To see the other types of publications on this topic, follow the link: Müfessirlerin Yorumları.

Journal articles on the topic 'Müfessirlerin Yorumları'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 50 journal articles for your research on the topic 'Müfessirlerin Yorumları.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

Aksoy, Soner. "Bir Polemik Aracı Olarak İnkârcı Söylem: Kur’ân’ın Toplu İndirilme Talebi." Eskiyeni, no. 55 (December 24, 2024): 1639–63. https://doi.org/10.37697/eskiyeni.1462581.

Full text
Abstract:
Vahyin nüzul döneminde inkârcılar Hz. Peygamber’in şahsına ve ona indirilen vahye yönelik çeşitli itirazlarda bulunmuştur. Bunlardan biri, Kur’ân’ın peyderpey değil de toplu indirilmesiyle alakalıdır. Bu araştırma, Kur’ân’ın toplu indirilme talebiyle ilişkili âyetleri konu edinmektedir. Konuyu önemli kılan temel hususlardan biri, bu âyetlerin tefsir literatüründe önceki kutsal kitapların nüzul keyfiyetine dair yapılan tartışmaların odak noktasında bulunmasıdır. Araştırma, müfessirlerin ilgili âyetlere getirdiği yorumlar ekseninde bu itirazı inkârcı bir polemik aracı olarak değerlendirerek yapılan bu tartışmalara bir katkı sunmayı amaçlamaktadır. Böylece müfessirlerin yorumlarını analiz etmek suretiyle ilgili itirazı inkârcı bir polemik aracı olarak gören yorumun daha isabetli olduğu ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu çerçevede, araştırmada veri tespiti ve yorum analizi yöntemi kullanılarak öncelikle Kur’ân’ın toplu indirilmesi talebiyle ilgili âyetlerin nüzul dönemi ve bağlamı hakkında bilgi sunulmuştur. Sonrasında tefsir yorum geleneğinde toplu nüzul talebiyle ilgili âyetlere yönelik yorumlar, yorum farklılığının başladığı Bikâî (öl. 885/1480) öncesi ve sonrası olmak üzere iki ayrı başlık altında ele alınmıştır. Ardından, âlimlerin yorumları kritik edilerek, Kur’ân’ın toplu indirilme talebi inkârcı bir strateji ve tartışma aracı olarak değerlendirilmiştir. Araştırmanın neticesinde daha ziyade orta/geç dönem mekkî sûrelerde inkârcıların Hz. Peygamber’i zora sokmak ve onu aciz bırakmak için bu tür taleplerde bulundukları görülmüştür. Bikâî’ye kadarki süreçte müfessirler, bu hususa işaret etmekle birlikte ilgili âyetlerden hareketle önceki ilahi kitapların toplu indirildiği yargısını çıkarmış, öte yandan Bikâî ile bu kabul tartışılmaya başlanmıştır. Bu kabulün büyük oranda Tevrat’ın nüzulüne hatta Hz. Mûsâ’nın Sînâ Dağı vahyine dayandırıldığı anlaşılmıştır. Oysa Tevrat’ın muhtevasını analiz eden Bikâî’nin de haklı olarak belirttiği üzere Mûsâ’ya verilen ilahi vahyin noktasal/toplu değil, Kur’ân gibi insanla ve yaşanılan olgularla kurulan bir diyalog içerisinde çizgisel/peyderpey gerçekleştiği sonucuna ulaşılmıştır. Kur’ân’ın üslup ve muhtevası hesaba katıldığında ise inkârcıların bu türden itiraz ve talepleri iman etmek için kendilerine makul bir gerekçe bulma çabasından ziyade bir şekilde Hz. Peygamber’i zora sokarak inkârcı tutumlarının haklılığını pekiştirme gayesi taşıdığı neticesi ortaya çıkmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Karaca, Abdullah. "Bilimsel Tefsire Yönelik Tutumlara Dair Yeni Bir Tasnif Denemesi." Diyanet İlmi Dergi 61, no. 2 (2025): 471–508. https://doi.org/10.61304/did.1563382.

Full text
Abstract:
Bilimsel tefsire yönelik tutumlar genellikle bilimsel tefsiri “savunanlar” ve “karşıtlar” gibi ikili yahut “kabul”, “mutedil” ve “ret” şeklinde üçlü bir taksimle sınıflandırılmaktadır. Bu makale, mevcut ikili veya üçlü sınıflandırmaların ötesine geçmek ve müfessirlerin bilimsel verilere bakış açılarını daha geniş bir perspektifle incelemek amacıyla yeni bir tasnif önerisi sunmaktadır. Makalede bilimsel tefsire yönelik tutumlar şu sekiz başlık altında incelenmiştir: “Bilimsel yorumda aşırı gidenler”, “bilimsel tefsiri benimseyenler”, “bilimsel tefsire kısmen değinenler”, “Kur’an’ın zâhirine aykırı görülmeyen bilimsel yorumları kabul edenler”, “Kur’an ile bilimin çelişmezliğini yeterli görenler”, “vahye mutlak otorite atfeden ve bilime mesafeli müfessirler”, “Kur’an’ın sadece nüzul dönemindeki bilimsel bilgileri kapsadığını söyleyenler” ve “kompartımancı yaklaşımı benimseyenler”. Çalışmanın yöntemi, örnekleme tekniğine dayanmaktadır; her bir kategori altında birkaç müfessir örnek verilerek genel tutumlar incelenmiştir. Çalışmanın sonunda tasnif içerisindeki farklı tutumlar “yeryüzünün şekli” konusu örneği üzerinden mukayese edilmiştir. Sonuç olarak, bilimsel tefsirin yeknesak bir yöntem olmadığı ve müfessirlerin bilimsel verilere yönelik yaklaşımlarında büyük bir çeşitlilik bulunduğu görülmüştür. Bilimsel tefsir tartışmalarına yeni bir sınıflandırma modeli getiren bu çalışma, alana teorik bir katkı sunmayı amaçlamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Görgün, Halil İbrahim. "Tefsirde Yorum ve Öznellik, Şeyma Altay (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2022)." Rize İlahiyat Dergisi, no. 28 (April 20, 2025): 367–72. https://doi.org/10.32950/rid.1601147.

Full text
Abstract:
Tefsir çalışmalarında anlam ve yorumlama oldukça önemli olup klasik dönem için tefsir-te’vîl kavramlarıyla irtibatlandırılmaktadır. Bu eserinde Altay, anlam ve yorum düzleminde Zemahşerî’nin Keşşâf’ı bağlamında hermenötik yöntemi dikkate almıştır. Yazar, çalışmasında “müfesirler niçin böyle söylemiş?” sorusuna cevap aramıştır. Zemahşerî’nin yaşadığı asra giderek dönemin temel yapısını ortaya koymayı amaçlamıştır. Bu çerçevede yazar, Keşşâf’ı bireysel-sosyokültürel bağlam ve ilmi bağlam şeklinde iki başlık altında değerlendirmiştir. Tefsirlerin yazılış gayesinin vahyin gerçekliğini ortaya koymak olduğunu ifade eden Altay; dili, bilgiyi ve buna dayalı olarak yapılan yorumları müfessirlerin öznelliği içerisinde değerlendirmiştir. Dolayısıyla kitabın temel tezi, müfessir ve eserini tarihi içerisinde okuma gereğidir. Bu çalışma Keşşâf’ı hermenötik bir yaklaşımla değerlendirmesi açısından dikkate değer olup, sonraki tefsir tarihine dair çalışmalara yöntem olarak katkı sağlayabilecek özelliktedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Çelikkol, Hüseyin. "Kur’an-Kâinat-İnsan Üç Kitabı Anlama ve Yorumlama Usûlü." Darulhadis İslami Araştırmalar Dergisi, no. 6 (June 30, 2024): 166–74. http://dx.doi.org/10.61216/darulhadisdergisi.1476473.

Full text
Abstract:
Bu yazıda Kur’an, kâinat ve insanı birlikte inceleme, açıklama ve bu üç hakikati yorumlamanın usûlünü ortaya koyma hedefiyle Çankırı Karatekin Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı’nda Dr. Öğr. Üyesi Yahya Arslan tarafından 2022 de tamamlanan ve savunulan doktora çalışmasının, 2023 yılında “Kur’an-Kâinat-İnsan Üç Kitabı Anlama ve Yorumlama Usûlü” adıyla basılan kitabı değerlendirilecektir. Bu çalışmayı kritik için seçmemizin temel nedeni, kitabın konuları itibarıyla oldukça güncel meselelere dönük bir yüzünün bulunmasıdır. Nitekim araştırmalarımız neticesinde Kur’an, kâinat ve insanı birlikte değerlendiren, bu üç hakikat arasında bulunan ilişkiyi etraflıca ele alan bir çalışma da bulunmamaktadır. Kitap, girişle beraber toplam dört bölümden meydana gelmektedir. Giriş kısmında araştırmanın konusu ve önemi, kapsam ve kaynakları ifade edildikten sonra Kur’an, kâinat ve insan kavramları ve bu kavramlar arasındaki ilişki genel hatlarıyla açıklanır. Kitabın birinci bölümü “Kâinat Kitabı”, ikinci bölümü ise “İnsan Kitabı” olarak isimlendirilir. Söz konusu iki bölümde kâinat ve insan, özellikleri ve kendilerinde vuku bulan birtakım olaylar üzerinden Kur’an’ın anlatımı ve müfessirlerin yorumları ışığında incelenir. Sonuç kısmında ise genel bir değerlendirmenin ardından üç kitabın birlikte okunması, anlaşılması ve yorumlanmasının gerekliliğine, elde edilen veriler ve önerilerle işaret edilirken, Kur’an, kâinat ve insan kitaplarının birlikte anlaşılması ve yorumlanmasının mümkün olduğu sonucuna ulaşılır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Özden, Muhammet Musab. "Tedvîn Dönemi Sosyo-Kültürel Şartların Tefsire Yansıması." İslami İlimler Dergisi, no. 40 (March 28, 2025): 173–87. https://doi.org/10.34082/islamiilimler.1603737.

Full text
Abstract:
Mushaflaşma sonrasında Kur’ân anlamın öznesi olmaktan çıkıp anlamanın nesnesi konumuna geldiğinden anlam otoritesi büyük oranda muhataba yani yorumcuya geçmiş gözükmektedir. Bu makale, tefsirlerde yer alan bilgi, yorum ve izahların Kur’ân’ın gerek iç gerekse dış bağlamının dışına çıkmasını ve bu durumun nasıl farklı şekillerde tezâhür ettiğini incelemektedir. Siyasî ve sosyo-kültürel bağlamların yanı sıra kültürel bilginin ve fıkhî nosyonun Kur'an yorumlarına nasıl yansıdığı ortaya konmaktadır. Çalışmada Mukâtil b. Süleymân’dan (öl. 150/767) başlayarak Ebû İshâk ez-Zeccâc’a (öl. 311/923) kadar tedvîn döneminde eser vermiş müfessirler araştırma konusu edilmiştir. Böylece Taberî öncesi dönemin bir panoraması sunulmaya çalışılmıştır. Zira İslâmî İlimlerin kurucu asrı olan bu dönemdeki müfessirler kendilerinden sonraki çalışmaları da etkilemişlerdir. Bundan dolayı işaret edilen tefsirlerde aktarılan bilgi ve yer verilen yorumların bilgi değerinin ortaya konması önem arz etmektedir. Çalışmada tefsirlerde yer alan bilgi ve yorumların dikkate değer bir kısmının Kur'an'ın iç ve dış bağlamından bağımsız olarak, dönemin sosyo-politik veya kültürel ortam ve meseleleriyle ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Müfessirlerin yer verdikleri bilgi ve yorumların sadece ayetin içeriği tarafından değil, aynı zamanda yaşadıkları dönemin toplumsal şartlarıyla da şekillenen farklı bakış açıları ve tavırları tarafından belirlendiği ve bunların da Kur’ân yorumu şeklinde karşımıza çıktığı görülmektedir. Bu da anlama ve yorumlama faaliyetinin insanın içinde bulunduğu şartlardan, ön kabul ve tasavvurlarından, zihnini meşgul eden mesele ve hadiselerden bağımsız olmadığını göstermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

Kaya, Mehmet. "İbn Cüzey’in Tefsirinde Tercih Uygulamaları." Mütefekkir 11, no. 22 (2024): 511–41. https://doi.org/10.30523/mutefekkir.1600722.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada tercih olgusunun tefsirdeki yansıması incelenmiştir. Bu olgu İbn Cüzey el-Kelbî’nin (ö. 741/1340) et-Teshîl li ʿulûmi’t-Tenzîl adlı eseri çerçevesinde ele alınacaktır. Bu eser âyetlerin yorumunda sıklıkla farklı görüşlere yer yerilmesi ve bu görüşler arasında tercihte bulunulması yönüyle büyük bir önemi haizdir. Eser, mukaddimesinde tefsirde tercih olgusuna ilişkin teorik olarak verilen bilgiler açısından da diğer tefsirlerden ayrışmaktadır. Bir âyete ilişkin farklı yorumların uygulama sahasına sokulamaması yahut bazı görüşlerin birbiriyle uzlaşmaması bu görüşler arasında tercihi zorunlu kılmaktadır. Bu sebeple birçok müfessir tefsirinde farklı yorumlar arasında tercihte bulunmaktadır. Tefsirinde tercihe yoğun biçimde başvuran müfessirlerden biri de Endülüs tefsir geleneğine mensup İbn Cüzey’dir. Tefsirdeki tercih kriterleri incelendiğinde onun, Kur’an yorumunda ihtilafı azaltıp standart bir metot oluşturmayı hedeflediği ifade edilebilir. Eser bu yönüyle hala devam eden tefsirde usulün varlığı tartışmalarına da ışık tutacaktır. Temel amacı tercih olgusunun tefsirdeki fonksiyonunun somut biçimde gösterilmesi olan bu çalışmanın ülkemizde tefsirde tercih olgusu ve İbn Cüzey’in tefsiri hakkında yapılan az sayıdaki literatürün zenginleşmesine katkı sağlaması da amaçlanmaktadır. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizine dayalı olarak hazırlanan bu çalışmada İbn Cüzey’in tercihi hangi kriterler çerçevesinde yaptığı ve hangi konulara yoğunlaştığı sorularına cevap aranmıştır. Araştırma sonucunda müfessirin tefsirinin mukaddimesinde on iki olarak belirttiği tercih ilkelerinin uygulamadaki sayısını yirmi beşe çıkardığı, tercihlerini Kur’an tarihi, tefsir usulü, Kur’an yorumu ve kıraate ilişkin alanlarda uygulamaya geçirdiği, onun bu tercihlerinde mensubu olduğu Endülüs tefsir geleneğinin bariz etkisi olduğu, bu çerçevede Zâhirî bakış açısı, Kur’an bütünlüğü ve rivayetlerle desteklenen görüşler ile mensubu olduğu Mâlikî mezhebinin görüşlerine uygun yorumları tercih ettiği görülmüştür. Ayrıca onun, tefsirinde yer yer belirttiği kriterlere aykırı tercihte bulunduğu da saptanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

ÖZDEMİR, Büşra. "Hac Suresi 22/47. Ayetine Müfessirlerin Yaklaşımları ve Bu Ayetin Özel Görelilik Kuramı İle İlişkisi." GENÇ MÜTEFEKKİRLER DERGİSİ 5, no. 3 (2024): 852–67. https://doi.org/10.5281/zenodo.13833976.

Full text
Abstract:
Bu makale, Hac Suresi 22/47. ayetinin klasik İslam tefsirlerinde nasıl yorumlandığını derinlemesine incelemekte ve bu yorumların modern bilimsel teorilerle, &ouml;zellikle Albert Einstein&rsquo;ın &Ouml;zel G&ouml;relilik Kuramı ile nasıl ilişkilendirilebileceğini analiz etmektedir. Ayette ge&ccedil;en &ldquo;Rabbinin katında bir g&uuml;n, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir&rdquo; ifadesi, tarih boyunca İslam &acirc;limleri ve m&uuml;fessirler tarafından farklı perspektiflerden ele alınmış, &ccedil;eşitli tefsir metodolojileri &ccedil;er&ccedil;evesinde yorumlanmıştır. Bu &ccedil;alışmada, m&uuml;fessirlerin s&ouml;z konusu ayeti nasıl anladıkları, bu anlayışların tefsir literat&uuml;r&uuml;nde nasıl bir yer tuttuğu ve bu yorumların hangi teolojik ve kozmolojik temellere dayandığı detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Makale, klasik tefsirlerdeki bu yorumların, modern bilimsel gelişmeler ışığında nasıl yeniden değerlendirilebileceğini tartışırken, zamanın izafiyeti kavramının hem dini hem de bilimsel bağlamlarda nasıl anlamlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. &Ouml;zellikle, bilimsel bulguların -eğer doğruysa- ilahi mesajla uyumlu bir şekilde yorumlanmasının, İslam d&uuml;ş&uuml;ncesine ne t&uuml;r katkılar sunabileceği ve bu yorumların dini metinlerin evrensel mesajlarını nasıl zenginleştirebileceği &uuml;zerinde durulmaktadır. Bu &ccedil;er&ccedil;evede, Hac Suresi 22/47. ayetinin, sadece tarihsel ve teolojik bir bağlamda değil, aynı zamanda &ccedil;ağdaş bilimsel teoriler ışığında nasıl anlamlandırılabileceği konusunda yeni bir perspektif sunulmakta ve bu bağlamda Kur&rsquo;an&rsquo;ın zaman ile ilgili mesajlarının modern bilimsel bulgularla nasıl desteklenebileceği tartışılmaktadır. Ayetin bu teoriler ışığında yorumlanmasının, Kur&rsquo;an&rsquo;ın zaman kavramına dair evrensel mesajlarını daha derinlemesine anlamaya katkıda bulunabileceği sonucuna ulaşılmaktadır. <strong>Anahtar Kelimeler<em>:&nbsp;</em></strong>Kur&rsquo;an Tefsiri, Zamanın İzafiyeti, &Ouml;zel G&ouml;relilik Teorisi, İslam&icirc; Kozmoloji, Klasik İslam D&uuml;ş&uuml;ncesi.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

Taşdoğan, Ahmet. "Zuhruf Sûresinin 88. Âyeti Bağlamında Dil Kurallarının Kıraatlerin Anlaşılmasındaki Rolü ve Etkisi." Harran Theology Journal, no. 51 (June 7, 2024): 226–46. http://dx.doi.org/10.30623/hij.1436130.

Full text
Abstract:
Kur’ân-ı Kerîm metninde bulunan kelimelerinin anlaşılmasında dil kurallarının nirengi nokta ve önemi haiz olduğu müsellemdir. Bu durum, kıraat farklılıklarının bulunduğu kelimelerde daha fazla önem kazanmaktadır. Zira her müfessirin kendi anlayışıyla Kur’ân’ı tefsir etme çabası, dil kurallarının kıraatlerin anlaşılmasındaki etkisini değerli kılmaktadır. Muhtelif kıraat vecihlerinin cümle yapısı bakımından konumu veya sözcüğün yapısı gibi durumların dil kuralları çerçevesinde açıklanması, Kur’ân âyetlerinin tefsirine farklı yorumlar katabilmektedir. Bu sayede Kur’ân’ın yorumlanmasında zenginlik ve genişlik sağlanmaktadır. Dil, bir dil ürünü olan Kur’ân’ın dolayısıyla onun bir parçası olan kıraatlerin anlaşılmasında başvurulması gereken önemli bir olgudur. Nitekim Kur’ân kelimelerinin nasıl okunması gerektiğini inceleyen kıraatlerin sıhhat şartlarından biri olan dil kurallarına uygunluk şartı, dilin kıraatlerin anlaşılmasındaki önemini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede çalışmanın amacı, muhtelif kıraat vecihleri olan bir kelimenin cümle yapısı açısından konumu sebebiyle ilgili âyete birçok anlam kattığını göstermek, bunun Kur’ân yorumuna zenginlik kattığını ortaya koymaktır. Her ne kadar benzer çalışmalar yapılsa da söz konusu âyetin başka bir çalışmaya konu edilmiş olmaması ve Arap dili kurallarına uygunluğu sebebiyle inceleme konusu olan kelimenin şâz kıraatinin de müfessirler tarafından değerlendirilmeye alınması çalışmayı önemli kılmaktadır. Bu çalışmada, Zuhruf sûresinin 88. âyetinde yer alan ve âyete farklı yorumlar yüklenmesine sebep olan وَقِيلِهِ sözcüğündeki kıraat farklılıklarının dil kuralları çerçevesinde cümledeki konumu açıklanmaktadır. Keza bu kelimenin kök analizine temas edilmekte ve kıraat farklılıklarının sentaks açısından analizi ele alınmaktadır. İncelenen her bir kıraat vechine göre söz konusu kelimenin cümle yapısı bakımından konumu maddeler hâlinde sıralanmakta, ilgili görüşü savunan müfessirlerin kimler olduğuna değinilmekte ve farklı kıraatlerin âyetin anlam ve yorumuna olan etkisinin izi sürülmektedir. Bu doğrultuda âyet, Arap dili, tefsir ve kıraat kitaplarından istifade edilerek nitel ve metin analizi yöntemiyle irdelenmektedir. Söz konusu sözcük mecrûr, mansûb ve merfûʿ olmak üzere üç farklı şekilde kıraat edilmektedir. Bu okuyuşlardan mecrûr ve mansûb olanların mütevâtir, merfûʿ okuyuşun ise şâz kıraat olduğu ifade edilmektedir. Arap dili açısından her üç hareke ile okunabilen bu kelimenin, cümle yapısı açısından birçok farklı iʿrâb alabilmesi, âyetin bu değerlendirmelere göre yorumlanmasına sebep olmaktadır. Bu çerçevede müfessirlerin inceleme konusu olan kelimenin dil kuralları açısından birçok yoruma müsait olması sebebiyle her kıraat vechine göre قِيل kelimesinin cümle yapısı bakımından konumunu açıkladıkları ve âyeti bu değerlendirmelere göre yorumladıkları görülmektedir. Bu da doğal olarak âyete birçok anlam yüklenmesine sebep olmaktadır. Sonuç olarak bu çalışmada, dil kuralları çerçevesinde inceleme konusu olan kelimeye farklı iʿrâblar takdir edilmesinin âyete değişken anlamlar yüklenmesine sebep olduğu, bunun Kur’ân âyetlerinin delalet yönünün ortaya çıkarılmasına katkı sağladığı ve âyetin farklı mana takdirini mümkün kıldığı müşahede edilmiştir. Çalışmada, وَقِيلِهِ kelimesinin çok sayıda nahiv kuralıyla yorumlandığı ve bunun âyetin anlam ve yorumuna oldukça etki ettiği görülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Ata, Mehmet Mahfuz. "İBN KEMAL’İN DİRAYET TEFSİR YÖNTEMİNİN ÖZGÜNLÜĞÜ." Asya Studies 8, no. 27 (2024): 159–68. http://dx.doi.org/10.31455/asya.1393381.

Full text
Abstract:
Âyetleri yorumlamada Ehl-i sünnet çizgisinde hareket eden ve Hanefî-Mâtürîdî mezhebinin görüşünü benimseyen İbn Kemal’in tefsiri dirayet ağırlıklı bir eserdir. Tefsirinde edebî, nahvî tahlillerin, belâgî inceliklerin ve lugavî izahların yoğun biçimde işlendiği görülmüştür. Osmanlı dönemi müfessirlerince yaygın olarak takip edilen dil, lügat ve belâgat ilimlerine ağırlık vererek Kur’ân’ı tefsir etme yöntemi, İbn Kemal tarafından geliştirilerek uygulanmıştır. Onun tefsirinde istişhat için genellikle âyet, hadis, şiir ve kıraat gibi veriler öncelikli olarak kullanılmıştır. Genelde Zemahşerî geleneğini takip eden müellifin tefsirinin en önemli kaynakları arasında el-Keşşâf ve Envârü’t-Tenzîl tefsirleri yer almaktadır. İbn Kemâl sözü edilen bu iki tefsirdeki görüşler hakkında kimi zaman detaylı incelemelerde bulunmuş, kimi zaman eleştiriler yöneltmiştir. Ayrıca o tefsirinde zikredilen eğilimleri kıraat, kelam, belâgat, lügat ve dil yönünden değerlendirmelerde bulunmuştur. Özellikle edebî sanatlarla ilgili açıklamalarında kendi tercih ve yorumlarını özlü bir şekilde ortaya koymuş, özgün yorumlar yaptığı tesbit edilmiştir. Bu çalışmada, Tefsîru İbn Kemal Paşa’nın dirâyet metodolojisindeki tefsir yöntemi ele alınmıştır. Müellifin âyetlerin amaç ve gayelerini özet bir şekilde belirtmesi, özellikle filoloji, nahiv, belâgat gibi hususlar merkeze alınarak âyetler özlü bir şekilde yorumlanması hedeflenmiştir. Ayrıca birçok bâtıl düşünceye karşı kararlı bir duruş sergilemesi, veciz üslubu, eleştirel bir metoda sahip olması, meseleleri kavrayışı ve derinlemesine işlemesi sebebiyle Tefsîru İbn Kemal Paşa incelenmeye değer bulunmuştur. Araştırma alanımız yazılı kaynakları içerdiğinden dolayı bu konuda doküman analizi yöntemi kullanılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

GÜNEŞ, Ahmet Yaşar, and Abdullah AYGÜN. "BİKÂÎ’NİN HURÛF-I MUKATTAAYA BAKIŞI, HURÛF-I MUKATTAAYI MAHREÇ VE SIFATLARINA GÖRE YORUMLAMASI." Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 24, no. 24 (2023): 145–77. http://dx.doi.org/10.51553/bozifder.1357337.

Full text
Abstract:
Kur’an’ın üslubuna has bir kullanım olan, yirmi dokuz sûrenin başında bulunan ve geçmiş müfessirleri bir hayli meşgul eden hurûf-ı mukattaa, Kur’an ilimlerinden biridir. Muhkem veya müteşâbih olması, manalarının bilinmesi, iʻrabı vb. yönüyle hakkında bir hayli söz söylenmiştir. Hurûf-ı mukattaanın Kur’an’ın sırlarından bir sır olduğu ve hakkında tevakkuf edilip susulması gerektiğini söyleyenlerin yanında, âlimlerin çoğu bu harflerin bilinmesinin nass ve akıl yönünden zorunlu olduğunu ileri sürmüşlerdir. Hurûf-ı mukattaanın bilinebileceğini savunan ve bu hususta çaba sarf eden âlimlerden biri de Burhânüddîn İbrâhîm b. Ömer el-Bikâî’dir. O, bu harflerin bilinebileceğini, aynı zamanda mahreç ve sıfatlarından yola çıkarak birçok olaya ve hakikate ışık tutabileceğini savunmakta, bu yönde farklı açıklamalarda bulunmaktadır. Bikâî, hurûf-ı mukattaayı genel kabul gören anlayışa göre değerlendirmekle birlikte, bu harflerin mahreç ve sıfatlarını da dikkate almakta ve bunları kendi kanaatince yorumlamaktadır. Harflerin çıkışı esnasında dilin yukarı aşağı hareketinden, nefesin akıp hapsedilmesinden yola çıkarak gerek Hz. Peygamber’in ve gerekse diğer peygamberlerin hayatlarıyla veya farklı meselelerle bağlantı kurmakta ve yorumlarını bu minvalde yapmaktadır. Bikâî’nin meseleye bu şekilde yaklaşması kendine mahsus bir bakış açısı olup, görebildiğimiz kadarıyla bu tarz yorumlamaya başka müfessirlerde rastlanmamaktadır. Müfessir bu uygulamayı Meryem sûresinden sonraki bazı sûrelerde yapmakta, bu metodu sadece hurûf-ı mukattaaya uygulamakla yetinmemekte, bazı kelimelerde de aynı usûlünü devam ettirmektedir. Çalışmamız özgün ve orijinal bir çalışmadır. Çalışmamızın Bikâî’nin görüşleriyle kıyaslanabilmesi için öncelikle hurûf-ı mukattaanın mahiyeti hakkında bilgi verilmekte, sonrasında ise Bikâî’nin tefsirinde bu harfleri nasıl ele aldığı, özellikle de hurûf-ı mukattaanın mahreç ve sıfatlarından yola çıkarak farklı bir şekilde yorumlaması üzerinde durulmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

ALKAN, Huzeyfe. "Evaluation of Different Approaches to Nakhla Expedition and the Verse About the Expedition." İSTEM, no. 42 (December 31, 2023): 123–42. http://dx.doi.org/10.31591/istem.1374123.

Full text
Abstract:
Çalışmanın konusu, Nahle seriyyesi ve konu ile ilgili Bakara suresinin 217. ayetine İslâm tarihçileri, müfessirler ve oryantalistlerin yaklaşımlarıdır. İslâm ilim geleneğinde başta tarihçi ve tefsirciler olmak üzere pek çok Müslüman âlim, Nahle seriyyesi ve ilgili ayete özel ilgi göstermişlerdir. İslâm hakkında araştırma yapan çok sayıdaki Batılı yazar ve oryantalist de mezkûr seriyye ve ayetin üzerinde durmuşlardır. Zira Nahle seriyyesi İslâm tarihinde ilklere sahne olmuştur. Çalışmanın problemi, İslâm âlimleri ile oryantalistlerin Nahle seriyyesine yaklaşımlarının sorgulanmasıdır. Çalışmanın önemi ise Nahle seriyyesi ve ilgili ayet örneğinde, üç farklı grubun, İslâm tarihçileri, müfessirler ve oryantalistlerin yaklaşımlarının mukayeseli olarak ortaya konulmasıdır. Makalede doküman inceleme tekniği kullanılmış olup önemli İslâm tarihçileri ile pek çok oryantalistin eserlerine müracaat edilmiştir. Nahle seriyyesinin daha önce pek çok akademik çalışmaya konu edildiği göz önüne alındığında, makalede seriyyeyi klasik kaynaklara göre ortaya koymanın da tekrardan öteye geçmeyeceği izahtan varestedir. Çalışmanın sonunda, İslâm âlimleri ve oryantalistlerin konuya dair farklı bakış açıları ve yorumlar geliştirdikleri tespit edilmiştir. Bu ayrışmanın temelinde de İslâm ilim paradigması ile Batılı bilim paradigmaları arasındaki inanç, ontoloji, epistemoloji, metodoloji ve etik açıdan pek çok farkın yattığı değerlendirmesi yapılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

EFE, Zekeriya. "Hz. İbrâhim’in Kurbanlık Oğlu Meselesi." Mütefekkir 10, no. 19 (2023): 213–34. http://dx.doi.org/10.30523/mutefekkir.1312467.

Full text
Abstract:
Hz. İbrâhim (as), tevhit inancını yaymak için başta Bâbil hükümdarı Nemrut olmak üzere pek çok kişiyle mücadele etmiş, hayatı bu mücadeleler içerisinde geçmiş, yaşamı boyunca nice imtihanlarla karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan birisi, belki de en zor olanı da oğlunu kurban etme emrini alması, yani zebîh meselesiyle imtihan olmasıdır. Zebh, kurban etmek, kesmek anlamına gelirken zebîh ise kurbanlık, kurban edilen/kesilen anlamına gelmektedir. Zebîh (أَذْبَحُكَ/seni kurban ediyorum) ifadesi şeklinde Kur’ân’ı Kerim’de Hz. İbrâhim’in kurban etmek için kesim yerine götürülen oğlu için kullanılmaktadır. Bu olayın gerçekleşmiş olması şüphesiz bir hakikattir. Ancak oğlun kim olduğu ise tartışılmaktadır. Bu nedenle bu konu bu çalışmada araştırılarak kurbanlık oğlun hangi oğul olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Kur’ân’ın Saffât sûresinde ifade edilen zebîh meselesinin öne çıkan iki adayı vardır. Adaylardan ilkini İsmâil (as) oluştururken diğer tarafını ise kardeşi İshak (as) oluşturmaktadır. Yine bu çalışmada aynı zamanda babaları tarafından kurban edilme emrini aldıktan sonra emre itaate önem veren, bu emre muhatap olduğu için annesinin üzülmesinden endişe duyan oğulun bu iki oğuldan hangisinin olduğunu ortaya çıkarmak amaçlanmıştır. Kur’ân’ın ilgili âyetleri incelenmiş ve konu ile ilgili literatür taraması yapılmış, bu tarama sonucu kaynaklar tespit edilmeye çalışılmıştır. Yaşanmış bu öykünün önemini vurgulayan muhaddis ve müfessirlerin yorumlarına başvurulmuş, tarama yapılırken sadece İslâmî kaynaklarla yetinilmemiş, bu konu hakkında Ehl-i Kitap dediğimiz diğer din mensuplarının kaynakları incelenerek bu konu hakkındaki görüşlerine de değinilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

Özata, Havva. "Tefsir İlminde Kullanılan Epistemik Araçlar." İlahiyat Tetkikleri Dergisi, no. 64 (June 17, 2025): 1–16. https://doi.org/10.29288/ilted.1652144.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada, tefsirde yorum ya da başka bir deyişle te’vil bilgisine ulaştıran epistemik araçlar üze rinde durulmaktadır. Bu araçlar, geniş anlamıyla bir metot, yöntem veya yaklaşım değil daha spesifik ve pratiğe yönelik işlemleri ifade etmektedir. Çalışmada tefsirde bilgiye ulaşmada kullanılan araçların neler olduğu ve nasıl işlediğinin mevcut tefsir kaynakları üzerinden tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, bir müfessirin âyetleri açıklarken yaptığı tasvir ve analizler, akıl yürütme ve yorumlamalarda takip ettiği sistem, görüşlerini delillendirme ya da aksi görüşleri çürütme nokta sında kullandığı ve uyguladığı pratiklerin ortaya çıkarılması hedeflenmektedir. Söz konusu hedeflerin gerçekleşmesine yönelik olarak, yaklaşım ve dönem ayrımı yapmaksızın birçok tefsir, doküman analizi yöntemi ile tetkik edilmiştir. Kur’ân metninin anlaşılıp yorumlanmasında kullanılan epistemik araç lar, Kur’ân metninin özelliklerine bağlı olarak gelişmiştir. Ayrıca bu epistemik araçların gelişmesinde müfessirlerin entelektüel ve düşünsel arka planının da oldukça aktif rol aldığı söylenebilir. Bu nedenle İslam düşüncesinde etkin olan ve tefsir üzerinde de etkileri gözlemlenen fıkıh ve kelam ilimlerinin yöntem ve tekniklerini konu alan usûl kitapları ayrıca akıl yürütmenin ana esaslarını tayin eden man tık ilmi ve felsefe alanındaki bazı kaynaklar da incelenen dokümanlar arasında yer almıştır. Neticede tefsir ilminde, âyetlerin anlaşılıp yorumlanması sırasında, bir müfessirin, çoğunlukla birbirini izleyen farklı üç aşamadan müteşekkil bir süreci takip ettiği sonucuna ulaşılmıştır: Tasvir ve tahlil, çıkarım ve yorumlama, diyalektik/cedel. Bu aşamaların her birinde de üzerinde çalışılan âyetin lafız ve üslup özelliklerine bağlı olarak değişebilen farklı birçok epistemik aracın kullanıldığı görülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

Kaplan, Abdurrahim. "CELAL YILDIRIM’IN BİLİMSEL TEFSİR ANLAYIŞI." EKEV Akademi Dergisi, no. 102 (May 9, 2025): 209–27. https://doi.org/10.17753/sosekev.1629087.

Full text
Abstract:
Kur’ân’ın anlaşılmasına yönelik çalışmalar her dönemde hız kesmeden devam edegelmiştir. İslâm’ın ilk döneminde dil bilimsel, rivayet, dirayet ağırlıklı tefsirler kaleme alınmıştır. Sonraki yıllarda İslâm coğrafyasının geniş bir alana yayılması, ilmi çalışmaların çeşitlilik arz etmesi gibi hususlar müfessirlerin ilgi alanını ve çalışma konularını etkilemiştir. Bu araştırmada ilmi konuları ihtiva eden âyetler bilimsel çalışma ve gelişmelerden istifade edilerek ele alınmıştır. Amacımız ilk yıllarda belli bazı âyet gruplarının açıklanmasıyla sınırlı olan bu alanın çağdaş dönemde bilimsel tefsir ekolü olarak kabul edilen bu alanın Kur'ân yorumuna yansımasını ortaya çıkarmaktır. Bilimsel tefsirin, dinî metinlerin modern yöntem ve disiplinlerle etkili bir şekilde kullanılmasını savunan önemli bir yaklaşım olması onun bu yönüyle ele alınmasını elzem kılmıştır. Çalışmanın çerçevesi oluşturulurken rivayet dirayet ağırlıklı tefsirlere Kur’an metnine, bilimsel çalışmalara ve en önemlisi Celal Yıldırım'ın tefsirine müracaat edilmiş, Bahsi geçen eserler doküman analizi yöntemiyle sistematik bir yolla ele alınmıştır. Tespit edilen veriler belli kıstaslar esas alınarak değerlendirilmiştir. Bu yöntem, Kur'ân ayetlerini bilimsel verilerle birleştirerek, ilahi metnin daha geniş bir açıyla ele alınmasına kapı aralamıştır. Çalışma, Bilimsel tefsirin Kur’ân yorumuna yansımasını oluşturması, "Celal Yıldırım’ın İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri" adlı eseriyle sınırlı tutulması ve eserin bu yönüyle etraflıca incelenmesi bakımından önemlidir. Müellifin Kur’ân âyetlerini yorumlama biçimi, bilimsel verilerden yararlanma yöntemi çalışmamızın esasını oluşturmuştur. Müellifin modern bilimi Kur’ân âyetlerinin yorumuna yansıtma biçimi ise örneklerle açıklanmıştır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla müellif, bilimsel anlamda yorumlanabilecek âyetlerin bir kısmını modern bilimden yararlanarak tefsir etmiştir. Ayetleri rivayet ve dirayet nakillerine uygun bir şekilde ele alan müellif, bilimsel âyetleri de modern bilimden istifa ederek başarılı bir şekilde ele almayı başarmıştır. Bazı yerlerde konuyla ilgili uzunca nakiller getirmesi onun bu konuda aşırıya kaçtığına delildir. Modern bilimin Kur'ân ayetlerinin yorumuna yansımasıyla ayetlerin birçok ilmi gelişmeye temel oluşturacağı sonucuna ulaşılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

Erken, İsmail. "Kurtubî’nin Morfolojik Temelli Anlam Arayışı." Tetkik, no. 3 (March 28, 2023): 69–86. http://dx.doi.org/10.55709/tetkikdergisi.2023.3.78.

Full text
Abstract:
Arapça bir terim olarak sarf, morfoloji (biçimbilim); bir ana yapıdan, anlam açısından ve ifade edilmek istenen şeye uygun dönüşümler veya eklemeler ile yeni bir şekilde ya da aynı şekilde bir yapı oluşturma ve bu şekilde oluşmuş lâfızları inceleme ilmidir. Anlaşılma hedefiyle Arapça vahyedilen Kur’an, Arap dil bilimlerinin ve sarfın da konuları arasında yer alır. Müfessirler, Kur’an’ı tefsir ederken morfoloji biliminden de çokça yararlanmışlardır. Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî (öl. 671/1273) el-Câmi‘ lî Ahkâmi’l-Kur’ân tefsirinde biçimbilime anlama ve anlatma çabası içinde yer vermiştir. Tefsirin en belirgin özelliklerinden biri âyetin açıklamasında öncelikle -morfoloji de dahil olmak üzere- filolojik açıklamaların yer almasıdır. Kurtubî âyet içerisinde geçen sözcüklerin yapısal analizlerini yaparak onlar hakkında morfolojik bilgiler vermiştir ve biçim açısından ayrıntı ve istisna olan konuları işlemiştir. Ayrıca müfessir sözcüklerin morfolojik durumlarını göz önünde bulundurarak, o sözcüklerin ifade ettikleri manaları anlaşılır kılmaya çalışmıştır. Bununla beraber araştırma sırasında üzerinde durulması gereken bir konu da Kurtubî’nin sarf kurallarından hareket ederek bu kurallar ile meydana gelmeyecek anlamlara ulaşmasıdır. Müfessirin bu uygulamaları lafzın özelliği, okuyuş farklılıkları, sözcüğün bulunduğu bağlam, zaidlik, hazf vb. durumlarında gerçekleştirdiği dikkat çekmektedir. Çalışmada, Kurtubî’nin âyetleri anlama ve anlatma sürecinde verdiği bilgiler gözden geçirilir ve onun morfolojinin konuları arasında yer alan tekil-ikil-çoğul, erillik-dişillik, belirlilik-belirsizlikle alakalı yaptığı yorumlar esas alınarak çalışma sınırlandırılmıştır. Bu üç konuda tefsirde okumalar yapılmış, konularla ilgili örnekler üzerinden konu işlenmiş ve oluşan duruma dair açıklama, değerlendirme ve varsayımlarda bulunulmuştur. Makalede örneklemler farklı açılardan ve tafsilatlı incelenerek özellikle manaya odaklanan bir minvalde konu aktarılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

BOZKURT, Hüseyin. "The Approach of İsmail Turan, one of the recent mufassirs, to Some Mutashabih Verses." İslami İlimler Araştırmaları Dergisi, June 22, 2023. http://dx.doi.org/10.54958/iiad.1289517.

Full text
Abstract:
Tefsir ilminin önemli konularından biri olan Muhkem ve müteşâbih kavramları Âl-i İmrân 7. Ayetinde zikredilmektedir. Bu ayete göre muhkem ayetler, Kur’an’ın temelini oluşturmaktadır. Ayrıca ayetin son bölümünde geçen ikaz müteşâbih ayetler üzerinde ilerleyecek olan te’vilin yani anlama çalışmasının sınırlandırıldığını göstermektedir. Müteşâbihleri yorumlama faaliyetinde bulunanlar bilgisi Allah’a mahsus olan bir şeyi kavramaya çalışıyor olabilirler. Bu tespit tefsir sahasında önemli ve geniş bir tartışma alanı açmıştır. Kur’an’da hangi âyetlerin muhkem, hangilerinin müteşâbih olduğunun belirtilmemesi ve müteşâbih âyetlerin farklı yorumlara imkân vermesi tartışmaların temelini oluşturmuştur.&#x0D; Bu çalışmada İsmail Turan’ın Vücûhu’t-Te’vîl fî Esrâri’t-Tenzîl isimli tefsirinde Rûh, Hurûf-ı Mukattaa, Sâk, Rü’yetullah, Yedullah gibi kavramları yorumlama metodu incelenmiştir. Bu bağlamda İsmail Turan’ın yorumları farklı bazı müfessirlerin yorumlarıyla mukayese edilmiştir. Araştırma sonucu Turan’ın bu kavramlarla ilgili bazı müfessirlerle benzer yaklaşımları olduğu görülmekle birlikte farklı görüşleri de tespit edilmiştir. Bu da Turan’ın geçmiş müfessirlerin yorumlarını kabullenmekle birlikte konuya dair yeni birtakım tespitler ortaya koyduğunu göstermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

KARATAY, Yusuf, and Muhammed ABAY. "Allah Tasavvurlarındaki Farklılığın Âyet Yorumlarına Yansıması: Fahreddin er-Râzî ve Zemahşerî Özelinde Bir İnceleme." Türkiye Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, April 30, 2023, 325–38. http://dx.doi.org/10.53112/tudear.1320668.

Full text
Abstract:
Her dinin kutsal saydığı metinler, tarih boyunca ona muhatap olanlar tarafından yorumlanmış ve aktarılmıştır. Dinlerin insanlar tarafından anlaşılması, yaşanması ve yaşatılması da yorumlanan kutsal metinler üzerinden gerçekleşmiştir. Bu yorumlama faaliyeti sonucunda da yorumcunun öznelliği, yorumların da öznel olmasına neden olmuştur. Sadece inanç, ibadet ve muamelatla ilgili konular değil, her dinde mutlak otorite ve aşkın varlık yerine konan Tanrı’nın tasavvur edilmesi de bu öznellikten payını almış, Tanrı tasavvurları her dine, mezhebe hatta şahıslara göre farklılaşmıştır. İslam düşünce geleneğinde Allah tasavvurları konusunda da farklı düşünceler mevcuttur. Bu farklılıkların temelinde, insanların Allah hakkındaki algıları, deneyimleri, inançları ve düşünceleri yer almaktadır. Bu makalede söz konusu Allah tasavvurlarındaki farklılıkların âyet yorumlarına yansıması rü’yetullah konusundaki örnek âyetlerle Ebû Abdillâh (Ebü’l-Fazl) Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn er-Râzî et-Taberistânî (ö. 606/1210) ve Ebü’l-Kāsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî ez-Zemahşerî (ö. 538/1144) özelinde ele alınmış, böylece tasavvur-yorum ilişkisinin keyfiyeti tespit edilmiştir. Makalede nicel araştırma yöntemlerinden betimsel analiz ve dokümantasyon yöntemleri kullanılmış, adı geçen müfessirlerin yorumları mukayese edilerek Allah’a dair algıları doğrultusunda tasavvurların âyet yorumlarına yansımaları aktarılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın sonucunda da adı geçen iki müfessir özelinde Allah tasavvurlarının âyet yorumlarına doğrudan etkisi olduğu, her müfessirin tasavvuru doğrultusunda âyetleri te’vil ettiği görülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
18

Çiçek, Hacı. "Sidretü’l-Müntehâ ve Cennetü’l-Me’vâ’ ya Dair Bir İnceleme." Dicle İlahiyat Dergisi, March 14, 2024. http://dx.doi.org/10.58852/dicd.1365670.

Full text
Abstract:
Her kutsal kitabın, taraftarları nezdinde oldukça önemli bir yeri vardır. Bu itibarla tarihte kutsal kitap ile metinler hakkında birçok bilgi verilmiş, görüş belirtilmiş ve yorum yapılmıştır. Kur’ân da aynı süreci yaşayan kutsal kitapların başında gelmektedir. Nitekim Kur’ân itikadî, cezaî, ticarî ve ahlakî değerlerin yanı sıra insanın bilgisi dışındaki birçok varlık ile mekânı peygamberlere bildirmiştir. Yüce Allah, gayb kapsamındaki haberleri, peygamberlere iletmiş, onlar da olduğu gibi insanlara aktarmıştır. Örneğin Kur’ân, Hz. Peygamber’in isrâ ve mirâc diye bir süreci yaşadığını, doğru yoldan sapmadığını, gördüklerini arzularına göre aktarmadığını, gözünün gördüğünü kalbinin yalanlamadığını, gözünün kaymadığını ve hedefinden şaşmadığını bildirmiştir (en-Necm, 53/2-3). Hz. Peygamber’e gösterilen mekânlar arasında Sidretü’l-Müntehâ ve Cennetü’l-Me’vâ diye adlandırılan kutsal mekânlar dikkat çekmektedir. Müfessirler, söz konusu mekânlar hakkında yorumlar yapmış; ne var ki onların bazı yorumları tefsir usûlü metodolojisi dışına çıktığı söylenebilir. Hatta bazı yorumların, İsrâiliyyât eksenli rivâyetlerin etkisinde kaldığı müşahede edilmiştir. İsrâiliyyât’ın genelde Ka‘bü’l-Ahbâr (ö.32/652-53), Abdullah b. Selâm (ö.43/663-64), Vehb b. Münebbih (ö.114/732) ve İbn Cüreyc (ö.150/767) gibi şahıslar aracılığıyla tefsir kitaplarına girdiği konusunda fikir birliği vardır. Bu şahıslardan aktarılan rivâyetler, oldukça farklılık arz etmektedir. Bu çalışmada Sidretü’l-Müntehâ, Cennetü’l-Me’vâ ile Sidre Ağacına dair müfessirlerin görüşleri ele alınacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
19

İnci, Nevzat, and Eyüp Yaka. "İlk Dönem Tasavvufi Tefsir Anlayışında Allah Korkusu (Tüsterî-Sülemî-Kuşeyrî Örneği)." Marifetname, May 28, 2024. http://dx.doi.org/10.47425/marifetname.vi.1436724.

Full text
Abstract:
Tüsterî (ö. 283/896), Sülemî (ö. 412/1021) ve Kuşeyrî (ö. 465/1072) ilk dönem tasavvufî tefsir açısından önemli müfessirlerdir. Tüsterî ve Sülemî tefsirleri Kur’ân’ı baştan sona tefsir eden sistemli eserler değildir. Ancak yapılan yorumların çoğunlukla rivayet tefsiri niteliği taşımalarının yanında ilk dönem tasavvuf ehlinin görüşlerini esas almaları bu tefsirleri önemli kılmaktadır. Kuşeyrî tefsirinin ise Tüsterî ve Sülemî tefsirlerine göre daha sistemli olmasının yanında bazı âyetler dışında Kur’ân’ı baştan sona tefsir eden ilk tasavvufî tefsir olduğu söylenebilir. Bu çalışmada her üç müfessirin Allah korkusu ile ilgili âyetlere yapmış oldukları yorumlar karşılaştırmalı şekilde incelenerek Allah korkusuna bakış açıları ortaya konmaya çalışılmıştır. Konu başlıkları müfessirlerin Allah korkusu ile ilgili âyetlere yaptıkları yorumlar esas alınarak belirlenmiştir. Bu çalışma aynı dönemde yaşamış bu müfessirlerin konuya bakış açılarını ortaya koyması açısından önem taşımaktadır. Çalışmanın amacı ise bu müfessirlerin Allah korkusu ile ilgili ayetleri yorumlama şekilleri ve bu yorumlarda, kabul edilen sufî tefsir normlarına uyum hususunu ortaya koymaya çalışmaktır. Çalışma neticesinde müfessirlerin her birisi açısından Allah korkusunun son derece önemli olduğu, bazı âyetlerin yorumlarında birleştikleri, bazı âyetlere farklı izahlar getirdikleri, yorumlarında zahiri mananın öncelendiği, ele alınan âyetler bağlamında isrâiliyâta yer verilmediği, ilgili her âyet için her müfessirin yorum yapmadığı gibi birtakım sonuçlara ulaşılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
20

KAPLAN, Abdurrahim. "The Image of Woman in Ishārī Tafsīrs: The Example of Ibn ʿAjība Tafsīr". Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 13 червня 2023. http://dx.doi.org/10.51553/bozifder.1262446.

Full text
Abstract:
Nüzûl gayesi insanları hidayete sevk etmek olan Kur’ân, her konuda İslam’ın ilk ve en temel kaynağıdır. Kur’ân’ın anlaşılması kâinatın, hayrın, güzelliğin ve erdemin anlaşılması anlamına gelmektedir. Toplumsal inşâ ve ihyâyı gaye edinen Kur’ân, insanı merkeze almakta ve onun yararına olan konuları işlemektedir. İnsanı bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden, bu ikisinden de birçok erkek ve kadın üretip yayan Allah, birçok ayette erkek ve kadınlardan bahsetmektedir. Toplumsal rolleri ve önemleri sebebiyle Kur’ân’da kendilerinden çokça bahsedilen kadınlar, toplumsal hayatın temelini oluşturmaktadır. Kadınların isimleriyle müsemma bir sûre olması, farklı ayetlerde zikredilmeleri müfessirlerin dikkatini birçok yönden çekmiştir. Böylece aile ve toplumdaki rolleri gibi birçok husus araştırılmış, onlarla ilgili farklı yorum ve açıklamalar yapılmıştır. Tarihî süreç içerisinde ayetlerle ilgili yorum biçimi değişmekle beraber bir o kadar da çeşitlenmiştir. Bu yöntemlerden biri de tasavvufî/işârî yorumlama biçimidir. Çalışmamıza konu olan eser de rivayet, dirayet ve işârî yöntemle kaleme alınmış bir eserdir. Eserin müellifi Ahmed İbn Acîbe el-Hasenî (ö. 1224/1809), XVIII. yüzyılın önde gelen tasavvuf erbabındandır. Onun en meşhur eseri el-Baḥrü’l-medîd fî tefsîri’l-Ḳurʾâni’l-mecîd olup zâhirî ve bâtınî yorumları ihtiva eden fakat daha çok işârî yöntemle kaleme alınmış bir eserdir. Tefsirinde birçok ayeti bâtınî yönüyle açıklayan İbn Acîbe, kadınlarla ilgili ayetleri de bu minvalde yorumlamış, böylece diğer müfessirlerden farklı bir yol takip etmiştir. Bu bağlamda müellifin kadınlarla ilgili ayetleri nasıl ve ne şekilde yorumladığı tarafımızca merak edilmiş ve araştırmaya değer bulunmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
21

Narol, Süleyman. "Filolojik ve Teolojik Kaygıların Kur’an Yorumları Üzerindeki Etkisi: “in kâne” ve Türevleri Özelinde Bir İnceleme." Marife Dini Araştırmalar Dergisi, December 24, 2024. https://doi.org/10.33420/marife.1517335.

Full text
Abstract:
Kur’an dilinin üslubunu belirleyen pek çok unsur bulunmaktadır. Bunlardan birisi de dilin anlam ifade ede en küçük yapı taşlarından birisi olan harflerin taşıdığı anlamların bağlama göre doğru tespiti meselesidir. Bu çalışmada ele alınan ve Kur'an'da, şart, nefiy, sebep ve tekit gibi farklı manalarda kullanılan “إِنْ”edatı da bu harflerden sadece biri-sidir. “إِنْ” edatı, birlikte kullanıldığı “كَانَ” fiilinin mazi formu ve türevleriyle birlikte Kur'an-ı Kerim’de pek çok âyette geçmektedir. Müfessirler arasında bu âyetlerin yorumu konusunda farklı bakış açılarından kaynaklanan yaklaşımların sonucu bir takım tartışmalar ve yöneldikleri bir takım dilsel izahlar ve tercihler mevcuttur. Çalışma onların bu farklı yönelişlerini Hz. Peygamber’den bize kadar ulaşan tefsir müktesebatı başta olmak üzere ilmi verilerden istifade ederek değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Makale müfessirlerin “إِنْ كَانَ” ifadesinin geçtiği âyetlere yaptıkları yorumlar sonucu ortaya çıkan bir takım mahzurları dile getirmesi ve bunları analiz etmesi bakımından önemli olduğu kadar aynı konuda daha önce yapılan “إنْ كُنْتُمْ” ifadesinin yorumuna gramatik ve problematik yaklaşımları konu edinen makaleye katkı sunması ve onun tamamlayıcısı konumunda olması bakımından da bir o kadar önemlidir. Müfessirlerin “إِنْ”edatının Kur'an'da geçtiği âyetleri tefsir ederken ortaya koyduğu tercihler, daha pratik ve anlam-bağlam açısından sorunsuz olması nedeniyle birini diğerine göre tercihe edilebilir kılmakla birlikte genelde aynı sonuca ulaştırmaktadır. Nitekim Âl-i İmrân 3/164, el-En‘âm sûresi 6/156, el-İsrâ sûresi 17/108. âyet, Yâsîn sûresi 36/29 ve 33. âyetler ve el-Cuma sûresi 62/2. âyetin yorumuna dair ortaya konulan yaklaşımlar bu türdendir. Ancak bazı âyetler vardır ki onların bu âyetleri yorumlarken yaptıkları tercihler ve ortaya koydukları yaklaşımlar birbirinden farklı olduğu kadar birinin diğerinin yaklaşımını yok saydığı ve kıyasıya eleştirdiği bir boyuta ulaşmıştır. Özellikle teolojik konularla ilgili âyetler olan el-Enbiyâ sûresi 21/17. âyet ve Yûnus sûresi 10/94. âyet ve benzeri âyetlerde bu durum çok daha belirgin bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Zira müfessirlerden kimileri dil kurallarını önceleyerek bu âyetlerden ilkinde geçen “إنْ كُنَّا” ifadesine şart anlamı vererek âyeti “eğer bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi katımızdan edinirdik” şeklinde tefsir etmişlerdir. Şart anlamının şüphe ifade ettiği ve Allah hakkında şüphe ifade eden bir mananın verilemeyeceği itirazına karşı da çeşitli tevillerde bulunarak bu mahzuru gidermeye çalışmışlardır. Şart anlamının Allah Teâlâ hakkında ortaya çıkardığı bu mahzurlu durumdan kaçınarak anlamı önceleyen bazı müfessirler ise söz konusu ifadeye nefiy anlamı vermişler ve âyeti “biz bunu yapanlardan değiliz/biz eğlence edinenlerden değiliz” şeklinde tefsir etmişlerdir. Benzer bir durum diğer âyet olan Yûnus sûresi 10/94. âyette Hz. Peygamber’e yöneltilen “إنْ كُنْتَ” ifadesinin yorumunda da mevcuttur. Zira âyette geçen “إِنْ” edatına şart manası verilmesi Hz. Peygamber’in kendisine indirilen vahiyler konusunda şüphe etmesi gibi sorunlu bir çeviriyi ortaya çıkarmakta ve bu durum birtakım yanlış anlamaları ve tartışmaları beraberinde getirmektedir. Bu bakımdan Kur’an âyetlerinin yorumunda anlamı öncelemek ve dilsel yaklaşımları da ikinci sırada destekleyici ve tasdik edici bir unsur olarak görmek ya da en azından dilin imkânlar yelpazesi içerinde sunduğu ve daha ilk planda anlamla uyumlu olan alternatif çözümleri dikkatte alan bir yaklaşımı benimsemek, çözüm odaklı bir yaklaşımdır. Bu tavır aynı zamanda ihtiyatlı bir şekilde en baştan bazı yanlış anlamaları ve onun beraberinde getireceği sorunları ve tartışmaları önleme anlamında ilmi bir hassasiyettir. Bunu başarabilen kimi müfessirler olduğu kadar âyetlerin yorumunda dilsel kurallara bağlılıktan vazgeçmeyen ve baktığı zaviyede sabit fikir olan ve neticede kendisini tartışmaların ve eleştirilerin odağında bulan müfessirler de olmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
22

Dilek, Burcu. "Müşkilü’l-Kur’ân Açısından İnsân Sûresinin 13. Âyeti ve Cennetliklere Vadedilen Gölge." İslami İlimler Dergisi, November 26, 2024. http://dx.doi.org/10.34082/islamiilimler.1553824.

Full text
Abstract:
Zâhiren çelişikmiş gibi görünen âyetlerin te’vîlini konu edinen müşkilü’l-Kur’ân, müfessirlerin sıklıkla atıf yaptığı ve birçok âyetin tefsirinde müracaat ettiği Kur’ân ilimlerinden birisi olmuştur. Ulûmü’l-Kur’ân literatüründe müşkile sebep olabilecek durumlardan bahsedilmekle birlikte, hangi âyetlerin müşkil olduğu konusunda farklı değerlendirmeler bulunmaktadır. Çünkü bir âyetin anlamı, bazı muhataplar için çok açık ve anlaşılır olabiliyorken aynı âyet, diğerleri tarafından müşkil olarak değerlendirilebilmektedir. Böylece çok sayıda âyet, müşkil kapsamında incelenmekte ve te’vîl edilmektedir. Bu çalışmada, mezkûr durumun bir örneği olarak müşkilü’l-Kur’ân bağlamında cennette güneşin görülmeyeceğini bildiren İnsân sûresinin 13. âyeti ile cennetliklere gölgenin vadedildiği âyetlerin te’vîli ele alınmaktadır. Bahsi geçen âyetler Kur’ân ilimleri literatüründe bahsedilen, işkâlin sebepleri ve çözümü açısından değerlendirilmektedir. Bunun için öncelikle müfessirlerin, İnsân sûresinin 13. âyeti hakkındaki yorumları aktarılmaktadır. Ardından müminlere cennet nimeti olarak vadedilen gölgenin özellikleri, âyetler bağlamında tespit edilmektedir. Böylece çalışmada cennette, güneşin görülmeyeceği bildirilmesine rağmen neden gölgeye ihtiyaç duyulacağına ilişkin sorular ve müfessirlerin bu gibi sorulara yönelik te’vîlleri üç başlıkta tasnif edilmektedir. Buna göre bazı müfessirler, bu işkâli öncelikle âyetlerde kinâye kullanımına vurgu yaparak izah etmişlerdir. Cennetteki gölgeyi rahatlıktan kinâye olarak yorumlamışlardır. Gölgenin rahatlıktan kinâye olarak kabul edilmesi durumunda ise orada güneş görülmemesine rağmen cennetin sıfatları arasında neden gölgenin zikredildiği veya güneşsiz bir ortamda gölgeye neden ihtiyaç duyulacağı gibi sorulara da cevap verme gerekliliği ortadan kalkmaktadır. İkinci te’vîl şekli ise sosyal bağlama yapılan vurgu olmuştur ve nüzul dönemi muhatapları gibi sıcak beldelerde yaşayanlar için gölgenin önemine değinilmiştir. Son olarak müfessirler, kıraat farklılıklarından istifade ederek cennetteki gölgenin mahiyetine dair izahlarda bulunmuşlardır. Yapılan bu tasnif sonucunda, konu ile ilgili farklı tefsirlerde bulunan te’vîller bir araya getirilerek değerlendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
23

Özcan, Esat. "Kur’an-Sünnet İlişkisi (Meryem Suresi 19/96. Ayeti Bağlamında)." Tefsir Araştırmaları Dergisi, April 13, 2024. http://dx.doi.org/10.31121/tader.1427176.

Full text
Abstract:
Kur’an-ı Kerim’in doğru anlaşılmasının önemli bir yolu, Kur’an-Sünnet ilişkisinin kurulması ve bunun doğru bir şekilde yapılmasıdır. Zira Kur’an’ın ilk ve en önemli muhatabı Hz. Peygamberdir. Ayrıca o, müminler için örnek gösterilmiştir. Dolayısıyla onun Kur’an’a dair tefsirleri, yorumları ile fiilleri ve onayları çok önem-lidir. Ancak Kur’an-Sünnet ilişkisi kurulurken sünnetle ayetin aynı konuyla ilgili olduğuna dikkat edilmeli, Hz. Peygamber’in istişhad mahiyetindeki bir yorumu tefsir olarak ele alınarak ayetin yanlış anlaşılmasına neden olunmamalıdır. Ayetlerin kolay anlaşılması, öncelikle ayetlerin iniş zamanının ve indirilmelerine vesile olan soru, sorun ve olayların tespit edilmesine bağlıdır. Bu da ayetlerin anlaşılmasının dış bağlamlarını bil-mekle mümkün olduğunu göstermektedir. Ayrıca ayetlerin birçoğunun tek başına değil, bir ayet grubunda indirilmesi, bu ayet grubunun tespitini de gerekli kılmıştır. Çalışmada, Meryem suresi 19/96. ayeti bağlamın-da Kur’an’ın doğru anlaşılmasının yol ve yöntemleri hakkında bilgi verilmiş, ayetin doğru anlaşılmasının üzerinde durulmuş ve buna yönelik olarak da ayetin dış ve iç bağlamı tespit edilmeye çalışılmıştır. Ardından Kur’an-Sünnet ilişkisi ele alınmış, ayetin yanlış anlaşılmasına neden olan rivayetler irdelenmiş, rivayetlerin senetleriyle birlikte metin tenkidinin önemine işaret edilerek rivayetleri doğru anlama konusu üzerinde du-rulmuştur. Daha sonra ayetin tefsirinde rivayetlerin etkisinde kalan veya literal ve parçacı bir anlayışla ayete yaklaşan müfessirler ile ayetin dış ve iç bağlamına dikkat çeken müfessirlerin tefsir/yorumları hakkında bilgi verilmiştir. Sonuçta ise istişhad mahiyetindeki hadisleri tefsir olarak ele almanın, ayetlerin yanlış anlaşılması-na, doğru anlamın kaybolmasına veya ikinci plana atılmasına neden olduğu, müfessirlerin önemli bir kısmı-nın bu tür hadislerden etkilenerek ayetleri bağlamlarından kopuk bir şekilde ele aldıkları belirtilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
24

İDER, Cengiz. "KUR’ÂN TEFSİR METODOLOJİSİNDE ŞAZ YORUMLARIN HÜKMÜ." Bayburt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, December 27, 2022. http://dx.doi.org/10.47098/bayburt-ilahiyat.1181216.

Full text
Abstract:
Allah Teâlâ’nın âyet-i kerimelerden kast ettiği anlama ulaşmak için takip edilen metodolojinin doğru olması oldukça önem arz etmektedir. Bu konuda müfessirlerin ittifak etmesinin de doğru sonuca ulaşmada önemli bir rolü bulunmaktadır. Çalışmada tefsir yönteminde bu ittifaktan ayrılıp şaz yorum yapanların hükmüne dikkat çekilmiştir. Geçmişten günümüze âyetler üzerine farklı yorumlar yapılmaktadır. Müfessirlerin ittifak ettikleri anlamın dışına çıkıp farklı bir yorum yapmak şaz kabul edilmektedir. Cumhurdan ayrılıp bir görüşte tek kalmak, görüşün sahih ve kabulden uzak olmasına sebep olmaktadır. Şaz yorum Ehl-i sünnet, Mu‘tezile, Şiâ ve farklı mezhep ve ideoloji sahibi müfessirler tarafından âyetlerin tefsirinde zaman zaman karşımıza çıkmaktadır. Ulemâ bu gibi görüşlerin kabul edilmediğini ittifakla beyan etmektedir. Dolayısıyla Kur’ân tefsirinde bu şaz yorumlara dikkat edip uzak durmak icap etmektedir. Yapılan bu şaz yorumların sebepleri arasında kötü emellerine ulaşma, aşırılık, mezhebî ve müfessirin bireysel ideolojisi neden olarak gösterilebilir. Kur’ân âyetleri üzerine yapılan tefsir, te’vil ve yorumların Arap dil kaideleri ve tefsir usûl kaidelerine uygun olması gerekmektedir. Aksi durumda âyetlerin asıl manasına ulaşmada ileri sürülen görüşlerin kabul edilmeyeceği göz önünde bulundurulmalıdır. Meşhur olan görüşün bu şaz yorumlara tercih edilmesi ulemânın üzerinde ittifak ettiği konulardandır. Çalışmada âyetin zâhir anlamına muhalif bu ve benzeri görüşlerin ulemâ nezdinde kabul görmediğine dikkat çekilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
25

DEMİR, Mustafa. "Meşhur Mu‘tezilî ve Sünnî Müfessirlerin Rü‘yetullâh Meselesine Bakışı." Sırat, November 8, 2022. http://dx.doi.org/10.56477/sirat.1153276.

Full text
Abstract:
Ehl-i Sünnet ve Mu‘tezile arasında en fazla tartışılan konulardan biri de rü‘yetullâh meselesidir. Her iki tarafın da Allah tasavvurunu anlamak için bariz bir örnek olan bu konu tefsirlere de yansıyarak müfessirler arasında büyük tartışmaların yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Bu tartışmalar, genel itibariyle Allah’ın dünyada ya da âhirette görülmesinin mümkün olup olmadığı, görmeyi mümkün kılan şartlar ve O’nu görmenin nasıl olacağı vb. konularda yoğunlaşmıştır. Bu makalede meşhur Mu’tezilî müfessirlerden Kâdî Abdülcebbâr ve Zemahşerî ile Mâtürîdî, Nesefî, Râzî gibi Sünnî müfessirlerin rü‘yetullâh konusu ile ilgili nasları nasıl yorumladıklarına yer verilmiş ve makalenin temelini oluşturan bu yorumlar değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Gerek Mu’tezilî gerekse Sünnî müfessirler âyetleri yorumlamada mezhebî bağlılıklarını yansıtmıştır. Her mezhep mensubu müfessir rü‘yetullâh ile ilgili âyetlerin yorumlanmasında her ne kadar ön kabullerinden sıyrılıp objektif olma amacı taşıyor olsalar da yaptıkları yorumlarda mezhebî aidiyetin daha belirgin olduğu görülmektedir. Ayrıca rü‘yetullâh konusu, mezhebî aidiyetin tefsirler üzerinde etki derecesini göstermesi açısından önem arz etmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
26

Kılıçkeser, Enes, and Şükrü Şirin. "Elmalılı Tefsirinde Zamirlerin Mercii Meselesi." Tefsir Araştırmaları Dergisi, April 22, 2024. http://dx.doi.org/10.31121/tader.1440981.

Full text
Abstract:
İslam dininin ana kaynağı Kur’an-ı Kerim’in bir metin olarak daha iyi anlaşılabilmesi için başlangıçtan itibaren belirli yöntemler izlenmiştir. Bir usul sistematiği içinde gelişen bu yöntemler arasında dil kuralları da kendine bir yer bulmuştur. Kur’an metni, dil kurallarının oluşmasında birincil kaynak konumunda olsa da bizzat kendi metninin anlaşılmasında dil kuralları belirleyici olmuştur. Nitekim klasik dönemde başlayan lugavî tefsir çalışmaları bu anlayışın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Sonraki dönemlerde dilsel konular tikel olarak ele alınmaya başlamış ve konu-eser bazlı çalışmalar yoğunluk kazanmıştır. Bu bağlamda zamirlerin merciine dair tercihler, farklı yorumlara zemin hazırlayan konulardan biri olmuştur. Zira bazı kullanımlarda birden çok kelime bir zamir için merci olabilecek özelliktedir ve bunlardan birinin tercih edilmesi gerekir. Yapılan tercihler ise anlamın farklılaşmasına sebep olmaktadır. Bu çalışmada Kur’an-ı Kerim’de zamirlerin mercii meselesi, zamanına kadar yazılan tefsirlerin pek çoğundan istifade edilerek Elmalılı tarafından kaleme alınan Hak Dini Kur’an Dili adlı eser ekseninde ele alınmıştır. Tefsirin-de sadece nakil ile yetinmeyerek kendi özgün görüşlerine de yer veren müellifin zamirin mercii konusun-daki tercihleri tespit edilmiş, diğer müfessirlerin tercihleriyle karşılaştırılmıştır. Ayrıca müellifin tefsirinde yer alan tercihleri ile yine kendisi tarafından kaleme alınan mealindeki tercihleri değerlendirilmiş farklılıklar tespit edilmiştir. Böylece zamirin merciinin belirlenmesi üzerinden ortaya çıkan farklı anlam ve yorumlara ulaşılarak bunların gerekçeleri ortaya konulmuş, farklı manaların hükme dair muhtemel etkileri üzerinde durulmuştur. Elmalılı tefsirinde tespit edilen yaklaşık on sekiz tane zamirin mercii konusundan dokuz tanesi incelenerek öncelikli olarak diğer müfessirlerden farklı olan tercihleri tespit edilmiştir. Ayrıca Elma-lılı’nın kendine has tercihlerindeki argümanları incelenerek delilleri değerlendirilmiştir. Tercih sırasında ifade edilen takdirlerin dil kuralları açısından tutarlılığı da araştırılmıştır. Özellikle üç ayette yer alan zamirin mercii konusunda Elmalılı’nın kendine özgü bir yol izlediği ortaya konmuştur. Bazı zamirlerde ise pek az müfessir tarafından kabul edilen yorumları tercih ettiği görülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
27

Yusuf, Çelik. "FURKAN SURESİ'NİN 44. AYETİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER." June 30, 2004. https://doi.org/10.5281/zenodo.3377548.

Full text
Abstract:
Makalemizde &ouml;nce, Furkan suresinin genel yapısına dair bilgi vermeyi uygun g&ouml;rd&uuml;k. Daha sonra, tercih ettiğimiz m&uuml;fessirlerin ayet hakkında yaptıkları yorumları verdik. M&uuml;fessirlerin ayetteki bazı noktalara ortak vurgu yaptıklarını g&ouml;rd&uuml;k. Bununla beraber bir m&uuml;fessirin g&ouml;zden ka&ccedil;ırdığını diger m&uuml;fessirin yakaladığını m&uuml;şahede ettik. &Ouml;zellikle Fahreddin Raz&icirc;&rsquo;nin ayette m&uuml;şriklerin, hayvanlardan asağı mertebeye yerleştirilmesinin nedenleri &uuml;zerinde ayrıntılı durduğunu fark ettik.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
28

Arıcı, Şule Yüksel. "Tefsîru’l-Merâgî’de Kâinatın Yaratılışıyla İlgili Âyetlerin Bilimsel Tefsiri." İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, June 6, 2024. http://dx.doi.org/10.20486/imad.1458691.

Full text
Abstract:
Kur’ân-ı Kerîm, lafız ve mana açısından eşsiz bir muhtevaya sahiptir. Kâinatın ve içindekilerin yaratılışına dikkat çeken âyetler, akıllara ve gönüllere hitap etmektedir. Kur’ân’ın bu açıdan anlaşılmasına vurgu yapan müfessirler bilimle ilgili âyetlerini elde edilen bilimsel teorilerle tefsir etmeye çalışmışlardır. Bilimsel tefsir olarak isimlendirilen bu yorumlama yöntemini benimseyen müfessirlerden biri de Ahmed Mustafa Merâgî’dir (1883-1952). Çalışmada Merâgî’nin Tefsîru’l-Merâgî isimli eserinden hareketle Kur’ân’a bilimsel tefsir yaklaşımını ele almak amaçlanmıştır. Bu çerçevede Merâgî’nin kâinatın yaratılışı ve düzeni ile ilgili âyetlere getirdiği bilimsel yorumlar incelenmiştir. Ayrıca yer yer ilgili âyetleri bilimsel yorumlayan müfessirlere atıfta bulunulmuştur. Müfessirin bilimsel tefsire yönelişini anlayabilmek için ekolün tarihçesine değinilmiş, ardından Merâgî ve onun bilimsel tefsir anlayışından bahsedilmiştir. Son olarak müfessirin, kâinatın yaratılışının safhalarını anlatan âyetlere dair bilimsel tefsir örneklerine yer verilmiştir. Çalışma, nitel araştırmanın doküman analizi yöntemiyle yapılmış, tahlil ve karşılaştırmalara yer verilmiştir. Sonuç olarak Merâgî, tefsirini bilimsel bulgulara dayanarak oluşturan bir müfessir olup eseri bilimsel tefsir yaklaşımı açısından kaynak değerindedir. Ayrıca o, Kur’ân’ın bilimsel bulgulara asırlar önce işaret ettiği fakat bu bilgilerin ilmî verilerin doğrulanmasıyla açığa çıktığı görüşünün savunucularındandır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
29

Demir, Hasan. "FIKIH-TEFSİR İLİŞKİSİ AÇISINDAN AHKÂM ÂYETLERİNDE YORUM FARKLILIKLARININ NEDENLERİ." Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, July 8, 2024. http://dx.doi.org/10.17050/kafkasilahiyat.1476507.

Full text
Abstract:
Müslümanların gerek maddi gerekse manevi bütün problemlerde ilk müracaat kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm’in ibâdat, muâmelât, münâkehât ve ukûbât gibi fıkhî alanlarla ilgili hüküm bildiren âyetlerine en genel anlamda ahkâm âyetleri denilmektedir. Bunların kesin olarak sayısının kaç olduğu ihtilaflıdır. Zira sayının beş yüz olduğunu ifade edenler olduğu gibi iki yüz olduğunu ifade edenler de bulunmaktadır. İlk dönemlerden itibaren hüküm ihtiva eden âyetlerin tefsiriyle, müfessirler dışında özel olarak fukahâ da ilgilenmektedir. Dolayısıyla bu sahanın tefsir ve fıkıh ilminin ortak sahası olduğu söylenebilir. Bu minvalde hem müfessirlerin hem de fukahânın ahkâm âyetlerinin ifade ettiği manalar ile ilgili çeşitli görüşler ileri sürdükleri ve bu görüşlerin bir kısmının da yer yer birbirinden farklılık arz ettiği müşahede edilmektedir. Nitekim Hz. Peygamber’in irtihalinden sonra sahâbe arasında da ahkâm âyetlerinin bir kısmının hangi manayı ihtiva ettiği hususunda ihtilâfların meydana geldiği ve aynı âyetlerle ilgili farklı fikirlerin ileri sürüldüğü bilinmektedir. İhtilâfların meydana geldiği sahâbeden ve tabiin neslinden itibaren müfessirlerin ve fukahânın hüküm içeren âyetlerin tefsirinde zaman zaman birbirinden farklı yorumlar yapmasında birçok faktörün etkin rolü bulunmaktadır. Kur’ân-Kerîm’in ve onun dili olan Arapçanın sahip olduğu ifade zenginliğin de farklı yorumların ortaya çıkmasına zemin hazırladığı görülmektedir. Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi metodu kullanılarak ahkâm âyetlerinin farklı yorumlanmasında etkili olan birtakım sebepler üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Fıkıh, Tefsir, Ahkâm, Âyet, İhtilâf.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
30

YAĞMUR, Oğuzhan Ş., and Mehmet AYDEMİR. "Nüzûl Ortamı ve Sebeb-i Nüzûl Bilgisinin Âyet-ler-i Anlama ve Anlamlandırmaya Katkısı (Hucurât Sûresi 9-10. Âyetler Örneği)." Tefsir Araştırmaları Dergisi, September 22, 2023. http://dx.doi.org/10.31121/tader.1316890.

Full text
Abstract:
Yüce Allah’ın insanlara hidayet kaynağı olarak gönderdiği Kur’ân-ı Kerim, nüzûlünden günümüze değin Müslümanlar tarafından çeşitli şekillerde yorumlanmış ve bu yorumlar/tefsirler insanların istifadesine sunulmuştur. Kur'ân-ı Kerîm’in daha iyi anlaşılması için yapılagelen bu yorumlarda müfessirin yaşadığı çağ, aldığı eğitim, mezhebî bakış açısı ve dünya görüşü gibi faktörler etkili olmuştur. Bu çerçevede yapılan yorumlar/tefsirler elbette ki bizzat Kur’ân’ın kendisi değil, müfessirlerin kendi bilgi birikimleri çerçeve-sinde yapmış oldukları yorumlardan ibarettir. Dolayısıyla tefsirler incelenirken tefsir sahiplerinin bir taraf-tan âyetlerin nâzil olduğu dönemi yani nüzûl ortamını ve sebeb-i nüzûlleri dikkate alıp almadıklarını; diğer taraftan âyet yorumuna etki eden kişisel özelliklerini ve düşünce yapılarını irdelemek gerekir. Zira bunlar dikkate alınmadığında müfessirlerin âyet-ler-in doğru anlamını tespit edip edemediklerini, âyet-ler-e ken-dilerinden bir anlam yükleyip yüklemediklerini ve âyet-ler-i bağlamından koparıp koparmadıklarını ya da bir başka ifade ile tarihsel yanılgıya/anakronizme düşüp düşmediklerini anlamak mümkün olmayacaktır. Çalışmamızda Hucurât Sûresi 9-10. âyetlere yönelik olarak yapılan tefsirler, bahsedilen bu bakış açısıyla incelenecektir. Bunun için öncelikle Hucurât suresi hakkında genel bir bilgi verilmiş; ardından bu âyetler hakkında aktarılan sebeb-i nüzûl rivayetlerine eleştirel bir gözle yaklaşılarak nüzûl ortamı ile örtüşen en uygun sebeb-i nüzûl tespit edilmiştir. Sonrasında Mukâtil (ö. 150/767), Huvvârî (ö. 280/893), Tüsteri (ö. 283/896), Kummî (ö. 329/941), Mâtûridî (ö. 333/945), Kuşeyrî (ö. 465/1073), Cüşemî (ö. 494/1101), Zemahşerî (ö. 538/1144) Elmalılı (ö. 1942), Seyyid Kutub (ö. 1385/1965) ve Derveze (1984) gibi farklı zaman dilimlerinde yaşayan, ayrı ekol ve kültüre mensup müfessirlerin bu âyetler hakkında yaptıkları yorumlar belli bir tasnif çerçevesinde ele alınmıştır. Bu tasnifte a) nüzûl ortamı ve sebeb-i nüzûl bilgisini dikkate alarak yorum yapanlar b) nüzûl ortamı ve sebeb-i nüzûl bilgisini göz ardı ederek yorum yapanlar c) nüzûl ortamı ve sebeb-i nüzûl bilgisini göz ardı edip âyetleri bağlamından kopararak/tarih yanılgısına-anakronizm hatasına düşerek yorum yapanlar d) nüzûl ortamı ve sebeb-i nüzûl bilgisi üzerinde durmayıp âyetlerin o gün ne demek istediği üzerinde yoğunlaşarak genel yorum yapan bazı müfessirler şeklinde dört başlığa yer verilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
31

Ayhan, Bayram. "KLASİK MÜFESSİRLERİN BAKARA SÛRESİ 61. ÂYETİNDEKİ “MISR” KELİMESİNİ YORUMLAMA BİÇİMİNİN ÇAĞDAŞ YORUMLARA YANSIMASI." Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, December 15, 2018. http://dx.doi.org/10.30623/harranilahiyatdergisi.381786.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
32

Mutlu, Betül, and İbrahim Görener. "Kur’an’ın Anlaşılmasında Müfessirlerin Yaşadığı Dönemin ve Coğrafyanın Tefsirine Etkisi." Kayseri Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, October 23, 2024. https://doi.org/10.51177/kayusosder.1487729.

Full text
Abstract:
İnsan yaşadığı coğrafyada dinini, dilini, sosyal ve kültürel yapının kalıplarını, toplumsal değerlerini öğrenerek hayatını inşa eder. Dini inançları, dini değerleri bu çevrede şekil alır. İslâm ilim, kültür ve medeniyeti İslam coğrafyasının genişlemesi ile birlikte farklı boyutlar kazanarak ilerlemeye devam etmiştir. Farklı dil ve kültürlere sahip milletlerin Müslüman olması Kur’an-ı Kerimi anlama ve yorumlama ilgili sorunları da beraberinde getirmiştir. Müfessirlerin yaşadıkları dönem ve coğrafyanın farklı olması, eserlerinde farklı yöntem ve metotları kullanmayı zorunlu hale getirmiştir. Kur’an’ı Kerim ayetlerinin açıklama ve yorumunu insanların ihtiyaçları doğrultusunda yapan müfessirler, farklı yönlerden Kur’an ayetlerinin açıklama ve yorumu ele alan tefsir eserleri meydana getirmişlerdir. Bu sebeple farklı coğrafyalarda Kur’an-ı Kerimi anlama ve yorumlama ilgili yapılan çalışmalar artmış ve tefsir türünde birçok eser telif edilmiştir. Yaptığımız bu çalışmanın Kur’an’ın anlaşılmasında müfessirlerin yaşadıkları dönem ve coğrafyanın tefsirdeki değişim ve etkilerini anlamak açısından faydalı olacağı kanaatindeyiz.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
33

AĞKUŞ, Yusuf. "Yeryüzünün İlk Mabedinin Kâbe Olduğu Düşüncesini Kur'an'dan Temellendirebilme İmkânı." Tefsir Araştırmaları Dergisi, October 2, 2023. http://dx.doi.org/10.31121/tader.1326022.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada Kâbe’nin yeryüzünün ilk mabedi olduğu düşüncesini Kur’an’dan temellendirebilme imkânı araştırılmıştır. Kâbe’nin kutsiyeti hakkında olmasa da ne zaman ve kim tarafından yapıldığı hususunda Müslümanlar arasında bir ihtilafın olduğu görülmektedir. Bu konuda âlimlerin bir kısmı hatta büyük çoğunluğu Kâbe’nin yeryüzünün ilk mabedi olduğu düşüncesini savunurken, bir kısmı da Kâbe’nin Hz. İbrahim zamanında, Hz. İbrahim tarafından yapıldığını savunmaktadır. “Kâbe’nin yeryüzünde yapılmış ilk mabet” olduğu fikrinin Kur’an’a dayandığını savunan bir Müslümanın Kâbe’den önce yapılmış herhangi bir mabedin olabileceği fikrini tasvip etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla çalışma neticesinde ulaşılacak sonuca binaen böyle bir düşünceyi dillendirmenin tefsir ilmi açısından mahzurlu olup olmayacağı cevap bulmuş olacaktır. Kâbe’nin ne zaman yapıldığı meselesinde daha çok Bakara Suresi 2/127, Âl-i İmrân Suresi 96, İbrâhîm Suresi 14/37, Hac Suresi 22/26, 29 ve 33. ayetler referans alınmaktadır. Ancak tartışma daha çok Âl-i İmrân Suresi’nin 96. ayeti üzerinden sürdürülmektedir. Bununla birlikte literal okuma yapıldığında ayetin zahirinin daha çok mutlak anlamda zamansal bir öncelliğe işaret ettiği görüldüğünden çalışmada önce ayrıntılı bir şekilde bu ayet daha sonra da diğer ayetler incelenmiştir. Kâbe’nin ne zaman yapıldığıyla ilgili nakledilen rivayetler inceleyeceğimiz ayetin anlaşılmasında hayati öneme sahip olmaları nedeniyle öncelikle bu rivayetler tahlil edilmeye çalışılmıştır. Yapılan dokümantasyon çalışmasıyla da ilgili ayetin tefsir külliyatında nasıl anlaşıldığı aktarılmaya ve olabildiğince analiz edilmeye çalışılmıştır. Konuyla ilgili rivayetler, sebeb-i nüzul bilgisi, bağlam, filolojik izahlar, müfessirlerin konuyla ilgili farklı yorumları göz önünde bulundurulduğunda söz konusu ayette Kâbe’nin Beyt-i Makdis’ten önceliğine ve üstünlüğüne vurgu yapıldığını söylemek mümkünken, ayetin kesin olarak “yeryüzünde yapılan ilk mabedin Kâbe olduğuna” işaret ettiğini söylemek mümkün değildir. Netice itibariyle konumuz olan ayetler ve ilgili rivayetler göz önünde bulundurulduğunda Kâbe’den önce yapılmış çeşitli mabetlerin olabileceğini dillendirmenin tefsir ilmi açısından sorun teşkil etmeyeceği söylenebilir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
34

ŞOLA, Hanefi. "IMÂM MÂTURÎDÎ'S APPROACH TO THE VERSES ABOUT RİBA." Rize İlahiyat Dergisi, October 16, 2023. http://dx.doi.org/10.32950/rid.1335474.

Full text
Abstract:
İslam geleneğinde ribâ genel olarak cahiliye ribâsı olarak bilinen ribe’n-nesîe/nesie ribâsı ve ribe’l-fazl/fazlalık ribâsı şeklinde iki başlıkta tasnif edilmektedir. Ribe’n-nesîe vade ribâsını ifade ederken, ribe’l-fazl alışveriş ribâsını ifade eder. Klasik dönemde ribânın her iki çeşidinin de haram olduğu fikri kabul görmüştür. Kur’an’da yer alan ribânın kapsamı hakkında ise iki farklı yaklaşım öne çıkmıştır. Bazı müfessirlerce söz konusu ribânın hem ribe’n-nesîeyi hem de ribe’l-fazlı beraber kapsadığı ileri sürülmüştür. Buna mukabil müfessirlerin büyük çoğunluğuna göre Kur’an’daki ribânın anlam alanı sadece ribe’n-nesîe ile sınırlıdır. Bununla birlikte ribe’l-fazl da haram kabul edildiği için bu ribâ çeşidi ya hadislere istinaden ya da sedd-i zerâî ilkesi gereği haram kılındığı görüşü dile getirilmiştir. Klasik dönemde genel olarak durum böyleyken çağdaş döneme gelindiğinde bazı aydınlar ribâ kapsamında değerlendirilen faizi Kur’an’da sözü edilen ribâyla aynı manaya gelmediği görüşünde olmuşlardır. Bu çerçevede bugünkü bankacılık sisteminde işletilen faizin ribe’l-fazla tekabül ettiğini, Kur’an’daki ribânın ise ribe’n-nesîeye karşılık geldiğini ve Kur’an’da yasaklanan ribânın bugün cari olan faizi kapsamayacağını ileri sürmüşlerdir. Ribel’l-fazl ile eşitlenen bugünkü faizin, haram kılındığına ilişkin hükmün dayanağı olan hadislerin de problemli olduğuna kanaat getirmişlerdir. Ribe’l-fazl klasik dönemde her ne kadar hadislerden hareketle haram kılındığı görüşü hâkim olsa da sedd-i zerâî prensibi mücibince ribe’n-nesîeye giden yolun kapatılması için yasaklandığı görüşünü öne çıkartmışlardır. Öte yandan çağdaş dönemde İmâm Mâtürîdî’nin (ö. 333/944) bazı görüşlerinin, çağdaş dönemde ortaya çıkmış birçok kuramla ilişkilendirildiği görülmektedir. Söz gelimi laiklik ve çoğulculuk gibi çağdaş dönemde ortaya çıkan birçok olgunun meşruiyet kazanması için Mâtürîdî referans gösterilerek İslam geleneğinde bir kök bulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çalışmamızda Mâtürîdî’nin ribâyla ilgili görüşlerinin, çağdaş dönemde ortaya çıkan ribâ-faiz ayrımı hususundaki görüşlere bir meşruiyet imkânı sunup sunmadığı ortaya konmaya çalışılacaktır. Buna göre çalışmamız bu haliyle hem Mâtürîdî’nin ribâyla ilgili ayetlere getirdiği yorumları içerecek hem de çağdaş dönemde ortaya çıkan birçok sorunun çözümünde çokça referans gösterilen bu ismin ribâyla ilgili ortaya konan bu yaklaşımın temellendirilmesinde bir olanak sağlayıp sağlamadığı gösterilecektir. Bu çerçevede Mâtürîdî’nin ribâyla ilgili görüşleri, er-Rûm 30/39, en-Nisâ 4/160-161, el-Âl-i İmrân 3/130 ve el-Bakara 2/275-280 gibi ribâyla ilişkilendirilen ayetlere yaptığı açıklamalar üzerinden ele alınacaktır. Böylece Mâtürîdî’nin ribâ hakkındaki görüşleriyle çağdaş dönemde ortaya atılan ribâ-faiz ayrımı hakkındaki görüşlerin arasında bir örtüşme veya benzerlik bulunup bulunmadığı anlaşılmış olacaktır. Dolayısıyla da Mâtürîdî’nin ribâyla ilgili ayetlere yaptığı izahların yaşadığı dönemin anlayışını mı yansıttığı yoksa çağdaş dönemde ortaya çıkan sorunun çözümüne mi katkı sağladığı görülmüş olacaktır. Bu da bir yandan tefsir alanına katkı sunmuş olacak bir yandan da çağdaş dönemde Mâtürîdî’ye yüklenen misyonun gerçekliğinin sorgulanmasına kapı aralayacaktır.&#x0D; Anahtar Kelimeler&#x0D; Tefsir, Mâtürîdî, Ribâ, Faiz, Ribe’n-nesîe ve Ribe’l-fazl.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
35

Özata, Havva. "En‘âm Sûresinin Nüzulü: Rivayet ve Metin Eksenli Bir Değerlendirme." Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, May 9, 2024. http://dx.doi.org/10.18505/cuid.1433763.

Full text
Abstract:
Klasik tefsir merviyatı konulu kaynaklarda En‘âm sûresinin Mekke döneminin sonlarında tek seferde topluca nazil olduğu rivayet edilmektedir. Bununla birlikte sûrenin bazı âyetlerinin farklı zamanlarda indiğine işaret eden sebeb-i nüzul rivayetleri bulunmaktadır. Aynı şekilde bazı âyetlerinin Medenî olduğu bilgisi de birçok rivayette vurgulanmaktadır. Farklılaşan rivayetler, En‘âm sûresinin tek seferde mi yoksa belirli bir zaman aralığında peyderpey mi nazil olduğu konusunda bir çelişkiyi beraberinde getirmektedir. Sûrenin nüzulünün mahiyetinin tespit edilmesi ve neticede bu çelişkili durumun giderilmesi önem taşımaktadır. Bu makalede, En‘âm sûresinin metin içi ve metin dışı bağlamının değerlendirilmesi ile sûrenin nüzul sürecinin incelenmesi hedeflenmektedir. Böylece sûrenin tek seferde mi yoksa farklı zamanlarda mı nazil olduğunun tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Metin dışı bağlam ile kastedilen, sûrenin tek seferde indiğini ya da sûrenin farklı âyetlerinin farklı zamanlarda ve muhtelif sebeplerle indiğini ifade eden rivayetler ekseninde şekillenen tarihî arka plandır. Metin içi bağlam ile kastedilen ise En‘âm sûresinin lafzî ve anlamsal yapısı ile ortaya çıkan metinsel özellikleridir. Bu şekilde sûrenin hem indirilişine dair rivayetler hem de metinsel özellikleri göz önüne alınarak incelenmekte ve özellikle müfessirlerin konu hakkında ortaya koydukları çözüm önerileri karşılaştırmalı bir analizle değerlendirilmektedir. Bu konu üzerinde son dönem müfessirlerinin çok daha fazla durduğu görülmüştür. Rivayetlerin hem teknik hem de içerik analizi, sûre hakkındaki sebeb-i nüzul rivayetlerin mahiyeti, sûrede ortaya çıkan metinsel bütünlük ilgili müfessirlerin bu mevzuda özellikle üzerinde durdukları konular olmuştur. Zira bazı müfessirler tek seferde indirildiğine yönelik rivayetleri hem sened hem de aksi yöndeki rivayetlerden dolayı sahih bulmamıştır. Birçok müfessir ise sûrenin tek seferde nüzulünün mümkün olduğunu iddia etmiştir. Bu görüşlerini delillendirirken de özellikle sebeb-i nüzul rivayetler üzerinde durmuşlardır. Bu rivayetlerin muteber hadis kaynaklarında yer almadığını ayrıca bunların sonradan âyetin anlamını beyan etmek için yapılan esbâb-ı nüzûl yorumlar olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca hükmün taahhürü ve nüzul tekrarı gibi usule dair konulardan yararlanarak görüşlerini temellendirmeye çalışmışlardır. Sûredeki metinsel bütünlük de bu kapsamda değerlendirilmiştir. Zira En‘âm sûresinde, müşriklerin Hz. Peygamber’e ve onun tebliğ ettiği dinin her bir esasına karşı yaptıkları itirazların cevaplandığı ve câhiliyeye ait uygulamalarının, örf ve âdetlerinin reddedildiği görülmektedir. Sûrenin ilk âyetinden son âyetine kadar görebildiğimiz metinsel bütünlük ve bu paralelde seyreden tarihî arka plan ayrıca sûrenin “tek seferde nazil olduğunu” bildiren rivayetler hep birlikte ele alınınca En‘âm sûresinin tek seferde indirilmiş olması ihtimalinin yüksek olduğu görülmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
36

DEMİRBAŞ, Servet. "The Approaches of the Commentators to the Concepts of ‘Hikmat, Maw’iza Hasana and Jidāl’ with Special Reference to 16/Sūrat al-Nahl: 125." Trabzon İlahiyat Dergisi, June 13, 2022. http://dx.doi.org/10.33718/tid.1108396.

Full text
Abstract:
Bir metni anlamanın en önemli unsurlarından biri onu inşa eden kelime ve kavramları iyi kavramaktan geçer. Kelimeler, kendilerine yüklenen manalarla cümleleri oluşturan yapı taşları görevini üstlenirken kavramlar da objelerin, dış dünyadaki varlıkların ve nesnelerin insan zihnindeki tasavvurlarını ifade ederler. Kelimeler ve kavramlar, metni inşa ederken kendilerine yüklenen manalarla değer kazanırlar. Bu itibarla dilsel bir yapı olan metnin içerdiği manaları doğru bir şekilde anlamak ve yorumlamak için kavramların ifade ettiği anlam katmanlarına inmek gerekir. Konu Kur’an’ın ihtiva ettiği kelimeler ve kavramlar olunca daha titiz bir araştırma yapmak gerekir. Kur’an, Arapça olarak inzal edildiği için indirildiği dilin kurallarını, özelliklerini, anlatım üslûbunu ve imkânlarını i‘câz derecesinde ortaya koyarken cahiliye döneminde kullanılan kavramlara da yer vermiştir. Ancak, Kur’an’da kullanılan bu kavramların çoğu yeni anlamlar kazanmıştır. Kur’an kavramlarını sadece kök anlamlarına veya nüzul öncesi dönemdeki kullanımlarına hapsetmek, Kur’an’ı anlamaya yardımcı olamaz. Müfessirler, Kur’an kavramlarını açıklarken âyetlerin bağlamından hareketle farklı yönelişlerle farklı yorumlar geliştirmişlerdir. Anlam arayışını sürdüren müfessirler, nüzul döneminden sonraki dönemlerde kavramlara yüklenen manaları tespit etmeye çalışmışlardır. Çünkü ilmî gelişmelere ve etkileşimlere paralel olarak birçok kavramın manası değişirken, yeni kavramlar da ortaya çıkmıştır. Müfessirler, bu faaliyetlerini sürdürürken Kur’an ilimlerinin yanı sıra diğer ilmî disiplinlerden de yararlanmışlardır. Bu çalışmada, müfessirlerin Nahl sûresi 125. âyette yer alan “hikmet, mev‘ize-i hasene ve cidâl” kavramlarına yaklaşımları incelenecektir. Tarihi süreçte bu kavramlara yüklenen anlamlar ve bu anlamlardaki değişim tespit edilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
37

SUBAŞI, Muhammed Sadık. "The Internal (Inner) and External (Outer) Healing of the Quran." Batman Akademi Dergisi, January 9, 2024. http://dx.doi.org/10.58657/batmanakademi.1414970.

Full text
Abstract:
Müslüman toplumlarda Kur’ân aracılığıyla bedensel ve ruhsal hastalıklara şifa bulma anlayışı (özellikle halk arasında) her dönemde varlığını koruyan bir olgu olmuştur. Bu anlayış genel olarak Kur’ân-ı Kerîm’in şifa kaynağı olduğunu bildiren âyetlere ve konuyla ilgili rivayetlere dayandırılmaktadır. Genel kanaat, âyetler aracılığıyla tedavi yöntemlerinin uygulanabileceği yönünde olsa da ilk dönemlerden itibaren konuyla ilgili farklı yaklaşımlar da söz konusu olmuştur. Müfessirler, Kur’ân’ın şifa olduğunu bildiren âyetleri yorumlarken bedensel hastalıklardan ziyade inanç, bilgi ve davranışlarla ilgili olan mânevî hastalıklar üzerinde durmaktadır. Bu mânevî hastalıklar, birey ve toplumun huzurunu bozan bütün problemleri kapsamaktadır. Bu çalışmada Kur’ân’ın şifa olduğunu bildiren âyetlerin müfessirler tarafından nasıl yorumlandığı ve bu yorumların tasnifi üzerinde durulmaktadır. İlgili yorumlar, öncelikle içsel (bâtıni) ve dışsal (zahirî) olarak ikiye ayrılmıştır. Daha sonra içsel şifa; inanç-bilgi (itikat-ilim) ve duygusal (kalbî) ahlâk şeklinde; dışsal şifa ise ibâdât-muamelât ve davranışsal (amelî) ahlâk şeklinde tekrar ikiye ayrılmıştır. Bedensel hastalıklarla ilgili olan rukye, muska, nüşre gibi uygulamalar ve ilgili tartışmalar çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
38

SEVİNÇ, Sümeyye. "A Town Or A Tribe? The Possibility Of Theoretical Method In Tafseer." Mevzu – Sosyal Bilimler Dergisi, September 26, 2023. http://dx.doi.org/10.56720/mevzu.1346760.

Full text
Abstract:
İlimler tasnifinde naklî ilimler arasında addedilen tefsir açısından dil ve rivayet, müfessirlerin yorumlarını ortaya koyarken müracaat ettikleri başlıca veri kaynaklarındandır. Ancak tefsirin tedvin edilmesinden sonra telif edilen eserlerdeki bazı bilgiler, erken dönemde müfessirlerin yaptıkları yorumların önüne geçmiştir. Bu araştırmada söz konusu durumun örneklerinden birini incelemek üzere Fecr sûresinde geçen İrem kelimesi incelenmiştir. Kelimeye gerek dilsel açıdan gerekse lafız ve anlam açısından farklı anlamlar yüklenmesine rağmen kelimenin anlamı “şehir” olarak yaygınlaşmıştır. Oysa muteber tefsir kaynaklarında kelimenin “kabile” anlamına geldiğine dair tercihler söz konusudur. Bu araştırmada tefsir rivayetlerinin hadis, dil ve tarihten de istifade ederek nazarî bir yöntemle tahlil edilmesine yönelik bir hazırlık yapılması amaçlanmaktadır. Araştırmanın ilk aşamasında kelime hakkındaki tefsirlerdeki veriler dilsel ve kronolojik ölçütlere göre tasnif edilmiştir. Bu aşamada eserlerde geçen tekrar içerikli bilgiler bir araya getirilmiştir. Ardından ikinci aşamada bu verilerin değerlendirilmesi yapılmıştır. Değerlendirme esnasında somut veriler elde etmek üzere bazı tablolar hazırlanmıştır ve verilerin toplu olarak değerlendirilmesi sağlanmıştır. Araştırma esnasında doküman inceleme, tarihi araştırma ve yorumlayıcı içerik analizi yöntemleri kullanılmıştır. Araştırma neticesinde sonradan kabul gören bazı tefsir yorumlarının, erken dönemlerde daha farklı bir ya da birden daha fazla anlam ifade edecek şekilde anlaşılabildiği tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
39

ERSÖZ, Muhammed. "Taberî’nin Tevil Eleştirilerinde Gözettiği Bir İlke: Ayetin Literal Formuna Aykırılık." Marife Dini Araştırmalar Dergisi, May 6, 2023. http://dx.doi.org/10.33420/marife.1251880.

Full text
Abstract:
Taberî’nin tevil tercihlerinde ve kabul etmediği tevilleri eleştirmesinde etkili olan birçok unsur bulun-maktadır. Çalışmamızda bunlardan birisi olan ayetin literal formuna aykırılık incelenecektir. Ayetin literal formuna aykırılıktan kastımız Taberî’nin “Eğer doğru tevil böyle olsaydı ayet şu şekilde olur” dediği yerlerdir. Bu şekilde Taberî ayetin literal yapısının, bahsedilen tevile uygun olmadığını ortaya koymakta ve eleştirisini buna uygun yapmaktadır. Taberî’nin bu yöntemi kullanmasındaki en önemli gerekçe ayetin zahirinin gerektirdiği anlamı öncelemek ve ayetin muhtemel yorumlarının dışına çıkmama yönündeki çabasıdır. Bundan dolayı ayet metninin muhatapta bıraktığı ilk intibayı ve dilin tabiatının gerektirdiği anlam üzerine yorumu inşa etmeye gayret etmektedir. Bunu yaparken kabul etmediği ve ayete uygun olmayan yorumu ayetin literal yapısında küçük değişiklikler yaparak söz konusu yorumun mezkur literal yapıya ait olduğunu ortaya koymaktadır. Çalışmamız Taberî’nin eleştirdiği ayet yorumlarında gözettiği ayetin literal yapısına aykırılık konusunu incelemeyi, söz konusu ayetin literal yapısına aykırı ifadelerin mahiyetini ortaya koymayı ve bunu yaparken tercihlerine etki eden unsurları belirlemeyi hedeflemektedir. Çalışmamız Taberî’nin Kur’an’ı yorumlama yöntemine ve onun zahire bağlı kalmasına dair yapılmış olan çalışmalara katkı sunar mahiyettedir. Taberî’nin tefsir yöntemi daha çok ayetin indiği tarihsel bağlamda ilk ve doğal halinin anlaşılmasına odaklanmak şeklindedir. Böylece dilin fıtratını gözetmekte ve tefsir yaparken peşin verilmiş hükümlerden uzak durmaktadır. Ayetlerin tefsirine dair rivayetleri çok iyi bildiği ve tefsirinde topladığı için sahabilere ve tabiine ait rivayetleri ihtiva ettikleri görüşlere göre sınıflayarak ilim dünyasına sistematik olarak arz etmiştir. Fakat bir görüşe ait rivayete tefsirinde yer vermesi, Taberî’nin o görüşü benimsediği anlamına gelmemektedir. Bazı ilmi saiklerle bu görüşleri bazen tercihe uygun bulduğu gibi bazen de tercihe uygun bulmamaktadır. Rivayetler aracılığıyla gelen bu görüşler sahabilere veya tabiinden tefsirde otorite kimselere ait olsa da Taberî bunları ayetin tefsiri olarak kabul etmeyebilmektedir. Yani bir ayet için zikredilen görüşün söz konusu ayetin altında bulunuyor olup Taberî’nin bu görüşü benimsememesi o rivayetin zayıf ve delil olarak kullanılamaz anlamına gelmemektedir. Ayrıca rivayetin ilk dönem önemli müfessirlerde tarafından gelmiş sahih bir rivayet olması Taberî tarafından kabul edilebilir olması için yeterli değildir. Bunun yanında herhangi bir rivayetin doğru bilgi içermesi Taberî tarafından söz konusu ayetin doğru tefsiri olarak kabul edilmesine yetmemektedir. Çünkü ayetin literal yapısının ayetin mefhumuna uygun olması ve ayetin muhtemel anlam alanının kapsamına girmesi gerekmektedir. Taberî tefsir yaparken ayetin literal formunu incelemeden bir yoruma gitmemektedir. Bunun için ayet içerisindeki küçük, ancak anlama etki eden unsurları belirlemektedir. Sonra da ayetin literal formu ile bu ayetin diğer muhtemel literal formları arasındaki farkları incelemektedir. Böylece bir kıyas yapmakta ve ayetin yorum sınırlarını çizmektedir. Bu suretle de ayetin anlam kapsamına girebilecek yorumlar ortaya çıkmaktadır. Sonra bu kapsama giren yorumları kabul edilebilir yorumlar olarak görürken bu kapsam dışındaki yorumları kabul edilebilir görmemektedir. Dolayısıyla metnin muhtemel olduğu yorumları tamamen reddeden bir tavır içinde olmadığı gibi rivayetlerle gelen her yorumu da ayetin literal formuna giydirilmesini uygun bulmamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
40

NAİR, Ahmet. "REFERENCES TO AL-QUSHAYRI IN ET-TEYSÎR Fİ’T-TEFSÎR BY UMAR AL-NASAFI." Mesned İlahiyat Araştırmaları Dergisi, June 14, 2023. http://dx.doi.org/10.51605/mesned.1285887.

Full text
Abstract:
Nüzûlünden itibaren Kur’ân-ı Kerim tefsirinde her disiplinin ağırlık verdiği bir boyut vardır. Fakihler, Kelâm bilginleri ve İslâm filozofları Kur’ân’ı entelektüel bir yaklaşımla tefsir ederken, Tasavvuf ehlinin temsilcileri ise Kur’ân’ı sezgisel ve duygusal bir yaklaşımla tefsir etmeyi tercih etmişlerdir. Mutasavvıflara göre, Kur’ân ayetlerinin herkes tarafından anlaşılan anlamları olduğu gibi yalnızca nefsini terbiye edip ruhunu arındıranlara açılan sırları da vardır. Kur’ân ayetlerinin zahir anlamlarının dışında ikincil anlam olarak ortaya konulan bu yorumlara işârî tefsir denilir. Bu karakterde tefsir yazanlardan biri de hocası Sülemî (ö. 412/1021)’nin izinden giden Kuşeyrî (ö. 465/1072)’dir. Letâifu’l-işârât adlı tefsiri yazan Kuşeyrî’nin amacı, tasavvuf erbabının şeriatın zahirine aykırı görünen sûfî yorumlarını ehl-i sünnet çerçevesi içine oturtmaktır. Bu yorumların büyük çoğunluğunun şeriatın zahirine aykırılık içermemesi, onun tefsirini ayrıcalıklı kılmış ve emsallerine göre daha çok hüsnü kabul görüp yaygınlaşmasını sağlamıştır. Tasavvufî tefsir yazanların amacı, kâinatta Allah’tan başka her şey bir gölge olduğu için, kendilerini onlardan arındırmak ve hakîki varlık olan Allah’ta yok olmaktır. Bu hedefe ulaşabilmek için kendi nefsi de dahil aile, çoluk-çocuk her şeyden vazgeçmek gerekir. Kuşeyrî, başlattığı bu metotla kendisinden sonra aynı yolu izleyen kimi alimlere de örnek olmuştur. Karahanlılar döneminin müfessir, fakih, muhaddislerinden olan Ömer en-Nesefî de rivayet ve dirayet metotlarını birleştirerek et-Teysîr fi’t-tefsîr adlı eserini kaleme almıştır. Nesefî, tefsirini Mukatil, Ferrâ, Taberî, Zeccâc ve Sâlebî gibi müfessirlerden yaptığı alıntılarla zenginleştir-miştir. Kelâmî meselelerde Hanefî çizgiyi takip eden Mâtüridî’den, tasavvufî konularda ise Kuşeyrî’den işârî nakillerde bulunmuştur. Bu nakillerin Allah’ın fiilleri, kulları üzerindeki tasarrufları, Kur’ân’da insanların ve mü’minlerin özellikleri, iman, ihsan, ihlas ve istikâmetle ilgili ayetlerde yoğunlaştığı görülmektedir. Ayrıca ibadet ve ahkâma dair buyruklar, kıssalar, Hz. Muhammed’e (a.s.) yönelik ayetler, övülen ve yerilen davranışlar aktarılan diğer konular arasındadır. Nesefî, Kuşeyrî’den aktardığı yorumlara çoğunlukla kendi düşüncelerini eklememiştir. Hanefî-Mâtüridî itikadı çerçevesinde ve tasavvufun hoşgörüsüyle bulunduğu coğrafyada yeni yayılmaya başlayan İslâm dinini yöre halkına sevdirmek için tefsirinde bu işârî, sûfî ve zühde dayalı yorumları nakletmiş olmalıdır. Bu çalışmada Letâifu’l-işârât ve et-Teysîr fi’t-tefsîr’den genel hatlarıyla bahsedilmiş, Allah Teâlâ’nın fiilleri, insanlardan yapmasını istediği emirler ve tasavvuf erbabının üzerinde daha fazla durduğu iman, İslâm, ihlas, ihsan ve istikâmet ile ilgili âyetlerden örnekler seçilerek iki eserdeki işâri tefsir yaklaşımı incelenmiştir. Ayrıca peygamberler başta olmak üzere Kur’ân’da insanlara örnek olarak anlatılan kıssalar ve bazı mukatta harflerinin İşârî tefsirine dair Nesefî’nin Kuşeyrî’den aktardığı yorumlara yer verilmiştir. Nesefî’nin sistematik olarak daha çok Kuşeyrî’nin Letâifu’l-işârât’ından yaptığı işârî alıntılar bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Amacımız başka açılardan ele alınan Nesefî tefsirinin görebildiğimiz kadarıyla henüz değinilmemiş işârî boyutunu ortaya koymak ve eserdeki Kuşeyrî etkisini ilim çevrelerinin dikkatlerine sunmaktır. İncelemek için tefsirden örnek olarak seçtiğimiz ayetlerin, Kur’ân’da en çok değinilen konulardan olmasına dikkat etmeye çalıştık. Aynı zamanda tasavvuf disiplininin temel amacının, güzel ahlâk sahibi hem yaratıcısına hem de çevresindeki varlıklara karşı sorumluluğunun bilincinde olan erdemli bireyler yetiştirmek olduğu için bu minvaldeki ayetleri daha çok tercih ettik. Nesefî’nin tefsiri oldukça yoğun işârî nakilleri içerdiğinden tespit ettiğimiz yorumlardaki tekrarları azaltmak için genellikle örnek birkaç cümle ile yetinmek durumunda kaldık. Tefsirinde âyetleri fenâ fillah düşüncesiyle ele alan Kuşeyrî’nin yorumlarıyla Nesefî’yi çok büyük oranda etkilediği kanaatine varılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
41

Dilek, Burcu. "Te’vîl Yöntemi ve Mezhebî Kimliğinin Kur’ân Yorumuna Etkisi Bağlamında Rummânî’nin el-Camiʿ li-ilmi’l-Kur’ân Adlı Tefsiri". Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 30 вересня 2024. http://dx.doi.org/10.33415/daad.1493548.

Full text
Abstract:
Muʿtezile’nin Kur’ân ve tefsir anlayışına dair görüşleri tefsir tarihinde birçok kavram ve nazariyenin tartışılmasına, sünnî müfessirlerin özellikle iʿtikadî konulardaki te’vîllerini Muʿtezile’ye muhalif bir kurguyla şekillendirmesine zemin hazırlamıştır. Böylece ayetlerin farklı yönlerden yorumlandığı bir te’vîl çeşitliliği meydana gelmiştir. Dolayısıyla Muʿtezile tefsiri, literatürde bıraktığı etki bakımından ciddi bir öneme sahiptir. Rummânî de mezhebi içerisindeki konumu ve ilmî birikimi açısından Muʿtezilî müfessirler arasında dikkat çeken bir isim olmuştur. Bununla birlikte Rummânî’nin tefsirine dair yapılan çalışmaların sınırlı olduğu söylenebilir. Bu çalışmada, müellifin tefsir yöntemi ve Muʿtezilî oluşunun ayet yorumlarına ne ölçüde yansıdığının tespiti amaçlanmaktadır. Bahsedilen amacı gerçekleştirmek için betimleyici içerik analizine başvurulmuş ve tefsirdeki mezhebî atıflar tematik olarak tasnif edilmiştir. Daha bütüncül bir değerlendirme yapabilmek adına tefsirin sınırlı bir kısmını içeren matbu nüshasının yanında, tefsir tarihinde ve çağdaş literatürde Rummânî’nin tefsirine yapılan atıflar da dikkate alınmıştır. Tefsir, ilk olarak Rummânî’nin te’vîl yöntemi ve tefsirinde başvurduğu ilimler açısından tahlil edilmektedir. Bunun yanında Rummânî’nin, Muʿtezilî esasları tefsirine ne ölçüde ve hangi kavramlarla yansıttığı analiz edilmektedir. Neticede müellifin teorik olarak bahsettiği te’vîl yöntemini tefsirine uyguladığı, mezhebî kimliğini özellikle hüsün, kubuh, aslah kavramları, Allah’ın sıfatları ve fiilleri gibi bazı konularda ayet yorumlarına tutarlı şekilde yansıttığı tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
42

Çiçek, Hacı. "Tefsirlerde Zebercet Metaforuna Yapılan Yorumlara Dair Analitik Bir Değerlendirme." Mesned İlahiyat Araştırmaları Dergisi, May 10, 2024. http://dx.doi.org/10.51605/mesned.1458208.

Full text
Abstract:
Kur’ân inanç, sosyal, kültürel, ekonomik alanlarda birçok haber verdiği gibi önceki ümmetlerden de haber vermiştir. Bunun yanı sıra insanın doğasıyla örtüşen süslü mekânlardan, güzel manzaralardan, alımlı giysilerden, leziz içecek ve yiyeceklerden de söz etmiştir. Örneğin Yüce Allah, bir taraftan insanlara dünyada nimet olarak inci ve mercan gibi süs eşyalarını vurgularken, diğer taraftan ise cennette müminlere hazırladığı benzersiz nimetlerden, ince ve kalın ipekli yeşil elbiselerden, som altın bileziklerden, atlasla dokunmuş sergilerden, kolayca erişilebilir meyvelerden, yakut ve mercana benzetilen eşlerden, gürül gürül akan su kaynaklarından, kesintisiz gölgelerden, bolca meyve veren kiraz ve muz ağaçlarından, konforlu koltuklardan, içeni rahatlatan içeceklerden haber vermiştir. Bütün bu objeler, hangi inanç grubundan olursa olsun, her bireyin hoşuna giden ve ulaşmak istediği değerlerdir. Kur’ân’da altın, gümüş, inci, yakut ve mercan gibi değerli maden ve taşların isimleri bulunmasına rağmen çalışmaya esas aldığımız zebercet taşının adı geçmemektedir. Zebercet, bazı hadis metinlerinde garip rivayet diye kabul edilmiştir. Böyle olmasına rağmen ilk dönem müfessirlerden bir kısmı, eserlerinde zebercet taşına yer vermiştir. Hatta zebercet metaforu onları İsrâîliyyat kaynaklı rivayetleri aktarmaya kadar götürmüştür. İsrâîliyyat, Yahudi ve Hristiyan geleneklerinden alınan hikâye ve rivayetler olmasına rağmen Yahudilerden aktarılan rivayetlerin fazla olmasından bu adı almıştır. İsrâîliyyat’ın daha çok, Abdullah b. Selâm, Ka‘bü’l-Ahbâr, Vehb b. Münebbih ve İbn Cüreyc gibi şahıslar aracılığıyla tefsir kitaplarına girdiği müşahede edilmiştir. Onların rivayetlerine ilgi gösterenlerin, genellikle ilk dönem müfessirler olduğunu söylemek mümkündür. İbn Abbâs, Ebü’l-Aliye er-Riyâhî, Mücâhid, Dahhâk, Süddî, Rebi b. Enes, Mukâtil, Taberî ve İbn Ebû Hâtım onlardan bazılarıdır. Bazı müfessirler, eserlerine aldıkları İsrâîliyyat kaynaklı rivayetleri tenkit etmiş, bazıları ise hiçbir tenkide tabi tutmadan olduğu gibi kaydetmiştir. Örneğin ilk dönemde kaleme alınan bazı tefsirlerde cennetteki mesken ve köşklerin, Musa ve Harun peygamberlerin ailesinden kalan tâbûtun/sandukanın, Musa peygamberin taşıdığı Tevrat levhalarının, Yemen kraliçesi Belkıs’ın görkemli tahtının, Kafdağı’nın, Babil bölgesindeki Şeddâd’ın sarayındaki sütunların, Kevser havuzunun ve ahirette Allah’ın huzuruna çıkacak müminlerin bindiği bineklerin zebercetten oluştuğu iddia edilmiştir. Mesela Rebi b. Enes, Tevrat’ın yetmiş deve yükü ağırlığında olduğunu, onu sadece Musa ile İsa peygamberlerin yanı sıra Üzeyir ve Yûşâ’nın okuyabildiğini; Süddî ise Sekîne’nin altından bir su tası olup peygamberlerin kalplerinin onda yıkandığını rivayet etmiştir. Bunların yanı sıra Vehb b. Münebbih’in, Kafdağı’nın bütün yerküreyi çevreleyen bir dağ olduğu, İyâs b. Muaviye’nin göğün bir kubbe şeklinde Kafdağı’nın üstünde durduğu, rengini ondan aldığı, göğün ağırlığının dağı baskıladığı, Kafdağı’nın sarsılmasıyla kıyametin kopacağı şeklindeki rivayetleri, bazı tefsir kitaplarında kaydedilmiştir. Zebercet taşının sadece tefsirlerde yer aldığı söylenemez. Mesela Celâluddîn es-Süyûtî, Makâmât adlı eserinde zebercet taşını konuşturmuş, onun dilinden Cebrail’in kanatlarının zebercetle süslendiğini, zebercetin Hz. Peygamber’in parmağındaki yüzük kaşı olduğunu, aynı yüzüğün üçüncü halife Osman b. Affân’ın parmağından kuyuya düştüğünü, ondan sonra fitne kazanının kaynamaya başladığını, Müslümanlar arasında huzur ve barışın yok olduğunu söylemiştir. Bu çalışmada bazı tefsirlerde mevcut olan zebercet eksenli rivayetler ilmî kriterler dahilinde analiz edilerek değerlendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
43

Batman, Mustafa Murat. "Bakara Sûresinin 146. ve En‘âm Sûresinin 20. Ayetleri Örnekliğinde Kur’an’da Mercii Belirsiz Zamirlerin Tayinine Yönelik Mukayeseli Bir İnceleme." Dini Araştırmalar, September 6, 2024. https://doi.org/10.15745/da.1519360.

Full text
Abstract:
Kur’an-ı Kerim, dili ve üslubu açısından diğer kitaplardan farklı bir özelliğe sahip olması münasebetiyle hicrî ilk asırdan itibaren çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Özellikle kime veya neye delalet ettiği belirsiz olan müphem hususların ve zamirlerin tayininde tefsirin sistemleşme döneminden itibaren eserler telif edilmiştir. Söz konusu belirsizlikler, tefsir ilminin gelişim sürecinden sistemleşme dönemine kadar özel bir ilgi alanı olarak ortaya çıkmış ve tarihi süreç içerisinde artan bir ilgi görmüştür. Ancak, bu alandaki araştırmaların daha sağlıklı sonuçlar verebilmesi için klasik yöntem ve kaynakların yanında bağlamsal bilgiyi dikkate alan yöntemler ve okumalar da gereklidir. Kur’an ilimlerinde müphem hususların konusu olan zamirlerin mercii sorunu da bu çerçevede ele alınabilir. Araştırmamızın konusunu oluşturan Bakara sûresinin 146. ayeti ve En‘âm sûresinin 20. ayetinde bulunan zamirlerdeki belirsizlik bu konudaki örnekler arasında sayılabilir. Her iki ayetin de bizim araştırmamıza konu olan kısmı, aynı ifadelerle zikredilmektedir. Bu ayetlerdeki müphemlik, Ehl-i kitabın kendi evlatlarını bildikleri gibi aynı şekilde tanıyıp bildikleri şeyin belirsizliğidir. Mealen “Onu çok iyi bilmektedirler” ifadesinde geçen zamirin tam olarak neye atıfta bulunduğu konusunda müfessirler arasında farklı görüşler ve gerekçelendirmeler ortaya çıkmıştır. Bu görüşlerin ve yorumların dayanakları, tefsir geleneğinde bir taraftan müphemlik kültürünün mümkün kıldığı anlam zenginliğine katkıda bulunurken, diğer taraftan tercih zorluğunu ortaya çıkaran ikilemlere neden olmuştur. Çalışmada, müfessirlerin zamirlerin referans noktasına dair görüşleri sadece sınıflandırılmakla yetinilmemiş, aynı zamanda Bakara ve En‘âm sûrelerinde geçen söz konusu ifadelerin aynı manaya gelme imkanı tartışılmıştır. Zira zikredilen zamirlerin içerisinde bulunduğu her iki ayet de aynı ifadelerden oluşmaktadır. Lafzî müteşâbih olarak adlandırılan bu durum, zamirlerin de aynı mercii karşılayabileceği ihtimalini barındırmaktadır. Bu yüzden makalede müfessirlerin görüşleri tercihlerin gerekçeleri bakımından da incelenmektedir. Aynı şekilde tefsir kitâbiyatında var olan bu görüşler, müfessirlerin kronolojisi dikkate alınarak liste halinde sunulmuştur. Bu sayede zamirlerin anlamına dair tercihlerde tefsir tarihinin farklı dönemlerinde kronolojik değişimlerin var olup olmadığı ortaya konulmuştur. Ayrıca zamirlerin isnadının belirlenmesinde ya da ihtilafları oluşturan görüşlerin gerekçelendirilmesinde bağlamsal bilgilerin nasıl bir rol oynadığı da örneklerle ele alınmaktadır. Bu sayede çalışmada genelde Kur’an’ı anlamada daha özelde ise zamirlerin isnadının tespitinde bağlam bilgisinin fonksiyonu somut bir şekilde görülebilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
44

Kanik, İsa. "Tefsir Tarihinde Kur’ân Âyetlerinin Paradoksal Yorumuna Dair Tahlilî Bir Bakış." Mizanü'l-Hak: İslami İlimler Dergisi, May 27, 2024. http://dx.doi.org/10.47502/mizan.1457652.

Full text
Abstract:
Kur’ân, tefsir tarihinin ilk dönemlerinden itibaren farklı yaklaşım ve yöntemlerle anlaşılmaya çalışılmıştır. Bazı müfessirler Kur’ân’ın ana konu ve muhtevasına vukûfiyetleri, ilmî birikimleri ve samimi niyetlerle asıl maksat ve murada odaklanırken; bazıları da hidayet, ıslah, inşâ ve istikamet gibi Kur’ân’ın temel maksatlarından uzaklaşarak salt lafzın veya Kur’ân içerisinde geçen şahıs, mekân, zaman veya nesne isimlerinin kutsiyet ve faziletinin ardına düşmüştür. Hakeza Kur’ân, bazı tefsirlerde de mezhebî, fırkacı, subjektif ve ideolojik telakkilerle yahut bilimsel ve tarihî boyutlarına ağırlık verilmek suretiyle beyan edilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda Kur’ân’ın genel düşünce dünyası ve temel maksatlarıyla uyuşup uyuşmaması bakımından paradoksal yorumlar ileri sürülmüştür. Bu araştırmada söz konusu yorumların tahlili ve değerlendirilmesi konu edinilmektedir. İlahî kelâmın doğru anlaşılması bakımından meselenin önemli olduğuna inanılmaktadır. Bu minvalde tefsir ilminin temel kaynaklarındaki verilerin taranması ve analizi gibi yöntemlerle; her kelimesinde derin anlamlar bulunan, ağır ve anlamlı bir söz olan Kur’ân hakkında mutedil ve makul bir algı biçimi oluşturulması hedeflenmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
45

Yıldırım, Akif. "KUR'AN'IN DOĞRU ANLAŞILMASINDA ÖNEMLİ BİR FAKTÖR: ŞİBİH." Türkiye Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, June 27, 2024. http://dx.doi.org/10.53112/tudear.1474537.

Full text
Abstract:
Kur’an’ın dili; özellikle tekrarlar, benzetmeler, metaforlar ve diğer retorik figürlerin kullanımını itibariyle zengindir. Kur’an’ın üslûbunu zenginleştiren unsurlardan biri de şibih cümlelerdir. Şibih cümleler, Arap dilinin estetik ve edebi yönünü vurgulamasıyla öne çıkmakta ve metne, anlam ve ifade zenginliği kazandırarak dilin estetik yönünü güçlendirmektedir. Kur’an-ı Kerim’de de şibih cümle kalıplarının sıkça kullanılması konunun önemini göstermektedir. Bu çalışmada Kur’an-ı Kerim’deki şibih cümle kalıplarının anlama olan etkisi konu edinmektedir. Cümle içerisinde genellikle anlamın tamamlayıcı unsuru olarak görülen şibih cümleye, müfessirlerin ve dilbilimcilerin yaklaşımı ve yorumlara etkisinin tespiti amaçlanmıştır. Çalışma, Nitel Araştırma Yöntemi’nin ‘doküman incelemesi’ esası dikkate alınarak yapılmıştır. Toplanan veriler arası ilişkinin değerlendirilmesi ‘içerik analizi’ne dayalı olarak yorumların kıyasıyla gerçekleştirilmiştir. Dilbilimsel tefsirler ve dilbilimcilerin görüşlerinin kıyası neticesinde şibih cümlelerin irâbtaki konumuna göre manaya etki ettiği tespit edilmiştir. Örnek ayetlerle açıkladığımız bu durum, bazen cümle içerisinde kapalılığın giderilmesi, bazen eksik mananın tamamlanması bazen de mananın tahsise uğraması gibi durumlarda kendisini göstermiştir. Sonuç olarak; Kur’an’ın verdiği mesajdaki incelikte, kelime seçiminin ve cümle yapılarının önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu durum şibih cümlenin, takdim veya tehir sebebiyle ayetlerin manasında etkili olduğu gibi şibih cümlenin mütaallakının fiil veya isim olmasıyla da doğrudan ilintilidir. Çalışma, dilbilgisiyle ayetlerin manasının birbirine hassas bir şekilde bağlı olduğunu bizlere göstermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
46

Çınarcı, Mehmet Nuri. "TÜRKÇE MESNEVÎ ŞERHLERİNİ TEOLOJİK HERMENÖTİK ÜZERİNDEN OKUMAK." HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature), October 4, 2024. http://dx.doi.org/10.28981/hikmet.1453139.

Full text
Abstract:
Kutsal metinler, içerdikleri inanç değerleri bakımından toplumun düşünce dünyasını şekillendiren ve bu sayede ona yön veren bir yapıya sahiptir. Sosyal yapının zihinsel kodlarına bu denli nüfuz etmiş bir anlayış, kendi varlığını toplumsal katmanlar içerisinde bazen yazılı bazen de sözlü bir şekilde ifşa etmiştir. Kutsalı, anlam dünyasının yapıtaşlarını oluşturan sözcükler yoluyla muhataplarına ulaştırmayı gaye edinen yazılı metinler, tarih boyunca tabi oldukları dinin mensupları tarafından sık sık izah edilmeye çalışılmıştır. Hıristiyan dünyasında hermenötler, İslam dünyasında ise şarih ve müfessirler, inandıkları kutsal metinlerin, halk tarafından daha iyi anlaşılması adına bazen bir kısmını bazen de tamamını açıklayan eserler telif etmişlerdir. Temel hareket noktasını izah ve yorumlama üzerine kuran bu anlamlandırma faaliyetlerinin çoğu kez benzer yöntem ve teknikler kullandıkları görülür. İncil metinlerini açıklamaya çalışan teolog hermenötler, metnin barındırdığı manaya göre gerçek ifadeler için literal (garamatik) mecazî anlatımlar içinse alegorik yöntemi kullanmışlardır. İslam müfessirleri ise Kur’an-ı Kerim’deki ayetleri, muhkem ve müteşabih oluşlarına göre kimi zaman zahirî kimi zamanda batınî bir zaviyeden tetkik etmeye çalışmışlardır. Mesnevî şarihleri de Kur’an’ın işarî tefsiri olarak nitelendirilen Mesnevî’yi izah ederken beyitleri, içerdikleri anlam itibarıyla çeşitli katmanlara ayırmışlardır. Mevlana’nın Mesnevî’de suret ve mana olarak nitelendirdiği bu yaklaşımın şarihler tarafından izah esnasında kullanıldığı aşikârdır. Bu çalışmada, 16. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyıla kadar her yüzyıldan bir Mesnevî şerhi seçilmiş ve Mesnevî’nin ilk iki beytine yapılan şerhlerin teolojik hermenötikteki yorumlama teknikleri ile ilgili bağlantısı üzerinde durulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
47

GÜNDOĞDU, Yusuf Bahri. "التفسيرات التربوية للأمر بالقراءة في العصر الكلاسيكي للإسلام". Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 13 вересня 2023. http://dx.doi.org/10.33415/daad.1291658.

Full text
Abstract:
Bu çalışmanın amacı, Alak suresinin bir ve üçüncü ayetlerinde tekrar eden “oku” emrinin İslâm’ın klasik çağında İslâm eğitim düşüncesi açısından nasıl yorumlandığını ortaya koymaktır. Doküman analizine dayalı nitel bir araştırma olarak yürütülen bu çalışmada, 8./14. asrın sonuna kadar tür ya da ekol ayırt edilmeksizin ulaşılabilen tüm tefsir eserleri örnekleme dâhil edilmiştir. Bu ayetlerde oku emrinin herhangi bir nesne almaması; kimin, neyi okuması gerektiği hususunda bağlayıcı bir hüküm koymaması dikkat çekicidir. Bu durum müfessirlere “Oku emrinin muhatabı kimdir, konusunu ne teşkil eder?” sorularını sormalarına kapı aralamıştır. Mâtürîdî ve İbn Teymiyye mutlak bırakılan oku emrinden hareketle bu hitabın “herkes”i, Kirmânî ve Beyzâvî ise “her şey”i kapsadığını belirtir. “İlim kim içindir?” ve “Konusu nedir?” sorularına kayıt getirmeyen ilk emir, “İlim nasıl ve niçin yapılır?” sorusuna “bismi rabbik” kaydını getirmiştir. Bu ifadeden hareketle yaptıkları yorumlarda müfessirler, okumaya Allah’ın adını anarak başlama, ondan yardım isteyerek okuma ve okumayı Allah için yapma sonuçlarını elde etmişlerdir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
48

Nursaçan, Abdurrahman, and Lütfullah Cebeci. "ZEMAHŞERÎ, FAHREDDİN RÂZÎ VE ELMALILI HAMDİ YAZIR’IN “ŞEFAAT” KONUSUYLA İLGİLİ ÂYETLERE MÜŞKİLÜ’L-KUR’ÂN İLMİ AÇISINDAN YAKLAŞIMLARI." Erciyes Akademi, June 14, 2024, 750–64. https://doi.org/10.48070/erciyesakademi.1479460.

Full text
Abstract:
Âhirette şefaat meselesi, İslam âlimleri arasında geçmiş zamanlardan günümüze değin çokça tartışılan bir konu olmuştur. İslâm âlimleri, Hz. Peygamber’in mahşerin o dehşetli bekleyişinin içinde, insanların hesaba çekilmesini başlatmak ve ümmetinden günahkâr mü’minlerin affedilmesi ve cennetteki derecelerini yükseltmek maksadıyla Allah katında şefaat edeceği, kâfirler için ise şefaatin olmayacağı konusunda fikir birliği içindedirler. Fakat bazı âlimler konuyla ilgili âyet ve hadislerden hareketle ve mensubu oldukları mezheplerinin de tesiri altında kalarak şefaati kısmen kabul etmiş, kimileri ise reddetmiştir. Konuyla ilgili olarak Zemahşerî (ö. 538/1144) gibi Mu‘tezile mezhebine mensup müfessirler, Kur’ân’ı Kerîm’de şefaati haber veren âyetlerde şefaatin mü’min olarak ölenler için geçerli olacağı, büyük günah işleyip de tövbe etmeden ölenlerin şefaatten uzak kalacakları görüşündedirler. Ancak Ehl-i Sünnet anlayışına sahip Fahreddin Râzî (ö. 606/1210) ve Elmalılı Hamdi Yazır (ö. 1361/1942) gibi müfessirlere göre ise azabı hak etmiş büyük günah sahibi mü’minler için şefaat olacaktır. İşte bu makalede, Kur’ân’ı Kerîm’de şefaatle ilgili olan âyetlere Zemahşerî, Fahreddin Râzî ve Elmalılı’nın Müşkilü’l-Kur’ân ilmi açısından bakışlarını ele alıp âyetler hakkında ortaya koydukları düşüncelerini birbirleriyle mukayese etme gayretinde olacaktır. Şefaatle ilgili âyetleri bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirip âyetler arasında bir müşkilliğin söz konusu olup olmadığını incelemek ve seçtiğimiz üç müfessirin bu âyetlerle ilgili olarak yaptıkları yorumları karşılaştırmak, bu çalışmanın problemini oluşturmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
49

HIZIROĞLU, İsa. "Arap Dilinde Levlâ Edatı ve Kur'an'daki Kulanımları." Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, June 8, 2023. http://dx.doi.org/10.34085/buifd.1262148.

Full text
Abstract:
ARAP DİLİNDE LEVLÂ EDATI VE KUR’AN’DAKİ KULLANIMLARI&#x0D; The Preposition Levla In The Arabıc Language And Its Uses In The Qur'an&#x0D; İsa HIZIROĞLU&#x0D; Öğr. Gör. Dr., Batman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, Kur’an-ı Kerim Okuma ve Kıraat Anabilim Dalı&#x0D; Lecturer, Dr., Batman University, Faculty of Islamic Sciences, Department of Reading and Recitation of the Holy Qur'an&#x0D; Bingol, Turkey&#x0D; isahiziroglu@gmail.com&#x0D; ORCID: 0000-0002-2426-1999&#x0D; Öz&#x0D; Arap dilinde birçok işleve sahip olan edatlardan biri de levlâdır. Hem isim cümlesine hem de fiil cümlesine dâhil olabilmesiyle geniş bir alanda kullanımı mümkün olan levlâ, Kur’an’da yaklaşık yetmiş yerde geçmektedir. Arap dilinde şart edatı gibi de kullanılabilen levlânın delalet ettiği anlamlar genel olarak imtinâiyye, tahdîd, tevbîh şeklindedir. Bunların dışında çoğu dilcinin kabul etmediği nefy ve istifham gibi manalarda da levlâ edatının taşıdığı anlamlar arasında zikredilmektedir. Levlânın Kur’an’daki kullanımlarına bakıldığında genellikle dilcilerin görüşleri doğrultusunda levlâya bir anlam yüklendiği söylenebilir. Ancak bazı müfessirler, levlâ için belirtilen manaların ayetin doğru anlaşılmasında yetersiz kaldığına, anlatılmak istenen durumu tam olarak karşılamadığına işaret etmiş, buna bağlı olarak dilciler tarafından hiç gündeme getirilmeyen anlamları da ayetlerin tefsirinde kullanmışlardır. Bunun yanı sıra söz konusu edatın gramer yönünü ele alan müfessirler, şart edatına benzeyen levlânın cevabının takdim ya da tehir edilmesiyle ilgili farklı görüşler beyan etmişlerdir. Böylelikle cezmeden ya da cezmetmeyen şart edatların cevabının takdim edilme meselesine de açıklık getirerek bu konuda kilit rol oynamışlardır. Müfessirlerin yapmış oldukları yorumlar ile zaman zaman levlâ için vazedilmiş anlamların ve kullanımların dışına çıktıklarını söylemek mümkündür. Onların bu tarz yaklaşımlarından Arap dilinde kullanılan ve Kur’an ayetlerinde geçen levlâ edatının manaları ve kullanımları arasında çelişki olduğu anlaşılmaktadır. Bu çalışmada levlâ edatının delalet ettiği manalar incelenmekte ve çelişki gibi görünen noktalara çözüm aranmaktadır. &#x0D; Anahtar Kelimeler: Arap Dili, Harf, Edat, Levlâ Edatı
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
50

ÖZTÜRK, Musa. "Ehl-i Sünnet ve Şîa’nın Mukayeseli Tefsir Tarihi (Muhammed Hüseyin ez-Zehebî ve Muhammed Hâdi Ma‘rife Örneği)." Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, November 5, 2022. http://dx.doi.org/10.51447/uluifd.1170814.

Full text
Abstract:
Öz: Kur’an-ı Kerîm’in daha iyi anlaşılması adına geçmişten günümüze yoğun tefsir faaliyetleri yürütülmüş, binlerce kitap telif edilmiştir. Tefsir ilminin nasıl ortaya çıktığını, günümüze kadar geçirdiği evreleri, başlıca konularını ve bu alanda yapılan çalışmaları tanıtmak adına tefsir tarihi türünde eserler ortaya konulmuştur. Tefsir tarihi alanında eser telif etmiş iki önemli sima ile karşılaşmaktayız: Ehl-i sünnet mezhebine mensup Muhammed Hüseyin ez-Zehebî (öl. 1987) ve Şîa mezhebine mensup Muhammed Hâdi Ma‘rife (öl. 2006). Zehebî tefsir tarihini, tefsirleri ve müfessirleri anlattığı et-Tefsîr ve’l-müfessirûn adında bir eser telif etmiştir. Zehebî’nin bu eserini inceleyen Ma‘rife, onun mezhebî taassupla hareket ederek Şii müfessirleri ve tefsirlerini gereği gibi anlatmadığı sonucuna varmıştır. Bunun neticesinde Ma‘rife, Zehebî’nin eserini tashih ve tekmil amacıyla tefsir tarihini, tefsirleri ve müfessirleri anlatan et-Tefsîr ve’l-müfessirûn fî sevbihi’l-kaşîb adında ayrı bir eser telif etmiştir. Biz bu çalışmamızda, farklı mezheplere mensup çağdaş iki müellifin, kitaplarında ele aldıkları aynı konu/kitap/şahıs hakkındaki düşüncelerinin ne derece farklılık arz ettiğini göstermeye çalışacağız. Müelliflerin aktardıkları bilgi ve yorumları tetkik edip incelemelerimiz neticesinde elde ettiğimiz verileri yorumlayacağız.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!

To the bibliography