To see the other types of publications on this topic, follow the link: Maniheism.

Journal articles on the topic 'Maniheism'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 25 journal articles for your research on the topic 'Maniheism.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

van, Oort Johannes. "Bir Dinî Kimlik İnşâ Örneği Olarak Gnostik-Maniheist Hristiyanlığın Ortaya Çıkışı." Oksident 1, no. 2 (2019): 221–36. https://doi.org/10.5281/zenodo.3596054.

Full text
Abstract:
Institution of cohen (priesthood) began with Harun and passed from father to son until today. This class which is considered to be religiously high and valuable is divided into two groups: cohen gadol (the high priest) and cohen (priest). While the high priesthood is only represented by one person, the number of priest is more than one. This class has privileges as well as responsibilities. During the period when the Temple of Solomon was standing, the practice of worship was realized only by the high priest / priests. Because the high priest was very special, the dress he wore during the worship was explained in detail in the Torah. Such as the high priest, the duties of the priests were also determined by God. The priests who served as civilian judges also had to comply some prohibitions. For example, they were not allowed to approach the dead. They were also forbidden to marry any ordinary woman because people they would marry had to have certain characteristics. The task of the class of the high priest / priests, who were determined by God in Judaism, ended with the destruction of the Temple of Solomon. Today, the cohens are given some symbolic religious duties. On the other hand, since it is believed that the Temple of Solomon will be rebuilt with the arrival of Messiah and this special class will be on duty, the preservation for Aaron's genealogy is stil somehow a matter of importance
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

KARACA, İbrahim. "Maniheizm İnancının Ehl-i Hak İnancına Etkileri." Turkish Studies-Comparative Religious Studies Volume 17 Issue 3, Volume 17 Issue 3 (2022): 265–75. http://dx.doi.org/10.7827/turkishstudies.62493.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Elbay, Sezgin. "ORTA ASYA TÜRK DEVLETLERİNİN KÜLTÜREL MİRASINDA DİNİN İZLERİ: SENTEZ, ADAPTASYON VE HİBRİDLEŞME." Akademik Hassasiyetler 12, no. 27 (2025): 101–34. https://doi.org/10.58884/akademik-hassasiyetler.1554306.

Full text
Abstract:
Bu çalışma, Maniheizm, Budizm ve İslamiyet'in Orta Asya Türk devletlerinin somut ve somut olmayan kültürel mirası üzerindeki etkilerini, kültürel sentez, kültürel adaptasyon ve kültürel hibridleşme gibi çapraz kültürel etkileşim teorileri bağlamında incelemektedir. Önceki araştırmalarda, bu dinlerin Orta Asya’daki tarihsel yayılım ve etkisi incelenmiş olsa da bu dinlerin bölgenin kültürel mirası üzerindeki spesifik etkileri bu teoriler çerçevesinde ele alınmamıştır. Bu bağlamda çalışmanın temel amacı, bu boşluğu doldurarak her bir dinin Orta Asya'daki kültürel pratik ile toplumsal normları nasıl şekillendirdiği ve dönüştürdüğünü analiz etmektir. Dolayısıyla bu çalışma tarihi belge, arkeolojik buluntu ve antropolojik çalışmalar gibi çeşitli kaynaklardan elde edilen verileri sentezleyerek kültürel dinamikler hakkında bir anlayış sunmaktadır. Sonuçlar Maniheizm, Budizm ve İslamiyet’in kültürel sentez, adaptasyon ve hibridleşme süreçleri aracılığıyla benzersiz kültürel ifade ve sosyal yapılar oluşturduğunu göstermektedir. Bu kapsamda çalışma, bu dinlerin Orta Asya'nın kültürel dokusunu şekillendirmedeki devam eden önemine dikkat çekerek, disiplinler arası bir yaklaşımla bu din ve kültürel miras etkileşiminin daha derinlemesine incelenebileceğini önermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

İsi, Hasan. "MANİHEİST-BUDİST VE İSLAMİ TÜRKÇE METİNLERDE kertkün-~kertgün-~kirtgün- FİİLİ VE TÜREVLERİ ÜZERİNE." International Language, Literature and Folklore Researchers Journal 1, no. 17 (2019): 1. http://dx.doi.org/10.12992/turuk742.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Buğra, Erkurt. "Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğünde ve Irk Bitig'de Hayvan İsimleri." International JOURNAL OF SOCIAL, HUMANITIES AND ADMINISTRATIVE SCIENCES 10, no. 1 (2024): 43–54. https://doi.org/10.5281/zenodo.10619888.

Full text
Abstract:
Irk Bitig, runik harflerle yazılmış en eski T&uuml;rk&ccedil;e metindir. Maniheist Uygurlara ait olan Irk Bitig, i&ccedil;erisinde dini &ouml;geler de barındırmakla birlikte esas olarak bir fal kitabıdır ve hayvanlar a&ccedil;ısından olduk&ccedil;a zengin bir i&ccedil;eriğe sahiptir. Neredeyse her falda bir veya birden fazla hayvan bulunmaktadır. Hemen her toplumda hayvanlar somut varlıkları karşısında soyut anlamlara da sahiptirler. Toplumlar kutsal ve kıymetli g&ouml;rd&uuml;kleri hayvanlar ile kendilerine destanlar ve mitolojiler &uuml;retir, kendilerine bu hayvanların ruhani bir &ouml;nderlik ettiklerine inanırlar. İşte Maniheist Uygur T&uuml;rkleri de bu şekilde baktıkları fallarına bu anlamları y&uuml;kleyerek, fallarını iyi ve k&ouml;t&uuml; olarak ayırmıştırlar. Bu ayrımlarda hayvanlar da varlıklarıyla falın iyi veya k&ouml;t&uuml; olup olmadığını kimi zaman belirtmektedir. Irk Bitig&rsquo;in bozulmadan elimize ge&ccedil;miş olması onu T&uuml;rkoloji a&ccedil;ısından &ccedil;ok değerli kılmaktadır. Bu sebeple bir&ccedil;ok T&uuml;rkolog tarafından Irk Bitig &ccedil;eşitli y&ouml;nleriyle incelenmiştir. Kitap i&ccedil;erisinde bulunan hayvan adları bug&uuml;n dahi T&uuml;rk leh&ccedil;eleri i&ccedil;erisinde ya aynı şekilde ya da &ccedil;eşitli ses değişimleri ge&ccedil;irmiş bir halde yaşamaktadır. Bu makalede Irk Bitig&rsquo;de bulunan hayvan adlarını tespit edilerek Karşılaştırmalı T&uuml;rk Leh&ccedil;eleri S&ouml;zl&uuml;ğ&uuml;nde bulunan dokuz T&uuml;rk leh&ccedil;esindeki halleri verilecek ve varsa değişimler g&ouml;sterilecektir. Dokuz T&uuml;rk leh&ccedil;esi; Batı, Doğu ve Kuzey olarak &uuml;&ccedil; grupta g&ouml;sterilmektedir. Bu tespitlerde, fallarda tekrar eden hayvan adları bir tek olarak alınacak ve ge&ccedil;tikleri falların numaraları belirtilecektir. <strong>Anahtar Kelimeler:</strong> Irk Bitig, Hayvan adları, Runik yazı
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

Çağatay, Neşet. "Türkiye'de İlahiyat Biliminin Gelişimi." Belleten 54, no. 209 (1990): 347–54. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.1990.347.

Full text
Abstract:
M.Ö. V. y. yıldan beri türlü yerlerde, bölgelerde köklü devletler kurarak varlığını günümüze dek kesintisiz sürdüren Türk ulusu, sürekli olarak, kendi yapısına uygun bir dinin arayışı içinde olmuştur. Bu amaçla türlü Türk boyları, toplulukları, türlü bölgelerde animizm, şamanizm, budizm, maniheizm, hıristiyanlık, yahudilik vb. gibi dinlere girmişlerdir. Örneğin, adlarını verdikleri Hazar Denizi kıyılarında bir devlet kuran Hazar Türkleri 508 yılında hıristiyanlığı benimsediler. Arapların VII. y. yıl sonlarında Kafkas bölgesine saldırıları sırasında islamiyet de aralarında yayıldı. Başkentleri Belencer olan bu devlet IX.y.yılda yahudiliği resmi din olarak kabul ettiler. Bugün Romanya'da yaşayan Gagavuz Türkleri, ortodoks hıristiyandırlar. Kiliselerinde ibadetlerini türkçe yaparlar. Türkistan bölgesindeki Türk devletleri islamiyeti resmi din olarak X. y.yıl sonlarında kabul etmeye başlamışlardır. İlk müslüman Türk devleti olarak, 840-1212 yılları arasında hüküm sürmüş olan Karahanlıları görüyoruz. İlek Hanlar da denilen bu devleti oluşturan Türk halkı X.y.yıl sonlarında (940'da) toplu olarak müslüman oldular. Bu tarihten sonra kurulan Türk devletlerinin hepsi müslümandırlar.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Aktulga Gürbüz, Sevda. "Nûr ve Zulmet/Karanlık Kavramları Üzerine Tasavvuf Merkezli Bir İnceleme." Journal of The Near East University Faculty of Theology 9, no. 1 (2023): 56–68. http://dx.doi.org/10.32955/neu.ilaf.2023.9.1.04.

Full text
Abstract:
Eski çağlardan beri ışık, çeşitli dinî telakkiler ve gnostik (irfanî) akımlarda hem ilâhî varlık veya tecellîleri hem de mânevî aydınlanmayı ifade eden bir terim olarak kullanılmıştır. İslâm toplumunun başından beri ilişki içinde bulunduğu eski kültür havzalarında ışık-karanlık sembolizminin merkezî bir önem taşıdığı ve çokça kullanıldığı görülmektedir. Nûr ve zulmet karşıtlıkların çatışması olarak görülse de birbiri içerisinde bütünlük oluşturan iki kavramdır. Düalist dinlerin (gnostik) yapısında nûr; ışık tanrısına zulmet; karanlık tanrısına tekabül eden ontolojik tanımlamalardır. Bu anlayışta iyilik ile kötülük, ışık ve karanlığın birbirinden ayrı ve birbirine eşit derecede iki ezeli ve ebedi güçten kaynaklanmaktadır. “İkicilik veya iki tanrıcılık” olarak bilinen düalizm inancına sahip Maniheizm, Sabiilik ve Zerdüştilik dinlerinin nûr ve zulmet anlayışları parçalı ve bölünmüşlük üzerine kuruludur. Tam bir kaos barındıran bu dinlerin nûr-zulmet telakkisine karşı İslâm düşünürleri “Allah’tan başka ilah yoktur” anlamındaki tevhid akidesi ile cevap vermektedirler. İslâm düşünürlerine göre düalist dinler, yanılgı barındırmalarının yanında nûr ve zulmet anlayışları da şirk ve acizlik içermektedir. İslâmî ilimlerden biri olan tasavvuf, nûr- zulmet hususunu ontolojik olarak ele almanın yanında bilgi ve ahlaki önermelerle de açıklama yoluna gitmektedir. Özellikle vahdet-i vücûd anlayışı çerçevesinde ele alınan nûr-zulmet hususları Allah’ın nûrunun tecellisinin âleme ve insana yansıması üzerinden değerlendirilmektedir. Hakikat nûru, perdelerle örtülüdür. İnsanın amacı da zulmet perdelerinden geçerek vücûd itibarıyla nûr olan Allah’a yakınlaşmaktır. Zira insan Allah’ın nûrunu taşır. Ancak kişi kendisini Allah’tan gayrı görerek zulmete düşer. Kesret âleminde zulmet perdelerinin aşılması gerekmektedir. Bu meyanda “Allah nûrdur” âyetinden yola çıkan mutasavvıflar için hidayet nûr, bu nûrdan uzaklaşmak da zulmet yani dalalettir. Dolayısıyla nûr ve zulmet kavramlarını mutasavvıflar “Allah’a yakınlık ve uzaklık” şeklinde özel bir cihetle değerlendirmektedir. Mutasavvıflar açısından zulmet Allah’ın varlığını ve birliğini bilmemekten ibarettir. O’nu bil(e)meyen ve onaylamayan insan zulmün karanlığındadır. Allah’ın nûru akış halinde ise insan fıtratındaki tevhidî bilgiyi Allah’a döndürerek o nûrdan feyizlenmelidir. İnsanın keşf ve zevk yoluyla hakkın tecellilerini anlayacağını ve âlemin her an oluş halinde olduğunu iddia eden vesileci sudûr anlayışı temsilcilerine göre nûr, ilk Muharrik olan Allah’tır. Allah, ışığın kaynağı Nûrların nûru (Nûru’l-Envar) iken diğer varlıklar yaratıcı nûrdan sudûr etmektedir. Vesileci Sudûr anlayışının etkilerini gördüğümüz Gazzâlî ve ondan etkilenen Sühreverdî açısından zulmet âleme ve insana anlam kazandıran nûrdan nasiplenmemektir. İnsan-ı kâmil marifet nûrunun yansıdığı ayna olmakla beraber gaflet ve zulmetin şerrinden korunan Hakikât-ı Muhammediye’nin temsilcisidir. İnsan-ı kâmil, Allah’ın nûru ile aydınlattığı kimse ise de şeytan ve nefsânî zulmetlere eğilim gösterebilir. Dolayısıyla mâsiva ile dünyadan uzaklaşma ve Allah’a tam olarak yönelmekten vazgeçmemelidir. Son olarak ubûdiyet bağlamında değerlendirilen nûr; Allah’a layıkıyla kul olmayı, zulmet ise şeytanın istilalarına mağlup insanı ifade eden kavramdır. Belli bağlamlarla yorumlanan bu kavramların felsefi hareketlere esas teşkil ettiğini de söylemek mümkündür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

BARAN, Dila. "Maniheizm'de Misyon Anlayışı ve Maniheist Addã'nın Roma İmparatorluğu'na Yönelik Misyon Faaliyetleri." Hitit İlahiyat Dergisi, November 8, 2023. http://dx.doi.org/10.14395/hid.1343794.

Full text
Abstract:
Maniheizm, miladi üçüncü yüzyılda, kendisini o zamana değin var olmuş tüm dinlerin tamamlayıcısı olarak gören Mani’nin, insanlığı kurtuluşa ulaştıracak ilahi bir elçi olarak görevlendirildiğini ilan etmesiyle ortaya çıkmış gnostik bir dinî gelenektir. Maniheizm’i diğer gnostik geleneklerden ayıran en temel husus, evrensel bir bakış açısına sahip olmasıdır. Dönemin diğer gnostik grupları sadece kendi üyelerine hitap eden kapalı birer cemaat konumundayken, Mani evrensel anlam yüklediği gnosisi tüm insanlığa ulaştırma düşüncesi üzerine kurulu bir din inşa etmiştir. İşte Mani’nin sahip olduğu bahsi geçen evrensel bakış açısı, bu çalışmanın konusunu oluşturan Maniheist misyon anlayışının beslendiği temel düşünceyi ortaya koymaktadır. Zira Maniheizm güçlü misyon anlayışı sayesinde Mezopotamya’nın Babil bölgesinden başlayarak Doğu’ya ve Batı’ya doğru hızla yayılmış ve oldukça kısa süre içerisinde dünyanın pek çok bölgesine ulaşarak büyük bir takipçi kitlesi kazanmayı başarmıştır. Maniheizm’in ortaya çıktığı miladi üçüncü yüzyılda Doğu’da İran coğrafyasına Sâsânîler, Batı coğrafyasına ise Roma İmparatorluğu hakimdir. Dönemin iki büyük siyasi gücünü temsil eden bu devletlere ait topraklar Maniheizm’in kabul gördüğü en merkezi coğrafyayı oluşturmaktadır. Maniheist geleneğin Sâsânî sınırlarını aşarak İpek Yolu aracılığıyla Doğu’ya gerçekleştirdiği yolculuk, miladi dokuzuncu yüzyılda Uygur hükümdarı Bögü Kağan’ın Maniheizm’i resmi devlet dini olarak kabul edişiyle birlikte oldukça önemli bir ivme kazanmıştır. Batı yolculuğundaki en önemli kazanımı ise Roma topraklarında giderek güçlenen Hıristiyan geleneğiyle rekabet edebilecek konuma yükselişi olmuştur. Mevcut literatürde Maniheizm’in gnostik öğretisine, Maniheist geleneğin Doğu’daki yayılımı ile ilişkili olarak Uygur Türkleri arasındaki tarihî serüvenine, Uygur dilinde yazılmış Maniheist metinlerin filolojik açıdan değerlendirmelerine ve Maniheist Uygur sanatına yönelik çalışmalar yer alsa da Maniheist misyonun temel yöntemlerini ve Maniheizm’in Batı’daki gelişimini esas alarak Roma topraklarına yayılışını inceleyen müstakil bir çalışmaya rastlanmamıştır. Söz konusu eksikliği giderme amacında olan bu çalışmanın konusunu, İmparatorluk fermanlarında ve Hıristiyan din adamları tarafından kaleme alınan reddiye türündeki eserlerde adı sıklıkla geçen Maniheist geleneğin sahip olduğu misyon anlayışının temel taktik ve yöntemlerini ve kullanılan bu yöntemler doğrultusunda Roma İmparatorluğu sınırları içerisine ilk hangi tarihlerde, kim ya da kimler aracılığıyla, hangi yollar kullanılarak girdiği ve hangi bölgelere kadar ulaştığı hususu oluşturmaktadır. Bu bağlamda coğrafi odak noktası Roma İmparatorluğu olan çalışmanın konusuna ilişkin temel kaynaklar antik ve klasik metinlerden oluşmaktadır. Çalışmada Soğdca, Partça, Pehlevîce, Kıptîce gibi çeşitli dillerde yazılmış orijinal Maniheist metinler ile Maniheist olmayan ancak Maniheizm ile ilgili doğrudan ya da dolaylı yollardan bilgi veren Roma, Hıristiyan ve İslam kaynaklarından yararlanılmıştır. Maniheist kaynaklara göre, Maniheizm’i Roma topraklarına yayan ilk kişi, bizzat dinin kurucusu Mani tarafından görevlendirilen Addã’dır. Maniheist kaynakların yanı sıra Hıristiyan polemik yazarlarının eserlerinde de Addã'nın gerçekleştirdiği misyon faaliyetlerinden ve bunların Hıristiyan halk üzerindeki etkilerinden söz edildiği görülmektedir. Bahsi geçen konu bağlamında bu araştırma bir yandan Maniheizm’in Roma coğrafyasına yayılımını sağlayan misyon anlayışını incelemeyi diğer yandan Addã’nın Roma İmparatorluğu topraklarında gerçekleştirdiği misyon faaliyetlerini detaylı açılardan ele alıp değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Söz konusu amaca yönelik araştırma bulguları ele alınırken deskriptif yöntem ile karşılaştırmalı tarih metodu ve metinsel içerik analizi yöntemlerine başvurulmuştur. Mevcut bulguların değerlendirilmesinin ardından elde edilen en temel sonuç, Maniheist misyonun gelişigüzel faaliyetlerden ibaret bir eylemler bütünü olmadığı, aksine bizzat dinin kurucusu Mani’nin talimatları doğrultusunda yürütülen sistematik bir organizasyon yapısıyla dikkat çektiğidir. Addã’nın bizzat Mani’nin kendisinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket edişi oldukça başarılı bir misyon süreci yürütmesini, buna bağlı olarak da Roma İmparatorluğu’ndaki ilk Maniheist toplulukları oluşturmasını sağlamıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

MEÇİN, Mehmet Mekin. "A Study on Manichaeism: Living Religion with its Messages." Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, November 17, 2023. http://dx.doi.org/10.18505/cuid.1321806.

Full text
Abstract:
Bu makalenin konusu, Maniheizm düşüncesinin temel kodlarını incelemek ve Maniheizm takipçilerinin yeryüzünden silindikten sonra bu düşüncelerin yok olup olmadıklarını tartışmaktır. Bu çalışmada hikmetin kesintiye uğramayan geleneğinin izinde din fenomenolojisi ve karşılaştırma metodu kullanılmıştır. İslam öncesi dönemden Mazdek ve İslam sonrası dönemden ise Hallâc-ı Mansûr ve Yahya Sühreverdî gibi şahısların yanı sıra İhvân-ı Safâ gibi dinî akımların düşünce sisteminde yer alan Maniheist kodlar ya da ortak paydalara işaret edilmiş ama özellikle Yahya Sühreverdî’nin İşrâk hikmetinde yer alan Maniheizm’in düşünce kodlarına vurgu yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı Maniheizm düşünce mekanizmasının çerçevesini ortaya koyarak sonraki dinler ve düşüncelerdeki izlerini yakalamak ve böylece hikmet geleneğinin zamanlar üstü akışına ve izleğine dikkat çekmektir. Bu çalışmanın sonucunda, Maniheizm'in Zerdüştîlik, Budizm ve Hıristiyanlık gibi eski dinî geleneklerden beslendiği, sonraki dinî ve düşünsel gelenekler aracılığıyla da varlığını sürdürdüğü anlaşılmıştır. Yine günümüzde hiçbir takipçisi bulunmamasına rağmen Maniheizm’in gnostik mesajlarıyla sonraki dinî düşünceler içerisinde var olmaya devam ettiği ve günümüze kadar mistik grupların kisvesi altında varlığını sürdürdüğü sonucuna ulaşılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

KOÇ, Aziz Tolga. "MANİHEİST UYGURCA METİNLERDE KAVRAMSAL METAFORLAR." Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, June 22, 2020. http://dx.doi.org/10.46400/uygur.731457.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

"Türk Brâhmi Metinlerinde Maniheist Unsurlar/Çeviri Makale." Dil Araştırmaları, December 8, 2023. http://dx.doi.org/10.54316/dilarastirmalari.1336989.

Full text
Abstract:
Bir dile uygun bir alfabe ikinci bir dilin yazımında kullanıldığında, genellikle yeni dilsel özellikler ortaya çıkar ve bu özelliklerin uygun bir şekilde işlenebilmesi için bazı ortografik yenilikler gerekir. Doğrudan yeni işaretler ya da araçlar icat edilebilir, eski karakterler ve kurallar değiştirilebilir, ya da halihazırda var olan başka bir ortografiden ödünç özellikler alınabilir. 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında Slanting Gupta olarak adlandırılan bir yazıyla yazılmış çok sayıda el yazması Çin Türkistanında (bugünkü Sincan) gün ışığına çıkarılmıştır. Bu, Hint uygulamasından kaynaklanamayacak bir dizi olağandışı özellik içeren bir Brâhmi yazı biçimidir. Genellikle bu özelliklerin hepsinin ya yeni bir buluş ya da orijinal Brâhmi unsurlarının modifikasyonları olduğu varsayılır. Bu görüşün aksine burada, Slanting Gupta’daki bazı karakter ve kuralların Maniheist (Süryani Estrangelo) yazısından ödünç alınmış olabileceği tartışılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

BOZDOĞAN, Sercan. "Moral Occult and Manicheism in the Cinema of Douglas Sirk." SineFilozofi, June 21, 2022. http://dx.doi.org/10.31122/sinefilozofi.1057513.

Full text
Abstract:
Moral Occult and Manicheism are the most important concepts that form melodramatic mode. The concept of Moral Occult is based on moral norms which are transformed with the transfer of the traditions from one generation to another. Likewise, the concept of Manicheism is based on various religious practices forming the belief that names itself. Movies, in which melodramatic mode takes place, has universalized in time and are still getting great attention from the audience. Behind this attraction lies the primitive society mindset and the connection between the concepts of Moral Occult and Manicheism. &#x0D; Movies of Douglas Sirk are the representatives of melodramatic mode in cinema. Magnificent Obsession (1954), All That Heaven Allows (1955), Written on the Wind (1956), Imitation of Life (1959), all of which can be said to have marked the 1950s, stand out with the Moral Occult and Manicheist themes. By bearing in mind that the moral principles, emerging as an outcome of the continuity of primitive societies’ traditions, turn into religions afterwards, the aim of this study is to look at the origin that forms the Moral Occult and Manicheism concepts. By benefitting from cultural anthropology and theology that form the origin of Moral Occult and Manicheism, the reason why melodrama is so popular with the audience will be explained through the readings of four films by Douglas Sirk.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

ERSOY, Gülser. "Eski Türkçeden orta Türkçeye artuk sözcüğü ve türevlerinde görülen anlam genişlemesi ve metaforlaşma." RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, April 21, 2023. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1279090.

Full text
Abstract:
İnsan zihninde bilinçdışı gerçekleşen metaforik eşleştirme, toplumun kültürel değerleri ile başka bir boyut kazanmaktadır. Zihinde gerçekleşen metaforlar, toplumların sahip oldukları kültürel değerleri ve inançları ile örtüşebildiği gibi çelişebilmektedir de. Bu çelişkili durumun en somut örneklerine o topluma ait dilsel malzemelerde rastlanılır. Eldeki çalışma Maniheist, Budist ve İslami çevrede yazılan eserlerde artuk ve türevlerinde görülen anlam çeşitliliğini örneklendirmeye ve aynı zamanda bu çeşitliliğin nedenini açıklamaya çalışmaktadır. Artuk, Türk runik harfli metinlerden itibaren tanıklık edilen bir sözcüktür. Bu sebeple sözcüğün başlangıçta ve daha sonraki süreçte yer aldığı işlevsel kategorinin takibi kolaylıkla yapılabilmektedir. İlk olarak isim, sıfat ve son çekim edatı işlevinde kullanılan ilerleyen süreçte de kalıcı zarf işleviyle gramerleşmenin ara kategorisinde yerini alan artuk sözcüğünün aynı zamanda süreç içerisinde farklı kavram alanlarını karşılar hale geldiği, başka bir ifade ile anlam genişlemesine uğradığı görülmektedir. Yazıtlardan, Maniheist, Budist ve İslami çevrede yazılan metinlerden oluşturulan korpusta sözcüğün hem olumlu hem de olumsuz anlam alanını karşılayacak şekilde bir anlam genişlemesine uğradığına tanıklık edilmiş ve bu durum Kavramsal Metafor Teorisi ile açıklanmıştır. Artuk ve türevlerinin anlamlandırılmasında ÇOK OLAN YUKARIDADIR, İYİ OLAN YUKARIDADIR, ERDEMLİ OLAN YUKARIDADIR şeklindeki metaforlarla ÇOK OLAN TAŞAR, DAHA AZ İYİDİR, DAHA KÜÇÜK DAHA İYİDİR şeklindeki metaforların ne denli belirleyici olduğu Türk diline ait tarihî metinlerle ispat edilmeye çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

Kırmızıgül Şimşek, Buket Nur. "Başak Kuzakçı. Soğdlar ve Türkler: İpek Yolu’nun Tüccarları ve Hâkimleri. Vakıfbank Kültür Yayınları, 2023." Bilig, May 16, 2024, 179–87. http://dx.doi.org/10.12995/bilig.11008.

Full text
Abstract:
İranî halklardan biri olan Soğdlar, Eski Türklerle sıkı ticari, siyasi, kültürel, dinî temaslar içinde olmuş ve İslam öncesi Türk devlet ve topluluklarına derinden tesir etmiş bir halktır. 10. yüzyıldan itibaren tarih sahnesinden kaybolan bu halk, bilhassa ticari etkinlikleri ile tanınmıştır. Eski Türklerin Budizm, Maniheizm gibi dinleri benimsemesinden, Uygur alfabesinin kullanılmasına kadar tarihimizde yer etmişlerdir. Bu nedenle Türklerle iç içe yaşamış Soğdların dili, kültürü ve tarihi üzerine yapılan ve yapılacak çalışmalar Türkoloji çalışmaları için de önem arz etmektedir. Bu yazıda Türk-Soğd ilişkileri üzerine yapılmış önemli bir yayının değerlendirmesi yapılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

KARATAŞ, Ahmet. "BABUR-NÂME'DE ÖLÜM KAVRAMI." Turkish Academic Studies - TURAS, May 23, 2022. http://dx.doi.org/10.54566/turas.1102637.

Full text
Abstract:
Türk edebiyatının hatırat türünde ilk örneği olan Babur-nâme, Babur’un on iki yaşında Fergana tahtına çıkması ile başlayıp, ölümünden bir yıl öncesine kadar olan zaman içindeki maceralarını anlatmaktadır. Ömrü taht mücadeleleri ve savaşlarla geçen Babur, bu eserinde başından geçenleri sade ve akıcı bir üslup benimseyerek her yönüyle gözler önüne sermiştir. Fergana, Kabil ve Hindistan olmak üzere üç ana bölümde kaleme alınan eser, zamanının iyi belgelenmiş coğrafi, idari, diplomatik ve sosyo-kültürel konularına dair bir bilgi kaynağı olarak kabul edilmiştir. Eserde aynı zamanda Babur’un da şahit olduğu ölüm hadiseleri bulunmaktadır. &#x0D; Tarih boyunca insanların algılamaya çalıştığı ölüm olgusunun Babur-nâme’de ilgi çekici örneklerine rastlanmıştır. Bu çalışmada, tarihsel süreç içerisinde Gök Tanrı inancı çevresindeki yazıtların oluşturduğu Orhun Türkçesi döneminden, Maniheist, Budist çevrede oluşan Eski Uygur Türkçesi döneminden ve İslami Türk çevresinin ilk eserlerini içeren Karahanlı Türkçesinden ölüm kavramını karşılayan bazı ifadelere yer verilmiştir. Daha sonra ise çalışmamızın temelini oluşturan Babur-nâme metnindeki ölüm kavramı gruplandırılarak açıklanmaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

Eruygur, Adilcan, and Ufuk Deniz Aşcı. "UYGUR İNANÇLARINDA KADIN-ŞEYTAN İLİŞKİLENDİRMESİ VE ATASÖZLERİ, MASALLAR VE KOŞUKLARDAKİ YANSIMALARI." Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, October 6, 2024. https://doi.org/10.46400/uygur.1510982.

Full text
Abstract:
Bu makale, Uygur Türklerinin inanç sistemlerinde kadın ve şeytan ilişkilendirmesinin analizini ve bu ilişkilendirmenin Uygur atasözleri, masalları ve koşuklardaki yansımalarını ele almaktadır. Çalışma, Uygur halkının mitolojik ve dini inançlarının kadına dair tutumlarını nasıl şekillendirdiğini ve bu tutumların halk edebiyatında nasıl temsil edildiğini araştırmaktadır. Literatür taraması ve metin analizi yöntemleri kullanılarak elde edilen veriler, kültürel dilbilim çerçevesinde yorumlanmıştır. Uygur Türklerinin tarih boyunca benimsediği Şamanizm, Budizm, Maniheizm ve İslamiyet gibi dinlerin etkisiyle kadının şeytanla ilişkilendirilmesi, toplumsal algılar ve dini inançların bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır. Uygur mitolojisinde Albıs, Alkarısı, Arçura, Cadılar, Cinler, Ecinni, Kempir, Peri, Mıstan ve Yalmavuz gibi kötülüğü temsil eden varlıklar genellikle kadın formunda tasvir edilmiştir. Uygur halk edebiyatında kadın-şeytan ilişkilendirilmesi, atasözleri, masallar ve halk koşuklarında sıkça karşımıza çıkar. Bu atasözleri ve edebi eserler, kadının kurnaz, manipülatif ve tehlikeli olarak tasvir edilmesini pekiştirir. Çalışma, kadın-şeytan ilişkilendirmenin Uygur kültüründeki toplumsal cinsiyet rollerinin ve dini inanışların dilsel ve edebi yansımalarını derinlemesine analiz ederek, Uygur kültürünün zenginliğini ve derinliğini daha iyi anlamamıza katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

"Uygur Türklerine Ait Gunnar Jarring Kolleksiyonundaki Dinî (İslam ve Hristiyanlık) İçerikli İki Yazı Üzerine." Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, August 29, 2022. http://dx.doi.org/10.51531/korkutataturkiyat.1144521.

Full text
Abstract:
Uygur Türkleri, zengin ve köklü bir kültüre sahip Türk kökenli bir boydur. Uygurlar merkezî bir coğrafyada yaşamışlardır. Tarih sahnesinde Şamanizm, Totemizm gibi inanç sistemlerini ve Maniheizm, Budizm, Nasturilik ve İslamiyet gibi çeşitli dinleri kabul etmeleri nedeniyle sosyo-kültürel yaşamları açısından Türk boyları arasında ayrı bir yere sahiptir. &#x0D; Bu bakımdan Uygur Türklerini araştırmak hususu Batı kökenli bilim adamlarını öteden beri hep merak ede gelmiştir. Nitekim XIX. yüzyılına geldiğinde Batı kökenli ülkeler; başta Almanya, İsveç ve Fransa olmak üzere bir takım Avrupa ülkelerin bilim adamları Uygur Türklerine ait metinleri Avrupa’ya götürmek planı hâsıl olmuştur ve planlarını başarıyla tamamlamışlardır. Günümüzde Almanya, Fransa ve İsveç gibi ülkelerde Uygur Türklerine ait eşsiz hazineler bulunmaktadır. &#x0D; Bu doğrultuda yazımızda Uygur Türkleri ile ilgili bazı bilgileri paylaşmakla birlikte İsveçli misyoner Gunnar Jarring’in hayatı bilhassa onun koleksiyonunda yer alan henüz üzerinde inceleme yapılmamış Uygur Türklerine ait Arap harfli iki sayfalık metin ve aktarımı ve bunun dışında misyonerlerce yazılmış “Necatnıñ Yolı” (Kurtuluşun yolu) metnini tanıtacağız. &#x0D; Metinler, İsveç Lund Üniversitesi kütüphanesi Jarring Koleksiyonu’nda envanter numarası 1907:2 ve 1912:1’de kayıtlı olup üzerinde çalışılmamış bir metindir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
18

SELÇUKOĞLU, Ahmet, and Ayşe HACIMUSTAFAOĞLU. "KERVANLARIN SIRTINDA TAŞINAN İMAN (TÜRKLERİN İSLAMLAŞMASINDA MÜSLÜMAN TÜCCARLARIN ROLÜ)." Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, January 17, 2024. http://dx.doi.org/10.53718/gttad.1384509.

Full text
Abstract:
Türk halkları, yaşam tarzları gereği sıkça yer değiştirdikleri için çok sayıda din ve inanç sistemleriyle etkile-şim halinde bulunmuşlar; bu sayede kendisine özgü bir iman, toplumsal yapı ve yaşam tarzı geliştirmişlerdir. Bu çerçevede Türkler İslamiyet’ten önce Budizm, Maniheizm ve Totemcilik gibi inanç sistemlerine bağlanmış olsa-lar da Türk inanç sisteminde belirgin olan tek Tanrı anlayışı onların semavi bir dine intibakını kolaylaştırmıştır. Her ne kadar Yahudilik ve Hristiyanlık gibi semavi dinler Türkler arasında sınırlı ölçüde taban bulmuş ise de İslamiyet'in oluşturduğu etkiyle kıyaslanamaz. Özellikle 9. ve 10. asırlarda Türkler arasında hızlı şekilde yayıl-maya başlayan İslamiyet, askeri ve siyasi faaliyetler dışında iktisadi ve kültürel etkileşimlerle de geniş bir kitle-sel tabana kavuşmuştur. Kaynaklardan açıkça anlaşılmaktadır ki, erken dönemlerden itibaren siyasi gelişme-lerden bağımsız olarak Uzakdoğu’ya kadar yayılan Müslüman tacirler sadece ticari ürünleri değil, inançlarını ve kültürlerini de taşımışlardır. Böylece Türk ülkelerine serbestçe girip çıkan Müslüman tüccarlar, bir yandan ürün değişimi ve dolaşımını temin ederken diğer yandan Türklerle İslam dünyası arasındaki dini ve kültürel mübadelenin gönüllü aracıları olmuşlardır. Bu makalede, Türk coğrafyasından seyreden ticaret güzergâhı üze-rinde faal olan Müslüman ticaret erbabının, Türk kavimleri arasındaki tebliğ ve irşad faaliyetleri ile bu faaliyet-lerin Türklerin kitlesel olarak İslamiyet’i kabul etmelerindeki etkisi tartışılacaktır
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
19

MEÇİN, Mehmet Mekin. "Philosophy of Time: Zurvanism." Kilis 7 December University Journal of Theology, December 25, 2023. http://dx.doi.org/10.46353/k7auifd.1330724.

Full text
Abstract:
Mazdaizm, yüzyıllar süren uzun bir zaman dilimi içerisinde şekillenmiş ve kurumsallaşmış tüm İrani düşüncelerin ortak adı olarak kabul edilmektedir. Ancak Mazdaizm zaman içerisinde farklı düşüncelerle etkileşim kurmuş ve bunun sonucu olarak önemli değişimler geçirmiştir. Bu değişim ve dönüşümlerde İran’ın batı bölgesinde yaşayan, magus olarak bilinen ve daha çok Babil-Med topraklarında yetişmiş, bu bölgelerdeki düşüncelerden etkilenmiş din adamlarının önemli etkisi olmuştur. Bu bölgenin farklı din ve düşünce doğuran atmosferinde Zürvanizm, Mitraizm, Maniheizm ve Mazdekizm gibi dinler ve fırkalar Mazdaizm’in içerisinde doğup büyümüş ama bunların içerisinde Mazdaizm’in ortodoksi geleneğini oluşturan Zerdüştîlik en güçlü dinî gelenek olarak varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. Ancak İran’ın ana dinî geleneğini oluşturan Zerdüştîlik bile hem zamanın dayattığı zorunlu revizyonlar hem de karşılaştığı dinî düşüncelerin gücü ve cazibesine kapılmış ve önemli oranda değişimler geçirmiştir. Zerdüştîliğin bu değişim ve dönüşümüne sebep olan sebeplerin başında Yunan, Mısır ve Sami gelenekleriyle karşılaşması ve bunun sonucunda meydana gelen etkileşim gelebilir. Özellikle Mısır-Sami geleneğinden kaynağını alan gnostik fikirlerin etkili edebiyatı İran’ı cezbetmiş ve birçok dinî düşünce ve akımın meydana gelmesi kaçınılmaz olmuştur. Genel olarak dünyayı ve maddeyi önemseyen, bireysel yaşamı ve inzivayı reddeden, güçlü bir toplum ve devlet kurmayı amaçlayan İran'ın yasacı ana dini geleneği olan Zerdüştîlik, gnostik fikirlerin çekim alanına girmeye engel olamamıştır. İran'ın ruhuna yabancı gelmesine rağmen bu gnostik düşünceler İran dinî düşüncesine, hayatına ve edebiyatına nüfuz etmiştir. Bunun en önemli örneği Zürvanizm, Maniheizm, Mitraizm ve Mazdekizm’dir. İran’ın ana geleneği olan Zerdüştîlik bir yandan yasacı ortodoksi geleneğini korumak amacıyla bu yabancı fikirlerle mücadele etmiş diğer taraftan istemeden onların çekim alanına girmiş ve günümüze kadar da onlardan yakasını kurtaramamıştır. Zürvanizm aslında Zerdüştîlik içerisinde ortaya çıkmış heretik bir hareket olarak kökenini Mısır ve Babil düşünceleri ile gnosizmden alan İrani bir düşüncedir. Zürvanizm bir taraftan İran’ın ana geleneği tarafından yabancı görülüp dışlanırken diğer taraftan İrani düşünceyi beslemiş ve derinleştirmiştir. Özellikle düalizme karşı geliştirdiği monoteist yaklaşım, kötülük problemine getirdiği yorum, zaman felsefesine kattığı derinlik, astrolojiye atfettiği önemle Zürvanizm, İran’ın ortodoksi geleneği olan Zerdüştî dinî edebiyatı değiştirmiş ve derinleştirmiştir. Bu çalışmanın konusu Mazdaizm’in ana geleneğini oluşturan Zerdüştîliğin içerisinde doğmuş ve onu etkilemiş olan Zürvanizm'dir. Konu, Mazdaizm’in dinî kaynakları, Zürvanist metinler ve Zürvanist düşüncelerin izini sürmüş alan araştırmacılarının eserleri ışığında hazırlanmış ve yorumlanmıştır. Bu çalışmada din fenomenolojisi ve karşılaştırma metodu kullanılmıştır. Çalışmanın amacı, Zürvanizm’in ortaya çıktığı bölgeyi, bu bölgenin dinî atmosferini, Zürvanist düşünce sistemini, diğer din ve düşüncelerle ortak ve farklı noktalarını ortaya koyarak Zürvanist geleneğin dinsel kodlarını ortaya koymaktır. Çalışmanın sonucunda Zürvanizm’in müstakil bir din olmadığı, aksine teorik bir düşünce sistemi olduğu ve bu yönüyle kelami-felsefi bir öğreti veya inanç biçimi olduğu anlaşılmıştır. Bunun yanı sıra Zürvanizm’in antik Babil ve Med topraklarında bulunan Cibal Bölgesinin gnositk-irfani gelenekler doğuran atmosferinde ortaya çıkan, zamanı yaratıcı tanrı olarak kabul ederek tanrısallıkta katı düalizmden tevhide yönelen astrolojik, heretik ve mitolojik bir fikir akımı olduğu sonucuna varılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
20

Veli, Hatice. "Uygur Hukuk Belgelerinde Geçen Şazın Ayguçı Ünvanı Üzerine." Uluslararası Dil Edebiyat ve Kültür Araştırmaları Dergisi, November 11, 2024. https://doi.org/10.37999/udekad.1517031.

Full text
Abstract:
Eski çağlarda din, toplumun iktisadi, idari ve kültürel yapısını belirleyen önemli unsurlardan biri olmuştur. Buna bağlı olarak toplumda hem dinî vaazlar veren hem de dinî görevlerin icra edilmesini denetleyen kimseler bulunmuş ve bunlar yönetici sınıfın içerisinde yer alarak devlet yönetiminde aktif rol oynamıştır. Türkler tarih boyunca çeşitli dinleri benimsemişlerdir. Köktürk devleti döneminde (552-744) Türklerin Şamanizm, Köktengricilik gibi inançları benimsedikleri, Orhun (Ötüken) Uygur Devleti (744-840) kurulduktan sonra ise 762 yılında Türklerin Mâni rahiplerinin telkinleriyle Maniheizm’i kabul etmiş oldukları bilinmektedir. Orhun Uygur Devleti’nin yıkılmasından sonra Tarım havzasına ve günümüzde He-xi koridoru olarak bilinen bölgelere yerleşerek Koço Uygur Devleti (840-1209) ve Kansu Uygur Devleti (840-1028) olarak bilinen iki faklı devleti kurmuş olan Uygurlar, Budizm, Maniheizm, Hristiyanlık gibi farklı inançları benimsemişlerdir. Moğolların egemenliği altına girdikten sonra özellikle Kubilay Han döneminden (1271-1294) itibaren Uygurlar arasında Tibet Budizmi’nin etkisi görülmeye başlamıştır. Türkler arasında yaygınlık kazanan bütün bu dinî inançların temel öğretileri, ritüelleri ve icrası belli bir dinî ünvanı taşıyan kimseler tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada [9-13.] yüzyıllara ait olduğu düşünülen hukuk belgelerinde geçen şazın ayguçı ünvanının kökeni, bu ünvanın hukuk belgelerindeki durumu ele alınacaktır. Ayrıca Moğol-Yuan sülalesi döneminde bu ünvanı taşıyan Uygur rahip Prajñā-sri ile ilgili bilgilerden yola çıkılarak bu ünvanın taşıyan görevlilerin yetki alanları belirlenmeye çalışılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
21

ŞİRİN, İzzet. "Uygur sivil belgelerinde sosyal ve kültürel yaşayış ile ilgili söz varlığı." RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, February 20, 2024. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1439592.

Full text
Abstract:
Eski Türkçenin Köktürk, Karahanlı Türkçeleri ile birlikte büyük tarihsel dönemlerinden birini teşkil eden Uygur Türkçesi çeşitli toplumsal çevrelerin metinlerinin yazımında kullanılmıştır. Bu dönemdeki metinlerde yer alan söz varlığı çeşitli çalışmalarda Eski Türkçenin Eski Uygurca dışında kalan çevreleriyle birlikte ele alınmış olsa da çoğunlukla Maniheist Uygur, Budist Uygur ve Uygur sivil metinlerinin söz varlığı ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Söz varlığı ya da leksik bilim bir dilin tarihî ya da modern zamanlarına ait sözcüklerinin bütünü olarak tanımlanır. Bundan dolayı evrensel dil bilimi araştırmalarında bir bütün halinde ya da tematik çalışmalar vasıtasıyla dillerin söz varlığı ortaya konulur. Tarihî Türk dilinde Türk Runik harfli yazıtların dışındaki eserlerin büyük bir kısmı, konuşurlarının ait olduğu dini çevre ile ilgili metinler olduğu için bu dini metinlerin tarihsel olarak Türk toplum dokusunu bütün yönleriyle kuşattığını söylemek mümkün değildir. Bundan dolayı din-dışı metinler ile ilgili yapılan çalışmaların çoğalması büyük önem arz etmektedir. Bu çalışma kapsamında 13 ve 14. yüzyıla ait sivil belgelerden hareketle bu dönemki Uygur toplumunun sosyal ve kültürel yaşayışı hakkında bilgi veren sözcükler tespit edilmiş olup, Eski Türkçenin yukarıda bahsi geçen diğer çevreleriyle de mukayese edilerek anlamlandırılmış ve bu sözcükler ait oldukları kavram alanına göre tasnif edilmiştir. Ayrıca bu çalışma çerçevesinde söz konusu sözcüklerin fonetik ve anlam değişimleri tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
22

SARIOĞLU, Atanur. "TÜRKLERİN İSLAMİYETE GEÇİŞ SÜRECİ VE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER." Dünya İnsan Bilimleri Dergisi, December 1, 2022. http://dx.doi.org/10.55543/insan.1179330.

Full text
Abstract:
Türkler, yüzyıllar boyunca Orta Asya bozkırlarında kendilerine has bir medeniyet kurarak yaşamlarını idame etmiş bir topluluktur. Kurdukları medeniyet içerisinde kendi dini değerlerinin yanı sıra muhtelif gelenek ve görenekler ortaya koyarak, bunlara sıkı sıkıya bağlı olmuşlardır. Türk topluluklarının aynı dönemde birbirlerinden bağımsız olarak benimsedikleri dinler olduğu bilinmektedir. Genel olarak bilinen Gök-Tengri dininin yanı sıra bazı Türk boylarının Şamanizm, Totemizm, Budizm ve Maniheizm gibi geleneksel inanç sistemlerini de benimsedikleri görülmektedir. Daha sonraki dönemlerde ise Çin, Arap ve İbrani milletlerinden etkilenerek farklı dinleri de tanıma fırsatı bulmuşlardır. Tabii ki bunun genel nedeni, Orta Asya’da yaşayan göçebe Türk topluluklarının uzun yıllar bölgelerindeki diğer etnik unsurlar ile ilişki kurmaları, onların çeşitli dini inançları ve yaşam tarzlarından etkilenmeleri, yayıldıkları coğrafyanın etkisi olarak da görülmektedir. Ancak bu durum Türk topluluklarının sadece göçebe bir yaşam tarzına bağlı olmaları ile açıklanamaz. Din değiştirme gibi karmaşık bir olgunun tek bir nedene bağlı olarak incelenmesi birçok eksikliği beraberinde getirmektedir. Kendi gelenek ve göreneklerine bağlı bir toplum olan Türklerin din değiştirme süreçleri hem karmaşık hem de birçok faktörün etkisiyle olmuştur. Türk topluluklarının göçebe yaşam tarzını benimsemesi ve bu vasıtayla dünyadaki medeniyetlere bakış açılarının kapalı toplumlara oranla daha geniş olması farklı düşüncelerin medeniyetlerinde vücut bulmasını sağlamıştır. Aynı zamanda Türklerin yaşadıkları coğrafyanın stratejik öneminden kaynaklı olarak ilişki içerisinde oldukları toplumların etkisinde kalmaları ve farklı medeniyetler ile çeşitli vesileler (savaş, ticaret, akrabalık kurma, paralı askerlik…vs.) vasıtasıyla bağ kurmaları çok farklı dinleri tanıyıp benimsemelerine neden olmuştur.&#x0D; Türklerin İslamiyet’i kabulü süreci, günümüzde farklı ideolojik yaklaşımlardan kaynaklı olarak açıklanmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmada bahsi geçen konu dönemsel olarak ele alınmış, çeşitli kaynakların ışığında farklı etkenlerden yola çıkılarak değinilmeye çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
23

TEKİN, Çetin. "Geçmişin izlerini taşıyan gelenek Dak." Disiplinlerarası Yenilik Araştırmaları Dergisi, November 14, 2022. http://dx.doi.org/10.56723/dyad.1118962.

Full text
Abstract:
Bireyin yaşamında tepki gösterdiği ilk unsurlardan belki de ilki kendi bedenidir. Beden, kişinin kendi benliğinin farkına vardığı ilk yerdir. Bu nedenle her çağda, her toplulukta bireylerin bedenleri üzerine duyguları yansıtma biçimi ve kullanımı farklılıklar göstermektedir. İlk çağlardan günümüze değin insanın gelişimini bedenlerine işledikleri dövmeler aracılığıyla anlamak mümkündür. Nitekim dövmeler insanların yaşadıkları zamanın, coğrafyanın izlerini taşımakta; bireyin yaşadığı çevrede toplumsal ilişkilerini, kısaca kültürel birikimlerini ve hatta korkularını günümüze kadar taşıyan aracılar olarak bilinmektedir. Dövme anlamının bireysel olarak üretildiği, farklılaşmayı ve bireysel kimlikleri vurgulamayı amaçlayan kimi zaman da sadece estetik kaygılarla yapılan bir beden düzenlenmesi olarak ortaya çıkmaktadır. Beden, toplumsal iletişim ve etkileşimin en önemli aktörü konumundadır. Bireyin beden üzerinden ifade ettiği anlamların, toplumsal iletişimin ve hatta direnişinin veya başkaldırışı olarak önemli bir araç olduğu görülmektedir. Dövme, bireyin bulunduğu toplumdaki kendine özgün bireysel ifadesinin sembolik olarak bedeni aracılığı ile iletişime geçerek bir haykırış olarak değerlendirilebilir. Kişinin kendi bedenine sembollere vermiş oldukları anlamları ile dövmenin, asıl kökeni bilinmemesine karşın, korkuya, inanca, arzularına ve düşüncelerini ifade etme biçimine dayanan sanatsal bir yöntem olduğu bilinmektedir. Dövme, bedene uyumlu bir şekilde farklı materyallerle hazırlanmaktadır. Bu açıdan dövme mürekkebi, çıkmayacak bir şekilde derinin altına sivri bir malzeme ile farklı anlamları olan şekil, motif ve semboller şeklinde vücudun farklı yerlerine nakşedilme sanat çeşididir. Beden nakşedilen sembollerin, kişinin kimliğini, soyluluğunu, askerliğini, gücünü, korkularını, inançlarını, köleliğini, ergenliğini, erdemliliğini, ahlaksızlığını, bir kabileye aidiyetini ve kötülüklerden arınmanın bir ifadesi, bir dışavurumu olduğunu söylenebilir. Dövmenin, Zerdüştlük, Paganizm, Şamanizm, Taoizm, Maniheizm ve Budizm gibi inanış sistemlerinin barındırdığı inanç biçimi izlerini günümüzde de sürdürmektedir. Günümüzde dövme artık bölgesel inanç, soyluluk, güç gibi sembol, simge ve motif olmaktan çıkmış; kişilerin, kendilerini güzel göstermek için, kimliğini yansıtmak için, çevreye korku yaymak için, bir süs, bir moda, bir simge olarak karşımıza çıkar. Çalışmanın amacı Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yöresel adıyla “Dak”ın genel tarihini, kullanım nedenlerini ve sembollerin anlamlarını saptamaktır. Makalede literatüre dayalı nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
24

ATMACA, Emine. "KARAY TÜRKLERİNDE GEÇİŞ DÖNEMİ RİTÜELİ: EVLİLİK." Milli Folklor, February 26, 2023. http://dx.doi.org/10.58242/millifolklor.1114214.

Full text
Abstract:
Türklerin tarihten günümüze Kök Tanrı, Totemcilik (~Totemizm), Animizm (~ruhçuluk/canlıcılık), Şamanizm (Sibirya ve Orta Asya Türk topluluklarında), Budizm, Maniheizm, Zerdüştîlik, İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik gibi çeşitli inanç sistemlerini kabul ettiği görülür. Bu durum Türklerin çok geniş bir coğrafyanın ve kültür yelpazesinin içinde yer aldığını gösterir. Dinler tarihçileri bu çeşitli inanç sistemlerini benimsemelerinde Türklerin büyük bir çoğunluğunun yaşadıkları coğrafyanın, sosyal ve kültürel etkileşimlerinin sonucunda gerçekleştiğini ifade ederler. Bu dinsel çeşitliliğin içerisinde Musevilik’in Orta Çağda ortaya çıkmış bir mezhebi konumunda değerlendirilen Aramî-İbrânî dilinde “kutsal yazıyı okuyanlar/bilenler” anlamında “kara- (K-R-A)” kelimesinden türetilmiş Karaîlik, zamanla bir Türk soylu halkın adı olmuştur. Hazar Devleti’nin bakiyeleri/torunları olduklarını söyleyen/iddia eden Karaylar, Museviliğin sadece Tevrat’ı/Tora’yı (Yazılı Yasanın otoritesini tanıyanlar) kabul eden Karâî mezhebine mensup bir Türk boyudur. Karaylar, Tanah’ı dinî hükümlerin yegâne kaynağı olarak kabul etmez. Bu etnik grup, kendi milli eşitliğini din ve dilin genel etnogenezine borçludur. Bilindiği üzere insanoğlunun “geçiş dönemi” olarak nitelendirilen “doğum, evlilik ve ölüm” olmak üzere başlıca üç önemli evresi vardır. Kişinin bu geçiş dönemlerindeki yeni durumunu belirlemek, onu kutsamak, aynı zamanda da kişiyi bu sırada yoğunlaştığına inanılan bazı tehlikelerden ve zararlı etkilerden korumak gerekir. Geçiş dönemlerinde yer alan âdetler, gelenekler ve törenler bunların içerisinde yer alan bazı işlem ve uygulamalar Türk soylu halkların geleneksel kültürünün ana merhalelerini oluşturur. Karay Türk toplumu da bu geçiş dönemlerinden evliliğe diğer Türk boylarında olduğu gibi çok önem vermekte ve Karai inanç sistemi çerçevesince kendilerince çeşitli pratikler uygulamaktadır. Evlilikte uygulanan bu ritüeller, Karaylar için gelenek ve göreneklerinin devamlılığında, eski kuşaklarla yeni kuşaklar arasında bağlantının sağlanmasında, birlik ve dirliğin muhafazasında önemli bir fonksiyona sahiptir. Karaylar, günümüzde farklı dinlerden (diğer Müslüman, Hristiyan ve Budist Türk boyları) ve Yahudi mezheplerinden (Rabbanistler) evliliklere pek sıcak bakmadıkları için nüfusları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, onların diğer Türk boylarına nazaran kimliklerini daha çok muhafaza etmelerine ve kültürlerine daha çok eğilmelerine sebebiyet vermiştir. Öyle ki onların lehçeleri de “Yok Olmaya Yüz Tutmuş Lehçeler” diye adlandırılan sınıflandırmaya girdiği için Karay lehçesini yaşatabilmek adına çok sayıda dinî, kültürel ve dilbilgisi konulu kitaplar hazırlanmıştır. Bu çalışmada, Karayların hem Türklük ağacının köklerinden getirdikleri evlilik konulu temel inanışları hem de Karai mezhebi inancı ile yoğurmuş oldukları ritüeller birlikte ele alınıp incelenmiştir. Bu bilgilerin tespitinde özellikle Litvanya’nın eski başkenti Trakai’de ikamet etmekte olan Karay Türklerinden yapılan metin ve kelime derlemeleri ile gözlem yoluyla elde edilen verilerden yararlanılmıştır. Ayrıca bu çalışmada Kırım’da yaşayan Karaylar ile Litvanya’da yaşayan Karayların evlilik ritüellerinde benzerlikler olduğu gibi coğrafya ve farklı kültürlerle temastan kaynaklı farklılıklar da ele alınmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
25

ZAMUR, Hüseyin. "The Persian Influence on Ġulāt al-Shîʿa’s Interpretation (Taʾwīl) of Verses". Harran Theology Journal, 19 червня 2023. http://dx.doi.org/10.30623/hij.1190200.

Full text
Abstract:
Cahiliye Hz. Peygamber’in vefatının ardından ortaya çıkan olaylar neticesinde hilafet, büyük günah vb. konularda tartışmalar yaşanmıştır. Bu tartışmalar, süreç içerisinde Müslümanlar arasında siyasî ve itikâdî fırkaların oluşmasına neden olmuştur. Her akım, kendi dava veya iddiasının doğruluğunu ispatlamak için Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerden referanslar bulmaya çalışmıştır. Fırka mensupları, istedikleri delilleri bulamadıklarında mezhebî saikle ya Kur’ân’daki bazı âyetleri kendi düşüncelerine uygun bir biçimde te’vîl etme yoluna gitmiş ya da bu doğrultuda rivayetler inşa etmeye çalışmışlardır. Bu tür faaliyetlere girişenlerin başında erken dönemde ortaya çıkan aşırı Şiî (Gulât-ı Şia) fırkalar gelmektedir.&#x0D; Kur’an ayetlerini te’vil etmede ilk aşırı örneklerin erken dönem aşırı Şiî fırkalar tarafından ortaya konduğu söylenebilir. Bu fırkaların ortaya koydukları aşırı te’vîl daha sonra İslâm kültüründe derin bir iz bırakan bâtınî te’vîl metodunun ilk nüvelerini oluşturmuştur. Aşırı te’vîl, Kur’ân-ı Kerîm âyetlerinin siyak ve sibakının göz ardı edilmesine, âyetlerin asıl vermek istediği anlamın ortadan kalkmasına ve âyetlerin indî yorumlarla tefsir edilmesine yol açmıştır. Erken dönemde yapılan te’vîller, daha sonra özellikle İsmâiliye fırkası ve İmâmiyye Şîa’sı tarafından yapılan te’vîllerin arka planını ve Şiî tefsirlerde var olan aşırı te’vîllerin kaynağını göstermektedir. Böylece erken dönemdeki aşırı te’vîllerin bilinmesi daha sonra İmâmiyye Şîa’sındaki te’vîllerin de anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Bu da ilk dönemde yapılan aşırı tevilleri önemli hale getirmektedir. Erken dönemde ortaya çıkan te’vîller daha çok aşırı Şiî fırkalar tarafından ortaya konulduğundan bu fırkalar çalışma konusu edilmiş, onlar tarafından savunulan görüşler ve bu görüşler doğrultusunda te’vîl edilen âyetler ele alınmıştır. Çalışmada, erken dönemde söz konusu fırkalar tarafından yapılan te’vîller ve bu te’vîllerin arka planında yatan inançlar etraflıca ele alınmaya gayret edilmiştir.&#x0D; Çalışmada siyasi çatışmalara ve bu çatışmaların etkilerine değinilmeden ancak siyasetin etkisi de göz önünde bulundurularak daha çok dinî ve kültürel etki üzerinden Hz. Peygamber sonrasından hicrî 2. yüzyılın ortalarına kadar ortaya çıkan te'vîller objektif bir biçimde ele alınmaya çalışılmıştır. Bu yüzden öncelikle makalenin ana temasını oluşturan te’vîl kelimesi incelenmiş ve bu kelimenin İslâm öncesi uygulamalarına değinilmiştir. Akabinde Hz. Peygamber’den tabiûn dönemine kadarki süreçte ve Kur’ân-ı Kerîm’de bu kelimenin kullanış biçimleri ve ilk te’vîl örnekleri ele alınmıştır. Ardından aşırı Şiî fırkalar ve bu fırkaların öncüleri sayılan şahsiyetler ele alınmıştır. Böylece bu fırkaların ortaya çıktığı bölgeler ve bu fırka önderleri ile mensuplarının daha önce sahip oldukları inançların yapılan ilk aşırı te’vîllerin üzerindeki etkisi ortaya konmaya çalışılmıştır. Çünkü fırka liderlerinin bilgi düzeyi, yetiştiği toplum ile kültürü ile fırkanın ortaya çıktığı coğrafya arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu da fırkaların düşünsel arka planı hakkında bilgi vermektedir. Daha sonra fırkaların kronolojik sırası göz önünde bulundurularak aşırı Şiî fırkalar tarafından te’vîl edilen âyetler aktarılmış ve değerlendirilmeye çalışılmıştır.&#x0D; Çalışmada erken dönemde aşırı Şiî fırkalar tarafından Kur’ân-ı Kerîm’in aşırı yorumlar ile te’vîl edilmesinin arka planında Yahudi ve Hristiyanlığın etkisinden çok Fars kültürü havzasında ortaya çıkan Maniheizm dini ile Mazdekilik gibi dînî hareketlerin etkisinden bahsetmenin daha doğru olacağı kanaatine vardık. Nitekim erken dönem aşırı te’vîllerin Emevî iktidarının veya Haricilerin egemen olduğu bölgelerde değil de erken dönem Şiî fırkaların yeşerdiği bölgelerde ortaya çıkması ve bu bölgelerde Fârisî mezheplerin etkisinin var olması bunu göstermektedir. İslâm kültüründe aşırı düşünce ortaya koyanların veya aşırı te’vîlde bulunanların zındıklıkla suçlanması da te’vîl anlayışının asıl kaynağının kadim Fârisî dinler ve fırkalar olduğunun bir başka göstergesidir. Nitekim Zend kelimesinin “Avesta’nın te’vîli” anlamında kullanılmış olması yine Avesta’yı zahirine aykırı bir şekilde te’vîl edenlere de zendî denilmesi bu söylediklerimizi desteklemektedir. Bu yönüyle Zındık kelimesi ise (زَنْدِ كِرَاي) sözcüğünden türetilen Arapçalaşmış bir kelime olarak kabul edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!

To the bibliography