To see the other types of publications on this topic, follow the link: Rivayet.

Journal articles on the topic 'Rivayet'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 50 journal articles for your research on the topic 'Rivayet.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

Kaya, Mesut. "Taberî Hanbelîlerin Baskısına Maruz Kaldı mı? Taberî’nin İsrâ Sûresi 79. Âyeti Tefsiri Üzerine Bir Değerlendirme." Diyanet İlmi Dergi 61, no. 2 (2025): 417–40. https://doi.org/10.61304/did.1552358.

Full text
Abstract:
Ebû Ca‘fer et-Taberî’nin, hayatını sürdürdüğü Bağdat’ta, Hanbelîlerin baskılarına maruz kaldığına dair yaygın bir kanaat vardır. Bu minvaldeki en meşhur rivayet, Taberî’nin bir dersinde İhtilâfü’l-fukahâ’ adlı eserine Ahmed b. Hanbel’i almadığı ve makâm-ı mahmûdun Hz. Peygamber’in (s.a.s.) arşın üzerine oturtulması olduğu görüşünü reddettiği gerekçesiyle saldırılara uğradığı, baskı altında kalarak söz konusu görüşü kabul etmek zorunda kaldığı rivayetidir. Taberî’nin saldırıya uğramasına gerekçe gösterilen makâm-ı mahmûdun yorumu meselesi, o dönem Bağdat’ının ilmî mahfillerini çokça meşgul eden, özellikle Hanbelîlerin Mücâhid’den gelen bir rivayet doğrultusunda makâm-ı mahmûdun Hz. Peygamber’in Allah’ın arşı üzerine oturtulması olduğunu bir akide olarak benimsediği bir konudur. Nitekim Hanbelî Ebû Bekir el-Mervezî konuyla ilgili bir kitap yazmış, Mücâhid’den gelen rivayeti reddedenler hakkında ağır ithamlarda bulunmuştur. Esasen Taberî de kendi döneminde çokça tartışılan bu konuyu tefsirinde, İsrâ Sûresi 79. âyet bağlamında değerlendirip Mücâhid’den gelen rivayetin gerek rivayet gerekse dirayet yönünden reddedilemeyeceğini ilmî bir üslupla ortaya koymuştur. Taberî’nin meseleyi değerlendiriş biçimine bakıldığında, onun bu yorumları baskı altında yaptığına dair bir izlenim oluşmamaktadır. Kaldı ki Taberî’nin görüşleri benzer içerikteki âyetlerin yorumuyla da örtüşmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Alkan, Ahmet. "Muhaddislerin Sorumluluklarını Tanımlama ve Sınırlandırma Problemi." Bilimname, no. 52 (October 31, 2024): 187–223. http://dx.doi.org/10.28949/bilimname.1479468.

Full text
Abstract:
Muhaddisler yaşadıkları bölgelerin ilmî ve fikrî yönelimlerini, toplumsal ihtiyaçlarının farklılığını gözettiklerinden hadislerin tahammülü, rivayeti ve telifinde genellikle farklı yöntemler takip etmişlerdir. Bu durum, muhaddisler ve eserleri ile ilgili genel çıkarımlar yapmayı zorlaştırdığı gibi onlarla ilgili bir takım ön yargıların oluşmasına da neden olmuştur. Bu çalışmada hadis tahammülü, hadis rivayeti ve hadis tasnifi alanlarının her birinde muhaddislerin tamamını bağlayıcı müşterek sorumluluklar incelenmiş, muhaddislerden ve eserlerinden faydalanmayı kolaylaştıran hususların izahı hedeflenmiştir. Bir muhaddisin sadece sahih hadisleri tahammül etme zorunluluğu yoktur. Muhaddisler çeşitli amaçlar için hadis tahammül ettiklerinden genellikle sika ve zayıf ayırmaksızın herkesten hadis almışlardır. Hadisi hocadan rivayet ettiği gibi tahammül etmek ve hadisin ittisaline zarar verecek eylemlerden kaçınmak bir muhaddisin aslî görevidir. Bu kurala riayet etmesi durumunda hatalı olduğunu bildiği rivayeti tahammül etmesinin dahi onun adalet veya zabtına zarar vereceği söylenemez. Hadis rivayet eden bir muhaddisin sorumluluğu ise hadisin isnadını zikretmek ve tahammül yöntemine uygun bir siyga tercih etmesidir. Muhaddisler için sahih hadis rivayeti önemli olduğu gibi âli isnadlı veya nevâdir türünden rivayetleri nakletmek de önemlidir. Bir muhaddisin hadisleri arasından sadece sahih bulduklarını nakletme veya rivayet ettiği hadislerin sıhhat durumunu beyan etme zorunluluğu bulunmamaktadır. Hadis eseri telif eden bir muhaddisin ise eserinin telif amacına uygun şartları belirleyerek bu şartlara riayet etmesi gerekmektedir. Bu yönüyle muhaddisin eser telifi alanındaki sorumluluklarının tahammül ve rivayet alanındaki sorumluluklarına nispeten çok daha fazla olduğu söylenebilir. Çünkü müellifin tahammül ve rivayet için zikredilen sorumluluklarına ilaveten; kendisini telif amacına ulaştıracak şartları titizlik ile belirlemesi ve eserindeki unsurları her konu için özenle seçmesi gerekmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Çetin, Büşra, and Yavuz Köktaş. "Mana Rivayeti Bağlamında Hadis Tenkidinin Gelişimi: Besmele Rivayeti Özelinde İnceleme." İlahiyat Tetkikleri Dergisi, no. 64 (June 17, 2025): 1–19. https://doi.org/10.29288/ilted.1620131.

Full text
Abstract:
Erken dönem rivayet kültürünün belirgin özelliklerinden biri hadislerin mana ile rivayet edilmesidir. Mana ile rivayette temel şart, hadisin anlamını korumak olsa da bazı durumlarda ortaya çıkan lafız fark lılıkları, çeşitli açılardan tartışmalara yol açarak hadis tenkidinin konusu haline gelir. Hadis tenkidi ise durağan bir süreç olmayıp zaman içinde değişim ve dönüşüm geçirmiştir. Bu çalışma, Enes b. Mâlik’ten nakledilen besmele rivayeti üzerinden hadis tenkit metodolojisinin tarihî gelişimini incelemektedir. Çalışmanın temel problemi besmele rivayetinde görülen lafız farklılıklarının hadis tenkidinde nasıl değerlendirildiği ve bu değerlendirmelerin zamanla nasıl bir dönüşüm geçirdiğidir. Bu bağlamda araştırmanın ilk aşamasında, hadisin isnad ve metin analizi yapılmış rivayet metinlerindeki farklılıklar tespit edilerek aynı isnad grubuna ait metinler kendi içinde ve diğer isnad kümeleriyle karşılaştırılmış tır. Mezkûr süreçte lafız farklılıklarını ve kaynağını belirlemeye yönelik bir değerlendirme gerçekleşti rilmiştir. İkinci aşamada ise hadis tenkidinin mütekaddimîn ve müteahhirîn dönemlerindeki gelişimi, bu rivayet etrafında şekillenen tenkit ve yorumlar bağlamında ele alınmıştır. Bu çerçevede dönemler arasındaki temel farklılıklar ortaya konularak hadis tenkidinin geçirdiği metodolojik dönüşüm incelen miştir. Çalışma, besmele rivayetinin erken dönemden itibaren farklı şekillerde yorumlandığını ve hadis tenkit metodolojisinin dönemler arasında değişim gösterdiğini ortaya koymaktadır. Araştırmada elde edilen sonuçlar, önce temel çıkarımlar halinde sunulmuş ardından bu çıkarımlara dayanak teşkil eden veriler üzerinden açıklamalar yapılmıştır. Böylece ilgili rivayetlerin nasıl ele alındığı, tenkitlerin hangi çerçevede şekillendiği ve yorum farklılıklarının hangi unsurlara dayandığı ortaya konmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

YÜCEER, Mustafa, and Hasan Hüseyin ÇALIŞKAN. "Büsr b. Ebî Ertât Rivayeti Bağlamında Savaşta Hırsızlık Yapan Kimsenin Durumu." Mütefekkir 9, no. 18 (2022): 331–55. http://dx.doi.org/10.30523/mutefekkir.1219549.

Full text
Abstract:
Hz. Peygamber, dine dair hükümleri tebliğ etmenin yanı sıra ilahi hükümleri hayatın tabii akışı içinde tatbik de etmiştir. Buna rağmen olağanüstü durumlarda hükümlerin icra edilmesi hususunda farklı kararlar da verebilmiştir. Böyle bir olayı örneklemek adına Büsr b. Ebî Ertât’tan (ö. 86/705) nakledilen ve savaş esnasında hırsızlık yapan bir kimseye had uygulanmamasını telkin eden bir rivayet, bu çalışmada incelenmiştir. Sahabî olup olmadığı ile ilgili tartışmalar da bulunan Büsr b. Ebî Ertât, savaşta/seferde hırsızlık yapan kimseye haddin uygulanmayacağına dair rivayeti nakleden tek sahâbî olma özelliğini taşımaktadır. Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) başta olmak üzere Sünen sahipleri hadisi “Hz. Peygamber bize savaşta el kesmeyi yasakladı ve savaşta/seferde hırsızlık haddini uygulamayın” ifadeleriyle tahrîc etmişlerdir. Tespit edilebildiği kadarıyla on beş farklı tarikle nakledilen rivayetin bazı tariklerinde yer alan İbn Lehîa’ya yönelik tenkitler olsa da nihai anlamda hadis, sahih kabul edilmiştir. Ne var ki Büsr b. Ebî Ertât rivayeti, hadis ilmi açısından sahih kabul edilmekle birlikte ma’mülün bih olması yönünden yeterli ilgiyi görememiştir. Söz gelimi Hanefîler, bu rivayetin yerine zayıf kabul edilen ve dârülharpte had uygulanmayacağını ifade eden hadisi esas alarak hüküm vermişlerdir. Evzâî (ö. 157/774) haddin düşürülmesi gerektiğine işaret ederken Şâfiî (ö. 204/820) ise haddin her an uygulanması gerektiğine dair kanaat belirtmiştir. Çalışmada İslâm hukukunda hırsızlık ve cezasına dair verilen bilginin ardından mezkûr rivayet temel hadis kitaplarından tahrîc edilerek isnad şeması çıkartılmış ve rivayetin muhtevası İslâm hukukçularının konuya yaklaşımı etrafında analiz edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Eren, İsa. "Modern Dönem Mısır’da Mürtedin Öldürülmesi Rivayetine Farklı Yaklaşımlar." Akademik-Us, no. 17 (May 31, 2025): 41–71. https://doi.org/10.70971/akademikus.1587559.

Full text
Abstract:
Hadislerin sahih bir şekilde gelecek nesillere nakli kadar doğru anlaşılması da oldukça önemlidir. Özellikle toplumsal etkisi göz önünde bulundurulduğunda, şiddet konulu rivayetlerin nebevî murada uygun bir şekilde anlaşılması ayrı bir değer ifade etmektedir. Bu kapsamda farklı boyutlarıyla ele alınması gereken rivayetlerden biri de “Dinini değiştireni öldürün” hadisidir. İslam, “Dinde zorlama yoktur.” ayetiyle insanlara inanç hürriyeti tanıdığını açıkça beyan ederken Hz. Peygamber’in de muhataplarını inanma hususunda herhangi bir zorlamaya tabi tutmadığı bilinmektedir. Hz. Peygamber’in mezkûr sözü, zahirî bir yaklaşımla okunduğunda Kur’an’daki din hürriyeti anlayışı ve Hz. Peygamber’in sünnetiyle tezat oluşturduğu ifade edilmektedir. Zira bu rivayet, İslam’ı terk edecek olanlar için meselenin bir de ölüm gibi ceza boyutunun olduğunu ortaya koymaktadır. Bu rivayet, 19. yüzyılda İslam dünyasında etkisini gösteren özgürlük düşüncesinin ön plana çıktığı modernleşme sürecinde, Kur’an’ın tanıdığı din özgürlüğünü sınırladığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Mürtede ölüm cezasıyla ilgili tartışmalar, yalnızca modernleşmenin getirdiği düşünsel değişimlerle değil, aynı zamanda klasik dönemdeki icmâya aykırı görüşlerin de etkisiyle şekillenmiştir. Bu konuda yoğun tartışmaların yaşandığı ülkelerden biri de Mısır olmuştur. Mezkûr rivayetle ilgili olarak üç farklı yaklaşım ortaya çıkmıştır: Rivayeti Kur’an ve sünnete aykırı bularak reddedenler, cezanın ancak düşmanca davranış şartının gerçekleşmesi hâlinde uygulanabileceğini savunanlar ve klasik dönemdeki icmâya dayanarak, herhangi bir düşmanlık şartı aranmaksızın yalnızca din değiştirme durumunda cezanın uygulanacağını ileri sürenler. Bu çalışmada İslam’ın irtidat suçunu işleyene karşı dünyada bir ceza öngörüp öngörmediği, eğer ceza varsa, bu cezayı gerekli kılınan hâllerin neler olduğu meselesi, Mısırlı âlim ve aydınların görüşleri çerçevesinde incelenmektedir. Çalışmada Mısırlı olmamakla birlikte Ezher’de eğitim almış veya eseri Mısır’da yayımlanmış müelliflerin kanaatlerine de yer verilmektedir. Görüşler ele alınırken tanımlayıcı/deskriptif yönteme başvurulmuş, sunulan deliller karşılaştırmalı analiz yöntemiyle irdelenmiştir. “Dinini değiştireni öldürün” rivayeti üzerine Mısır’da yaşanan tecrübeyi ele alan bu çalışmanın amacı, özelde bu rivayet, genelde ise tüm rivayetlerin doğru bir şekilde anlaşılmasında dikkat edilmesi gereken hususlara ışık tutmaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

Taha, Çelik. "Kutbuddinzâde İznikî'nin Hz. Adem-Hz. Musa Münazarası ile İlgili Risalesinin Tahlil ve Tahkiki." Tahkik İslami İlimler Araştırma ve Neşir Dergisi 3, no. 2 (2020): 501–46. https://doi.org/10.5281/zenodo.4394274.

Full text
Abstract:
Bu makale, 15. yy. Osmanlı âlimlerinden Kutbüddinzâde İznikî’nin, Hz. Musa ile Hz. Âdem arasında vuku bulan münazarayı haber veren meşhur bir rivayeti ele aldığı risaleyi konu edinmektedir. Klasik hadis kaynaklarının hemen hepsinde yer alan ve sahih kabul edilen bu rivayet, hicrî ilk asırlardan itibaren gündemde olan kader tartışmalarında sıklıkla delil olarak öne sürülmüştür. Hadis şerh literatüründe geniş yeri olan rivayet hususunda ekseriyetle benzer yorumlar tekrarlanmış olmakla birlikte rivayetteki kaderle ilgili kapalılığın giderilmesi noktasında âlimlerin farklı tercihlerde bulundukları da görülmektedir. Kutbüddinzâde’nin ise muhaddislerin yapmış oldukları tevilleri yetersiz bularak meseleyi sûfî gelenekte meşhur olan ‘peygamberlere nübüvvet ve velayet sıfatlarının farklı derecelerde verilmiş olması’ görüşü çerçevesinde anlamlandırmaya çalıştığı müşahede edilmektedir. Makalede öncelikle rivayetin anlaşılması noktasında âlimlerin yapmış oldukları yorum ve ihtilaflara temas edilmiş ardından da muhtevası hakkında bilgi verilerek risale tahkik edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

SAKALLI, Talat, and Fatma BULUT. "The Woman Hadith Scholar Granting Sahih al-Bukhari’s Permission: Sitt al-Wuzara’ bint Omar." Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, no. 51 (December 30, 2023): 36–58. http://dx.doi.org/10.59149/sduifd.1357264.

Full text
Abstract:
Memlükler Dönemi diğer İslâmî ilimlerde olduğu gibi, hadis ilminde de ciddi gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemin dikkat çeken özelliklerinden birisi, kadınların ilmî hayatta aktif olarak rol oynamalarıdır. Söz konusu dönemde kadınlar hadis ilmi başta olmak üzere çeşitli ilimlerde kendilerini geliştirerek alanlarına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Genellikle ulemâ ailelerine sahip olan kadın muhaddisler, küçük yaşta ailelerinin desteğiyle ilim tahsiline başlamış, önemli hadis alimlerinin meclislerine götürülerek çeşitli hadis cüzlerinin icazetine sahip olmuşlardır. Dönemlerinde erkeklere nispeten daha uzun ömürlü olan kadınlar, ilerleyen yaşlarında âlî isnada sahip olmalarıyla alimler tarafından hadis rivayeti konusunda rağbet görmüşlerdir. Sadece kadınlara ders vermekle kalmayıp, dönemlerinin pek çok meşhur alimlerine de hadis rivayetinde bulunmuşlardır. Hicrî sekizinci asırda yaşayan ve hadis alanında önemli hizmetlerde bulunan muhaddis hanımlardan birisi de Sittü’l-Vüzerâ bint Ömer’dir. Dımaşk’ın münevver ailelerinden biri olan Tenûhî ailesinde yetişen Sittü’l-Vüzerâ, ilmî bir muhitte büyüdüğünden ilk eğitimini babası Ömer b. Es‘ad b. el-Müneccâ’dan almıştır. Küçük yaşta ilim tahsiline başlayan Sittü’l-Vüzerâ’nın babasından sonra bilinen tek hocası Ebû Abdullah Hüseyin b. Mübârek ez-Zebîdî olmuştur. Son nefesine kadar hadis rivayetiyle meşgul olan Sittü’l-Vüzerâ’yı döneminin diğer kadın muhaddislerinden ayıran özelliği, onun Mübarek ez-Zebîdî’den küçük yaşta aldığı Sahîh-i Buhârî’yi âlî isnadla rivayet eden son kişi kalması ve hicrî sekizinci asırda Sahîh-i Buhârî’yi en çok rivayet eden kadın muhaddis olmasıdır. Bu özelliği ile dünyanın dört bir yanından öğrenciler, Sittü’l-Vüzerâ’dan hadis dinlemek için rıhleler düzenlemişlerdir. Hem yaşadığı bölgeden gelen öğrencilere hem de diğer bölgelerden gelenlere hiç bıkmadan hadis rivayet ederek hicrî sekizinci asrın en çok öğrencisine sahip muhaddisleri arasına girmiştir. Sittü’l-Vüzerâ’nın bir diğer dikkat çeken özelliği ise onun Sahîh-i Buhârî’yi rivayet etmesi için dönemin devlet büyükleri tarafından Mısır’a davet edilen ilk ve tek kadın muhaddis olmasıdır. Sittü’l-Vüzerâ 715/1315 yılında gittiği Mısır’da defalarca Sahîh-i Buhârî’yi rivayet etmiştir. Mısır’da verdiği derslere dönemin bazı devlet ricâli ve çok sayıda Mısır uleması iştirak etmiştir. Hadisleri senetleriyle rivayet etmedeki maharetinden dolayı “müsnidetü’l-vakt”, kendisinden ders almak için dünyanın dört bir yanından alimlerin kendisine müracaat etmesinden dolayı “ruhletü zemânihâ” olarak anılmıştır. Güzel ahlaklı, zâhide, dindar, fazilet ve hayır sahibi olarak bilinen Sittü’l-Vüzerâ, Sahîh-i Buhârî’nin rivayetinde göstermiş olduğu gayret ve hizmetlerinden dolayı dönemin tarih ve tabakât kitaplarına ismini yazdırmıştır. Zehebî ve oğlu Ebû Hureyre, el-Alâî, İbn Râfi‘, el-Vâdîâşî gibi dönemin hadis alimleri Sittü’l-Vüzerâ’dan ders almış ve rivayette bulunmuşlardır. Sittü’l-Vüzerâ gibi bu dönemde yaşamış ve önemli hadis kitaplarının sonraki nesillere intikal etmesi için büyük gayretler göstermiş olan pek çok kadın muhaddis bulunmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

Ayhan, Mehmet. "Özel Bir Rivayet Yöntemi Olarak Fütûhât-ı Mekkiyye'de Rüya ile Hadis Rivayeti." Marife 11, no. 2 (2011): 49–76. https://doi.org/10.5281/zenodo.3344268.

Full text
Abstract:
Bu makalede muhaddislerin muteber rivâyet usûlleri dışında kalan ve özel rivâyet yöntemlerinden biri olan rüya yolu ile hadis rivâyeti ele alınmıştır. Rüya metodu, İbn Arabî örneğinden hareketle incelemeye tabi tutulmuştur. Keşf yoluyla hadis rivâyetinde olduğu gibi rüya yoluyla hadis rivâyetinde de İbn Arabî'nin önemli bir mesaisi bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle bu çalışmada İbn Arabî'nin Fütûhât ekseninde rüya metodunu nasıl algıladığı, düşünce sistematiği içerisinde bunun nereye tekabul ettiği ve bunu nasıl temellendirdiği, rüya yoluyla tesbit ettiği hadisleri; ayrıca bu yönteme hadisçilerin nasıl baktığı kısaca izah edilecektir.<b>Hadith Narration Through the Method of Dreams Is Handled in al-Futuhat al-Makkiyya</b>In this study, the issue of the hadith narration through the method of dreams which is outside the methodological realm of Hadith scholars is handled. The method of dreams is analyzed as respect with the example of Ibn Arabi. Ibn Arabi has extensive work on narrating Hadith through the method of dreams just as he has extensive work on Hadith narration through the method of investigation. In other words, in this study, how Ibn Arabi perceives the method of dreams, where this method stands in his overall system of thought, how he bases this method, some examples of Hadiths narrated via the method of dreams, and the views of some Hadith scholars on the method of dreams are explained briefly by referring mainly to Fütûhât of Ibn Arabi.https://www.marife.org/marife/article/view/593
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Durmaz, Abdulbaki. "Abdurrahman b. el-Kâsım’ın Muvatta’ Nüshasının Rivayet Coğrafyası." Harran Theology Journal, no. 53 (June 15, 2025): 392–414. https://doi.org/10.30623/hij.1634653.

Full text
Abstract:
Mâlik b. Enes’in (ö. 179/795) Muvatta’ı ilk dönemden itibaren çok sayıda râvi tarafından rivayet edilmiş ve farklı coğrafyalarda nakledilmiştir. Muvatta’ın râvilerinin sayısı hakkında 62 ile 993 arasında değişen sayılar telaffuz edilmiştir. Muvatta’ın nüsha sayısı hakında da farklı sayılar zikredilmiştir. Cevherî (ö. 381/991) Müsnedü’l-Muvatta’ isimli eserinde 12 nüsha kullanmış, Süyûtî (ö. 911/1505) 14 nüshanın varlığından bahsetmiş, İbn Tolun (ö. 953/1546) 24 nüshanın rivayet isnadını zikretmiş, Zâhid el-Kevserî (ö. 1952) de Muvatta’ rivayetlerinin İbn Tolun’un zikrettiği isnadlara dayandığını belirtmiştir. Kadı İyâz, kendisinin 20 nüshaya vâkıf olduğunu, Abdülazîz ed-Dihlevî (ö. 1239/1824) ise nüsha sayısının 30’dan fazla olduğunu belirtmiştir. Bu nüshalardan biri İbnü’l-Kâsım nüshasıdır. Filistin’in Remle şehrinden olup Mısır’da yaşayan İbnü’l-Kâsım hicrî 128 veya 132 yılında doğmuştur. İbnü’l-Kâsım Mâlik’e ilim öğrenmek için 12 kez rihle yapmıştır. Mâlik ile ilk kez hicrî 154 yıllarında görüşmüş ve onun 20 yıl talebesi olmuştur. İbnü’l-Kâsım Mâlik’ten bir harf bile değiştirmeden nakletmiş ve Muvatta’ nüshası en sağlam nüshalardan kabul edilmiştir. Bu çalışma İbnü’l-Kâsım nüshasını rivayet eden râvileri ortaya koymayı, nüshanın rivayet edildiği coğrafyayı tespit etmeyi ve nüsha rivayetini nakledildiği coğrafya içerisinde değerlendirmeyi hedeflemiştir. Bu amaca yönelik öncelikle İbnü’l-Kâsım’ın nüshasının varlığı tespit edilmiş sonrasında ise İbnü’l-Kâsım’dan nüshayı rivayet eden râviler belirlenmiştir. Râvilerin hocalık dönemlerini geçirdikleri yer nüshanın da rivayet edildiği coğrafyadır. Râvilerin hocalık dönemlerini geçirdikleri şehrin belirlenmesiyle nüshanın rivayet edildiği coğrafya da ortaya konulmuş olacaktır. Çalışmada dokümantasyon/belge tarama yöntemi kullanılmıştır. Taramalar el-Mektebetü’ş-Şâmile programında yapılmış gerektiğinde Câmiu Hâdimi’l-Harameyn ve Cevâmi‘u’l-Kelim programlarına da başvurulmuştur. Çalışmanın anlatımında nüsha sahibi râvi hakkında bilgi verilmesi, nüshanın rivayet coğrafyasının tespitinde takip edilen yöntemin ortaya konulması, nüshayı rivayet eden râvilerin açıklanması ve nüshanın rivayet edildiği coğrafya içerisinde değerlendirilmesi şeklinde bir seyir izlenmiştir. Çalışma 6./12. asra kadar olan râvilerle sınırlandırılmıştır. Çalışma neticesinde İbnü’l-Kâsım’ın Muvatta’ nüshasının Mısır, Kuzey Afrika, Endülüs ve Şam/Suriye olmak üzere dört bölgede yayıldığı görülmüştür. Bu bölgeler içerisinde Mısır nüsha rivayetinin merkezi konumundadır. Mısır’da her dönem nakledilen nüsha 3./9. ve 4./10. asırlarda etkin bir konumda yer alırken 5./11. asırda bu etkin konumunu kaybetmiştir. 3./9. ve 4./10. asırda Mısır’da Mâlikî mezhebinin güçlü varlığı ve mezhep içerisinde İbnü’l-Kâsım’ın önemli konumu nüshanın etkin olmasını sağlayan sebeplerin başında yer almıştır. Nüshanın 5./11. asırda etkin bir konum elde edemeyişinin en önemli sebebi ise dönem içerisinde yaşanan siyasi olaylardır. Nüshanın Kuzey Afrika bölgesinde nakledildiği Kayrevan’ın bir diğer önemli rivayet merkezi olduğu görülmüştür. Nüsha Kayrevan’da 2./8. asrın sonlarından 6./12. asra kadar rivayet edilmiştir. Nüshanın Kayrevan’da mezhep içerisinde önemli eserlerin nakledildiği ve her biri mezhebin lideri konumunda olan Sahnûn &gt; Yahya b. Ömer &gt; İbnü’l-Lebbâd &gt; İbn Ebî Zeyd isnadıyla nakledilmesi Mâlikî mezhebinin önemli merkezlerinden olan Kayrevan’ın Muvatta’ nüshaları içerisinde İbnü’l-Kâsım nüshasını esas aldıklarını ortaya çıkarmıştır. Nüshanın Endülüs ve Şam bölgesindeki etkisinin ise zikredilen iki bölgeye oranla daha zayıf olduğu anlaşılmıştır. İbnü’l-Kâsım’ın Muvatta’ nüshasının Irak, Horasan ve Mâverâünnehir gibi doğu coğrafyasında nakledildiğine/varlık gösterdiğine dair bir ize rastlanmamıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

BAŞEĞMEZ, Muhammed Mahmut. "Rivayet İlmi Açısından İlk İnen Vahiy Hakkındaki Rivayetlerin Değerlendirilmesi - Merfû‘ Rivayetler Özelinde -." Düzce İlahiyat Dergisi 7, no. 1 (2023): 114–44. http://dx.doi.org/10.61272/duid.1321212.

Full text
Abstract:
Siyer, tarih, tefsir ve hadis kaynaklarında ‘Evvelü mâ nezel’ ya da diğer bir ifadeyle ‘ilk inen vahiy’ konusunda hadis kitaplarında tespit edebildiğimiz kadarıyla muhtevaları farklı üç merfû‘ rivayet bulunmaktadır. Bunların yanında birçok mevkuf ve maktû‘ rivayetler de bulunmaktadır. Ancak makale boyutunu aşacağı düşüncesiyle mevkuf ve maktû' rivayetlere yer verilmemiştir. İlgili merfû‘ rivayetlerden birincisi ‘Alak sûresinin 1-5. ayetlerinin ilk inen vahiy olduğunu ifade eden Hz. Âişe (ö. 58/678) rivayeti, ikincisi Müddessir sûresinin 1-5. ayetlerinin ilk inen vahiy olduğunu ifade eden Hz. Câbir (ö. 78/697) rivayeti, üçüncüsü ise Fâtiha sûresinin tamamının ilk inen vahiy olduğunu ifade eden tabiîn Ebû Meysere ‘Amr b. Şurahbîl’in (ö. 63/683) mürsel rivayetidir. Makalemizde zikri geçen rivayetlerin, hadis ilmi açısından değeri ve ilk inen ayetlerin bu rivayetler özelinde tespiti yapılmıştır. Elde edilen bulgularla birlikte, Hz. Âişe'nin, Hz. Câbir'in ve Ebû Meysere 'Amr b. Şurahbîl'in merfû‘ rivayetleri dikkate alındığında, ‘Alak sûresinin 1-5. ayetlerinin ilk inen vahiy oldukları sonucuna varılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

Boyalık, M. Taha. "Tefsirde Kesinlik Söyleminin Eleştirisi ve Tefsir-Tevil Ayırımının Yeniden Yapılandırılması." İslam Araştırmaları Dergisi, no. 53 (January 20, 2025): 117–54. https://doi.org/10.26570/isad.1539012.

Full text
Abstract:
Tefsir literatüründe tefsir-tevil ayırımı kesinlik-ihtimaliyet veya rivayet-dirayet ikilikleri üzerine bina edilmiştir. Ayırıma başvurarak reyle tefsir için bir meşruiyet zemini oluşturmayı hedefleyen İmam Mâtürîdî kesinlik-ihtimaliyet ikiliğini, sahabeden sonraki tefsir faaliyetini tasnif etmeyi hedefleyen âlimler ise rivayet-dirayet ikiliğini öne çıkarmışlardır. Söz konusu ikilikler çok yönlü tefsir faaliyetini açıklayabilecek bir kavramsal çerçeve oluşturmayı zorlaştırmıştır. Bu makalede Mâtürîdî ve sonrasındaki âlimlerin tefsir-tevil ayırımına dair açıklamaları özetlendikten sonra, tefsir faaliyetinin en genel tasnifini vermeyi hedefleyen bir ayırımda kesinlik-ihtimaliyet ve rivayet-dirayet ikiliklerinin belirleyici olmaktan çıkarılması gerektiği savunulmuş, ardından ayırım, tefsir olgularına açıklama getirebilecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır. Tefsir ilminde işlevsel bir ayırıma ulaşmak için dilsel, tarihî ve bağlamsal zeminde dil-belagat ilimleri, rivayet ilimleri ve Kur’an ilimlerinin sunduğu somut verilere dayalı olarak gerçekleşen açıklama faaliyetinin -ihtimaliyet veya dirayet unsuru içermesine bakılmaksızın- tefsir olarak, dilsel seviyede açık olan veya tefsir kapsamında belirlenen anlamın ötesine geçerek yeni anlam ilişkileri kurma, anlam katmanları oluşturma ve gerektiğinde ibareleri tevil sistemlerini esas alarak yorumlamanın ise tevil olarak kategorize edilmesi gerektiği savunulmuştur. Bu yaklaşımda kesinlik, ihtimaliyet, rivayet ve dirayet kavramları tefsir-tevil ayırımı için kriter olmaktan çıkarılmış, belirlenen yeni kriterler çerçevesinde tefsir kategorisi belirgin hale getirilmiş ve tefsir ilmi kapsamındaki tevilin üç farklı biçimde tezahür ettiği öne sürülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

Adıgüzel, Abdulcabbar. "Zeccâc’ın Ahmed b. Hanbel’e Yaptığı Atıfların Tefsir Tarihi Açısından Tahlili." Diyanet İlmi Dergi 61, no. 2 (2025): 441–70. https://doi.org/10.61304/did.1568765.

Full text
Abstract:
Bu çalışma, Ebû İshâk ez-Zeccâc’ın tefsirinde Ahmed b. Hanbel’e yaptığı atıfların tahliline odaklanmaktadır. Araştırmada Zeccâc’ın tefsirindeki bu atıfların erken dönem tefsir tarihi açısından öneminin ve literatürdeki yerinin tespit edilmesi hedeflenmekte; söz konusu atıfların tefsir tarihinde temsil ettiği gelişim ve dönüşümün ortaya konulması amaçlanmaktadır. Kendinden önceki meâni’l-Kur’ân müelliflerinden farklı olarak Zeccâc, tefsirinde filolojik tahlilleri merkeze alırken rivayet bilgisine de yer vermektedir. Tefsir kabilinden bilgiler için Ahmed b. Hanbel’e nispet edilen et-Tefsîr isimli eseri, ana kaynak olarak kullandığını ifade etmektedir. Eserin icazetini Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah’tan aldığını ve Meâni’l-Kur’ân’daki rivayet bilgisini ekseriyetle et-Tefsîr’den iktibas ettiğini belirtmesi, yaptığı atıfları tefsir tarihi açısından önemli kılmaktadır. Netice itibariyle Zeccâc’ın Ahmed b. Hanbel’e yaptığı atıflar, et-Tefsîr’in kullanıma girdiğine dair en erken kanıtları teşkil etmektedir. Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah’tan aldığı icazetle bu eseri kullanması, hem Zeccâc’ın mezhebî duruşunu göstermekte hem de tefsir çalışmalarında dil ve rivayet geleneklerinin kesiştiğine işaret etmektedir. Aynı dönemde Taberî’de de görülen bu temayül, filoloji ve rivayet geleneklerinin mezcedildiği yeni bir tefsir anlayışının tezahürü ve temsilidir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

Sevim, Ali. "İbnü'l Adîm'in Bugyetü't-Taleb fî Tarihi Haleb Adlı Eserinin Yayınları Hakkında." Belleten 60, no. 227 (1996): 73–80. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.1996.73.

Full text
Abstract:
XIII. yüzyıl Arap tarihçilerinden olan Halebli İbnü'l-Adîm Kemaleddin Ebu'l-Kasım Ömer, Ebû Bekr Ahmed el-Hatîb el-Bağdadî (1002-1071)'in Tarihu Bağdad'ı ile Ali b. Hasan İbn Asâkir'in 80 cilt olduğu rivayet edilen Tarihu Medineti Dımaşk adlı eserlerinden sonra bölgesel Arap tarih yazıcılığının güzel örneklerinden birisini oluşturan Bugyetü't-taleb Fî Tarihi Haleb adlı bir eser kaleme almıştır. Yaptığımız araştırmalar sonucunda, çeşitli kaynaklarda 40, ya da 30 cilt olarak telif edildiği rivayet edilen eserin 1242/43 yılında bitirilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

Bulgurcu, Kahraman. "Hanefî Fakih Bişr b. Velîd el-Kindî (öl. 238/853) ve Hadis Rivayetleri Üzerine Bir Değerlendirme." Bilimname, no. 52 (October 31, 2024): 67–93. http://dx.doi.org/10.28949/bilimname.1396891.

Full text
Abstract:
Ebû Hanîfe’nin (öl. 150/767) ve Hanefîlerin hadiste zayıf olduğu ve hadise gereken önemi vermedikleri iddiası Hanefî âlimlere karşı zaman zaman yapılmaktadır. Ebû Hanîfe ile talebelerinin hadis rivayetleri bu tür ithamlara karşı bir cevap olarak değerlendirilebilir. Hanefi mezhebinin görüşlerini belirleyen kurucu isimlerinden Ebû Yûsuf’un (öl. 182/798) talebesi olan Hanefî âlimi Bişr b. Velîd el-Kindî’nin (öl. 238/853) rivayet ettiği hadisler de bu cevaplardan biridir. Bişr b. Velîd, ilim geleneğine uygun olarak hadis öğrenmiş ve rivayet etmiş Hanefî bir âlimdir. Hanefî âlimlerin hadise ve hadis rivayetine gerekli önemi vermediğiyle ilgili iddialara Bişr’in rivayetleri ve bu konudaki gayretleri kanaatimizce cevap olacak niteliktedir. Bişr’in naklettiği hadislerin ve hadis râvisi olarak kimliğinin incelenmesine dair bir çalışma tespit edilememiş, bu sebeple rivayetlerinin toplanarak değerlendirilmesinin Hanefîlerin hadis ilmine hizmeti açısından faydalı olacağı düşünülmüştür. Bişr’in naklettiği rivayetler Kütüb-i Sitte dışındaki bazı hadis kitaplarında geçmektedir. Bu araştırmada Bişr’in hicrî üçüncü ve dördüncü asırda telif edilen on üç hadis kitabında yer alan, 36 farklı hocadan aldığı 148 rivayeti kaynak, isnad ve muhteva bakımından incelenmiştir. Bişr’in naklettiği rivayetlerin 136’sı merfû, onu mevkuf ve ikisi ise maktû hadisten oluşmaktadır. Merfû rivayetler konularına göre incelendiğinde Bişr’in naklettiği rivayetlerin yaklaşık üçte ikisinin ahkâm konularıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Onun ahkâm konularıyla ilgili rivayetlerinin çok olmasında fakih olması önemli bir etkendir. Yine algıda seçicilik yönüyle bu tür rivayetlere daha çok önem verdiği anlaşılmaktadır. Bişr’in rivayetlerinin geçtiği kitaplardaki hadislerin çok azı mükerrer rivayetlerden oluşmaktadır. Asıl alanı fıkıh olan Bişr b. Velîd, bir hadisçi kadar olmasa da hadisle iştigal etmiş ve hadis rivayetinde bulunmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

Bünyamin, ERUL. "Hicri II. Asırda Rivayet Üslubu (I) I. Rivayet Açısından Ma'mer b. Raşid'in (ö.153) el-Cami'i." Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 43, no. 1 (2002): 1. http://dx.doi.org/10.1501/ilhfak_0000000079.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

Şentürk, Recep. "Critical methods on hadith: self-reflexivity in hadith scholarship." Hadis Tetkikleri Dergisi 3, no. 2 (2005): 37–56. https://doi.org/10.5281/zenodo.2668502.

Full text
Abstract:
Hadis rivayeti &ouml;z eleştiriyi kesintisiz bir şekilde kullanan bir ilim dalı olmuştur. &Ouml;z eleştiri &ccedil;abasının neticesi olarak ortaya muhtelif edeb&icirc; tarzlar ve literat&uuml;r &ccedil;ıkmıştır. Bunlar arasında, Hadis Us&ucirc;l&uuml;, hadis rivayet metotlarını eleştirirken, Fıkıh us&ucirc;l&uuml; hadislerin hukuk&icirc; yorumlarını eleştirmiş, Rical İlmi ise hadis ravilerinin eleştirel bir şekilde incelenmesi g&ouml;revini &uuml;stlenmiştir. Her bir edeb&icirc; tarz, hadis rivayetinin farklı bir boyutunu eleştirel bir şekilde inceleyen rasyonel bir &ccedil;abanın &uuml;r&uuml;n&uuml; olup, unvanı ne olursa olsun hi&ccedil; bir hadis &acirc;limi, daha sonra gelen nesiller tarafından eleştiri &uuml;st&uuml; g&ouml;r&uuml;lmemiştir. Bu da bize hadis ilminde &ouml;z eleştirinin son derece kapsamlı bir şekilde ve objektif kriterlerle y&uuml;r&uuml;t&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; konusunda bilgi vermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

Kaya, Şahmurat. ""Benim Babam da Senin Baban da Cehennemdedir" Hadisinin Tahriç ve Değerlendirilmesi." Genç Mütefekkirler Dergisi 6, no. 1 (2025): 143–74. https://doi.org/10.5281/zenodo.14981586.

Full text
Abstract:
Bu &ccedil;alışmada, Enes b. M&acirc;lik ve İmran b. Husayn tarafından rivayet edilmiş olan, &ldquo;<em>Benim babam da senin baban da cehennemdedir</em>&rdquo; mealindeki hadisin senet ve metin a&ccedil;ısından tenkidi ile ulema tarafından hadisin nasıl anlaşıldığı meselesi ele alınmaktadır. Hadisin kaynakları ve rivayet tarikleri tespit edilmiştir. Daha sonra hadislerin senet ağı şema halinde verilmiş ve senet tenk&icirc;di y&ouml;n&uuml;yle bu rivayetlerin değerlendirilmesi yapılmıştır. &Ouml;te yandan ş&acirc;rihlerin rivayet hakkındaki g&ouml;r&uuml;şlerine de yer verilmiştir. Sonu&ccedil; b&ouml;l&uuml;m&uuml;nde ise şu kanaate varılmıştır: Hz. Peygamber&rsquo;in babası fetret ehlindendir. Kendilerine herhangi bir Peygamber gelmediği gibi Hz. Muhammed&rsquo;in Ris&acirc;let&rsquo;i de ulaşmamıştır. Dolayısıyla necat ehli olduğu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;lmektedir. Hz. Peygamber s&ouml;z konusu hadisi muhatabını teselli etmek amacıyla s&ouml;ylemiştir. Buna g&ouml;re &ldquo;<em>Benim babam da senin baban da cehennemdedir</em>&rdquo; ifadeleriyle de amcası Eb&ucirc; Talib&rsquo;i kastettiği kanaati h&acirc;sıl olmuştur.&nbsp; <strong>Anahtar Kelimeler:</strong> Hadis, Baba, Cehennem, Ateştedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
18

Yalnız, Fatma. "Tefsirde Şiirle İstişhadın Meşruiyet Zemini: Hz. Peygamber’e İsnad Edilen Rivayet Özelinde." Cumhuriyet İlahiyat Dergisi 29, no. 1 (2025): 299–320. https://doi.org/10.18505/cuid.1626580.

Full text
Abstract:
Klasik dönemde özellikle ayetlerdeki garib kelimelerin açıklanması için şiirlere yaygın bir şekilde müracaat edilmiş, bu bağlamda ekseriyetle Abdullah b. Abbas’a referans verilmiştir. Akademik çalışmalarda İbn Abbas dışında başka bir sahabinin (Hz. Ömer’in ayetteki bir kelimenin manasını Huzeyl kabilesinden birinin şiirle istişhadı ile öğrendiğine dair rivayet dışında) veya Hz. Peygamber’in kendisinin tefsirde şiire müracaat ettiğine ilişkin atıflara rastlanmamaktadır. Oysa klasik eserler incelendiğinde İbn Abbas dışında Hz. Aişe’nin de tefsir ile lügatte bu yola başvurduğuna dair rivayetler mevcuttur. Söz konusu bulgular, şiirle istişhadın meşruiyet zemininin ne olduğu haklı sorusunu gündeme getirmektedir. Bu noktada Hz. Peygamber’den aktarılan rivayetler tetkik edildiğinde Tirmizi’nin Sünen’inde onun tefsirde şiirle istişhadına dair bir rivayete rastlanmaktadır. Bu rivayetin garip hadis olmasının, hadis usulünde zayıf hadis anlamındaki garip hadis manasına gelmediği tetkikler sonucunda anlaşılmıştır. Makalede Hz. Peygamber’in tefsirde uyguladığı istişhad yönteminin sahabe ve sonraki âlimler tarafından takip edilmesi ve şiirin kullanımlarında yöntemlerin çeşitlenmesi hakkındaki çerçevesinin tespitine dair bazı çıkarımlar yapılması hedeflenmiştir. Bu hedefler doğrultusunda makalede Abdullah b. Abbas ve sonrasındaki âlimlerin garib kelimeleri açıklarken şiirleri aktif olarak kullanmalarındaki meşruiyet zemini problemi temel alınmıştır. Buradan hareketle makalenin yapısına uygun bir şekilde nitel araştırma yönteminin fenomenoloji ve gömülü kuram desenlerine dayalı literatür taraması ve içerik analizi yöntemleri tercih edilmiştir. Bu çerçevede şiirle istişhadda meşruiyet fenomeni üzerinde durulmaktadır. Ayrıca sahabenin ayetle birlikte şiir kullanımına yer verilmekte, akabinde Hz. Peygamber’in tefsirde istişhad ettiği şiirin kullanımına dair gelenekteki veriler tespit edilmekte ve ulaşılan veriler tümevarım yöntemiyle toplandıktan sonra şematize edilmektedir. Ardından hem sahabi hem de sonraki dönem alimlerinin şiirle istişhad yönteminin Hz. Peygamber’in uygulamasıyla paralel olup olmadığı karşılaştırılmaktadır. Bu şekilde Hz. Peygamber’den meşruiyet alınıp alınmadığının izleri hem sahabe hem de sonraki dönemde sürülmektedir. İncelemeler sonucunda Abdullah b. Abbas ve Hz. Ömer'in tefsirde şiirle istişhad yönteminin Hz. Peygamber’in uygulamasıyla paralel olduğu açıkça görülmektedir. Buna ek olarak sahabe döneminde Hz. Aişe kanalıyla tefsirde şiirle istişhadın lügate da taşındığı fark edilmektedir. Ayrıca Hz. Peygamber’in tefsir için gösterdiği şiirin sahabe sonrası dönemden itibaren kullanımları incelendiğinde ise şiirle istişhadın yine tefsir ve lügat alanlarında bulunduğu fark edilmiştir. Hem bu çerçeve hem de sahabenin uygulamaları, tefsirde şiirle istişhadda Hz. Peygamber’den meşruiyet alınarak şiir kullanım yelpazesinin genişletildiğine dair bir gösterge olarak tespit edilmiştir. Gerek Hz. Peygamber’in şiirle istişhad ettiği hadisin mevcudiyeti gerek sonraki dönemin Hz. Peygamber’in uyguladığı yöntemle birebir aynı uygulamaları izlemiş olması tefsirde şiirle istişhadın kökenlerine dair önemli ipuçları vermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
19

AŞÇI, Menşure. "-AyIm-dI/ -AyIm-mIş, -Ø-DX, -AlIm-dI/-AlIm-mIş, -sXn-dX/ -sXn-mXş, -sXnlAr-dI/ -sXnlAr-mIş Yapılarının Anlamsal İşlevleri." Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, no. 20 (March 13, 2025): 59–81. https://doi.org/10.5281/zenodo.15019180.

Full text
Abstract:
Emir kipi, <em>tasarlanan hareketin yapılmasını emir şeklinde ifade eden kalıptır.</em> Diğer tasarlama kiplerinden farklı olarak emir kipinin hik&acirc;ye, rivayet ve şart birleşik &ccedil;ekimleri yoktur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; emir, bir hitap kipidir. Hitabet, doğrudan doğruya s&ouml;yleyiş anında ortaya &ccedil;ıkar. Şimdiki zamanda cereyan eden kipin ge&ccedil;mişle bir ilgisi olamayacağı i&ccedil;in emir, hik&acirc;ye veya rivayet edilemez. Yazı dilinde az kullanılsa da emir kipinin birinci ve ikinci teklik, birinci &ccedil;okluk ve daha sıklıkla &uuml;&ccedil;&uuml;nc&uuml; teklik ve &ccedil;okluk eklerinin &uuml;zerine -dX hik&acirc;ye birleşik ve -mXş rivayet birleşik &ccedil;ekim ekleri getirilerek <em>-AyIm-dI/ -AyIm-mIş, -&Oslash;-DX, -AlIm-dI/-AlIm-mIş, -sXn-dX/ -sXn-mXş, -sXnlAr-dI/ -sXnlAr-mIş </em>yapıları kurulmaktadır. Bu yapılar şeklen emir kipinin hik&acirc;ye ve rivayet &ccedil;ekimleri gibi g&ouml;r&uuml;nmektedir. G&uuml;n&uuml;m&uuml;zde bu yapıların, emir kipiyle &ccedil;ekimlenmiş y&uuml;klemlere ek-fiil yardımıyla birleşen -dX ve -mXş ekleriyle kurulmuş; sadece y&uuml;klemi değil, aynı zamanda y&uuml;klemi emir kipi olan b&uuml;t&uuml;n c&uuml;mleyi bir isim gibi g&ouml;r&uuml;p ona <em>dolaysız</em> yahut <em>bağımsız dolaysız aktarım</em> &ouml;zelliği kazandıran bir dil bilgisi birliği olarak kullanılmaktadır. Bu &ccedil;alışmada, &uuml;&ccedil; y&uuml;zden fazla yazılı kaynak taranmış; y&uuml;klemi s&ouml;z konusu yapılarla kurulmuş 195 c&uuml;mlenin anlamsal işlevlerindeki farklılıklar değerlendirilmiş ve sınıflandırılmıştır. Şimdiye kadar bu yapıların oluşumları hakkında bilimsel tespit ve g&ouml;r&uuml;şler yayımlanmış fakat <em>anlamsal işlev farklılıklarıyla</em> ilgili kapsamlı bir &ccedil;alışma yapılmamıştır. &Ccedil;alışmanın sonucunda, dolaysız aktarım neticesinde 34 farklı anlamsal işlevin tespiti yapılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
20

TÜRCAN, ZİŞAN. "Hadisçilerin Rivayet Telakkisi ve İçeri̇k Tenkidi Mesel." Turkish Academic Research Review - Türk Akademik Araştırmalar Dergisi [TARR] 4, no. 2 (2019): 299–316. http://dx.doi.org/10.30622/tarr.574771.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
21

Şentürk, Recep. "Social and literary structure of Isnad: A historical perspective." Hadis Tetkikleri Dergisi 2, no. 1 (2004): 31–50. https://doi.org/10.5281/zenodo.2668487.

Full text
Abstract:
Bu makale hadis rivayetinin, sosyal yapı ile ilişkisini ortaya &ccedil;ıkarmayı ama&ccedil;lamaktadır. &Ccedil;alısmada s&ouml;zel ve sosyal s&uuml;re&ccedil;lerin birbirini etkiledikleri, dolayısıyla Birinin diğerine indirgenemeyeceği fikri savunulmaktadır. Değişen s&ouml;zel yapının isnadın sosyal yapısına belirgin bir etkisinin olduğuna işaret edildiği gibi, isnadın sosyal yapısının s&ouml;zel yapıya etkisinin bulunduğu da g&ouml;sterilmeye &ccedil;alışılmaktadır. Tahlilde, dilbilim, edebi analiz, rivayetbilim ve sosyal network analizi gibi nispeten yeni y&ouml;ntemler, İsl&acirc;m medeniyetinin ayırt edici &ouml;zelliklerinden olan hadis rivayet ağı sisteminin daha iyi anlaşılmasını sağlamak i&ccedil;in kullanılmıştır. Ayrıca hadis rivayet ağının dinamik ve değişken yapısı hadisin sosyal ve s&ouml;zel boyutlarının birbiri ile etkileşiminin incelenmesi suretiyle g&ouml;sterilmeye &ccedil;alışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
22

DOĞAN, Halil İbrahim. "A Mushtahir Hadith in Public Language: ‘Nine Out of Ten of the Sustenance is in Trade.’." Trabzon İlahiyat Dergisi 10, no. 1 (2023): 137–61. http://dx.doi.org/10.33718/tid.1281703.

Full text
Abstract:
Bir insanın hayatının hemen her yönüyle ilgili Hz. Peygamber’in hadislerini bulmak mümkündür. Çünkü hadisler, Kur’an’ı tebliğ edip açıklayarak tatbik eden Rasûlullah’ın yaşantısının bizlere ulaşmış sözlü hâlidir. Bazı konu(lar)daki hadis/ler, sıhhatine dikkat edilmeden ona/onlara gösterilen ilgi ve istekle birlikte halk arasında yayılmıştır. Bu tür hadislerden biri de çalışmanın konusu olan ticaret hakkındaki “Rızkın onda dokuzu ticarettedir. Kalan kısmı ise hayvancılıktadır.” rivayetidir. Araştırmanın amacı, insanların arasında müştehir olan ve ticaretin üstünlüğünü hadise dayandırmak için kullanılan bu hadisin kaynağını ve sıhhatini tespit etmektir. Hakkında herhangi bir çalışma bulunmayan ve insanların arasında sıkça zikredilen bu rivayetin incelenmesi, araştırmanın önemini ortaya çıkarmaktadır. Nitekim girişte rızık ve ticaret konusuna temas ettikten sonra meşhûr ve müştehir kavramlarına yer verilmiş, akabinde nitel araştırma yöntemlerinden dokümantasyon metodu kullanılarak başta hadis olmak üzere elimizde bulunan İslâmî ilimlerle ilgili eserler taranarak rivayetin tarikleri belirlenmiş ve incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda “Rızkın onda dokuzu ticarettedir.” hadisinin Kütüb-i Sitte ve diğer temel hadis kaynaklarımızda tahrîc edilmediği görülmüştür. Bunun yerine bazı konularda telif edilen hadisle alakalı birkaç eserde senedli olarak nakledilen rivayetin daha ziyade çeşitli alanlardaki (sözlük, hadis şerhi, fıkıh vb.) kitaplarda isnadı olmadan rivayet edildiği tespit edilmiştir. Ancak hadisin zevâid, fihrist gibi çalışmalar sayesinde günümüze ulaşmayan bazı hadis kitaplarında nakledildiğine de işaret etmek gerekmektedir. Fakat bütün bu araştırmanın sonunda hadisin zayıf olduğunu söylemek mümkündür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
23

Bünyamin, ERUL. "Hicri II. Asırda Rivayet Üslubu (III) er-Rabi' b. Habib (ö. 175-180) ve Rivayet-Dirayet Açısından el-Cami'i." Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 44, no. 2 (2003): 1. http://dx.doi.org/10.1501/ilhfak_0000000150.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
24

Erbaş, Muammer. "İbn Teymiyye'nin Selefî Tefsir Anlayışında Rivayet-Dirayet İlişkisi Üzerine." Marife 9, no. 3 (2009): 125–39. https://doi.org/10.5281/zenodo.3344090.

Full text
Abstract:
Selefi anlayışın en önde gelen temsilcilerinden biri olan İbn Teymiyye, bu anlayışını tefsir çalışmalarına da yansıtmıştır. Bunun en belirgin göstergesi, onun tefsirinde dirayet-rivayet ilişkisine yaklaşımda ortaya çıkmaktadır. Nitekim o, tefsirinde önceliği daima seleften gelen nakillere vermekle birlikte, onun tefsirinde akla dayalı hususlar da geniş bir şekilde yer almıştır. İbn Teymiyye, akıl yürütmenin caiz olduğunu ifade ettiği konularda kaynağını Kur'an ve sünnetten alan, dolayısıyla onlarla çelişmeyen aklî verilere itibar etmiş, bilhassa hasımlarına aklen cevap verdiği noktalarda söz konusu aklî unsurlar oldukça ön plana çıkmıştır.<b>The Relation Between Rivaya and Diraya in the Understanding of Ibn Taymiyya's Salafi Quranic Commentary</b>Ibn Taymiyya who is one of the pioneers of salafiyya thought has reflected this approach to the Quranic commentary. This clearly appears in his approach to the relation between the aql and naql, intellect and report. He has preferred the reports, which come from salaf, first generation of Islam. Beside this, he has given place to data based on intellect in his commentary. He has considered the rational matters, which do not contrast with Quran and Sunnah in the topics that take its source from The Holy Quran and Sunnah. Especially he has given place these in detail while answering his opponents.https://www.marife.org/marife/article/view/504
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
25

Mehmetoğlu, Mustafa. "Sûrelerin Faziletlerine Dair Rivayetlerin Sûrelerin İçeriği İle İlişkisi." Diyanet İlmi Dergi 61, no. 1 (2025): 29–58. https://doi.org/10.61304/did.1434490.

Full text
Abstract:
Kur’ân-ı Kerîm sûre ve âyetlerinin faziletine dair pek çok rivayet bulunmaktadır. Bunların büyük bir kısmını mevzû ve zayıf rivayetler oluştursa da konu ile alakalı sahih ve hasen rivayetler de azımsanmayacak seviyededir. Bu çalışmada Kur’ân sûrelerinin faziletine dair sahih ve hasen hadis rivayetleri esas alınarak bu rivayetlerin söz konusu sûreler ile arasındaki bağ tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda fezâilü’l-Kur’ân ilmi ile tefsir ilminin ilişkisi farklı bir açıdan ele alınmış olacaktır. Hz. Peygamber’den herhangi bir sûrenin fazileti ile ilgili nakledilen ve mevzû olmayan rivayetler incelenerek sûrenin faziletinde yer alan bilgilerin sûrenin içeriği ile bağı ortaya konulmuş ve bu sûrelerin hangi sebepten ötürü öne çıkarıldığı tespit edilmiştir. Neticede hakkında faziletine dair rivayet bulunan sûrelerin bu faziletlerinin sûrelerin içerik, konu ve maksatları ile bağlantısı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu da söz konusu rivayetlerin anlam kazanması açısından önemlidir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
26

Doğan, Halil İbrahim. "Hadis Edebiyatında Dua Literatürü ve Kâbe’yi (İlk Defa) Görünce Yapılan Duanın Kabul Olmasıyla İlgili Rivayetin Tetkiki." Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 12, no. 1 (2025): 508–35. https://doi.org/10.51702/esoguifd.1576694.

Full text
Abstract:
Dua, Müslüman bir kimsenin hayatında her zaman ve her yerde Allah’a karşı yerine getirmesi mümkün olan ve belli bir vakti olmayan bir ibadettir. İslâm’da büyük bir önemi haiz olan duaya dair hem âyetlerde hem de hadislerde birçok hususa rastlamak mümkündür. Kur’ân’da pek çok peygamberin, salih kimselerin ve toplumların duası geçtiği gibi temel ve tali hadis kitaplarında Hz. Peygamber’in dualara dair sözleri yer almaktadır. Makalenin asıl konusu, “Kâbe’yi (ilk defa) görünce yapılan dua kabul olur.” rivayetidir. Bu rivayeti tespit edebilmek için hadis edebiyatındaki dua literatürü ile rivayetle alakalı olan hadislere göre duaların kabul edildiğinin ifade edildiği zaman ve mekânlar da ele alınmıştır. Bu hususlar, rivayetin Müslüman bir kimsenin hayatında önemli bir yer teşkil eden dua konusuyla ilgili olduğu için tetkik edilmiştir. “Kâbe’yi (ilk defa) görünce yapılan dua kabul olur.” hadisinin incelenmesinin sebebi ise hem toplumda şifahî bir şekilde sık sık gündemde olması hem de gazete köşeleri, sosyal medya, çeşitli internet sitesi sayfalarında son zamanlarda sürekli dolaşıma sokulmasına rağmen hakkında müstakil bir çalışmanın bulunmamasıdır. Dolayısıyla bu rivayetin araştırılması ve rivayete bağlı olarak hadis edebiyatındaki dua literatürü ile duaların kabul edildiğinin ifade edildiği zaman ve mekânların ortaya konulması açısından çalışmanın önemli olacağı düşünülmektedir. Makalede öncelikle tümdengelim yöntemi kullanılarak elimizde bulunan temel hadis kaynaklarındaki dua bölümleri ile matbu olan müstakil dua kitapları incelenerek hadislere göre duanın muhtevası ile duaların kabul edildiği mübarek yerler ve zamanlar tespit edilmiştir. Bu araştırmaya ilave olarak devamında nitel araştırma yöntemlerinden dokümantasyon metodu kullanılarak “Kâbe’yi (ilk defa) görünce yapılan dua kabul olur.” rivayetinin nakledildiği eserler belirlenmeye ve senedindeki râviler cerh-ta‘dîl açısından araştırılmaya, muhteva açısından kısaca değerlendirilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın sonucunda duayı hayatının her noktasına yansıtan Hz. Peygamber’in konuyla ilgili hadislerinin muhtevasında genellikle duanın fazileti, âdâbı ve şartları ile ibadetler, günlük hayat ve çeşitli durumlarda edilecek dualar bulunduğu görülmüştür. Çoğunluğunda duayla ilgili kitap başlıklarının yer aldığı temel ve tali hadis kaynaklarının bir kısmında duaya dair müstakil kitap başlıkları olmasa da diğer bölümlerinde konuyla ilgili daha ziyade Hz. Peygamber’den nakledilen merfû‘ birçok rivayetin nakledildiği tespit edilmiştir. Ayrıca hadislerde duaların kabul edildiğinin ifade edildiği belli zaman ve mekânlar da ortaya çıkarılmıştır. Makalenin başlığında işaret edilen ve genellikle bu kısmının nakledilmesiyle yetinilen rivayetin aslında “Semanın kapıları açılır ve şu dört yerde yapılan dua kabul edilir: Allah yolunda yapılan savaşta saflar karşı karşıya gelince, yağmur yağdığında, namaz için kamet getirildiğine ve Kâbe’yi gördüğünde.” şeklinde uzun bir hadisin parçası olduğu belirlenmiştir. Hadisin asıl metninde “ilk defa” ifadesinin geçmediği saptanmıştır. Dolayısıyla bu durumu modern dönemde yapılan bir idrâc olarak değerlendirmek mümkündür. Rivayetin hicrî ilk üç asırdaki herhangi bir eserde yer almadığı, sonraki iki asırda sınırlı sayıdaki bazı kitaplarda nakledildiği ve dua literatüründe sadece Beyhakî’nin Kitâbu’d-De‘avâti’l-kebîr’inde zikredildiği görülmüştür. Hadisin ilk dört tabakasında tek bir râvinin bulunduğu, rivayeti nakletmede tek kalan ‘Ufeyr b. Ma‘dân’ın cerh edildiği belirlenmiştir. Senet açısından zayıf bu rivayetin halk arasında kabul görmesinin sebebi olarak amellerin fazileti bağlamında bulunması gösterilebilir. Ayrıca Kâbe’de dua edilmesine dair rivayetler dikkate aldığında bu hadisle de amel edilebilir. Nitekim Hz. Peygamber’in de Kâbe’ye dönerek dua ettiği ifade edilmiştir. Ancak insanların arasında belli zaman ve mekânlarda yapılan duaların mutlaka kabul edileceği anlayışının bu rivayete bakışta önemli bir etkisinin olduğu söylenebilir. Oysa Müslüman bir kimse her zaman ve her yerde Allah’a dua etmeli, kutsal zaman ve mekânlarda ise yapacağı duaların kabul edilmesini ummalı, Kur’ân ve Hz. Peygamber’in sireti ile sünnetine uygun bir hayat yaşamalı, sözlü duasını fiilî dua ile birleştirmelidir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
27

Ertaş, Hikmetullah. "el-Elbânî'nin Buhârî Tenkitleri." Mevzu - Sosyal Bilimler Dergisi 2 (September 30, 2019): 215–36. https://doi.org/10.5281/zenodo.3463871.

Full text
Abstract:
Muhammed b. İsm&acirc;il el-Buh&acirc;r&icirc;&lsquo;nin (&ouml;.256) el-C&acirc;mius-sahih&rsquo;i, telif edildiği d&ouml;nemden itibaren b&uuml;y&uuml;k bir itibar kazanmıştır. Kur&rsquo;an&rsquo;dan sonra en &ccedil;ok g&uuml;venilen kitap diye ş&ouml;hret bulmuş, onunla ilgili olarak Nes&acirc;&icirc;(&ouml;. 303), rivayetlerinin sahih, onlarla amelin vacip olduğu hususunda &uuml;mmetin icm&acirc; ettiğini aktarmıştır. Buna muk&acirc;bil D&acirc;rekutn&icirc; (&ouml;. 385), Eb&ucirc; Zer el-Herev&icirc; (&ouml;.434), İbn Hazm (&ouml;.456), İbn Abdi&rsquo;l-berr (&ouml;.463), Eb&ucirc;&rsquo;l-Vel&icirc;d el-B&acirc;c&icirc; (&ouml;.474) ve daha pek &ccedil;ok kişi ise el-C&acirc;miu&rsquo;s-sah&icirc;h&rsquo; (r&acirc;vilerin) i tenkid etmiştir. Bunlarda biri de N&acirc;siruddin el-Elb&acirc;n&icirc;&rsquo;dir (&ouml;.1999). Elb&acirc;n&icirc;, İrv&acirc;u&rsquo;l-ğ&acirc;l&icirc;l f&icirc; tahr&icirc;ci eh&acirc;d&icirc;si men&acirc;ris-seb&icirc;l, Silsiletu&rsquo;l-eh&acirc;d&icirc;sid-da&rsquo;&icirc;fe ve&rsquo;l-mevz&ucirc;&rsquo;a ve eseruhe&rsquo;s-seyyia fi&rsquo;l-umme eserleri başta olmak &uuml;zere &ccedil;alışmalarında Buh&acirc;r&icirc;&rsquo;yi tenkit etmiş, bazı hadislere zayıf h&uuml;km&uuml;n&uuml; vermiştir. Bu makalede El-Elb&acirc;n&icirc;&rsquo;nin &ldquo;sahih değildir&rdquo; diye tenkit ettiği Buh&acirc;r&icirc; ravilerinden/rivayetlerinden iki (2) rivayet ele alınmıştır.&nbsp; Burada Elb&acirc;n&icirc;&rsquo;nin tenkit bi&ccedil;imi, tenkit gerek&ccedil;esi ile dayandığı referansları etraflı bi&ccedil;imde ele alınarak s&ouml;zkonusu rivayete y&ouml;neltilmiş diğer tenkitler/rivayetin savunuları ile mukayase edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
28

Türkoğlu, Hamdi. "“Lâ Tekûmü’s-sâatü Hattâ” Kalıbıyla Nakledilen Rivayetlerin Anlamı." Türkiye İlahiyat Araştırmaları Dergisi 9, no. 1 (2025): 59–76. https://doi.org/10.32711/tiad.1579909.

Full text
Abstract:
Temel hadis kaynaklarında kıyamet alâmetleriyle alakalı çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetlerden bir kısmı “لاَ تَقُومُ السَّاعَة حتى” kalıbıyla rivayet edilmiş devamında ise kıyamet kopmadan önce meydana gelecek birtakım olaylar sıralanmıştır. Bu çalışma, kıyametle ilgili mezkûr kalıpla nakledilen rivayetlere odaklanmakta ve bu rivayetlerin muhtevalarından hareketle ilgili kalıbın ne anlam ifade ettiği üzerine yoğunlaşmaktadır. Bahsi geçen rivayetler insanın iradesi ve sorumluluğu bakımından iki ana gruba ayrılabilecek niteliğe sahiptir. Birinci gruptaki rivayetler ve içerikleri insan gücünün ve sorumluluğunun dışındadır. Dolayısıyla bu konulara insanın müdahale etmesi, değiştirmeye veya düzeltmeye çalışması çok mümkün gözükmemektedir. Rivayetlerin diğer bir kısmında ise ağırlıklı olarak bireysel ve toplumsal bozulmalardan bahsedilmektedir. Dolayısıyla bu bağlamdaki rivayetlerin ifade ettiği asıl anlam, dünyanın sonu anlamındaki kıyametin kopması değil, bireyin ve toplumun hayatındaki bozulan hususların düzeltilmesi ve bu konularda gerekli önlemlerin alınmasıdır. Bu öncelikli mânânın yanında bu rivayetler, kıyamete yakın bir zamanda muhtelif alanlarda bozulmaların olacağına işaret etmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
29

Varlık, Sehal Deniz. "Üç Yalanla Hz. İbrahim'i (s.a.s.) Bir Araya Getiren Rivayetlerin Değerlendirilmesi." Dergiabant 13, no. 1 (2025): 62–84. https://doi.org/10.33931/dergiabant.1650981.

Full text
Abstract:
Hz. Muhammed (s.a.s) ve tüm peygamberlerin rehberlik ettiği İslam ahlakı, doğru sözlü olmayı emreder, yalanı yasaklar. Öyleyken bazı rivayetlerdeki ifadeler, Hz. İbrahim es-Sıddîk'ın yalan söylediği şeklinde anlaşılmıştır. Çalışmamızda bu yanlış anlamaya kaynak gösterilen, Hz. İbrahim ve kezib kelimesinin bir arada geçtiği rivayetlerin tespit ve tahlili amaçlanmaktadır. İlgili rivayetlerin metinleri, iki guruba ayrılmaktadır. Ebû Hureyre'den (ra) nakledilien ilk guruptaki rivayetler, Hz. İbrahim'in üç sözünü kezib olarak nitelendirirler. Rivayet bazı kaynaklarda mevkuftur ve ulaştığımız kanaat, doğrusunun bu olduğudur. İkinci guruptakilerse kıyamet günü belli peygamberlerden şefaat istenmesi hakkındadır. Hz. Muhammed hariç, diğerleri gibi Hz. İbrahim de şefaat edemeyeceğini söyler. Rivayetin bazı tariklerinde bunun sebebi olarak üç kezibi veya hataları gösterilirken, çoğu tarikte herhangi bir sebep belirtilmemektedir. Bu durum, bazı râvilerin Hz. İbrahim'in şefaat edememe sebebini açıklamak için üç kezibi saydığını düşündürmektedir. Ayrıca tüm rivayetlerde kezebe fiili, yanlış anlaşılabilecek söz söyleme manasında kullanılmıştır. Türkçeye yalan söylemek şeklinde çevrilmesi hatalıdır. Araştırmada, ilgili rivayetlerin yalandan uzak durmayı vurguladığı sonucuna ulaşılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
30

ESER, Kadir. "Osman b. Saîd ed-Dârimî’ye Göre Kur’an ve Yorumu." Trabzon İlahiyat Dergisi 10, no. 1 (2023): 163–89. http://dx.doi.org/10.33718/tid.1239040.

Full text
Abstract:
Fethedilen bölgelerde hâkim olan farklı kültürlerin İslam-Arap kültürü üzerinde baskısını arttırdığı bir dönemde tepki hareketi olarak doğan Ehl-i hadîs düşüncesi mihne sürecinde billurlaşmıştır. Mihne sürecinin lehine neticelenmesi Ehl-i hadîsi İslam düşüncesi üzerinde belirleyici bir konuma yükseltmiştir. İslam fikriyatının ve ilim geleneğinin sağlıklı bir şekilde anlaşılabilmesi için Ehl-i hadîsin farklı açılardan ele alınması gerekir. Ehl-i hadîsin meseleleri tartışma yöntemi genellikle rivayet mirasından konuyla ilgili rivayetleri derleme ve kendi görüşünü rivayet metinleri üzerinden dile getirme şeklindedir. Bunun istisnalarından biri Dârimî’dir (öl. 280/894). O, eserlerinde Ehl-i hadîs düşüncesini kelami bir üslupla savunmuştur. Dolayısıyla Ehl-i hadîs düşüncesinin sistemli hâle gelmesinde onun önemli katkıları vardır. Bu çalışmada Dârimî’nin Kur’an ve yorumuna ilişkin görüşleri ele alınmıştır. Çalışmayla Dârimî’nin Kur’an ve tefsir anlayışını ortaya koymak amaçlanmıştır. Onun görüşlerinin farklı açılardan incelenmesi Ehl-i hadîs düşüncesinin muhtelif boyutlarıyla kavranmasına önemli katkılarda bulunacaktır. Çalışmada literatür taraması, döküman analizi ve betimleme yöntemi kullanılmıştır. Dârimî’nin günümüze ulaşan eserleri taranmış ve elde edilen veriler analiz edilerek çalışmaya aktarılmıştır. Dârimî’nin Kur’an’a ilişkin ele aldığı temel problem halku’l-Kur’ân meselesidir. O, mütekellim olan Allah’tan çıktığı için Kur’an’ın yaratılmadığı kanaatindedir. Tefsirde Kur’an’ı, sünneti, sahâbî ve tâbiîn görüşlerini kaynak olarak kullanmıştır. Ona göre tefsir faaliyeti rivayet işidir. Metnin anlamını rivayetler verir. Rivayetlerin tasvir ettiği mananın ötesine geçmek ve akli çıkarımlarla lafzi manadan uzaklaşmak bir sapmadır. Dârimî Kur’an’ın anlaşılması ve lafzın anlamının tespit edilmesinde sıklıkla metnin bağlamına vurgu yapmakta ve anlamın bağlamda ortaya çıktığını söylemektedir. Dolayısıyla o, metin bağlamından ve dilin genel kullanımından elde edilen lafzi manayı esas almaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
31

Yetkin, Vedat. "Tefsir Kâidelerinin Rivayet Kaynaklı Tefsir İhtilaflarını Çözümlemedeki Yeterlilik Problemi." Tefsir Araştırmaları Dergisi 9, no. 1 (2025): 1–30. https://doi.org/10.31121/tader.1641022.

Full text
Abstract:
Tefsir ilminde ihtilaf konusu genellikle ya tenevvü ihtilafı kapsamında değerlendirilerek farklı görüşlerin bir arada telif edilmesiyle ya da tercihe gidilerek çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu yaklaşımların temelinde, âyetlere dair farklı rivayetlerin değerlendirilmesinde bağlam, nüzul bilgisi, metin içi tutarlılık ve lafzın delaleti gibi unsurları esas alan çeşitli tercih kaideleri yer almaktadır. Ancak bu kaidelerin, özellikle Hz. Peygamber, sahabe ve tâbiûndan gelen rivayetlerdeki farklılıkları açıklamakta her zaman yeterli bir açıklayıcılık gücüne sahip olmadığı görülmektedir. Çünkü bu tür rivayetlerde, aynı âyetin farklı zamanlarda farklı durumlarla ilişkilendirilerek yorumlandığı ve bu yorumların yalnızca bir tercihle veya tek bir mananın telifiyle sınırlandırılamayacak kadar anlam zenginliği taşıdığı fark edilmektedir. Bu çalışmada, tercih kaidelerinin açıklamakta yetersiz kaldığı rivayet ihtilafları, Hz. Peygamber’in tebyin uygulamalarında görülen bağlam ve anlam genişletme yöntemi ekseninde yeniden ele alınmıştır. Araştırmada, Hz. Peygamber’in bir âyeti nüzul bağlamına uygun şekilde açıklamasının yanında, aynı âyeti farklı zaman ve olaylarla ilişkilendirerek yeniden yorumlaması; sahabe ve tâbiûnun da benzer biçimde âyetleri yaşadıkları şartlara göre anlamlandırmaları örnekler üzerinden analiz edilmiştir. Bu durum, âyetlerin durağan bir anlam yapısına sahip olmadığını, aksine dönemin dinî-sosyal ihtiyaçları çerçevesinde farklı anlam katmanlarına bürünebildiğini göstermektedir. Bu bağlamda tebyin yöntemini esas alan yaklaşım, rivayetleri sadece tercih veya telif konusu yapmadan, onların hangi tarihî, sosyal veya amelî bağlamda ortaya çıktığını incelemeyi esas alır. Böylece rivayet ihtilafları, bir çelişki değil, Kur’an’ın yorum zenginliğini ortaya koyan yapıcı bir çoğulluk olarak değerlendirilir. Sonuç olarak, bu çalışma, tercih kaidelerinin sabit yorum sınırlarını aşmak adına bağlam genişletici bir yaklaşımın gerekliliğini vurgulamakta ve özellikle rivayet temelli tefsir ihtilaflarının değerlendirilmesinde bütüncül bir metodoloji sunmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
32

Kaplan, Abdurrahim. "CELAL YILDIRIM’IN BİLİMSEL TEFSİR ANLAYIŞI." EKEV Akademi Dergisi, no. 102 (May 9, 2025): 209–27. https://doi.org/10.17753/sosekev.1629087.

Full text
Abstract:
Kur’ân’ın anlaşılmasına yönelik çalışmalar her dönemde hız kesmeden devam edegelmiştir. İslâm’ın ilk döneminde dil bilimsel, rivayet, dirayet ağırlıklı tefsirler kaleme alınmıştır. Sonraki yıllarda İslâm coğrafyasının geniş bir alana yayılması, ilmi çalışmaların çeşitlilik arz etmesi gibi hususlar müfessirlerin ilgi alanını ve çalışma konularını etkilemiştir. Bu araştırmada ilmi konuları ihtiva eden âyetler bilimsel çalışma ve gelişmelerden istifade edilerek ele alınmıştır. Amacımız ilk yıllarda belli bazı âyet gruplarının açıklanmasıyla sınırlı olan bu alanın çağdaş dönemde bilimsel tefsir ekolü olarak kabul edilen bu alanın Kur'ân yorumuna yansımasını ortaya çıkarmaktır. Bilimsel tefsirin, dinî metinlerin modern yöntem ve disiplinlerle etkili bir şekilde kullanılmasını savunan önemli bir yaklaşım olması onun bu yönüyle ele alınmasını elzem kılmıştır. Çalışmanın çerçevesi oluşturulurken rivayet dirayet ağırlıklı tefsirlere Kur’an metnine, bilimsel çalışmalara ve en önemlisi Celal Yıldırım'ın tefsirine müracaat edilmiş, Bahsi geçen eserler doküman analizi yöntemiyle sistematik bir yolla ele alınmıştır. Tespit edilen veriler belli kıstaslar esas alınarak değerlendirilmiştir. Bu yöntem, Kur'ân ayetlerini bilimsel verilerle birleştirerek, ilahi metnin daha geniş bir açıyla ele alınmasına kapı aralamıştır. Çalışma, Bilimsel tefsirin Kur’ân yorumuna yansımasını oluşturması, "Celal Yıldırım’ın İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri" adlı eseriyle sınırlı tutulması ve eserin bu yönüyle etraflıca incelenmesi bakımından önemlidir. Müellifin Kur’ân âyetlerini yorumlama biçimi, bilimsel verilerden yararlanma yöntemi çalışmamızın esasını oluşturmuştur. Müellifin modern bilimi Kur’ân âyetlerinin yorumuna yansıtma biçimi ise örneklerle açıklanmıştır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla müellif, bilimsel anlamda yorumlanabilecek âyetlerin bir kısmını modern bilimden yararlanarak tefsir etmiştir. Ayetleri rivayet ve dirayet nakillerine uygun bir şekilde ele alan müellif, bilimsel âyetleri de modern bilimden istifa ederek başarılı bir şekilde ele almayı başarmıştır. Bazı yerlerde konuyla ilgili uzunca nakiller getirmesi onun bu konuda aşırıya kaçtığına delildir. Modern bilimin Kur'ân ayetlerinin yorumuna yansımasıyla ayetlerin birçok ilmi gelişmeye temel oluşturacağı sonucuna ulaşılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
33

Çol, Muhammet. "Ömer en-Nesefî ile Mâtürîdî’nin Rivayet ve Tasavvuf Anlayışlarının et-Teysîr fi't-Tefsîr Özelinde Karşılaştırmalı Analizi." Kocatepe İslami İlimler Dergisi 8, no. 1 (2025): 179–93. https://doi.org/10.52637/kiid.1611287.

Full text
Abstract:
Ömer en-Nesefî (ö. 537/1142), et-Teysîr adlı eserinde Hanefî-Mâtürîdî tefsir geleneğinin kurucularından Mâtürîdî’nin (ö. 333/944) Te’vîlât’ından çok yönlü istifade etmektedir. Nesefî, et-Teysîr’in yazımında Mâtürîdî’nin müfessir kimliğine özel ilgi göstermekle birlikte onun yanı sıra Taberî (ö. 310/923), Saʿlebî (ö. 427/1035) ve Kuşeyrî (ö. 465/1072) gibi çeşitli gelenek ve bölgelerden müfessirlerle de irtibat halindedir. Nesefî, Te’vîlât'ı sıklıkla kullanmasına rağmen et-Teysîr'i yapısal olarak Mâtürîdî'nin eserine dayandırmamıştır. Bu durum aralarındaki ilişkinin mahiyeti ve Nesefî'nin Mâtürîdî geleneğine bağlılığı hakkında soru işaretleri doğurmaktadır. Günümüzde Nesefî üzerine yapılan araştırmalar, onun Mâtürîdî ile birlikte farklı isimlerle kurduğu ilişkileri, kaynak havuzunu ve tefsir sistematiğini ayrıntılı biçimde incelememişlerdir. Ayrıca müellifin kendisi de bu konuda doğrudan bir beyanda bulunmamıştır. Bu sebeple çalışmanın amacı, Hanefî-Mâtürîdî tefsir geleneği içinde yer alan Nesefî’nin Mâtürîdî’ye bağlılık düzeyini tespit etmek ve onun farklı gelenek müfessirleri ile ilişkilerinin zeminini araştırmaktır. İki müfessirin pek çok yönüyle karşılaştırılması mümkün olsa da çalışmada sınırlandırmaya gidilerek rivayet ve tasavvuf anlayışları karşılaştırmalı analiz edilmiştir. Her iki ismin rivayet ve tasavvuf konularındaki örtüşen ve ayrışan yaklaşımları, nitel araştırma yöntemi ile ele alınmıştır. Bu doğrultuda çalışmanın temel gayesi, Nesefî’nin Mâtürîdî ile birlikte rivayet ve tasavvuf ekseninde farklı gelenek müfessirleriyle kurduğu ilişkinin sebeplerini irdelemektir. Aynı zamanda bu mesele, araştırmanın problemini oluşturmaktadır. Çalışmada Nesefî’nin Hanefî-Mâtürîdî geleneği içindeki konumundan yola çıkılarak gelenekler arası sentezci anlayışı analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, Nesefî’nin önemli bir Mâtürîdî takipçisi olduğu, fakat et-Teysîr’de yöntemini yalnızca Mâtürîdî ile sınırlı tutmayıp Saʿlebî çizgisinde inşa ettiği ve geleneğin tasavvufla irtibatını Kuşeyrî üzerinden yeniden kurduğu ortaya konulmuştur. Sentezci anlayışa sahip olan Nesefî’nin bu ilişkileriyle hem Mâtürîdî’yi hem de Hanefî-Mâtürîdî geleneği İslâm düşüncesi içinde görünür kıldığı anlaşılmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
34

Kurnaz, Yasin. "İbn Hacer el-Askalânî’nin Cervânîler Emîrliği Hakkındaki Rivayetine ve Bu Rivayet Eksenli Anlatıma Tenkitler." Tokat İlmiyat Dergisi, May 1, 2024. http://dx.doi.org/10.51450/ilmiyat.1431841.

Full text
Abstract:
Bahreyn’de kurulan Şiî emîrliklerden biri de Cervânîlerdir. Cervânîlerin siyasi hayatlarını bize aktaran tek bir rivayet vardır. İbn Hacer el-Askalânî’nin aktardığı bu rivayet konu hakkında yapılan tüm çalışmaların hareket noktası olmuştur. Ancak söz konusu bu rivayetin herhangi bir kritiğe tabi tutulmadığı anlaşılmıştır. Bahreyn tarihi detaylıca incelendiğinde rivayette aktarılan bilgiler zihinlerde bazı soru işaretleri oluşturmuş ve dahası tarihsel bağlamda hadiselerin birbiriyle uyuşmadığı görülmüştür. Bu çalışmada Cervânîlerin 8/14. asrın başlarında kurulduğu iddiası başta olmak üzere iktidarda kalan emîrlerin sayıları ve iktidar süreleri incelenmiştir. Emîrliğin siyasi hayatının kısıtlı bir gücü olmasına rağmen bir asırdan fazla sürmesinin imkân dâhilinde olup olmayacağı değerlendirilmiştir. İbn Hacer el-Askalânî’nin rivayeti esas alınarak bölge tarihi hakkında malumat veren eserler incelenmiş ve bu eserlerde bazı çelişkilerle karşılaşılmıştır. Sözü edilen rivayetin yanı sıra Cervânîler’le alakalı bilgiler sunan başka eserler de vardır. İbrâhim el-Hıfzî’nin Tarîhu Asîr ve Şuayip ed-Dûsirî’nin İmtâʿu’s-sâmir adlı eserlerindeki anlatımlar İbn Hacer el-Askalânî’nin aktardığı rivayete dayanmaktadır. Ancak bu eserlerin sıhhatiyle ilgili bazı tartışmalar bulunmaktadır. Tüm bunlar çerçevesinde Cervânîlerin siyasi tarihinin aydınlatılması ve bazı yanlışların düzeltilmesi gerekmektedir. Çalışmamızda bu gayeye matuf olmak üzere İbn Hacer el-Askalânî’nin rivayeti ayrıntılı bir şekilde incelenmiş ve aynı bağlamda kaleme alınan çağdaş eserler tetkik edilmiştir. Cervânîlerin siyasi tarihine dair bazı önerilerde bulunduğumuz bu araştırmada, olması muhtemel tarihi hadiseler tüm bu veriler ışığında yeniden kaleme alınmaya çalışılmıştır. Bölge tarihinin daha iyi anlaşılmasıyla araştırmamızın sonraki çalışmalara bir basamak olması amaçlanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
35

Saylan, İbrahim. "“Dinini Değiştireni Öldürün” Hadisinin Rivayet Kaynaklarındaki Yeri ve Yorumlanması." HADITH, December 26, 2024. https://doi.org/10.61218/hadith.1550146.

Full text
Abstract:
Kişinin İslâm dininden ayrılıp küfre girmesini ifade eden irtidad kavramı, Kur’an ve hadis kaynaklarında bir olgu olarak yer almaktadır. Bu olgunun oluşmasının en önemli sacayaklarından biri, adına “irtidad hadisi” dediğimiz “Dinini değiştireni öldürün” rivayeti gelmektedir. Muhaddisler, irtidad hadisini farklı bölümlerde zikretmiş olsalar da genellikle “Hudûd” bölümü altında, “Mürtedin Hükmü” başlığıyla müstakil olarak ele almışlardır. Muhaddislerin çoğunlukla kullandığı bab başlıkları, hadislerin anlaşılmasında önemli ipuçları barındırdığı için şârihler tarafından da benimsenmiş ve sürdürülmüştür. Birçok muhaddis tarafından aktarılan ve “sahih” kabul edilen bu hadisin, hükme medar olduğu ve teorik anlamda üzerinde icmâ meydana geldiği vurgulanmış ancak tatbikinde icmâdan söz etmek mümkün görülmemiştir. Bu çalışmada, irtidad edenin öldürülmesine dayanak olarak gösterilen İbn Abbâs hadisinin rivayet kaynaklarındaki yeri ve yorumunun incelenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca şârihlerin hadis hakkındaki yorumları, fukahânın rivayete yaklaşımı, rivayetin arka planının tespiti ve gelenekte bu rivayet ile Kur’ân arasında teâruzun varlığının gündeme gelip gelmediği ele alınmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
36

KILINÇ, Neslihan. "Hz. Peygamber'in İslâm Öncesi İbadetine Dair Rivayetlerin Değerlendirilmesi." Akademik Platform İslami Araştırmalar Dergisi, July 31, 2023. http://dx.doi.org/10.52115/apjir.1316282.

Full text
Abstract:
Hz. Peygamber’in İslam öncesinde Hanif geleneğine uygun ibadetleri yerine getirdiği rivayetlerden anlaşılmaktadır. Bununla birlikte müsteşriklerin onun da Mekkeli müşrikler gibi Lât ve Uzzâ adlı putlara taptığı iddiasını ortaya atmışlardır. Araştırma bu iddiaya dayanak alınan rivayetin, hadis ilmi açısından isnad ve metin tahlilini ve üzerine yapılan tartışmaları konu edinmiştir. Araştırmada rivayetin, isnadı ve metni açısından tahlili yapılmış, rivayet, hadis kaynakları yanında diğer kaynaklara da tarih sürecinde nasıl anlaşıldığı kronolojik olarak ele alınmıştır. Ahmed b. Hanbel, rivayeti, Hz. Hatice’nin (r.anhâ) komşusu veya hizmetçisinden ferd bir tarikle nakletmektedir. Rivayet ilmi açısından haberin isnadı muttasıl ve râvileri sikadır. Rivayet edilmiş olan metnin son kısmında yer alan “Onların (müşriklerin) uyumadan önce taptıkları putları vardı” ifadesi tartışmanın mihverini teşkil etmektedir. Ravilerce habere ziyade edilmiş olan bu kısım Müşriklerin günlük hayatına dair açıklama olduğu anlaşılmaktadır. Haberin, bağlamından koparılıp metin üzerinden tarihi boyutu ve dilin imkânları dikkate alınmadan ön yargılı bir yoruma tabi tutulduğu anlaşılmaktadır. Hadisin, doğru anlaşılması için öncelikle Hz. Peygamber’in bu haberi niçin, hangi tarihte söylediği tespit edilmesi önemlidir. Bu sebeple ilgili rivayet tarihi bilgiler ve Kur’ân’ın muhtevası ile okunduğunda sözün kime, niçin, nerede, hangi olay üzerine söylendiği netleşmektedir. Kur’ân ve siyer kaynaklarındaki verileri; olayın Mekke döneminde Müşriklerin bir gün Allah’a bir gün de Lât ve Uzzâ’ya ibadet edelim teklifi üzerine nazil olan Kâfirûn suresinin muhtevası ile ilgili olduğu görülmektedir. Hz. Peygamber onların bu tekliflerine bir tepki olarak “ Ey Hatice! Allah’a yemin ederim ki Lât ve Uzzâ’ya ibadet etmem. Allah’a yemin ederim ki asla da ibadet etmeyeceğim” demiştir. Buna karşılık Hz. Hatice (r.anhâ) de: Boşver Lât’ı, boşver Uzzâ’yı demiştir. Rivayete eklenen son kısım: “Onların (müşriklerin) uyumadan önce taptıkları putları vardı” sözü ravilerinden birine ait ziyade olmalıdır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
37

TÜRKOĞLU, Hamdi. "TARTIŞMALARIN ODAĞINDAKİ SAHÂBÎ EBÛ HUREYRE (BİR RİVAYET BAĞLAMINDA HADİS UYDURDUĞU İDDİASI)." Kilis 7 December University Journal of Theology, May 29, 2023. http://dx.doi.org/10.46353/k7auifd.1259284.

Full text
Abstract:
Sahâbeye yöneltilen tenkitleri yine sahâbe dönemine kadar götürmek mümkündür. Başta Hz. Âişe olmak üzere bir kısım sahâbîlerin, Hz. Peygamber’den eksik işitmeleri veya hatalı rivayette bulunmaları sebebiyle bazı sahâbîlerin rivayetlerini düzelttikleri (istidrak) bilinmektedir. İlk müslüman nesil olan sahâbenin birbirleri hakkındaki uyarıları, tenkitleri ve düzeltmeleri, hata yaptığı düşünülen sahâbînin adaletini ortadan kaldırma, güvenilir olmadığını ortaya koyma ve nihayet rivayetini kabul etmeme amacına matuf olmayıp nakledilen rivayetin tashihini amaçlamaktadır. Ancak sahabe asrından yaklaşık iki asır sonrasına (hicri III. asır) gelindiğinde ise sahâbe hakkındaki tenkitlerde menfî anlamda bir evrilme olduğu görülmektedir. Artık bu asırdan itibaren bazı şahıs ve fırka mensupları bazı sahâbîlerin doğrudan adalet vasıflarına yönelik tenkitlerde bulunmuşlardır. Sözü edilen asırda ilk defa bazı sahâbîlerin yalan söylediği dile getirilmiş, bunlar da yine Hz. Ömer, Hz. Âişe gibi bazı sahâbîlere nispet edilmiştir. Buna göre bir sahâbînin yalancı olduğu yine başka bir sahâbî tarafından ortaya konulmaktdır. Ancak bu anlamda sahâbeye nispet edilen rivayetlerin güvenilir senedleri bulunmadığı gibi temel hadis kaynaklarında da yer almadıkları, muhtelif türlerde kaleme alınan akademik kitap ve makalelerde ortaya konulmuştur. XVIII ve XIX. asırlara gelindiğinde ise III. asırda temeli atılan bu menfî tavra müsteşriklerin de dahil oldukları görülmektedir. Dolayısıyla bu son asırlardan günümüze kadarki zaman dilimi içerisinde müsteşriklerle beraber bazı araştırmacılar, geçmiş dönemlerde dile getirilen iddiaları daha da geliştirip genişleterek gündeme taşımayı başarmışlardır. Özellikle sahâbenin adaletini hedef alan bu menfî tenkitlerin hadis rivayetinde aktif rolü olan ve önde gelen sahâbîler etrafında yoğunlaştığı dikkat çekmektedir. Bu meyanda Hz. Âişe, Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer gibi meşhur sahâbîler, bu eleştirilerden fazlasıyla nasibini alan isimlerden birkaçıdır. Aynı eleştirilerin odağında yer alan ve en çok hadis rivayet eden Ebû Hureyre de çok hadis rivayet etmek ve yalan söylemekle itham edilerek ismi ve soyu bilinmeyen bir şahıs olarak değerlendirilmiştir. Son birkaç asır içerisinde sahâbeye yöneltilen tenkitlere 1957 yılında vefat eden Abdulhüseyin Şerefüddin el-Mûsevî de katkı sunmuştur. Ebû Hureyre hakkında ve yine “Ebû Hureyre” isimli müstakil ilk çalışmayı yaptığı belirtilen Mûsevî, bu kitabında Ebû Hureyre’nin kimliğinin meçhul olduğunu, Suffe ehlinin fakirleri içerisinde yer aldığını, karın tokluğuna çalışarak ve başkalarına hizmet ederek geçimini sağladığını, eğitimsiz ve kültürsüz olduğunu ifade etmektedir. Lübnan asıllı Şiî müellif Mûsevî’nin tenkitleri arasında Ebû Hureyre’nin hadis uydurduğu iddiası da yer almaktadır. Mûsevî, Ebû Hureyre’nin kedilere olan sevgisi ve tutkusu sebebiyle kedisiyle ilgilenmeyen hatta onu hapsedip yiyeyecek-içecek bir şey vermeyen, çevrede serbestçe dolaşıp beslenmesine de müsaade etmeyen bir kadının cehenneme girdiğini bildiren rivayeti Hz. Peygamber adına uydurduğunu iddia etmiştir. Ona göre bu rivayet, Ebû Hureyre’nin uydurduğu hayali bir rivayettir. Mûsevî aynı zamanda bahsi geçen iddiasını güçlendirmek için ilgili hadis bağlamında Hz. Âişe’nin Ebû Hureyre hakkındaki itirazını delil olarak kullanmıştır. Hz. Âişe’ye nispet edilen ve tek senedle rivayet edilen (garîb) bu rivayete göre Hz. Âişe, Ebû Hureyre’nin bahsi geçen rivayeti naklettiğini işitince onu sorgulamış, azarlamış ve Hz. Peygamber’den rivayette bulunduğu zaman daha dikkatli olmasını tenbihlemiştir. Bu makalede, Ebû Hureyre’nin kedisine işkence etmesi sebebiyle bir kadının cehenneme girmesinden bahseden rivayet temelinde Mûsevî’nin iddiası tartışılacaktır. Aynı zamanda Mûsevî’nin kendi görüşünü desteklemek üzere delil olarak kullandığı Hz. Âişe’nin Ebû Hureyre hakkındaki itirazı değerlendirilecektir. Bahsi geçen rivayetler işlenirken öncelikle Ebû Hureyre tarikli rivayetler ele alınacaktır. Rivayetin senedleri tablo halinde verilecek, senedlerdeki ravilerin güvenilirlik durumlarına işaret edilerek sıhhat durumları otaya konulacaktır. Ayrıca çalışmanın ana temasını oluşturan bu rivayetin Ebû Hureyre dışındaki diğer sahâbî ravileri konumunda olan Abdullah b. Ömer, Cabir b. Abdillah, Abdullah b. Amr ve Esma bnt. Ebu Bekr’den gelen rivayetler incelenecektir. Ebû Hureyre’den nakledilen rivayetlerde olduğu gibi mezkur sahâbîlerin rivayetleri de muhtelif senedleriyle birlikte değerlendirilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
38

BİLGİN, Recep. "The Phenomenon of Adjacent/Maqrūn Narration in the Method of Ḥadīth". Dokuz Eylül Ünivesitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 15 червня 2022. http://dx.doi.org/10.21054/deuifd.1087166.

Full text
Abstract:
Hadis rivayetinde önemli hususlardan birisi, bir hadisin muhtelif tarikle rivayet edilmesi meselesidir. Muhaddisler tasnif dönemi öncesinden başlamak üzere bir hadisin farklı varyantlarını elde etmek için yoğun çaba harcamışlardır. Musannifler de bu varyantları eserlerinde tek senette birleştirmek için çeşitli usuller geliştirmişlerdir. Bu usullerden birisi de maḳrûn rivayettir. Maḳrûn rivayet, özellikle zayıf râvilerle güçlü râvileri aynı senedde bir araya getirerek hadisi ve senedi takviye amacına dayanır. Hadis usulünde makrûn rivayet, mütâbaat rivayetle bazı açılardan ilişkili olsa da yöntem, tanım ve işlev açısından mütâbaattan farklıdır. Araştırmada maḳrûnun sözlük ve terim anlamı, yöntemi, türleri, tarihsel süreç içerisinde maḳrûn rivayet olgusuna yapılan atıflar, maḳrûn rivayetin gerekçeleri ve işlevleri, maḳrûnun, iʿtibâr, ʿâḍıd, mütâbaat ve şâhid kavramlarıyla ilişkisi tahlil edilmiştir. Çalışmada ayrıca maḳrûn rivayetin anlaşılması için Buhârî ve Müslim’den örnek sened incelemelerine yer verilmiştir. Araştırma bulgularına göre musannifler râviler arasında maḳrûnluk ilişkisini, atıf vavı ve tahvil ḥası yöntemiyle kurmuşlardır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
39

Özdemir, Nihat. "Usulcülerin Hz. Peygamber’in Müspet Fiillerinin Umumiliği Konusundaki İhtilafı." İslam Medeniyeti Dergisi, September 13, 2024. http://dx.doi.org/10.55918/islammedeniyetidergisi.1481179.

Full text
Abstract:
Usulcüler, genel olarak hadîs-i şeriflerde geçen âm lafızların umum ifade ettiği hususunda görüş birliğinde içindedir. Ancak müspet fiillerin umum ifade edip etmediği konusunda ihtilaf vardır. Usulcülerin çoğunluğu Hz. Peygambere ait müspet fiillerin umum ifade etmediğini savunurken bir grup usulcü aksi görüştedir. Burada fiilin umum ifade etmesi ile kast edilen; Hz. Peygamberin yaptığı ve birden fazla kısmı yahut veçhi bulunan müspet bir fiilin, sahâbe tarafından rivayet edilmesi halinde, söz konusu rivayetin ilgili fiilin bütün kısım ve vecihlerini kapsaması, umum ifade etmemesi ise kapsamamasıdır. Bu meselenin, usulcülerin ihtilafına konu olan diğer bir yönü ise şudur: Hz. Peygamberin herhangi bir fiili, bir sahâbe tarafından zahirî umum ifade eden bir lafızla rivayet edildiğinde bu fiil, bazı usulcülere göre umum ifade eder. Zira onlara göre Arap dilini bilen âdil bir sahâbe, ilgili fiilin umum ifade ettiğine kani olduktan sonra onu bu lafızla aktarmıştır. Fakat buna mukabil, usul âlimlerinin çoğunluğuna göre mezkûr fiilin rivayet edildiği lafız umum ifade etmez. Çünkü onlara göre bir meseleyi açıklığa kavuşturup ispat etmek üzere delil getirmek, rivayet ile değil ancak rivayet edilen fiillin kendisi ile olur. Hz. Peygamberden sadır olan fiil de zorunlu olarak belirli bir zaman ve vasıf üzere olacağı için umum, rivayet edilen fiille değil rivayette olur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
40

Bahar, Murat. "İsrāfīl’in Fetret Döneminde Vaḥiy Getirdiğini Bildiren Rivayetin Tefsir ve Siyer Anlatılarına Etkisi". Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 15 вересня 2024. http://dx.doi.org/10.33227/auifd.1495058.

Full text
Abstract:
‘Āmir eş-Şa‘bī’den (ö. 104/722) mürsel olarak nakledilen rivayete göre Ḳur’ān vaḥyinin kesintiye uğradığı ilk fetret döneminde İsrāfīl elçi olarak görevlendirilmiş, üç yıl boyunca Resulullah’ın nübüvvetine eşlik etmiş ve bu süre zarfında Resulullah’a el-kelimete -mine’l-vaḥyi- ve’ş-şey’ indirmiştir. Fetretü’l-vaḥy döneminin anlaşılmasında önem arz eden rivayet sened ve metin açısından ṣaḥiḥ kabul edilmiş, ṣaḥiḥ kanallarla nakledildiği belirtilmiş, muhaddisler tarafından herhangi bir tenkit gerçekleşmemiştir. Erken dönemde metin farklılıkları görülse de birçok kaynakta yer alarak manen şöhret kazanmıştır. Diğer yandan rivayetin müdrec ifadelerine, şerhlerine ve muhteva analizi yapılarak ulaşılan verilere göre Resulullah’a nübüvvet makamının görev ve sorumlulukları fetret döneminde öğretilmiş, onun (sav) bilgi, amel ve ādāb bakımından tekāmülüne yönelik eğitim yine bu dönemde verilmiştir. Rivayette indirildiği bildirilen el-kelimete ve eş-şey’’in “…Allah sana Ḳur’ān’ı ve hikmeti indirmiştir…” (4/Nisā: 113) āyetinde buyurulan hikmet olabileceği üzerinde durulmuştur. Rivayet ihtiva ettiği bu bilgilerle birçok meselenin yeniden düşünülmesini gündeme getirdiği gibi çeşitli tartışmaların doğmasına da sebebiyet vermiştir. Bu itibarla çalışmada ilk fetret döneminin anlaşılmasında ve Ḳur’ān tarihinin belirlenmesinde söz konusu öneme sahip rivayetin klasik dönemde istihdam edildiği tefsir konuları ve etkilediği siyer meseleleri konu edilmektedir. Böylece rivayetin Ḳur’ān tarihinin yanı sıra bütüncül olarak tefsir ve siyer disiplinlerinin ilgili meselelerine katkıda bulunması amaçlanmaktadır. Tarihsel verilerin dökümü ve kronolojik olarak mukayesesi yöntemleri uygulanarak tamamlanan araştırma sonucunda rivayetin tefsir alanında 10/Yūnus: 16, 16/Naḥl: 2, 16/Naḥl: 102, 26/Şu‘arā: 193 āyetlerinin tefsiri ile fetretü’l-vaḥy, vaḥyin aḳṣāmı ve vaḥyin indirildiği dil konularında istihdam edildiği; siyer alanında ise Mekke-Medine dönemlerinin tarihlendirilmesi, gizli ve açık davet dönemlerinin belirlenmesi, Resulullah’ın şirk, küfr, intihar gibi günahlardan korunması meseleleri ile İsrāfīl’in elçiliğine dair yaklaşımlara etki ettiği görülmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
41

Özben Dokak, Zübeyde. "Yahudilikten İhtidâ Etmiş Bir Sahâbî: Abdullah b. Selâm ve Hadis Rivayeti." Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (SAUIFD), June 5, 2024, 1–26. http://dx.doi.org/10.17335/sakaifd.1429735.

Full text
Abstract:
Hz. Peygamber’in ashâbı, bir takım şahsî özellikleri açısından hadis rivayetine farklı şekillerde katkı sunmuşlardır. Bu çalışmada da Yahudilikten ihtidâ etmiş bir sahâbî olması özelliğiyle dikkatleri çeken Abdullah b. Selâm ve hadis rivayeti ele alınmıştır. Müslüman olmadan önce Medine Yahudilerinin önemli ilim adamlarından biri olan Abdullah b. Selâm, Müslümanlar arasında da ilmî açıdan önemli bir yere sahip olmuştur. Sahâbîlerin ona sorular yönelterek onun eski dinine dair ilminden istifade ettikleri görülmektedir. Hatta Hz. Peygamber dahi bazı hususlarda onun Tevrat bilgisinden yararlanmıştır. Abdullah b. Selâm, hakkında birtakım ayetler nazil olan, aynı zamanda pek çok ayetin tefsirinde de kendisinden bahsedilen bir sahâbîdir Kur’an’ın Yahudi kökenli oldu-ğuna dair iddialarda adının zikredilmesi de Abdullah b. Selâm’ı önemli bir isim kılmaktadır. Hadis rivayeti açısından bakıldığında Abdullah b. Selâm’ın yetmiş beş rivayeti tespit edilmiştir. Bu yetmiş beş rivayet içerik olarak incelendiğinde ise aslında bunların toplamda elli rivayetin farklı versiyonları olduğu görülmektedir. Bu rivayetler çerçevesinde Abdullah b. Selâm’dan rivayette bulunan elli râvî tespit edilmiştir. Bunlar içerisinde sahâbî, muhadram ve tâbînden olanlar bulunmaktadır. İsrâiliyat üzerinden eleştiriye maruz kalan Abdullah b. Selâm’ın mevkuf rivayetleri içerikleri itibariyle incelendiğinde İsrâiliyat konularıyla alakalı olabilecek yirmi iki tane mevkuf rivayeti olduğu görülmüştür. Bu rivayetlerin içeriği genel itibariyle yaratılış, peygamberler tarihi, ahiret ahvâli, kıyamet alametleri, fiten ve melâhîm ile alakalıdır. Bu tür rivayetlerinin miktarı göz önünde bulundurulduğunda aslında onun İsrâiliyat konusunda çok abartılacak bir etkisinin bulunmadığını söylemek mümkündür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
42

Erkaya, Musa, and Fatih Şakacı. "Beğavî’nin Meâlimü’t-tenzîl İsimli Tefsirinde Rivayet Kullanımı (Şuarâ Sûresi Örneği)." Marife Dini Araştırmalar Dergisi, December 10, 2023. http://dx.doi.org/10.33420/marife.1367374.

Full text
Abstract:
İslâm’ın iki ana kaynağı vardır. Bunlardan birisi Kur’ân diğeri ise Sünnettir. Allah (c.c.), insanlara iletmek istediği ve tatbîk edilmesini murâd ettiği hususları Kur’ân’da bildirmiş, bu hususları beyân etme vazifesini Peygamber’ine (s.a.v.) vermiştir. 24 yılda peyderpey inen ayetler, Peygamber (s.a.v) tarafından açıklanmış, Müslümanlar da hayata geçirmişlerdir. Sahâbenin anlamadığı veya yanlış anladığı hususlar ise bizzat Hz. Peygamber (s.a.v.) vasıtasıyla açıklığa kavuşturulmuştur. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ebediyete irtihalinden sonra Kur’ân’ı açıklama görevi ashâba, onlardan sonra da tâbiine devretmiştir. Daha sonraki nesillerde Kur’ân’ı anlamak ve açıklamak için birçok tefsir eserleri telif edilmiştir. Müfessirlerin Kur’ân’ı tefsir ederken başta Sünnetten ve varsa sahâbe ve tâbiinden pek çok rivayet naklederek yazdıkları tefsirlere rivayet tefsiri adı verilmektedir. Beğavî’nin (ö. 516/1122) Meâlimü’t-tenzîl isimli tefsir kitabı da rivayet türü bir tefsir olup bu alanda müstesna bir yere sahiptir. Beğavî, tefsir, hadis ve fıkıh gibi alanlarda ilim tahsil etmiş, alanında kendini ispatlamış önemli bir şahsiyettir. Sünnetin yaygınlaşması için yoğun bir çaba sarf etmiş ve hadis metinleri üzerinde daha fazla durulmasını sağlamak için de senedsiz hadis nakli geleneğini başlatan kişi olmuştur. Kendisinden sonra özellikle halk için tertip ve tasnif edilen hadis kitaplarında hadislerin isnâdı alınmamış, sahâbeden olan râvî zikredilmekle yetinilmiştir. Mesâbîhu’s-sünne adlı eseri bu özelliğe sahiptir. Eserde hadislerin isnâdını hazfedip, sadece sahâbe râvîsini ve nadiren de tâbiîni zikrederek nakletmiştir. Şerhu’s-sünne ve Mesâbîhu’s-sünne isimli eserleri, onun hadisçiliğini ve bu alandaki otoritesini gözler önüne sermektedir. Makalemizin inceleme alanını oluşturan ve rivayet tefsiri olan Meâlimü’t-tenzîl’i de çoğunu bu iki eserinden seçtiği hadislerden oluşturmuştur. Beğavî, tefsirinde rivayet ekolünün gereği olarak başta Hz. Peygamber (s.a.v.) olmak üzere sahâbe ve tâbiun neslinden pek çok rivâyet nakletmiştir. Yani o, merfû‘, mevkûf ve maktû‘ rivayetler kullanmıştır. Zikrettiği rivayetleri bazen isnatlı bazen isnatsız, bazen sadece sahâbî râvisini zikrederek bazen de muallâk olarak nakletmiştir. Sıhhat bakımından sahîh, hasen, hasen li ğayrihî ve zayıf rivayetler olduğu gibi, sayısı az da olsa aslı olmayan rivayetlere de rastlanmaktadır. Çalışmamızda ilk önce Beğavî’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgiler verilmiştir. Daha sonra Şuarâ Sûresi’nde kullandığı on altı rivayetin tahrîci yapılarak kaynakları tespit edilmiş ve sıhhat dereceleri hakkında değerlendirmede bulunulmuştur. Bunu yaparken öncelikle nakledilen rivayetlerin Kütüb-i tis’a başta olmak üzere muteber hadis kaynaklarındaki yeri tespit edilmiş, daha sonra –varsa- sened ve metin farklılıklarına işaret edilmiştir. Bundan sonra ise rivayetlerin sıhhatine dair münekkit muhaddislerin ve muhakkiklerin ilgili rivayetler hakkındaki değerlendirmelerine yer verilmiştir. Daha sonra kısa bir değerlendirme yaparak kişisel kanaatimiz belirtilmiştir. Son olarak da rivayet kullanımına ilişkin yöntem ve uygulamalarının tahlili yapılmıştır. Rivayet tefsir ekolünün mantığı aynı olsa da ‘rivayet tefsiri’ kategorisine dâhil edilen eserlerin her birinin kendine özgü üslup ve yöntemleri vardır. Makalede Beğavî’nin Şuarâ Sûresi kapsamında hadis kullanımına dair tespitler yapılmıştır. Bu tespitleri şöyle özetleyebiliriz: Beğavî, Şuarâ Sûresi’nin tefsirinde 16 rivayet nakletmiştir. Bu rivayetlerden 15 tanesini isnâdlı, 1 tanesini isnâdsız olarak zikretmiştir. Müellifin kullandığı 16 rivayetin 7’si Mesâbîhu’s-sünne’de, 11’i Şerhu’s-sünne’de, 7’si her iki eserinde birden yer almaktadır. 5 tanesi ise iki eserde de tespit edilememiştir. Rivayetlerin 13 tanesi Kütüb-i Tis’a’da, 3 tanesi Kütüb-i Tis’a dışındaki hadis kitaplarında tespit edilmiştir. Şuarâ Sûresi’nde aktarılan rivayetlerin, senetlerinin müntehâsı açısından değerlendirdiğimizde hepsinin merfû’ olduğu tespit edilmiştir. Kütüb-i Tis’a müelliflerinden Buhârî 7, Müslim 10, Ebû Dâvûd 2, Tirmizî 5, Nesâî 3, İbn Mâce 2, Ahmed b. Hanbel 9, Dârimî 3 ve Mâlik b. Enes 1 rivayete eserlerinde yer vermişlerdir. Tahrîç ettiğimiz 16 rivayetten 13’ünün sahîh, 1’inin hasen sahîh garîb, 2 rivayetin ise aslının olmadığı tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
43

Durmaz, Abdulbaki. "HANEFÎ ÂLİM ŞEYBÂNÎ’NİN (ö. 189/805) MUVATTA’ NÜSHASININ RİVAYET COĞRAFYASI." Kilis 7 December University Journal of Theology, December 23, 2024. https://doi.org/10.46353/k7auifd.1552461.

Full text
Abstract:
Medine’ye has ilmî bir tasnif ürünü olan Muvatta’ türünün bir örneğini teşkil eden Mâlik b. Enes’in (ö. 179/795) Muvatta’ı, yazıldığı dönemden itibaren ilgiye mazhar olmuş ve çok sayıda râvi tarafından farklı bölgelerde rivayet edilmiştir. Muvatta’ nüshası günümüze ulaşmış bu râvilerden biri de Hanefî mezhebinin kurucu imamlarından, İmam Ebû Hanîfe’nin öğrencisi Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî’dir (ö. 189/805). Kûfe’deki hocalarından ilim öğrenen Şeybânî, 20 yaşında burada kendi ders halkasını kurarak hocalık yapmaya başlamış, daha sonra hadiste derinleşmek için Medine’ye gitmiş, orada üç yıl Mâlik b. Enes’in talebesi olmuş ve ondan Muvatta’ı semâ etmiştir. Rihlelerini tamamladıktan sonra Bağdat’a yerleşerek talebelerine hadis nakledip fıkıh öğretmiş, burada özellikle Muvatta’ı rivayet ettiği meclisler yoğun ilgi görmüştür. Şeybânî’den sonra nüshanın rivayeti devam ederek farklı bölgelere ulaşmıştır. Bu çalışmanın amacı Şeybânî’nin Muvatta’ nüshasının yayıldığı coğrafyayı tespit etmektir. Nüshanın hangi râviler tarafından hangi şehirlerde varlık gösterdiği, râvilerin mezhebî kimliklerinin nüsha rivayetine etki edip etmediği, yayıldığı coğrafyadaki siyasi ve sosyal olayların nüsha rivayetine nasıl bir etkisinin olduğu, Şeybânî nüshasının başka Muvatta’ rivayetleriyle ne tür bir etkileşim yaşadığı, nüshanın sahip olduğu özelliklerin yayılmasına ne oranda etki ettiği gibi soruların cevapları aranmıştır. Nüshanın rivayet coğrafyasını ortaya koyabilmek ancak nüsha sahibi râvi ve ondan nüshayı alan râvileri belirlemekle mümkün olacaktır. Çalışmada öncelikle “nüsha sahibi râvinin kime denebileceği belirlenmiş ve Şeybânî’nin nüsha sahibi olduğunu gösteren deliller zikredilmiştir. Nüsha sahibi râviler belirlendikten sonra onun râvilerinin yani kendisinden Muvatta’ı nakledenlerin nasıl tespit edileceği meselesi gündeme gelir. Bunu tespit etme yöntemlerinden birincisi kesinlik, diğeri ise ihtimal ifade eder. Nüsha/kitap rivayet isnadı bize râvileri kesin olarak gösteren yoldur. Nüsha isnadlarını bulabileceğimiz önemli kaynakların başında ise yazmalar gelir. Bu eserlerdeki semâ kayıtları râvileri tespit etmenin en sağlam yollarından biridir. Müellifin okuduğu eserlerin isnadlarını zikrettiği “Mu‘cem”, “Fihrist/Fehrese”, “Sebet”, “Bernâmec”, “Meşyeha” türü eserlerde veya başka bir eserinde (Beyhakî’nin (ö. 458/1066) es-Sünen’i, İbn Abdilber’in (ö. 463/1071) et-Temhîd’i, İbnü’l-Ekfânî’nin Tesmiye’si, Zehebî’nin (ö. 748/1348) Siyer’i gibi) “ben Muvatta’ın bu rivayetini bu isnadla okudum” şeklindeki bir ifade râvilerin tespit edilmesinin diğer bir yoludur. Bu bağlamda zikredilen alanlardaki birçok eser taranarak Şeybânî’nin Muvatta’ nüshasının rivayet edildiği isnadlar tespit edilmiştir. İkinci kısım, nüshayı rivayet eden râvilerin belirlenmesinde ihtimal bildiren yöntem olup Muvatta’dan yapılan alıntıların tespit edilmesiyle gerçekleşir. Eserden ziyade isnadı kullanarak yazara atıf yapmak Müslüman müelliflerin ilk dönemlerden beri benimsediği bir yöntemdir. Sahip oldukları kitaplardan bilgi/rivayet naklettiklerinde, kitabı elde ettikleri isnadı zikretmişlerdir. Yani müellifin eserinde Mâlik’in Muvatta’ından bir rivayeti naklederken zikrettiği isnad, onun Muvatta’a ulaştığı isnad olabilir. Bu bağlamda temel hadis kaynakları taranarak “Şeybânî  Mâlik” tarikiyle nakledilen rivayetlerin varlığı araştırılmıştır. Râvilerin tespitinden sonraki mesele, onların hocalık dönemlerini geçirdikleri yerin belirlenmesi olmuştur. Burada “hocalık dönemi” ifadesiyle râvinin rivayetlerini naklettiği dönem kastedilmiştir. Bir râvi birçok yere gitmiş ve oralarda rivayet nakletmiş olabilir. Ancak onun hayatının büyük çoğunluğunu geçirdiği şehir hocalık dönemi şehri kabul edilmiştir. Çalışma 6./12. asra kadarki ravilerle sınırlandırılmıştır. Araştırma neticesinde temel hadis kaynaklarında “Şeybân  Mâlik” tarikiyle bir rivayete rastlanmadığı için nüshayı rivayet etme ihtimali olan bir râvi bulunamamıştır. Şeybânî’nin Muvatta’ nüshasının İstanbul, Manisa ve Ankara’da bulunan 12 yazması tespit edilmiş ve semâ kayıtlarındaki râviler incelenmiştir. Mu‘cem Fihrist Meşyeha türü eserlerde de Şeybânî nüshasının birçok nüsha rivayeti isnadının yer aldığı görülmüştür. Bu isnadlardaki râviler incelenerek nüshanın yayıldığı coğrafya belirlenmiştir. Nüshanın ilk dönemden 6./12. asra kadar varlık gösterdiği Bağdat nüshanın ana coğrafyasıdır. Bağdat dışında 4./10. asırda Mekke’de, 5./11. asırda ise İsfahan ve Nişabur’da varlık göstermiştir. Nüshanın İsfahan ve Nişabur’da varlık göstermesinde Hanefî mezhebinin etkili olduğu anlaşılmıştır. Nüshanın Suriye, Mısır, Kuzey Afrika ve Endülüs coğrafyasında varlık gösterdiğine dair bir veri bulunamamıştır. Bu bölgelerde nakledilen diğer Muvatta’ rivayetlerinin varlığı ve Hanefî mezhebinin etkin konumda bulunmayışı Şeybânî nüshanın bu coğrafyada varlık gösterememesinin sebepleri içerisinde değerlendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
44

İNANÇ, Yunus. "The Effect of Some Narrative Differences in Arabic Poetry on the Rules of Nahw." BEÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, December 16, 2023. http://dx.doi.org/10.33460/beuifd.1366372.

Full text
Abstract:
Nahiv kaideleri, dilleri bozulmamış Arapların sözlerinden çeşitli yöntem ve veriler kullanılarak çıkarılmış kurallar bütünüdür. Dilcilerin kural çıkarmada kullandıkları yöntemlerin başında icmâ, kıyâs ve istishâb gelmektedir. Dilciler derledikleri malzemeleri bu yöntemlerle işleyerek nahiv kurallarını vaz etmişlerdir. Derlenen malzemelerin temelini ise nakle dayalı veriler oluşturmuştur. Nakil veya bir diğer ifadeyle rivayet yoluyla elde edilen dil malzemelerini kendi dil selikalarını da işe katarak yorumlamışlar ve kurallarını vaz etmişlerdir. Bu çerçevedeki nakil verilerinin başında sahih kıraat vecihleriyle birlikte Kur’ân, dildeki delilliği tartışmalı olsa da hadîs-i şerîfler, şiir ve nesri içine alan Arap sözleri yer almıştır. Bu çalışmada rivayete dayalı dil kaynaklarından olan şiirin nahiv kuralları üzerindeki etkisini gösteren ve kısmen detay sayılabilecek bir yönüne temas edilecektir. Zira bazı nahiv eserlerinde bazı şiirlerle ilgili farklı rivayetlere yer verilmiştir. Delil olarak zikredilen şiirlerdeki bazı kelimelerin başka bir rivayette farklı şekilde yer aldığından söz edilmiştir. Bu tür rivayet farklılıklarından kimisinin ilgili nahiv kuralına etkisi olmazken kimi rivayet farklılıkları nahiv kuralının yönünü değiştirmiştir. Nahivcilerin geneli tarafından zikredilen delile göre mümkün görülmeyen bir kullanımın şahit olarak getirilen deliller içindeki şiirin farklı bir rivayetine göre mümkün görülebildiği tespit edilmiştir. Bir delile göre tek ihtimal söz konusu iken ilgili delilin farklı bir rivayetine göre ikinci bir ihtimale daha kapı aralandığı, bir diğer ifadeyle farklı rivayetlerle nakledilen şiirlerin bazı nahiv kurallarında dikkate alınabilecek düzeyde etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada tespit edilen söz konusu rivayet farklılıklarının nahiv kurallarına etkisi ele alınacaktır. Giriş bölümünde nahivcilerin kullandıkları yöntem ve delillerden bahsedilecek, daha sonra farklı şiir rivayetlerinin bazı nahiv kuralları üzerindeki etkisi çeşitli başlıklar altında örnekler üzerinden ele alınacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
45

ONAY, İsa. "“İmraetî Lâ Teruddü Yede Lâmis/Karım Kendisine Dokunan Eli Geri Çevirmiyor” Hadisinin Senet ve Metin Tahlili." e-Şarkiyat İlmi Araştırmaları Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR), June 18, 2023. http://dx.doi.org/10.26791/sarkiat.1270914.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada “imraetî lâ terrudü yede lâmis/karım kendisine dokunan eli geri çevirmiyor” rivayeti fıkhü’l-hadîs cihetinden ele alınmıştır. Sübut açısından kabul şartlarını taşıyan bazı rivayetler, delalet açısından zaman zaman farklı yaklaşımlara konu olmuştur. Çeşitli yorumların yapıldığı rivayetin doğrudan anlaşılamamasının ya da yapılan yorumların hangisinin daha tutarlı olduğunu kestirememenin en önemli sebeplerinden biri de rivayetin olay örgüsü ve detaylarına (kıssatü’l-hadîs) ilişkin yeterli bilginin nakledilmemiş olmasıdır. Bu araştırmada rivayetin dilsel analizine, senet-metin incelemesine, musanniflerin ilgili rivayeti hangi bağlamda tasnif ettiklerine, şârihlerin görüşlerine ve rivayetin fıkhî bağlamına işaret edilerek bir değerlendirmeye yer verilmiştir. Yapılan senet incelemesinde hemen bütün tariklerdeki bazı ravilerin çeşitli eleştirilere maruz kaldığı görülmektedir. İbn Hacer’in rivayet hakkındaki sahih-hasen değerlendirmesi ayrıca tarikler dikkate alındığında rivayetin bir özü olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Konuyla ilgili nasslar dikkate alındığında zina ve cömertlik şeklinde yapılan yorumların ve eleştirilerin tarafları tatmin etmediği görülmektedir. Zarûrât-ı dîniyye ve neslin korunması prensibi göz önünde bulundurulduğunda kadının yabancı erkeklere karşı mesafeli davranmadığı ve cinsel ilişkiyi çağrıştıracak şüpheli davranışlar sergileyen bir tavır içinde olduğu şeklindeki yorumun makul olduğu söylenebilir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
46

DİNÇ, Ömer. "Tefsir Geleneğinde Rivâyet." İslâm Araştırmaları Dergisi, July 1, 2022. http://dx.doi.org/10.26570/isad.1134056.

Full text
Abstract:
Tefsir faaliyetinin başladığı zaman diliminden günümüze kadar geçen süreçte tefsire dair farklı tasniflerin ve ayırımların yapıldığı bilinmektedir. Klasik dönemde bazı emareleri görülse de özellikle çağdaş dönemde tefsir tarihine dair yapılan çalışmalarda tefsirler genel olarak “rivayet” ve “dirayet” şeklinde isimlendirilmektedir. Yapılan bu tanımlama ve kategorik bakış açısı tefsir tarihindeki eserlerin mahiyetini tam olarak yansıtamamakta, çalışmaların hususiyetlerine yönelik eksik bir yaklaşımı beraberinde getirmektedir. Bilhassa “rivayet tefsiri” ifadesinin tefsir geleneğinde nasıl bir alana tekabül ettiği, bunun tam olarak ne ifade ettiği hususu tartışmalı bir görünüm arz etmektedir. Bu çerçevede tefsirde “rivayet” kavramının ne anlama geldiği, keyfiyetine dair ortaya çıkan yaklaşımları, tefsirde rivayetin değeri ve problemli olduğu alanları vb. meseleleri ayrıntılı ele alan bir çalışma Prof. Dr. Ali Karataş tarafından kaleme alınmıştır. Tefsir Geleneğinde Rivâyet adlı eserde Karataş, genel tefsir müktesebatı bağlamında “rivayet” unsurunun bütün yönlerini ele almakta, tefsir çalışmaları için “rivayet”in merkezî bir konumda olup olmamasını araştırmakta, hadis ile tefsir sahasındaki “rivayet” algılarını incelemektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
47

Uludoğan, Hikmet. "Ebû Şeybe el-Hudrî el-Ensârî ve Kelime-i Tevhid Sözünü Söyleyen Cennete Girer Hadisinin İncelemesi: Tek Sayıda Rivayet İncelemesi." Darulhadis İslami Araştırmalar Dergisi, December 18, 2024. https://doi.org/10.61216/darulhadisdergisi.1575499.

Full text
Abstract:
Rivayet usûlü açısından hadisleri ilk nakleden konumunda olan sahâbenin etkisi tartışmasızdır. Hz. Peygamber’le (s.a.v.) aynı dönemde yaşamaları ve hadisleri kaynağından alan nesil olmaları da sahâbeyi tanımayı önemli kılmaktadır. Bu sebeple sahâbeyi tanıtan eserler ortaya konmuştur. Ancak rivayetleriyle sahâbenin bazıları ön plana çıkarken kimi sahâbe ise bu alanda daha az görünür olmuştur. Özellikle Medine’den uzak şehirlerde yaşamaları ve gündelik işlerle uğraşmaları bu durumu etkileyen faktörlerdendir. Bu sebeple gurbette vefat eden ve hadis rivayeti konusunda geri planda olan sahâbenin tanıtılması önemlidir. Araştırmada ele alacağımız Ebû Şeybe el-Hudrî’de bu tür sahâbedendir. Tek rivayet naklinde bulunmasına rağmen, İstanbul seferine katılması ve İstanbul’da adına bir türbe bulunması bizi bu çalışmaya sevk etmiştir. Bu sahâbî hakkında daha önceden yapılan bir çalışma bulunmamakla birlikte, İstanbul’daki sahâbe kabirleri üzerine yapılan çalışmalarda hakkında sınırlı bilgiler bulunmaktadır. Araştırmada Ebû Şeybe el-Hudrî tanıtılacak, kendisinden nakledilen tek rivayeti isnad ve metin açısından değerlendirilecektir. Çalışmada da sahâbe hakkında bilgi veren; tabakât, tarih ve ricâl kaynakları taranmıştır. Ayrıca Ebû Şeybe el-Hudrî’nin İstanbul seferine katılmış, tek rivayet sahibi olması ve rivayetinin erken dönemlerde tevhide temas eden ilke olarak pek çok sahâbeden nakledilmesiyle mütevâtir seviyesine ulaşması onun ilgi çeken yönü olmuştur. Bu bağlamda sahâbenin hem tarihi rolü hem de rivayetinin muhtevası, çalışmanın temel araştırma konusu olmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
48

DEMİREL, Harun Reşit, and Yusuf DUYĞU. "Vahyin Perde Arkasından Gelişi Bağlamında “Câbir Hadisi”nin Tahlil ve Tenkîdi." Tevilat Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dergisi, July 25, 2022. http://dx.doi.org/10.53352/tevilat.1121567.

Full text
Abstract:
Vahyin geliş şekilleri Şura Suresi 42/51’de açıklanmıştır. Hz. Peygamber de (sav) konu ile ilgili izahlarda bulunmuştur. Günümüzde iletişim araçlarının çok hızlı gelişmesiyle birlikte hadisler de halk arasında yaygınlık kazanmıştır. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in fazileti ile ilgili birçok rivayetin internet ortamında paylaşıldığı görülmektedir. Doğru ile yanlışın birbirine karıştığı rivayetler halkın bilgi dağarcığına girmektedir. Bu rivayetlerden bir tanesi de vahyin gelişi hakkındadır. Cebrâil’in beyt-i ma’mûr’da perde arkasından vahyi aldığı ve yine vahyi götürdüğü kişinin Hz. Peygamber (sav) olduğu ile ilgili bir rivayet vardır. Bu rivayet bazı kaynaklarda ‘Câbir Hadisi’ diye de geçmektedir. Makalede bu rivayetin tahrîç ve tenkidi üzerinde durulurken ayrıca metin içerisinde yer alan yaratılan ilk varlığın Hz. Peygamber’in nûru olduğu ile ilgili ifadeler de incelenmeye tabi tutulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
49

GÖKÇE, İbrahim. "Taʽn Sebeplerinden Vehem". Kilitbahir Dergisi, № 19 (20 вересня 2021). https://doi.org/10.5281/zenodo.5502056.

Full text
Abstract:
Adalet ve zabt r&acirc;v&icirc;lerin sahip olması gereken iki &ouml;nemli sıfattır. Bu sıfatlarda var olan bir kusur r&acirc;v&icirc;nin rivayet ettiği hadisin sıhhatini etkilemektedir. &Ouml;zellikle zabt sıfatını zayıflatan bir&ccedil;ok unsur bulunmaktadır. Bunlardan biri vehemdir. Vehem bir zabt kusurudur. Vehem kelimesinin nasıl okunacağı muhaddisler arasında tartışmaya sebep olmuştur. Vehem diye okunması gerektiğini s&ouml;yleyenler olduğu gibi vehm diye isimlendirenler de olmuştur.&nbsp;R&acirc;v&icirc;nin rivayet ettiği hadislerde hata yapmasını dikkate alan muhaddisler daha &ccedil;ok bu kelimeyi vehem olarak okumuşlardır.&nbsp;R&acirc;v&icirc;nin zihninde var olan d&uuml;ş&uuml;nceyi aktarırken yanılması, bir nevi dil s&uuml;r&ccedil;mesi sonucu hata yaptığını d&uuml;ş&uuml;nenler ise vehm olarak ifade etmeyi tercih etmişlerdir. R&acirc;v&icirc;lerin zabt kusuru olan vehem kelimesinin nasıl okunacağı tartışması kadar &ouml;nemli olan bir diğer husus bu hatanın ortaya &ccedil;ıkarttığı sonu&ccedil;lardır. Vehem hadislerin ş&acirc;z olarak rivayet edilmesine, r&acirc;v&icirc;nin idr&acirc;cına, mevk&ucirc;f rivayetin merf&ucirc;, m&uuml;rsel rivayetin mevs&ucirc;l olarak aktarılmasına sebep olabilmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
50

BİLGİN, Recep. "An Analysis on the Reasons Why al-Bukhārī didn’t Narrate Hadīth from Aḥmad b. Ḥanbal in his al-Jāmiʿ al-Ṣaḥīḥ". Rize İlahiyat Dergisi, 11 жовтня 2023. http://dx.doi.org/10.32950/rid.1301430.

Full text
Abstract:
Güvenilir hadis kaynaklarının başında Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ isimli eseri gelmektedir. Buhârî, yaklaşık 600 bin hadisi toplamış ve kendi belirlediği kriterlere göre en sağlam rivayetleri bir araya getirerek meşhur eserini ortaya çıkarmıştır. Buhârî, yaşadığı dönemde hemen hemen tüm ilim merkezlerini gezerek devrin tanınmış muhaddislerinden hadis rivayet etmiştir. Abbâsî devletinin hilafet, ilim ve kültür merkezi olan Bağdat’a gelmiş, meşhur muhaddislerden Ahmed b. Hanbel’in derslerine sekiz ayrı periyotta katılmış ve ondan istifade etmiştir. Ancak Buhârî’den bir önceki nesil ve tabakada yer alması bakımından, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’e kaynaklık etmesi beklenirken, Buhârî’nin üç hadis dışında Ahmed b. Hanbel’den rivayette bulunmaması ilmî açıdan merak uyandırıcı bir konu olmuştur. Bu çalışmada, Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’inde Ahmed b. Hanbel’in rivayetlerine yer vermeme sebeplerinin ortaya çıkarılması hedeflenmiştir. Araştırmada öncelikli olarak Buhârî’yle Ahmed b. Hanbel arasındaki rivayet ilişkisi ve Ahmet b. Hanbel’in hadis külliyatındaki rivayetlerinin sayısal verisi üzerinde inceleme yapılmıştır. Ardından, Buhârî’nin, Ahmet b. Hanbel’den hadis rivayet etmemesinin muhtemel gerekçeleri arasında yer alan; Buhârî’nin, Ahmed b. Hanbel’in hocalarından hadis rivayet etmesi/Ali el-Medînî faktörü, Ahmed b. Hanbel’in hadis rivayetini bırakması, halku’l-Kur’ân/mihne olayı ve tahrîcde benimsenen metot gibi hususlar tahlil edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!

To the bibliography