To see the other types of publications on this topic, follow the link: Kadîm.

Journal articles on the topic 'Kadîm'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 50 journal articles for your research on the topic 'Kadîm.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

HORATA, Osman. "Bir “Devr-i Kadîm Efendisi”: Cemal Kurnaz." Turkish Studies - Language and Literature Volume 18 Issue Ö1, Volume 18 Issue Ö1 (2023): 69–70. http://dx.doi.org/10.7827/turkishstudies.72586.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Taş, Fırat, and Abdulsamet Yılmaz. "Medh-i Lâlezâr-ı Bâğ-ı Kadîm." Uluslararası Filoloji Bengü 4, no. 1 (2024): 72–75. http://dx.doi.org/10.62605/ufb.1444524.

Full text
Abstract:
Beş yıllık bir çalışmanın ürünü olan Medh-i Lâlezâr-ı Bâğ-ı Kadîm, Prof. Dr. Hayati Develi’nin editörlüğünde Neslihan Koç Keskin ve Özlem Batğı Akman tarafından hazırlanmıştır. Giriş ve beş bölümden oluşan bu çalışma Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından Türk-İslâm Bilim Kültür Miras Projesi kapsamında desteklenmiş, 2021 yılında TDV Yayınlarından çıkmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Doru, M. Nesim, and Zeynelabidin Hüseyni. "Kadîm İran’da Din: Monoteizm’den Düalizm’e Mecusi Tanrı Anlayışı - Mehmet Alıcı." İslâm Araştırmaları Dergisi, no. 35 (June 1, 2016): 195–99. http://dx.doi.org/10.26570/isad.329975.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

BEKDEMİR, Sezai. "FIKIH USÛLÜNDE HÜKÜM TEORİSİ VE HÜKMÜN KADÎM-HÂDİS OLUŞU MESELESİ." Journal of International Social Research 13, no. (75-7) (2020): 810–21. http://dx.doi.org/10.17719/jisr.11279.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

TIRAŞ, Yusuf Can. "Contributions to the Dictionary of Classical Turkish Literature from the Divan of Fehîm-i Kadim." Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi 6, no. 3 (2022): 35–45. http://dx.doi.org/10.34083/akaded.1151389.

Full text
Abstract:
Klasik Türk edebiyatı metinlerini anlamak ve anlamlandırmak amacıyla yapılan çalışmalardan biri bağlamlı dizin ve işlevsel sözlüklerdir. Bağlamlı dizin ve işlevsel sözlükler sayesinde bir metinde yer alan tüm sözcük ve sözcük grupları eser bağlamında ele alınmaktadır. Bu tür çalışmalar sayesinde sözcüklerin yeni anlam ve kullanım sıklıkları, şairin ya da yazarın üslubu, dili hakkında daha ayrıntılı bilgi alınabilmektedir. Ayrıca, bu sözlüklerle birlikte bir sözcük ya da sözcük grubunun ilk defa hangi eserde, ne şekilde ele alındığı belirlenebilmektedir. Bu amaçla geliştirilen TEBDİZ projesi ile bu tür sözlükler hazırlanmış ve hazırlanmaya devam etmektedir. Bu makalede, bağlamlı dizin ve işlevsel sözlük yöntemiyle hazırlanan Fehîm-i Kadîm’in Divanı ele alınmıştır. Makalenin giriş bölümünde bağlamlı dizin ve işlevsel sözlük hakkında genel hatlarıyla bilgi verilmiştir. İlk bölümde Fehîm-i Kadîm Divanı’nda yer alan fakat klasik Türk edebiyatında sıklıkla kullanılmayan ifadelere yer verilirken ikinci bölümde Fehîm-i Kadîm’in sözcüklere verdiği farklı anlamlar gösterilmiştir. Böylece bu sözcük ve sözcük gruplarının klasik Türk edebiyatı sözlüklerine girmesi amaçlanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

TOKSÖZ, Hatice. "Existence in al-Husaynī al- Halhālī’s Thought." Bilimname, no. 51 (December 14, 2023): 1–30. http://dx.doi.org/10.28949/bilimname.1385382.

Full text
Abstract:
Bu çalışma İslam düşüncesinin 16. yüzyılının önde gelen bilginlerinden Hüseyin b. Hasan el-Hüseynî el-Halhâlî’nin (ö. 1014/1605) varlığa (vücûd) dair görüşlerini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada varlık (vücûd) tasavvuru, Halhâlî’nin büyük çoğunluğu henüz yazma halinde olan telif eserleri ve hâşiyelerinden hareketle incelenecektir. Halhâlî, Risâle fî İsbâti’l-vâcib, Hâşiye ‘alâ Şerhi’l-Akâ‘idi’l-adûdiyye ve Hâşiye ‘alâ Şerhi Hidâyeti’l-Hikme li-Kâdî Mîr gibi risalelerinde hem varlık (vücûd) kavramını incelemiş hem de varlığa ilişkin tartışmaları analiz etmiştir. İbn Sînâ’ya referansla varlığı Zorunlu (Vâcib) ve mümkün (mümkin) varlık şeklinde iki kısma ayıran Halhâlî, Zorunlu Varlık'ı (Vâcibü'l-Vücûd) varlığının ve birliğinin ispatı, sıfatları ve fiilleri açısından incelemektedir. Ayrıca Halhâlî, Zorunlu Varlık ile ilişkili olarak mârifetullah hakkında nazarın vacip olup olmadığı hususunu tartışmaktadır. Halhâlî, Zorunlu Varlık’ın zâtı gereği zorunlu olan, mümkün varlığı da zâtı gereği zorunlu olmayan, yokluğu caiz olan şeklinde tanımlar. Bu çerçevede düşünür, Zorunlu Varlık’ın zâtı ve kemâl sıfatlarının kadîm, cevher ve arazlardan meydana gelen âlemin de hâdis olduğunu ifade eder. Zorunlu Varlık’ın varlığının kanıtlanması meselesinde Devvânî’nin İbn Sînâ’dan naklettiği burhân-ı sıddıkîn delilini açıklayan Halhâlî, Allah’ın bir olması hususunda da hem filozofların yöntemini hem de kelam bilginlerinin burhân-ı temânu‘ delilini anlatır. Ona göre Zorunlu Varlık, bir ve basittir, O’nda bileşiklik gibi bir durumun olması mümkün değildir. Bu bağlamda düşünürün Allah ile âlem ilişkisini de varlık-yokluk, zorunlu-imkân, kadîm-hâdis, illet-ma’lûl, ve zaman gibi kavramlar çerçevesinde açıkladığı görülmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Aziz YAŞAR, Mehmet. "Kavl-i Kadîm ve Kavl-i Cedîd Ayrımının İmam Şâfiî'nin Usûl Anlayışına Yansıması." Journal of Turkish Studies 13, Volume 13 Issue 17 (2018): 353–80. http://dx.doi.org/10.7827/turkishstudies.14061.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

Kayaokay, İlyas. "Enverî-i Erzincânî'nin İlginç Mevlûd-i Şerîfi: Sünbül-i Gülzâr-i Kelâm-i Kadîm." Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 1, no. 22 (2019): 579–610. http://dx.doi.org/10.15247/dev.2623.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Aktaş, Mehmet. "Kādî Abdülcebbâr Örneğinde Mahalsiz Hâdis İrâde Teorisinin Savunusu." İlahiyat Tetkikleri Dergisi, no. 63 (April 29, 2025): 124–39. https://doi.org/10.29288/ilted.1540196.

Full text
Abstract:
Bu makale, Behşemîlerin Tanrı’nın irâde sıfatına dair geliştirdikleri “mahalsiz hâdis irâde” teorisini ele almaktadır. Teoriye göre, Tanrı’nın irâde sıfatı gerçek anlamda vardır, ancak onun herhangi bir taşı yıcısı bulunmamaktadır. Teorinin iki ana unsuru, irâdenin mahalsiz ve hâdis oluşudur. Bu özellikler, fizikî ve teolojik sorunlara yol açtığı için hem mezhep içinde hem de mezhep dışında çeşitli eleştiri lere maruz kalmıştır. Behşemîler, bu eleştiriler doğrultusunda araz anlayışını revize etmiş ve teoriye iç tutarlılığı bulunan cevaplar geliştirmişlerdir. Çalışmada Behşemîlerin önemli temsilcilerinden biri olan Kādî Abdülcebbâr üzerinden eleştirilere verilen cevapların sunusu amaçlanmıştır. Bu doğrultuda makale, Kādî Abdülcebbâr’ı merkeze alarak ilâhî irâdenin mahalsiz ve hâdis olma özellikleri üzerinden ortaya çıkmış eleştirileri ve bu eleştirilere verilen cevapları kapsamaktadır. Behşemîleri bu teorinin savunusuna yönelten temel etken, mezhebin tevhîd ve adalet ilkeleridir. Tevhîd ilkesi gereğince, Tan rı’nın zâtı tarafından taşınan kadîm sıfatın varlığı kabul edilemez. Bu, Tanrı’nın zâtıyla beraber başka kadîm varlıkların kabulüne yol açar. Dolayısıyla, ilâhî irâdeler manevî sıfat kategorisinde yer alamaz. Adalet ilkesi gereğince irâde (mürîd olma), Tanrı’nın özünden kaynaklanan zâtî sıfatlardan sayılamaz. Bunun zâtî bir sıfat kabul edilmesi, Tanrı’nın iyinin yanında kötüyü de irâde etmesi sonucunu doğurur. Tanrı’nın irâdî olarak sadece iyiye yönelim gösterdiğini temellendirmek için bu sıfat hâdis varlıklar kategorisine yerleştirilmiştir. Ancak irâdeye atfedilen bu özellikler, mezhep içinden ve dışından eleş tirilmiştir. Eleştiriler arasında, sonradan ortaya çıkan irâdenin Tanrı’nın durumunda değişikliğe yol açması ve mahalsiz oluşun kelâm atomculuğu teorisini zayıflatması yer alır. Sonuç olarak, ilâhî irâde lerin hâdis olup araz kategorisinde yer aldığı, aritmetik olarak çoklu yapıda ve matematiksel sınırlılığa sahip olduğu, duyusal olmadıkları için fizikî olmadıkları gibi yapısal özellikler taşıdığı tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

Karabulut, Ülfer. "İsmâil Konevî’nin Devvânî’ye Karşı Kelâm Geleneği Savunusu: Allah’ın Eşyaya Dair İlmi Hakkında Bir Tartışma." Kocatepe İslami İlimler Dergisi 8, no. 1 (2025): 236–55. https://doi.org/10.52637/kiid.1611282.

Full text
Abstract:
Devvânî, müteahhirûn dönemi kelâm-felsefe etkileşiminin en önemli alanlarından olan bilgi konusundaki tartışmaları ulûhiyyet bahsine taşımıştır. O, Allah’ın ilmi hakkında ortaya koyduğu görüşler ve bu bağlamda diğer yaklaşımlara yönelttiği eleştirilerle devam eden süreçteki tartışmaların seyrini belirlemiştir. Bu çalışmada Osmanlı ulemâsından İsmâil Konevî’nin, Devvânî tarafından Allah’ın eşyaya dair ilmi bağlamında kelâmcılara yöneltilen eleştirileri nasıl değerlendirdiği ele alınmaktadır. Bu bağlamda Devvânî’nin eleştirilerinde kullandığı “ilmin ma‘dûma taallukunun imkânsız olması” ve “taalluku olmadan sadece ilim sıfatının ezelî olmasının Allah’ın ezelde eşyayı bildiği iddiası için yeterli olmadığı” şeklideki argümanlarıyla “bu sorun nedeniyle kelâmcıların ilmin taallukunu hâdis kabul ettikleri” ve “buna bağlı olarak ilâhî ilmin ezelî olmasını temellendirmede sorun yaşadıkları” yönündeki tespitleri üzerinde durulmakta ve Konevî’nin bunları nasıl bertaraf ettiği ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. Devvânî sonrası dönemde öne çıkan tartışma alanlarından biri olan Allah'ın ilmi konusunda metin analizi yöntemiyle hazırlanan bu çalışmayla konu özelinde çalışmanın oldukça az olmasının neden olduğu boşluğun doldurulmasına katkı sağlanması hedeflenmektedir. Ayrıca Devvânî’nin Osmanlı coğrafyasına etkisi hakkında bilgi verilmesi de amaçlanmaktadır. Devvânî’nin ilâhî ilim konusunda kelâm geleneğine yönelttiği oldukça etki uyandıran eleştirileri karşısında Konevî, kelâmcıların Allah’ın eşyaya dair ilminin ezelî oluşunu temellendirmede sorun yaşamadıklarını ortaya koymaktadır. Konevî, Devvânî’nin eleştirilerine dayanak olarak kullandığı “yokluğun bilgiye konu olması” sorununu çözerken kelâmcıların ilmin ma‘dûma taallukunu ittifakla mümkün kabul ettiklerini savunmaktadır. İlâhî ilmin taallukunun kadîm ve hâdis olarak ayırılmasına dayanan Hayâlî’nin teorisini devam ettiren Konevî, ilâhî ilmin hâdis taalluku yanında kadîm taalluku olduğuna da dikkat çekerek kelâmcıların eşyaya dair ilâhî ilmin ezelî oluşunu temellendirebildiklerini düşünmektedir. Bu bakımdan Konevî'nin, kelâm geleneğince benimsenen ilâhî ilim teorisinin geçerli ve yeterli olduğunu düşündüğü sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca Devvânî’nin kelâm geleneğine yönelttiği eleştirilerin, Konevî tarafından onun felsefî temayülünün neticesi olarak yorumlandığını söylemek mümkündür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

ERDOĞAN, Mehtap. "Mehmed Fazlullah’s Refusal Poetry On Tevfik Fikret’s Tarih-i Kadîm: Şihâbü’l-Kudret Fî Recmi’l-Fikret." Journal of Turkish Studies Volume 5 Issue 1, no. 5 (2010): 974–1006. http://dx.doi.org/10.7827/turkishstudies.1294.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

Hayta, Hayrunnisa. "İşrâkî ve Sâbiî Ontolojide Düalizm Temelli Varlık Anlayışı." Tetkik, no. 7 (March 28, 2025): 97–117. https://doi.org/10.55709/tetkik.1591780.

Full text
Abstract:
Düşünce dünyasında hemen her düşünce ekolü kendinden önceki kültür ve medeniyetlerden ve onların ortaya koyduğu fikirlerden etkilenmiştir. Bu durum İslam felsefe geleneği için de söz konusudur. Dolayısıyla ele alınması gereken geleneklerden biri de Şihâbüddîn es-Sühreverdî (öl. 587/1191) tarafından kurulmuş olan İşrâkî felsefedir. İşrâkî felsefe, eklektik ve daha çok sezgisel bir düşünce tarzına dayalı olarak kadim dönemlerin felsefi ve mistik akımlarından beslenmiştir. Sühreverdî, doğu ve batı düşüncelerinden gelen farklı geleneklere ait tüm kadîm hikmeti kaynakları arasında göstermiş ve kendisini de bu ebedi hikmetin vârisi olarak görmüştür. Bu bağlamda Sühreverdî’nin işrâk felsefesi irfâni olarak ilâhî bilgilere ve Tasavvufa, nazari olarak Yeni Eflatunculuğa ve Meşşâiliğe, kültür olarak Zerdüştilik ve eski Fars dinlerine ve keşfi hikmet olarak da Hermetizm’e kadar gittiği ileri sürülmektedir. Fakat bunların yanı sıra bu felsefenin doğuşuna etki eden Sâbiîlik ve Hint metafiziği gibi başka kaynakların da bulunduğu söylenebilir. Biz bu araştırmada İşrâkiliğin ve onun felsefesine etki ettiğini düşündüğümüz Sâbiîliğin ontoloji tasavvurları kapsamında düalizm anlayışlarını kıyaslayacağız. Çalışmada Sühreverdî’nin varlık tasavvuru ve asli itibari ile ilâhî bir din olmakla beraber zamanla dinî, felsefî, siyasî tesirler altında kalarak farklı formlarda bugüne kadar gelmiş olan Sâbiî inancının ontolojisi, her iki geleneğin düalizm anlayışları bağlamında karşılaştırmalı olarak açıklanmıştır. Varlık felsefesi açısından düalizm düşüncesinin Sâbiîlik ve Sühreverdî’nin İşrâk felsefesindeki karşılığı ele alınmış ve her iki gelenekte yer alan benzerlik ve farklılıklara yer verilmiştir. Araştırmada hem İslâmi hemde modern dönem kaynaklardaki Sâbiîlik ile İşrâkiliğin düalizme benzer yorumlar getirdikleri sonucuna ulaşılmıştır. İşrâkilikte nur-zulmet ve Sâbiîlikte ışık-karanlık şeklinde beliren varlık tasavvurlarının her iki sistemin bütün felsefesini formüle ettiğini söyleyebiliriz.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

RAEISI, Ehsan, and Ferit BULUT. "Abdülmü’min b. Safiyyüddîn’in Behcetü’r-Rûh Adlı Eserinde Usûller." Erdem, no. 87 (December 1, 2024): 81–104. https://doi.org/10.32704/erdem.2024.87.081.

Full text
Abstract:
Safevî devleti (1501-1736) döneminde yazıldığı tahmin edilen Behcetü’r-Rûh adlı eserle kendisinden önceki dönemlerde yazılan ve kendisiyle hemen hemen aynı dönemde (Anadolu coğrafyasında) yazılan mûsikî risâleleri karşılaştırıldığında bu risâlelerde ele alınan konuların farklı yöntemlerle îzâh edildiği görülmektedir. Safevî devletinin kurulması ve bölgede yeni siyasi sınırların çizilmesiyle birlikte İsfahan, Tebriz, Fars ve Herat ile Buhara, İstanbul ve Bağdat gibi önemli mûsikî merkezleri arasındaki iletişim gittikçe azalmıştır. Bu durum ilerleyen zamanlarda bu bölgelerde kaleme alınan mûsikî risâlelerinin birbirinden kısmen farklı özelliklerle ilerlemesine neden olmuştur. Bahsedilen dönemde Abdülmü’min b. Safiyyüddîn tarafından Farsça yazılan Behcetü’r-Rûh, sözü edilen bölgeler arasındaki iletişimin azalması meselesine iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Zira bu eserde îkâ‘î devirler kavramı yerine usûl kavramı ve etânîn yöntemi ve tef‘ileler yerine tehecciü’ledvâr yöntemi kullanılmıştır. Bu araştırma, bahsedilen dönemde ve coğrafyada telif edilen Behcetü’r-Rûh’ta usûl kavramının nazarî olarak nasıl îzâh edildiğini göstermesi açısından önem taşımaktadır. Bu önem doğrultusunda araştırmanın amacı Behcetü’r-Rûh’ta hangi usûllere yer verildiğini ve bu usûllerin nasıl bir yöntemle tarif edildiğini tespit etmektir. Çalışma betimsel nitelikli bir araştırma olup ilgili veriler kaynak tarama ve müziksel analiz yöntemleri kullanılarak elde edilmiştir. Araştırmanın bulgularından hareketle Abdülmü’min b. Safiyyüddîn’in, Behcetü’r-Rûh adlı eserinde darp sayıları verilerek tehecciü’l-edvâr yöntemiyle izah edilen 20 tane usûlün yanı sıra sadece darp sayıları verilerek tarif edilen 19 tane usûl hakkında bilgi verildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuç doğrultusunda: Darp sayıları verilerek tehecciü’l-edvâr yöntemiyle tarif edilen usûllerin, Fâhte Darp, Türk Darp, Berefşân, Muhammes, Çenber, Sakîl, Hafîf, Evfer, Devir, Nîm Sakîl, Hezec, Evset, Remel, Fer‘, Devr-i Revân, Semâ‘î, Darbü’l-Kadîm, Darbü’l-Mülûk, Nîm Devir ve Ekel usûlü olduğu; sadece darp sayıları verilerek tarif edilen usûllerin, Darbü’l-Feth, Çihâr Darp, Düyek, Mieteyn, Mukaddem ve Şâhnâme usûlü olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Behcetü’r-Rûh’ta Melik Şâh-ı Selçûkî’nin gulâmı’nın icadı olan Kalenderî, Münâsafe-i Şîrâzî, Münâsafe-i İhlâtî, Münâsafe-i Darbî, Harbî, Sakîl usûllerinin yanı sıra Gulâm Şâdî’ye atıfta bulunularak Darbü’l-Kadîm, Darbü’l Mülûk, Hezec-i Kebîr, Hezec-i Sağîr, Fâhte-i Kebîr, Fâhte-i Sağîr ve Şâhnâme usûllerinden de bahsedildiği görülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

Doğan, Elif Hilal, and Hatice Dilek Güldütuna. "Ahmed Avni Konuk’un Fusûsü’l-Hikem Şerhi’ne Göre Yaratılış Bağlamında Ferdiyet Kavramı." Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Dergisi 1, no. 1 (2022): 3–14. http://dx.doi.org/10.32739/ustad.2022.1.1.

Full text
Abstract:
Ferdiyet kavramı, yaratılış/varoluş hakîkatinin bütün mantığını içinde bulunduran bir kavramdır. Tasavvuf tarihi ve düşüncesinin en temel eserlerinden biri olan Muhyiddîn İbnü’l-‘Arabî’nin Fusûsü’l-hikem eserinin Hz. Muhammed’e ayrılan son fassı, Muhammedî hikmetin, “ferdiyet” hikmeti olduğunu anlatmaktadır. Yaratılış ile ortaya çıkan Yaratan-yaratılan ilişkisi, İbnü’l-‘Arabî’nin Hak-halk, Rab-kul, ya da kadîm-hâdis kelime çiftleriyle de ifade ettiği gibi, ikili bir iletişim süreci olarak görülmekteyken varlığın kemâli, “hakîkî” insân-ı kâmil olan ve ferdiyet hikmeti kendisine mahsus kılınan Hz. Muhammed, yaratan ve yaratılanın ikiliğini, üçüncü unsur olarak birleştirmekte ve Hakk’ı kâmil şekilde zâhir kılmaktadır. Yaratılış ile âşikâr olan Varlık, ferdiyet kavramı çerçevesinde ele alındığında bu “oluş”un kaynak ve hedefinin Hakîkat-i Muhammediyye’den ibâret olan insân-ı kâmil olduğu görülmektedir. Böylece yaratılıştaki gâye, ferdiyet üzerinden varlığın kemâlini bulduğu insân-ı kâmil ile tahakkuk etmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

Karahan, İsmail, and Nejdet Gürkan. ""İSTİŞHÂD YÖNÜYLE KUR’ÂN VE HADİSİN BİR KELİMENİN ANLAM DÜNYASINI İNŞASINDAKİ ROLÜ: RAHMET KAVRAMI ÖRNEĞİ"." Akademik Platform İslami Araştırmalar Dergisi 9, no. 1 (2025): 96–114. https://doi.org/10.52115/apjir.1631850.

Full text
Abstract:
İslâm’da her bir müslüman için Kur’ân’ı anlamak ve onunla amel etmek önemli bir gaye olmuştur. Bu nedenle Kur’ân’daki kelimeleri anlamaya yönelik başlayan sözlük çalışmaları, İslâm Coğrafyasının genişlemesiyle birlikte hem Arap Dilindeki kelimeleri kayıt altına almak hem de dil kültür mirasını gelecek nesillere aktarmak için sistemli bir şekilde gelişmiştir. Bu sözlükler içerisinde kadîm dediğimiz sözlükler, eserlerinde kullandıkları istişhâdlar sebebiyle dilciler tarafından tutulmuştur. Yazılan bu eserlerde bir kelimenin kökünden başlayarak türevleri, anlamsal boyutları şiir ve nesrin yanı sıra Kur’ân ve Hadislerden istişhâd örnekleriyle belirlenmeye çalışılmıştır. Çünkü Kur’ân’ın o günkü Arap Dili üzerine inmesi ve Hz. Peygamber gibi fasih konuşan biri tarafından açıklanması da bunu gerektirmektedir. Bu sebepten, İstişhâd-anlam ilişkisi önemli bir konudur. Bu çalışmamızda “Rahmet” kökünden türeyen “Rahmân” ve “Rahîm” sıfatlarının, Kur’ân ve hadislere yansımaları ele alınarak istişhadın anlamlar üzerindeki rolünü göstermeye çalışacağız.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

Erduğan, Serkan. "Bektaşi Tekkelerinin Kapatılması ve Hamdullah Efendi." ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, no. 17 (July 16, 2018): 193–210. http://dx.doi.org/10.24082/2018.abked.76.

Full text
Abstract:
13. yüzyılda Hacı Bektaş-ı Velî’nin tasavvuf anlayışıyla kurulan Bektaşîlik ile Osmanlı’nın ilk düzenli ordusu olan Yeniçeri Ocağı arasında güçlü bir bağ olduğu bilinmektedir. Bu güçlü ilişkinin en önemli kanıtlarından biri de 1826 yılında dönemin padişahı II. Mahmud’un bozulan askerî sistemi ortadan kaldırmak için yapığı çalışmalarda, Yeniçeri Ocağı’nı lağvettikten hemen sonra bu programı tamamlamak adına Bektaşîliği de yasaklamasıdır. Vaka-i Hayriye adıyla bilinen bu olaylarda Yeniçeri Ocağı ağır bir kıyıma maruz kalmış ve bozulan askerî yapının suçlusu olarak görülen Bektaşî tarikatı da askerî oluşumun bertaraf edilmesinden hemen sonra II. Mahmud’un müdahalesine maruz kalmıştır. Bu olaylarda pek çok Bektaşî dergâhı tamamen ortadan kaldırılmış, bazıları tahrip edilerek sadece türbe kısmı sağlam bırakılmış, bir kısmı da ‘kadîm’ addedilerek dokunulmamış ancak başına Nakşibendî şeyhleri atanarak kontrol altında tutmak istenilmiştir. Bu çalışmada Bektaşîlik-Yeniçeri Ocağı ilişkisi ve Vaka-i Hayriye adıyla anılan olaylar bütününün yanında, Nevşehir/Hacıbektaş’taki merkez tekkeye postnişinlik yapan Hamdullah Efendi’nin yaşamı ve onun edebî yönü ele alınacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

Gürsoy, Oğuzhan. "Japon Üretim Sistemleri Prensiplerinin Mânevî Temelleri." Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Dergisi 1, no. 2 (2022): 29–51. http://dx.doi.org/10.32739/ustad.2022.2.28.

Full text
Abstract:
Japon ekonomisinin gücünün temelindeki kilit faktörlerden birisi, üretim sistemlerinin sağladığı rekabet avantajıdır. Uygulandıkları sektör ve şirkete göre farklı isimler alabilen TPM (Toplam Verimli Bakım), TPS (Toyota Üretim Sistemi), yalın yönetim ve benzeri Japon üretim sistemleri sadece sayısal hedeflere koşan mekanik kurguların çok ötesinde insanı merkeze koyan kültürel yapılardır. Japon üretim sistemlerinde kullanılan kaizen, Hoshin Kanri, 5S, öneri sistemleri, tek nokta dersleri, PDCA döngüsü, JIT, Jidoka gibi tüm teknik araçlar, ancak şirketler insan odaklı bir kültürde belli prensiplerle çalıştıklarında etkin olabilmektedirler. Bu araçların sağlıklı çalışması için uygun şirket kültürünü şekillendiren prensipler ise Konfüçyüsçülük ve Taoizm geleneğinden gelen mânevî değerleri temel almaktadırlar. Bu makalede bu prensipler değer birliği, birlikte başarmak, bensizlik, öğrenme azmi, yatay süreçlerde açık iletişim ve sürekli iyileştirme şeklinde altı başlık altında toplanarak ortaya konulmakta ve bu prensipleri besleyen Konfüçyüsçülük ve Taoizm geleneğine dayanan manevî değerler incelenmektedir. Kökleri kadîm değerlere uzanan altı prensiple şekillenen şirket kültüründe üretim sistemleri sağlıklı şekilde işler ve şirketler sürdürülebilir şekilde, uzun soluklu performans ortaya koyabilirler. Böyle bir kültür oluşturmayı başaran şirketler girişimci, yenilikçi ve çevik olma yolunda da önemli yol kat ederler.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
18

TEKİN, Rahmi. "Eski Van Şehri ve Tarihi (1915’e Kadar)." JOURNAL OF HISTORY AND FUTURE 9, no. 1 (2023): 152–68. http://dx.doi.org/10.21551/jhf.1269140.

Full text
Abstract:
Anadolu’nun kadîm ve serhat şehri olan Van, yerleşim yeri olarak MÖ. 4000 yıllarına kadar gider. Ancak ilk ayrıntılı bilgiler MÖ. IX. yüzyılda Urartu Devleti’nin kurulmasıyla elimize geçmektedir. Edinilen bilgilere göre, Urartu Devleti o zamanın koşullarında ileri seviyede bir medeniyet oluşturmuştur. MS. VII. yüzyıldan itibaren bölgeye Güneyden Kuzeye doğru akınlar düzenleyen İslâm orduları tarafından fethedilmiştir. Abbasî hâkimiyeti döneminde bölgedeki birtakım karışıklıklar güç kullanılarak bastırılmıştır. XI. yüzyılın başlarından itibaren Van Gölü havzası, Doğudan Batıya hareket eden Türklerin yığınak yaptıkları yer haline gelmiştir. 1071 Malazgirt zaferinden sonra da Büyük Selçuklu Devleti’nin askeri bir garnizonu haline gelmiştir. 1100 tarihinde kurulan Ahlat-Şahlar (Ermen-Şahlar) Devleti zamanında, bölgede büyük ölçüde imar faaliyetleri yapılmıştır. Van Ulu Camii bu dönemde, XII. yüzyılda II. Sökmen tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Daha sonra bölgede hüküm süren Eyyubiler, İlhanlılar, Celayirler, Ak Koyunlular ve Kara Koyunlular, bölgeye kültür ve sanat bakımından önemli katkılar sağlamışlardır. Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti her ne kadar 1514 Çaldıran zaferiyle anılsa da kalıcı hâkimiyeti 1548’den sonra olmuştur. Osmanlı Devleti tarafından, Van’a ilk atanan beylerbeyi bu tarihte İskender Paşa’dır. 1915’e gelindiğinde emperyalist devletlerin kışkırtması sonucu isyan eden Ermeniler, şehri yakıp yıkmışlardır. Van, halen günümüzde kaldırılamayan büyük bir enkaz yığını haline gelmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
19

UĞURLU, İrem. "Vecdî'nin Şiir Dünyası." Medeniyet Kültürel Araştırmalar Belleteni 3, no. 4 (2023): 60–76. http://dx.doi.org/10.60051/medbel.1319516.

Full text
Abstract:
Vecdî’nin Şiir Dünyası başlıklı çalışmanın amacı 17. asrın başlarında yaşamış ve döneminde belli bir etkiye ulaştığı günümüze ulaşan yazma nüshalarından ve kendisine yazılan nazirelerden anlaşılan Vecdî’nin eserlerindeki dünyaya nüfuz edebilmek ve çevreyi, yaşadığı kültürel dünyayı ve toplumu eserlerine ne derece yansıttığını tespit etmektir. 3 Mayıs 1661 tarihinde bir iftira sonucu 2 arkadaşıyla birlikte asılarak idam edilen Vecdî’nin asıl adının Abdülbaki, lakabının ise Boğukzâde olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Döneminin önemli siyasi figürlerinin dikkatini çekmiş ve bu dikkat yazın hayatının henüz baharında iken dünyadan ayrılmasına sebep olmuştur. Vecdî’nin bilinen tek eseri Dîvânçe-i Vecdî ismi ile anılmaktadır ve eserin önemli bir bölümünü gazeller oluşturmaktadır. Dîvânçe-i Vecdî dışında bir eseri var ise de henüz ele geçmiş değildir. Eserin çeşitli kütüphanelerde çok sayıda nüshasının olması döneminde ve sonrasında beğenilen şairlerden olduğuna işaret etse de hayatına dair yeterli bilgi mevcut değildir. Eserlerinde Fehim-i Kadîm gibi isimlerin etkisi gözlenebilen şairin Sebk-i Hindî üslubunda şiirler kaleme aldığı bilinmektedir. 
 Şairin eserlerinde uzun tamlamalara ve söz sanatlarına yer vermesi, gazellerindeki beyit sayısını genellikle 7 ila 9 arasında tutması ve kaside hüviyeti gösteren gazellerinin bulunması bunların yanı sıra şiirlerindeki akıcılık eserin dikkat çekici özelliklerindendir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
20

İrden, Sühan. "TARİHSEL SÜREÇLERE GÖRE UŞŞAK MAKAMI." Yegah Müzikoloji Dergisi 8, no. 2 (2025): 780–818. https://doi.org/10.51576/ymd.1680574.

Full text
Abstract:
Türk Müziği'nin teorik ve pratik tarihinde Uşşak makamı için teorik bir alt yapı bulunmamaktadır. Bu durum, Uşşak kavramının en doğru bilgilerle açıklanması ve öğrenilmesinde “ön bilgi eksikliği” ve “kavram yanılgısı/yanlış anlama” gibi sorunlara yol açmaktadır. Uşşak makamının, tarihi süreç içerisinde müzik teorisiyle ilgili çeşitli kaynaklarda cins, tabaka, dörtlü, beşli, daire, perde ve makam gibi kavramlarla birlikte kullanıldığı bilinmektedir. Safiyüddîn Abdülmü'mîn Urmevî (1216-1294) Uşşak’ı 13. yüzyıldan itibaren önce Tanînî-Tanînî-Bakiyye (TTB) aralıklarından oluşan bir cins, tabaka, dörtlü, sonra da bir daire olarak tanımlamıştır. 15. yüzyıldan sonra yazılan edvâr ve risâlelerde bu işlevler terk edilmiş, zamanla 13. yüzyılda “Nevrûz”, 15. yüzyılda “Rekb/Çargâh-ı Rekb”, 18. yüzyılda “Dügâh-ı Kadîm” ve “Hûzî” makamlarının “Uşşak” makamı olarak kullanıldığı ve günümüze kadar ulaştığı tespit edilmiştir. Yani Uşşak ismi asırlar boyunca aynı kalsa da melodik yapısının sürekli değişip dönüşerek günümüze kadar ulaştığı anlaşılmaktadır. Bu çalışmada, kuramsal kaynaklardan elde edilen bulgular doğrultusunda Uşşak makamının tarihsel değişim sürecini ortaya koymak amacıyla nitel veri tabanlı, ilişkisel tarama, doküman analizi ve literatür taraması yöntemleri kullanılmıştır. Bu yöntemle, teorisyenlerin Uşşak makamını açıklarken kullandıkları yaklaşım ve sınıflandırmalar ile bestecilerin pratik uygulamaları esas alınarak makama ilişkin doğrular tespit edilmiş ve açıklanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
21

Dayhan, Ahmet Tahir. "Serahsî’nin Usûlü’nde Hz. Peygamber’in Fiilleri." International Journal of Social, Political and Economic Research 9, no. 02 (2022): 39–62. http://dx.doi.org/10.46291/ijospervol9iss02pp39-62.

Full text
Abstract:
“Mekâsıdü’ş-şerîa” üzerinde yapılacak çalışmaların en önemli adımlarından biri; Hz. Peygamber (s.a.v.)’in söz ve fiillerini taksîme, tasarruflarını tasnîfe tabi tutmak olmalıdır. Hz. Peygamber’in vasfı belli olan ve olmayan (mutlak) fiillerinin, onlara tâbî olma bakımından ümmetine neyi zorunlu kıldığı/kılmadığı; re’y ve ictihâdının vahyin hangi kısmında ele alınması gerektiği; şahsına mahsus fiiller ile “zelle” ve “sehiv” sayılan tasarruflarının da “ittibâ” alanına girip girmediği gibi temel bazı soru(n)lar karşısında, klasik kaynakların konuya hangi bakış açısıyla yaklaştıklarını tespit etmek önem arz etmektedir. Fıkıh metodolojisinin kurucu şahsiyetlerinden ve Hanefî mezhebinin önde gelen usulcülerinden Şemsü’l-Eimme es-Serahsî (400/1010-483/1090), Usûl-i Fıkh’a dair kaleme aldığı eserinde, Hz. Peygamber’in Fiilleri’ne tahsis ettiği müstakil bir babda, konuyu muhaliflerinin delillerini de tartışarak incelemektedir. Kendisinden önceki Hanefî usulcülerden Kerhî (ö. 340/951) ve Cessâs (ö. 370/980)’ın görüşlerini tahlil eden Serahsî; Hz. Peygamber’in fiil ve tasarruflarını “ittibâ”, “iktidâ”, “teessî” gibi kavramlar çerçevesinde incelemektedir. Allah Rasûlü (s.a.v.)’nün re’y ve ictihâdına da geniş şekilde temas eden Serahsî, O’nun hüküm koymadaki “metodu” üzerine görüşlerini delillendirmekte; Hz. Peygamber’in hatâ edip edemeyeceği veya ona muhâlefetin mümkün olup olamayacağı gibi hassas konuları âyet ve hadislerden örnekler getirerek irdelemektedir. Araştırmamız, Fıkıh Usûlü ile Hadis Usûlü’nün kesişim noktalarından biri olan “nebevî fiiller” konusunu, İslâm “usûl” geleneğinin kadîm bir temsilcisinin bakışıyla takdim etmeyi hedeflemektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
22

DERİN PAŞAOĞLU, Derya. "WOMEN IN THE GOLDEN HORDE KHANATE (IN FAMILY, SOCIETY AND MANAGEMENT)." Karadeniz İncelemeleri Dergisi 17, no. 34 (2023): 371–400. http://dx.doi.org/10.18220/kid.1292225.

Full text
Abstract:
Türk kültüründe; ailede, toplumda, milletin ve devletin içinde kadın ve erkek kıyaslanmayan değerlerdir. Bozkır kültürü ile şekillenmiş ekonominin ve toplum yapısının teşkilatına dayanan Türk devletlerinde, kadın yaşamın her alanında yer almıştır. Öncelikle ailede ve toplumda her zaman bir bireydir. Bir eş, gelecek nesli yetiştiren bir anne, aile ekonomisi için üretici, ailesini halkını milletini koruyan bir savaşçı, devleti yöneten bir hatun ya da hanın ardındaki âkil olma gibi sorumluluklar yüklenmiş ve başarıyla yerine getirmiş zaman zaman da taht kavgalarında taraf olmuştur. Altın Orda Hanlığı, Cengiz Han’ın büyük oğlu Cuçi oğullarınca tesis edilmişse de hâkimiyet sahası olan Deşt-i Kıpçak coğrafyasının kadîm Türk yurdu olması hasebiyle kısa sürede Türk- İslâm kimliğini almış olması dolayısıyla Altın Orda coğrafyasında kadın, Türk-İslâm kimliğiyle karşımıza çıkmaktadır. Yerli kaynakların ve resmi yazışmaların yanı sıra bölgeye ulaşan Carpini, Rubruck ve Battuta gibi seyyahların notları, Altın Orda Hanlığı’nda kadını yaşamın her alanında gözlemleme imkânı sunmaktadır. Çalışmada özellikle Cengiz İmparatorluğu’nun merkez coğrafyasındaki veya İlhanlılardaki kadınlar ve yaşamlarına dair örneklerden yola çıkarak genel söylemler oluşturmaktan kaçınılmıştır. Salt Altın Orda Hanlığı coğrafyasındaki uygulamalar ve örnekler değerlendirilerek Altın Orda Hanlığı’nda kadının statüsü; ailede, toplumda ve yönetimdeki rolleri açısından ele alınmış; söz konusu statünün Türk bozkır kültürü, Cengiz Han’ın yasagları ve İslâm kültürü üzerinde sentezlenerek şekillendiği görülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
23

Efe, Muhammet Emin. "Ebü’l-Ḥaccâc’ın et-Tilâve ġayru’l-metlüv ve’l-ḳirāʾe ġayru’l-maḳrūʾ Adlı Risâlesinin Tahkik ve Tahlili". İslami İlimler Dergisi, № 40 (28 березня 2025): 255–66. https://doi.org/10.34082/islamiilimler.1613658.

Full text
Abstract:
Kıraatin makrûʾ ile aynı olup olmadığı meselesinin temelinde Allah’ın kelâm sıfatına ve bu sıfatın “tecelli”si olan Kurʾân’ın yaratılmışlığına ilişkin tartışmalar yer almaktadır. Harflerden müteşekkil olan Kurʾân-ı Kerîm’i kadîm kabul eden Selef âlimleri, kâriler tarafından okunan Kurʾân’ın Allah’ın kelâmı olduğunu ileri sürerek kıraat ile makrûʾu aynı kabul ederken, Eşʿarî ve Muʿtezilî kelâmcılar, Kurʾân okumanın hâdis bir fiil olduğu gerekçesiyle kıraatin makrûʾdan başka olduğunu kabul etmişlerdir. 2./8. yüzyılın ilk çeyreğinde başlayan “kelâm” tartışmaları, aynı yüzyılın sonlarında şiddetlenerek mihne olarak bilinen baskı politikasının bir vasıtası kılınacak düzeye varmış, mihne sonrasında ise kelâm literatüründe “Allah’ın kelâmı”na hasredilen bölümlerde incelenmeye devam etmiştir. Halku’l-Kurʾân ile ilgili müstakil metinlerin farklı örnekleri bulunmakla birlikte konunun belli bir yönünü teşkil eden kıraat – makrûʾ ilişkisine dair –tespit edebildiğimiz kadarıyla– tek bir risâle bulunmaktadır. Mağripli Eşʿarî kelâmcılardan Ebü’l-Ḥaccâc eḍ-Ḍarîr kıraat ile makrûʾun aynı olmadığı yönündeki Eşʿarî düşünceyi et-Tilâve ġayru’l-metlüv ve’l-ḳirāʾü ġayru’l-maḳrūʾ adlı risâlesinde ortaya koymuştur. Bu risâlede Ebü’l-Ḥaccâc, kelâmın tanımı ve özelliklerini dokuz maddede ele aldıktan sonra kıraat ile makrûʾun farklı oluşunu beş açıdan (akıl, Kurʾân, sünnet, icmâʿ ve dil) getirdiği sekizer delille açıklamıştır. Bu çalışma kapsamında Ebü’l-Ḥaccâc’ın söz konusu risâlesi tahkik edilmiş ve kıraat – makrûʾ ilişkisine ilişkin tartışmalar Ebü’l-Ḥaccâc’ın risâlesi merkeze alınarak incelenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
24

GÜNDOĞDU, Metin. "Enstrüman İcrâlarının Türk Din Mûsikîsindeki İrticâlî İcrâlara Katkısı Üzerine Bir Deneme." BEÜ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ 9, no. 2 (2022): 321–37. http://dx.doi.org/10.33460/beuifd.1189538.

Full text
Abstract:
Türk din mûsikîsinde irticâlî (doğaçlama) olarak okunan Kur’ân-ı Kerîm, ezân, kâmet, salâ, kasîde, mevlid vb. formların icrâ eğitimi, genellikle mûsikîşinâs kârî, mevlidhân, kasîdehân, müezzin, imâm veya hânendeleri dinlemek ve taklit etmek sûretiyle gerçekleştirilir. Bu durum mûsikî eğitimine yeni başlayanlar için gerekli bir metottur. Nitekim meşk sisteminde verilen mûsikî eğitimi de bu minvalde gerçekleşmektedir. Bu çalışmadaysa mevcut metodun haricinde, mûsikîde kayda değer bir seviyeye gelenler için ilave bir metot önerilmektedir. Bu metot, “Bir sâzendenin taksimindeki (doğaçlama makam gezintisi) nağmelerinden veya eser icrâsındaki tavrından bir mevlidhân, kasîdehân, hânende, imâm veya müezzinin irticâlî okumalarındaki olağan okumalardan farklı olarak nağme ve tavır alabilmesi” şeklinde açıklanabilir. Esasında enstrüman taksimi icrâlarıyla Türk din mûsikîsindeki doğaçlama okunan icrâlar arasında büyük benzerlikler vardır. Bu benzerlikler, birbirlerinden nağme veya tavır konusunda bir etkileşimi de mümkün kılmaktadır. Nitekim kadîm hâfızların okuyuşlarındaki tavır ve nağmelerinin bir enstrüman tavrına benzediği görülmektedir. Bunun yanında bir enstrümanın uzun süre pest ve tiz perdelerde rahat dolaşabilmesi ve yeni melodiler keşfedebilmesi, bir ses icrâcısına nisbeten daha kolay gözükmektedir. Bu doğrultuda çalışmamızda, bir enstrüman taksimindeki nağme veya sâzendenin eser icrâsındaki tavrı notada gösterilerek Türk din mûsikîsinde irticâlî olarak okunan ezân, kâmet, mevlid ve kasîde formlarına uyarlamalar yapılmıştır. Bu bağlamda ilk olarak Neyzen ve Tanbûrî Murat Salim Tokaç'ın bir uşşâk tanbur taksiminden “ezân” formuna notası ile birlikte bir uyarlama yapılmıştır. İkinci olarak, Neyzen Niyazi Sayın'ın bir uşşâk ney taksiminden “kâmet” formuna notası ile birlikte bir uyarlama yapılmıştır. Üçüncü sırada ise Ercüment Batanay'ın yaylı tanbur ile geçtiği Refik Fersan’ın rast peşrevinden esinlenerek notasıyla beraber “mevlid”e bir uyarlama yapılmıştır. Son olarak da Aka Gündüz Kutbay'ın segâh makamındaki bir ney taksimi “kasîde” formuna notası ile birlikte uyarlanmıştır. Böylece çalışmamız, irticâlî olan dinî mûsikî formlarının farklı nağme ve tavır ile okunabilmesinin imkânına odaklanmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
25

DURAK, Nihat. "İstanbul'un Kadim Süryanileri." Journal of Turkish Studies 8, Volume 8 Issue 12 (2013): 427. http://dx.doi.org/10.7827/turkishstudies.5500.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
26

İSEN, Mustafa. "Kadim Bir Dostluk Hikâyesi." Turkish Studies - Language and Literature Volume 18 Issue Ö1, Volume 18 Issue Ö1 (2023): 71–73. http://dx.doi.org/10.7827/turkishstudies.73261.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
27

TOKSÖZ, Hatice. "A Risāla on Necessary Being (Vājib al-Wujūd) by Muhammad Jān Yūsuf al-Karabāghī: Critical Edition and Analysis." Kader 21, no. 2 (2023): 534–75. http://dx.doi.org/10.18317/kaderdergi.1376245.

Full text
Abstract:
Bu makalede, Yusuf b. Muhammed Cân el-Karabâğî’nin (ö. 1035/1626) varlık (vücûd) ve Zorunlu Varlık’a (Vâcibü’l-Vücûd) ilişkin bazı meseleleri ele aldığı risalesinin tahkik ve tahlilinin yapılması amaçlanmıştır. Çalışmada henüz üzerine herhangi bir çalışma yapılmamış olan Karabâğî’nin bu risalesinin tahkiki ve muhteva analizi yapılmak suretiyle risalenin İslam düşünce tarihi literatürüne kazandırılması hedeflenmiştir. Yusuf el-Karabâğî’nin doğum yeri ve eğitimi hakkında biyo-bibliyografik kaynaklarda herhangi bir bilgi yoktur. Tefsir ve kelam alanında eserleri olduğu bilinmektedir. Erbeu‘ Ta’lîkâtin fi’t-Tefsîr, Risâle fi’l-Mübâheseti elletî Vaka‘at fî Sûreti’l-Feth beyne’l-Ulemâ, Hâşiye ‘alâ Şerhi’l-Akāid’l-Adudiyye, Şerhu Risâleti İsbâti’l-vâcib li’d-Devvânî adlı risaleler onun eserlerinden bazılarıdır. Çalışmaya konu olan bu risalenin yazma eser kütüphanelerinde üç nüshası olduğu tespit edilmiştir. Bu nüshalardan ilki, Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi 791 numarada; ikincisi Süleymaniye Kütüphanesi Carullah Efendi Koleksiyonu 1210 numarada ve üçüncüsü de Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar Koleksiyonu 1960 numarada kayıtlıdır. Zikredilen nüshalardan Selimiye Kütüphanesi 791 numarada kayıtlı nüsha, hem çok açık ve okunabilir olması nedeniyle hem de ferağ kaydında müstensihin istinsah kaydı dikkate alınarak tahkikte asıl olarak tercih edilmiştir. Çünkü müstensih bu nüshayı döneminde mevcut olan, ancak günümüze ulaşmayan diğer nüshalarla mukabele ederek yazmıştır. Müellif, eserin mukaddime kısmında risalenin adını açıkça zikretmez. Risalenin mukaddime kısmında doğru düşünceyi bulmada şifa olacak konuları topladığını ifade etmektedir. Muhtevası incelendiğinde ise risalenin varlık (vücûd) ve özellikle Zorunlu Varlık’a (vâcibü’l-vücûd) ilişkin bazı meseleleri içerdiği anlaşılmaktadır. Müellifin risalede farklı bir yöntem izlediği de görülmektedir. Zira Yusuf el-Karabâğî, risaleyi “halve” şeklinde adlandırdığı yedi bölüme ayırmıştır. Ayrıca her bir bölüme de bazen bir bazen de iki “vakf” adını verdiği alt başlıklar eklemiştir. Her bir bölüme eklediği bu alt başlıklarda incelediği konuda otorite olan bir düşünürün görüşlerine yer vermiştir. Müellif, risâlede burhân-ı tatbîk, burhân-ı tezâyüf, burhân-ı süllemî gibi burhan yöntemlerini, devr, teselsül, vücûd, Vâcibü’l-Vücûd, mümkin, kadîm, hâdis, illet, ma’lûl, tam illet, nûr, zulmet, el-âlemü’l-misâlî, berzah ve cüz-i lâ yetecezzâ (cevher-i ferd) gibi kavramları inceler. Bu çerçevede Karabâğî, kısırdöngü (devr) ve zincirlemenin (teselsül) iptali yoluyla Zorunlu Varlık’ın varlığının kanıtlaması meselesi, Zorunlu Varlık’ın birliği (tevhîd), zât-sıfat ilişkisi, Zorunlu Varlık’ın ilim sıfatı gibi konuları tartışır. Sonuç olarak Yusuf el-Karabâğî, mezkûr risalede İslam düşünce geleneğinin önemli bir meselesi olan varlık (vücûd) ve Zorunlu Varlık ile ilgili bazı tartışmaları ve görüşleri kendine özgü bir yöntemle incelemiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
28

KARAKUŞ, Nadir. "Haçlı Seferleri Sürecinde Dokuma Evleri: Mısır Örneği." Eskiyeni, no. 49 (May 5, 2023): 437–54. http://dx.doi.org/10.37697/eskiyeni.1320496.

Full text
Abstract:
Tarihî İpek Yolu ile desteklenen Doğu’nun eşsiz dokumaları, Bağdat’tan Kahire’ye varıncaya kadar Tırâz denilen dokuma evlerinde imal edilmiştir. Özellikle Mısır’da dokunan zarif kumaşlar, Firavunlardan Helen kraliçelerine, Vatikan’daki Papa’dan tarihte iz bırakmış büyük hükümdarlara kadar pek çok önemli kişiyi giydirmiş, dönemlerinin güç ve zarafetini yansıtmıştır. Bu durum, Haçlıların bölgeye gelmesi ile zaman zaman kesintiye uğradığı gibi hânedan değişiklikleri ile de sarsılmıştır. Mısır, Firavunlardan Roma hâkimiyeti hükümdarlarına varıncaya kadar renkli ve gizemli tarihi ile bu konuda ayrı bir yer edinmiştir. Kadîm Mısır, ilk İslâm fatihlerinden Emevîlere, Abbâsîlerden Fâtımîlere uzanan canlı tarihi ile yeni bir çehreye bürünmüştür. X. yüzyıldan itibaren ticaretin Bağdat’tan Kahire’ye kayması Mısır dokuma evlerinin önemini artırmıştır. Kızıldeniz kanalıyla Hindistan ve Çin’in değerli ipeklerini ve eşi bulunmaz kadifelerini Kahire’ye ve diğer merkezlere akıtmaya başlamıştır. Bundan sonra da Tûne, Şetâ, Dimyat, İskenderiye, Debîk, Behnesâ, el-Feremâ ve Fâtımîlerin yeni idare merkezi Kahire gibi şehirlerde tırâzlı kumaş dokunmaya devam edilmiştir. 1099’dan itibaren de Fâtımîler ve ardılları, Haçlılarla birlikte yaşamak zorunda kalarak yeni bir sayfa açmışlardır. Haçlı seferleri esna-sında beşinci ve yedinci Haçlı seferlerinin dokuma merkezlerinin kalbinde yer alan Dimyat’a yapılması, bu sürecin en hareketli dönemini içermiştir. Yaşanan olumsuzluktan kurtulmak için Mısır Eyyûbî hükümdarı el-Melikü’l-Kâmil’in (1218-1238), 1219’da Haçlılara dokuma evleri ile de tanınan Dimyat karşılığında Lazkiye ve onun güneydoğusunda yer alan Cebele liman şehirlerini önermesini, ancak Haçlıların bu parlak teklifi kabul etmemesini yine buradaki dokuma evlerinin zenginliği ile de ilişkilendirebiliriz. Mısır dokuma evleri Selâhaddîn-i Eyyûbî, Sultan Baybars gibi tarihe mal olmuş kimseleri de olayların içine çekmiş, onların dokuma evleri konu-sundaki dirayetli idareleri niçin bu büyük üne sahip olduklarını gözler önüne sermiştir. Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin (1171-1193) Fâtımî iktidarını sonlandırarak 1171’de Mısır’a hâkim olmasından sonra dokuma evleri neredeyse aynı istikamette yoluna devam etmiştir. Selâhaddîn, Kahire’deki Dâru’t-Tırâz’a İbn Senâülmülk adlı bir görevliyi tayin ederek dokuma evlerine verdiği değeri ortaya koymuştur. Diğer yan-dan, Mısır dokuma evlerinin en önemli adresleri olan Dimyat ve İskenderiye ise Mısır üzerine yapılan seferlerin kısa bir özeti gibi olmuş, buraların zenginliklerini yağmalamak isteyen Haçlıların gerçek amaçlarının kutsal değil para ve güç olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Dimyat ve İskenderiye gibi önemli yerler, stratejik konumları yanı sıra iktisadî kimlikleri ile de boy göstermiş, buradaki avantajla-rını yitirmek istemeyen idareciler ise adı geçen şehirlerde yer alan dokuma evlerini başıboş bırakmayarak zaman zaman teftiş etmişlerdir. Ele almaya çalıştığımız süreç de Haçlı seferlerinin daha iyi anlaşılmasına ve daha net değerlendirilmesine vesile olmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
29

AĞIRMATLI, Hanım Handan, and Hacer Nurgül BEGİÇ. "ŞANLIURFA’DA KADİM BİR SANAT: KAZAZLIK." Folklor Akademi Dergisi 5, no. 1 (2022): 153–68. http://dx.doi.org/10.55666/folklor.1085827.

Full text
Abstract:
İnsanoğlu iklim koşullarından korunmak amacıyla ortaya çıkardığı giyim kültürü zamanla toplumsal gelişmelerle farklı işlevleri de üstlenmiştir. Yaşamsal bir ihtiyaç olan olarak başlayan giyinme ihtiyacını giderilme çabası zaman içinde cinsiyet yaş, ekonomik ve sosyal durum, çevresel faktörler, inançlar, coğrafi konum, iklim koşulları, toplumsal statü yaşanılan zamanın gerekliliklerine göre şekillenerek kültürel birikimleri oluşturmuştur. Zengin bir giyim kültürüne sahip Anadolu’da giyim başa, bedene ve ayağa giyilenler olmak üzere üç ana başlıkta incelenebilir. Giyim kuşam çevresinde tamamlayıcı unsurlarından olan takı ve aksesuarlar da zenginlik açısından incelenmeye değerdir. Şanlıurfa bir çok medeniyete yurt olmuş kadim şehirlerimizdendir. Birçok kültürel zenginliği bir arada toplamasından dolayı geleneksel el sanatları çeşitliliği bulunmaktadır. Bu geleneksel sanatlardan birisi de geçmiş yıllarda yaygın olarak yapılan günümüzde ise eski değerini ve işlevselliğini kaybeden kazazlık zanaatıdır. Ham ipeği, iplik haline getiren kimseye kazaz, ipek işleyen ve satan zanaat dalına kazazlık denir. Bu çalışmada, Şanlıurfa’da ipek, çeşitli iplik ve tellerle yapılan kazazlık sanatının, tarihsel süreci ve yapım teknikleri incelenecektir. Bu amaçla yazılı ve sanal kaynaklar taranarak saha çalışması yapılacaktır. Saha çalışmasında geleneksel kazaz ustaları ile görüşme ve gözlem yapılacaktır. Tarihsel süreçte değişim ve gelişim şartları ve kazazlık sanatının geçmişten günümüze durumu incelenecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
30

Misbahuddin, M., D. Biswas, and U. Roy. "Suitability of eight years kadam tree (Neolamarckia cadamba) in chemical pulping." Nordic Pulp & Paper Research Journal 34, no. 4 (2019): 417–21. http://dx.doi.org/10.1515/npprj-2019-0041.

Full text
Abstract:
Abstract Kadam is a fast growing tree species in Bangladesh. The main aim of this study is to observe the influence of tree age of kadam on chemical pulping. In this research 8, 18 and 30 years old kadam wood were pulped under different active alkali of 16, 18 and 19 % maintaining 25 % sulphidity and its effect on chemical composition, kappa number, pulp yield and delignification was investigated. The result shows that the content of extractive, lignin, alpha-cellulose and hemicellulose increase to different content along with the increase of tree age. There are also some differences of pulping properties with different tree age. Pulp yield of 8 years old kadam is higher than other ages of kadam trees. The hand sheets were made and the physical strength properties likely tear, tensile and burst were evaluated at two freeness level. The pulps produced from 8 year kadam tree obsessed reasonable strength properties. These could be used for producing moderate quality writing, printing and wrapping papers. Pulp wood of 8 years kadam is more suitable for pulping, compared to that 18 and 30 years.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
31

Hasan, Md Mehedi, HM Shamim, Mohammad Ishtiak Pabel, and Md Fuad Mondal. "Arthroschista Hilaralis: The Biology and Emerging Threat to Kadam (Anthocephalus Cadamba) Sapling in Sylhet, Bangladesh." Bangladesh Journal of Zoology 49, no. 1 (2021): 83–90. http://dx.doi.org/10.3329/bjz.v49i1.53684.

Full text
Abstract:
In Sylhet, nursery owner facing a lepidopteran pest problem namely Arthroschista hilaralis on kadam saplings. Therefore, our research was articulated to find out the insect biology and damage severity of A. hilaralis on kadam saplings. Larvae of A. hilaralis folding the kadam leaves and make it entirely skeletonize. Whitish round shaped eggs were laid in cluster at both upper and lower surface of kadam leaves. Eggs were hatched after 6.4±0.2 days and the larval stage remained 12.8±0.3 days which was the main dangerous stage for kadam saplings. The full-grown caterpillars were around 21.5 mm to 25.0 mm in length. Pupal stage required around 6.4±0.6 days to became an adult moth. These insects damaged tender branches and young leaves of kadam saplings in June to October, 2018. Bangladesh J. Zool. 49(1): 83-90, 2021
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
32

Hartati, Zainap. "Tathwîri Ta’âlîmi Al-Qurân Al-Karîm." HIKMATUNA : Journal for Integrative Islamic Studies 3, no. 2 (2018): 159. http://dx.doi.org/10.28918/hikmatuna.v3i2.1078.

Full text
Abstract:
يمثل المسلمون في إندونيسيا أغلبية الناس، ولكن المؤسف هناك العديد من السكان الذين لا يقدرون على قراءة القرآن وكتابته، وذلك قبل التسعينات من القرن الماضي. من ثم أصبح اهتمام المفكرين في مناهج تعاليم القرآن بتطبيق الأساليب المختلفة للوصول إلى المنهج الأمثل لتعليم القراءة للقرآنية كمحاولة لتحرير الأمة من الأمية في القرآن. وقد أدى هذا العمل الهائل من هؤلاء المفكرين إلى ظهور أساليب مختلفة من القراءة للقرآن، وذلك مثل منهج "قراءتي"، ومنهج "اقرأ"، والطريقة البغدادية، والطريقة البنجارية، والطريقة الحتائية، والطريقة التعيينية، وغير ذلك. ووجود مثل هذه الأساليب المتعددة يجعل المسلمين لا عذر لهم في عدم تمكنهم من قراءة القرآن. لأن هناك العديد من الخيارات من الأساليب التي تناسب استخدامها في التدريس.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
33

Syarifuddin, Muhammad, Moh Nasikin, and Andri Warseto. "KITÂBATU HURÛFIL HAMZATI FIL QUR’ÂNIL KARÎM." El-Tsaqafah : Jurnal Jurusan PBA 20, no. 2 (2022): 155–68. http://dx.doi.org/10.20414/tsaqafah.v20i2.4640.

Full text
Abstract:
This scientific journal or newspaper aims to answer the following questions (1) Howto write the letters of the hamza at the beginning of the word, (2) How to write theletters of the hamza in the middle of the word, (3) How to write the letters of thehamza at the end of the word. As for the method that the researcher uses, it is thelibrary studies method, which started from collecting information and data about thehamza letters, dividing them and writing them, then analyzing and arranging themaccording to the research requirements and hypothesis. The results of the researchare as follows: (1) The hamza in the beginning of the word is written in the form ofAlif <a>. (2) The hamza in the middle of the word is written on the waw <u> andon the accent <e> and on its own <e>. (3) The hamza at the end of the word iswritten on the alif <a>, the accent <e> and on its own <e>.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
34

GÜNDÜZ, Selçuk, and Gönül REYHANOĞLU. "KADİM KENTİN KİMLİĞİ ANTAKYA UZUN ÇARŞI." Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi 6, no. 15 (2018): 857–71. http://dx.doi.org/10.33692/avrasyad.510256.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
35

KIZILDAĞ, Hasan. "FUZULİ BAYAT. KADİM TÜRKLERİN MİTOLOJİK HİKÂYELERİ." Kesit Akademi 11, no. 11 (2018): 730–33. http://dx.doi.org/10.18020/kesit.1285.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
36

Tripathi, Rishikesh, Nikhil Kuni, Gautam Kadam, Keerthana P. Kumaran, and Ambalaparambil Vasu Sudhikumar. "Four new species and five new distribution records of the jumping spider genus Stenaelurillus Simon, 1886 (Salticidae: Aelurillines) from India." European Journal of Taxonomy 930 (March 29, 2024): 124–56. http://dx.doi.org/10.5852/ejt.2024.930.2485.

Full text
Abstract:
Four new species of the jumping spider genus Stenaelurillus Simon, 1886 are described from India: Stenaelurillus feral Tripathi, Kuni & Kadam sp. nov. (♂, from the Eastern Coastline), S. naldurg Kuni, Kadam & Tripathi sp. nov. (♂♀, from the Deccan Plateau), S. judithbleisterae Kadam, Tripathi & Kuni sp. nov. (♂♀, from the Western Ghats) and S. solapur Kuni, Tripathi & Kadam sp. nov. (♂♀, from the Deccan Plateau). Detailed diagnoses, descriptions, illustrations, natural history and distribution map are provided. Additionally, new locality records for the other five species within the states are presented and mapped.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
37

Putra, Ferdiansyah, Indriyanto ., and Melya Riniarti. "Keberhasilan Hidup Setek Pucuk Jabon (Anthocephalus Cadamba) Dengan Pemberian Beberapa Konsentrasi Rootone-F." Jurnal Sylva Lestari 2, no. 2 (2014): 33. http://dx.doi.org/10.23960/jsl2233-40.

Full text
Abstract:
Kadam (Anthocephalus cadamba) is one types of three possible to develop in plantation forest or public forest to suply log necessity in Indonesia. However, the silviculture information on kadam development is still limited especially in providing nurseries. The objective of this research was to find out survival percentage, shooting ability, and rooting ability of kadam shoot cutting with some concentrations of Rootone-F addmited. This research used completely randomized design with four treatments and five replications. Treatments were soaking the bud of kadam shoot cuttings with some of the following Rootone-F concentrations: 0 ppm, 100 ppm, 200 ppm, and 300 ppm. Variables to observe were survival percentages, shoot lengths, shoot diameters, root lengths, and leaf numbers. The results showed that Rootone-F addmited with 200 ppm concentration resulted in the best shoot height, root length, and leaf numbers of kadam shoot cuttings compared with concentrations of 1 ppm, 100 ppm, and 300 ppm. The kadam shoot cutting with 200 ppm Rootone-F concentration had 96% survival, 20.47 cm shoot length, 19.60 root length, and 6.18 leafs. The conclusion was that the concentration of 200 ppm Rootone-F gives the best results.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
38

Nidya Agustin Beni Prasetyo, Erwin, Nuris Asro'atul Hasanah, Abu Yazid Al Bustomi, and Moh Ali Aziz. "UTILIZATION OF TIK-TOK AS A DA’WAH MEDIA OF KADAM SIDIK IN THE CONTEMPORARY ERA." KOMUNIKE 15, no. 2 (2023): 107–18. http://dx.doi.org/10.20414/jurkom.v15i2.8571.

Full text
Abstract:
This research aims to examine the phenomenon of Dakwah Kadam Sidik on the TikTok platform in the contemporary era. The research employs a qualitative descriptive methodology, focusing on content analysis of Kadam Sidik's dakwah videos and conducting direct interviews with Kadam Sidik as the primary data source. Additionally, the study provides a comprehensive review of literature on dakwah in the era of social media and relevant theories. The findings of this research are expected to offer a deeper understanding of effective dakwah strategies on TikTok, as well as the contribution of Dakwah Kadam Sidik in disseminating religious values through social media. The conclusions drawn from this research can serve as a foundation for developing more adaptive and contextual dakwah strategies in the digital era.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
39

ALICI, MEHMET. "Sühreverdî’nin İşrâk Düşüncesini İnşâda Kadim Etimolojilerin Yeri." MİLEL VE NİHAL inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi 11, no. 2 (2016): 61. http://dx.doi.org/10.17131/milelnihal.59823.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
40

BİÇİCİ-, Mehmet. "KADİM DOSTLUKTA BİR ÇINAR: BERÇ KERESTECİ TÜRKER." Journal of Turk-Islam World Social Studies 23, no. 23 (2019): 85–97. http://dx.doi.org/10.29228/tidsad.39609.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
41

KARAKAŞ, Selim. "KADİM İRAN DİNLERİNİN TÜRK İNANÇ TARİHİNDEKİ YERİ." Journal of Academic Social Science Studies 8, Number: 27 (2014): 185. http://dx.doi.org/10.9761/jasss2447.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
42

Osman Can. "TÜRKİYE’NİN ANAYASA SERÜVENİ KADİM MEMLEKETİN SESSİZ DEVRİMİ." Ajou Law Review 6, no. 2 (2012): 85–117. http://dx.doi.org/10.21589/ajlaw.2012.6.2.85.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
43

ŞAHİN, Güven, and Mohammad Masoud MORADI. "GELENEKSEL GIDA MUHAFAZASININ KADİM ÖRNEKLERİNDEN AFGANİSTAN KANGİNALARI." İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ AKADEMİ DERGİSİ - İNTOBA 3, no. 2 (2023): 57–75. https://doi.org/10.5281/zenodo.10419792.

Full text
Abstract:
Medeniyet tarihimiz boyunca beslenme en önemli konu olmuş ve bu önemini koruyarak sürdürmektedir. Tarımsal faaliyetler, gıda işleme, tarıma dayalı sanayi gibi pek çok faaliyet beslenme kaygısının bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Gıda muhafazası ise bu noktadaki en önemli ve de stratejik eylemlerden birisidir. Zira üretilen gıda maddelerinin tüm yıl boyunca insan beslenmesi için kullanılabilir şekilde saklanması, sezonu dışında da besin maddelerine erişim kolaylığı gıda muhafaza tekniklerinin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Asırlar boyunca bu amaca yönelik çok çeşitli gıda saklama teknikleri ortaya konmuştur. Kurutma, dondurma, salamura yapma, reçel, turşu, salça, pekmez, pestil gibi doğrudan doğruya gıda maddelerinin kendisini ya da işlenerek farklı formlarda saklanması en yaygın gıda muhafaza tekniklerindendir. Günümüzde geleneksel gıda muhafaza teknikleri hala pek çok ülkede görülmektedir. Araştırma sahamız olan ve ekseri Afganistan’ın kuzeyinde yapılmaya devam eden “Kangina” ise kadim bir gıda muhafaza tekniği olarak günümüze değin ulaşmayı başarmıştır. Özellikle üzüm muhafazası amacıyla kullanılan bu teknik sezonu dışında taze üzüme erişim açısından oldukça rağbet görmektedir. Bu çalışmada kendine has yapım tekniği, sektörün boyutu ve potansiyeli hakkında incelediğimiz kanginalar irdelenmiştir. Afganistan’daki mevcut siyasi ve iktisadi durum göz önüne alındığında ancak belli noktalardan ustalarla görüşmeler sağlanabilmiş, Kabil’de de taleplerimiz doğrultusunda örnek bir uygulama gerçekleşmiştir. Bu çalışmayla Afganistan’daki kadim bir uygulamanın literatüre kazandırılması amaçlanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
44

ÇAPAN, Pervin, and Tuğçe YAŞA TOPRAK. "FEHÎM-İ KADÎM DÎVÂNI’NDA TEFÂHÜR." Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Dergisi, October 24, 2023. http://dx.doi.org/10.32321/cutad.1370230.

Full text
Abstract:
Klâsik Türk şiirinde fahriyye, övünme, büyüklenme demektir ve genellikle kaside, gazel ve bazen de diğer nazım şekillerinde şairin kendisini övdüğü; erdemlerinden bahsederek diğer şairlerden farkını ve bilhassa üstünlüğünü dile getirdiği; felekten ve zamaneden şikâyet ederek kıymetinin bilinmediğini vurguladığı bölümün adıdır. Tefâhür ise aynı köktendir ve övünme anlamına gelmektedir. Şairler şiirlerinin genellikle mahlas beyitlerinde şâirâne tefâhür olarak nitelenebilecek bir söyleyişle şiir ve şairliklerini övmüşlerdir. XVII. yüzyıl Klâsik Türk şairlerinden biri olan Fehîm-i Kadîm de Dîvân’ında hemen her fırsatta ve her nazım şeklinde kendi şairlik dehasını medhetmiştir. Sebk-i Hindî’nin de önemli temsilcileri arasında yer alan şair, kendi üstün yaratılışını ve şiir yazmadaki yeteneğini, yalnız mahlas beyitlerinde değil, aynı zamanda Dîvân’ında yer alan manzumelerin bir ya da birkaç beytinde veya bir gazelinin tamamında da kendisine has üslûbu ile ortaya koyar. Bu tefâhür beyitlerinde şair sadece kendisini övmekle yetinmez, aynı zamanda şiirinin köşe taşlarını oluşturan poetikasını da sunar. Fehîm-i Kadîm bu kabil beyitlerinde diğer şairlerle kendisini mukayese ederek edebî eleştirilerde bulunur ve bir şiirin nasıl olması gerektiği konusuna dikkat çeker. Onun kendi şiirlerinde övgüye değer bulduğu unsurlar ve övgü kıstasları, geleneğin güncellenmesi olduğu kadar, okur için şairin yaşadığı dönemin tenkid anlayışı hakkında da bazı önemli ipuçları verir. 
 Bu makalede, Fehîm-i Kadîm Dîvânı’ndaki manzumelerde yer alan tefâhür beyitleri özellikle şairin poetikasını ortaya koymak maksadıyla incelenmiştir. İlk olarak seçilen beyitler Klâsik metin şerhi eşliğinde incelenerek şairin murad edindiği mânâ kâinatı üzerinde durulmuştur. Çalışmanın esasını teşkil eden inceleme kısmı ise Yaratılış Üstünlüğü Üzerinden Tefâhür, Kasîdelerin Fahriyyelerinde Yer Alan Tefâhür, Gazellerin Mahlas Beyitlerinde Yer Alan Tefâhür, Rubâîlerde Yer Alan Tefâhür, Terkîb-i Bendlerde Yer Alan Tefâhür şeklindeki başlıklarla düzenlenerek Fehîm-i Kadîm’in ideal bir şairden ve şiirden beklentisinin ne olduğu ve seçilen örneklerin poetik değeri tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
45

TIRAŞ, Yusuf Can. "KÜTAHYALI MAHVÎ’DE FEHÎM-İ KADÎM ETKİSİ." Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, January 31, 2021. http://dx.doi.org/10.20322/littera.849309.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
46

Gör Dr. Ayşe Sandıkkaya Aşır, Arş. "BİR ŞİİR İKİ YORUM: “TÂRÎH-İ KADÎM”." International Language, Literature and Folklore Researchers Journal, January 1, 2022. http://dx.doi.org/10.12992/turuk1218.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
47

Harun, ÇAĞLAYAN. "Kelâm Sıfatı Özelinde Mâtürîdî'de Kadîm-Hâdis Ayrımı." December 20, 2022. https://doi.org/10.5281/zenodo.7444110.

Full text
Abstract:
Kel&acirc;m ilminin kuşkusuz en &ouml;nemli konusu, ul&ucirc;hiyet meselesidir. Teolojik bir sistemde tanrının varlığını kabulden daha &ouml;nemli olan husus, onun sıfat ve niteliklerinin nasıl anlaşılacağıdır. Doğru bir tanrı anlayışı sadece m&acirc;kul bir din anlayışı i&ccedil;in değil, aynı zamanda medeniyetlerin varlığını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi i&ccedil;in de olduk&ccedil;a &ouml;nemlidir. Allah&rsquo;ın sıfatlarıyla ilgili ilk tartışmalar, her ne kadar haber&icirc; sıfatlar konusuyla başlamış olsa da Allah&rsquo;ın isim ve sıfatları konusundaki temel ilkeler, tanrısal sıfatlardan hangilerinin fiil&icirc; olup olmadığıyla ilişkilidir; &ccedil;&uuml;nk&uuml; bu tartışmalarda sadece Allah&rsquo;ın hangi niteliklerinin ezel&icirc; olduğu değil, aynı zamanda O&rsquo;nun varlıkla olan etkileşimine konu olan fiillerin nasıl anlaşılması gerektiği de konuşulmaya başlamıştır. M&uuml;sl&uuml;man d&uuml;ş&uuml;ncesinde, din&icirc; konuların yorumlanmasında naklin yanı sıra akla da &ouml;nem veren bilginler arasında olan İmam M&acirc;t&uuml;r&icirc;d&icirc;&rsquo;nin &ouml;zel bir yeri vardır. O, yaşadığı b&ouml;lgede etkin olan d&uuml;alist karakterli dinlerin tanrı anlayışıyla m&uuml;cadele etmiş ve &ccedil;ift tanrı anlayışının yanlışlığını rasyonel delillerle ortaya koymaya &ccedil;alışmıştır. İl&acirc;h&icirc; sıfatların kad&icirc;m-h&acirc;dis olarak tasnifinde selef, ayrım yapmaksızın t&uuml;m il&acirc;h&icirc; sıfatları Allah&rsquo;ın z&acirc;tıyla aynı ve kad&icirc;m kabul eder. Mu&lsquo;tezile, değişik yaklaşımlar olmakla beraber genel olarak Allah&rsquo;ın sadece z&acirc;tının kad&icirc;m olduğu, sıfatlarının ise h&acirc;dis olduğu kanaatindedir. Eş`ar&icirc;lik, il&acirc;h&icirc; sıfatların z&acirc;t&icirc; ve fiil&icirc; olarak iki &ccedil;eşidi olduğunu ve bunlardan z&acirc;t&icirc; olanların z&acirc;tıyla kad&icirc;m, fiil&icirc; olanlarının ise z&acirc;tı dışında h&acirc;dis olduğunu s&ouml;yler. M&acirc;t&uuml;r&icirc;d&icirc;lik, il&acirc;h&icirc; sıfat konusunda s&uuml;nn&icirc; g&ouml;r&uuml;şleri savunurken, tekv&icirc;n sıfatı gibi sub&ucirc;t&icirc; sıfatlardan bazıları konusunda farklı tutumlar sergileyebilmiştir. M&acirc;t&uuml;r&icirc;d&icirc;&rsquo;nin bu tarz bir tutum sergilemesinde onun kad&icirc;m ve h&acirc;dis olarak sıfatların nasıl anlaşılması gerektiğiyle ilgili g&ouml;r&uuml;şlerinin etkili olduğu g&ouml;r&uuml;lmektedir. O, sıfatların z&acirc;t&icirc; ve fiil&icirc; olarak ayrımını sadece dilde m&uuml;mk&uuml;n g&ouml;rmekte; ancak ger&ccedil;ekte her ikisini de aynı kabul etmektedir. Buna g&ouml;re fiil&icirc; sıfatlar da d&acirc;hil t&uuml;m il&acirc;h&icirc; sıfatlar, Allah&rsquo;ın z&acirc;tıyla aynı ve kad&icirc;m olduklarından sonradan olmaları d&uuml;ş&uuml;n&uuml;lemez. &Ccedil;alışma, Allah&rsquo;ın z&acirc;t&icirc; ve fiil&icirc; sıfatlarıyla sınırlı tutulmuş olup sıfatların kad&icirc;m veya h&acirc;dis nitelikler olduklarına ilişkin değerlendirmeler, ağırlıklı olarak kel&acirc;m sıfatı &uuml;zerinden ele alınmıştır. Bu bağlamda M&acirc;t&uuml;r&icirc;d&icirc;&rsquo;nin kad&icirc;m-h&acirc;dis ayrımına dair fikirlerini yansıtan araştırma, t&uuml;mevarım y&ouml;ntemi kullanılarak z&acirc;t&icirc; ve fiil&icirc; sıfatlar hakkında genel bir analiz denemesi olarak g&ouml;r&uuml;lmelidir. <strong>Abstract</strong> Undoubtedly, the most important subject of the science of kalām is the issue of divinity. More important than accepting the existence of god in a theological system is how to understand his attributes and qualities. A correct understanding of god is very important not only for a reasonable understanding of religion, but also for the survival of civilizations in a healthy way. Although the first discussions about the attributes of the God started with the subject of khabar attributes, the basic principles about the names and the attributes of the God are related to which of the divine attributes are actual or not. Because in these discussions, it has been started to be discussed not only which qualities of Allah are eternal, but also how the actions that are the subject of His interaction with existence should be understood. Imam Māturidi has a special place in Muslim thought, who is among the scholars who attach importance to the mind as well as the narration in the interpretation of religious subjects. He struggled with the dualist understanding of religions with dualist character in the region where he lived and tried to reveal the falsity of double god concept with rational evidence. In the classification of the attributes of the God in the context of qadīm-hādith, Salaf, accepts all divine attributes as the same and qadīm as the God&#39;s essence. Although there are different approaches, Muʿtazila is of the opinion that only god&#39;s essence is eternal and his attributes are hādith. Ashʿariyya says that there are two types of divine attributes, intrinsic and actual, and that the intrinsic ones are eternal, and the actual ones are hādith outside of the person. While Māturīdiyya defended the views of Sunnī on the subject of the attributes of the God, he was able to display different attitudes about some of the subūt&icirc; attributes such as the attribute of takw&icirc;n. It is seen that Māturīdī&#39;s views on how to understand the adjectives as qadīm and hādith are effective in displaying such an attitude. He sees the distinction of attributes as intrinsic and actual only possible in language; but in reality it accepts both as the same. Accordingly, since all divine attributes, including actual attributes, are the same and ancient as the God&#39;s essence, they cannot be thought of as being later. The study has been limited to the personal and actual parts of the attributes of the god, and evaluations that adjectives are qadīm or hadis qualities have been dealt with mainly on the attribute kalām. In this context, the research, as an element that reflects Mātur&icirc;d&icirc;&#39;s ideas about qadīm-hādith distinction, should be seen as a general analysis attempt about the personal and actual attributes by using the inductive method.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
48

BELLİ, Handan. "Nâilî-i Kadîm Divanı’nda Seciye ve Ruh Tasvirleri." Edebî Eleştiri Dergisi, March 16, 2023. http://dx.doi.org/10.31465/eeder.1245716.

Full text
Abstract:
Klasik Türk şairi çoğunlukla bir insanı gözle görülecek şekilde tasvir etme yoluna gitmez. Şair, daha çok insanın ruhuyla ve karakteriyle ilgilenir. Bu durum şiir türünün doğasına da uygundur. Klasik şiirde insan, fizik olarak değil ruhen tasvir edilir. Gözle görülemeyen durumların tasviri olan seciye ve ruh tasvirleri de bu anlamda şairin şiirlerinde en çok başvurduğu tasvir türüdür. Klasik Türk şairinin bu amaç doğrultusunda yazmış olduğu şiirlere bakıldığında bir insanın ruhî yapısını ve yaratılışını etkili bir şekilde tasvir ettiği görülmektedir. Bu çalışma ile Nâilî Divanı’ndaki tasvirî beyitler tespit edilerek incelenmek amaçlanmaktadır. Nitel araştırma özelliği taşıyan bu çalışmada doküman incelemesi yapılmıştır. Bu inceleme için Nâilî-i Kadîm Divanı seçilmiştir. Çalışma sonucunda şairin insan karakterini ve ruhi yapısını benzeşimler oluşturarak, karanlık-aydınlık gibi gözle görülür bir durum ile içinde bulunduğu ruhsal halleri betimleyerek gözle görülür, hissedilir şekilde tasvir ettiği tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
49

Bahçi, Kübra Sümeyye. "Seyfeddin Âmidî’ye Hatalı İsnat: Kadîm Eser Muhtâr Fâile Dayanır mı?" Kader, November 29, 2024. https://doi.org/10.18317/kaderdergi.1544490.

Full text
Abstract:
Bu makale, Adudüddin Îcî’nin Kitābü’l-Mevāḳıf adlı eserinde Seyfeddin Âmidî’ye hatalı bir şekilde isnat ettiği, kadîm eserin muhtâr fâile dayanabileceği görüşünü ele almaktadır. Îcî, kelâmcılar ile Meşşâî filozoflar arasında, mūcib bi’z-zāt tanrı düşüncesinin zorunlu olarak âlemin kıdemini, fâil-i muhtâr tanrı düşüncesinin ise zorunlu olarak âlemin hudûsunu gerektirdiği konusunda fikir birliği olduğunu iddia eder. Ancak Îcî, Âmidî’nin bu konuda aykırı bir görüş savunduğunu ve kadîm âlemin muhtâr bir Tanrı’ya dayanabileceğini ileri sürdüğünü belirtir. Makale, Îcî’nin bu iddiasının yanlış olduğunu, Âmidî’nin böyle bir görüş savunmadığını ve fakat bu hatalı isnadın sonraki şerhlerde aktarıldığını göstermektedir. Îcî, Âmidî’nin kasıtla yaratmada eserin müessiri öncelemesinin zamansal değil, îcâb yoluyla yaratmadaki gibi zâtî öncelik tarzında olabileceğini düşündüğünü iddia etmektedir. Yaratıcı ile eser arasında zâtî öncelik-sonralık ilişkisi ise, kadîm bir eserin kasıtla yaratan bir müessirin eseri olabileceğini vurgulamaktadır. Âmidî’nin böyle bir görüşü savunup savunmadığını tespit etmek amacıyla, onun kasıtla yaratma ile îcâb yoluyla yaratma arasındaki temel farklardan biri olan, kastın vuku bulması için maksûdun yokluğunun şart olduğu ilkesini sürdürüp sürdürmediği soruşturuldu. Nitekim, maksûdun yokluğunun kastın bir şartı olduğu ilkesine göre, kasıtla yaratan bir fâilin kastettiği eserin, sadece zâtî değil, zamansal olarak da öncelik-sonralık ilişkisi içinde bulunması gerekir. Ancak Adudüddin Îcî’ye göre, Âmidî tam da bunun aksini mümkün görmüştür. Makale, Âmidî’nin bu ilkeyi koruduğunun gösterilmesi halinde, böyle bir görüşle itham edilemeyeceğini savunur. Bununla birlikte, Îcî’nin isnadına dayanak olabilecek bir başka noktaya işaret edilmektedir. Âmidî, âlemin yaratılmadan önceki yokluğunun ezelî bir maksûd olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. Bu çalışma, bu meselenin gündeme getirildiği pasaja dair bir yorum sunarak, Îcî’nin hatalı bir isnatta bulunduğuna dair gerekçeler sunmaktadır. Ayrıca makale, bu hatalı isnadın müteahhir dönem kelâm-felsefe ilişkisi bağlamındaki serencamını takip etmektedir. Burada temsil gücü yüksek müteahhir dönem kelâm eserlerinden verilen örneklerde, Âmidî’ye isnadın temelde Îcî’nin Kitābü’l-Mevāḳıf adlı eserindeki ifadelerinin aktarılması ve yorumlanmasından ibaret olduğu görülebilir. Bu çalışmada, Cürcânî’nin, Âmidî’nin pseudo-görüşünü destekleyen kişilerin bulunduğuna işaret ederken, aslında ön plana çıkması gereken kişinin Âmidî değil, muhtâr ve mûcibi uzlaştıran Nasîrüddin Tûsî olması gerektiği iddia edilmektedir. Tûsî, İbn Sînâ’nın bazı ifadelerinden esinlenip mūcib bi’z-zāt kavramını genişleterek, Zorunlu Varlık’ın “dilemeseydi, yapmazdı” anlamında muhtâr olduğunu ama dilemediği bir durumun gerçekleşmediği için eserinin kadîm olduğunu savunmuştur. Bu uzlaştırıcı yaklaşıma, İbn Kemâlpaşa gibi düşünürler tarafından mûcib nazariyesine dinî meşruiyet kazandırmak suretiyle atıfta bulunulmuştur. Pseudo-Âmidî ve Tûsî’nin uzlaştırıcı müdahalelerinin bir izdüşümü de Molla Câmî’nin ed-Durretü’l-fâḫire’sinde nazarî tasavvufun yaratma teorisi olarak formüle edilmesidir. Molla Câmî, sûfîlerin Pseudo-Âmidî’ye dayanarak muhtâr olup da eseri kadîm olan bir yaratma nazariyesini benimsediklerini iddia eder.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
50

Duran Gürbüz, Sultan. "Arap Anlam Biliminin Temellendirilmesinde Kadîm Dilcilerin Rolü: Câhiz Örneği." Anasay, August 27, 2024. http://dx.doi.org/10.33404/anasay.1504272.

Full text
Abstract:
Anlam bilimi, mânanın mahiyeti ve işlevini ele almaktadır. Temelleri M.Ö. 10. yüzyıla kadar uzanan bu disiplin, terorik olarak 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bilindiği üzere Arap coğrafyasında dil bilimleriyle ilgili çalışmalar 8. yüzyılda dikkat çekmeye başlamıştır. Bu çalışmalar aynı zamanda Arap anlam bilimine de dolaylı yoldan katkı sağlamıştır. Arap anlam biliminin müstakil bir disiplin haline gelmesinde büyük role sahip olan kadîm dilciler Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî, Ebû Osmân el-Câhiz, İbn Cinnî, Abdülkâhir el-Cürcânî ve Celâleddîn es-Suyûtî'dir. Bu çalışmada Câhiz’in anlam biliminin temellendirilmesine ne gibi katkılarının olduğu konu edilmiştir. Câhiz’in söz konusu dil bilim sahasına dair görüşleri, onun el-Beyân ve't-Tebyîn ile Kitâbü'l-Hayevân adlı iki eseri özelinde ele alınacaktır. Böylece Câhiz’in anlam bilimine dahil olabilecek görüşleri, belirli bir sistematik içinde değerlendirilecek, onun dil anlayışının modern semantik kuramların temellendirilmesindeki yeri ve önemi anlaşılmış olacaktır. Çalışmada Câhiz'in anlam bilimine dair görüşleri durgun ve gelişmeli anlam bilimi başlıkları altında ele alınacaktır. Câhiz’da beyâna yani mânaya delâlet eden unsurlar, durgun anlam biliminin konularıdır. Câhiz mânaya götüren bu unsurları lafız, işaret, akd (hesap), hat (yazı) ve hâl (nısbe) şeklinde beş taksime ayırmıştır. Câhiliye dönemiyle İslâmi dönem ve sonrasında meydana gelen mâna değişimi ve gelişimini ele aldığı kısımlar ise gelişmeli anlam biliminin konularıdır. Bu konular anlam değişimi, eş anlamlılık, mecâz, kinâye, çok anlamlılık, bazı özel ve cins isimlerine verilen adların hangi mânalardan hareketle gerçekleştiği şeklinde sıralanabilir. Son olarak bu çalışmayla anlam biliminin literatürde bir bilgi sistemi haline dönüşmeden de kadîm dilcilerden olan Câhiz’in dil anlayışında yer aldığı, onun tarafından araştırma ve incelemeye konu edildiği tespitine ulaşılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!

To the bibliography