To see the other types of publications on this topic, follow the link: Osmanlı Ordusu.

Journal articles on the topic 'Osmanlı Ordusu'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 50 journal articles for your research on the topic 'Osmanlı Ordusu.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

Sadık, Ramin. "Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Karadeniz’de Rus-Türk Harbi: Rus Kaynaklarına Göre Trabzon’un İşgali." Gazi Akademik Bakış 17, no. 34 (2024): 127–50. http://dx.doi.org/10.19060/gav.1498812.

Full text
Abstract:
Osmanlı ile Rusya arasında I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde şiddetli çatışmalar meydana geldi. Bölgedeki ordusu savaşa tam hazır olamayan Osmanlı devleti, Sarıkamış Harekâtı’nda ağır yara aldı ve sonrasında Rus saldırıları karşısında yeteri kadar savunma yapamadı. Neticede doğuda yaşanan çatışmalar Osmanlı açısından yenilgiyle sona erdi. Ruslar Erzurum’a hâkim olduktan sonra Karadeniz’in doğu kıyıları yönünde askeri operasyonlarına ağırlık verdiler. Bu bağlamda Rus Kafkas Ordusu komutanlığı doğudaki Osmanlı III. Ordusu’nun teçhizatında kilit rol oynayan stratejik konumdaki Trabzon’u ele geçirmek üzere bir plan yaptı. Esasında Trabzon’u ele geçirmesi halinde Rus ordusu doğudaki askeri birliklerini silah, mühimmat ve gıdayla daha hızlı temin edilebilecekti. Bu anlamda Trabzon Ruslar için oldukça önemliydi. Rus ordusu bir yandan Bayburt ve Gümüşhane üzerinden kara kuvvetleriyle, bir yandan da doğu Karadeniz’de hem donanma hem de kara güçleriyle Trabzon üzerinde baskı kurdu. 1916 yılının Mart sonlarında şehre yönelik saldırıları arttıran Rus ordusu nihayet 18 Nisan 1916’da Trabzon’u işgal etmeği başardı. Bu çalışmada Trabzon’un işgali süreci Rus kaynakları bağlamında kaleme alınmıştır. Çalışmanın bugüne kadar yapılanlardan temel farkı da, konuya ilişkin dönemin Rus arşiv vesikaları ve basınında, aynı zamanda genel olarak Rusça kaynaklarda verilen bilgilerin incelenmesi sonucu hazırlanmış olmasıdır. Dolayısıyla çalışmada kullanılan Trabzon’un işgali döneminde Rus komutanlarının karargâhlarıyla yaptıkları yazışmalara ilişkin arşiv kayıtları ve gazeteler ile dergilerin gün gün savaşla ilgili haberleri, makalenin özgünlüğünün temelini teşkil etmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Doğan, Güner. "Son Osmanlı Valisi Rüstem Paşa Versus İtalyan General Antonio Graf Von Caraffa: Eğri Kalesinin Teslimi ve Teslim Antlaşması (1687)." Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, no. 80 (March 21, 2024): 152–68. http://dx.doi.org/10.51290/dpusbe.1429742.

Full text
Abstract:
Viyana Kuşatmasının (1683) başarısızlık ile sonuçlanmasından sonra Osmanlı Devleti’nin toprak kayıpları artarak devam etmiştir. 1684 yılından itibaren farklı cephelerde Avusturya ve Venedik ordusu ile savaşan Osmanlı ordusunun sınır bölgelerinde kaybettiği savaşlardan en önemlisi Budin Kalesinin kaybı olacaktır. Bu kalenin elden çıkmasının ardından Avusturya ordusunun ilerleyişi hızlanacaktır. Bunlar arasında bir diğer önemli stratejik mekân ise Eğri kalesi olacaktır. Uzun yıllar Osmanlı hakimiyetinde bulunan bu kale zorlu bir kuşatmanın ardından ele geçirilmiştir. Kalenin Avusturya ordusu tarafından alınmasının öncesinde sekiz maddeden oluşan bir barış antlaşması (kapitülasyon) ise son Osmanlı valisi Rüstem Paşa ile imzalanmıştır. Antlaşmanın orijinal nüshası bugün Napoli Devlet Arşivi’nde muhafaza edilmektedir. Bu makale işte bu belgenin ortaya koyduğu veriler üzerinden kaleme alınmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Korkmaz, Erdal. "Türk Millî Mücadelesine Katılan ve İstiklal Madalyası Alan Kudüslü Subaylar." History Studies 17, no. 1 (2025): 123–42. https://doi.org/10.9737/historystudies.1520374.

Full text
Abstract:
Osmanlı Devleti, 1914 yılında cereyan eden Umumi Harbe Almanya ile birlikte girmiş ve bu süreç sonunda ülke içi ile dışında birçok cephede mücadele etmek zorunda kalmıştır. Harp sırasında Osmanlı Devleti, aldığı seferberlik kararı sonucu 2.850.000 askeri muharebelerde kullanmıştır. Osmanlı Devleti’nin seferberlik kararı sonrası, ülkenin değişik bölgelerinden birçok asker orduda görev almıştır. Bu şehirlerden biri de Kudüs olmuştur. İslam Coğrafyasının önemli kentlerinden biri olan Kudüs’ten Birinci Dünya Harbi’ne, Osmanlı Ordusu saflarında görev yapmak üzere 31 subay ve 106 yedek subay katılmıştır. Osmanlı Devleti, 1918 yılında yaptığı Mondros Mütarekesi ile Birinci Dünya Harbi’nden çekilmiştir. Mütareke sonrası başlayan işgaller, Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa önderliğinde Millî Mücadelenin başlamasına zemin hazırlamıştır. Millî Mücadele’ye Anadolu dışındaki Osmanlı bakiyesi Kudüs’ten 9 subay katılmış ve ilgili kişiler, bağımsızlık savaşının kazanılmasında yaptıkları ile etkili olmuştur. Bu çalışmada Türk İstiklâl Harbi’ne Kudüs’ten katılan 9 subayın safahatına yer verilmiştir. Araştırma, Türk İstiklâl Harbi’ne Osmanlı bakiyesi ve memleketi Kudüs olan kişilerin de destek verdiğini göstermiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Çakır, Yunus Emre. "Tanzimat Öncesi Askerî Modernleşme Sürecinde Hassa Ordusu Zabitlerinin Genel Özelliklerine Dair Bir İnceleme." Türk Savaş Çalışmaları Dergisi 6, no. 1 (2025): 33–59. https://doi.org/10.52792/tws.1553189.

Full text
Abstract:
Bu çalışma Osmanlı İmparatorluğu’nun Tanzimat öncesi askeri modernleşme sürecinde, Hicri 1253 (1837-38) yılına ait Osmanlı Hassa Ordusu zabitleri hakkında düzenlenen bir künye defterini incelemektedir. Defter, Hassa Ordusu zabitlerinin yaş, okuryazarlık düzeyleri, askerî idare yetenekleri gibi çeşitli konulara dair bilgiler sunmaktadır. Çalışmada zabitlerin yaş ve okuryazarlık düzeyleri karşılaştırılarak, farklı askeri sınıflar (piyade, süvari, topçu) arasındaki veriler istatistiksel yöntemlerle değerlendirilmiştir. Sonuçlar, piyade sınıfında genç ve okur-yazar olmayan subayların çoğunlukta olduğunu fakat rütbelerin yükselmesi ile okuryazarlık oranının da yükseldiğini, süvari sınıfında ise daha yaşlı ve deneyimli subayların bulunduğunu, topçu sınıfında ise okuryazarlık oranının diğerlerine kıyasla çok daha düşük olduğunu göstermektedir. Bu çalışma aynı zamanda kantitatif tarih yazımının Osmanlı askerî modernleşme tarihi hakkında yeni perspektifler sunabileceği iddiasını ileri sürmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Zeyrek, Suat. "31 Mart İsyanı'nın Osmanlı Ordusu Üzerin." History Studies International Journal of History 6, Volume 6 Issue 3 (2014): 383. http://dx.doi.org/10.9737/historys859.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

TEKİNSOY, Yunus Emre. "OSMANLI ASKERÎ BELGELERİNE GÖRE 93 HARBİ AREFESİNDE KARADAĞ ORDUSU." Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi 11, no. 3 (2021): 1271–84. http://dx.doi.org/10.30783/nevsosbilen.983664.

Full text
Abstract:
Avrupa kıtasının güneybatısında bulunan Balkan yarımadası coğrafi olarak Avrupa ve Asya kıtaları arasında önemli bir geçit durumundadır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren izlediği batıya doğru genişleme politikası XV. yüzyılda Balkanların büyük bölümünün Osmanlı hâkimiyetine girmesine zemin oluşturmuştur. II. Mehmet Dönemi’nden itibaren Osmanlı ilerleyişine sahne olan Karadağ ise1479’da tamamen Osmanlı egemenliği altına girmiştir. Karadağ coğrafyasının dağlık ve engebeli oluşu bölgede Osmanlı egemenliğini sınırlı kılmış, hemen hemen her dönemde Karadağlılar sorun teşkil etmiştir. Özellikle XIX. yüzyılda milliyetçilik akımının de etkisiyle Karadağ, Osmanlı Devleti’ne karşı bir isyan alanına dönüşmüştür.1852-1853 ve 1862 yıllarında Osmanlı Devleti tarafından Karadağ’a askeri harekâtlar tertip edildiyse de Rusya ve Avusturya’nın izlediği politikalar bu çabaları sonuçsuz bırakmıştır. 93 Harbi’ne zemin oluşturan 1875 Hersek ve 1876 Bulgar isyanları siyasi emellerine ulaşma yolunda Karadağ ve Sırbistan için de uygun bir ortam oluşturmuş, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmişlerdir. Bu çalışma iki askeri rapordan hareketle 93 Harbi arefesinde Karadağ Ordusunun durumunu değerlendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Çalışma hazırlanırken Karadağ ordusu hakkındaki bilgilerin yanında Karadağ’ın savunmasında önemli bir yer tutan Karadağ coğrafyası ve Karadağ halkının durumu da değerlendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

GÜNAY, Nejla, and Güzin ÇAYKIRAN. "Rusların 1915 Yılında Van Vilayeti ve Çevresinden Ermenileri Kafkasya’ya Göç Ettirmesi." Gazi Akademik Bakış 14, no. 27 (2020): 133–50. http://dx.doi.org/10.19060/gav.838963.

Full text
Abstract:
Rusya, Akdeniz’e inmek için Balkanlarda yeni devletler kurulmasından sonra buranın zorlu bir yol hâline geldiğini gördü ve yeni istikamet arayışlarına girişti. Rusya, Akdeniz’e Doğu Anadolu üzerinden inmeyi planladı ve bu amaçla bir taraftan Ermenilerle Kürtleri kazanmaya çalıştı. Diğer taraftan da Ermenilerle Kürtler arasındaki düşmanlığı artırmak için her iki unsuru birbirine karşı kışkırttı. Rusya’nın çabaları sonucunda Bedirhanlar başta olmak üzere bazı Kürt aşiretleri Rusya’ya yakınlaştı. Ermeniler ise Rus ordusunda yer alma kararı alıp Tiflis’te gönüllü Ermeni gençlerini askere almaya başlamışlardı. Bunun üzerine bazı Ermeniler Rus ordusuna katılmak üzere firara başlamış, bir kısmı da Osmanlı topraklarında kalarak isyan etmişti. Bu isyanların da etkisiyle Rus ordusu kolayca ilerleyerek 11 Mayıs 1915’te Malazgirt, 18 Mayıs’ta Gevaş ve 20 Mayıs’ta Van’ı işgal etti. Rusların Van’a girmesiyle birlikte Ermeniler tarafından şehrin anahtarı Rus General Nikolay Nikolayeviç Yudeniç’e takdim edildi. Bunun sonucunda Rusya, Van’da Ermenilerin geçici bir hükümet kurmasına müsaade etti. Daha sonra Osmanlı ordusu mukabil bir harekâtla Rusların işgal ettiği bölgelerden Malazgirt, Adilcevaz ve Karaköse’yi geri aldı. Bunun üzerine Ruslar bölgede bazı kararlar aldılar. Bu kararlardan biri bölgede yaşayan Ermenilerin Kafkasya’ya göç ettirilmesiydi. Bu çalışmada; Rusların Ermenileri zorunlu göçe tabi tutmasının sebep ve sonuçları ele alınacaktır. Çalışmada ayrıca Kafkasya’ya göç ettirilen Ermenilerin ne kadar olduğu ve ne gibi güçlüklerle karşılaştıkları sorularının cevaplanması amaçlanmaktadır. Ayrıca çalışmada; Osmanlı arşiv belgeleri ile Ermenice çalışmalar ana kaynak olarak kullanılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

Özaslan, Fatih. "Osmanlı Askeri Basınında Rusya-Japonya Savaşı: Modern Savaşın Tecrübesi ve Askeri Eğitim Üzerine Yansımalar." Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 27, no. 2 (2025): 770–88. https://doi.org/10.32709/akusosbil.1668873.

Full text
Abstract:
1904-1905 Rus-Japon Savaşı, Osmanlı askeri basınında büyük ilgi görmüş ve savaşın askeri, stratejik ve lojistik boyutları ayrıntılı şekilde incelenmiştir. Osmanlı ordusu için bu savaş, modern savaş tekniklerinin test edildiği ve önemli derslerin çıkarıldığı bir örnek olarak değerlendirilmiştir. Osmanlı askeri basını, Japonların disiplinli ve eğitimli ordusunu, güçlü moral yapısını ve modern savaş stratejilerini vurgularken, Rus ordusunun disiplinsizlik, liderlik eksikliği ve lojistik hatalar nedeniyle mağlubiyete uğradığını belirtmiştir. Japon ordusunun, askerlerini erken yaşlardan itibaren fiziksel ve manevi olarak savaşa hazırlaması, modern savaş araçlarını etkin kullanması ve stratejik planlamaya büyük önem vermesi, Osmanlı askeri çevreleri tarafından dikkatle incelenmiştir. Bu bağlamda, Osmanlı askeri basını Japonya’nın askeri sistemini, eğitim politikalarını ve savaş taktiklerini ayrıntılı bir şekilde ele almış ve Osmanlı ordusunun da benzer bir modernleşme sürecine girmesi gerektiğini tartışmıştır. Savaşın Osmanlı askeri basınına yansımalarında, ateş gücü, makineli tüfek kullanımı, keşif ve istihbaratın savaş stratejilerindeki önemi, lojistik destek sistemleri ve orduların eğitim süreçleri geniş kapsamlı olarak ele alınmıştır. Japonların modern topçu sistemlerini, makineli tüfeklerini ve torpido botlarını etkin kullanmaları, Osmanlı donanması için de örnek teşkil eden konular arasında değerlendirilmiştir. Deniz savaşları bağlamında, Japon donanmasının Rus filosuna karşı kazandığı başarılar Osmanlı açısından donanmanın modernizasyon gerekliliğini gündeme getirmiştir. Japonların askerlerini eğitirken hem teknik hem de manevi bir hazırlık sürecinden geçirdiği, Rus ordusunda ise moral eksikliğinin ve liderlik hatalarının askerlerin savaş kabiliyetini zayıflattığı vurgulanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Ak, Mehmet. "Birinci Balkan Harbi’nde Çatalca’da Alaiye Redif Taburu ve Bulgar Baskını." Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 21, no. 3 (2024): 1286–99. https://doi.org/10.33437/ksusbd.1544364.

Full text
Abstract:
Osmanlı Devleti, ondokuzuncu yüzyılda ciddi sorunlarla uğraşırken; azınlıkların çıkardıkları isyanlar devleti oldukça yıprattı. Emperyalist güçlerin tahrik ve desteleri ile Balkan ulusları teker teker ayrıldılar. Yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarından pay alabilmek için harekete geçtiler. Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ bir araya gelip aralarında anlaştıktan sonra Osmanlı Devleti’ne savaş açtılar. Hazırlıksız yakalanan Osmanlı Devleti, Trablusgarp’ta savaştığı İtalya ile Uşi Antlaşmasını imzalayıp süratle Balkanlara döndü. Seferberlik ilan edilip askerler silah altına çağrıldı. Seferberlik emri Alaiye Redif Taburu askerlerine gönderildi. Emir gereği toplanan tabur, Balkan Harbi’ne katılmak üzere, 30 Ekim 1912’de İstanbul’a ulaştı. 1 Kasım 1912’de Çerkezköy’de orduya katıldı. Doğu Trakya’yı düşüren Bulgarlar, İstanbul’a doğru harekete geçince, Çatalca’da Bulgarlara karşı bir savunma hattı oluşturuldu. Alaiye Redif Taburu’na da bu savunma hattında görev verildi. 17 Kasım 1912 gecesi, İleri Tabya’ya gönderildiler. Tabya’ya geldiklerinde hiçbir şeyden haberleri yoktu. Tabya ilerisinde Türk birlikleri olduğu düşüncesiyle tabyadaki hendekler içerisine yerleşip herhangi bir önlem almadan uykuya daldılar. Bu sırada verdikleri kaybın intikamını almak üzere harekete geçen Bulgarlar, 18 Kasım 1912 sabahı bir baskınla Alaiye Redif Taburu askerlerini uykuda yakalayıp süngüden geçirdiler. Askerlerin çoğu şehit düşerken; İleri Tabya Bulgarların eline geçti. Karşı hareketle Türk Ordusu tabyayı geri aldı. Böylece Bulgarlar, anlaşma masasına oturmak zorunda kaldılar.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

Oruç, Hatice. "Târîh-i Varadin Der Zemân-ı Sultân Ahmed Bin İbrahim." Belgeler 36, no. 40 (2021): 51–190. http://dx.doi.org/10.37879/belgeler.2021.51.

Full text
Abstract:
1694 Avusturya Seferi, Osmanlılar tarafından 1526 senesinde fethedilen ve 1687 senesine kadar 161 yıl Osmanlı idaresinde kaldıktan sonra Habsburgların eline geçen Varadin (Sırpça Petrovaradin; Macarca Pétervárad) kalesi üzerine gerçekleştirilmiştir. Sefer, sadrazam Sürmeli Ali Paşa tarafından idare edilmiş ve Kırım Hanı Selim Giray ile Orta Macar Kralı İmre Thököly de askerleri ile birlikte bu seferde Osmanlı ordusu yanında yer almıştır. 23 gün devam eden muhasara nihayetinde kötü hava durumu sebebiyle kaldırılmıştır. 1694 Varadin muhasarası Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan Târîh-i Varadin Der Zemân-ı Sultân Ahmed bin İbrâhîm Hân başlıklı anonim bir Osmanlı kroniğine konu olmuştur. Yazarının adı belli olmamakla birlikte, anlatımlarından sadrazam Ali Paşa’nın maiyetinden biri olduğu ve sefere iştirak ettiği anlaşılmaktadır. Bir sefer-ruznamesi niteliğinde olan eser, 1694 Avusturya seferini ve dolayısıyla Varadin kalesinin muhasarasını baştan sona gün be-gün anlatmaktadır. Eserde ordunun yola çıkışından itibaren uğradığı menziller, buralarda yaşanan hadiseler, düzenlenen alay merasimleri, askerin sayısı, kullanılan hafif ve ağır silahların isim ve nitelikleri, geçit yerlerinde alınan emniyet tedbirleri, nehirler üzerine köprüler inşası, donanmanın mevcudiyeti, gemilerin isim, miktar ve nitelikleri, divan toplantıları gibi sefer ile ilgili çok çeşitli konuya yer verilmiştir. 1694 Osmanlı-Avusturya seferinin detayları ile ortaya konulması yanında Târîh-i Varadin, Osmanlı’da askerî bir sefer organizasyonunun tasviri açısından da son derece önemli bir kaynaktır. Bu çalışma, Topkapı Sarayı Müzesi Yazma Eser Kütüphanesi’nde Revan 1312 referans numarada kayıtlı söz konusu bu el yazmasını değerlendirmeyi ve transkripsiyonunu yayınlamayı amaçlamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

Koylu, Zafer. "Makedonya’da Çetelerin Meşrutiyet Kulüplerine Dönüşmesi." Belleten 81, no. 291 (2017): 569–88. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2017.569.

Full text
Abstract:
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Ayastefanos Antlaşmasıyla Bulgaristan'a verilen Makedonya topraklarının, Berlin Antlaşmasıyla Osmanlı İmparatorluğuna geri verilmesi, Balkan sorununu "Makedonya Sorunu"na dönüştürdü. Bulgaristan, Ayastefanos ile kendisine verilen Makedonya'yı topraklarına katmak için girişimlere başladı. Bir yandan topraklarını genişletirken, diğer yandan da kurduğu komiteler, konsoloshaneler ve ruhani önderler aracılığıyla Makedonya'daki Bulgar etkisini arttırmaya çalıştı. Bulgarların bu faaliyetleri bölgedeki Rum, Sırp, Ulah vb. diğer unsurları da kışkırttı. Onlar da çeteler kurarak Makedonya'da etnik, demografik ve siyasal üstünlüğü ele geçirme mücadelesine giriştiler. II. Meşrutiyetin ilanını izleyen günlerde çeteler ile Osmanlı yönetimi arasında bir barış havası esmeye başladı. 1909 yılında anayasada yapılan değişikliklerle özgürlükçü ortamdan yararlanan çeteler adlarını "meşrutiyet kulüpleri"ne çevirerek yasal bir nitelik kazandı. Ancak barış havası kısa sürdü. Edirne Mebusu Talat Bey'in önerisi, Hareket Ordusu Komutanı Mahmut Şevket Paşa'nın ısrarı üzerine çıkarılan "Cemiyetler Kanunu" hükümet ile meşrutiyet kulüpleri arasında havayı gerginleştirdi. Bu nedenle 1909 sonrasında "Makedonya Sorunu" ivme kazandı. Böylece Balkan Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgedeki topraklarına yönelik daha büyük ve daha organize bir paylaşım sürecine girdi.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

Gölen, Zafer. "1862 Karadağ Askeri Harekatı ve Sonuçları." Belleten 75, no. 273 (2011): 503–44. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2011.503.

Full text
Abstract:
XIX. yüzyıl ortalarına kadar dünyada birkaç seyyah dışında kimsenin ilgilenmediği dağların vahşi insanları Karadağlılar, Paris Barış Antlaşması'nı takip eden günlerde birden bire uluslararası gündeme dahil oldular. Karadağlılar bağımsızlık ve sınırlarını genişletmek istediklerini açıkça tüm dünyaya ilan ettiler. Fakat önlerindeki en büyük engel bağlı oldukları Osmanlı Devleti idi. İstekleri kabul edilmeyen Karadağlılar, kendilerine verilmeyen bağımsızlığı zorla almaya kalktılar. 1857'den beri Bosna Hersek'te ortaya çıkan isyanları kullanarak durmaksızın Osmanlı topraklarına akınlar yaptılar. Buna karşı Osmanlı Devleti, Paris Barış Antlaşması'ndan sonra oluşan olumlu havayı yıkmak istemediğinden binlerce insanın hayatına mal olan bu saldırılara karşı gerekli önlemleri almadı. Ancak 1862'ye gelindiğinde Karadağ'a bir operasyon yapılmadan olayların durulmayacağı ortaya çıktı ve nihayet Karadağ"a girildi. Her zaman olduğu gibi Batılı büyük güçler olaylara müdahale etti ve Osmanlı Ordusu Çetine'ye 16 kilometre uzaklıkta durduruldu. İki taraf arasında sınırların konsoloslar tarafından belirlendiği ve hiçbir zaman uygulanamayan İşkodra Antlaşması imzalandı. Karadağ Harekatı ve sonrası, bu yüzyılda Osmanlı Devleti'nin büyük devletlere dayanarak politika üretmesinin hem tipik bir örneği hem de bu politikanın iflasının güzel bir örneğidir. Ancak Osmanlı Devleti, Berlin Kongresi'ne kadar bu politikayı ısrarla sürdürecek ve acı bedeller ödemek zorunda kalacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

ERCAN, Hüseyin Onur. "Pasarofça Antlaşması’nı Tarafları İçin Zorunlu Kılan Nedenler Üzerine Bir Değerlendirme." Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, no. 57 (January 1, 2023): 0. http://dx.doi.org/10.35237/sufesosbil.1174732.

Full text
Abstract:
Bâbıâlî tarafından Aralık 1714’te Venedik Cumhuriyeti’ne karşı ilân edilerek başlayan ve 1715-1718 yılları arasında fiilen cereyan eden Osmanlı-Venedik-Habsburg Savaşı, Osmanlılara ilk safhada Venedik’e karşı askerî zaferler sağlamışsa da Habsburgların savaşa dâhil olmasıyla Tuna’nın kuzeyinde beklenmedik kayıplar yaşattı. Savoy Prensi Eugen idaresindeki Habsburglar ile 5 Ağustos 1716’da Petervaradin’de karşılaşan Osmanlı ordusu, Serdar-ı Ekrem Ali Paşa’nın şehadetiyle birlikte ağır bir yenilgi aldı. Savaşın devamında Osmanlılar, evvela 164 yıldır hâkimiyetinde bulundurduğu Temeşvar (13 Ekim 1716) ve akabinde Orta Avrupa’nın en önemli askerî üssü konumundaki Belgrad Kalelerini, Habsburglara vire ile teslim etmek durumunda kaldı (18 Ağustos 1717).
 Osmanlı-Venedik-Habsburg Savaşı’nı resmen sonlandıran Pasarofça Antlaşması'na (21 Temmuz 1718) giden diplomatik yolu açan Sâbık Belgrad Muhafızı Mustafa Paşa’nın 1717 Eylül’ündeki mektubundan barış akdine kadar geçen yaklaşık on aylık zaman diliminde Osmanlı ve Habsburg saraylarınca oluşturulmuş diplomatik belgeler ele alındığında, her iki tarafın ortak bir paydada buluşmak adına devamlı olarak müdârâ ettiği gözlenmektedir. Bu makale, Pasarofça Antlaşması’nı tarafları için zorunlu kılan nedenler üzerine mukayeseli bir analizi içermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

UYGUR, Fatma. "Fransız Matbuatına Göre I. Dünya Savaşı’nda Irak Cephesinde Medâyin Muharebeleri (Kûtü’l-Amâre)." Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 58, no. 1 (2018): 390. http://dx.doi.org/10.33171/dtcfjournal.2018.58.1.20.

Full text
Abstract:
İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya gibi Avrupa devletlerinin sanayileşmenin getirdiği hammadde ve pazar arayışı, sömürgecilik faaliyetlerinin hız kazanması; Alman-İngiliz, Alman-Fransız rekabeti gibi saiklerle, 1914 yılında başlayan, Osmanlı Devleti’nin de dâhil olduğu Birinci Dünya Savaşı’nda açılan Irak cephesi Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında çok ciddî muharebelerin cereyan ettiği bir cephe olmuştur. İngiltere, sömürgesi Hindistan’a yönelik tehditleri engellemek, kuzeyde Ruslarla birleşmek ve Irak petrollerini ele geçirmek için Basra’ya asker çıkarmıştır. General Townshend (1861-1924) komutasındaki İngilizler ile Mirliva Halil Paşa (1882-1957) komutasındaki Osmanlı askerleri arasında çarpışmalar, kadim Mezopotamya’nın en önemli şehirlerinden biri olan Medâyin bölgesinde vuku bulmuştur. Burası muharebenin güneyde açılan en önemli cephesidir. İngilizlerin Bağdat’a yaklaşmalarını engelleyen ve hatta onları Kûtü’l-Amâre’ye doğru çekilmeye zorlayan bu çatışmalar Medâyin Muharebeleri olarak kayıtlara geçmiştir. Fransız matbuatında Türklerle İngilizlerin yoğun çatışmalarına sahne olan Irak cephesiyle ilgili savaş haberlerine bakıldığında yazılanların, çoğu zaman gerçekleri yansıtmaktan uzak olduğu ve genellikle İngiliz kaynaklarına dayandığı anlaşılmaktadır. Fransız kamuoyunu yanıltmaya, yönlendirmeye ve moral vermeye matuf bu haberlerde Osmanlı ordusu ve Türkler hakkında genellikle tahkir edici ifadeler yer alırken İngilizlerden övgüyle bahsedilmesi dikkati çekmektedir. Nasıriye’nin İngilizler tarafından zapt edilmesi üzerine gazetelerde yer alan haberlerde Türklerin Karadeniz’e sıkıştığı, Kafkaslardan sürüldüğü, Fırat havzasında sürekli yenilgiye uğradığı ve ümitsiz bir şekilde Gelibolu’da direnmeye çalıştığı yönünde ifadeler kullanılmıştır. Türk ordusunun Kûtü’l-Amâre zaferini ise Türklerin başarısı olarak kaydetmek yerine muhasara altındaki İngiliz ordusuna takviye kuvvetlerin vaktinde gelmemesinin bir neticesi olarak görmüşler ve bu durumu yenilgiye mazeret olarak göstermişlerdir. Ayrıca, İngiliz askerinin muhasara esnasında gösterdiği mukavemet yüceltilmiş ve onurlu bir mağlubiyet olarak haber yapılmıştır. Bu makalede Fransız matbuatında bu cepheyle ilgili yer alan haberlerin ayrıntılı bir şekilde araştırılması planlanmaktadır. Fransız Savaş Bakanlığı’nın cepheyle ilgili resmî belgeleri de araştırmaya dâhil edilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

ERDOĞAN, Mehmet Ferhat. "Bahr-i Ahmer, Bezm-i Alem ve Mithatpaşa Vapurlarının Karadeniz’de Batırılması ve Kafkas Cephesine Yansımaları." Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi 1, no. 57 (2023): 0. http://dx.doi.org/10.17498/kdeniz.1241495.

Full text
Abstract:
Dünya devletlerinin kuruluş mücadelelerinde savaşların büyük bir payı vardır. Osmanlı İmparatorluğu için de bu süreçler kuruluş mücadelesinden itibaren belirli dönemlerde devam etmiştir. Bu hadiseye birçok örnek gösterilebilir. Osmanlı Devleti’nin Jeopolitik konumu, zengin yeraltı kaynakları ve deniz ulaşımına elverişli coğrafyası ile sürekli savaşa dahil edilme planları ile karşı karşıya kalmıştır. Bu maksatla I. Dünya savaşı öncesi Osmanlı Devleti denge politikası gütme amacıyla gizli olarak ittifak çalışmaları içerisinde yer alsa da sadece Almanya ile mutabakat sağlanabilmiştir. Bu yardım antlaşması çerçevesinde, Alman askeri heyeti Osmanlı ordusu ve deniz gücünü Yavuz ve Midilli kruvazörleri ile güçlendirilmeye çalışılmıştır. Genel olarak I. Dünya savaşında Osmanlı Devleti mağlup görünse de kısmı olarak kendi coğrafyasını koruma amacına ulaşmıştır. I. Dünya savaşı dünya devletlerinin dönüm noktası olma özelliği taşıması bakımından Osmanlı Devleti için de yeni bir kuruluş mücadelesi dönemini yansıtmaktadır. Bu makalede Osmanlı Devleti’nin I. Dünya savaşında kaybettiği topraklarını yeniden sınırlarına dahil etmek istemesi amacıyla Kafkas cephesine lojistik desteği Karadeniz üzerinden gerçekleştirmek gayesindedir. Bu amacını gerçekleştirmek üzere I. Dünya savaşına Rusların Odesa limanlarını bombalatmasının ardından hem savaşa dahil olmuş hem de Kafkas cephesine lojistik yardım götürmek üzere yola çıkan Bahr-i Ahmer, Bezm-i Alem ve Mithatpaşa gemilerini Karadeniz’de kaybetmiş, cepheye yardım planlandığı şekliyle ulaşamamış ve etkisi fazlasıyla hissedilmiştir. 
 Çalışma kapsamında I. Dünya savaşında Karadeniz’de Ruslar tarafından batırılan Bahr-i Ahmer, Bezm-i Alem, Mithatpaşa vapurlarından yola çıkılarak lojistik destek yardımının başarıya ulaşamamasındaki etkenler ve Kafkas cephesine etkileri tarihi kaynaklardan, bilimsel geçerliliğe sahip ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış makale ve literatür taraması kapsamında incelenecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

Kara, Bülent. "Büyük Taarruz Sürecinde TBMM Müzakerelerinde Bazı Muhalif Fikirler (26 Ağustos-9 Eylül 1922)." JOURNAL OF HISTORY AND FUTURE 10, no. 4 (2024): 305–26. https://doi.org/10.21551/jhf.1570824.

Full text
Abstract:
I. Dünya Savaşı’nın mağlupları arasında yer alan Osmanlı Devleti’nin Batı Anadolu’daki toprakları, Yunan idealini eylem aşamasına taşımıştır. Batı Anadolu topraklarını Büyük Yunanistan hayalinin bir parçası olarak gören Yunan otoriteleri ve ordusu Türklerin Kuvâ-yı Milliye ismiyle özdeşleşen ulusal direnciyle karşılaşmıştır. Megali İdea’nın Türklerin özgür yaşama ve Anadolu coğrafyasında var olma mücadelesiyle çatıştığı bu dönemde Birinci ve İkinci İnönü, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri ve Sakarya Meydan Muharebesi gibi askeri safhalardan geçilmiştir. Sakarya Meydan Muharebesinde Yunan ordusunun taarruz gücü kırılmış olmasına rağmen donanım ve cephane azlığı, kış mevsiminin yaklaşması gibi nedenlerle Türk ordusu işgalci kuvvete nihai darbeyi vuramamıştır. Türk ordusunun taarruz harekâtı uzadıkça TBMM’de Mustafa Kemal Paşa’ya karşı zaten var olan muhalif fikirler artmış ve her fırsatta bunu belirten ateşli konuşmalar yapılmıştır. Meclisteki muhalefete rağmen Başkomutan ve TBMM Hükümeti büyük bir titizlik ve gizlilik içinde Türk ordusunu nihai savaşa hazırlamaya devam etmiştir. TBMM’de bulunan bazı milletvekillerinin savaşın başladığı ve işgal altındaki şehirlerin ve halkın özgürlüğe kavuşturulduğu dönemde de muhalifliğini sürdürdüğünü göstermek bu çalışmanın konusunu teşkil etmiştir. Büyük Taarruzun başlaması ve İzmir’in kurtarılışına kadar geçen sürede Mecliste ele alınan bazı konular içerisinde bazen açıkça ve bazen satır aralarında söylenenler Milli Mücadele’nin hangi şartlar altında verildiğini gösterme bakımından oldukça anlamlıdır. Muhalif düşüncelerin sarf ediliş şekli çoğu zaman Meclise ait olan yetkilere milletvekillerinin sahip çıkma isteği şeklinde göründüğü halde, çok yaygın bazı insani olumsuz duygulardan milletvekillerinin azade olamadıkları çıkarımını da yaptırabilmektedir. Çalışmada, TBMM oturumları ve hatıratlar kapsamında değerlendirmeler yapılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

Rado, Şevket. "Hazine-i Bîrun Kâtibi Ahmet bin Mahmud Efendi'nin Tuttuğu Prut Seferine Ait Defterden Koparılan Sahifelerde Neler Vardı?" Belleten 50, no. 198 (1986): 807–24. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.1986.807.

Full text
Abstract:
Prut Savaşı, bilindiği gibi, günümüzden tam 275 yıl önce, 1711 yılında Osmanlı Türkleriyle Ruslar arasında cereyan etmiş ve sonunda Türklerin parlak bir zafer kazanması ile neticelenmiştir. Devrin Padişahı Sultan III. Ahmed'in Sadr-ı Azamı Baltacı Mehmet Paşa'nın kumandası altındaki Türk ordusu, başlarında Çar Koca Petro ile eşi Katerina'nın da bulunduğu Rus ordusunu son derece mâhir bir manevra ile Prut nehrinin bir yanındaki geniş bataklığa sürmüş, çâresiz kalan Ruslar bu durumda Türklerden aman dileyerek, Sadr-ı Azam ve Serasker Baltacı Mehmet Paşa ile ordunun ileri gelenlerini, biribiri ardından gönderdikleri elçilerle bir an önce bir sulh akdedilmesine razı etmek için adetâ yalvar yakar olmuşlardır. Ne çâre ki Koca Petro'nun, nerede ise Türklere esir düşmeyi göze alıp kendisi esir olduktan sonra ne yapacaklarını yakınlarına söylediği sırada, Türk tarafında sulh müzakerelerini idare edenlerin acemilikleri yüzünden, harp meydanında kazanılmış bu parlak zafer, hiç de parlak olmayan bir sulh anlaşmasıyla noktalanmış ve Ruslar feci bir çıkmazdan kurtularak memleketlerine salimen dönmek fırsatını kullanmayı başarmışlardır. Prut Savaşıyla en fazla ilgilenen tarihçilerimizin başında, hiç şüphesiz, değerli hocalarımızdan, rahmetli Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat gelmektedir. Kendisinin bu bahis etrafında pek değerli araştırmaları vardır. Bilhassa "Prut Savaşı ve Barışı" adlı iki ciltlik eseri en geniş çalışmasını teşkil eder. Prof. Akdes Nimet bu çalışmasında esas kaynak olarak "Hazine-i Bîrun kâtibi Ahmet bin Mahmud'un 1123 (1711) Prut Seferine ait defteri"nden faydalandığından sitayişle bahsetmektedir ki, bizim de asıl konumuzu bu defter teşkil ediyor.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
18

İKİNCİ, Orkun. "Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde 1641-1642 Azak Seferi." Asia Minor Studies 11, no. 1 (2023): 91–106. http://dx.doi.org/10.17067/asm.1208407.

Full text
Abstract:
Osmanlı Seyahatname geleneği içerisinde ilk akla gelen isimlerinden biri olan Evliya Çelebi, yaklaşık yarım asırlık bir tecrübenin sonucu olarak kaleme aldığı ve meraklısına pek çok konuda malumat sunduğu zengin eserinde, gezip gördüğü yerlerdeki pek çok sıra dışı olayı ve durumu okuyucuya aktarmaktadır. Onun eserinde işlemiş olduğu konulardan biri de, 1637 yılında Don Kazakları tarafından ele geçirilen Azak kalesinin, içerisinde kendisinin de bulunduğu Osmanlı-Kırım müttefik ordusu tarafından sükûtundan (ele geçirilme) yaklaşık dört yıl sonra geri alınma girişimi ve akabinde yaşananlar olmuştur. Bu çalışmada Evliya Çelebi’nin mezkûr (bahsedilen) seferde gördüğü olay ve durumları, onları ele alış tarzını irdelemek amaçlanmaktadır. Hiç şüphesiz seferde muvazzaf bir asker olan Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eseri, Osmanlı ve Kırım Hanlığı siyasi tarihi içinde neden ve sonuçları ile oldukça önemli olan 1641-1642 Azak Seferi hakkında oldukça önemli bilgiler vermektedir. Kronik tarih kaynaklarının aktardıklarının yanı sıra olayın bizzat içinde olan Evliya Çelebi’nin şahit olduğu atmosferi, tarafların askerlerinin fiziki ve psikolojik durumunu, bir nevi röportaj mahiyetinde olan çevresindeki kişilerin sözlerini eserinde aktarması gibi sadece kendisinde bulabileceğimiz nadir nitelikte olan hususlar; konusu hakkında birinci el kaynak olan kendisinin aktardığı bilgiler üzerine olan dikkati yoğunlaştırmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
19

METİN, Barış, and Nimet SERT. "Milli Mücadele Yıllarında Salihli’nin İşgali ve Kurtuluşu." Gazi Akademik Bakış 14, no. 27 (2020): 261–78. http://dx.doi.org/10.19060/gav.826947.

Full text
Abstract:
Osmanlı Devleti’nin Mondros Mütarekesini imzalayarak Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmesi sonrası 15 Mayıs 1919’da Yunan kuvvetleri İzmir’den başlayarak Batı Anadolu’da işgallere başlamıştır. Bu duruma tepki olarak İzmir’de ve işgal sahasındaki kentlerde, kasabalarda Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak ve Kuva-yı Milliye teşkilatları oluşturulmaya başlanmıştır. Bu süreçte Salihli’de Kuva-yı Milliye teşkilatının silahlı direniş faaliyetlerinin ortaya çıkmasında ve daha sonraki günlerde Milne Hattının savunmasında 17. Kolordu Kumandan Vekili Bekir Sami Bey ile Çerkez Ethem Bey’in önemli faaliyetleri olmuştur. Salihli 23 Haziran 1920 tarihinde işgal edilmiş ve 2 yıl 2 ay 13 gün işgal altında kalarak 5 Eylül 1922 günü Türk Ordusu tarafından geri alınmıştır. 26 Ağustos 1922 de Türk Ordusu’nun başlattığı Büyük Taarruz karşısında tutunamayan ve 30 Ağustos’ta Dumlupınar’daki meydan muharebesini de kaybeden ve bozgun şeklinde İzmir’e doğru geri çekilen Yunan kuvvetleri için Salihli, yeni bir müstahkem mevki kurmayı planladıkları bölgedir. Ancak üstün Türk Ordusu bu hedefi gerçekleştirmeye imkân tanımayarak süvari kuvvetlerinin başarılı savaşları neticesinde 5 Eylül 1922 günü Salihli’yi geri almış ve Yunan birliklerinin buralarda tutunma ümitlerine son vermiştir. Ve böylece İzmir yolu Türk Ordusu’na açılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
20

BORLAT, Barış. "OSMANLI-İTALYAN HARBİ’NDE (1911-1912) ÇANAKKALE’YE ASKER İHRACINA KARŞI ALINAN SAVUNMA TEDBİRLERİ." Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi 10, no. 32 (2022): 271–93. http://dx.doi.org/10.33692/avrasyad.1176860.

Full text
Abstract:
İtalya, siyasi birliğini tamamladıktan sonra hızla sömürge arayışına girmiştir. Bu amaçla Akdeniz havzasında önce Tunus’a yönelmiş ancak Fransa’nın Tunus’u işgali ile Trablusgarp’ta nüfuz sağlamaya başlamıştır. Bu kapsamda süreç yönetimi için Avrupa güç dengesini gözetmiş ve siyasal ittifaklar ile varlığını güçlendirmeye çalışmıştır. İtalya, Trablusgarp’ı işgal öncesinde bölgede nüfuzunu sağlamak adına siyasal, sosyal ve ekonomik birçok girişim yaptıktan sonra Avrupa siyasal ilişkiler bütününü de uygun zamanını gözeterek işgali gerçekleştirmiştir. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasal, ekonomik ve askerî şartlara Trablusgarp’ın coğrafi durumu da eklendiğinde savunmayı önemli oranda zorlaştırmış ve bir yanıyla gayrinizami harbi zorunlu kılmıştır. Osmanlı Devleti, bu amaçla bölgeye gönüllü giden subaylara her türlü kolaylığı sağladığı gibi maddi destek vermeyi de ihmal etmemiştir. İtalya’daki bazı yöneticiler için Trablusgarp’ın işgali askeri bir gezintiden ibaret olacak kadar basit olduğu değerlendirilmiş olsa da durum hiç de öyle olmamıştır. Nitekim İtalya sahil kıyılarına tutunmuş iç bölgelere girmeyi bir türlü başaramamıştır. Bu durum savaşın başta ekonomik olmak üzere yükünü her geçen gün artırmıştır. İtalya, bu sıkışmışlık içerisinde Osmanlı Devleti’ni barış anlaşması yapmaya zorlamak için savaşı Akdeniz’e ve Ege’ye yaymaya başlamıştır. Bu çerçevede Çanakkale Boğazı’na iki defa saldırı düzenlemiştir. İtalyanların, Trablusgarp Savaşı esnasında Çanakkale’ye ilk saldırıları 18 Nisan 1912 tarihinde olmuştur. Bu olay, Osmanlı karar alıcılarında İtalyanların karaya asker ihracı ihtimalini düşündürmeye başlamıştır. Bu durum savunma yaklaşımını da önemli oranda şekillendirmiştir. Osmanlı Devleti, Gelibolu Yarımadası başta olmak üzere bölgenin kritik arazilerini tespit etmeye, yığınak yapmaya ve birlikleri tertiplendirmeye başlamıştır. Bu çalışmada, Osmanlı-İtalyan Harbi sürecinde Çanakkale bölgesinde konuşlu olan Çanakkale Ordusu bünyesinde İtalyanların karaya asker çıkarmaları ihtimaline karşı alınan savunma tedbirleri askeri arşiv belgeleri (ATASE) temelinde Çanakkale muharebelerine uzanan savunma yaklaşımları mukayesesinde değerlendirilmeye çalışılmıştır
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
21

Gökpınar, Hakan. "Avusturya Kamuoyunda Bosna-Hersek’in İşgali: Biat ile Direniş Arasında Bosna-Hersek Müslümanları 1878-1879." Turcology Research, no. 82 (January 30, 2025): 83–102. https://doi.org/10.62425/turcology.1588391.

Full text
Abstract:
Müslüman, Katolik ve Ortodoks nüfusuyla kozmopolit bir yapıya sahip olan Osmanlı Vilayeti Bosna-Hersek, jeopolitik konumu ile de Osmanlı Monarşisi, Avusturya-Macaristan Monarşisi ve Çarlık Rusya’sı arasında Balkanlar’daki nüfuz mücadelesine sahne olmuştur. Bu çıkar çatışması, Bosna-Hersek’te Rusya’nın Panslavizm propagandası ile 1875’te Bosna-Hersek isyanına ve Balkanlar’da bütün Büyük Güçler’i ilgilendiren bir bunalıma yol açmıştır. 1877/78 Osmanlı-Rus Harbi’nin galibi Rusya’yı frenlemek üzere, 1878 Berlin Kongresinde Bosna-Hersek’in fiili yönetimi ve geçici işgal hakkı Avusturya’ya verilmiştir. Bu çalışmada; Berlin Kongresi’nin ilk günlerinden Nisan 1879’da Osmanlı Monarşisi ile Avusturya-Macaristan Monarşisi arasında imzalanmış olan Konvansiyona kadar Avusturya Basınında yayınlanmış haber, haber-analiz, makaleler, Avusturya-Macaristan’ın bu gazetelerde yayınlanmış diplomatik telgraflarından ve bildirilerinden yararlanılmıştır. Bu kaynaklardan edinilen bilgilere göre; Avusturya Monarşisi, Balkanlar’daki güvenliği bakımından büyük önem arz eden Bosna-Hersek’in işgal sürecini direnişe maruz kalmadan tamamlamak adına, Müslüman halkı da kapsayan Bosna-Hersek halkına yönelik yazılı çağrılarda bulunmuştur. Bu çağrıların metinleri, Avusturya basını tarafından da yayınlanmıştır. Osmanlı Hükümeti dahil Berlin Kongresi taraflarının bilgi ve onayı ile barışçıl bir surette gerçekleşmesi öngörülen bu işgal, Hristiyan Avusturya Monarşisinin bölgedeki hâkimiyetine karşı olan Salih Vilayetoviç gibi Müslüman Beylerin örgütledikleri direniş, kanlı bir şekilde kırmak zorunda kalan Avusturya ordusu için bu işgal kanlı bir fethe dönüşmüştür. Hatta bu Müslüman direnişinin Osmanlı Hükümeti ve yetkilileri tarafından tertiplendiğine ilişkin kuşkular, basına yansıyacak kadar Osmanlı-Avusturya diplomatik gerginliklerine sahne olmuştur. Barışçıl işgal niyetini, kamuoyuna yansıtmak isteyen Avusturya Hükümetinin, Dışişleri Bakanı ile Bosna-Hersek’ten sorumlu Konsolosları arasındaki diplomatik yazışmalardan örnekler, Avusturya basını tarafından tam metin olarak yayınlanmıştır. Bu raporlardan anlaşıldığı üzere, Avusturya Monarşisinin, Osmanlı Monarşisinin onayına rağmen Müslüman direnişi ile karşılaşması ve bu direnişin bastırılıp kontrolün ele alınmış olmasına Avusturya kamuoyu tarafından siyasal ve tarihsel bir başarı olarak özel bir önem atfedilmiştir. Bu işgaldeki Müslüman direnişi ve direnişin bastırılmasındaki çatışma sahneleri Taror kartlarını süsleyecek kadar Avusturya kamuoyunda büyük bir tarihi zafermişçesine geniş yankı uyandırmıştır. Bosna-Hersek’teki fiili hâkimiyeti ile ilk ve son kolonisine sahip olan Avusturya Monarşisinin direniş göstermemiş Bosna-Hersek Müslümanları ile iyi ilişkilerinin ve bunlara tanıdığı inanç özgürlüğü ile Bosna-Hersek’teki varlığını sağlamlaştırmaya çalışmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
22

Nykıel, Piotr. "1916 ile 1919 Yılları Arasında Krakov Müstahkem Mevkii Hastanelerinde Osmanlı Askerleri (Polonya Kaynakları Işığında)." Belleten 80, no. 287 (2016): 261–78. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2016.261.

Full text
Abstract:
1916 ile 1919 yılları arasında, o zamanki Krakov Müstahkem Mevkii hastanelerinde en az 50 Osmanlı askeri bulunmuştu. Bu askerlerin 47'si, 15. Kolordu subay, astsubay ve erlerinden oluşmaktaydı. İşbu birlik, 1916 ile 1917 tarihleri arasında Alman Güney Ordusu bünyesinde Doğu Galiçya Cephesinde savaşmıştı. Kalan üç asker ise, 1914 ile 1918 tarihleri arasında Kafkas Cephesinde savaşan birliklerde görev yapmış ve muhtemelen Rus esaretinden vatanlarına Polonya üzerinden dönerken 1919 yılında Krakov'a gelmişlerdi. Söz konusu askerlere ait ayrıntılı kimlik ve adres bilgileri, birbirinden bağımsız olarak oluşturulmuş iki arşiv kaynağında bulunmaktadır: Bunların birincisi, Krakov Türkolojisinin kurucusu Prof. Tadeusz Kowalski'nin Ekim 1917'de yazdığı not defteridir. "Materiały dialektologiczne tureckie, przewa˙znie niewydane" [Çoğunluğu Yayımlanmamış Türk Diyalektoloji Materyali] başlıklı bu defter, Krakov'daki Polonya Bilim Akademisi ve Polonya Yetenek Akademisi Bilim Arşivi'nde bulunmaktadır. İkincisi ise, Krakov Belediyesi Mezarlıkları Müdürlüğü Arşivi'nde muhafaza edilen "postmortem inceleme sertifikaları"dır. Bu iki kaynak üzerinde yapılan arşiv araştırması neticesinde, işbu makalede yer alan iki asker listesi oluşturuldu. Ayrıca, makalede askerlerin kimlik ve adres bilgilerinin yanısıra Galiçya Cephesiyle ilgili ve daha önce hiç yayımlanmamış şarkılar ile Krakov'da medfun Osmanlı şehitlerinin mezarlarıyla ilgili bilgiler sunulmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
23

Turan, Resul. "RUS İŞGALİ ALTINDA YEDİ AY: 93 HARBİ DÖNEMİNDE ERZURUM’UN İŞGALİ (1877–1878)." Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi 7, no. 14 (2025): 521–38. https://doi.org/10.53718/gttad.1632869.

Full text
Abstract:
Erzurum, Osmanlı ve Rus mücadelesinde stratejik konumu nedeniyle kilit bir nokta görevi görmüştür. Ruslar açısından Osmanlı topraklarına ilerleyişte bir ileri karakol, Osmanlı açısından ise doğu sınırlarını korumanın anahtarı olmuştur. Kafkasya ve Anadolu’ya açılan bir kapı olması nedeniyle XIX. yüzyıldaki Türk-Rus savaşlarında Rusların ana hedefi haline gelmiş, bu amaçla Erzurum Kalesi ve çevresindeki tahkimatlar güçlendirilmiştir. Ancak Erzurum önce 1828-1829, ardından 1877-1878 ve son 1916’da olmak üzere bir asırdan kısa bir süre içinde üç kez Rus işgaline uğramıştır. Literatürde 1829 işgali, özellikle Aleksandr Puşkin’in Erzurum ziyareti üzerinden, 1916 işgali ise son yıllardaki çalışmalar ışığında ele alınmıştır. Ne var ki 1878 işgaline dair Türk ve Rus kaynaklarına dayalı herhangi bir çalışma mevcut değildir. 1877-78 Türk-Rus Savaşı döneminde, Türk ordusu ve Erzurum halkı Ruslar karşısında önemli direniş göstermiş ve Rus ilerleyişini durdurmuştur. Ne var ki, Rusların İstanbul yakınlarına ulaşması, devletin başkentini tehlikeye düşürmüştür. Bunun üzerine imzalanan Edirne Mütarekesi’nde Erzurum’un teslimi de yer almıştır. Bunun üzerine Erzurum’da yaklaşık yedi ay süren Rus işgal dönemi yaşanmıştır. Bu çalışmanın amacı, işgal sürecini; başta Erzurum Askeri Valisi Sergey Mihailoviç Duhovskiy ile eşi Varvara Fyodorovna Duhovskaya’nın ve Kızıl Hac memurlarının anıları olmak üzere, arşiv belgeleri ve diğer kaynaklar üzerinden ele almaktır. Bu bağlamda, kentin teslimi, Rus idari teşkilatı, idare-halk iletişimi ve toplumsal ilişkiler ele alınmakta; ayrıca, Rusların bu süreci gelecekteki işgallere için nasıl bir propaganda ve hazırlık dönemi olarak değerlendirdiği incelenmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
24

KARAKURUMER, Alkın, and Olgun DEĞİRMENCİ. "OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZ ASKERİ DİSİPLİN CEZALARI." Adalet Dergisi, no. 71 (October 24, 2023): 199–223. http://dx.doi.org/10.57083/adaletdergisi.1391366.

Full text
Abstract:
Orduların temelini oluşturan disiplin; astların kanun, nizam ve amirler tarafından verilen hizmete müteallik emirlere kayıtsız ve şartsız itaat etmeleri ile sağlanır. Sağlam hiyerarşik yapısı ve mutlak itaate dayanan çelikleşmiş disiplin anlayışı ile tüm dünyanın takdirini kazanan Türk Ordusu, bu özelliğiyle tarih sahnesine çıktığı andan günümüze kadar uzanan süreçte “ordu-millet” ve “asker-millet” kavramlarıyla anılmaktadır. Hiç şüphesiz disiplin anlayışının bu şekilde değerlendirilmesinde, caydırıcı ve ıslah edici nitelikte olan disiplin cezaları da önemli bir yere sahiptir. Çalışmada; Osmanlı İmparatorluğundan günümüze kadar, askeri kanunlarda yer alan disiplin cezaları tarihsel süreç içerisinde incelenmiştir. Tarihsel süreç içerisinde söz konusu disiplin cezalarında değişikliği gerektiren nedenler; sosyal, siyasal ve askeri gelişmeler ışığında değerlendirilmeye çalışılmıştır. ‘Osmanlı’dan Günümüze Askeri Disiplin Cezaları’ adlı çalışma ile; konunun tarihsel süreç içerisinde kronolojik olarak incelenmesi ve aynı zamanda ileride yapılacak kanunlaştırma hareketlerine de fayda sağlanması amaçlanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
25

ÖZCAN, Halil. "İstanbul Öğretmenlerinin Bursa Seyahati ve Mustafa Kemal Paşa'nın Başöğretmenliğe Geçiş Konuşması." Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 58, no. 2 (2018): 1585. http://dx.doi.org/10.33171/dtcfjournal.2018.58.2.20.

Full text
Abstract:
Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz sonrası bir yandan kazanılan zaferi kalıcı hâle getirebilmek için çareler ararken, bir yandan da hiçbir gecikmeye fırsat vermeden ve zaferin rehavetine kapılmadan geleceğin inşası savaşımına hazırlık yaptı. Bu kapsamda mesajlarını vermek ve programını açıklamak üzere seçtiği yer on dört gün kaldığı Bursa oldu. Bursa, Osmanlı Devleti'nin ilk başkentiydi ve işgalden henüz kurtulmuştu. Bu tarihi mekânda, Bursa öğretmenleriyle birlikte İstanbul'dan gelecek olan öğretmenlere hitap edecekti. Ancak, Osmanlı Devleti'nin mevcut başkenti olan İstanbul da henüz işgal altındaydı. Bursa'da kazandığı zaferle gururlanan bir komutan değil, geleceği ilim ve fen temelinde kurmak isteyen bir teorisyen ve inkılâpçı olarak öğretmenlerin karşısına çıktı ve geleceğin mesajlarını verdi. Belli ki bu zorlu İstiklal Savaşı'nı kazanacağını biliyordu ve geleceğin de planına hazırlıklıydı. İşgallere karşı Bağımsızlık Zaferini topyekûn bir milletin seferberliği ile askerî cephede kazanmıştı. Kuruluşun ve aydınlanmanın zaferini akıl ve bilim temelinde eğitim ordusu ile kazanmak için mücadele başlatacaktı. Eğitim ordusunun neferleri olan öğretmenler, Anadolu'ya eğitim ışıklarını götürecekler ve aydınlanmanın öncüleri olacaktı. Buna bağlı olarak, İstanbul'dan zaferini tebrik etmek için Bursa'ya gelen öğretmenler aracılığıyla tüm öğretmenlere ilim ve fen temelinde milletimizi aydınlatma görevi verdi. Bu kapsamda, İstanbul öğretmenlerinin seyahatlerinin incelenmesi ve Mustafa Kemal Paşa'nın Bursa'da öğretmenlere yaptığı konuşmanın Amasya Tamimi ile gerekçe ve yöntem açısından benzerliklerinin ilk defa yapılmış olması bu çalışmanın özgün yanını oluşturmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
26

Yılmaz, Hüseyin. "Ayanların Osmanlı Sefer Organizasyonundaki Rolü: Fransa’nın Mısır İşgali ve Karaosmanoğulları." Gazi Akademik Bakış 18, no. 36 (2025): 215–38. https://doi.org/10.19060/gav.1719181.

Full text
Abstract:
Fransa’nın Mısır işgali sonrasında Bâb-ı Âli, bir taraftan Fransa’ya savaş ilan ederken diğer taraftan da Rusya ve İngiltere ile ittifak antlaşması yapacaktı. Bu seferin düzenlenmesinde ayanlara önemli görevler düşmekteydi. Bu ayanlardan birisi olan Karaosmanoğlu ailesi de Batı Anadolu’da önemli bir güç elde etmişti. Manisa’da ortaya çıkan Karaosmanoğlu ailesi, XIX. yüzyılın başına gelindiğinde Manisa başta olmak üzere Batı Anadolu’nun en önemli kentlerinden İzmir ve Aydın’ın yöneticisi durumundaydılar. Bu sayede önemli bir sosyo-ekonomik ve sosyo-politik bir güç elde etmişlerdi. Fransa’ya savaş ilan eden Bâb-ı Âli, Karaosmanoğlu ailesinden sefer organizasyonunun sağlanmasında faydalanılacaktı. İlk başta İzmir Limanı ve Ege Bölgesi’nin sahillerinin güvenliğini sağlayacak olan aile, aynı zamanda İzmir’de bulunan Fransızların mallarının ele geçirilmesi görevini de üstlenecekti. Daha sonrasında da Karaosmanoğlu ailesi ordu için gerekli asker, hayvan, hububat gibi ihtiyaçların karşılanmasını organize edecekti. Hatta seferin ilerleyen safhalarında ailenin önde gelen mensuplarından olan Hüseyin ve Ömer ağalar bizzat sefere katılarak Mısır’a gideceklerdi. 1798’den 1802’ye kadar geçen süreçte ailenin Osmanlı ordusu için binlerce süvari ve piyade askeri temin ettiği görülmektedir. Bu askerler donatılarak İzmir Limanı’na sevk edilmekte oradan da savaşa gönderilmektedir. Bunun yanında aile Osmanlı ve Rus orduları için peksimet ve bunun için gerekli olan unun sağlanması işini de organize etmektedir. Bu görevlerin yanı sıra Anadolu sahillerine gelen kraliyet donanmasının da iaşesinin karşılanmasında görev almıştır. Hem bu görevlerinde hem de İzmir ve limanının güvenliğinin sağlanmasında Karaosmanoğlu ailesi, İzmir İngiliz konsolosu Francis Peter Werry ile yakın bir temas içinde olacaktı. Bu görevleri dikkate alındığında Karaosmanoğlu ailesinin Mısır harbi sırasında sefer organizasyonunda aktif bir görev aldığı görülmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
27

Çivi, Hakan Kerim. "Kırım Harbi’nde Mısırlı ve Tunuslu Birlikler “Asakir-i Mısriye-i Şahane” ve “Tunus Asakir-i Şahanesi”." Türk Savaş Çalışmaları Dergisi 6, no. 1 (2025): 60–83. https://doi.org/10.52792/tws.1675178.

Full text
Abstract:
Kırım Harbi askerî tarih açısından büyük önem arz eden bir savaştır. Nitekim Kırım Harbi ve içerisinde barındırdığı olaylar tarihçiler tarafından yine birçok yönden ele alınmıştır. Bu ele alınan hususlar, savaşı endüstriyelleştiren ve teknolojik özellik kazandıran sanayi yenilikleri olarak öne çıkar. Bu sayede Kırım Harbi ilk modern savaş olma özelliğini kazanır. Savaşın bir diğer ilginç özelliği ise sahne olduğu savaş alanları ve taraflarıdır. İngiltere ve Rusya’nın savaştığı sayılı savaşlardan biri olmasının yanı sıra Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu ile Sardinya Devletinin katılımıyla uluslararası bir kimlik kazanır. Kırım Harbi, Baltıklardan Pasifik Okyanusu kıyısında bulunan Kamçatka Yarımadasına kadar geniş bir coğrafyada cereyan etmiştir. Buna karşılık savaşın ana sahnesi Balkanlarda Tuna Nehri kıyıları, Sivastopol’ün merkezinde olduğu Kırım Yarımadası ve Kafkasya ile Anadolu olmuştur. İçerisinde barındırdığı endüstriyel, lojistik ve muhabere alanındaki yeniliklerin yanı sıra geniş coğrafyalarda cereyan etmiş olması Kırım Harbi’nin birçok tarihçi tarafından “Ön Dünya Savaşı” şeklinde tanımlanmasına imkân vermiştir. Nitekim Kırım Harbi süresince Osmanlı Ordusu bünyesinde görev alacak olan Mısırlı ve Tunuslu birlikler de bu tanımlamaya katkı sağlamaktadır. O dönemlerde Osmanlı İmparatorluğunun bir parçası olan ve kendi ordularını bulundurma hakkı olan Mısır ve Tunus eyaletleri, Kırım Harbi’nin başlaması ile beraber savaşta rol almaya başladılar. Mısır Eyaleti savaş süresince yaklaşık olarak 15.000’e yakın askerle savaşa iştirak etti. Tunus Eyaleti ise 7.000 civarı asker gönderdi. Mısır’dan gelen askerler Silistre Kuşatması, Sivastopol Kuşatması ve Gözleve Muharebesi gibi önemli olaylarda aktif olarak yer aldılar. Tunus’tan gelen askerler ise Batum’da görev yaptıkları iki yıla karşılık ciddi bir muharebeye girmediler. Bunlardan ayrı olarak Mısır Donanması Karadeniz’de aktif olarak harekâtlara katıldı. İşte bu olaylar göz önüne alındığında Mısır ve Tunus’tan gelen birliklerin Kırım Harbi’nde oynadıkları rolün aydınlatılması önem kazanmaktadır. Bu sayede Kırım Harbi’nin mevcut literatüründeki büyük bir boşluk doldurulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
28

Bolat, Gökhan. "Mîrzâ Tâki Hân (Emîr Kebîr) ve Reformları (1848 - 1851)." Belleten 77, no. 278 (2013): 151–82. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2013.151.

Full text
Abstract:
19. yüzyıldaki İran modernleşme hareketlerinin en önemli siması olan Mirza Tâki Han ya da yaygın olarak bilinen adıyla Emir Kebir, yaklaşık üç yıl süren sadrazamlığı boyunca Osmanlı Devleti'ndeki II. Mahmut ve Tanzimat reformlarına benzer şekilde İran'da geniş bir alanda yenilik hareketlerini başlatmış ve bu kısa sürede yaptıklarıyla İran modernleşmesinde etkisi günümüze kadar süren derin izler bırakmıştır. Orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Mirza Tâki Han, elde ettiği başarılarla kısa sürede önemli görevlere gelmiş ve sırasıyla askerî kâtip, büyükelçi, Vezir-i Nizam (Azerbaycan Ordusu Komutanı), Emir-i Nizam (Genel Kurmay Başkanı) ve Şahs-ı Evvel-i İran (Sadrazam) olarak görev yapmıştır. Ayrıca Atabeg ünvanıyla daha sonra tahta çıkacak olan Nasıreddin Mirza'nın hocalığı gibi önemli bir görevi de üstlenmiştir. Sadrazamlığı sırasında elde ettiği güç ve yaptığı yenilikler siyasi rakiplerini, hanedan üyelerini ve İngiltere ve Rusya gibi yabancı devletleri korkutmuş ve bu korku onların Emir Kebir'e karşı ittifak yapmalarına neden olmuştur. Bu ittifak onun önce görevden uzaklaştırılması ve kısa bir süre sonra da öldürülmesine neden olmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
29

EFE, İsmail, and Mehmet Korkud AYDIN. "Yunanistan Başbakanı Venizelos'un Türkiye Ziyaretinin Basındaki Yansımaları." ESAR- Eğitim ve Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi 5, no. 2 (2024): 33–56. https://doi.org/10.5281/zenodo.14585273.

Full text
Abstract:
Bağımsızlığını kazandıktan sonra “Megali İdea” hedefini gerçekleştirmek amacıyla, sürekli Osmanlı’dan toprak kazanma anlayışı içinde hareket eden Yunanistan, Osmanlıya karşı saldırgan bir siyaset takip etmiştir. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, İngilizlerin desteğiyle 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’i işgal eden Yunanlılar, kısa bir süre içinde işgal alanlarını genişletmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde yürütülen Türk Kurtuluş Savaşı’nda Türk Ordusu karşısında büyük bir hezimet yaşayan Yunan ordusu, Anadolu’dan atılmıştır. Yunanlıların Anadolu macerası Türk-Yunan münasebetlerinde derin yaralar açmıştır. Lozan Anlaşması Türkiye ile Yunanistan arasında barış ortamını tesis etmişse de, iki ülke arasında güvenin tesisi çok kolay olmamıştır. Atatürk, ülkeler arası münasebetlerde tarihi düşmanlıkların terk edilmesi ve barışın tesis edilmesi prensibini benimseyip her türlü cesur adımı atmıştır. Türk-Yunan münasebetleri de bunun en çarpıcı örneği olmuştur. 1928 yılında seçimleri kazanıp iktidara gelen Venizelos’ta, Anadolu macerasından gerekli dersleri çıkarmış, ülkesindeki karşı çıkışlara rağmen, Türkiye ile dostluk münasebetleri kurma cesaretini göstermiştir. 27-31 Ekim 1930 tarihleri arasında Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Ankara’da bir dizi anlaşmanın imzalandığı bu ziyaret, iki ülke arasındaki birçok sorunun çözülmesini sağlamakla kalmamış, dostluk ve işbirliğinin gelişmesine de büyük katkısı olmuştur. Türkiye ile Yunanistan arasında oluşan dostluk ve işbirliği Balkan Antantının kuruluşuna giden yolda önemli bir adım olmuştur. Balkan Atantı görüşmelerinin yapıldığı sırada iktidardan düşmüş olmasına rağmen katkı vermek üzere İstanbul’a gelen Venizelos’un, anlaşmanın imzalanmasından kısa bir süre önce Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermiş olması, iki ülke arasındaki dostluğun geldiği noktayı göstermesi bakımından önemlidir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
30

Di̇nç, Güven. "Mehmet Ali Paşa İsyanı’nın Antalya’ya Etkileri (1831-1833)." Belleten 80, no. 289 (2016): 857–84. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2016.857.

Full text
Abstract:
Antalya Güney Anadolu'nun en önemli çıkış kapılarından biridir. Anadolu ile Mısır arasındaki ilişkiler çoğunlukla Antalya vasıtasıyla sağlanmış, dolayısıyla Mısır'da meydana gelen herhangi bir gelişme Antalya'yı doğrudan etkilemiştir. Bu sebeple Antalya Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa İsyanı'ndan etkilenen bölgelerin başında gelmiştir. Mehmet Ali Paşa isyanı başladığında Antalya'ya denizden bir saldırı gelebileceği endişesi ile derhal güvenlik önlemleri alınmıştır. Antalya limanı Konya muharebesine kadar Osmanlı ordusunun iaşe, mühimmat ve asker sevkiyatında aktarma üssü olarak önemli bir rol oynamıştır. İbrahim Paşa, Konya muharebesinden sonra Antalya Muhafızı Yusuf Paşa'ya kendisine tâbi olmasını isteyen bir mektup göndermişse de Yusuf Paşa buna uymamış, İbrahim Paşa ise Antalya'ya doğrudan bir mütesellim tayin ederek şehre hâkim olmuştur. Antalya halkı da korkudan ve müdafaa yapacak durumları olmadığından Mütesellim İsmail Ağa'ya bağlılıklarını bildirmişlerdir. Böylece Antalya'da hâkimiyet ve yönetim İbrahim Paşa'ya geçmiştir. İbrahim Paşa'nın idaresi süresince Antalya, Mısır ile Mısır ordusu arasında köprü vazifesi görmüştür. 1833 Mayıs'ında Mehmet Ali Paşa ile Padişah II. Mahmut'un Avrupalı güçlerin arabuluculuğu ile uzlaşmaları sonucunda Antalya'da Mısır idaresi son bulmuştur. Hemen akabinde Bâbıâli tarafından yeni bir muhassıl atanmasıyla Antalya'da eski devlet düzeni yeniden tesis edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
31

ÇAYKIRAN, Güzin, and Tolga ÜRÜN. "HATIRALARA GÖRE MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE ASKERÎ BANDO FAALİYETLERİ (1919-1922)." Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi 10, no. 33 (2022): 251–65. http://dx.doi.org/10.33692/avrasyad.1220391.

Full text
Abstract:
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandığı zaman Osmanlı orduları terhis edilerek lağvedilmiş, devletin askerî gücü kolordu seviyesine düşürülmüştü. Bunun bir sonucu olarak da Anadolu’da İtilaf kuvvetlerinin ve sonra Yunanların işgali başlamıştı. Bu işgallere karşı başlangıçta Anadolu’da bölgesel bir mücadele yaşanmıştı. Kasım 1920’de düzenli Türk ordusunun teşkilatlanmasıyla birlikte bu mücadele topyekûn bir harp halini almıştı. Önce Aralık 1920’de Doğu Cephesi’nde sonra Ekim 1921’de Güney Cephesi’nde muharebeler sona ermişti. Batı Cephesi’nde ise Yunanlarla Birinci ve İkinci İnönü Muharebeleri, Aslıhanlar-Dumlupınar, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri ve Sakarya Meydan Muharebesi yapılmıştı. Ve bu muharebelerden sonra Yunanları Anadolu’dan atmak için Büyük Taarruz hazırlıklarına başlanmıştı. 10,5 ay sonunda 26-30 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi ile Yunan ordusu Anadolu’dan çekilmeye başlamıştı. 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi ile Türk-Yunan Harbi sona ermişti. Nitekim işgallere karşı yürütülen muharebeler boyunca birliklerin bando takımı ve bölükleri de askerin ve halkın moral ve motivasyonunu arttırmak, halkı zafere karşı umutlandırmak, işgalci kuvvetlere karşı gövde gösterisinde bulunmak, yabancı temsilcileri Millî Mücadele lehine etkilemek gibi vazifeler görmüştü. Ayrıca kimi zaman teskereci olarak da hizmet etmişlerdir. Bu çalışmada da İstiklal Harbi hatıraları üzerinden bando takım ve bölüklerinin Millî Mücadele’deki yeri ortaya konulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
32

Coban, Fatma. "İNGİLİZ ARŞİV BELGELERİNE GÖRE, MUDANYA MÜTAREKESİ ÖNCESİNDE, MÜTTEFİKLER ARASINDAKİ DOĞU TRAKYA’NIN TBMM’YE DEVRİ TARTIŞMALARI." Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, no. 76 (May 31, 2025): 124–36. https://doi.org/10.46955/ankuayd.1614062.

Full text
Abstract:
Osmanlı Devleti’nin Sevr’i imzalamasını hızlandırmak için Yunan ordusu Doğu Trakya’yı işgal etmiştir. Oysaki Doğu Trakya bir Türk yurdudur, misak-ı milli sınırları içerisindedir ve İzmir’in kurtuluşundan sonra sıra Trakya’ya gelmiştir. Fransa ve İtalya’ya göre Çanakkale’ye doğru ilerleyen Mustafa Kemal’in birliklerinin Avrupa’ya geçmesini engellemenin yegâne yolu, Trakya’nın Meriç’e kadar olan bölümünün Türklere verilmesidir. Bu nedenle acilen Mudanya’da bir konferans düzenlenmeli ve Doğu Trakya Türklere verilerek, ordular arasında meydana gelebilecek olası bir çatışma önlenmelidir. İngiltere’ye göre ise Doğu Trakya’nın Türk hakimiyetine bırakılması söz konusu bile değildir. Çünkü bu müttefiklerin Dünya Savaşı’nda elde ettikleri başarının yok sayılması, Gelibolu’da gömülü yüzlerce müttefik askerinin Türk topraklarında bırakılması demektir. İngiltere bu süreçte hem sömürgelerindeki Müslüman nüfusu sakin tutmak hem de isteklerini maksimum seviyede Türklere kabul ettirmek için kararlı bir duruş sergilemeye çalışmıştır. İçine düştüğü bu çoklu denge oyununda bir taraftan müttefik güçler arasındaki görüş ayrılıklarını yok etmek için diplomatik görüşmeler yaparken, bir taraftan da olası bir savaş durumunda dominyonlarının desteğini almak için çabalamıştır. Çabaları sonuçsuz kalan İngiltere, TBMM Hükümetinin Mudanya’ya gelmesini sağlamak için Doğu Trakya’dan vazgeçmek zorunda kalmıştır. Mudanya Mütarekesi öncesinde müttefikler arasında geçen bu diplomatik savaş süreci İngiliz Arşiv Belgeleri ışığında, tüm detaylarıyla incelenmiştir. Doğu Trakya sorununa müttefiklerin gözünden bakarak, Mudanya Mütarekesine gidiş süreci farklı bir boyutuyla ele alınmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
33

GÖZÜTOK TAMDOĞAN, Zehra. "Mağribli Sefir Temgrûtî’nin 1589-1591 Yılları Arasındaki Seyahatinde İstanbul Notları." Harran Theology Journal, no. 48 (December 15, 2022): 87–110. http://dx.doi.org/10.30623/hij.1106110.

Full text
Abstract:
Bir devletin başka bir devlet nezdinde temsiliyetinin yerine getirilmesinde elçinin yeri oldukça önemlidir. Elçinin karşılanması, huzura kabul edilmesi ise ev sahibi devletin gücünü göstermesi, elçinin geldiği devletle olan siyasî ilişkilerin durumunu göstermesi açısından önemli kabul edilmiştir.
 Bu çalışmada bir Mağrib devleti olan Sa’dîler döneminde elçilik heyeti içerisinde İstanbul’a gelen Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed et-Temgrûtî’nin (ö. 1003/1594-95) dönüşte kaleme aldığı eseri sosyo-kültürel açıdan incelenecektir.
 Fas’ta 1511-1659 yılları arasında hüküm süren Sa'dîler döneminde İspanya, Portekiz ve Osmanlı ile ilişkiler Mağrib için oldukça önemli idi. Mağrib ordusu Osmanlı askerinin desteğiyle Portekiz’le 1578 yılında yapılan Vâdilmehâzin Savaşı’nda zafer kazanmış ve bu zafer sonrası Ahmed el-Mansûr sultan olmuş ve bölgenin önemli gücü haline gelmiştir. Fakat diğer bir güç olan Osmanlı ile ilişkiler, Sultan Ahmed el-Mansûr’un 1588 yılına ait vergiyi İstanbul’a göndermemesi üzerine bozulmaya başlamıştır. Bunun üzerine Sa’dî Sultanı vergi ve çeşitli hediyelerle birlikte 997/1589 yılında İstanbul’a bir heyet göndermiştir. Gönderilen elçilik heyeti içerisinde, vezir ve devlet tarihçisi olan Fiştâlî (ö. 1032/1622-23)de yer almıştır. Temgrûtî’nin siyasî yetkinliği hakkında biz yeterli bilgi sahibi olmadığımız gibi kendisi de İstanbul’a getirilen mektupla ilgili ve diplomasiyi ilgilendiren başka konularda ayrıntıya girmemiştir. Ayrıntılı olmasa da içtimaî hayata dair müşahedelerini aktarmıştır. Temgrûtî ve heyet 10 Rebiülevvel 999/5 Şubat 1591’de mevlid-i nebî günü Fas Sultanı Ahmad el-Mansur’un huzuruna kabul edilmişler ve merasimlere katılmışlardır. Osmanlı’nın iki elçisinin de hazır bulunduğu bu merasimleri Temgrûtî oldukça ayrıntılı olarak anlatmaktadır.
 16. yüzyılda İstanbul’a Avrupa’dan gelen elçilik heyetinde yer alan kişilerden en azından birisi yapılan bu seyahati çoğunlukla yazmış iken Kuzey Afrika’dan ve özellikle Fas’tan Osmanlı topraklarına gelen sefirler bu tecrübelerini pek de kaleme almamışlardır. Bu açıdan bakıldığında 16. yüzyılda elçilik heyetiyle İstanbul’a gelen ve Mağrib’e döndüğünde bu seyahati kaleme alan Temgrûtî ve eseri önemlidir. Osmanlı ile ilişkilerin her iki taraf için de önem arz ettiği bir dönemde yapılan bu sefâret, Temgrûtî’nin dönüşte yazdığı eseri en-Nefhâtü’l-miskiyye fi’s-sefâreti’t-Türkiyye’de anlattıkları sosyo-kültürel hayat açısından dikkate değerdir. Temgrûtî’nin çalışmamıza konu olan eseri, Muhammed es-Sâlihî tarafından tahkîk edilmiştir. Bu çalışma bu tahkîk üzerinden yapılmıştır.
 İncelemede görülecektir ki Temgrûtî, güzergâhında bulunan şehirleri özellikle İstanbul’a kadar olanları daha çok başka yazarların anlatılarıyla vermiş; içtimaî ve kültürel hayata dair kendi gözlemlerine fazla yer vermemiştir. Bu da kitap boyunca sanki bu şehirleri kendisi görmemiş gibi bir his uyandırmaktadır. İstanbul’a gelince o, bu şehri Batılı seyyahlar gibi halkıyla, çarşısı, pazarıyla resmetmekten ziyade bir iki mescit, misafir olduğu bir vezirin evi ve misafirperverliği, sultanın huzuruna çıkış gibi bazı konulara ayrıntıya girmeden yer vermiştir. Aynı yıllarda İstanbul’a gelen birçok sefir veyahut diğer görevlilerin ayrıntılı olarak verdiği yerler arasında Fatih Külliyesi yer alırken Temgrûtî’de hiçbir bilgi, gözlem, hikâye yoktur. İstanbul’da kitap ve kütüphanelerin çokluğunu ifade etse de ulemâdan yahut katıldığı ilim meclislerinden bahsetmemektedir. Oysa diğer şehirlerde ilim meclislerine katılıp ulemâdan icâzetler almış ve bunları eserinde anlatmıştır. Eksiklik olarak görülebilecek bu önemli konulara rağmen bizim amacımız iki devlet arasındaki siyasî ilişkiler yahut Sa’dîler’in bu sefaret sonrası yaptıkları ve kendilerine oldukça zenginlik kazandıran Sudan saldırıları olmadığından eserde yer alan içtimaî ve kültürel öğe incelenerek dönemin ve özellikle de 16. asır İstanbul’unun sefâret ve seyahat kitapları içerisindeki yerinin belirlenebilmesine yardımcı olacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
34

ALTAYLI, Yasemin. "Macar Özgürlük Savaşının Gazetesi: Mercurius Hungaricus." Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 13, no. 1 (2022): 137. http://dx.doi.org/10.33537/sobild.2022.13.1.12.

Full text
Abstract:
1703-1711 tarihleri arasında gerçekleşen II. Ferenc Rákóczi liderliğindeki bağımsızlık savaşı Macarların Habsburglara karşı verdiği en uzun özgürlük mücadelesidir. Önceleri önemli kazanımların elde edildiği bu bağımsızlık mücadelesi zamanla güç kaybetmeye başlamış ve 1708'deki Trencsén yenilgisinden sonra Macar ordusu toparlanamamıştır. II. Ferenc Rákóczi'nin Macaristan toprakları dışında olduğu sırada 1711 tarihinde imzalanan Szatmár Antlaşması ile Macar bağımsızlık mücadelesi sona ermiştir. II. Ferenc Rákóczi bu tarihten sonra ülkesine dönememiş, bir müddet Lehistan, İngiltere ve Fransa'da kaldıktan sonra Sultan III. Ahmed'in daveti üzerine 1717 yılında Osmanlı topraklarına gelmiş, 1720 yılında Tekirdağ'a yerleştirilmiş ve 1735 tarihindeki ölümüne kadar burada yaşamıştır. Macar tarihinin bu en uzun özgürlük mücadelesi sırasında özgürlük savaşının yayım organı olarak da tanımlayabileceğimiz ilk Macar gazetesi Mercurius Hungaricus 1705 yılında Latince olarak yayım hayatına başlamış ve bu süreçte etkili olan Habsburg yanlısı yayım anlayışına karşı Macarların ve Macar özgürlük mücadelesinin sesi olmuştur. Özgürlük savaşı sırasında gerçekleşen olayların haberleştirildiği gazete aynı zamanda dönemin Macar dış politikasının yansıtıldığı en önemli kaynaklardan biri olarak da kabul edilebilir. 1705-1710 tarihleri arasında yayımlanan gazete 1705 tarihindeki ikinci sayısından itibaren ise adını Mercurius Veridicus ex Hungaria olarak değiştirmiştir. Çalışmamızda Macar ulusal tarihinin en uzun bağımsızlık mücadelesi olan II. Ferenc Rákóczi liderliğindeki Macar bağımsızlık savaşı ana hatlarıyla anlatılmış ve bu mücadelenin sesi olan ilk Macar gazetesi Mercurius Hungaricus'un tarihçesi, nüshaları, bu alanda yapılan çalışmalar, haber başlıkları ve yayımlanış amacı ile ilgili bilgiler verilerek bu alanda ülkemizde yapılacak çalışmalara katkı sağlaması açısından ilgili gazetenin incelemesi yapılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
35

Kuzucu, Serhat. "Osmanlı Sefer Organizasyonlarında Hassa Mimarlar Ocağının Fonksiyonu (XVIII. Yüzyılda)." JOURNAL OF HISTORY AND FUTURE 10, no. 2 (2024): 122–30. http://dx.doi.org/10.21551/jhf.1492075.

Full text
Abstract:
Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri gücü ve örgütlenmesi, tarih boyunca merak konusu olmuştur. İmparatorluğun kuruluş yıllarından itibaren, Osmanlılar sürekli olarak askeri yapılarını geliştirmiş ve değiştirmişlerdir. XV. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, ordunun örgütlenmesi ve disiplini, dünyanın en güçlü ordularından birini oluşturmuştur. Osmanlılar dizayn ettikleri bu ordu sayesinde XV. yüzyıldan XVIII. yüzyıl ortalarına kadar başta Hristiyan Avrupa devletleri olmak üzere birçok devlete kendi topraklarında meydan okumuş ve onlara yüzyıllar boyu korku salmıştır. Bu muhteşem ve muazzam orduyu zafere taşıyan sadece eli silahlı bir güç örgütlenmesi şeklinde ele almak büyük yanılgı ve hattadır. Zira Osmanlı ordusunun savaşlardaki başarısında sefer öncesi uygulanan lojistik faaliyetleri, yapılan hazırlıklar ve organizasyonların önemi yadsınamaz. Osmanlılar, zaferlerini sağlam temellere dayanan savaş stratejileri ve askeri erdemlerle desteklediler. Harp lojistiğini ve savaş silahlarının en üst düzeyini kullanarak, düzenli bir ordu yapısı oluşturmayı başardılar, tıpkı bir çarkın dişlileri gibi uyumlu ve düzenli bir şekilde işleyen bir ordunun oluşumunu sağladılar. Osmanlılar bu sayede tarih boyunca birçok zafer kazanarak topraklarını üç kıtaya yayarak tarihte eşine az rastlanan muazzam bir imparatorluk haline geldiler. Bu çalışmada dünya askerî tarihi açısından hep bir merak konusu olan bu muhteşem Osmanlı ordunun, askerî teşkilat yapısından, örgütlenmesinde, önemli bir yere sahip Hassa Mimarlar ocağının sefer lojistik faaliyetlerindeki görev ve sorumlulukları tüm yönleriyle ele alınmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
36

Karasu, Hamit. "YUSUF ALPEREN AYDIN, Müteşebbis ve Devlet: 18. Yüzyılda Peksimetçibaşı Nureddin Ağa’nın Yükselişi, Kitabevi, İstanbul 2016. [Kitap Tanıtımı]." Belleten 82, no. 294 (2018): 755–58. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2018.755.

Full text
Abstract:
Sanayi devrimi öncesi yüzyıllarda orduyu savaş alanına götürmek ve ordunun ihtiyaçlarını karşılayarak disiplin altında tutabilmek hükümdarlar ve komutanlar için savaşın kendisinden daha büyük çaba gerektiriyordu. 18. yüzyıla gelindiğinde orduların büyümesiyle karşılaşılan engeller de büyüdü. Bu yüzyılda özellikle Avrupa devletleri büyüyen orduları finanse edebilmek için bütçelerinin bazen tamamını harcıyor ve zaman zaman bütçelerini aşarak iç veya dış borç alımına gidebiliyorlardı.Bu noktada, devletler özellikle iki konuda büyük sorun yaşıyorlardı: taşradaki vergi kaynaklarından gelirlerin maksimum oranda toplanması ve ordunun yiyecek, mühimmat ve yem ihtiyaçlarının karşılanması. Dönemin Avrupa devletleri ilk sorunu çözebilmek için literatürde tax farming adı verilen sistemden sıklıkla yararlanırken, Osmanlı Devleti bunun benzeri olan iltizam ve malikane sistemlerini kullanmayı tercih etti.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
37

Bedi̇r, Ayşe. "GÜLTEKİN YILDIZ, Neferin Adı Yok: Zorunlu Askerliğe Geçiş Sürecinde Osmanlı Devleti’nde Siyaset, Ordu ve Toplum (1826-1839), Kitabevi, İstanbul 2009, XX+524 s. [Kitap Tanıtımı]." Belleten 80, no. 287 (2016): 329–32. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2016.329.

Full text
Abstract:
Neferin Adı Yok: Zorunlu Askerliğe Geçiş Sürecinde Osmanlı Devleti'nde Siyaset, Ordu ve Toplum (1826-1839) adlı çalışma, Yeniçeri ocağının kaldırılması ve yeni bir ordunun inşası gibi II. Mahmud dönemi kritik tercihlerinin Osmanlı askeri, siyasal ve toplumsal ilişkileri üzerindeki etkilerine eğilen bir doktora çalışmasının kitaplaştırılmış halidir. Bu kitap tanıtım yazısının amacı öncelikle şudur: eser, zikredilen dönemde orduya dair bazı politikaların ve uygulamaların etkilerinin sadece o dönemle sınırlı kalmayıp, Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet Türkiye'sinde de izlerinin görüldüğünü okuyucuya düşündürmesi yönüyle önem taşımaktadır. Diğer yandan Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi literatüründe yeterince askeri tarih çalışmasının bulunmaması nedeniyle bu çalışma, alanındaki literatüre önemli bir katkı sağlamaktadır. Ayrıca eser okuyucuya askeri teşkilat yanında siyasi teşkilat yapısındaki değişimleri de izleme imkanı sunmaktadır. Son olarak yazarın eleştirel bakışı, yerli ve yabancı kaynaklar ışığında ve disiplinler arası okumalar ve yaklaşımların da etkisiyle, Osmanlı örneğinin değerlendirilmesi hem kendi içinde hem de dünyadaki gelişmeler ışığında hedef kitleye mukayese imkânı vermekte ve kitabın neden okunması gerektiğini ortaya koymaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
38

İsmet, Türkmen. "İSMAİL FÂZIL (CEBESOY) PAŞA -ASKERÎ VE SİYASİ MÜCADELESİ-(1856-1921)." BİYOGRAFİ DERGİSİ 1, no. 1 (2024): 27–49. https://doi.org/10.5281/zenodo.14519383.

Full text
Abstract:
Köklü bir Osmanlı ailesine mensup olan İsmail Fâzıl Paşa, 1853 yılında Girit’in Kandiye şehrinde doğmuştur. Eğitim-öğretim hayatına İstanbul’da başlayan İsmail Fâzıl, başarılı bir öğrencilik dönemi sonrasında 1870 yılında Harbiye’ye girmiş ve buradan 1873 yılında Süvari Teğmen rütbesiyle mezun olmuştur. Öğrenimi sırasında dikkatleri üzerine çeken İsmail Fâzıl Efendi, Erkân-ı Harbiye sınıfına seçilmiş olmasına rağmen bu sırada patlak veren 93 Harbi sebebiyle gönüllü olarak cephedeki yerini almıştır. Cephede bulunduğu sırada, Tuna Şark Ordusu Başkumandanı Müşir Mehmet Ali Paşa’nın yanında bulunmuş ve onun güvenini kazanmış. Kurulan bu bağ İsmail Fâzıl’a Sultan II. Abdülhamit’in yaveri olma yolunu açmıştır. 1882 ve 1884 yılları arasında yürüttüğü yaverlik görevinden affedilerek 4. Ordu (Erzincan) emrine verilmiş ve Mabeyn Müşirliği tarafından gözaltında tutulmuştur. 1901 yılına kadar 17 yıl, 4. Ordu’nun çeşitli birliklerinde ve İran sınırında görev üstlenen İsmail Fâzıl’ın İstanbul’a gelmesine izin verilmiş, 28 Şubat 1901’den itibaren Erkân-ı Harbiye’de görev üstlenmiştir. İsmail Fâzıl Paşa’nın bu süreçte devlet bürokrasinin çok kritik noktalarında da vazifeler üstlendiğini görmekteyiz. Sırasıyla; 25 Ağustos 1908’de Harbiye Mektebi Nazırlığına, 26 Mart 1909’da Aydın’daki 14. Redif Fırkası Kumandanlığına ve Suriye Valiliği’ne, 1 Temmuz 1910’da 6. Redif Fırkası Müfettişliğine atanan Paşa, 1 Şubat 1912’de 7. Kolordu Komutanlığı gibi üst düzey bir göreve getirilmiştir. Rütbesi, 25 Ağustos 1908’de Korgeneralliğe yükseltilen Paşa, 6 Ocak 1914’te emekli olmuştur. Emekliye sevk edilmesine rağmen Paşa, ülke meselelerini yakından takip etmiş gerek savaş sırasında gerekse sonrasında yaşanan kötü gidişata kayıtsız kalmamış, gelişmeleri oğlu Ali Fuat (Cebesoy) Paşa vasıtasıyla takip etmeye çalışmıştır. Harbiye’deki öğrencilik döneminde yetişmesinde önemli bir yere sahip olan İsmail Fâzıl Paşa, Mustafa Kemal Atatürk’ün 9. Ordu Müfettişi olarak Anadolu’ya geçmesini sağlayarak Millî Mücadele’nin seyrinde önemli bir hamleyi de böylece gerçekleştirmiştir. İlerlemiş yaşına rağmen İsmail Fâzıl Paşa, Sivas Kongresi’nde İstanbul delegesi ve Misak-ı Millî yemininin edildiği Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde ise Yozgat mebusu olarak bulunmuştur. Paşa, Meclis’in İtilaf Devletleri marifetiyle kapatılmasından sonra, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yine Yozgat Mebusu olarak dâhil olmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
39

SEVER, DEMIR Secil. "MİNYATÜR METNİ NASIL ANLATIR: İNGİLİZ KÜTÜPHANESİ (BRITISH LIBRARY) NİZÂMİ-Yİ GENCEVÎ İSKENDERNAME ÖRNEĞİ." MİNYATÜR METNİ NASIL ANLATIR: İNGİLİZ KÜTÜPHANESİ (BRITISH LIBRARY) NİZÂMİ-Yİ GENCEVÎ İSKENDERNAME ÖRNEĞİ 6 (October 30, 2022): 72–91. https://doi.org/10.5281/zenodo.13368029.

Full text
Abstract:
İslam minyatür sanatının günümüze ulaşan en önemli örnekleri Osmanlı ve İran coğrafyasında üretilmiş yazma eserlerde bulunmaktadır. Bu eserler dünyanın çeşitli koleksiyonlarında nadide eserler olarak korunmaktadır. Bu çalışmanın amacı İngiltere British Library Arşivinde yer alan Nizami-i Gencevi’nin Hamse adlı kitabının 1665 yılında İran’da yazılmış olan “Add MS.6613” envanter numaralı nüshasındaki İskendername bölümü 261v sayfasındaki “İskender, Hızır ve İlyas'ın Kurutulmuş Balıkları Hayat Suyuna Koymasını Gözlemleyen Bir Melek” adlı minyatürü kompozisyon düzeni açısından incelemektir. Araştırma soruları: Minyatür neyi anlatır? İskendername’nin konusu nedir? Çalışma konusu olan minyatürde kompozisyon nasıl kurulmuştur? Şeklinde sıralanabilir. Nizami’ye göre Kur’an-ı Kerim’in Zulkarneyn olarak tanımladığı kutsal kişilik olan İskender, ölümsüzlüğe kavuşmak için ab-ı hayatı büyük, zengin ordusu ve Hızır ile zorlu deniz yolculuğu sonrasında Karanlıklar Ülkesine ulaşarak aramıştır. İskendername’yi mesnevi şekline ilk yazan Nizami-i Gencevi olup daha sonra Fars ve Türk edebiyatında sıklıkla yazılan bir konu olagelmiştir. Bu çalışmanın yöntemi literatür tarama tekniğidir. Konu edilen minyatüre müzenin açık erişim sayfası vasıtasıyla orijinal eserden ulaşılmıştır. Elde edilen bulguların başında, minyatürün, yer aldığı metni açıklamak için yapıldığı, mesnevi metninde geçen ana karakterlerin minyatür resimleme kurallarına göre daha büyük ve merkezde resmedilerek tasvire bakıldığında kolaylıkla seçilebildiği, minyatürün perspektiften arınmış, iki boyutlu resimleme tekniğiyle tasarlanmış olduğu, figürlerin temsili karakterler olarak yöresel kıyafetleri ile tasvir edildikleri, minyatürün metni açıklayan resim olmanın yanında sanat eseri olma yönünü de ortaya koyduğu sonucuna varılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
40

Çelik, Bülent. "Osmanlı Seferleri’nde Orducu Esnafı’nın Fonksiyonları." VAKANÜVİS - ULUSLARARASI TARİH ARAŞTIRMALARI DERGİSİ 3, no. 1 (2018): 136–47. http://dx.doi.org/10.24186/vakanuvis.415873.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
41

Mustafazade, Tofiq. "XVII. Yüzyılın İkinci Yarısı-XVIII. Yüzyılın Başlarında Osmanlı-Avusturya İlişkileri ve Macaristan." Akademik Tarih ve Dusunce Dergisi, October 25, 2023. https://doi.org/10.46868/atdd.2023.888.

Full text
Abstract:
XVII. yüzyılın ikinci yarısı ve XVIII. yüzyılın başlarında birçok Avrupa devletinin, özellikle Avusturya’nın dış politika faaliyetleri esasen bir yöne, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı yönelmişti. Onlar, Osmanlı Devleti’ni Avrupadaki topraklardan çıkarmak, özel öneme sahip transit ticaret yollarını ele geçirmeye gayret ediyorlardı. Osmanlı-Avusturya ilişkilerinde “Macar meselesi”nin de belirli rolü vardı. Macaristan hakimi Tökeli İmre, Avustryalılara karşı ayaklanıp yardım için Osmanlıya müracaat edince, Türkler, Macarlara askeri yardım göstermekle yeniden savaşa başladılar. 1683 yılında Osmanlı ordusu tarihte ikinci kez Viyana’yı kuşattı, fakat başarılı olmadı. Türklerin bu yenilgisi Hıristiyan devletleri harekete geçirdi; ve Osmanlıya karşı 1684 yılında “Kutsal Birlik” adlı askeri ittifak kuruldu. Osmanlı Devleti, 1699 yılında bazı bölgeleri kaybetmekle barış istemek zorunda kaldı. Karlofça Muahedenamesi, Macaristan’ın Temeşvar hariç tüm topraklarının Avusturya esaretine geçmesini tespit etti. 1703 yılında Avusturya’ya karşı isyana kalkan Ferenc Rakoczi yardım için Osmanlıya müracaat edince, Osmanlı hükümeti teredüdden sonra Rakoczi’yi destekledi. Fakat 1717 yılında başlayan savaşta Avusturya zafer kazanarak Osmanlıyı yendi ve 1718 yılı Pasarofça Anlaşması’na göre Türkiye, Macaristandaki son eyaleti olan Temeşvar’ı da Avusturya’ya vermek zorunda kaldı.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
42

Ertekin, Ferdi. "ALMAN ASKERİ MİSYONU, OTTO LİMAN VON SANDERS VE TÜRK ORDUSU." Milliyetçilik Araştırmaları Dergisi, April 17, 2024. http://dx.doi.org/10.53425/madergisi.1426398.

Full text
Abstract:
Ordunun vaziyeti Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş döneminde olduğu gibi çöküşünde de önemli yer tutar. 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra Osmanlı İmparatorluğu, bekâsını sürdürebilmek adına orduyu modernleştirme sürecini hızlandırdı. II. Abdülhamid, 93 Harbi’nde İstanbul önlerine yürüyen Rus tehdidi karşısında, sömürgeci devletler İngiltere ve Fransa yerine Almanya ile yakınlaşmayı tercih etti. 1871’de dönemin paradigma ordusu Fransa’yı mağlup ederek siyasi birliğini kuran Almanya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında kurulan politik ittifak, doğal olarak askeri alana da sirayet etti. II. Mahmud devrinde Prusya ile kurulan cılız temaslar II. Abdülhamid döneminde sağlam bir zemine kavuşarak imparatorluğu silah sanayinden askeri talim ve öğrenime değin birçok alanda Almanya’ya bağlı hale getirdi. İki devlet arasındaki bu politik ve askeri ilişkiler sonucunda Osmanlı İmparatorluğu, Almanya’nın müttefiki olarak I. Dünya Harbi’ne girdi ve mağlubiyet sonucunda ağır koşullar içeren Sevr Antlaşması’nı imzalayarak askeri ve politik olarak çöküşün eşiğine geldi. Aralık 1913’te Alman askeri misyon heyeti başkanı sıfatıyla Türkiye’ye gelen ve harp boyunca Türk ordusunda yüksek komuta kademesinde hizmet veren Otto Liman von Sanders, harpten sonra, İngilizler tarafından tutuklanıp sürgüne yollandı. Sürgün sonrası mağlubiyetin nedenlerine değindiği bir rapor kaleme aldı. Sanders’ın Alman makamları için Almanca kaleme aldığı bu rapor, İngiliz istihbaratı tarafından ele geçirilerek “Osmanlı İmparatorluğu’nun Askeri Çöküşünün Nedenleri” başlığıyla İngilizce’ye çevrildi. Bu makalede bahsi geçen rapor üzerinden Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya arasında kurulan politik, askeri ve ekonomik işbirliğinin kökenlerine değinilmekte ayrıca Otto Liman von Sanders’ın İngiliz istihbaratı tarafından ele geçirilen raporu ile Kasım 1919’da Berlin’de yayımlanan ve Türkçe’ye Türkiye’de Beş Yıl adıyla çevrilen hatıratı mukayeseli olarak analiz edilmektedir. Türkçede ilk defa yayınlanan bu raporda Osmanlı İmparatorluğu’nun politik olarak çöküşüyle sonuçlanan I. Dünya Harbi’ndeki mağlubiyetin nedenleri, Alman Askeri Misyon Heyeti Başkanı Liman von Sanders’ın perspektifinden ortaya konulmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
43

OSMANLIOĞLU, Serkan. "Kıbrıs Seferi'nde (1570) Gönüllü Savaşçılar ve Faaliyetleri." Harp Tarihi Dergisi, July 5, 2023. http://dx.doi.org/10.61348/htde.1250817.

Full text
Abstract:
Seferî Osmanlı ordusu iki ana teşkilat üzerinde yükseliyordu; Merkez ordusu ve taşra ordusu. Maaşlı askerlerin bulunduğu ilk grubun masrafları merkezi hazineden karşılanırken taşra odu teşkilatındaki gruplar büyük oranda timar sistemiyle besleniyordu. Arşiv vesikaları ve kronikler bu iki ana muharip unsur haricinde garip yiğitler, sipahizade, zaimzade gibi grupların oluşturduğu gönüllü savaşçıların da Osmanlı muhasaralarının muhtelif bölümlerinde yer aldığını göstermektedir. Bu makalede arşiv vesikaları ve devrin kroniklerinden istifade edilerek Kıbrıs Seferi'nde (1570) bulunan garip yiğitler ve diğer gönüllü savaşçıların faaliyetleri ortaya koyulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
44

Kostak, Ercan. "Cumhuriyet Döneminde Türk Kara Kuvvetlerinde Yaşanan Gelişmeler (1923-1960)." SAVSAD Savunma ve Savaş Araştırmaları Dergisi, November 22, 2024. https://doi.org/10.54078/savsad.1448760.

Full text
Abstract:
Kara ordusunda ıslahat hareketleri 1700’lerde topçu sınıfı ile başlamış, III. Selim döneminde Nizam-ı Cedid adında yeni bir ordu kurulmuş, ıslahat hareketleri hızlanmış, II. Mahmut döneminde Yeniçeri Ocağı tamamen kaldırılarak Asakir-i Mansurae-i Muhammediye adıyla yeni bir ordu kurulmuş, bu ordu yeniden teşkilatlandırılmış, teçhizatlandırılmış ve eğitilmiştir. Sadece ordu teşkilatı değil ordunun merkez teşkilatı ve karargâh yapılanması da değiştirilmiştir. Almanya’dan kara ordusu için danışmanlar getirilip bazı ülkelere askerî öğrenciler gönderilmiştir. 1834 yılında ise Fransız Harp Okulu örneğine göre Kara Harp Okulu kurulmuştur. II. Abdülhamit döneminde gerçekleşen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nde alınan yenilgi üzerine Almanya’dan yardım talebi sonucunda ordunun tamamen Alman ekolüne göre ıslah edilmesi sağlanmıştır. Almanya 1882 yılında Albay Kehler başkanlığında bir ıslahat heyeti göndermiş, bir yıl sonra da askerî okulların ıslahı için Von Der Goltz gelmiştir. Aynı dönemde kara ordusu mavzer tüfekleri ile donatılmıştır. Osmanlı ordusu, Trablusgarp ve Balkan Savaşları’nda yenilgiler alarak toprak kaybetmiştir. Balkan Savaşı’nda alınan yenilgi üzerine İkinci Meşrutiyet döneminde Almanya’dan yeniden yardım istenmiş ve bu defa geniş bir heyet gönderilmiştir. Ancak bunlar ıslahat faaliyetlerini geliştiremeden Birinci Dünya Savaşı çıkmıştır. Osmanlı ordusu, Birinci Dünya Savaşı’nda birçok cephede savaşmış, Çanakkale deniz ve kara savaşlarında büyük başarılar kazanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, savaşın sonunda ağır yükümlülükler taşıyan Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştır. Kara Kuvvetleri, cumhuriyetin ilanının ardından yeniden teşkilatlanmıştır. Bu teşkilat, günümüzün Kara Kuvvetlerinin altyapısını oluşturmuştur. Kara Kuvvetlerinin silah ve malzeme ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla ikmal planları yürürlüğe girmiştir. 1939-1945 yılları arasında İkinci Dünya Savaşı yaşanmıştır. Türkiye, tarafların baskılarına rağmen denge siyaseti izleyerek savaşın dışında kalmayı başarmıştır. Savaşın ardından Türkiye, Truman ve Marshall’ın katkılarıyla ABD’den askerî yardım almış, Kara Kuvvetlerine modern silah, malzeme ve teçhizat temin edilmiştir. 1949 yılında yürürlüğe giren Kuvvet Komutanlıkları Kanunu ile müstakil komutanlık olan Kara Kuvvetlerinin teşkilatı yeniden düzenlenerek, sınıfların tamamı hemen hemen NATO standartlarında yeni silah ve malzeme ile teçhiz edilmiştir. 1950-1960 yılları arası dönemde, Kara Kuvvetlerinin değişimine katkı sağlayan en önemli olay, Türkiye’nin NATO’ya girmesi olmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
45

ÇAĞATAY, Ömer. "Preparations and Expenses Made for the Delegation and Mediating Ambassadors Dispatched to the 1737 Peace Negotiations." Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, November 13, 2023. http://dx.doi.org/10.16985/mtad.1336762.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada Rusya’nın 1736 Mart’ında Azak’ı işgal etmesiyle başlayan savaşı sonlandırmak için Osmanlı yönetiminin tayin ettiği mükâleme ordusu ile arabulucu Avrupalı devletlerden Avusturya, İngiltere ve Felemenk elçileri ve beraberindekilerin ihtiyaçları için yapılan hazırlıklar ele alınmıştır. Harbin başlamasıyla birlikte Avusturya kralı VI. Karl, Rusya ile yapılan 1726, 1733 ve 1737 anlaşmaları gereği Osmanlı Devleti’yle bir savaş olması halinde harbe girmeyi taahhüt etmişti. Nitekim görünürde sulhu görüşmek gerçekte ise barış yapılacağı gayesiyle süreci uzatıp hazırlıkları tamamlayarak savaşa girmeyi amaçlamıştı. Bunu gerçekleştirmek için Talman’ı görüşmeleri başlatmak için elçi olarak görevlendirmişti. Osmanlı Devleti ise müzakerelere katılmak üzere bir murahhas heyeti tayin ettiği gibi İstanbul’daki İngiltere ve Felemenk elçilerinin arabulucu olmasını isteyerek görüşmelere katılmalarını talep etmişti. Neticede İstanbul’dan hareket eden Osmanlı mükâleme ordusu ile Avrupalı elçilerin Kasım 1737 başına kadar ki beslenme, konaklama, ulaşım-nakliye, yol harcırahları ve tayinat harcamaları Osmanlı Devleti tarafından karşılanmıştı. Bunların yapılması için satın alma, kiralama ve halkın vergileri takas olunarak temin edilmeye çalışılmıştı. Araştırma sonunda barış müzakerelerine katılan mükâleme ordusu ile yabancı elçi ve beraberindekilere yapılan masrafların tespiti, ne tür harcamaların yapıldığı ve bunun hazineye getirdiği maliyetin boyutu ele alınacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
46

Eşki, Fatih Mehmet. "Rus Basınında Çarlık Rusya’nın Erzurum’u İşgal Yılları (1916-1917)." Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, August 8, 2024. https://doi.org/10.16985/mtad.1488076.

Full text
Abstract:
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya arasında Kafkas Cephesi’nde son büyük savaş yaşanmıştır. Çarlık Rusya’nın Rus Kafkas Ordusu ile Osmanlı Devleti’nin 3. Ordusu bu cephede karşı karşıya gelmiştir. 3. Ordunun insanüstü bir savunma yapmasına rağmen Rus Kafkas Ordusu 16 Şubat 1916 tarihinde Erzurum’u işgal etmiştir. Şehrin işgalinden hemen sonra Rus Kafkas Ordusu yönetimi Erzurum’da genel temizlik yaparak cadde, sokak ve evlerde dezenfeksiyon faaliyetleri yürütmüştür. Çarlık Rusya çeşitli coğrafyalarda tecrübe ettiği idari ve yönetim faaliyetlerini iki yıla yakın bir sürede kaldığı Erzurum’da uygulamıştır. Erzurum’da Geçici Askerî Yönetim oluşturmanın yanı sıra bilim, kültür, imar ve ticaret gibi birçok faaliyetler uygulamıştır. Çarlık Rusya’nın çeşitli üniversitelerinden Erzurum’a gelen bilim insanları şehirdeki tarihi yapıları kayıt altına almış, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını araştırmışlardır. Kafkas Cephesi’nde stratejik öneme sahip Erzurum’da yeni tahkimatlar ile yollar inşa etmiştir. Ayrıca Çarlık Rusya’nın çeşitli şehirlerinden Erzurum’a gelen tüccarlar ticari faaliyetler yürütmüşlerdir. Şehre gelen Rus muhabirler ise burada sosyal yaşama dair gördüklerini propaganda kapsamında gazete sayfalarına aktarmışlardır. Erzurum’da bulunan Rus askerleri şehirde kendilerine sosyal ve kültürel yaşam alanı oluşturmuşlardır. Rus askerleri Erzurum’daki gelişmeleri şehirde yayımlanan askerî gazetelerden takip etmişlerdir. Çarlık Rusya’da 1917 yılında yapılan devrimler Erzurum’da bulunan Rus birlikleri tarafından sevinçle karşılanmıştır. Rus Kafkas Ordusu’nun Erzurum garnizonu Bolşevik taraftarlarının merkezi haline gelmiştir. 18 Aralık 1917 tarihinde yapılan Erzincan Mütarekesi sonucunda Rus Kafkas Ordusu Erzurum’dan çekilmiştir. Bu çalışmada Çarlık Rusya işgali altındaki Erzurum’da uygulanan çeşitli faaliyetler bütüncül olarak ele alınmıştır. Kaynak olarak dönemin Rusça gazeteleri, bilimsel periyodikleri ile bu alandaki Rusça ve Türkçe çalışmalardan faydalanılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
47

İNBAŞI, Mehmet. "YAVUZ SULTAN SELİM İN MISIR SEFERİNDE ŞAM KALESİ NDE ELDE EDİLEN EŞYALAR." Osmanli Mirasi Arastirmalari Dergisi, January 24, 2022. http://dx.doi.org/10.17822/omad.2022.208.

Full text
Abstract:
24 Ağustos 1516’da Mercidabık’ta Memlük ordusunu mağlup eden Yavuz Sultan Selim, 28 Ağustos’ta Halep’e girmiş ve 15 Eylül’e kadar burada kaldıktan sonra Halep valiliğine Karaca Paşa’yı, Halep kadılığına da Kemal Çelebi’yi tayin ettikten sonra Şam tarafına harekete geçmişti. Halep Kalesi’nde elde edilen kitapların tespiti yapılarak İstanbul’a gönderilmişti. Bu kitaplarla ilgili bir çalışma tarafımızdan yapılmıştı. Osmanlı ordusu Hama ve Hums üzerinden Şam’a gelmiş ve şehir aman ile teslim olmuştur. Padişah Şam’ın dışında Mastaba denilen yerde otağını kurdurmuş ve 12 gün burada kaldıktan sonra 9 Ekim 1516’da Şam’a girmiştir. Osmanlı ordusu ve padişah 28 Eylül’den 16 Aralık tarihine kadar yaklaşık 80 gün Şam’da kalmıştır. Bu süre içinde gerekli hazırlıklar ve idari düzenlemeler yapılmış, daha sonra da Mısır seferine çıkılmıştır. Yavuz Sultan Selim Şam’a girdikten sonra Şam Kalesi’nde bulunan eşyalar tespit edilmiş ve bununla ilgili olarak bir defter hazırlanmıştı. Defter-i oldur ki Şam Kal‘ası'nda mevcud bulunan bunlardır ki zikr olunur başlığı ile verilen defterde kaleden elde edilen hazine ve çeşitli eşyaların isimleri ile bunların kıymetleri belirtilmiştir. Bu çalışmada Şam Kalesi’nde tespit edilen hazine ve eşyalar hakkında bilgi verilecek ve bunların hangi kalemlerden oluştuğu Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nde bulunan belgelere göre ortaya konulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
48

AKCAKAYA, Umut. "“BAŞIMIZA GELENLERİ” DOĞRU OKUMAK: MEHMET ARİF BEY’İN HATIRATINDA 1877-1878 OSMANLI-RUS HARBİ’NDE KAFKAS CEPHESİ." Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, January 17, 2023. http://dx.doi.org/10.53718/gttad.1182087.

Full text
Abstract:
Osmanlı İmparatorluğu’nun son asrına damga vuran hadiselerden biri de 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) olmuştur. İmparatorluğun XIX. yüzyıl boyunca Balkanlar’da adım adım zayıflayan egemenliği bu harp sonunda büyük oranda ortadan kalkmış, Kafkas sınırında Kars, Ardahan ve Batum’u içine alan geniş bir bölge Rus hâkimiyetine geçmiştir. 93 Harbi, Rumeli ve Kafkas Cepheleri olmak üzere iki cephede gerçekleşmiş, harbin sıklet merkezini Rumeli Cephesi teşkil etmiştir. Rumeli Cephesi’nde harekât Rus ordusunun hızlı bir ilerlemesi ile başlamış ve kısa zamanda pek çok kritik nokta Rusların eline geçmiştir. Buna karşın Plevne’de Osmanlı direnişi Rus harekâtını beş ay kadar durdurarak çok daha erken gelebilecek bir mağlubiyete engel olmuştur. Ancak 1878 yılı başında Rus ordusunun İstanbul önüne kadar gelişiyle mağlubiyet kesinleşmiş ve İmparatorluk çok ağır şartlarda bir barışa boğun eğmek zorunda kalmıştır. 
 Kafkas Cephesi’nde harbin seyri daha farklı olmuş ve inisiyatif uzun süre Osmanlı tarafında kalmıştır. Nisan 1877 sonunda başlayan Rus ileri harekâtı Gazi Ahmet Muhtar Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri tarafından Haziran sonunda durdurulmuş ve Rus ordusu hudut hattına kadar geri sürülmüştür. Kars’ın doğusunda gerçekleşen Yahni ve Gedikler Muharebelerinde Osmanlı ordusu galip gelerek üstünlüğü korumuştur. Ancak Ekim ayında gerçekleşen Alacadağ Muharebesi’nde mağlup olan Ahmet Muhtar Paşa Erzurum’a kadar çekilmek zorunda kalmıştır. Erzurum önünde gerçekleşen Deveboynu Muharebesi’nde de Rus kuvvetleri galip gelmiş ve Osmanlı ordusu ancak Erzurum istihkamlarında tutunabilmiştir. Ruslar Kasım ortasında Kars’ı ele geçirmiş ve Erzurum kuşatması için hazırlanmaya başlamıştır. Bu esnada mütareke imzalanmış ve harp sona ermiştir.
 93 Harbi’nde Kafkas Cephesi’nde yaşananlar bazı hatırat ve çalışmalara konu olmuştur. Bunlardan biri de Mehmed Arif Bey’e ait olan “Başımıza Gelenler” isimli eserdir. Mehmed Arif Bey asker olmamasına rağmen harp boyunca işgal ettiği mevki itibarıyla olayların önemli bir tanığı olmuştur. Ahmet Muhtar Paşa’nın mühimme başkatibi (özel kalem müdürü) olarak görev yapan Mehmed Arif Bey harp olaylarına yakından tanık olmuş ve Ordu Müşiri’nin tüm yazışmaları onun elinden geçmiştir. Mehmed Arif Bey harpten sonra da uzun yıllar Ahmet Muhtar Paşa’nın maiyetinde görev yapmıştır.
 Mehmed Arif Bey’in hatıratı bir yandan Kafkas Cephesi’ndeki harp olaylarını anlatırken diğer yandan Osmanlı ordusu hakkında önemli gözlemler sunmaktadır. Bu gözlemler özellikle ordu teşkilatı, komuta kademesi, insan kaynakları, lojistik sistem ve Osmanlı ordusunun zayıf yanları üzerine yoğunlaşmıştır. Mehmed Arif Bey’in eseri ayrıca bölge halkının yaşamına ve harp yıllarındaki durumuna dair değerli bilgiler içermektedir. Yazar gözlemlerini aktarırken olaylara oldukça eleştirel yaklaşarak mağlubiyetin ve yaşanan felaketlerin sebebini aramaktan geri durmamıştır. Bu bağlamda 93 Harbi’nde Kafkas Cephesi’ni değerlendirebilmek için Mehmed Arif Bey’in hatıratı vaz geçilmez bir kaynak teşkil etmiştir. Nitekim bu çalışmanın amacı 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde Kafkas Cephesi’nde yaşananları Mehmed Arif Bey’in hatıratı üzerinden değerlendirmektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
49

Tunç, Bilal, and Sefa Yıldırım. "BAYAZIT’IN (AĞRI) KURTULUŞ SÜRECİ VE MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ’NDEKİ DURUMU." Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, August 12, 2024. http://dx.doi.org/10.33692/avrasyad.1511623.

Full text
Abstract:
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na katılım sürecinde de işgale uğrayan ilk yer Bayazıt şehri olmuş ve buranın işgal edilmesiyle başlamıştır. 31 Ekim 1914’te Ruslar Bayazıt’ın kuzeyinde Osmanlı topraklarına giriş yapmış; Kars ve Ardahan’la birlikte Bayazıt Rus mezalimine uğrayan Anadolu’nun ilk toprakları olmuştur. Kuzeyden saldırıya geçen Rus ordusu Bayazıt, Muson ve Cilli gediklerine saldırı başlatmış ve Osmanlı ordusunu bozguna uğratarak Bayazıt, Taşlıçay, Diyadin, Karaköse, Eleşkirt'in işgaliyle sürmüş, akabinde Aladağa’a yerleşerek devam etmiştir. 1915 yılının sonlarına doğru hemen hemen bütün Bayazıt ve buraya bağlı bütün kazalar işgal edilmiştir. Üç yıl süren İşgal süreci, bölge halkları için tam bir mezalime dönüşerek bölge Rus ordusu ve Ermeni çetelerinin eline geçmiştir. Rus ordusunun Anadolu topraklarını işgali, 1917 Bolşevik İhtilali sonrasında Rus tarafının buradan çekilmesiyle sonuçlanmıştır. Ancak bu dönemde Osmanlı Devleti’nin Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalması ve bölgede askeri varlığın zafiyete uğraması ile Müslüman ahali Ermeni çetelerinin hedefi haline gelmiştir. Bunun sonucu olarak da korumasız kalan halk Ermenilerin yoğun tazyiklerine maruz kalmıştır. Kazım Karabekir Paşa’nın yaptığı askerî harekâtın neticesinde Ermeniler Gümrü civarında yenilgiye uğratılarak bölgeden uzaklaştırılmış Bayazıt, Kars ve Ardahan bölgesi yeniden Türkiye’ye katılmıştır. Bu olayların neticesinde 16 Mart 1921 Moskova ve 13 Ekim 1921 Kars Antlaşmaları ile mevcut Türk-Sovyet sınırı çizilmiştir. “Bayazıt’ın İşgallerden Kurtuluş Süreci ve Milli Mücadele Dönemi’ndeki Durumu” adlı makalenin hazırlanmasındaki temel amaç, Kurtuluş Savaşı yıllarında burada yaşanan gelişmeleri ve halkın bağımsızlığın elde etmek amacıyla vermiş olduğu mücadeleyi ayrıntılı bir biçimde ortaya çıkarmaktır. Bu yolla Milli Mücadele yıllarında Erzurum eyaletine bağlı olan Bayazıt sancağında bağımsızlık uğrunda nelerin yapılmış olduğunun ortaya çıkarılması hedeflenmektedir. Bu amaç ve hedef doğrultusunda, söz konusu çalışma telif eserlerden istifade edilerek oluşturulmuştur. Son olarak, bu makale nitel bir çalışma olup; burada doküman analizi tekniği kullanılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
50

Efe, Bora. "OSMANLI TARİHİNDE BİR FELAKET KARTAL SAHRASI (KAGUL) MUHAREBESİ." Journal of International Eastern European Studies, June 21, 2024. http://dx.doi.org/10.59839/jiees.1489955.

Full text
Abstract:
1711 Prut ve 1736-1739 savaşlarından sonra uzun bir süre barış içerisinde bulunan Osmanlı ve Rusya, 1768 yılında yeniden karşı karşıya gelmiştir. İlk iki savaş Osmanlı üstünlüğü ile sona ermiş olsa da bu sefer Osmanlı Devleti’nin karşısında eskisinden çok daha güçlü bir Rusya bulunmaktaydı. Yaşanan uzun barış döneminde Rus orduları askeri konjonktürüne göre gelişme gösterirken; Osmanlı orduları giderek savaş tecrübesini kaybederek zayıflamıştır. İki ordunun yaşadığı bu zıt değişim Kartal Sahrası Muharebesi’nde açıkça belli olacaktır. 1 Ağustos 1770 yılında kalabalık Osmanlı ordusuyla karşılaşan General Rumyantsev, düşmanın saldırısını beklemek yerine erken davranarak gece vakti ilk saldırıyı gerçekleştirmiştir. Sürpriz Rus saldırısı karşısında Osmanlı ordusu karşı koymayı denediyse de kısa sürede bozularak firar etmeye başlamıştır. Kaçan askerler Tuna Nehri kıyısında toplanmış, karşıya geçecek kayıkların da bölgede bulunmaması sebebiyle paniğe kapılan askerler nehri yüzerek geçmeye çalışmıştır. Bu durum binlerce askerin boğularak şehit olmasına ve muharebenin bir felaketle sonuçlanmasına neden olmuştur. Kartal Sahrası Muharebesi, Osmanlı ordusunun ne kadar zayıf olduğunu göstermiştir. Ayrıca bu yenilgi Osmanlı Devleti’nin ilerleyen yıllarda Rusya karşısında alacağı ağır yenilgilerin de bir nevi habercisi olmuştur. Bu çalışmanın konusu olan Kartal Sahrası Muharebesi 1768-1774 Osmanlı Rus Savaşı’nın en önemli meydan muharebelerinden biridir. Düşmanına oranla sayı bakımından oldukça kalabalık Osmanlı ordusunun disiplinli ve talimli Rus orduları karşısında ağır bir yenilgi aldığı bu muharebe, Osmanlı ordusunun artık eski gücünde olmadığını ve yeniden yapılandırılması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Bu çalışmada Kartal Sahrası Muharebesi’nin nasıl cereyan ettiği, yenilginin sebepleri ve savaşan taraflara etkisi Osmanlı arşiv belgeleri, Vakanüvis tarihleri ve dönemin kaynak eserleri bağlamında incelenmeye çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!

To the bibliography