Academic literature on the topic 'Sahib Zuhur'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the lists of relevant articles, books, theses, conference reports, and other scholarly sources on the topic 'Sahib Zuhur.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Journal articles on the topic "Sahib Zuhur"

1

Bozorgul, Z. Urinova. "PERIOD OF INDEPENDENCE PERFORMANCE OF HISTORICAL PEOPLE IN THE PERIODIC PRESS OF UZBEKISTAN (IN THE EXAMPLE OF AMIR TEMUR)." Look to the past 5, no. 11 (2022): 5. https://doi.org/10.5281/zenodo.7310247.

Full text
Abstract:
An analysis of the activities of leading newspapers and magazines published in Uzbekistan in the promotion of objective, in-depth and consistent coverage of the spiritual heritage of our people. Many historical figures, including great figures, studied the coverage of Amir Temur and his activities in the press. Based on the historical personality of Amir Temur, the article is based on the fact that the revival of national pride in the heart of a culture-loving citizen who had great ancestors and made a great contribution to the development of mankind in the world of civilization, studying the past, serves as a great social and spiritual force and a huge force of political will at a time when the country chose the path of independent development.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Gaber, Abdo Mohsen Mohammed, and Abdullah Emin Çimen. "KUR’AN’DA SIR KAVRAMI." RUSUH Uşak Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dergisi 4, no. 2 (2024): 148–69. https://doi.org/10.71083/rusuhder.1560474.

Full text
Abstract:
Kur’ân’da sır kavramıyla ilgili tespit edebildiğimiz kadarıyla daha önce Türkiye’de bir çalışma yapılmamıştır. Bu yönüyle konu ilk defa tarafımızdan detaylı bir şekilde incelenmiştir. Geniş bir kullanım yelpazesine sahip olan sır kavramının öncelikle Arap dilindeki anlamları tespit edilmiştir. Terim anlamının yanı sıra Kur’an-ı Kerim’de geldiği anlamlar üzerinde durulmuş, yakın ve zıt anlamları kelimelerin tahlilleriyle kavramın boyutları ortaya konulmaya çalışılmıştır. Yakın anlamlılar arasında ketm, hafâ, batn, kenn, necvâ, setr, hicâb ve gayb gibi kelimeler; zıt anlamlılar arasında ise ‘alen, cehr, zuhur, bedv, tecliye, keşf ve şehâdet kelimeleri bu çerçevede inceleme konusu yapılmıştır. Sır ile aynı kökten türeyen sürûr kelimesi de hem Arap dili hem terim hem de Kur’an-ı Kerimdeki kullanımları açısından ayrıca ele aldığımız konular arasında yer almıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Akın, Bülent, and Ozan Yılmaz. "Şeyh Ahmed Dede Ocağı’nın Yeniden Zuhuru: Teslim Abdal Ocağı (Yazılı Kaynaklar)." ALEVİLİK–BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, no. 16 (December 1, 2017): 71–138. http://dx.doi.org/10.24082/2017.abked.7.

Full text
Abstract:
Türk Edebiyatı ve Alevi-Bektaşi geleneği içerisinde önemli bir konuma sahip olan Teslim Abdal’ın hayatı, sanatı ve şiirlerine ilişkin bugüne kadar çeşitli çalışmalar yapılmasına rağmen, onun adını taşıyan Teslim Abdal Ocağı hakkında kapsamlı bir araştırma yapılmamıştır. Yazılı belgelerden Şeyh Ahmed Tavil soyundan olduğu anlaşılan Teslim Abdal’ın, veli kültü merkezli ocak yapılanmasını yaşadığı dönemde kendi etrafında güncellediği, bu vesileyle Şeyh Ahmed Dede Ocağı’ndan ve soyundan olmasına rağmen kendi adıyla yeni bir ocak yapılanmasının ortaya çıkmasını sağladığı anlaşılmaktadır. Ocak mensubu dede ve talip toplulukları tarafından süreği günümüze kadar devam ettirilen Teslim Abdal Ocağı, halen talip toplulukları üzerinde yetkinliğini korumaktadır.
 Elazığ’ın Baskil ilçesine bağlı Şıh/Şeyh Hasan (bugünkü adıyla Tabanbükü) köyünde yerleşik bulunan Teslim Abdal Ocağı’na mensup dede ve talip toplulukları arasında gerçekleştirdiğimiz saha çalışmalarımızın bir ürünü olan bu makalede, Teslim Abdal Ocağı’nın tarihî yapılanmasına yönelik tespit, değerlendirme ve incelemelerimize yer verilmiştir. Bu çerçevede, saha çalışmalarımız sırasında Teslim Abdal Ocağı’na mensup dede ailelerinin şahsî arşivlerinden elde ettiğimiz h. 1206/1207 (m. 1791- 1792), h. 20 Rebîülâhir 1207 (5 Aralık 1792), h. 24 Cemâziyelâhir 1232 (m. 11 Mayıs 1817), h. 20 Rebîülevvel 1258 (m. 1 Mayıs 1842) ve h. Rebîülâhir 1302 (m. Ocak/Şubat 1885) tarihli üç adet şecerenâme ve iki adet icâzetnâme türündeki belge ışığında Teslim Abdal Ocağı’nın tarihî yapılanması aydınlatılmaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Yiğit, Hilal. "Nef‘î’nin Şiirinde Siyaset Düşüncesi ve Memduhun İstidadı Olarak Cevher." Turcology Research, no. 83 (May 15, 2025): 231–42. https://doi.org/10.62425/turcology.1628535.

Full text
Abstract:
Cevher Antik Yunan döneminden bu yana felsefenin konusu olmuştur. Aristoteles’in Kategoriler’de etraflıca belirttiği fikirleri cevherin asla bir mevzuda bulunmaması ilkesine dayanmaktadır. Bütün arazların kendisine yüklendiği temel kategori olan cevherin Aristoteles’e göre en ayırıcı vasfı birbirine zıt arazları kabul etmesine rağmen değişmeyerek bir ve aynı kalmasıdır. Antik Yunan düşüncesinden tamamen farklı bir cevher düşüncesi ortaya koyan kelam âlimlerine göre yer kaplayan, hareket ve sükûna elverişli olan cevher ve araz sonradan meydana gelmiştir. Cevher her ne kadar zat olarak kabul edilse de bütün arazlar kaldırıldığında cevherin de varlığı son bulur. Nef‘î’nin kasideleri şairin sanatını irdeleyebileceğimiz en önemli kaynaklardandır. Şair, cevher kavramını da ekseriyetle kasidelerinde kullanarak cevheri çok çeşitli minvallerde ele alır. Nef’î, devlet erkânına sunduğu kasidelerde cevheri siyasetin konusu hâline getirerek memduhun istidadını cevher kavramı üzerinden anlatır. Makalede Nef’î’ye göre memduhun cevheri nedir, yönetici sınıfın sahip olması gereken vasıflar ve şairin devlet erkânından beklentileri nelerdir? gibi soruların cevaplanması amaçlanmıştır. Nef‘î’ye göre hükümdar ve başvezirin sahip olduğu cevher, ideal devlet adamının aklî yetkinliğini ve yönetime olan istidadını ifade eder. Arınmış bir tabiata sahip olması gereken hükümdar Nef‘î’ye göre âlemin cevherinin can suyu ve Hakk’ın tecelli ettiği bir mazhardır. Bu nedenle Nef‘î, hükümdarı tam ve kâmil, yetkin ve cömert olarak tarif eder. Hükümdarı Mirât-ı Hudâ olarak telakki eden Nef‘î’ye göre padişah hükümdarlık istidadı bakımından en yetkin surette zuhur etmiştir. Bu nedenle hükümdar, devlet yönetimi ile en ideal nizamı sağlamalı ve insanlığın mutluluğunu gâye edinmelidir. Hükümdarın mutlak otoritesine işaret eden şair onu bir anlamda Tanrı’nın gölgesi (zıllullah) olarak tanımlar. Siyasi kimliklerin hâricinde şeyhülislamın arınmış bir cevhere sahip olduğunu ifâde eden şair, Mevlânâ için yazdığı kasidesinde ise Mevlânâ’yı Hz. Peygamber’in cevherinin nuru olarak tarif eder. Bu makalede Nef‘î’nin felsefî bir kavram olan cevhere yaklaşımı ve yüklediği özgün manalar siyaset düşüncesi ve memduhun istidadı ekseninde ele alınmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Wahab, Fatkhul. "KUALITAS HADIS SHAHIH, HASAN, DHAIF SEBAGAI HUJJAH DALAM HUKUM ISLAM." MAQASHID Jurnal Hukum Islam 6, no. 1 (2023): 15–32. http://dx.doi.org/10.35897/maqashid.v6i1.1009.

Full text
Abstract:
As the second source of Islamic law after the Qur'an, Hadith is divided into three, namely Sahih, Hasan and Dhaif Hadith. Sahih hadith is a hadith that fulfills the conditions: Sanad hadith is continuous, the narrator is fair, dhabith, not syadz and safe from 'illat. Hasan Hadith is a hadith that has the following criteria: Sanad is continuous, the transmitter is fair. dlabith, not syadz and not violating the history of more tsiqah narrators. Dhaif hadith is a hadith that does not meet the requirements of qabul. This is due to: Defects in the narrator and the discontinuity of the sanad. On this basis, this research was conducted with a focus on: What is the position of Sahih, Hasan, Dhaif Hadith as Hujjah in Islamic Law? This research is a literature study with a qualitative descriptive approach using the Content Analysis method. The findings in this study are the practice of Sahih, Hasan and Dhaif Hadith. Scholars agree that the Hadith Sahih and Hasan must be practiced except according to Imam Bukhari and Ibn 'Arabi, Hasan Hadith cannot be practiced. Meanwhile, there are 3 madzhabs of Dhaif Hadith: (1) It is permissible to practice absolutely, both in fadhail a'mal, and in Shari'a law with the condition that the daif is not a dhaif syadid, (2) It is permissible to practice in terms of fadhail a'mal, zuhud, advice, stories -the story, apart from sharia law and creed, as long as the hadith is not a maudu hadith, (3) it is not permissible to practice a daif hadith absolutely.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

Servet, Demirbaş. "Nûr Sûresi 35. Ayet Bağlamında İşârî Yorumun Sınırları." Danisname Beşeri ve Sosyal Bilimler Dergisi 4 (Mart/March 2022) (March 20, 2022): 25–49. https://doi.org/10.5281/zenodo.6370210.

Full text
Abstract:
İslâm düşüncesinde çok boyutlu yönelişler ve eğilimler vardır. Zaman içinde değişik sebeplerin bir sonucu olarak zuhur eden bu yönelişler her geçen gün geçmişle bağlarını koparmadan gelişerek devam etmektedir. Bu düşüncenin en önemli temsilcilerinden biri de mutasavvıflardır. Nassları irfân boyutunda yorumlayan mutasavvıflar, Kur’ân’ın tefsir ve tevilinde kendilerine hâs yöntemler geliştirmişlerdir. Kur’ân araştırmacıları, tefsirin bu yönüne işârî tefsir ve yorum adını vermişlerdir. Sûfîlerin zahir-batın düalizmi üzerine inşa ettikleri bu yöntemde bilgi kaynakları daha çok ilham, keşif ve sezgilere dayalı sübjektif bilgi nazariyesidir. Sûfîlerin, irfan boyutlarında kendi kalplerinde zuhur eden manaları ayetlerin yorumu olarak yansıtmaları nassları asıl maksadından çıkarabilecek bazı aşrı yorumları da beraberinde getirmiştir. Sahih nakle ve salim akla dayanmayan bu yorumlar zaman zaman eleştiri oklarını üzerlerine çekmiştir. Buna bağlı olarak işârî tefsir ve yorumların umur-ı âmme nezdinde kabul görmesine matuf bazı şartlar belirlenmiştir. Söz konusu şartlara uygun olan işârî yorumlar, makbul sayılırken şartlara uymayan ifrat derecesindeki yorumlar kabul görmemiştir. Bu çalışmada işârî tefsir ve yorumun tarihi süreçte ortaya çıkış sebepleri, tanımı, kabul şartları ve sınırlarının neler olduğu ele alınmıştır. Çalışmada Kur’ân’ı Kerîm’de temsili ve sembolik ifadelerin en yoğun şekilde yer aldığı, hemen her kesimden araştırmacının dikkatlerini çeken ayetlerden biri olan “nûr ayeti” diye isimlendirilen Nûr sûresinin 35. ayeti örnek olarak seçilmiştir. İşârî tefsirin oluşum sürecinden itibaren yazılan belli başlı sûfî tefsirler tetkik edilerek onların ayetteki temsillere ve metaforik ifadelere yaklaşımları incelenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Gündüz, Ahmet. "Esbâb-ı Nüzûl’de Hz. Hamza." Journal of The Near East University Faculty of Theology 10, no. 2 (2024): 447–67. https://doi.org/10.32955/neu.ilaf.2024.10.2.05.

Full text
Abstract:
Hz. Hamza ile Resûlullah’ın (s.a.s) yakın akrabalık bağları vardır. Zira Allah Resûlü’nün amcasıdır. Her ikisi de Süveybe’den süt emdikleri için aynı zamanda süt kardeştirler. Hz. Hamza’nın annesi, Hz. Peygamber’in annesinin amcası kızıdır. Hz. Hamza’nın Hz. Peygamberle akrabalığının yanında onunla ilgili akla gelen ilk konular şecaât ve şehadet konularıdır. İman edişinde şecaat yönünün zuhur ettiği tarihi bir vakıadır. Müslümanlığından sonra bu yönü şehadeti ile zirveye çıkmış ve Allah Resûlü (s.a.s) onu şehitlerin efendisi olarak nitelemiştir. Onun müslüman oluşunda asabiyet duygularının ağır basıp kızması sonucu iman ettiği bilgisi, bazı kimselerin zihin dünyalarında az da olsa menfi bir iz bırakmaktadır. İman edişinin hep bu etken üzerine kalıp kalmadığının netleştirilmesi, onun zihinlerdeki ve gönüllerdeki saygınlığının haklı gerekçesini ortaya koyma bakımından aydınlatılması gereken bir mevzudur. Bununla birlikte Müslümanların hayatında onun vesilesi ile fıkhî bir hükmün nâzil olup olmadığı konusunun irdelenip bir neticeye varılması Hz. Hamza’nın İslâm hukukunun şekillenmesindeki yerin i izhar etme açısından önemlidir. Bütün bu mevzuların Esbâb-ı nüzûl çerçevesinde aydınlatılıp ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu konulara dair rivayetlerin irdelenmesi ve kendisi sebebiyle nâzil olan âyetlerin tespit edilmesi Hz. Hamza’yı Kur’ân bağlamında tanıyabilme imkânı sunacaktır. Ayrıca Hz. Hamza’nın sahip olduğu şanların âyetler vesilesiyle teyit edilmesi açısından önemlidir. Hayatı, kendisi için söylenen mersiyeler vb. birçok konuda araştırmalar yapılmıştır. Ancak mevzubahis olan meziyetleri ve hakkında sahip olunan malumatlara ilişkin esbâb-ı nüzûl bağlamında müstakil bir çalışma tespit edilememiştir. Bu sebeple öncelikle sahasında en eski kaynak olan Vâhidî’nin Esbâbü’n-nüzûl adlı eseri incelenmiştir. Hz. Hamza hakkında sebeb-i nüzûl bildiren rivayetler tespit edilmiş ve bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Nüzûl sebebi bildiren rivayetlerin rivayet zincirinde adı geçtiği halde, kendisinin nüzûl sebebinde yer almadığı veya zikredilmediği rivayetler araştırmamızın maksadına bir katkı sunmayacağı için değerlendirmeye alınmamıştır. Doğru ve kapsamlı bir sonuca ulaşmak için Vâhidî’nin eserinin yanı sıra, aynı sahada farklı eserlere de müracaat edilmiştir. Bunun için aynı metotla Suyûti’nin Lübâbü’n-nükûl adlı eseri ile İbn Hacer’in el-‘Ucâb fî beyâni’l-esbâb adlı telifleri gözden geçirilmiştir. Her üç eserde yer alan ortak bilgiler kayda geçildiği gibi, birinde olup diğerinde olmayan rivayetler de değerlendirmeye alınmıştır. Elde edilen veriler nüzûl sırasına göre değil de konu bütünlüğü arz edecek şekilde bir tasnife tabi tutmuştur. Sonrasında bu rivayetlerin sebeb-i nüzûl sayılıp sayılamayacaklarına ilişkin tetkikler yapılmıştır. Bu çerçevede yapılan incelemede; iman etmesi, içkinin yasaklanması, şecaâti ve şahâdeti ile ilgili birçok rivayet tespit edilmiştir. Rivayetlerin çoğu senet zincirlerindeki birtakım nedenlerden dolayı sebeb-i nüzûl olabilecek kıstasa sahip değildir. Ancak sahip olduğu cesaret ile şehit edilmesine dair rivayetler sahihtir. Bu vesileyle nâzil olan âyetler onun bu konudaki şöhretini teyit etmektedir. Ayrıca imanın, asabiyet duygusunun gölgesinde kalmayıp hakiki bir imana dönüştüğünün kanıtı olmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

KOÇ, İsa. "The Hanbalī Tradition’s View of Mu‘āwiya in the Context of Abū Ya‘lā al-Farrā’s Tanzīh Mu‘āwiya." Eskiyeni, no. 48 (March 28, 2023): 95–114. http://dx.doi.org/10.37697/eskiyeni.1209998.

Full text
Abstract:
Hz. Peygamber’in vefatından sonra Müslümanlar arasında yaşanan olaylar, toplu olarak ya da bu olaylarda başı çeken şahıslar özelinde tartışmaların yaşanmasını beraberinde getirmiştir. Mezheplerin; savaşlara katılanların tamamının kâfir olduğu, bu konularda konuşulmaması gerektiği, her iki tarafın da içtihat ederek bir karara vardığı gibi farklı değerlendirmeler yaptığı bilinmektedir. Ali ile girdiği iktidar mücadelesi, halifeliği ve bu dönemdeki faaliyetleriyle Muâviye, hakkında farklı değerlendirmelerin yapıldığı isimlerin başında gelmektedir. İslâm düşüncesinde zuhur etmiş mezhepler ve müntesipleri, Muâviye hakkında farklı kanaatlere sahip olmuş ve bu konuda bir tarafa meyletmiştir. İtikadî boyutuyla erken dönem İslâm düşüncesinin mezheplerinden biri olan Hanbelîlik, Muâviye hakkındaki yaklaşımıyla üzerinde durulmayı hak etmektedir. Bu çalışmada Hanbelî mezhebinin Muâviye hakkındaki fikirlerinin tespiti ve bunların benimsenmesindeki nedenlerin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Sünnîlik ile Şiî düşünce arasındaki gerilimin ve Bağdat’ta yaşayan Şiîlerin, Hanbelî mezhebinin Muâviye’ye yaklaşımını etkilediği görülmektedir. Erken dönemlerden itibaren Muâviye hakkında eserler kaleme alan mezhep müntesipleri bu konuya önem vermişlerdir. Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ, Tenzîhü hâli’l-mü’minîne Mu‘âviyeti’bni Ebî Süfyân mine’z-zulmi ve’l-fıski fî mütâlebetihi bi demi emîri’l-mü’minîne ‘Osmân adlı eseriyle bu konunun en önemli klasiklerinden birini meydana getirmiştir. Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ’nın Tenzîhü Mu‘âviye isimli çalışması merkeze alınarak Hanbelî mezhebinin bu konudaki düşüncelerinin panoramik sunumu; İslâm dünyasının içerisinde bulunduğu durum, iktidardaki devletlerin politikaları ve Hanbelîlerin ilişki içerisinde olduğu mezhepler (Şîa-Eş‘arîlik-Yezîdîlik) bağlamında yapılmıştır. Özellikle Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ’nın eserinin yer aldığı el yazması mecmua, içerisindeki diğer eserlerle birlikte Hanbelîlik ile Yezîdîlik ilişkisi bağlamında önemli değerlendirmeler yapma imkânı sunmaktadır. Hanbelîlerin Muâviye hakkındaki fikirleri, Ali ve yaşanan savaşlar hakkındaki kanaatler ve sahabe arasındaki fazilet sıralaması gibi konuları da dikkate almayı gerekli kılmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Avcı, Hüseyin. "Harezmli Türk Şair Zemahşerî’nin Şiirlerindeki Takva Anlayışı." Journal of The Near East University Faculty of Theology 10, no. 1 (2024): 232–56. http://dx.doi.org/10.32955/neu.ilaf.2024.10.1.09.

Full text
Abstract:
Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan kelime ve kavramlar herkesin anlayış ve idrakine farklı biçim ve tezahürlerle yansır. Başka bir ifadeyle kişi iman ve cibilliyeti gereği bu kavramlara farklı anlamlar yükler, değişik boyutlar kazandırır. Takva da bu kavramlardan birisidir. Takva, Allah’ın (cc) Kur’ân-ı Kerim’inde, mü’mini tanımlarken birçok ayette zikrettiği, sahiplerini cennetle müjdeleyip cehennemden kurtaracağını vadettiği ve en hayırlı elbise olarak niteleyip “onları mahşerde seçkin misafirler olarak ağırlayacağım” dediği çok yönlü, çok kapsamlı bir kavramdır. Her Müslümanın taşıması gereken bir vasıf olarak Kur’ân’da defaatle zikredilen takva, tüm İslam âlimlerinin de eserlerinde üzerinde önemle durdukları, hatta hakkında müstakil eserler yazdıkları bir olgudur. Sadece İslami ilimlerin değil, nazım ve nesir türü edebiyat eserlerinde de konu edinilen takva, iman ölçeklerinin en hassası, Allah’a (cc) kurbiyyetin ve mü’minler arasında izzet, kerem ve fazilet sıralamasının da tek ve en güçlü kıstası olmuştur. Arap edebiyatının en bariz, en güçlü tezahürü diyebileceğimiz şiirler de takva konusunda oldukça zengin bir muhtevaya sahiptir. Cahiliye döneminden itibaren örneklerine rastladığımız zühd ve takva içerikli şiirler, özellikle İslamın zuhuru, siyasi ve sosyal olaylar, fetihler, kültürel etkileşim vs. sebeplerin insanın zihninde ve ruh halinde ve toplum hayatında yol açtığı değişimler ve gelişmelerle zaman içerisinde yaygınlaşarak şiirde önemli bir tema haline gelmiştir. Sanılanın aksine zühd ve takva konulu şiirler sadece Sünnî mezhepler arasında yaygınlaşmamış, Mu’tezilî, Hâricî ve Şîî ekollerin temsilcileri tarafından da revaç bulmuştur. Arapça sözlüklerde takva kelimesi korkmak, sakınmak, (kendine zarar gelme ihtimaline karşı) bazı şüpheli fiillerden uzak durmak ve kaygılanmak, korumak, korunmak, saygı göstermek, himaye etmek, dindar olmak, itaat etmek, çekinmek, Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olmak, (risklere karşı) ihtiyatlı ve dikkatli olmak, (bir şeyi kendine) koruyucu ve kalkan edinmek, hakkı sahibine teslim etmek anlamlarına gelmektedir. Istılahta ise takva genel anlamda Allah’ın emirlerine itaat ve nehiylerini terk etmek olarak kabul edilmektedir. Genel olarak Kur’ân-ı Kerîm ve Sahih Sünnete, bireysel ahlaka, akla, dayanan bir din anlayışını benimseyen Mu’tezile mensupları arasında son derece zahidâne fikir ve uygulamalarıyla tebarüz etmiş nice âlim ve fikir adamı bulmak mümkündür. Bunlardan birisi de kanaatimizce Zemahşerîdir. İslamî ilimlerin hemen her alanında değerli eserler telif eden Zemahşerî, şiirleriyle de temeyyüz etmiş, işlediği konular ve bu konuları işleyiş biçimi ile de nev-i şahsına münhasır bir üslupla birçok kaside nazmetmiştir. Belagat ve nahiv alanlarında zirve bir şahsiyet olması yanında koyu bir Mu’tezilî olması ve Usûlü Hamseye bağlılığı hasebiyle de bazı kavramlara diğer tüm âlimlerden farklı yaklaşmış, onları kendine has idrak ve bakışı ile farklı değerlendirmiştir. Onun tüm eserleri incelendiğinde görülecektir ki o bazı kavramlara özel bir önem atfetmiş, bu minvalde tevhit, adalet, akıl, takva ilim gibi kavramlara özellikle vurgular yapmış ve bu kavramları sadece eserlerinde işlemekle kalmamış, onların anlam ve içeriklerini bizâtihî hayat düstûru olarak benimsemiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

Göl, Yavuz Selim. "İslâm Öncesi Arap Toplumunun Ayrılıkçı Sloganları: Telbiyeler." Cumhuriyet İlahiyat Dergisi 29, no. 1 (2025): 338–59. https://doi.org/10.18505/cuid.1621836.

Full text
Abstract:
İnsanlık tarihi boyunca var olan dinlere ait ibadetlerin kendine has ritüelleri olmuştur. Bu ritüeller kimi zaman bir hareket kimi zaman da bir sözlü ifade olarak kendisini göstermiştir. İlahi iradenin isteği doğrultusunda başlayan ve temel olarak kutsal mekân Kâbe’nin ziyaret edilmesini içeren hac ve umre ibadetleri ritüellerin en yoğun olduğu ibadet şekillerindendir. Kâbe’yi ziyaretin önemli bir ayağı da adeta slogan atmak gibi bir eylem olan telbiyedir. Telbiye, Müslümanların hac ve umre görevini yerine getirdikleri sırada ilan ettikleri bir tevhit beyanıdır. Kâbe’yi ziyarete niyetlenen müminler, kendilerini kutsal eve çağıran Yüce Yaratıcı’ya davetine icabet ettiklerini, O’nun huzurunda bulunduklarını ve emrine amade olduklarını bu sözlerle bildirirler. Allah’ın tek, bir ve eşi olmadığını, hamd ve teslimiyetin yalnız O’na gösterileceğini söyleyerek kulluk inşası yaparlar. İslâm’ın tebliğ sürecininin sonlarına doğru artık Müslümanlar için de umre ve hac ibadetleri dinen meşruiyet kazandı. Böylelikle bu ibadetlerin önemli ritüelleri de Hz. Peygamber tarafından açıklandı. Bu vesileyle de Hz. Peygamber ile başlayana İslâm dinindeki telbiye geleneği “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk, Lebbeyk la şerike leke Lebbeyk, innel hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk, lâ Şerike lek” formu ile ilk Müslümanlar tarafından günümüze kadar kullanılan en yaygın icabet bildirisidir. Ancak telbiyenin tarihçesine bakıldığında bu çağrının başlangıcı, şekli ve formları hakkında oldukça farklı rivayetlerin olduğu anlaşılır. İlk insan Hz. Âdem’e kadar götürülen telbiye geleneği ona atfedilen bir formla başlatıldıktan sonra Kâbe’yi yeniden inşa ederek insanları Allah’ın evine davet eden Hz. İbrâhim ile yeniden devam ettirilir. Her iki peygambere nispet edilen telbiyelerin sayısı birer tanedir ve bunların formu net bir şekilde tevhidi yansıtmaktadır. Ancak Hz. İbrâhim’e kadar telbiye asıl formunu korumuşsa da Arapların putperestlik inancına yönelmesiyle birlikte ilâhî bir sesleniş olan telbiyeler çoğalmakta ve form değiştirmeye başlamaktadır. Zira İslâm öncesinde Arap toplumu içinde putperestliğin yayılması ile birlikte kabileler kendilerine ait farklı putlar edinmeye başladılar. Müşrik olarak nitelenen putperest Araplar, telbiyeyi ilahlar adına bir icabet çağrısı / bildirisi olarak gördüklerinden tapındıkları putları için de ilâhî bir kökenden gelen telbiyeleri farklı formlara çevirmeye başladılar. Dinî alanda yaşadıkları dönüşümü telbiyede de görmek istediler. Bu sebeple kendi kabilelerine, putlarına ve saygı duydukları ulu kimselere yönelik telbiyeler türetmeye başladılar. Bu telbiyeler İslâm’ın zuhur ettiği dönemlere kadar sayıları çoğalarak varlığını sürdürdü. Çünkü kabileler giderek daha güçlü hale gelmekte, küçük aileler aradan geçen zaman içerisinde daha büyük ailelere, dolayısıyla da kabilelere dönüşmekteydi. Kendilerine özgü telbiye formları ile Arap kabileleri arasında varlıklarını daha görünür bir hale getirmeyi amaçladılar. Arap toplumu için son derece önemli olan telbiyeler İslâmî dönemde de insanlar tarafından biliniyordu. İlk dönem tefsir, hadis ve İslâm tarihi kaynaklarında işlenen bu telbiyelere bakıldığında farklı tür, sayı ve formlarla karşılaşılır. Bunları ayıklamak ve anlamak ise oldukça zor bir iştir. Çünkü cahiliye dönemi Araplarının edebî gücü çok yüksekti. Doğal olarak kayıtlara geçen bu telbiyelerde edebî sanatlar da kullanılıyordu. Telbiyelerin manalarının derinlemesine anlaşılması ve değerlendirilmesi bu çalışmanın kapsamını aşmaktadır. Ancak bu çalışmada hedeflenen husus ilk olarak toplumların önemli özelliklerini de işaret eden telbiyelerin tarihi süreci gözden geçirilmesi oldu. Daha sonra İslâm’ın insanlığa tebliğinden önce var olan telbiye türleri ele alındı ve nihayetinde İslâmî dönemdeki kullanımlarına yer verilerek telbiyelerin geçirdiği süreçler tespit edilmeye çalışıldı. Sonuç olarak toplumsal açıdan önemli bir ayrıştırıcı yahut birleştirici bir hüviyete sahip olan telbiyelerin fonksiyonları belirlendi. Çalışmanın sağlıklı sonuçlar verebilmesi için dikkatli bir inceleme ile tespit edilen telbiyelerin farklı yönleri ele alındı. Ayrıca araştırmada karşılaştırma, tümevarım, tümdengelim ilkeleri ile kıyas yöntemleri ile bilimsel sonuçlara ulaşılmaya gayret edildi.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
More sources

Dissertations / Theses on the topic "Sahib Zuhur"

1

Bruce, Gregory Maxwell. "The aesthetics of sppropriation : Ghalib's Persian Ghazal poetry and its critics." Thesis, 2010. http://hdl.handle.net/2152/ETD-UT-2010-05-1245.

Full text
Abstract:
This thesis examines the Persian ghazal poetry of Mirza Ghalib. It does so in the light of the corpus of critical literature in Urdu, Persian, and English that concerns both the poetry of Ghalib as well as the poetry of the so-called “Indian Style” of Persian poetry. Poems by Ghalib and his literary forebears, including Fighani, Naziri, ‘Urfi, Zuhuri, Sa’ib, and Bedil are offered in translation; critical commentary follows each text. The thesis explicates the ways in which each of these authors engaged in an intertextual dialogue, here called javaab-go’ii, or appropriative response-writing, with his forebears, and argues that the dynamics of this intertextual dialogue contribute significantly to the poetry’s aesthetics. These “aesthetics of appropriation” are discussed, analyzed, and evaluated both in the light of Ghalib’s writings on literary influence and Persian poetics, as well as in the light of the aforementioned corpus of critical literature.<br>text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles

Books on the topic "Sahib Zuhur"

1

Sahib Zuhur. Everest Yayinlari, 2016.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!

To the bibliography