden doğrudan İbâzîlere nispet edilen ya da toptancı bir yaklaşımla Hâricîlere nispet edilen ve diğer bütün fırkalara özellikle İbâzîlere şamil gelen görüşlerin ihtiyatla karşılanması gerekir. İbâzıyye mezhebi, İslâm tarihi boyunca daha çok itikadî ve siyasi yönüyle ön plana çıkmıştır. Bu yönüyle ön plana çıkmış olsa da aynı zamanda amelî yönü de olan fıkhî bir mezhep ve fıkhî olan her mezhepte olduğu gibi bu mezhebin de dayandığı bir usûlü bulunmaktadır. Diğer İslâm mezhepleri mensupları itikatta ve amelde Maturîdî-Hanefî ya da Eş‘arî-Şâfiî gibi farklı mezheplere mensup olmalarına karşın İbâzî mensubu hem itikatta hem de amelde İbâzî sayılmaktadır. Ancak mezhebin fıkhî yönü ve bu fıkhın dayandığı usûl, itikâdî ve siyasî boyutuna dair yapılan tartışma ve değerlendirmelerin gölgesinde kalmıştır. İbâzîler, tahkîme karşı çıkma, tahkimin sonucunu kabul etmeme ve Hz. Ali’nin ordusundan ayrılma manâsına gelen ve aynı zamanda siyasî bir anlam içeren Hâricîlikle anılmaya karşı değillerdir. Ancak muhaliflerini müşrik, canlarını ve mallarını mubah gören ve kadınlarının esir edilmesini helal sayan, dinden çıkma anlamına gelen marika ile özdeşleşen Hâricîlik mefhumuna ve Havâric zümresi altında anılmaya şiddetle karşı çıkmışlardır. İbâzîlere ait olmayan kaynaklarda yer alan iddiaların ötesinde İbâzıyye’nin gerek fıkh gerekse usûl anlayışının yeterince bilindiği söylenemez. Bazı akademik çalışmaları ayrı tutarsak, genelde İbâzıyye mezhebi, özelde mezhebin usûl anlayışı hakkında bilinenler ve kendilerine nispet edilen görüşler, onlara ait olmayan kaynaklarda yer alan bilgilerle sınırlıdır. İbâzıyye’ye isnad edilen bazı usûlî, fıkhî ve itikadî görüşlere ilk dönemlerden itibaren temel teşkil eden makâlât türü eserler günümüzde de referans kabul edilmektedir. İbâzîlere ait olmayan kaynaklarda Hâricî adı altında ya da doğrudan İbâzîlere nispet edilen birçok görüş yer almaktadır. Herhangi bir mezhebin görüşünü farklı mezhep kaynaklarından araştırmanın birtakım yararları olabilir. Fakat bunu sadece farklı mezhep kaynaklarına istinaden tespit etmeye çalışmak son derece mahzurlu bir yöntemdir. Bu sebeple, İbâzıyye mezhebinin sahip olduğu anlayışın doğru bir şekilde anlaşılabilmesi, İbâzîlere ait kaynakların referans alınmasıyla mümkündür. Kendilerine ait kaynaklar referans alınmadan bir sonuca varmaya çalışmak bilimsel açıdan doğru bir yöntem değildir. Bu çalışmada İbâzîlere ait olmayan kaynaklarda fıkıh ve usûlüne dair doğrudan ya da dolaylı olarak bir şekilde kendilerine nispet edilen görüşlerin tespiti amaçlanmaktadır. Ayrıca söz konusu kaynaklarda tespit edilen görüşlerin yine İbâzî kaynaklarına inilerek doğru olup olmadığının tespiti hedeflenmektedir
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

YILMAZ, Selahattin. "CONTİNGENT DIVORCE (MUḌÂF ṬALÂQ) IN ISLAMIC LAW". Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 14 грудня 2023. http://dx.doi.org/10.17859/pauifd.1336995.

Full text
Abstract:
Bu makalede talâkın zamana izâfesi diğer bir tabirle muzâf talâk konusu ele alınacaktır. Hem klasik fıkıhtaki görüşler ve delilleri ele alınacak, hem de ahvâl-i şahsiyye kanunlarının meseleyi nasıl ele aldıkları ortaya konacaktır. Dört mezhep, İbâzîler ve Zeydîlere göre talâkın derhal olması şart olmayıp, gelecekteki bir zamana bağlanması geçerlidir. Zâhirîler ve Ca‘ferîlere göre ise sadece müneccez şekilde olan talâk boşama için elverişli olup, ileriki bir zamana bağlanılan talâk geçerli değildir. Günümüzde de bazı İslâm hukukçuları ve birçok ahvâl-i şahsiyye kanunu cumhurun görüşünü terk ederek, muzâf talâkın gerçekleşmeyeceği görüşünü benimsemiştir. İleriki bir zamana bağlanarak yapılan boşama Hz. Peygamber’den (sav) sonra ortaya çıktığından ve sünnî boşama prosedürüne uymadığından bid‘î talâk kapsamına girmektedir. Muvakkat nikahın farklı bir versiyonudur. Talâkın geçerli olacağı görüşü sünnî talâkın şartlarını yerine getirmeye elverişli olmadığı gibi, şeriatın evlilik ve boşanma ile ilgili maksatlarıyla da uyumlu değildir ve aileye zarar vermektedir. Boşamanın geçerli olmadığı görüşü, ailenin maslahatına olup, Kur’an ve Sünnetin prosedürünü yerine getirmeye imkân sağlamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

YILMAZ, Selahattin. "Conditional Divorce (Ṭalāq Muʿallaq) in Classical Fiqh and Civil Status Law". İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 2 травня 2023. http://dx.doi.org/10.59777/ihad.1175452.

Full text
Abstract:
İslam toplumlarında sıklıkla talâk, şarta bağlanabilmektedir. Genelde bir şeyi teşvik etmek, engellemek, pekiştirmek gayesi ile yapılmaktadır. Söz konusu şart, karı koca ve üçüncü şahıslar ile ilgili olabileceği gibi alım satım gibi önemli-önemsiz her bir konuda olabilmektedir. Talâkın gerçekleşmesi bazen bir mekâna, geçmişteki bir olaya, gelecekteki bir olaya veya evliliğe bağlanabilmektedir. &#x0D; Bu çalışmamızda konu ile ilgili dört mezhebin yanında Caferî, İbazî, Zeydî ve Zâhirî mezheplerinin görüşlerini inceledik. Ahvâl-i şahsiyye kanunlarının ve muasır alimlerin yaklaşımlarını ortaya koyduk. &#x0D; Dört mezhep, İbâzîler ve Zeydîlere göre şarta bağlanan talâk meselesinde, şart gerçekleştiği takdirde boşama da gerçekleşmektedir. Zâhirî ve Caferîlere göre ise boşama gerçekleşmemekte, boşamanın Allah’ın emrettiği şekilde ve derhal boşanmayı ifade eden siygalarla yapılması gerekmektedir. İbn Teymiyye ve İbn Kayyim’e göre şarta bağlanan talâkın gayesi boşamak ise boşama meydana gelmekte, boşama kastı olmayıp talâkın yemin gibi kullanılması olduğu takdirde yemin hükümleri geçerli olup, boşama meydana gelmemekte, yemin kefareti gerekmektedir. &#x0D; Cumhurun görüşüne göre talâkın bağlandığı şartın aile hayatı ile ilgili olup olmamasına, kadınla kocanın birbirini sevip sevmemelerine, şartın konuluş gayesine ve Sünnî talâka uygun olup olmadığına bakılmamıştır. Konulan şartın iptal edilmesine ve bundan rücu‘ edilmesine izin verilmemiş, şartın gerçekleşmesi ile her hâlükârda talâkın gerçekleşmesine hüküm verilmiştir. Söz konusu şartın kadının yapabileceği bir şey olup olmadığı da değerlendirmeye alınmamıştır. &#x0D; Şartlı talâk bazen üç talâk ile yapılmaktadır ki dini ve toplumsal sıkıntılara sebep olmakta, karı koca birbirine haram hale gelmekte, aileler dağılmakta, birbirinden ayrılmak istemeyenler birbirlerine dönmek için çeşitli hilelere başvurmakta veya çözüm yolları arayışına girmektedirler. &#x0D; Modern dönemde ahvâl-i şahsiyye kanunlarında ve bazı İslam hukukçuları nezdinde şartlı talâkın hükmünün değişimi söz konusudur. Ahvâl-i şahsiyye kanunları şarta bağlanan talâkın ya her türlüsünü geçerli saymamakta ya da niyete göre boşama maksatlı olanları geçerli saymakta, yemin maksatlı olanları ise geçerli saymamaktadır. Bu iki görüş, talâk dairesinin kapsamının daraltılması noktasında insanların maslahatına olmuştur. Bazı ülkeler ise boşamanın mahkeme huzurunda olması şartını getirerek, boşamaya bir disipline ederek müneccez olmayan boşamalara engel olmuşlardır.&#x0D; Bu boşama sünnî boşamaya uygun olup olmama açısından değerlendirilmelidir. Kur’ân ve sünnetteki boşamalar derhal boşamayı ifade eden/müneccez olan boşamalardır. Şarta bağlı boşamalar müneccez olmadığından Sünnî talâka uymamaktadır. Nikah nasıl şarta bağlanamıyorsa, boşanma da şarta bağlanamamalıdır. Şarta bağlanılan talâkla, evlilikler geçici süreye bağlanmış olmakta, bu yönü ile geçici evliliğe benzemiş olmaktadır. Boşanma, ayrılma ihtiyacı olduğunda başvurulabilecek bir işlemdir. Başka maksatlara ve muamelelere alet edilmemelidir. &#x0D; Boşamanın şarta ve zamana izafe edilebilmesi, lafızların boşamalarda esas alınması talâk kapsamını çok genişletmiştir. Bu şekildeki bir talâk usulünün şeriatın koyduğu sınırları aştığını ve konuluş amacı çerçevesinden çıktığını görmekteyiz. Bu şekildeki boşamanın gerçekleşeceğine dair Kur’ân’da bir delil bulunmadığı gibi, Resulullah (sav) döneminde böyle bir boşama ve bu boşamanın gerçekleşeceğine dair bir rivayet de gelmemiştir. Bu durum Hz Peygamberden sonra ortaya çıkan bir mesele olup, ictihadî bir mevzudur. &#x0D; Talâkın sınırları ve kuralları vardır ki bunlara uyulmalıdır. Kur’ân ve Sünnet, talâk için belli bir prosedür getirmiştir. Bu prosedüre uymayan uygulamalar geçerli olmamalıdır. &#x0D; Cumhurun görüşünü destekleyecek bir nass olmaması, aile kurumuna zarar vermesi, bu şekildeki talâk biçiminin Kur’ân ve Sünnetle uyumlu olmaması ve bid‘î talâkların engellenmesi adına boşamanın gerçekleşmeyeceği görüşünü doğru buluyoruz. Şarta bağlanan talâk genelde yemin manasında kullanılsa da, şeriatta böyle yemin biçimi olmadığından yemin de sayılmamalıdır.&#x0D; Bu görüş aile kurumunu koruyan, makâsıdü'ş-şerîa ile uyumlu ve bu konudaki toplumsal problemlere bir çözüm olup, talâk kapsamının sınırlar altına alınması adına önemli bir adımdır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!