To see the other types of publications on this topic, follow the link: Müşahedat.

Journal articles on the topic 'Müşahedat'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 50 journal articles for your research on the topic 'Müşahedat.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

ÇAKMAK, NURSEL. "Natüralizm İlkeleri Doğrultusunda Müşahedat Romanı Üzerine Bir Değerlendirme." SÖYLEM Filoloji Dergisi 4, no. 2 (2019): 298–306. http://dx.doi.org/10.29110/soylemdergi.621883.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Sandıkkaya Aşır, Ayşe. "Ahmet Mithat Efendi'nin Çengi, Arnavutlar- Solyotlar ve Müşahedat Romanlarında A." DEDE KORKUT Uluslararasi Turk Dili ve Edebiyati Arastirmalari Dergisi 10, no. 25 (2021): 178–87. http://dx.doi.org/10.25068/dedekorkut429.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

DEMİR KÜRECİ, Hatice. "SAVAŞ CERRAHİSİ TARİHİMİZDEN ÖNEMLİ BİR BELGE: CERRAHİ-İ HARBİYE DAİR MALUMAT ve MÜŞAHEDAT." Journal Of History School 9, no. XXV (2016): 7357–745. http://dx.doi.org/10.14225/joh876.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

ASLAN, Yasemin. "Bir Üniversite Hastanesi Acil Servis Performansının Sağlıkta Kalite Standartları Göstergeleri Kapsamında Değerlendirilmesi." Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi 14, no. 40 (2023): 1222–35. http://dx.doi.org/10.21076/vizyoner.1293166.

Full text
Abstract:
Bu araştırmada, bir üniversite hastanesi acil servis performansının Sağlıkta Kalite Standartları göstergeleri kapsamında değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışma tanımlayıcı nitelikte kesitsel tipte tasarlanmıştır. Çalışmanın evrenini, üniversite hastanesinde 01.01.2021-31.12.2021 tarihleri arasında Sağlık Bakanlığı acil servis göstergeleri kapsamında takip edilen; acil servise yeniden başvuru oranı, konsültan hekimin acil servise ortalama ulaşma süresi, acil serviste ortalama müşahede süresi ve hasta sevk oranı kayıtları oluşturmaktadır. Çalışmada örneklem seçilmemiş ve evrenin tamamı değerlendirmeye alınmıştır. Veri toplama aracı olarak acil servis gösterge kartı kullanılmıştır. Verilerin analizinde Sağlık Bakanlığı gösterge kartlarında belirtilen hesaplama yöntemleri kullanılmıştır. Çalışmada acil servise aynı şikayetle yeniden başvuru oranının %0,002 olduğu ve performans hedefi olarak belirlenen değere (%1) ulaşıldığı tespit edilmiştir. Acil servis ortalama müşahede süresinin 2021 yılı ortalamasının 93 dakika olduğu ve kurumsal hedefe (720 dakika) ulaşıldığı görülmüştür. Konsültan hekimin acile ulaşma süresinin 2021 yılı için ortalama 32 dakika olduğu ve hedef değer olarak belirlenen 30 dakikanın aşıldığı bulunmuştur. Çalışmada hasta sevk oranının (%0,001) hedeflenen değerin (%1) altında olduğu tespit edilmiştir. Çalışma sonucunda acil servise yeniden başvuru oranı, acil servis ortalama müşahede süresi ve hasta sevk oranı için hedefe ulaşıldığı, konsültan hekimin acil servise ulaşma süresi için kurumsal düzeyde hedeflenen değere ulaşılamadığı ve bu konuda iyileştirme çalışmasına ihtiyaç olduğu tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Yılmaz, Kerim. "Erkeklerin Kadınlardan Üstün Olduğuna Kur’an Perspektifinden Bir Eleştiri: İbn Hazm Örneği." Tefsir Araştırmaları Dergisi 9, no. 1 (2025): 343–61. https://doi.org/10.31121/tader.1585030.

Full text
Abstract:
Erkeklerin kadınlardan üstün olduğu düşüncesi farklı kültür ve medeniyet çevrelerinde dillendirilen bir olgudur. İslam’ın yayılmasıyla birlikte bu olgunun zaman zaman dillendirildiği görülmektedir. İslam ilim, kültür ve medeniyetinde önemli bir yeri olan Endülüs’te de erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu düşünenlerin var olduğu anlaşılmaktadır. İbn Hazm’ın dini ve dünyevi alanda kadının konumu konusunda dönemin insanlarından ayrıldığı müşahede edilmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacı, Endülüs ilim geleneği içinde yetişmiş olan İbn Hazm’ın erkeklerin kadınlardan üstün olduğuna delil olarak kullanılan âyetlere yaklaşımını tespit etmeye çalışmaktır. Bu amaç doğrultusunda İbn Hazm’ın hayatı ve ilmî kişiliğine, kadın tasavvuruna yer verildikten sonra İbn Hazm’ın erkeklerin kadınlardan üstün olduğuna delil olabilecek âyetlere yaklaşımını otaya koyan örnekler üzerine yoğunlaşılacaktır. Verilerin tespitinde İbn Hazm’ın kendi eserlerine ek olarak günümüzde yapılan çalışmalardan da istifade edilerek onun fikirlerini belirlemek için betimleyici bir yöntem kullanılacaktır. İbn Hazm’ın yaşadığı dönemde Endülüs’te erkeklerin kadınlardan fazilet bakımından üstün olduğu düşüncesinin var olduğu müşahede edilmektedir. İbn Hazm erkeklerin kadınlardan üstün olduğu tezini âyetlerden hareketle çürütmeye çalışan ve kadınların haklarını savunan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İbn Hazm’ın kadın tasavvurunun Kur’an’ın verilerinden destek alınarak kadınlara dini ve dünyevi açıdan haklarını teslim etmek üzere bina edildiğini ifade etmek mümkündür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

SELÇUK, Bahir. "Zatî’nin “Gördüm” Redifli Gazeli Üzerine Tasavvufî Bir Tahlil Denemesi." Erdem, no. 63 (August 1, 2012): 205–22. http://dx.doi.org/10.32704/erdem.2012.63.205.

Full text
Abstract:
Ruhanî yolculuk ve bu süreçte yaşanan hâller, mşâhedeler tasavvufta önemli bir yer tutar. Bu kişisel tecrübeler, genellikle sûfî şairlerce, şiir dilinin imkânları çerçevesinde dile getirilmiştir. Sûfî olsun veya olmasın pek çok Divan şairi de, tasavvufî duyuş ve düşünüş çerçevesinde şiirler kaleme almıştır. XVI. yüzyıl şairi Zatî de, manevi bir yükselişi ve müşahede edilenleri "gördüm" redifli bir gazelinde dile getirmiştir. Bu çalışmada, Zatî'nin "gördüm" redifli gazeli, içerik ve yapı yönünden tahlil edilecek, gazelin yapı-anlam örüntüsü üzerinde durulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Süslü, Azmi. "Rum-Ermeni-Hoybun İşbirliği ve Anadolu'daki Toplu Mezarlar." Belleten 57, no. 218 (1993): 241–48. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.1993.241.

Full text
Abstract:
Tarihte azınlıklara, kendi dininden, ırkından, kültüründen olmayanlara, kendi dilini konuşmayanlara Türkler kadar müsamahalı davranan tek bir millet gösterilemez. Bunun biri, Orta Asya'dan beri çeşitli iklimler ve zaman dilimleri içinde gelen, diğeri de İslâmiyetle kazanılan, mükemmelleşen iki ana kaynağı vardır. İster 1020, ister 1071, isterse 1461 veya 1571 olsun, bu hoşgörüyü Kafkaslar'da, Anadolu'da Kıbrıs'ta görmek, yaklaşık bin yıllık dönem içinde müşahede etmek, tavsik etmek mümkündür. Hatta, yine hiçbir millette görülemeyecek derecede, bu toleransın taştığını ve azınlıkların Türklerden çok daha fazla haklara sahip olduklarını, çoğaldıklarını, zenginleştiklerini, müreffehleştiklerini bile söylemek bir mübalağa olmayacaktır. Osmanlı Devleti'nin son ikiyüz yıl içindeki durumu buna bir örnek teşkil etmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

Ak, Mahmut. "Bartınlı İbrahim Hamdi ve Atlas'ı." Belleten 64, no. 239 (2000): 69–88. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2000.69.

Full text
Abstract:
XVIII. yüzyıla gelindiğinde, Osmanlı coğrafya yazıcılığı alanında, İslâm coğrafyasının temel eserleri incelenerek bunların tercüme ve şerhleri yapılmış, Menâzırü'l-avâlim ve Cihânnümâ gibi standart eserler yazılmış, Ebubekir Efendi ve İbrahim Müteferrika'nın mesaisiyle coğrafya ilminde hayli mesafe alınmıştı. Bu arada batı menşeli eserler de gözden geçirilerek bu alandaki yeni gelişmelerden de haberdar olunmuştu. İşte bu zemin üzerinde yeni eserler kaleme alındı. Ancak bu yüzyıldaki coğrafya çalışmaları orijinal eserler olmaktan çok Batı'da kaleme alınan eserlerin Türkçe'ye tercüme edilmesine hasr edilmişti. Fakat bunlar arasında İbrahim Hamdi Efendi'nin Atlas'ı, kitabî kaynaklar yanında yazarın müşahede ve duyduklarına da dayanması sebebiyle önem taşımaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Özgen, Mustafa. "Vahdet-i Vücud ve Vahdet-i Şühud Açısından Müşâhede ve Rüyet Kavramları Üzerine Bir Değerlendirme." Marife 13, no. 2 (2013): 63–83. https://doi.org/10.5281/zenodo.3344434.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada kalb ile algılama olarak bilinen 'müşâhede'nin "görme" (rüyet), kabul edilip edilemeyeceği "vahdet-i vücud" ve "vahdet-i şühud" açısından incelenmiştir. Müşahede ve rü'yetin kelime ve ıstılahî manaları ile birlikte tarifleri verilmiş, vahdet-i vücudun temsilcisi olarak bilinen İbn Arabî ve vahdet-i şühudun temsilcisi olan İmam-ı Rabbanî'nin bu iki kavrama dair görüşleri karşılaştırılmıştır. İki ekole göre iki kavram arasındaki benzerlik ve farklar ortaya konmuştur.Dünyada Allah'ın görülüp görülemeyeceği tartışması tecelli anlayışından kaynaklandığı için iki ekolün tecelli anlayışı belirlenmiş, "müşahede" ve görmenin (rüyet) "yakin" ile bağlantısı da incelenmiştir. Dünyada görme bir suret ve şekli algılama olarak gerçekleştiği için Allah'a bir şekil ve suretin isnat edilip edilemeyeceği ile birlikte "tenzih" ve "teşbih" meselesi tahlil edilmiştir. Bazı mutasavvıfların müşahedeyi görme olarak kabul etmesine yol açan sebepler araştırılmış ve iki mektebin Ehl-i Sünnete yakınlık ve uzaklıkları belirlenmiştir.<b>An Assesment on Mushahada and Ruyat in terms of Vahdat-i Vucud and Vahdat-i Shuhud</b>In this study, whether "mushahada," perception with heart, signifies "ruyat," perception with eyes, was investigated in terms of "vahdat-i vüjud" and "vahdat-i shuhud." The definitions of two terms were given after their lexical and technical meanings. The differences and similarities between the two concepts were determined, and the views of two schools on them were compared.As the discussions about Allah's visibility in the world stems from "understanding of tajalli," the views of the two schools about "tajalli" were determined, and the correlation between "mushahada" and "ruyat" was investigated in this frame. Since "vision" occurs with the perception of forms and figures in the world, whether a figure and a form can be attributed to Allah was investigated, and the problems of "tanzeeh" and "tashbeeh" were examined. The reasons why some sufis considered "mushahada" as "ruyat" were studied, and the distance of the two schools to Ahlessunna was determined.https://www.marife.org/marife/article/view/667
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

YÖNDEMLİ, Fuat. "Hekim Gözüyle "Matmazel Noraliya’nın Koltuğu"." Erdem, no. 62 (April 1, 2012): 319–24. http://dx.doi.org/10.32704/erdem.2012.62.319.

Full text
Abstract:
İki yaşındayken babasını, müteakip on ay zarfında kardeşini kaybeden Peyami Safa (1899-1961)'nın bütün eserlerinde vukua gelecek bir faciayı bekleme vehmi, yaklaşan her ayak sesinde bir tehlike sezme endişesi hissedilir. Dokuz yaşındayken sağ el eklemindeki bir kemik hastalığı dolayısıyla hastane ve hekimlerle başlayan tanışıklığı, onda tıp mesleğine intisap ederek doktor olma arzusunu uyandırmıştır. Maddî şartlarının elvermemesi sebebiyle bu arzusunu tahakkuk ettirme imkânına kavuşamasa da, onun tıpla ilgisi ömrü boyunca devam etmiş; sanki bir hekimin kaleminden çıkmışçasına derunî ve dış âlemle ilgili duygu, düşünce, müşahede ve tasvirleriyle edebiyatımıza iftihar kaynağımız olacak sahifeler, eserler kazandırmıştır. Bu tebliğde, onun 1949 yılında neşrettiği yukarıdaki romanında geçen tıbbî terimlerin çokluğu ve sanki bir hekim tarafından yazılmış gibi, bu teşhis ve terimlerin yerinde ve hatasız olarak kullanıldığına dikkat çekilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

Gedikli, Fikret. "Kur'ân Kıssalarında Anlatılan Kritik Durumlara İlişkin Davranış Biçimleri." Marife 11, no. 3 (2011): 9–21. https://doi.org/10.5281/zenodo.3344292.

Full text
Abstract:
Bu makale, Kur'ân kıssalarında anlatılan kavimlerin ya da kişilerin yaşam süreçlerinde müşahede edilen; zor koşul, bunalım veya buhran gibi kritik durumlara ilişkin insan davranışlarını değerlendirmeyi konu edinmiştir. Bu amaç doğrultusunda kıssalarda kendisinden bahsedilen peygamberlerin tevhid mücadeleleri sürecinde muhatap oldukları insan davranışları tartışılacak; sonuçta Kur'ân tarafından kabul gören ya da reddedilen davranış biçimleri belirlenmeye çalışılacaktır.<b>A Behavior Forms Related Critical Situations Described in the Qur'an Parables</b>This Article analyzes The Holy Quran's parables in terms of human behavior in critical situation. Finally, in this article will be discussed the positive and negative human behavior in the struggles of the prophets in the process of unification. In the conclusion part, we made a general analysis of conclusion reached and especially indicated the expected advantages of reading Quran parable with this point of view.https://www.marife.org/marife/article/view/601
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

Ensari, Abdurrahman. "Oruç Âyetleri Bağlamında Kur’an-Sünnet İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme." Diyanet İlmi Dergi 61, no. 2 (2025): 589–620. https://doi.org/10.61304/did.1563893.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada İslâm ile ilgili bilginin kaynağının sadece Kur’an olduğu ve bu konuda sünnete ihtiyaç duyulmadığı düşüncesinin doğru olup olmadığı oruç âyetleri özelinde ele alınmıştır. Sünnetin, oruç ile ilgili âyetlerin anlaşılmasına olan katkısı üzerinde durularak, son zamanlarda sıklıkla gündeme geldiği müşahede edilen “Kur’an bize yeter, sünnete ne gerek var?” gibi sorulara cevap aranmıştır. Bunun için evvela oruç ile ilgili vârit olan âyetler zikredilerek bu ibadete dair Kur’ân-ı Kerîm’de mevcut olan bilginin ne kadar olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Ardından, ameli bir ibadet olması hasebiyle, oruç ile ilgili fakihlerin üzerinde ittifak ettikleri meseleler ele alınmıştır. Sonra bunlardan da sadece sünnet delili ile sabit olanlar tespit edilmiştir. Akabinde sünnetle sabit olan meselelerin oruç ile ilgili âyetlerin anlaşılmasına katkısı üzerinde durulmuştur. Böylece Kur’an’ın anlaşılmasında sünnetin gerekliliğinin dolaylı bir şekilde de olsa fakihlerin de üzerinde ittifak ettikleri bir mesele olduğu, buna muhalefet etmenin fakihlerin de ittifakına muhalefet etmek anlamına geldiği ispat edilmeye çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

Yıldız, Hasan. "II. Meşrutiyet Döneminde Akim Kalmış Bir Eğitim Projesi: Medrese-i Aşâir." Belleten 83, no. 296 (2019): 289–308. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2019.289.

Full text
Abstract:
Tanzimat'la birlikte yoğun modernizasyon faaliyetlerinin cereyan ettiği bir alan hâline dönüşen Osmanlı eğitim tarihi, günümüz eğitim kurumlarından büyük bir kısmının kuruluşuna tanıklık etmiştir. Tanzimat'la başlayıp II. Abdülhamit döneminde nicelik ve nitelik itibariyle çeşitlenerek artan batı tarzı eğitim kurumlarının yanında, geleneksel eğitim kurumu olan medreselerin de ıslah edilerek çeşitlenmesi, II. Meşrutiyet döneminde gerçekleşebilmiştir. Bu süreçte projelendirilen eğitim kurumlarından büyük bir kısmı hayata geçirilmiş olmasına rağmen, bir kısmı kısa sürede kapanmış, az da olsa hayata geçirilemeden proje aşamasında kalanlar olmuştur. II. Meşrutiyet döneminde medreselerde gerçekleştirilen ıslahatın, gerek yapı, gerekse program itibariyle batı tarzı mektepler modellenerek gerçekleştirildiği müşahede edilmektedir. Bu medreselerden biri de II. Abdülhamit döneminde açılmış olan Aşiret Mektebi örnek alınmak suretiyle projelendirilen, ancak hayata geçirilmesi mümkün olmayan Medrese-i Aşâir'dir. Özel bir amaca yönelik planlanan ve teşkilat yapısı ve programı itibariyle de Aşiret Mektebi'ni çağrıştıran bu medrese, akim kalmış önemli bir proje olarak arşivdeki yerini almıştır. Bu makale, adı geçen medresenin kuruluş amacını, teşkilat yapısını, ders programını ve müfredatını, arşiv belgelerine dayalı olarak ortaya koyan ilk çalışma niteliğindedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

ÖNTÜRK, Vural. "An Epic Hero in the Indian Middle Ages: Prithviraj Çavhan." Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 23, no. 2 (2023): 423–36. http://dx.doi.org/10.18037/ausbd.1252745.

Full text
Abstract:
Prithviraj ya da Müslüman tarihçilerin ifadesi ile Ray Pithora, Kuzey Hindistan’ın Racastan Bölgesi’ne dâhil Ecmir, Sambar ve Delhi’de hüküm süren Çavhan Hânedanı’nın otuz ikinci hükümdarıdır. Bu hükümdarın hayatı ve siyasî faaliyetleri hususunda Farsça, İngilizce ve Hintçe kaynaklarda bilgiler bulunmaktadır. Çalışmanın temel amacı özelde Prithviraj Çavhan’ın genelde ise Çavhan Hânedanı’nın siyasî durumunu ortaya çıkarmaktır. Bu minval üzere ilk olarak Prithviraj’a ve Çavhanlara dair bilgiler ihtiva eden eserler toplanıp tasnif edilmiştir. Bilhassa Hintçe eserlerin kendilerinden ziyade İngilizce tercümelerinden istifade edilmiştir. Bahse konu hükümdarın Gurlularla ilişkileri hususunda ise Müslüman tarihçilerin devreye girdiği müşahede edilmektedir. Bu sebeple konuyla alakalı bilgiler sunan Farsça kaynaklar tespit edilerek ilk olarak bu eserlerin tercümesi yapılmıştır. Akabinde hem Farsça hem İngilizce hem de çok kısıtlı da olsa Türkçe kaynaklardan elde edilen bilgiler mukayeseye tabi tutularak çalışmanın şekli ortaya çıkarılmıştır. Çalışmanın giriş kısmında Çavhan Hânedanı’nın genel durumu ile alakalı bilgiler sunulmuştur. Sonraki süreçte Prithviraj Çavhan’ın dünyaya gelişi, eğitimi ve ilk gençlik yılları üzerinde durulmuştur. Son olararak Prithviraj’ın siyasî faaliyetleri, savaşları ve ölümü anlatılarak çalışma sonuçlanıdırlmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

GÜNEŞ, Cengiz. "Dûne/دون Kelimesinin Kur’an’da Kullanılışı ve Türkçe Meâllere Yansıtma Sorunu". Journal of The Near East University Faculty of Theology 10, № 2 (2024): 468–97. https://doi.org/10.32955/neu.ilaf.2024.10.2.06.

Full text
Abstract:
Genel kabule göre Arapçada kelime üç ana başlıkta ele alınmaktadır. Bunlar, isim, fiil ve harf/edattır. Dûne (دون) kelimesi de bu üçüncü grupta bulunan sözcükler arasında yer almaktadır. Bu makalede, dûne edatının Arapçada kullanılışı ve anlam çerçevesi belirlendikten sonra, edatın ifade ettiği mananın meâllere nasıl yansıtıldığı ele alınmaya çalışılmıştır. Kur’an’da 143 defa yer bulan bu edat, çoğunluğu “min dûnillâhi/Allah’ın dışındakiler” şeklinde tamlama oluşturmakta ve Allah’ın dışında tapınılan unsurlara işaret etmektedir. Söz konusu edatın doğru bir şekilde çevirilere aktarılmaması sorun teşkil etmektedir. Dûne edatı Arapçada sakındırma, yakınlık veya uzaklık derecesi, birinin diğerinden maddî ya da manevî bakımdan alt veya üst konumda bulunması gibi anlamlar ifade etmektedir. Dûne sözcüğü, zaman bakımından önce veya sonra anlamı taşımamakta, daha çok sıfat ve zarf olarak kullanılmaktadır. Tarihi süreçte anlam genişlemesi yaşayan dûne kelimesi, “bir halden başka bir duruma geçmek, bir hükümden diğer bir hükme intikal etmek” anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Arapçada “bi/بِ” harf-i ceriyle tamlama oluşturabilen bu edat, Kur’an’da sadece “من/min” harfi ceriyle istihdam edilmiştir. Verilen bu anlamları, meâllere veya Türkçeye birkaç istisna haricinde “dışında” ya da “başka” şeklinde çevirmenin en isabetli yol olduğu görülmüştür. Dolayısıyla dûne edatının bu anlamının meâllere doğru ve uygun bir biçimde aktarılması son derece önem arz etmektedir. Ancak birçok meâlde ciddi hatalar tespit edilmiştir. Mevzu bahis edata anlam verilirken kendisinde bulunmayan anlamlar ilave edilmiş, zaman zaman da değişik bir meâl yapma adına dûne kelimesini karşılamaktan uzak manalar tercih edildiği müşahede edilmiştir. Çalışmada, problem görülen çevirilerden örneklerle birlikte mukayese imkânı oluşturması için doğru tercüme yapan meâllerden de misaller verilmiştir. Ayetin tamamını vermek konuyu çok uzatacağı için, sadece ilgili kısmın metni ve meâli ile yetinilmiştir. Çalışmada ele alınan ayetin, özellikle ilk dönem tefsirlerde nasıl açıklandığı tespit edildikten sonra bu anlamın seçilen meâllerle mukayeseleri yapılmıştır. Bu makalede, dûne kelimesinin erken dönem lügatlerle, ilk dönem tefsirlerdeki anlamı belirlenmeye çalışılmış, meâller de buna göre kritik edilmiştir. Sonuç olarak, meâllerde dûne edatının ekseriyetinin isabetli bir şekilde yansıtıldığı görülmüş olsa da bazı meâllerde anlamı anlamsız kılacak, hatta bazılarında da manayı tersyüz edebilecek, Allah Teâlâ’nın ulûhiyetine yakışmayacak çevirilere rastlanmıştır. Yûnus Sûresi’nin, “Bu Kur'an, Allah'tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir…” ayeti bu durum için çarpıcı bir örnek niteliği taşımaktadır. Bu ayetin çevirisi dikkatlice düşünüldüğünde, (haşa) Kur’an Allah tarafından uydurulmuş (!) bir kitap sonucu çıkmaktadır. Bazı meâllerde dûne edatının hiç tercüme edilmediği ve hesaba katılmadığı, bazı meâllerde de alakası olmayan başka edatlarla çevrildiği görülmüştür. Dûne edatının “peşi sıra” şeklinde tercümesinin de açık bir hata olduğu müşahede edilmiştir. Meâllerin, dûne edatı ile ilgili tespit edilen önerilere göre yeniden gözden geçirilmesi Kur’an mesajının daha bir anlaşılır olması için son derece önemi haizdir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

Özel, Ahmet Murat. "İbn Ataullah el-İskenderî'nin Allah'ın Varlığına Dair Kanıtlara Yönelik Eleştirisi." Marife 13, no. 2 (2013): 125–38. https://doi.org/10.5281/zenodo.3344432.

Full text
Abstract:
Önemli bir mutasavvıf müellif olan İbn Ataullah el-İskenderî'nin (ö.709/1309), Tanrı'nın varlığına dair kanıtlara yönelttiği eleştiri, tasavvuf disiplini açısından olduğu kadar, din felsefesi bakımından da dikkat çekicidir. Onun eleştirisinin temelleri marifet anlayışındadır. Ona göre Allah'ı tanımanın gerçek yolu müşahededir. Bu ise sufilerin yoludur. Bu yol dışında yer alan ve kelamcılara ve filozoflara ait kabul ettiği istidlal yolu ise nitelikçe müşahede yolunun gerisindedir. Müşahede yolu, delile ihtiyaç bırakmayan bir kesinlik taşır.İskenderî'nin Allah'ın varlığına dair kanıtları eleştirmesinin bir başka sebebini de onun hakiki ve gölge varlık ayrımında buluruz. Ona göre hakiki varlık Allah'tır ve gölge varlık ise Allah dışındakiler. Durum böyle olunca, gölge varlıkları hakiki varlığın var oluşuna delil ve dolayısıyla temel yapmak doğru değildir. Varlığı kanıtlanması gereken Tanrı değil, onun dışındakilerdir. İskenderî'nin kanıtlar karşısındaki bu pozisyonu fideist düşünürlerin kanıtlara bakışını hatırlatır. Ama aralarında bazı farklar vardır. Bunlardan en önemlisi de fideistlerin kanıtları eleştirilerinin epistemolojik sebeplere dayanması, bunun yanında İskenderî'nin eleştirisinin ontolojik temelde olmasıdır.<b>The Critique of Ibn 'Ata Allah al-Iskandari Concerning the Proofs for the Existenceo of God</b>The critique of Ibn 'Ata Allah al-Iskandari (d. 709/1309), as an important Sufi author, concerning the proofs of God's existence is quite remarkable not only from the point of Sufism but also from the point of philosophy of religion. His critique is based on his own notion of mystical knowledge (ma'rifah). For him, the true way to know God is witnessing (mushahadah), which is also the way of Sufis. The way of witnessing takes precedence over the way of reasoning (istidlal) which he accepted to be belonging to theologians (mutakallimun) and philosophers and which weaker than the way of witnessing. The way of witnessing has a certainty that reserves no room for proof.Another reason for al-Iskandari's critique of proofs concerning Divine Existence is to be found in his distinction between true being and the shadow being. According to him, the real being is God Himself, and the shadow being is the things other than Him. In this case, it is not appropriate to establish shadow beings as proofs and thus as basis for the existence of real being. As a matter of fact, it is not God whose existence must be proven, but the things other than him.The position of al-Iskandari in relation to the proofs reminds us the views of fidelist phylosophers about the proofs; however, there are some differences the most important of which is that the proofs of the fidelists depend on epistemological reasons, whereas al-Iskandari's critique depends on the ontological basis.https://www.marife.org/marife/article/view/670
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

Kişmir, Abdulkadir. "İbn Mâlik’in Şerḥu’t-Teshîl’inde İbn Usfûr’a Yönelik Eleştirileri". Rize İlahiyat Dergisi, № 28 (20 квітня 2025): 97–112. https://doi.org/10.32950/rid.1589349.

Full text
Abstract:
Nahiv tarihinde müteahhir dönemde kaleme alınan birçok çalışmada farklı görüş ve düşüncelerin tenkit süzgecinden geçtiği müşahede edilmektedir. Bu süreçte eleştirel yaklaşım tarzını benimseyen en önemli nahiv âlimlerinden birisi de eserleri günümüze kadar çeşitli ilim merkezlerinde okutulan ve adını Arap grameri alanında meşhur nahivciler listesine ekleyen İbn Mâlik’tir. İbn Mâlik, sadece kendisinden önceki âlimlerin görüşlerini detaylı bir biçimde analiz etmemiş aynı zamanda kendi dönemindeki gramer anlayışını sorgulama adına güncel eserleri de takip etmiştir. Bu doğrultuda, onun Şerḥu’t-Teshîl adlı eseri, Arap gramerinde özgün bir eleştiri örneğini teşkil etmektedir. Söz konusu eserinde İbn Mâlik, Arap dilinin kurallarının tespitine dair kapsamlı tartışmalar yaparak kendi görüşlerini ortaya koymuş ve Arap dilciliği alanında derin bir iz bırakmıştır. İbn Mâlik bu eserinde çağdaşı İbn Usfûr’u da bazı görüşlerinden dolayı eleştirmiştir. Bu makale İbn Mâlik’in İbn Usfûr’a yönelik eleştirilerini ele almaktadır. Makalenin temel problemini “İbn Mâlik hangi nahvî meselelerde ve niçin İbn Usfûr’u eleştirmiştir?” sorusu oluşturmaktadır. Bu sorunun cevabı aranırken “Nahiv âlimleri İbn Mâlik’in eleştirilerini nasıl yorumlamıştır?” sorusu gündeme gelmiştir. Çünkü İbn Mâlik’in eserleri birçok nahiv âlimi tarafından şerh edilerek çeşitli analizlere konu olmuştur. Ayrıca “İbn Usfûr’un eleştirildiği herhangi bir meselede birbirine zıt görüşü var mıdır? Varsa İbn Mâlik ve nahivciler tarafından dikkate alınmış mıdır?” sorusuna da makalede cevap aranmıştır. Bu çerçevede çalışma, belirtilen sorulara yanıt vermeyi amaçlamaktadır. Doküman analizi yöntemiyle ele alınan bu makale İbn Mâlik’in Şerḥu’t-Teshîl isimli eserindeki İbn Usfûr’a yönelik eleştirileriyle sınırlandırılmış, herhangi bir tenkit içermeyen durumlar araştırmaya dahil edilmemiştir. Ayrıca makale formatından çıkılmaması için bazı nahiv âlimlerinin sadece konu ile bağlantılı yorumlarına yer verilmiştir. Bu çalışmada İbn Mâlik’in yedi nahvî meselede İbn Usfûr’u eleştirdiği tespit edilebilmiştir. İbn Mâlik bu meselelerde genel olarak Arap kullanımını ve semâʿ delilini dikkate almama, yanlış kıyas yapma, genel nahiv kurallarını görmezden gelme ve delilsiz hüküm verme gerekçelerinden dolayı Endülüs dil ekolü temsilcilerinden İbn Usfûr’u tenkit etmiştir. Nahiv âlimlerinin birçoğu genel olarak zikri geçen eleştirilere katılmışlardır. Bununla beraber Ebû Hayyân bazı meselelerde İbn Mâlik’in İbn Usfûr’a yönelik eleştirilerinde yanlış deliller getirdiğini iddia etmiştir. Öte yandan İbn Mâlik’in bazı tenkitlerinde yetersiz kaldığına dair yorumlar da yapılmıştır. Makalede İbn Usfûr’un iki nahvî meselede birbirine zıt görüş beyan ettiği kanısına varılmıştır. Sadece Nâzirü’l-Ceyş bu görüşlerden birine temas etmiştir. Onun dışında ulaşılan kaynaklar içerisinde hiçbir nahiv âliminin bu farklılığa değinmediği müşahede edilmiştir. Bu durum makalenin özgün değerde olduğunu göstermesi açısından önem arz etmektedir. Yapılan araştırmalara göre gerek ülkemizde gerek Arap dünyasında bu isimle müstakil bir çalışma yapılmamıştır. İbn Mâlik’in dil tasavvurunu tanıma adına bu makalenin alana katkı sağlayacağı umulmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
18

Aslan, Celal, and Ayşe Aybüke Yücel. "Şamanizm’den Günümüze Kalanlar." Current Perspectives in Social Sciences 29, no. 1 (2025): 29–36. https://doi.org/10.53487/atasobed.1474755.

Full text
Abstract:
Eski Türklerin kötü ruhlardan arınmak, hastalıklardan şifalanmak ve gelecekten haber almak için başvurdukları kişiler şamanlar olmuşlardır. Şamanizm de şaman kelimesinden türetilmiştir. Şamanlık mevcut dini inanışın bir sistem dâhilinde ve teknik biçimde uygulanması olarak tanımlanmaktadır. Şamanizm inanç sisteminde yaşanan birçok uygulamanın bugün hem İslam dininde karşılığı olan noktaları hem de Anadolu topraklarında kültürel şekilde devam eden ritüel ve inançları varlığını korumaktadır. İslamiyet’in kabulünden sonra Türkler Şaman geleneklerini hayatlarından çıkaramamışlardır. Küçük büyük birçok ritüel ve inanç İslam dini içinde de varlığını korumuştur. Özellikle Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinde büyük bir öneme haiz bulunan Türk tasavvufunda Şamanizm izleri oldukça fazla örnekle tespit edilmiştir. Lakin bu izler İslam dinine uydurularak Türk-İslam senteziyle oluşturulmuştur. Bu etkilerden bazıları İslam dini ile bağdaşan inançlarken bir kısmı ise kültürel olarak aktarılan batıl sayılarak toplumun bir kısmı tarafından reddedilen şeylerdir. Hazırlanan bu makalede öncelikle Şamanizm inanç sistemi ve şamanların icra ettikleri ritüellerden söz edilmiştir. Ardından İslamiyet’in kabulünden sonra Türk topluluklarında karşımıza çıkan tasavvufi dini sistemlerle Alevilik içerisinde yer alan Şamanizm kaynaklı uygulamaların benzerliklerine bakılmış ve sosyal hayatta müşahede edilen Şaman kökenli inanışların günümüze yansımalarından bahsedilmiştir. Gelenek olarak varlığı sürdürülenlerin bugün ne amaçla yapıldığı ve bağlamından kopup kopmadıklarına da değinilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
19

Doğan, Adem. "Modern Arap Tiyatrosunda Makâmenin Etkisi." Mevzu – Sosyal Bilimler Dergisi, no. 13 (February 24, 2025): 631–65. https://doi.org/10.56720/mevzu.1594099.

Full text
Abstract:
Modern Arap tiyatrosunun ilk örnekleri 1848 yılında Mârûn en-Nakkâş tarafından ortaya konulmaya başlandı. en-Nakkâş İtalya’ya yaptığı bir se-yahatte Avrupa tiyatrosu hakkında bilgi sahibi olmuş, memleketine döndük-ten sonra bu sanatı Arapçaya uyarlamaya çalışmıştır. Oldukça başarılı eser-ler ortaya koyan en-Nakkâş, böylece bir çığır açmış ve kendisinden sonra gelenlere bir örnek teşkil etmiştir. Hem en-Nakkâş hem de kendisinden son-ra gelenler her ne kadar Avrupa tiyatrosunu kendilerine örnek almışlarsa da Arap edebî zevkini ve dönemin temel yazın üslubunu göz ardı etmemişler-dir. Bunların başında şiir ve nesir karışımı metin ve secili üslup gelir. Bu un-surlar dönemin yazınında yaygın unsurlardı ve on asır boyunca Arap edebî mirasına damgasını vuran makâme sanatından geliyordu. Özellikle neokla-sik dönemde yaygın olan bu üslup, başta tiyatro sanatı olmak üzere tüm kurgu türleri üzerinde etkili olmuştur. Bu dönemde Arap tiyatrocular tür olarak Batılı bir formu kullanmayı tercih ederlerken, üslup olarak geleneksel bir tarzı kullanıyorlardı. Bu dönemin hem telif hem de tercüme çalışmaları-na bakıldığında bu etki açık bir şekilde müşahede edilmektedir. Bu çalışma-da neoklasik dönemde ortaya konulan tiyatro çalışmalarında makâme sana-tının bazı etkileri mercek altına alınmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
20

Kaptan, Volkan. "Louis Altusser’in Devletin İdeolojik Aygıtları Ekseninde Darülelhan." Eurasian Journal of Music and Dance, no. 26 (June 30, 2025): 314–25. https://doi.org/10.31722/ejmd.1635642.

Full text
Abstract:
Louis Althusser perspektifinde ideoloji insan yaşamıyla başlar ve ideoloji anlayışının vücut bulması, Devletin Baskı Aygıtları ile Devletin İdeolojik Aygıtları aracılığıyla gerçekleşir. Devletin ideolojik aygıtları arasında toplum özelinde okul, kilise, dernek, sendika yer alır. Althusser perspektifinde Devletin İdeolojik Aygıtları olarak eğitim kurumları devletin ideolojisini yayma adına bilhassa önem arz eder. Türk toplum yapısı göz önünde bulundurulduğunda gerek Osmanlı gerekse cumhuriyet döneminde bilhassa kültür özelinde birçok eğitim kurumu Devletin İdeolojik Aygıtı olarak resmî ideolojinin söylemini ve ütopyasını vücuda getirmek adına faaliyetlerde bulunmuşlardır. Osmanlı Devleti’nin son dönemleri ve erken cumhuriyetin başlarında kurulan Darülelhan da bu minvalde Devletin İdeolojik Aygıtı olarak faaliyetlerini gerçekleştirmiş bir kurum hüviyetindedir. Bu çalışma Althusserci bir bakış açısıyla cumhuriyet döneminde devletin ideolojik aygıtı olarak tasarlanan Darülelhanın batılılaşma yolundaki ütopyasını ele almayı amaçlamaktadır. Çalışma nitel araştırmalardan literatür taramasına dayalı gerçekleştirilmiştir. Darülelhanın Osmanlı Devleti döneminde kuruluş amacının hem Türk müziği hem de Batı müziği bir anlayışla düalist bir yapı olduğu dikkat çekerken, bilhassa erken cumhuriyet döneminden başlayarak cumhuriyet resmî ideolojisinin söylemleri doğrultusunda batılı tarzda bir kimliğe büründüğü müşahede edilir. Darülelhanla birlikte batılılaşması ütopyası gerçekleştirilmeye çalışılırken aynı zamanda kurumun gerçekleştirdiği derleme faaliyetleriyle birlikte Orta Asya kökenli bir kimlik olgusu yaratmak düşüncesi de hâkim politik söylem haline dönüşür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
21

ZENGİNOĞLU, Samet. "ŞARLMAN VE PİRENNE TEZİ." Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi 10, no. 32 (2022): 232–40. http://dx.doi.org/10.33692/avrasyad.1176857.

Full text
Abstract:
Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılın son çeyreğinde yıkılmasının ardından Avrupa tarihi sayfaları tartışmalı birçok konuya sahip olmuştur. Şüphesiz Roma’nın Avrupa’daki uzun süreli etkisinin ardından ekonomik, dini ve sosyo-politik eksenlerdeki bu tartışmaları doğal kabul etmek gerekmektedir. Feodalizmin yükselişi, Kilisenin Roma sonrası güç boşluğunu doldurması, iç tehditler ve bir “öteki” olarak İslam’ın yükselişi gibi gelişmeleri bu bağlamda değerlendirmek mümkündür. Böylesi bir dönemde Karolenj İmparatoru Şarlman’ın Avrupa tarihindeki rolü/konumu önemli bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Çünkü bu dönem, bir yandan Müslüman fetih süreçlerini kapsarken diğer yandan da Şarlman’ın reformlarını içerisinde barındırmaktadır. Ayrıca Şarlman, attığı adımlar bağlamında Avrupa’da “birlik” düşüncesinin temellerini inşa eden önemli bir isim olarak görülmektedir. Bu döneme dair en tartışmalı tezin sahibi olarak ise Belçikalı tarihçi Henri Pirenne ile karşılaşılmaktadır. Pirenne’in “Hz. Muhammed olmasaydı, Şarlman olmazdı” söylemi üzerine kurgulanan tezi gündeme geldiği günden itibaren literatürde sıkça tartışılan hususlardan birisi olmuştur. Ancak bu görüşün detayları dikkate alındığında, teze karşı çıkan görüşlerle/çalışmalarla karşılaşılmaktadır. Bu çalışma, özellikle Pirenne tezine yönelik olarak Türkçe literatürde müşahede edilen boşluğa bir katkı sunma amacını taşımaktadır. İlgili amaca yönelik olarak da çalışma, öncelikle Şarlman’ın Avrupa tarihindeki önemli rolüne/konumuna dikkat çekerken, sonrasında Pirenne’in tezine ve teze karşı çıkan görüşlere yer vermektedir. Çalışmanın temel hipotezi ise bütün bu tartışmaların aslında Avrupa karşısında “Doğu”nun konumlandırılması sorununun bir yansıması olduğudur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
22

KARACAGİL, Ö. Kürşad. "Berlin Sefiri İbrahim Hakkı Paşa’nın I. Dünya Savaşı Hakkında Bilinmeyen İki Raporu (1916)." JOURNAL OF HISTORY AND FUTURE 9, no. 1 (2023): 39–57. http://dx.doi.org/10.21551/jhf.1268259.

Full text
Abstract:
Türk-Alman ilişkileri uzun bir tarihi geçmişe sahiptir. İlişkilerde önemli dönüm noktalarından birisi ve belki de en önemlisi, Türk tarihine, Harb-i Umumi ya da Cihan Harbi olarak geçen I. Dünya Savaşına müttefik olarak girilmesidir. Savaş içerisinde de ilişkilerin gelişmesine önem veren iki ülke, en tecrübeli bürokratlarını büyükelçi/ Sefir-i Kebir olarak görevlendirmişlerdir. Bu bağlamda, Osmanlı Devleti, Sadrazamlık dahil olmak üzere birçok üst düzey görevde bulunan, Darülfünunda verdiği dersler ve kitaplarıyla bilinen, batıyı ve batılı fikirleri iyi tanıyan İbrahim Hakkı Paşa’yı 21 Temmuz 1915’te Berlin’e Sefiri Kebir olarak atamıştır. Hakkı Paşa bu görevi Temmuz 1918 tarihine yani vefatına kadar sürdürmüştür. &#x0D; Makalede, İbrahim Hakkı Paşa’nın bizzat kaleme aldığı iki rapor tartışılacaktır. Raporlar, 3 ve 11 Ocak 1916 tarihlerinde yani I. Dünya Savaşı’nın ortalarında yazılmış; “mahremane” ibaresiyle Osmanlı Hariciye Nezareti yollanmıştır. Raporlar birbirini tamamlar niteliktedir. Raporlarda, I. Dünya Savaşında yaşanan gelişmeler bağlamında, ateşkes, Almanya’nın savaşa bakışı, cepheler ve burada yaşanan gelişmeler, savaşın hangi devlet ya da devletler mağlup edilirse İttifak devletlerince kazanılabileceği tartışması yapılmıştır. Hatta bazı noktalarda Almanya’ya karşı eleştiriler dahi bulunmaktadır. Dönemin Osmanlı yönetimi açısından hayati öneme sahip olan bütün bu bilgiler, bizzat Berlin’de bulunan ve savaşı Almanya’nın başkentinden müşahede etme imkânına sahip olan bir Osmanlı Sefiri gözünden ele alınmıştır. &#x0D; Anahtar Kelime: Birinci Dünya Savaşı, Almanya, Osmanlı Devleti
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
23

ÇAPAR, Selim, and Mehmet KOCA. "ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN KAYMAKAMLIK MESLEĞİ ALGISI." Uluslararası Ekonomi Siyaset İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi 6, no. 2 (2023): 89–105. http://dx.doi.org/10.59445/ijephss.1238931.

Full text
Abstract:
Özet Türkiye’de devletin toprak üzerindeki yapılanması ve yönetimi mülki idare sistemine dayanmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde sosyoekonomik, değişimlerden dolayı değişime uğrayan mülki idare sistemi kendisini devamlı bir şekilde güncellemiş ve günümüzdeki halini almıştır. Sistemin merkezinde yer alan mülki idare amirleri güvenlikten, sosyal yardıma ve eğitime kadar il ve ilçe düzeyinde farklı alanlarda koordinasyonun sağlanması ve gelişmelerin kaydedilmesi için kritik ve stratejik bir fonksiyon üstlenmekte olup, ülkenin mülki yapılanmasının yönetilmesinde stratejik insan kaynağını ve unsurunu oluşturmaktadır. Bu kapsamda mesleğin ilk aşamasını oluşturan kaymakamlık mesleğinin gerek toplum nezdinde gerekse de üniversite öğrencileri arasında algısının tespit edilmesinin, eğilimlerin belirlenmesi açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Geçmişte ve günümüzde yapılan çalışmalar ışığında mülki idare amirlerinin toplum nezdinde statü ve saygınlığının oldukça yüksek olduğu ve tercih edilen bir meslek olduğu görülmüştür. Özellikle üniversite öğrencilerine yönelik bu araştırmada ilgili sorulara verilen yanıtların %90’lar üzerinde seyrettiği görülmektedir. Yapılan çalışmalar doğrultusunda bir mülki idare amirinin taşıması gereken en önemli özelliklerin tarafsızlık ve dürüstlük, halka yakınlık, yerelin sorunlarına vakıf olma gibi özellikler olduğu müşahede edilmiştir. Bununla birlikte kaymakam adaylarının seçimi aşamasında nesnel ölçütlere göre seçim yapılmadığına ve siyasal etmenler gibi durumların nesnelliği bozduğuna yönelik genel bir kaygının olduğu tespit edilmiştir. Bu bulgunun önceki araştırmalara da yansıdığı ve varlığını sürdürdüğü ifade edilebilir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
24

Gül, Ali Rıza. "Türk Destanlarının Dînî Meşrûiyeti Sorunu: Kur’ân Kıssaları Merkezli Bir Analiz." MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi 14, no. 2 (2025): 470–94. https://doi.org/10.33206/mjss.1485585.

Full text
Abstract:
Destanlar millî kimliğin kurucu unsurlarının en önde gelenlerinden olduğu gibi, onu koruyan, nesilden nesile aktaran ve gerektiğinde dönüştüren unsurların da önemlilerindendir. Türk destanları dünyanın en eski ve en uzun destanlarıdır; en çok destana da Türkler sahiptir. Bu makalenin amacı Türk Edebiyatı eserlerinde yer alan bu destanların İslam dini zaviyesinden meşrû görülüp görülemeyecek yönlerini Kur’ân’a ve Tefsir ilminin kaynaklarına dayanarak ortaya koymak, böylece bu millî öykülerle dînî hassasiyetler arasında çoğunlukla gereksiz yere oluşan gerilimi azaltmaktır. Çünkü modern zamanlarda Türk destanlarına bazı çevrelerce gerçeküstü anlatımlarla ve özellikle kurt motifiyle ilgili olarak şiddetli eleştiriler yöneltildiği müşahede edilmektedir. Oysa destanlarda gerçeküstü unsurların bulunması gayet normal karşılanmalıdır; zira bu bir öykünün destan kabul edilebilmesinin en başta gelen şartlarındandır. Bu yüzden destan çözümlemelerinde zâhirden ve lafızlardan çok tiplerin ve motiflerin taşıdığı sembolik anlamlara odaklanmak gerekmektedir. İslam öncesine tarihlenen Türk destanlarının bir kısmında geçen kurt motifinin kadını sembolize etmesi, kadının eski zamanlardan beri Türkler içerisindeki önemli mevkiini ve gücünü göstermesi, onun Türkleri yok olmaktan kurtaran ve neslinin devamını sağlayan rolünü simgelemesi bunun bir örneğini oluşturmaktadır. Gerçeküstü unsurlara gelince Kur’ân kıssaları gibi çözümlendiğinde bunlarla ilgili meşrûiyet sorunu ekseriyetle ortadan kalkmaktadır. Bu yollara başvurulduktan sonra hâlâ tevhîd ilkesi ile bağdaşmayan veya helâl-haram sınırının dışına çıkan unsurları ise İslam dini ile uzlaştırmak mümkün görünmemektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
25

Adiloğlu, Adilhan. "Karaçay-Malkar Türkçesinde {-(X)wçU} Ekinin Yapısı ve İşlevleri." Türklük Bilimi Araştırmaları, no. 57 (June 1, 2025): 11–37. https://doi.org/10.17133/tubar.1635043.

Full text
Abstract:
Karaçay-Malkar Türkçesinde esas itibarıyla fiilden isim yapım eki olarak genellikle kalıcı isim ve sıfatlar teşkil etme işleviyle karşımıza çıkan {-(X)wçU} eki aynı zamanda isim-fiil ve sıfat-fiil teşkilinde kullanılmasının yanı sıra basit ve birleşik fiil çekimlerinde geniş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman kipi olarak da kullanılmaktadır. Türkiye Türkçesinde {-IcI, -UcU} ekiyle karşılanan söz konusu bu ek çağdaş Türk lehçelerinin pek çoğunda bazı ses değişikliklerine uğramak suretiyle {-wçI}, {-wçU}, {-wşI}, {-wşU}, {-OOçU}, {-UUçU} vb. şekillerinde genellikle kalıcı isim ve sıfat-fiil teşkilinde günümüzde de kullanılmaya devam etmektedir. Çalışmamızda Eski Türkçe döneminde {-IGçI} şeklinde karşımıza çıkan söz konusu bu ekin, yine aynı dönemde ortaya çıkan {-GUçI} ekiyle olan şekil ve işlev benzerliği hakkında ileri sürülen görüşlerden kısaca bahsedilmiştir. Bilâhare {-IGçI} gelişimini müteakip Karaçay-Malkar Türkçesinde {-(X)wçU} şeklini alan söz konusu bu ekin Karaçay-Malkar Türkçesindeki işlevleri ayrıntılı olarak incelenmiş ve Karaçay-Malkar Türkçesine ait edebî eserlerden alınan örneklerle desteklenmiştir. Çalışmamızın neticesinde Karaçay-Malkar Türkçesinde {-(X)wçU} ekinin sahip olduğu işlevleri içerisinde geniş zaman ifadeli sıfat-fiil teşkilinde oldukça işlek olarak kullanıldığı, bunun yanı sıra hem basit fiil çekiminde ve hem de birleşik fiil çekiminde geniş zamanı ifade eden bir çekim eki olarak yeni bir işlev kazandığı müşahede edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
26

Fazlıoğlu, Şükran. "Bir ‘Ben-Aynası’ Olarak Seyahatname: XVI. Yüzyılda Osmanlı Devleti’ndeki Arap Seyyahların ‘Kendilik-Bilinci’ Hakkında Bazı Gözlemler -Bedreddin el-Gazzî Örneği-." Osmanlı Araştırmaları 64, no. 64 (2024): 97–124. https://doi.org/10.18589/oa.1597867.

Full text
Abstract:
Kişi kendi bakış açısıyla maddî ve manevî çevresinden bahsettiğinde kendine dair ipuçlarını da vermeye başlar. Bu nedenle bir kişinin, kendi-olmayanlar hakkın- daki anlatıları da bir tür kendilik anlatısı olarak yorumlanabilir. Diğer taraftan tarihte askerî seferler için gözlem yapma, ilim tahsil etme, hac görevini yerine getirme, elçilik vazifesi gibi pek çok farklı sebeplerle seyahat edip gördüklerini ve yaşadıklarını yazıya geçiren seyyahların kaleme aldıkları eserler sayesinde hakkında bilgi bulunmayan bölgeleri ve bu bölgelerin halklarını, farklı açılardan tanımak mümkündür. Ayrıca bu literatür okuyucuya seyyahın gösterdiği ölçüde hem bizzat seyyahın kendini ve dünyaya bakışını hem de bölge insanının dünya anlayışını verir. Benzer durum Osmanlı döneminde Arap kökenli âlimler tarafından kaleme alınan seyahatnamelerde de müşahede edilebilir. Bu eserlerde seyyah hem kendisi, hem içinden çıktığı toplum, hem de gezip gördüğü yerler hakkında okuyucusuna bütüncül bir resim sunar. Bu çalışmada Arap toplumlarının yaşadıkları coğrafyaların Osmanlı devletinin bir parçası olmasından sonra kaleme alınan ve iki toplumun birlikte yaşama tecrübesinin gözlemlenebileceği 16. y.y. seyahatnamelerinden, Bedreddin el-Gazzî’nin (1499-1577) el-Metâli‘u’l-bedriyye fi’l-menâzili’r-Rûmiyye adlı eseri ele alınacak ve yukarıdaki ilkeler çerçevesinde tahlil edilecektir. Özellikle seyyahın satırlar arasına kendine dair serpiştirdiği bilgiler çekilip çıkarılacak; mekan, kişiler ve ilişkiler üzerinden çizdiği resmin içine gömülü kendisinin, silik bir şekilde de olsa, fotoğrafı çekilecektir. Böylece, seyahatnamelerin, makalede işaret edilen ilkeler çerçevesinde, bir tür ben-anlatısı metinleri olarak kullanılabileceği gösterilmeye çalışılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
27

Koç, Kemalettin. "Osmanlı Bürokrasisinde Arzuhâllerin Değerlendirilme Usullerine Bir Örnek: Manastır Kazası Âşar Tevzi‘ine Yapılan İtirazlar ve Vilâyet Merkezine Yansımaları." Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 21, no. 2 (2024): 859–76. http://dx.doi.org/10.33437/ksusbd.1429396.

Full text
Abstract:
Osmanlı padişahları, haksızlık karşısında adaletin tecellisine büyük önem vermişlerdir. Bu maksatla ciddi gayretler sarf edip gereken tedbirleri almışlar, şikâyet hakkını bütün reayaya tanımışlardır. Dahası, devletin süregelen sosyal ve idarî hayatında haksızlığa uğrayan veya uğradığını düşünen reaya ve askerî sınıfın ilgili kurumlara arzuhâller vererek hakkını aramasını teşvik etmişlerdir. Bu çalışmada şikâyet hakkı olarak verilen arzuhâllerin Osmanlı bürokrasisinde değerlendirme usulleri, Manastır Kazası âşar tevzi‘ine yapılan itirazlar bağlamında incelemeye tabi tutulmuştur. Verilen arzuhâllerdeki itiraz konuların çeşitlilik arz etmiştir. Her köy için ortak veya farklı konuları içeren şikâyet, itiraz ve talepler yer almıştır. Bu yüzden arzuhâllerde belirtilen talepler, her köy için ayrı ayrı ele alınmıştır. Yapılan itiraz ve talepler, kurulan komisyonda tetkik edilmiştir. Komisyonun tetkikatının neticeleri Vilâyet İdare Meclisi’ne gönderilmiştir. Meclis de bu bilgiler ışığında bir karara varmıştır. Vilâyet İdare Meclisi’nin, kararları verirken kamu ve ahali hakkının korunmasına azami derecede riayet ettiği, ciddiyet ve titizlikle çalıştığı müşahede edilmiştir. Dolayısıyla Osmanlı bürokrasisinin, devleti adalet kapısı olarak görüp onun şefkat ve merhametine sığınarak adalet dağıtmasını bekleyenler karşısındaki, çalışma, gayret ve kararlılığı önemlidir. Doğru karar verebilmek için arzuhâllerin kabulünden, konunun tetkik ve tahkikatında neye ve nerelere dikkat edip hangi kayıt ve kişilere müracaat ettiği bizzat görülmüştür. Ayrıca arzuhâl tetkiklerinin köy köy ayrıntılı olarak verilmesi, Osmanlı bürokrasisinde arzuhâllerin değerlendirilme usullerine bir örnek teşkil etmiştir. Bunun yanında arazi çeşidi, ürünleri, reaya sınıfları gibi çeşitli konularda bölgenin sosyoekonomik yapısı hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
28

AĞIRBAŞ, Abdulhekim. "Pandemi Dönemi Çevrimiçi Kur’ân Eğitim-Öğretimi: Aybü ve Çakü İslami İlimler Fakültesi Örneği." Mütefekkir 9, no. 18 (2022): 357–84. http://dx.doi.org/10.30523/mutefekkir.1219554.

Full text
Abstract:
Kur’ân eğitim-öğretimi Cebrâil (a.s.) ile Hz. Peygamber arasında arz, sem’a usülleriyle başlayıp Hz. Muhammed (s.a.s.) ve sahabe, onlardan da tabiîn, kırâat imamları olmak üzere sahih senedle günümüze kadar kesintisiz bir şekilde devam edegelmiştir. 2019 yılında dünyayı sarsan Covid-19 salgını ile birlikte bu eğitim-öğretim, bazı yerlerde yüz yüze yapılamayıp uzaktan eğitim şeklindeki uygulamalarla sürdürülmüştür. Bu dönemde Kur’ân eğitim-öğretiminin çevrimiçi olarak devam ettiği yerlerden biri de üniversiteler olup araştırmamız, AYBÜ ve ÇAKÜ İslami İlimler Fakültelerindeki Kur’ân eğitim-öğretiminin bu süreçteki uygulamalarını kapsamaktadır. Araştırmanın amacı, öğretim elemanları ve öğrenciler açısından pandemi sürecinde Kur’ân Okuma ve Tecvîd derslerini değerlendirmek, bu dersin uzaktan eğitimle işlenmesinin avantaj ve dezavantajlarını ortaya koymak, bilimsel araştırma ile tespit yaparak önerilerde bulunmaktır. Çalışmamıza veri toplamak amacıyla uzman görüşü doğrultusunda öğretim elemanlarıyla yarı yapılandırılmış mülakat formu üzerinden, öğrencilerle anket uygulaması yapılarak karma araştırma yönteminden istifade edilmektedir. Araştırmada elde edilen verilerin SPSS programı ile analizi gerçekleştirilmektedir. Araştırma sonucunda öğretim elemanları ve öğrencilere göre yüz yüze eğitim ile yapılan Kur’ân derslerinin çevrimiçi kıyasla daha verimli olduğu görüşü ön plana çıkmaktadır. Öğrenciler iletişim araçlarında belirli oranda sıkıntı çektiklerini, sistemsel sorunlardan etkilendiklerini ancak bulundukları yerlerden derslere katılma fırsatı bulmalarından dolayı zamandan kazanımlarının olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca yapılan araştırmada bu dönemde söz konusu derslere katılan öğrencilerin eğitimden kopmadıkları için yüz yüze eğitime başladıktan sonraki süreçte de daha başarılı oldukları müşahede edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
29

KURT, Selim. "“Yeni Terörizm”in Geleceğin Güvenlik Ortamına Etkileri: Daeş Örneği." Gazi Akademik Bakış 13, no. 25 (2019): 133–61. http://dx.doi.org/10.19060/gav.658968.

Full text
Abstract:
Terörizm, özellikle Soğuk Savaş sonrası dünyada uluslararası politik gündemi sıklıkla meşgul etse de, modern bir fenomen değildir. Hiç kuşkusuz 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ye yönelik olarak on dokuz El Kaide militanı tarafından gerçekleştirilen terör eylemi, terörizm açısından tam bir kırılma noktasıdır. Bu noktadan sonra değişen organizasyon yapısı ve yöntemleriyle “yeni terörizm” olarak ad-landırılmaya başlanan terörün motivasyon kaynakları ile uygulamaları da önemli ölçüde değişmiştir. Öncelikle yeni terör örgütlerinin minimum emir komutanın geçerli olduğu gevşek yatay ağlar şeklinde örgütlenmeye başladıkları görülmektedir. İkinci olarak bu terör dalgasındaki örgütlerin kendilerinden öncekilere nazaran konvansiyonel silahların yanı sıra kitle imha silahlarına yönelik ilgilerinin ve erişim isteklerinin de arttığı müşahede edilmektedir. Ayrıca bu yeni terör dalgasının ideolojik olarak mistik ve dini motivasyonlara dayalı olduğu söylenebilir. Diğer taraftan bu yeni terörist örgütler eylemlerin¬de can kayıplarını en üst seviyeye taşıyacak alışılmadık asimetrik yöntemler kullanmaktadırlar. İlave olarak bu örgütlerin, teknolojik gelişmelere paralel olarak, sosyal medya gibi yeni iletişim araçlarının kullanımında da uzmanlaştıkları görülmektedir. Hiç şüphesiz 11 Eylül saldırılarının ardından yeni terörizm tartışmalarının daha yoğun bir şekilde yapılmaya başlandığı bir ortamda DAEŞ’in kullandığı yöntemler ve uyguladığı taktiklerle muadili olan örgütlerin de önüne geçerek yeni terörizmin en önemli temsilcilerinden biri haline geldiği söylenebilir. Bu çerçevede çalışmada, yeni terörizmin geleceğin güven¬lik ortamına etkileri, yeni terör tanımının sahadaki en iyi örneklerinden biri olan DAEŞ terör örgütü üzerinden ortaya konmaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
30

Şahin, Ünal. "Müteahhir Dönem Hanefî Fakihlerinin Kurucu İmamlara Usulde Muhalefeti Mümkün Mü?: İbnü'l-Hümâm Özelinde Bir İnceleme." Bilimname, no. 51 (April 26, 2024): 313–50. http://dx.doi.org/10.28949/bilimname.1406544.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada Hanefî mezhebinin kurucu imamlarına müteahhir dönem mezhep fakihlerinin usul mesailinde muhalefet edip edemeyeceği hususu ele alınmıştır. Konu hakkında Hanefî mezhebinde genel kabul, kurucu imamlara usulde muhalefetin olmadığı yönündedir. Mezhepteki bu kabulün Sanayi Devrimi’ne kadar devam ettiğini söylemek mümkündür. Ancak sonraki dönemlerde meselenin farklı bir noktaya evrildiği müşahede edilmektedir. Bilhassa modern dönem çalışmalarında kurucu imamlara gerçek anlamda muhalefetin varlığı, sınırları ve keyfiyeti sorgulanmıştır. İbnü’l-Hümâm (ö. 861/1457) özelinde meseleye bakıldığında ise daha farklı bir tablo karşımıza çıkmaktadır. O, hicri 9’uncu asırda Mısır coğrafyasında yaşamış bir Hanefî fakihi olarak, farklı bir âlim prototipi ortaya koymakta ve usul meselelerinde içtihatta bulunmaktadır. Bu içtihatlar, mezhepte istikrar bulan ve kurucu imamların görüşlerini yansıtan metinlerden farklılık arz etmektedir. Onun, muhalefet ettiği konuların örf, âdet, zaman ve zemine göre değişen ayrıca, fetva mahiyetinde olmayan görüşlerden müteşekkil olduğunu da ifade etmek gerekmektedir. Bu kapsamda İbnü’l-Hümâm’ın usulî konularda mezhepteki yerleşik yaklaşımdan farklı görüşler ileri sürdüğü ve bunları temellendirmeye çalıştığı görülmektedir. Diğer taraftan İbnü’l-Hümâm’ın bu yönü, mezhep usulünden bütünüyle ayrılmadan tikel meselelerde içtihat faaliyetinin de devam ettiğinin açık delillerindendir. Buradan, mezhep ulemasının ilmî yetkinliğe ulaştığında fürû fıkıh bir tarafa usul mesailinde dahi içtihat ettiği anlaşılmaktadır. Bu içtihatların, farklı bir mezhep görüşünün tercihi olmadığı bilakis, delilden hareketle ulaşılan neticeler olduğu belirtilmelidir. Ayrıca onun Hanefî mezhebinde istikrar bulan yaklaşımdan ayrılan her bir farklı görüşü, içtihat merkezli olmayıp bazen konu hakkında tercih olabilmektedir. Bundan dolayı bu gibi farklılıkların içtihat mı yoksa tercih mi olduğunun iyice tetkik edilmesi gerekmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
31

Yavuz, Hakan A. "Ceza Muhakemesinde Basit Yargılama Usulünün Uygulamasına İlişkin İki Önemli Sorun Üzerine." Çukurova Üniversitesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, no. 7 (June 15, 2025): 381–89. https://doi.org/10.59399/cuhad.1671093.

Full text
Abstract:
Basit yargılama usulü, ceza muhakemesinde mutabakata dayalı alternatif bir kovuşturma yöntemidir. Alternatif kovuşturma yöntemlerimde uyuşmazlığın bir ceza yargılamasına tabi tutulması öngörülmekte ancak buna ilişkin süreçlerde yapılması gereken bazı işlemlerin, çoğunlukla failin kabulüne bağlı olarak atlanması suretiyle bir hükme varılması söz konusu olmaktadır. Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda bu anlamdaki tek yöntem basit yargılama usulüdür. Bu çalışmada, basit yargılama usulüne ilişkin uygulamada görülen iki önemli sorun üzerinde durulacaktır. Zira ceza muhakemesi süreçlerini hızlandırmak ve kısaltmak suretiyle uzun yargılama sürelerini azaltmak ve yargılama makamlarının daha nitelikli ve karmaşık dosyalara daha uzun süre ayırabilmesini temin etmek için getirilen basit yargılama usulü kurumunun söz konusu sorunlar nedeniyle tam aksi sonuçlara yol açabilecek şekilde uygulandığı müşahede edilmektedir. İlk sorun, mahkeme tarafından kovuşturmaya basit yargılama usulü ile devam edileceğinin taraflara bildirilmesi üzerine, taraflardan birisinin sürece genel yargılama usulü ile devam edilmesini yazılı olarak talep etmesi halinde uygulamada bu talebin dikkate alınmayarak basit yargılama usulünün uygulanmasına devam edilmesidir. İkinci sorun ise Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında yeniden düzenlenen itiraz usulü ile ilgilidir. Mevcut düzenlemeye göre basit yargılama usulü ile karar veren mahkeme itiraz üzerine dosyadan el çekmekte, genel usulle yapılacak yargılamaya bir başka mahkeme tarafından devam edilmesi gerekmektedir. Ancak bu durum, uygulamada özellikle fazla iş yüküyle çalışmakta olan mahkemelerin “iş çıkartma” saikiyle hareket etmeleri nedeniyle kurumun getirilme amacına aykırı bir şekilde yargılama süresinin uzamasına neden olmaktadır. Çalışmada, “usul istismarı” niteliğinde olan söz konusu uygulamanın önüne geçilebilmesi için kanun değişikliği yapılması önerilmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
32

Karataş, Zübeyir. "Kur’ân’da Şekâvet Kavramına Bakış." Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 12, no. 24 (2025): 231–49. https://doi.org/10.17050/kafkasilahiyat.1656229.

Full text
Abstract:
İnsanın en büyük özelliklerinden biri düşünme ve düşündüklerini analiz etme yetisine sahip olmasıdır. Sağlıklı düşünmenin ve îsâbetli analiz yapmanın birtakım yöntemleri bulunmaktadır. Bu yöntemlerin başında kavramların usulüne göre yorumlanması gelmektedir. Çünkü kullanılan kavramlar, genel anlamda insanın düşüncesini etkilemekte ve onu yönlendirmektedir. İnsanın düşünme kapasitesi ile kullandığı ve bildiği kavramlar arasında doğrudan ilişki bulunmaktadır. Bu nedenle kavramları geniş perspektiften ele alıp onları bu şekilde değerlendirmek ilim alanında büyük ve önemli bir boşluğun doldurulmasına ciddi katkılar sunmaktadır. Özellikle vahiy kaynaklı olan Kur’ân’da bu faaliyetin önemi daha fazla kendini hissettirmektedir. Bundan dolayı İslâm âlimleri, tedvin faaliyetinin başladığı hicri ikinci asır ile zirveye ulaştığı dördüncü asır arasında Kur’ân’ın âyetlerinde bulunan ve anlaşılması sarih olmayan birtakım kelimelerin anlamını tespit etmek ve onların analizini doğru bir şekilde ortaya koyabilmek için çok sayıda eser kaleme almışlardır. Konunun önemine binaen bu makalede hem ‘şekâvet’ kavramının tahlili genel anlamda yapılmaya hem de İlgili kavramın ve türevlerinin Kur’ân’daki mushaf sıralaması gözetilerek hangi âyetlerde ve ne tür anlamlarda kullanıldığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırma neticesinde söz konusu kavramın kullanımında farklı anlamların söz konusu olduğu ve dahi Kur’ân’da genellikle İslâm dairesi dışında kalanlar başta olmak üzere “bedbahtlık, asi olmak, kibirli olmak, sıkıntı ve meşakkat” gibi farklı anlamlarda kullanıldığı görülmüştür. Aynı şekilde ilgili kavramın hadislerde de Kur’ân-ı Kerîm’deki anlamlara paralel olarak yer aldığı açık bir şekilde müşahede edilmiştir. Kur’ân’da bu kavramın âyetler içerisinde farklı anlamlara tekabül etmesi ve başka ilim dallarında kullanıyor olması, bizde araştırılmayı hak eden bir konu olduğu kanaatini oluşturmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
33

Koyuncu, Recep. "Muhammed el-Harrâz’ın Mevridü’z-Zam’ân Adlı Manzumesi Özelinde Kıraat İlminde Resmü’l-Mushaf Meselesi." Mütefekkir 11, no. 22 (2024): 399–419. https://doi.org/10.30523/mutefekkir.1600522.

Full text
Abstract:
Kur’an’ın harf ve kelimelerinin Hz. Osman’ın İslâm merkezlerine gönderdiği Mushafların imlâsına muvafık olarak yazılması “Resmü’l-Mushaf” veya “Resmü’l-Osmânî” tabiriyle ifade edilmiştir. Hz. Osman zamanında istinsah edilen Mushafların kendine mahsus imlâ keyfiyeti ulema tarafından “Resmü’l-Mushaf” veya “Resmü’l-Osmânî” adıyla tespit edilip kayda geçirilmiş ve günümüze kadar bu şekilde intikal etmiştir. İhtiyaca bağlı olarak zaman içinde birtakım ilaveler yapılsa da söz konusu imlâ öz itibarıyla muhafaza edilmiştir. Sonraki dönemlerde Mushaf yazımında Hz. Osman tarafından çoğaltılan Mushaf-ı Osmânî’nin imlâ keyfiyetinin esas alınıp muhafaza edilmesinde kıraat ilminin de önemli rolü olmuştur. Bu makalede Resmü’l-Mushaf’a dair yapılan çalışmalar arasında önemi haiz Muhammed b. Muhammed el-Harrâz’ın (ö. 728/1318) Mevridü’z-zam’ân adlı eseri incelenmiştir. Bu yönüyle çalışmada, Harrâz’ın alanla alakalı manzumesinin literatürdeki yerinin tespiti amaçlanmıştır. Ayrıca çalışmada, manzumenin metodu, ele aldığı konular ve Mushaf imlasındaki yerini, öne çıkan bir şerh üzerinden tahlil yöntemi tercih edilmiştir. Çalışmada öncelikle Resmü’l-Mushaf, Mushafın bağlayıcılığı gibi konulara ilişkin bilgilerin yanı sıra alanla alakalı literatüre işaret edilmiştir. Sonrasında Mevridü’z-zam’ân adlı manzum eserin öncelikle kullandığı kaynaklara değinilmiş, eserin dil ve anlatım özellikleri hakkında içerik analizi yapılmıştır. Bu bağlamda, makalenin konusunu teşkil eden Harrâz’ın ilgili çalışmasını değerli kılan ve diğerlerinden ayıran hususlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Harrâz’ın eserinin el-Mukni’, et-Tebyîn, el-Akîle gibi Mushafın imlâ keyfiyeti hususunda başat eserlerde yer alan malumatın derli toplu aktarılması noktasında önemli bir çalışma olduğu müşahede edilmiştir. Netice itibarıyla Resmü’l-Mushaf ve zabtu’l-Mushafa dair hususların bir arada verilmesi sebebiyle eserin Mushaf imlâsı literatürüne nitelikli bir katkıda bulunduğu da tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
34

VARLI, Abdussamet, and Yusuf TOPYAY. "Kur’an’daki Peygamberler Örnekliğinde Kardeşlerin Hukuku." İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi 12, no. 1 (2023): 302–19. http://dx.doi.org/10.15869/itobiad.1197744.

Full text
Abstract:
Kur’an, gönderilmiş olan birçok peygamberden sadece çok azının hayatından tüm insanlık için rol model olacak kısmi örneklere yer vermiştir. Dolayısıyla Kur’an’da kendisine yer bulmuş olan peygamberî örneklerin, insanlık tarihi içerisinden adeta seçilmek suretiyle ele alınmış çok önemli hususları ihtiva etmiş olduğu muhakkaktır. Peygamberlerin gönderilmiş oldukları toplumlar ile aralarında geçen tebliğ, davet, mücadele, diyalog gibi ilişkilere bakıldığında, bu örneklerin inanan kimselerin günlük hayatının her safhasında karşısına çıkacak ailevi, sosyal, ahlaki ilkeleri barındırmış olduğu müşahede edilecektir. Sosyal hayatın ailede biçimlenmesinde birincil yeri ve etkisi olan (biyolojik) kardeşlerin uyumu aynı zamanda İslam’ın hedeflemiş olduğu ideal toplumun oluşmasını sağlayacaktır. Günlük hayat içerisinde fertlerin en çok hukuku taalluk eden kişilerin başında kardeşlerinin geldiği söylenilebilir. Sosyal bir varlık olması yönüyle oluşturacağı çevresinde ise insanın en önemli muhataplarından biri, hayata aynı ortamda başladığı, aynı kültür ve terbiyeyi aldığı ve benzer mücadeleleri birlikte vermiş olduğu kardeşleridir. Kardeşler arasında oluşacak olan hukukun birçok yönüyle topluma yansıyacak olması ve toplumun şekillenmesi sürecinde birincil etkiye sahip olması sebebiyle, Kur’an’ın kardeşler arası iletişime bakışı son derece önemlidir. Bu önemli iletişim ortamında, rol model olmuş peygamberleri, kardeşlerin kendi hayatlarında örnek almaları ise inanmış bir kimse için olmazsa olmazlar arasında kabul edilmelidir. Ailede kardeşler özelinde Kur’an’ın en önemli rol model şahsiyetler olarak insanlığa sunmuş olduğu peygamber hayatları çerçevesinde ne söylemiş olduğu bu çalışmanın ana eksenini oluşturmaktadır. Kıyamete dek insanlık için yol gösterici kimliğe sahip olan Kitabullah’ın, ailenin ve toplumun temeli mahiyetindeki kardeşler hakkındaki yaklaşımı peygamberler özelinde hangi mesaj ve örneklerle insanlığa sunulmuştur? Bu soru cevaplandığında ilahi öğreti çerçevesinde oluşturulmak istenen fertler arası sağlıklı birincil ilişkilerin keyfiyeti de bir nebze cevabını bulmuş olacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
35

ARSLAN, Abdurrahim. "Kabile Asabiyeti Açısından Bedir Gazvesi." İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi 12, no. 5 (2023): 2817–31. http://dx.doi.org/10.15869/itobiad.1343937.

Full text
Abstract:
Câhiliye döneminde Araplar, değişik geleneklerin hâkim olduğu ve temelini asabiyetin teşkil ettiği kabile sistemi çatısı altında yaşıyorlardı. Kabilenin aldığı kararlar gerek siyasî gerek sosyal açıdan toplumun hayatında birinci derecede etkili oluyordu. İslâmiyet’in doğuşu sırasında kabile asabiyeti hayret verici bir şekilde etkisini göstermeye devam etmiş, bu da Kureyş ve Arap kabilelerini apaçık olan gerçekler karşısında kibirli kılmıştır. Hz. Peygamber ve Müslümanları Mekke’den göçe zorlayan Kureyş, Medine’den de onları çıkarıp atmak hatta tamamen yok etmek arzusundaydı. Kureyş’in tehditlerine karşı Hz. Peygamber bazı tedbirler almıştır. Bu tedbirler sonucunda İslâm tarihinin önemli olaylarından biri olan Büyük Bedir Savaşı meydana gelmiştir. Bu çalışmada söz konusu savaş esnasında Kureyşlilerin tutumları asabiyetçilik bağlamında ele alınmaktadır. Genel olarak savaşa iştirak edenlerin tutumlarına bakıldığında Kureyş’ten az bir kesimin savaş istediği, büyük kısmının çevre baskısından, kibir ve gururdan dolayı savaşa katıldıkları ortaya çıkmaktadır. Nitekim Benî Hâşim’le siyasî çekişme içinde olan Benî Mahzûm ve Benî Abdüddâr’ın insanları savaşa teşvik ettiği ve onlara baskı uyguladığı görülmektedir. Savaşa katılma hususunda diğer kabilelerin ise pek istekli olmadıkları anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber’in dayıları olan Benî Zühre ve Hz. Ömer’in kabilesi Benî Adî savaşa katılmazken, Benî Hâşim savaşa kerhen katılmıştır. Özellikle kervanlarının kurtulduğunu öğrendikten sonra Kureyş’in önemli kollarından sayılan Benî Ümeyye ve Benî Esed daha yoldayken dönmek istemişlerdir. Çalışmada zikredilen kabilelerin tutumuna bakıldığında Câhiliye taassubundan kaynaklanan kabile asabiyetine dayandığını söylemek mümkündür. Diğer taraftan savaşa katılmayanların veya gönülsüz katılanların Hz. Peygamber’le yakın akrabalık bağlarının olduğu görülmektedir. Dolayısıyla burada asabiyetin hem müspet hem de menfi tesiri müşahede edilmektedir. Bedir’de; Arap Yarımadası’nda ilk defa kardeşler, baba ve evlatlar birbirlerine karşı kılıç çekmişlerdir. Bunula nesep bağının câhiliyedeki önemini yitirdiği ortaya çıkmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
36

Kılıç, Mehmet, та Muhammed Pilgir. "Hicri II-IV. Asır Kıraat İhticâcı Uygulamalarının Sonraki Dönem Kıraat İhticâcı Uygulamalarına Etkileri: Neşru’l-Ḳırââti’l-‘Aşr Özelinde Bir İnceleme". Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (SAUIFD) 26, № 49 (2024): 327–52. http://dx.doi.org/10.17335/sakaifd.1434229.

Full text
Abstract:
Kurrâ’ya nispet edilen aynı kelimelerdeki edâ farklılıklarının tartışmalara sebep olmasından ötürü kıraat ihtilafı olan kelimelerde ihticâc yapılmasına gereksinim duyulmuştur. Delil getirmek manasında kullanılan ihticâc kavramı, kıraat ihtilafları için söz konusu olduğunda ise kıraat ihtilaflarının sıhhat zemininin ortaya konması kastedilmektedir. Ayrıca 2. asrın sonlarında kıraat tevcîhlerinin yapıldığı müstakil eserler ortaya çıkmakla birlikte kıraat alan yazınına ait genel telifatlarda da kıraat ihticâclarının yapıldığı görülmektedir. Kıraat müelliflerinden biri olan İbnu’l-Cezerî de Neşru’l-ḳırââti’l-‘aşr adlı eserinde zaman zaman kıraat ihticâcına yer vermektedir. Mezkûr eserdeki kıraat ihticâcları hakkında tespit edilebildiği kadarıyla yapılmış tek bir çalışma bulunmaktadır. Fakat bu çalışmada, kıraatten ve bunun dışındaki disiplinlerden yeterince istifade edilmediği belirlenmiştir. Ayrıca selef ulemasının Neşru’l-ḳırââti’l-‘aşr adlı esere ihticâc konusunda etkisi özelinde bir çalışmaya da rastlanmamıştır. Buradan hareketle elinizdeki bu çalışmada, İbnu’l-Ce-zerî’nin kıraat ihticâcına dair uygulamaları Neşru’l-ḳırââti’l-‘aşr adlı eser özelinde incelenmiş, me‘âni’l-Kur’ân ve me‘âni’l-kıraat literatürlerinin ortaya çıktıkları dönem dikkate alınarak h. 2.-4. asırlarda kaleme alınan bu literatürlere ait eserlerin İbnu’l-Cezerî’ye ait kıraat tevcîhlerine etkisinin olup olmadığı araştırılmıştır. Çalışmanın neticesinde İbnu’l-Cezerî’nin yaptığı kıraat tevcîhlerinden ele alınanların bir kısmına, söz konusu üç asırda kaleme alınan me‘âni’l-Kur’ân ve me‘âni’l-kıraat telifatında ekseriyetle yer verilmediği saptanmıştır. İbnu’l-Cezerî’nin ise kıraat ihtilafının olmadığı yerlerde dahi ilgili edâ için ihticâc yaptığı müşahede edilmiştir. Buna ilaveten İbnu’l-Cezerî’nin Neşr’de yaptığı ihticâc uygulamalarının me‘âni’l-Kur’ân ve me‘âni’l-kıraat telifatında yapılan ihticâc işlemleriyle benzeştiği görülmüştür. Yine Neşr’in tevcîh eseri olmaması hasebiyle de İbnu’l-Cezerî tarafından yapılan ihticâcların ihtiyaç merkezli olarak kendini gösterdiği belirlenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
37

EKİNCİ, Zöhre. "Economic Relations and Entrepreneual Spirit in Ahmet Mithat Efendi’s Müşahedat." International Journal of Filologia, December 24, 2023. http://dx.doi.org/10.51540/ijof.1351578.

Full text
Abstract:
Ekonomi, yaşamın her alanına hükmeden dinamik bir yapıya sahiptir ve insan yaşamını, doğrudan etkiler. İnsanlığın bütün maddi ve manevi birikimin gerisindeki temel güdüleyicinin ekonomiye bakan yönü, ağırlık noktasını oluşturur. Bütün kültürlerde varlık gösteren ekonomi merkezli yaşamın izleri, güzel sanat dallarına da yansır. Bazı edebi eserler, özellikle roman türü, yazıldıkları dönemi resmettiklerinden, sanatçının kadrajında görülmeleri ölçüsünde insanı ekonomik ilişkiler ağı içinde yansıtmaktadır. Romanın kimi yönleriyle, en küçük detaylardan büyük hareketliliklere kadar toplumların ekonomik davranışlarının güçlü bir yansıtıcısı olduğu, sadece bu niteliğinden ötürü birçok disiplinin merkezi ilgisi içinde yer aldığı söylenebilir. Toplumsal olguların farklı boyutlarıyla ilgilenen romanların çokluğundan dolayı edebiyat alanında da diğer disiplinlerin merceğinden incelemeler yapılması, günümüzün sorunlarının fazla iç içe oluşu nedeniyle kaçınılmazdır. Günümüzün karmaşıklaşan toplumsal dinamikleri, romanların her zaman insani ve beşeri bilimlerin ilgi kümesinde görünmesini kaçınılmaz kılar.&#x0D; Türk romanının başlangıcından itibaren, sonradan İttihat ve Terakki’nin ‘milli burjuvazi’ oluşturma programının da bir yansıması denebilecek iktisadi girişim fikrini işlendiği gözlenmektedir. Ahmet Mithat Efendi, 19. yüzyıl romantiklerinin de etkisiyle roman kişilerini, yüzyılın ‘çalışma fikri’ni yansıtacak küçük çaplı iktisadi teşebbüsler içinde model olarak gösterir. Yazarın iktisadi gelişim düşüncesinin yansıdığı eserlerinden biri olan Müşahedat, üretim fikrini önemser. Bu makale, yazarın anılan eserine yansıyan, iktisadi girişimcilik fikrini dönemin ruhu içinde çözümlemeyi amaçlamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
38

Tapan, Arif. "Kendi Modernizmini İcat Eden Yazar: Ahmet Mithat Efendi'yi Osmanlı Modernleşmesi Bağlamında Roman Mukaddimeleri Üzerinden Okumak." December 21, 2021. https://doi.org/10.5281/zenodo.8017374.

Full text
Abstract:
1839&rsquo;da ilan olunan Tanzimat Fermanı, imparatorluğun 19. y&uuml;zyılda hız kazanan modernlik deneyiminin bir n&uuml;vesi olarak ele alınmıştır. İmparatorluğun 19. y&uuml;zyıldaki edeb&icirc; &uuml;retim faaliyetlerini &ldquo;Tanzimat edebiyatı&rdquo; ifadesi ile d&ouml;nemselleştirmek de bunun sonu&ccedil;larından biridir. S&ouml;z konusu d&ouml;nem edebiyatını modernleşme bağlamında tartışmaya a&ccedil;mak, imparatorluğun k&uuml;lt&uuml;rel d&ouml;n&uuml;ş&uuml;m&uuml;n&uuml;n boyutlarını anlamlandırabilmek adına &ouml;nemlidir. Zira imparatorluğun her alanına sirayet eden modernleşme kaygısı, kendisine edebi anlayıştaki oluşumda da yer bulmuştur. İmparatorluğun 19. y&uuml;zyıldaki modern edebiyat anlayışının verimli bir &ccedil;er&ccedil;evede tartışılabilmesini m&uuml;mk&uuml;n kılacak temel kaynaklardan biri de Ahmet Mithat Efendi&rsquo;dir (1844-1912). Bu yazının amacı, Ahmet Mithat Efendi&rsquo;nin Hasan Mellah yahut Sır İ&ccedil;inde Esrar (1874), Karnaval (1881) ve M&uuml;şahedat (1891) adlı romanlarının mukaddimelerini odağa alarak, yaklaşık yirmi yıllık s&uuml;re&ccedil; i&ccedil;erisinde yazarın imparatorluğa ve imparatorluğa i&ccedil;kin unsurlara nasıl bir modern bilin&ccedil; ve kimlik tasarladığına yakından bakmaktır. Bu yolla, yazar fig&uuml;r&uuml; olarak Ahmet Mithat Efendi&rsquo;nin, Tanzimat d&ouml;nemi edebi anlayışının ve imparatorluğun kendisinin 19. y&uuml;zyıldaki modernlik algısının hangi saiklerle kurgulandığını g&ouml;rmek m&uuml;mk&uuml;n olacaktır. Bunların sonucunda, Ahmet Mithat Efendi&rsquo;nin, yukarıda anılan roman mukaddimelerinde modernlik ve modernizm olgularını, sırtını kurmaca metinlere dayayarak her defasında yeniden form&uuml;le ettiği (ya da etmek zorunda kaldığı), değişken ve &ccedil;ok boyutlu bir modernleşme tasarladığı iddia edilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
39

NEDİM, Nimet. "Müşahede ve tahliller, Dahil verit iyot mahlulü zerkile şarbon tedavisi." Anadolu Kliniği Tıp Bilimleri Dergisi, September 27, 2022, 0. http://dx.doi.org/10.21673/anadoluklin.1180974.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
40

PİLGİR, Muhammed. "Ebû ‘Ubeyde’nin Mecâzü’l-Kur’ân’ında Kıraat Olgusu ve Söz Konusu Eserde İstifade Edilen Kıraat İhtilaflarının Tefsire Etkileri." ARTUKLU AKADEMİ, May 25, 2023. http://dx.doi.org/10.34247/artukluakademi.1257892.

Full text
Abstract:
Bu araştırmada, garîbü’l-Kur’ân üzerine ilk olarak kaleme alınan Mecâzü’l-Kur’ân adlı eserde geçen kıraat ihtilafları incelenmiş ve bu ihtilafların tefsire etkisi örneklerle anlatılmıştır. Çalışmamızda eser baştan sona taranmış ve bu tarama sonucunda mezkûr eserde kıraat ihtilafına konu olan kelimelere çok sık yer verilmediği görülmüştür. Özellikle kıraat ihtilaflarına temas edilmesi noktasında müellifin, muasırı olan Ferrâ’ ve Ahfeş’e nazaran zayıf kaldığı müşahede edilmiştir. Aynı zamanda mezkûr eserde yer verilen kıraat ihtilaflarının çok büyük bir kısmının meşhur veya şâz kıraatlere isnadının söz konusu olmadığı gözlenmiştir. Öyle ki tespit edilebildiği kadarıyla bunlardan sadece biri hakkında “altı kıraat”ten bahsedilmiş; fakat bu kavramın kime nispet edildiği müphem kalmıştır. Bir başka kıraat ihtilafı hakkında ise Medine ehline isnadın mevzubahis olduğu müşahede edilmiştir. Nitekim kıraat ihtilafı bulunan kelimelerde Ebû ‘Ubeyde’nin, ekseriyetle hocasının kıraatini tercih ettiği tespit edilmiş ve bu ihtilaflara ait referansın sadece hocası Ebû ‘Amr b. el-‘Alâ’ olduğu gözlemlenmiştir. Zikredilen bulgulardan hareketle, Ebû ‘Amr’a talebe olmuş birinin kıraat müktesebatının esere yeterince yansımadığı sonucu çıkarılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
41

ÇAĞIL, Necdet. "KUR'AN NAZMINDA MÜŞAHEDE EDİLEN EŞSİZ MANTIK ÖRGÜSÜNE DAİR BİR ÖRNEKLENDİRME: BAZI KIYAS FORMLARININ KUR'AN'A UYGULANMASI." June 30, 2014. https://doi.org/10.5281/zenodo.3265700.

Full text
Abstract:
Mantık ilminin gayesi insanın sağlıklı d&uuml;ş&uuml;nebilmesini ve bu sayede fikr&icirc; hatalara d&uuml;şmemesini sağlamak olurken, Kur&rsquo;an&rsquo;ın asıl amacı da insanı her t&uuml;rl&uuml; d&uuml;ş&uuml;nce ve akide bozukluğundan kurtarıp, doğru bilgi ve sağlam inan&ccedil;la buluşturmak ve bu sayede Rabbinin hoşnutluğuna ulaştırmaktır. Durum bu olunca mantık ilminin Kur&rsquo;an&rsquo;ın &ouml;ğretileriyle bir t&uuml;r iz d&uuml;ş&uuml;m oluşturacağı tabiidir. Biz bu &ccedil;alışmada bazı kıyas formlarının Kur&rsquo;an ayetlerine nasıl tatbik edilebildiği ve b&ouml;ylece Kur&rsquo;an ayetlerinin ne denli g&uuml;&ccedil;l&uuml; mantıksal yapılanmalara sahne olduğu ger&ccedil;eğini ortaya koymaya &ccedil;alıştık. ABSTRACT The Application of Some Logical Syllogisms to Koran The purpose of the science of logic is to enable human to consider in a healthy way, besides Koran mainly aims to protect the human from any type of superstition and distorted thoughts, so that he can reach to the actual knowledge and true belief and thus gains the consent of The Lord. Therefore, we would argue that the science of logic would create a projection with the teachings of Koran. In this study we have tried to show that how some forms of logic syllogisms can easily be applied to Koran and how the Koranic verses have been the scene of a very strong logical structurings.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
42

Atan, Ömer Faruk. "Zâhirü’r-Rivâyeye Aykırı Fetvâların Gerekçeleri." İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi, July 2, 2024. http://dx.doi.org/10.69576/ihya.1475682.

Full text
Abstract:
Dinamik bir bilim dalı olan fıkıh, toplumun ihtiyaçları için çeşitli çözümler üretmiştir. Fıkhın kurumsallaşma sürecinde ilkin verilen bu hükümler, fetvâya esas kabul edilmiştir. Ancak değişen şartlar muvacehesinde bunların bir kısmının değiştiği müşahede edilmiştir. Bu durumun Hanefî mezhebinde daha fazla olduğu görülmüş ve kurucu fakîhlerin görüşleri fetvâda birinci derecede kaynak kabul edilmekle beraber, bunların bir kısmının dönemsel olduğu değerlendirilmiştir. Bu görüşlerden ilkesel olarak fetvâya esas olanı ifade etmek için zâhirü’r-rivâye kavramı kullanılmış ve buna uymanın zorunluluğu belirtilmiştir. Bundan dolayı herhangi bir gerekçe olmadan zâhirü’r-rivâyeye aykırı fetvâ verilmemesi gerektiği ve ihtiyaç halinde bu görüşlerin dışında bir hüküm vazedilebileceği vurgulanmıştır. Bu gerekçelerin başında örf, zarûret, kolaylık, ihtiyât ve umûm-i belvâ gibi birçok sebep zikredilmiş ve bundan ötürü farklı fetvâlar verilmiştir. Böylece zamana göre değişiklik arz eden toplumsal ve dönemsel şartlar dikkate alınarak farklı görüşlerin benimsendiği müşahede edilmiştir. Bundan dolayı birinci derecede zâhirü’r-rivâye fetvâları esas alınmakla beraber, diğer görüşlere de belli bir sebebe dayanarak müracaat edilmiştir. Böylelikle mezhep içi görüşlerden birinin tercih edilmesi bir yana, yeni bir görüş veya ihtiyaç halinde mezhep dışı görüşlere de başvurulmuştur. Bu çalışmamızda Hanefî mezhebinde zâhirü’r-rivâyeye aykırı olmakla beraber, fetvâya esas kabul edilen görüşler işlenecektir. Dönem ve konu sınırlaması olmadan bu görüşlerin gerekçesi belirtilerek, buna dair ferî meselelerle örneklendirilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
43

Göksal Yılmaz, Aziz, and Volkan Tatar. "Nükleer silahların caydırıcılık gücü bağlamında Rusya-Ukrayna krizinin analizi." Disiplinlerarası Yenilik Araştırmaları Dergisi, February 4, 2024. http://dx.doi.org/10.56723/dyad.1408023.

Full text
Abstract:
Rusya’nın 2022 başında giriştiği, “özel askerî operasyon” olarak tanımladığı ve kısa sürede biteceği yönünde beklentisinin olduğu Ukrayna saldırısı, Ukrayna’nın gösterdiği direnç ve Batı’nın da Ukrayna’ya olan desteği sebebiyle uzamış, medyada Rusya’nın Ukrayna’nın savaşma şevkini kırmak için taktik nükleer silahlara başvurabileceği yönünde tartışmalar yaşanmıştır. Rus lider Putin’in, Rusya’nın nükleer caydırıcı güçleri “yüksek alarm durumuna geçirdiğini” duyurması örneğindeki gibi bu kaygıları tetikleyen açıklamaları tedirginlik yaratırken, tartışmalar günümüze dek sürmüştür. Saldırının başlangıcında ise Amerika Birleşik Devletleri’nin tepkisinin yetersiz olduğuna dair eleştiriler yöneltildiğinde, ABD başkanı Biden ABD’nin tutumunu savunmuş, ekonomik yaptırımların da etkili olacağını belirterek, Rusya ile bir nükleer çatışma riski yaratacak eylemlerden kaçındığı yönünde açıklamalarda bulunmuştur. Kimi araştırmacıların, Ukrayna’nın 1994 Budapeşte memorandumu ile nükleer silahlarını teslim etmeseydi Rusya’nın bu saldırgan tutumu takınmaya cesaret edemeyeceği yönünde görüşleri de eklendiğinde, Rusya-Ukrayna krizinin nükleer silahların caydırıcı gücünün gölgesinde geliştiği ve sürdüğü müşahede edilmektedir. Bu bağlamda çalışma, Ukrayna Rusya arasındaki çatışmaya nükleer silahların krize olan etkisi üzerinden bakmakta, krizin analizi için farklı bir perspektif sunmaktadır. Elde edilen veriler, nükleer silahların Budapeşte Memorandumu’nun imzalanmasından günümüze değin Rusya Ukrayna arasındaki ilişkileri etkilediğini, Ukrayna’nın, kaybettiği caydırıcılık sebebiyle Rusya’nın konvansiyonel saldırısına ve işgaline maruz kaldığını göstermektedir. Ayrıca Rusya’nın, Ukrayna’ya silah yardımında bulunan Batı’nın konvansiyonel gücündeki üstünlüğü dengeleyebilmek için sıkıştığında taktik nükleer silahlara başvurabileceğine dair dile getirilen endişeler, Ukrayna’nın bir nükleer saldırı riskiyle de karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan Rusya ve Batı arasındaki nükleer dehşet dengesinin ise hâlen geçerli olduğu, tarafların bu noktada son derece temkinli davrandığına da müşahede edilmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
44

"Coğrafya tedrisatı (İ.C. Türk, Çev.)." Turkish History Education Journal 12, no. 1 (2023): 62–77. http://dx.doi.org/10.17497/tuhed.1250988.

Full text
Abstract:
“Coğrafya Tedrisatı” başlıklı bu çalışmada modern coğrafya anlayışının Türkiye’ye yerleşip benimsenmesinde öncü rol alan isimlerden Faik Sabri Duran’ın Tedrisat Mecmuası’nda yayınlanan “Coğrafya Nedir?” ve “Coğrafyanın Kıymet-i Terbiyesi” başlıklı makaleleri doğrultusunda coğrafya ve coğrafya eğitimine dair değerlendirmeleri yer almaktadır. Faik Sabri ilgili makalelerinde coğrafyanın sadece okullarda okutulan bir ders değil gündelik hayatta her an karşılaştığımız bir alan olduğunu göstermekte, coğrafyanın müşahede, mülahaza, muhakeme esaslarına müstenid olması gerektiğini ifade etmekte ve eski coğrafya anlayışını ve coğrafya eğitimini tenkit etmektedir. İlgili metinlerin günümüz Türkçesine çevirisinde Türk Tarih Kurumu’nun Osmanlı Türkçesi transkripsiyon kuralları dikkate alınmıştır. Arapça-Farsça kökenli kelimelerin anlamları çevirenin notu ifadesiyle dipnotta gösterilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
45

Yıldırım, Oğuz. "XIX. YÜZYIL DİVAN ŞİİRİNDE HALK HEKİMLİĞİ." Folklor Akademi Dergisi, March 4, 2024. http://dx.doi.org/10.55666/folklor.1423269.

Full text
Abstract:
Divan şiiri, düşünüldüğü gibi gündelik yaşamdan, karşılaşılan olaylardan ve müşahede edilen toplum hayatından faydalanmayan bir şiir değildir. Bu bağlamda divan şiirinin konularından birisi eskilerin tabâbet adını verdikleri, tıp ilmi ve hekimliktir. Sağlık ve sağlıkla ilgili kavramlar, meslekleri doktor olsun ya da olmasın tüm şairleri etkilemiştir. Şair, bu kavramların yanında hastanın ve çevresindeki kişilerde gözlemlenen psiko-sosyal değişimleri, hekim ve hasta ilişkilerini, hastalık çeşitlerini, tedavi yöntemlerini, kullanılan ilaçlar gibi konuları da şiirde ele almıştır. Böylelikle hasta ve hastalıkla ilgili mefhumlar etrafında bir halk muhayyilesinin meydana gelmesi de sağlanmıştır. Bu makalede, poetik yapısı incelenmektedir; fakat bu yapı, XIX. yüzyıl Osmanlı toplum hayatındaki hastalık çeşitleri ve çeşitli tedavi yöntemleriyle ilişkilendirilerek ele alınmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
46

SICAK, Hüseyin. "Ebü’ş-Şeyh’in Kitâbü’l-Azame Adlı Eserinin İslâm Literatürüne Etkisi." Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, February 19, 2023. http://dx.doi.org/10.51702/esoguifd.1212755.

Full text
Abstract:
Bu çalışmanın hedefi, büyük muhaddis ve tefsir âlimi olan Ebü’ş-Şeyh’in Kitâbü’l-Azame adlı eserinin önemini vurgulamak, eser ve müellifi hakkında farkındalık oluşturmak ve böylece İslâm literatürünün tekâmül ve hususiyetlerinin daha iyi bilinmesine katkı sunmaktır. Müellifler, eserlerini telif ederlerken kendilerinden önce yaşamış âlimlerden veya eserlerinden istifade etmişlerdir. Bu nedenle her eserde az ya da çok önceki çalışmaların etkileri müşahede edilir. Ebü’ş-Şeyh’in Kitâbü’l-Azame adlı eseri, İslam literatürünün önemli kaynaklarından biri olarak bilinmektedir. Konuları akaid ve kelam ağırlıklı olmakla birlikte kendinden sonra telif edilen alanları farklı birçok esere kaynaklık etmiştir. Süyûtî’nin ed-Dürrü’l-Mensûr’unda ondan çok sayıda nakiller yapıldığı görülmektedir. Kitâbü’l-Azame’nin etkilerini konu alan bu makalenin İslâm literatür tarihinin gelişmesine önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
47

IŞIK, Muhittin. "KÜRESELLEŞME, YENİ SAĞ VE NEOLİBERALİZMİN MUHAFAZAKÂR DÜŞÜNCEYE ETKİSİ." Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, July 4, 2023. http://dx.doi.org/10.53443/anadoluibfd.1276849.

Full text
Abstract:
Bu çalışma, 1980 sonrası dönemde küresel ölçekte yaşanan başlıca gelişmelerin muhafazakâr düşüne etkisini irdelemeyi amaçlamaktadır. Başka bir anlatımla, bu makalede dünya düzleminde etkisini gösteren küreselleşme, neoliberalizm ve yeni sağ düşüncesinin muhafazakâr değerler içerisinde yer alan gelenek, din, aile, toplum vb. unsurlara etkisi ele alınmıştır. Söz konusu muhafazakâr değerler küreselleşme, neoliberalizm ve yeni sağın etkisiyle değişim ve dönüşüme uğramışlardır. Muhafazakârlığı konu edinen çalışmalar incelendiğinde 1980 sonrasında yaşanan gelişmelerin muhafazakâr düşünüşe etkisini konu edinen akademik çalışmaların sayısının yok denilebilecek düzeyde olduğu müşahede edilmektedir. Bu çalışma, literatürdeki söz konusu boşluğu önemli ölçüde giderme iddiasındadır. Çalışmada öncelikle muhafazakârlığın kavramsal çerçevesi sunulmuş, sonrasında ise küreselleşme, yeni sağ ve neoliberalizmin muhafazakâr düşüncenin gelişmesindeki önemi ve etkisi müstakil başlıklar altında analiz edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
48

KORKMAZGÖZ, Rıza, and Faruk SANCAR. "The Priority of Thought (Nazar) in Acquiring Religious-Itikādī Knowledge According to Ibn al-Malahimi." Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, August 16, 2023. http://dx.doi.org/10.33415/daad.1293063.

Full text
Abstract:
Bu makale Mu‘tezilî kelamcı İbnü’l-Melâhimî’ye göre Allah’ı bilme konusunda akıl yürütmenin önemini ve önceliğini tartışmaktadır. Marifetullahın ilk vâcip olduğu hususunda ittifak eden kelamcılar, bu bilginin nasıl elde edileceği noktasında ihtilaf etmişlerdir. Bu hususta kaynaklarda nazar, sem‘ (nakil/haber), zorunluluk, taklit, masum imam, ilham, riyazet ve müşahede gibi farklı yol ve yöntemlerden söz edilmektedir. İbnü’l-Melâhimî hakikatin aşkın karakterini reddetmez lakin insanı aşan hakikate düşünsel bir etkinlikle ulaşılabileceğine kesin olarak inanır. Bu itibarla fizik varlığın duyusal, metafizik varlığın ise akli delille bilineceğini ifade eder. Varlığın bu iki yolla ulaşılan gerçekliğinin ötesinde bilinemeyen birtakım hakikatlerinin olamayacağını, aksi takdirde zorunlu ve kazanılmış bilgilere hiçbir zaman güvenilemeyeceğini iddia eder. Bu itibarla ona göre marifetullah yolunda nazar ilk vaciptir. Diğer bilgi yolları ya geçersizdir ya da tek başına yetersizdir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
49

ÇAKIR, Furkan, and Mustafa YÜCEER. "Yalan Haber Tespitinde Metodoloji Arayışları (İbn Kayyim ve İbn Haldûn Örneği)." Mevzu – Sosyal Bilimler Dergisi, March 7, 2023. http://dx.doi.org/10.56720/mevzu.1250406.

Full text
Abstract:
Bilginin en önemli kaynaklarından biri doğru haberdir. Nitekim İslâm epistemolojisinde haberin mahiyeti ve değeri tartışma konusu edilmiştir. Rivayet kültüründen büyük oranda beslendikleri için hadis ve tarih usûlünde haber konusu müstakil olarak incelenmiş ve bu alandaki araştırmacılar mesailerinin büyük bir kısmını “yalan haberin tespitine” ayırmışlardır. Söz konusu disiplinlere olan yakınlıklarıyla bilinen ve hicrî sekizinci asırda yaşayan İbn Kayyim el-Cevziyye (751/1350) ve İbn Haldûn’un (808/1406) yalan haberin tespitine yönelik metodoloji sunma çabaları ve serdettiği görüşler dikkat çekicidir. Bu çalışmada hadis ve tarih usûlünün iki önemli temsilcisinin görüşleri ekseninde yalan haberin tespitinin imkânı tetkik edilmiş ve ilgili disiplinlerin yöntemleri örnekler etrafında değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgularla birlikte modern dönem teyit platformları ve teknolojik gelişmelerin yalan haber tespitinde hadis ve tarih tenkit yöntemlerine katkı sunacağı müşahede edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
50

Yılmaz, Kerim. "KUR’AN’DA TEKRARLI ANLATIMLARDA KULLANILAN BAZI KELİMELERE TERÂDÜF VE FURÛK AÇISINDAN BİR YAKLAŞIM." Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, October 3, 2024. http://dx.doi.org/10.17859/pauifd.1526149.

Full text
Abstract:
Kur’an’da bazı olayların anlatımında konuya dikkat çekmen için tekrarlı anlatım yöntemi kullanılmaktadır. Tekrarlarda aynı olayların veya birbirine benzer hadiselerin anlatımı esnasında farklı kelimelerin kullanıldığı müşahede edilmektedir. Çalışmanın amacı, Kur’an’da tekrarlı anlatımlarda kullanılan bazı kelimeleri geçmişten günümüze tartışıla gelen terâdüf ve furûk açısından incelemektir. Bu amaç doğrultusunda örneklem olarak inbecese-infecera, veled-ġulâm ve baḥr-yemm kelimeleri seçilmiştir. Seçilen örneklemler doğrultusunda ilgili kelimelerin etimolojisini, cahiliye döneminde ve Kur’an’daki kullanımlarını genel anlamda inceledikten sonra terâdüf ve furûk olgusu açısından ele alınması çalışmanın sınırlarını oluşturmaktadır. Sonuç olarak verilen örnekler Kur’an’ı anlamada önemli bir faktör olan furûk olgusunun Kur’an’daki bütün kelimelere uygulandığında zaman zaman zorlama yorumlara sebep olabileceğini göstermektedir. Benzer bir şekilde terâdüf olgusunun da furûk olgusunu dikkate almadan bütün ayetlere uygulanmaya çalışılması da hatalı yorumlara sebep olabilir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!