To see the other types of publications on this topic, follow the link: Şairler, Türk.

Journal articles on the topic 'Şairler, Türk'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 50 journal articles for your research on the topic 'Şairler, Türk.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

TILFARLIOĞLU, Musa. "Bilinmeyen Bir Divan Şairi-‘Adlî Ve Gazelleri-." Gaziantep University Journal of Social Sciences 22, no. 4 (October 20, 2023): 1230–46. http://dx.doi.org/10.21547/jss.1310194.

Full text
Abstract:
XVI. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin siyaset, ekonomi ve bilim alanında zirveyi yaşadığı dönemdir. Devletin her alanda güçlü olması kültür ve sanat alanında da kendini göstermiş, divan edebiyatı bu yüzyılda en parlak dönemini yaşamıştır. Bu dönemde gelişimini tamamlayan divan şiirinde çok sayıda şair yetişmiş ve bu şairler daha önce örnek aldıkları Fars edebiyatı sahasında yetişmiş sanatçıların eserlerine denk eserler vermiştir. XVI. yüzyılda yetişen şairler tarafından işlenen klasik Türk edebiyatının estetik ve ahenk açısından kusursuz sayılabilecek bir seviyeye ulaştığı söylenebilir. Klasik Türk edebiyatının gelişimine katkıda bulunan bu şairlerin çoğunun adı, edebiyat tarihimiz için en önemli kaynaklar arasında olan tezkirelerde geçmektedir. Klasik Türk edebiyatı geleneği içerisinde eser vermesine rağmen tezkirelerde adı geçmeyen bazı şairlere ve eserlerine şiir mecmualarında rastlamak mümkündür. Farklı asırlarda veya aynı asırda yaşamış şairlere ait manzumeleri içerisinde barındıran şiir mecmuaları; klasik Türk edebiyatı ve Türk halk edebiyatına ait manzumeleri bir arada bulundurması sebebiyle de ayrı bir önem arz etmektedir. Son dönemlerde şiir mecmuaları üzerinde yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde kaynaklarda adı geçmeyen çok sayıda şair ve bunların eserlerinin bilim âlemine kazandırılması mecmuaların klasik Türk edebiyatı açısından ne kadar önemli olduğunu kanıtlar niteliktedir. Çalışmamızın konusunu oluşturan eser; İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi “Nekty 10002” numarada kayıtlı 46 varaktan müteşekkil mecmuadır. Mecmua içerisinde Taci-zâde Cafer Çelebi, İbn Kemâl, Hayreti, İshâk Çelebi, Hayâlî, Sultân Mustafa, Adlî, İbrahim, Necâtî Bey, Ahmed Paşa gibi XV-XVI. yüzyıla ait sanatçıların manzumeleri bulunmaktadır. Bu sanatçılardan Adlî’nin mecmua içerisinde “Karaverye” adında bir şehrengizi ve altı gazeli yer almaktadır. Çalışmamızda XVI. yüzyıl şairleri arasında yer alan ancak tezkirelerde adı geçmeyen Adlî hakkında bilgi verilip daha sonra şairin altı gazeli şekil, üslup, muhteva açısından incelenip transkripsiyonlu metni verilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

KUZU, Fettah. "Lover in the Poems of Nef’î: Two Ghazels Two Attitudes." Gaziantep University Journal of Social Sciences 22, no. 3 (July 28, 2023): 839–51. http://dx.doi.org/10.21547/jss.1277247.

Full text
Abstract:
Klasik Türk edebiyatı sahasında eser vermiş olan şairler genel anlamda şiirlerinden bahsederken çok fazla tevazu göstermezler. Hemen hemen tüm nazım şekillerinde ama daha ziyade gazellerin mahlas beyitleri ile kasidelerdeki fahriye bölümlerinde şairlerin şiir ve şair ile ilgili mülahazalarının ve bu bağlamda kendi şairlik durumlarına dair değerlendirmelerin yer aldığı görülmektedir. Bu değerlendirmeler genel anlamda dönemin şiir anlayışının, daha özel ve öznel olarak da şairlerin edebî bakış açılarını ortaya koymak suretiyle poetik eleştiriye malzeme sunmaktadır. Nef’î 17.yüzyılın, özellikle kaside nazım şeklinde kaleme aldığı şiirleriyle meşhur, usta bir şairidir. Onun kasidelerindeki en belirgin özelliklerden biri özellikle kasidenin fahriye bölümünde ortaya çıkan orijinal söylemdir. Nef’î sadece kasidelerinde değil diğer şiirlerinde ve özellikle gazel nazım şekliyle kaleme aldığı manzumelerin makta beyitlerinde de kendi şairliği ve şiirleri hakkında oldukça iddialı ve abartılı övgü ifadeleri kullanmaktadır. Klasik Türk şiirinde şairler çoğu zaman sadece şair olarak değil aynı zamanda şiirin kahramanı durumundaki “âşık” olarak iki farklı temsil görevi üstlenmektedir. Diğer bir ifadeyle şair hem şair olarak hem de âşık olarak iki farklı rol üstlenmiş bir mahiyet arz etmektedir. Ancak üstlenilen bu iki rol, şairin kişilik özellikleri bağlamında genellikle iki farklı yönde tezahür etmektedir. Nef’î, bazı beyitlerinde aşkın tüm olumsuzlukları karşısında çaresiz ve zavallı bir âşık olarak maşukundan merhamet dilenen bir âşık diliyle konuşurken bazı beyitlerde bu olumsuz duruma başkaldırmış, isyankâr ve hatta tehditkâr bir âşık edasıyla ortaya çıkmaktan çekinmemektedir. Bu çalışmada, bir şairin duygu ve düşünce âlemindeki dalgalanmalar neticesinde şiirine yansıyan farklı hatta bazen birbirine tezat teşkil edecek mahiyetteki söylem özellikleri, klasik Türk şiirinin usta şairlerinden Nef’î’nin, şiirlerinde ortaya koymuş olduğu aşk ve âşık ile ilgili mülahazaları bağlamında değerlendirilmeye çalışılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

TETİK, Bünyamin. "KÂSIMÎ MECMU’ASI’NDA NÂZIMÎ’YE AİT ŞİİRLER." Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi 1, no. 50 (June 22, 2021): 92–109. http://dx.doi.org/10.17498/kdeniz.920802.

Full text
Abstract:
Klasik Türk edebiyatında her zaman “şöhre-i şehr” yani herkesçe bilinen sembol isimler olduğu gibi ismi biyografik kaynaklarda bile zorlukla bulunabilen, bulunduğunda ise ancak birkaç satır bilgi sahibi olunabilen şairler de vardır. İkinci guruptan şairlerin varsa kitaplaşmış eserleri, çok az nüsha çoğaltılmış, daha kısa eserleri ise mecmualarda, derlemelerde veya başka eserlerin içinde yer alabilmiştir. Bu çalışmanın kaynak eseri olan Kâsımî Mecmu’ası da müstakil eseri bulunmayan birçok şairi barındırması açından önemlidir. Tezkire Osmanlı’nın güneydoğu (özellikle Bağdat ve Musul) bölgesindeki şairleri içermesi nedeniyle Klasik Türk şiirinin çeperlerini anlamaya yardımcı olur.Çalışmada şiirleri ele alınacak olan Nâzımî, biyografik kaynaklarda hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan bir şairdir. Sadece üç nazire mecmuasında geçen üç şiiri ve bir matlası bilinmektedir. Kâsımî Mecmu’asında geçen yedi yeni şiiri, Nâzımî hakkındaki bilinen en büyük bilgi kaynağı olması açısından oldukça değerlidir.Bu çalışmada, Kâsımî Mecmu’ası’nda yer alan ve yayınlanmış mecmualarda bulunmayan Nâzımî mahlaslı şiirler transkripsiyon harflerine aktarıldı. Şiirlerin içerikleri bağlamında değerlendirildi ve şairin edebi kişiliği ve biyografisi aydınlatılmaya çalışıldı. Nâzımî mahlaslı şairin Nâzım ya da benzer başka bir mahlasla şiir yazan ya da sonradan mahlasını değiştirmiş bir şair mi olduğu gibi ihtimaller değerlendirilerek, şiirlerinden hareketle Nâzımî hakkında daha detaylı bilgiye ulaşılmaya çalışıldı. Şairin döneminde ya da sonra yazılmış tezkirelerde neden hakkında bir bilgi bulunmadığı tartışıldı.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

JURAEV, Jalolıddın. "ЖАНР МУАММА В УЗБЕКСКОЙ ЛИТЕРАТУРЕ ХХ ВЕКА." Turkology, no. 113 (March 29, 2023): 26–39. http://dx.doi.org/10.59358/ayt.1251992.

Full text
Abstract:
Özbek edebiyatında muamma türünün tarihi, edebi cereyanlardaki yeri, tarihsel gelişimi, muamma türünde yazılan şiirlerdeki anlam ve edebi yönleri meselesi yeterli derecede incelenmemiştir. Nevaî’ye kadar eser yazan Atayi, Harezmli Hafız, Haydar Harezmî gibi şairler de muamma türünün özelliklerinden haberdar olmuşlardır. Şeyh Ahmed Terâzî “Fünunü’l-belaga” eserinde muamma türüne özel bir bölüm ayırmıştır. Ali Şir Nevaî’nin Türkçe yazdığı muammaların sayısı, anlamı, edebi özelliği ve işlediği konuların genişliği şairin bu şiir türüne verdiği önemi anlamak için yeterlidir. Bu dönemin edebi ekolunda çok sayıda muamma türünde şiirler yazan şairler yetişti. Nevaî’den sonra Türk dilinde Babur (1483-1530) 54 adet, Ubeydî (1486-1540) 8 adet, Munis (1778-1829) 68 adet, onun kardeşi Muhammedrıza Âgehî (1809-1894) 80 adet muamma yazdığı bilinmektedir. ХХ. yüzyıldan itibaren bazı klasik şiir türleri şairler tarafından az önem verilmeye başladı. Böyle türlerin sırasına muamma türünü de katabiliriz. XX. yüzyılda Özbek edebiyatında az da olsa muamma türündeki şiirlere bazı şairlerin eserleri arasında rastlayabiliriz. İşbu şairlerin eserleri örneğinde muamma türünün Özbek edebiyatında devamı görülmektedir. Bu şiirlerde muammaya özgü geleneksel unsurların dışında yeni özelliklerde göze çarpmaktadır. Bugüne kadar konunun bu yönleri yeterli derecede incelenmemiştir. İşbu makalede ХХ. yüzyılda yaşamış Özbek şairlerinin muammalarını incelemek vasıtasıyla şiirlerin tür özellikleri, işlenen gaye ve edebi yönleri gibi konuları ortaya koymaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

ERGÜN ATBAŞI-BULUT, Nurtaç Sibel. "Modern Türk Şiirinde Divan Sahibi Şairler." Modern Türklük Araştırmaları Dergisi /Journal of Modern Turkish Studies 13, no. 2 (September 25, 2016): 166–88. http://dx.doi.org/10.1501/mtad.13.2016.2.21.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

معارج, م. م. عمار هملي. "Türk Edebiyatında Tasavvuf ve Yunus Emrenin Rolü." Alustath Journal for Human and Social Sciences 216, no. 1 (December 15, 2020): 37–56. http://dx.doi.org/10.36473/ujhss.v216i1.1520.

Full text
Abstract:
Tasavvuf cereyanı Türk Edebiyetı Tarihinde büyük bir yer tutmaktadr. Bu cereyandan etkilenen ve tasavvuf ilk elerini benimseyen bir çok şair yetişmiştir. Bu şairler fiirlrninde taşavvuf konusunu işlemişlerdir. Yetiş bu şairler içinde. Büyük üne sahip olan, ve Halk tarafından benimsenen yunus Emre'dir. Bu araştırmamızda bu zatı ele alacagîz ve elimizden geldiği kadar anlatmaya çalışacağız.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

ÖZEROĞLU, Zeynep. "18. Yüzyıl Divan Şairi İsmail Nüzhet Efendi ve Dîvânı." Turkish Academic Research Review - Türk Akademik Araştırmalar Dergisi [TARR] 8, no. 3 (August 31, 2023): 1151–77. http://dx.doi.org/10.30622/tarr.1311539.

Full text
Abstract:
Türk edebiyatı sözlü ve yazılı gelenek hâlinde iki koldan ilerleyip gelişerek gelen büyük ve köklü bir yapıya sahiptir. Varlığını bütün canlılığı ile sürdürmeye devam eden Türk edebiyatının en kapsamlı dönemi klasik edebiyat olarak adlandırılan dönemidir. Türklerin İslamiyet’i kabul etmesiyle başlayan bu gelenek Arap ve Fars edebiyatının tesiriyle gelişmiş, Osmanlı Devleti zamanında en etkin dönemini yaşamıştır. Bu köklü edebî geleneğin içinde pek çok şair, yazar ve ilim insanı yetişmiştir. Yetişen bu insanların biyografilerinin ortaya konması ve eserlerinin incelenmesi hem kültür hem de edebiyat tarihi için önem arz etmektedir. 18. yüzyıl şairlerinden olan İsmail Nüzhet Efendi de kaynaklarda adı geçen, ancak hakkındaki bilgi sınırlı olduğu için henüz tam biyografisi ortaya konulmamış ve divanı incelenmemiş bir şairdir. Çalışmamızın amacı 18. yüzyıl şairi olan İsmail Nüzhet Efendi’yi ve divanını tanıtmaktır. Ancak Nüzhet mahlası, edebiyatımızda müşterek olarak kullanılmıştır. 18. yüzyılda Nüzhet mahlasını kullanan birden fazla şair vardır. Bu nedenle çalışmada öncelikle Nüzhet mahlasını kullanan şairlere değinmek gerekmektedir. Makalenin ilk kısmında Nüzhet mahlasına sahip şairler hakkında bilgi verilmiştir. Böylece Nüzhet mahlasına sahip şairler bir araya getirilerek bir bütün halinde görülebilecek, bu da İsmail Nüzhet Efendi’nin, aynı mahlası kullanan çağdaşları ile karışıp karışmadığı konusuna açıklık getirecektir. Makalenin ikinci kısmında da İsmail Nüzhet Efendi hakkında bilgi verilip daha önce incelenmemiş divanı tanıtılacaktır. Divanında mesnevi, kaside, terkib-bent, terci-bent, muhammes, tahmis, gazel ve kıta nazım şekillerini kullanmıştır. En çok kullandığı nazım şekli gazeldir ve divanının büyük çoğunluğunu gazeller kaplamaktadır. Divanda tarih manzumeleri, münâcât, naat, ramazâniyye, bayrâmiyye, hamâmiyye, tebrik-nâme gibi nazım türleri de bulunmaktadır. Ayrıca musammatlar ve gazellerin arasında bir bahr-ı tavil vardır. İsmail Nüzhet Efendi, edebî üslupların ön plana çıktığı dönemde, klasik üslubu takip ederek sade bir dille yazdığı, âşıkâne şiirlerinden oluşan mürettep divanı ile edebiyat tarihimizde yerini almaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

YILMAZ, Gökçehan Aysel. "Klasik Türk Edebiyatı Şairlerinin Görev Yaptığı Şehirlere Dair Şikayetleri." Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi 6, no. 4 (December 30, 2022): 361–70. http://dx.doi.org/10.34083/akaded.1203207.

Full text
Abstract:
Şehirler, gezip görülecek mekanları, coğrafî güzellikleri, yetiştirdikleri önemli kişiler, tarihsel önemleri, yetiştirdikleri ürünler vb. özellikleriyle Klasik Türk Edebiyatı’nda konu edilmektedir. Şehirlerin tanıtıldığı, övgülerinin yapıldığı şehrengiz, biladiye gibi türlerin yanı sıra; şairlerin divanlarında, tamamında o şehirlerin övüldüğü medhiyeler de yer almaktadır. Övgüler kadar sık olmamakla birlikte şehirlere yazılan hicivler, şikayetnameler ve mersiyeler de bulunmaktadır. Ayrıca şairlerin sürgün, istenmeyen bir tayin, gurbet vb. sebeplerle sevmediği şehirleri konu alan şiirleri de vardır. XVI. Yüzyılda Gelibolulu Âlî ve Sehî Bey, XVII. Yüzyılda Azmizâde Hâletî ve Diyarbakırlı Mâlî, XVIII. Yüzyılda Enderunlu Fâzıl ve Ahmed Vesîm, XIX. Yüzyılda Eşref Paşa, Trabzonlu Hazinedar-zâde Âgah Osman ve Eşref; resmî görevleri sebebiyle ilişki kurdukları Bitlis, Lahsa, Kahire, Korint, Menteşe, Mora, Niş, Sivrihisar, Şam, Van gibi şehirleri ve kasabaları olumsuz bir dille şiirlerinde anmaktadır. Şairler, şiirlerini “oraya” yapılacak bir tayini durdurmak için veya görev yaptıkları söz konusu şehre dair hoşnutsuzluklarını dile getirmek için yazmışlardır. Çalışmada bahsi geçen şiirler incelenerek şairlerin bu şehirlere ilişkin şikayetlerinin sebebinin anlaşılması amaçlanmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

KAPLAN, Hasan. "Tradition of Elifname in Classical Turkish Literature and İsmail Hikmetî’s Elifnames." Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi 6, no. 2 (August 30, 2022): 0. http://dx.doi.org/10.34083/akaded.1140752.

Full text
Abstract:
Harfler Türk edebiyatında biçimi, okunuşu, dizilişi ve görünüşüyle yer almış, bu doğrultuda zaman içinde bazı anlayış ve yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Harflerin Arap alfabesinde taşıdığı özellikleri, İslam kültüründe harfler etrafında oluşan inanışları dikkate alan şairler, harflere dayalı bazı deneysel uygulamalara yer vermişlerdir. Bunlardan birisi de elifnamelerdir. Arap alfabesindeki harflerin elif’ten yâ’ya veya tam tersi şekilde belli sistemler içinde sıralanmasıyla yazılan şiirlere elifname denmiştir. Divanlar ve mecmualara tarandıkça elifnamelerin Türk edebiyatında her dönem ilgi gördüğü ortaya çıkmıştır. Divan’ında elifnamelere en fazla yer veren şairlerden birisi İsmail Hikmetî’dir. Şiirlerinde çeşitli söz sanatlarına, harflere ve türlere dayalı uygulamalara yer veren Hikmetî, eldeki örneklere bakıldığında klasik Türk edebiyatında en fazla elifname yazan ikinci şairdir. Şairin toplam yedi elifnamesi vardır. Çalışmada önce elifnameler bir şiir geleneği olarak incelenmiş, sonra da Hikmetî’nin harflerle olan münasebeti gösterilerek Divan’ındaki elifnameler üzerinde durulmuştur. Bu elifnameler üzerine yapılan incelemede şairin başlık kullanımı, nazım şekli, birim sayısı, vezin tercihi, konu ve tertip şekli gibi yönlerden elifname geleneğinde özgün ve önemli bir isim olduğu görülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

BEKEN, Burak. "An Item Of Clothing That Adorns The Semantic World Of Classical Turkish Poetry: Kalpak." Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi 6, no. 3 (October 30, 2022): 166–75. http://dx.doi.org/10.34083/akaded.1149443.

Full text
Abstract:
Gündelik hayatta kullanılan birtakım giyim kuşam eşyaları, toplum içerisinde sadece bir kıyafet unsuru değil, aynı zamanda hem belli bir zümrenin sembolüdür hem de o toplumdaki bazı kimselerin imtiyaz sahibi olduklarını, zenginliklerini ve toplumsal rollerini göstermektedir. Esas itibariyle kürkten imal edilmekle beraber yünden veya çuhadan da elde edilen kalpak da bu eşyalardan biridir. Osmanlı toplum hayatında bir kıyafet unsuru olarak kullanılan kalpak, özellikle sincap, samur ve tilki kürkleri gibi yüksek kaliteli ve değerli kürklerden yapıldığından zenginlik ve gösteriş sembolü olarak algılanmaktadır. Ayrıca leventlerin bu başlığı takarak gezmeleri ve onların sert mizaçları kalpağa ayrı bir anlam da yüklemiştir. Sosyal hayata kayıtsız kalmayan klasik şairler de bu şiir geleneği içerisinde kalpağı gerek gerçek gerek sembolik anlamlarıyla değerlendirmiş ve şiirlerinde yarattıkları anlam dünyası içinde konumlandırmışlardır. Bu çalışmada şairlerin şiirlerine aldıkları unsurlardan biri olan "kalpak"ın Osmanlı Devleti’nin yazılı kaynaklarına ilk defa ne zaman ve nasıl girdiği araştırılmıştır. Beraberinde Osmanlı toplum hayatı içerisindeki yeri ve algısı ile klasik Türk şiirindeki serencamı anlatılmaya çalışılmıştır. Kalpağın Osmanlı arşivinde ve klasik Türk şiirinde tespit edilebilen örnekleri ile klasik Türk şiir geleneğinde nasıl öne çıktığı ve şairlerin zihninde nasıl bir şemaya sahip olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır. Ayrıca kalpak kelimesinin zaman içindeki anlamsal değişimi sebepleri ile ifade edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

AKA KİYAĞA, Belde. "Padişah Şairde Saltanat Alametlerinin Kullanımı: Muhibbî Divanı Örneği." Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi 6, no. 4 (December 30, 2022): 351–60. http://dx.doi.org/10.34083/akaded.1203313.

Full text
Abstract:
Divan şiiri, Osmanlı Devleti’nin siyasi ve sosyal hayatına dair pek çok unsur barındırır. Divan şairleri ait oldukları toplumun yapısı, gelenek ve görenekleri, inançları, yaşam tarzları gibi niteliklerini farklı ilgilerle şiirlerinde söz konusu etmişlerdir. Bu bağlamda şiir dilinde saltanat ve unsurlarına dair kelimelerin çokluğu dikkat çekici niteliktedir. Osmanlı padişahlarının çoğu Fatih Sultan Mehmed’den itibaren divan oluşturmuş ve edebiyat tarihlerinde şair kimlikleriyle de adlarından söz ettirmişlerdir. Yazdıkları şiirlerde Divan şiirinin teşrifatına uyan padişah şairler; aşk, sevgili, sevgilinin güzellik unsurları gibi temleri âşıklık rolüne girerek şiirlerinde işlemişlerdir. Muhibbî mahlasını kullanan Kanunî Sultan Süleyman, yazdığı çok sayıda gazelle ön plana çıkan bir padişah şairdir. Hacimli divanında yer alan şiirlerinde Divan şiirinin klasik konularıyla birlikte saltanat ve saltanat alametlerine de sıklıkla rastlanır. Çalışmanın giriş bölümünde ilk Türk devletlerinden itibaren hükümdarlık alametlerine değinilmiş; devamında Muhibbî’nin divanında tespit edilen saltanat sembollerinin örnek beyitler yoluyla incelemesi yapılmıştır. İnceleme sonucunda, bu unsurların Divan şairi rolüne uygun olarak yer aldığı beyitler yanında şairin sultanlığına dair izler taşıyan kimi kullanımlarının da olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca saltanat alametlerinin bulunduğu beyitlerin Osmanlı saray ve toplum yaşantısına dair bazı usul ve merasimleri yansıttığı görülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

KOÇ KESKİN, Neslihan. "Tâhirü'l-Mevlevî'nin Hilye'sine Göre Mevlana." Erdem, no. 50 (April 1, 2008): 197–222. http://dx.doi.org/10.32704/erdem.2008.50.197.

Full text
Abstract:
Arap edebiyatındaki şemaillerden ve hadis-i şeriflerden doğan, "süs, bezek, vasıflandırmak, yaratılış, sûret, sıfat" gibi anlamlara gelen hilye, edebî tür terimi olarak Hz.Muhammed'in fizikî ve ruhî özelliklerini anlatan eserlere verilen addır ve hilye-i sa'âdet/hilye-i şerîf/hilye-i nebeviye adlarıyla da anılır. Hilye türü, Türk edebiyatında çok rağbet görmüş, Hz. M uham m edi birlikte diğer peygamberler, Dört Halife, Aşere-i Mübeşşere, din ve tarikat büyükleri için de yazılmıştır. Yüzyıllar boyunca eserleriyle okuyucuyla buluşan büyük mutasavvıf Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'ye (1207-1273) duyulan sevgi ve saygı, Lütfî Çelebi (ö.1737), Ali Rızâ Efendi (ö.1905), Tâhirü'l-Mevlevî (1877-1951) gibi şairler tarafından kaleme alınan başka bir hilye türünü ortaya çıkarmıştır: Hilye-i Mevlânâ. Yazımızda, Tâhirü'l-Mevlevî'nin (1877-1951) Hilye-i Hazret-i Mevlânâ'sı şekil ve içerik olarak incelenerek, Mevlânâ'nın bu eserde belirtilen özellikleri kaynaklardaki bilgiyle karşılaştırılmıştır. Yazımızın sonunda, 197 beyitten oluşan eserin Konya Mevlana Müzesi'nde bulunan yazma nüshasından tıpkıbasımı ve çeviri yazısı karşılıklı olarak sunulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

İLHAN, Enes. "Meaning of the Idioms “Parmak Basmak/ Harfine Parmak Basmak” in Classical Türkish Literature." Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi 6, no. 3 (October 30, 2022): 126–35. http://dx.doi.org/10.34083/akaded.1138988.

Full text
Abstract:
Deyimler, içerdikleri mecaz anlamlar itibariyle ait oldukları dilin mana, çağrışım ve hayal zenginliğini ortaya koyan önemli kalıp ifadelerdir. Şiirde birtakım söz sanatlarının ve mana katmanlarının oluşumuna elverişli yapısı itibariyle, klasik edebiyata mensup şairlerce de sıklıkla kullanılmıştır. Bu noktada şairler tarafından kullanılan kavram, tabir, deyim vb. kalıp ifadelerin her birinin sözlüklerde de yer aldığını söylemek mümkün görünmemektedir. Klasik edebiyat metinlerinde kullanılan bazı deyimlerin günümüze kadar ulaşamadığı yapılan incelemelerle tespit edilmektedir. Bazen de günümüzde de sıklıkla kullanılan bir deyimin klasik edebiyatta farklı mana ve çağrışımlara sahip olduğu görülmektedir. Parmak basmak ve harfine parmak basmak deyimleri de bu çerçevede değerlendirilmelidir. Çalışmada, ilk olarak deyimlerin güncel manaları üzerinde durulmuş, basılı ve elektronik sözlüklerde deyimlere verilen karşılıklar derlenmiştir. Sonrasında deyimler köken itibariyle sorgulanmış ve bu amaçla Arapça-Farsça bazı sözlükler gözden geçirilmiştir. Deyimlerin Türkçe’nin tarihi devirlerinde var olup olmadığı da ayrıca yapılan taramalarla belirlenmiştir. Son olarak şiir mecmuaları, tezkireler ve divanlardan temin edilen tanıklara göre deyimlerin, klasik edebiyatta sahip oldukları mana katmanları ortaya konmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

AY, Ümran. "KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE “GİDELİM B Rİ ŞEHRİNDEN” REDİFLİ GAZELLER ÜZERİNE BİR İNCELEME." Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi [Journal Of Old Turkish Literature Researches], November 30, 2023. http://dx.doi.org/10.58659/estad.1389967.

Full text
Abstract:
Klasik Türk şiirinde nazire yazma geleneği 14. yy’dan günümüze kadar devam etmiş bir gelenektir. Bu gelenek, şairler arasında adeta bir okul vazifesi görmüş, yeni şairlerin yetişmesini ve şiir meclislerinin canlılığını devam ettirmesini sağlamış, birbirleriyle çağdaş olan şairler arasında veya daha önceki yüzyıllarda yaşamış olan şairlerle sonrakiler arasında metinler arası bir köprü kurarak aynı redif veya kafiyeye farklı zaman ve zeminlerden anlam pencerelerinin açılmasını sağlamıştır. Nazire geleneği Anadolu sahası şairleri arasında çok daha sıklıkla görülmekle birlikte başta Nevâyî olmak üzere Çağatay, Azerbaycan sahasının temsilcisi şairlerin eserleri Anadolu’ya farklı dolaşım ağlarıyla gelmiştir. Bu şairlerden biri de Azerbaycan sahasında yetişmiş olan Kişverî’dir. Şairlik yönüyle Ali Şir Nevâyî’nin yakın takipçisi ve söyleyişteki lirizmiyle Fuzûlî’nin öncüsü olarak değerlendirilen Kİşverî’nin “gidelim bâri şehringdin” redifli gazeline Anadolu sahasında Fatih döneminin bazı şairleri tarafından nazireler yazılmıştır. Bu makalede Kişverî’nin ilgili gazeli Anadolu sahasındaki nazireleri şekil ve muhteva açısından değerlendirilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

YILDIZ, Dilber. "Klasik Türk şiirinde gönlün bir çocuk olarak ele alınışı: Tıfl-ı dil." RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, December 21, 2022. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1222130.

Full text
Abstract:
Klasik Türk şiiri mazmunlar çevresinde oluşan bir geleneğe sahiptir. Şairler mazmun dediğimiz ortak köklerden beslenerek orijinal söyleyişler yakalama çabası içinde olmuşlardır. Klasik Türk şiirinde âşığın belirgin özellikleri bulunmaktadır. Ağlaması, inlemesi, sevgilinin kapısında kul köle olması ile daima aşkında sergilediği kararlılık ve sadakat bu özelliklerin başında gelir. Bazen parça bütün ilgisinden yararlanılarak gönlün âşık yerine kullanıldığı da görülmektedir. Sosyal hayattan beslenen divan şairleri toplumun önemli bir parçasını oluşturan çocuğu oldukça dikkatli bir şekilde gözlemlemişlerdir. Aile ve okul gibi sosyal çevre içindeki durumu; ağlaması, sevinmesi, korkması gibi ruhsal yapısı ile bebeklik, okul çağı gibi gelişimsel dönemleri şairlerin üzerinde durduğu konular olmuştur. Şiirlerde çocuğu bu özellikleri ile anarak farklı söyleyişler elde etmişlerdir. Klasik Türk edebiyatında gönlün bir çocuk olarak düşünüldüğü örnekler oldukça fazladır. Şairlere göre gönül, durmaz, uslanmaz, laf anlamaz, söz dinlemez, istediği şeyde diretir. Biçaredir ve sevgilinin yardımına muhtaçtır. Onun bir gülümsemesiyle mutlu olabileceği gibi eziyetleri karşısında durmadan ağlar ve inler. Bu özellikler bağlamında klasik şairler, gönül ile çocuk arasında benzerlik kurmuşlar ve “tıfl-ı dil”, “dil tıflı” ya da gönül çocuğu gibi ifadelerle gönlü tanımlamışlardır. Çalışmada taranan divanlardan hareketle gönlün çocuğa teşbih edildiği örnek mahiyetindeki beyitler seçilmiştir. Bu beyitler çevresinde gönlün bir çocuk olarak ele alınırken hangi özellikleri düşünüldüğü, şairlerin bunları nasıl ifade ettiği üzerinde durulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

Özyürek, Dursun. "Şair Tezkirelerinden Hareketle Klasik Türk Edebiyatında Âlim-Şair Portresi." HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature), June 12, 2024. http://dx.doi.org/10.28981/hikmet.1457317.

Full text
Abstract:
Klasik Türk edebiyatında şairlerin yetiştiği meslek sınıflarının başında ilmiye sınıfı gelmektedir. Buna göre kadılık ve müderrislik başta olmak üzere ilmiye sınıfının çeşitli kademelerinde görev yapan şairler, bir yandan mesleklerini devam ettirirken diğer taraftan kültür ve şiir faaliyetlerinin içerisinde yer almışlardır. Bu anlamda “âlim” ve “şair” kimliklerini bir arada bulunduran bu şairler, klasik Türk edebiyatının gelişimi açısından önemli bir yere sahiptir. İlmiye sınıfından yetişen şairleri “âlim-şair” kavramı etrafında değerlendirmeyi teklif eden bu yazıda, XVI. yüzyıl şair tezkirelerinden hareketle âlim-şairlerin portresi ortaya çıkarılacaktır. İlk olarak “âlim-şair” kavramı açıklanmaya çalışılacak, ardından âlim-şairlerin portresini ortaya çıkaran üç temel özellik üzerinde durulacaktır. Bu çerçevede “ilim sahibi olma”, “çok yönlü olma” ve “farklı dillerde şiir yazabilme” olarak ele alınan bu özellikler, şuara tezkirelerinden alınan örnekler yardımıyla açıklanacaktır. Bu kapsamda Sehî Bey’in (ö. 1548) Heşt-Bihişt’i, Latîfî’nin (ö. 1582) Tezkiretü’ş-Şu’arâ’sı, Bağdatlı Ahdî’nin (ö. 1593) Gülşen-i Şu’arâ’sı, Âşık Çelebi’nin (ö. 1572) Meşâ’irü’ş-Şu’arâ’sı, Kınalızâde Hasan Çelebi’nin (ö. 1604) Tezkiretü’ş-Şu’arâ’sı, Beyânî’nin (ö. 1597) Tezkiretü’ş-Şu’arâ’sı gibi tezkirelere ve Gelibolulu Mustafa Âlî’nin (ö. 1600) Künhü’l-Ahbâr adlı eserinin tezkire kısmına sıklıkla gönderme yapılacaktır. Bunun yanında tezkirelerde âlim-şairlerle ilgili kullanılan tabir ve ifadeler de değerlendirilecektir. Ayrıca bu yazıda XVI. yüzyıl şair tezkireleriyle ilgili bazı gözlemlere de yer verilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

TAŞDEMİR, İpek. "BÂKÎ’YE YAZILAN BİR NAZİRE VUKÛFÎ’NİN “KULAK ÇEKER” REDİFLİ ŞİİRİ." KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi, March 26, 2024. http://dx.doi.org/10.51592/kulliyat.1414440.

Full text
Abstract:
Redif, Türk edebiyatında en eski ve vazgeçilmez ses ögesidir. Türk şiir geleneğinde başlangıçtan günümüze kadarki süreçte şairlerin en önemli ahenk malzemelerinden biri redif olmuştur. Öyle ki bazen redif, tek başına şiirin anlam çerçevesini belirlemiştir. Bu durum, özellikle Divan şairleri tarafından yazılan kaside ve gazellerde sıkça görülmektedir. Örneğin, Divan şiirinde belli bir redif temel alınarak yazılan bazı kaside ve gazeller, yazıldıkları redifle isimlendirilmiştir. Hatta bazı özel redifler, şairler tarafından çok beğenilmiş, gerek çağdaşları gerek halefleri tarafından aynı redif çerçevesinde bu şiirlere nazireler yazılmıştır. Divan şiirinin önde gelen şairlerinden Bâkî’nin şiirlerinin nazire geleneği çerçevesinde pek çok şaire ilham verdiği bilinmektedir. Bâkî’nin “kulak çeker” redifi de bu geleneği yansıtan güzel örneklerden biridir. Bu redif Divan şairleri tarafından çok sevilmiş; Ulvî, Nev’î, Tâlib gibi usta şairler bu redifte nazireler kaleme almıştır. Bâkî’nin çağdaşı olan XVI. yy. Divan şairlerinden Vukûfî’nin “kulak çeker” redifli şiiri de Bâkî’nin şiirine yazılan nazirelerden biridir. Bu çalışmada, Vukûfî’nin hayatı ve edebi şahsiyeti tanıtılarak “kulak çeker” redifli şiiri, muhteva ve biçim yönünden incelenecek ve nazire geleneği kapsamında Bâkî’nin şiiri ile karşılaştırılacaktır
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
18

UÇAR, İlhan. "SÖNMEZ’DE SÖNMEYEN ATEŞ: VATAN." ULUSLARARASI TÜRK LEHÇE ARAŞTIRMALARI DERGİSİ (TÜRKLAD), November 16, 2022. http://dx.doi.org/10.30563/turklad.1173862.

Full text
Abstract:
Her insan üzerinde bağımsız olarak yaşayabileceği bir coğrafya ister. Ancak coğrafya vatana dönüştürülemediği sürece hep geçicidir. Coğrafyanın da vatana dönüşebilmesi için üzerinde yaşayan insanların her alanda mücadele vermesi gerekir. Bu dönemlerde insanları uyandıran, onlara millî duyguların heyecanını kazandıran kesim, elbette ki şairler ve yazarlardır. Şairler yazdıkları şiirlerin içerikleriyle anılırlar. Türk edebiyatında yazdıkları şiirlerin içerikleriyle birtakım şairler “vatan şairi” olarak anılmışlardır. Anadolu Türk edebiyatında Nâmık Kemal, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul gibi şairler, millî düşünceyi ön plana çıkararak millî şair / vatan şairi unvanlarıyla anılmaktadırlar. Azerbaycan Türk edebiyatında ise mevcut şairlerin birçoğu millî şair / vatan şairi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahtiyar Vahapzade, Kerim Meşruteçi (Sönmez), Samet Vurgun, Mehmet Araz, Mehmet Aslan, Mehmet İsmail, Nebi Hezri ve benzeri şairlerde görülen vatanı her şeyden üstün tutmak düşüncesi, emperyalist dünya düzeninde bir abide gibi yükselmektedir. Kerim Meşruteçi (Sönmez), Tebriz’de doğmuş, büyümüş, Kuzey’de kalan Azerbaycan topraklarını, yaşadığı topraklarla birlikte vatan bilmiştir. Şiirlerinde ağırlıklı olarak, vatan, anavatan, dil, aile, soy ve diğer millî değerler üzerinde durmuştur. Bu değerlerin korunması ve yükseltilmesi için en coşkulu mısralarını söylemiştir. “Odlar ülkesi şairi” Sönmez, şiirlerinde yaktığı vatan ateşini hep canlı tutmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
19

TUĞCU, Emine. "Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Delilik: Son Asır Türk Şairleri." Milli Folklor, August 26, 2022. http://dx.doi.org/10.58242/millifolklor.1061252.

Full text
Abstract:
Osmanlı’da matbaa kültürünün tam olarak içselleştirilmediği, bununla birlikte sözlü kültürden yazılı kültüre geçiş sürecini tartışmaya imkân tanıyan XIX. ve XX yüzyıl başlarına ait biyografi metinleri, “delilik” konusunda içerdiği bilgilerle toplumun deliliğe bakış açısını yansıtan önemli kaynaklar arasında yer alır. Türk halk bilimi çalışmalarında “delilik” kavramı, şimdiye kadar biyografi metinlerinden hareketle tartışmaya pek açılmamıştır. Halk âşıklarını konu edinen şairnâmelerde, tezkirelerde olduğu kadar şairlerin özel yaşamlarıyla ile ilgili detaylar yer almaz ancak tezkireler halkın yaşayışı ilgili içerdiği bilgiler açısından halk bilimi için de önemli birer kaynak niteliğindedir. “Her topluluğun kendi folkloru vardır” sözünden yola çıkarak şehir kültürüne ait, üst sınıfa mensup eğitimli şairlerin bir grup olmasından hareketle Osmanlı’nın son döneminde “deli” olarak adlandırılan şairler toplumda nasıl karşılanmışlardır sorusu üzerine düşünmek gerekir. Bu yazıda Son Asır Türk Şairleri’nde “deli” olarak adlandırılan şairler, hem kültür çevreleri ve dönemleri açısından hem de toplumsal zihniyetin bakış açışından karşılaştırmalı bir şekilde tartışılacaktır. İbnülemin Mahmud Kemal İnal tarafından Kemâlü’ş Şuarâ adıyla yazılan, ancak basımı sırasında Son Asır Türk Şairleri adıyla yayımlanan tezkire XIX. yüzyıl sonları ile XX. yüzyıl başlarında akıl sağlığı yerinde olmayan şairlerin biyografilerine de yer verir. Son Asır Türk Şairleri’nde çeşitli sebeplerle akıl sağlığını kaybeden ve normal dışı davranışlar sergileyen şairlerden söz edilirken bu şairlerden bir kısmının akıl hastalığından ziyade aykırı kişilikleriyle ön plana çıktığı görülür. Ayrıca bu kişilerin tezkirede deli, mecnun ve meczup şeklinde farklı adlandırmalarla ele alındığı fark edilir. Bu sebeple yazıda, tezkirede yer alan şairler arasında aykırılık yaratan durumlar nelerdir, akıl sağlığını yitiren şairlerin deli, mecnun ve meczup gibi ayrıştırılmasında ayırt edici unsurlar nelerdir, bu adlandırmalar “romantik”, “akıllı” ve “kutsal” deli kavramları çerçevesinde tartışılabilir mi gibi sorulara cevap aranacaktır. Osmanlı toplumunda akıl sağlığı yerinde olmayan kişilerin, hastalıklarının derecesine göre farklı uygulamalara tabii tutulduğu, genellikle gündelik hayatta diğer insanlar ile iç içe bir yaşam sürdükleri ve toplumsal alandan dışlanmadıkları görülür. Michael W. Dols deliliği “romantik”, “akıllı” ve “kutsal” olmak üzere üç şekilde sınıflandırır. Son Asır Türk Şairleri’ndeki biyografilere bakıldığında, Dols’un sınıflandırmasında olduğu gibi deliliği birbirinden ayırmak pek mümkün görünmemektedir. “Romantik” deli olarak adlandırılabilecek bir kişinin aynı zamanda “akıllı” ve “kutsal” delilik özellikleri taşıdığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte “romantik” delilikle “akıllı deliliğin” bir arada ve aynı şekilde “akıllı” delilik ile “kutsal” deliliğin birlikte görüldüğü de dikkati çekmektedir. Ayrıca eserde akıl sağlığı yerinde olmayan kimi şairlerin yaşadıkları büyük travmalar neticesinde, sonradan akıl sağlıklarını kaybettikleri anlaşılmaktadır. Akıl sağlığını yitirmelerindeki neden ailevî, sosyal ve siyasal olabildiği gibi edebî metinlerin etkisiyle de ilişkilidir. Edebî metinlerde Mecnun tipinin âşık kimliği için bir model teşkil etmesi, şairleri Mecnun gibi davranmaya itmiş görünmektedir. Yaşamlarının merkezine aşkı alarak toplumdan kendilerini izole eden şairler, karşılarına çıkan otoriteye de karşı çıkmışlardır. Dönemin siyasi atmosferine bağlı olarak iktidara muhalif eleştiriler getiren şairler de aykırı bulundukları için deli olarak adlandırılmıştır. Hatta deli olmamalarına rağmen bazıları hükûmete yönelik eleştirilerde bulundukları için herhangi bir cezaya maruz kalmamaları için yakınları tarafından deli kılıfına sokularak akıl hastanesine yatırılmışlardır. İçki içmek de sözlü kültürde delilik sebebi olarak görülmüş, içkiye müptela şairlerin akıllarını “doğru yolda” kullanamadıkları için trajik sonları ibretlik bir ders olarak okura sunulmuştur. Tanrı aşkıyla cezbeye kapılan meczupların ise normal dışı davranışlar göstermesi toplumsal hayatta olağan karşılanmış, hatta bu kişilerin bilinmezlik âleminin habercileri olarak makamlarının velilik mertebesinde olduğu düşünülmüştür. Toplumsal kurallara uymamaları, dini vecibeleri yerine getirmemeleri, normal dışı davranışlar sergilemeleri, aşka ve içkiye müptela olmaları yadırganmamıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
20

ÜNAL, Mehmet. "Klasik Türk Şiirine Tasavvufun Tesiri: Rumelili Mutasavvıf Şairler Örneği." Turkish Research Journal of Academic Social Science, December 24, 2023. http://dx.doi.org/10.59372/turajas.1388508.

Full text
Abstract:
Tasavvuf, kalp bilgisi olarak tanımlanan ve manevi deneyimlere odaklanan bir alan olarak bilinir. Türk klâsik edebiyatının önemli kaynaklarından biridir. Eşyalara ve olaylara nasıl bakılırsa bakılsın, hemen her divan şairinin şiirlerinde tasavvufun etkileri görülür. Bazı şairler şiirlerinde tamamen tasavvufu işlerken, bazı şairlerde ise tasavvuf sadece motif olarak görülür. Tasavvufun hayata geçirilmesi tarikatlar vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Bir tarikata katılmak için bir olgun rehbere, yani mürşid-i kâmile ihtiyaç vardır. Tarikatlarda mürşitlerin liderliğiyle alt şubeler oluşmuş ve zamanla anlayış ve yöntem farklılıkları nedeniyle birçok şube ortaya çıkmıştır. Osmanlı İslam toplumunda asırlardır tarikatlar, Müslümanların vazgeçilmez unsurları olmuştur. Zaviye ve tekkelerin bir amacı da topluma dini, ahlaki ve sosyal faaliyetler sunarak gönüllü müesseseler haline gelmişlerdir. Tasavvuf ve tarikatlar Osmanlı dini yaşamında olduğu kadar sosyo-kültürel hayatta da önemli bir yere sahipti. Bu etki, divan şairlerinin hayatlarında ve şiirlerinde görülebilir. Tezkirelere göre, şairler Halveti, Gülşeni, Celveti, Hamzavi, Mevlevi, Nakşi, Bektaşi, Bayrami, Kadiri, Şa'bani, Üveysi ve Hurufi tarikatlarından birine intisap etmişlerdir. Tarikatlar, şairlere manevi ilham kaynağı olmuş ve şiirlerinde tasavvufi motiflerin kullanılmasına yol açmıştır. Şairler, tarikatlara bağlılıklarını şiirlerinde ifade etmiş ve bu tarikatların öğretileriyle şekillenen bir dünya görüşü ortaya koymuşlardır. Bu şekilde, tarikatlar Osmanlı edebiyatının ve kültürünün önemli bir parçası olmuştur. Bu dönemde, birçok şair, zamanın gerektirdiği şartlardan ötürü tasavvufa ilgi duymuş ve seyr-i suluk yoluyla makam sahibi olmuştur. Bazıları ise şeyhlik ve postnişinlik makamına yükselerek bu görevi üstlenmiştir. Bu çalışmada, Rumeli menşeli 17-18. yüzyılda yaşamış bazı tarikat mensubu divan sahibi bazı şairler üzerinde durulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
21

ÖZEROL, Nazmi. "BİR ÂŞIKLIK NİŞÂNESİ: KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE "YARA"." KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi, February 10, 2024. http://dx.doi.org/10.51592/kulliyat.1392938.

Full text
Abstract:
Şiirin malzemesi sözcüklerdir. Şairler; duygu ve düşüncelerini, hayallerini, hayata dair ne varsa sözle ortaya koyarlar. Ancak okuyucuyu etkilemeyi ve duygulandırmayı amaçlayan şairler, çoğu zaman gündelik dilde kullanılan sözcüklere edebî sanatlardan, çağrışımlardan, imge ve tasarımlardan yararlanarak yepyeni anlamlar kazandırırlar. Bu bakımdan şiirsel dil, dilin özel bir işlev ve amaçla kullanılması anlamına gelir. Şiir dilinde dilin daha özel ve üst düzeyde kullanıldığı görülür. Klasik dönem şairleri de şiir dilinin en geniş imkânlarından biri olan mazmunlarla/imgelerle duygu ve düşüncelerini estetik zevk verecek şekilde ortaya koymuşlardır. Klasik şiirin geleneksel yapısı içinde mazmunlar, imajlar her ne kadar ortak olsa da şairlerin çoğu, müşterek malzemeyi kullanırken ortaya koyduğu eserlere şahsi mührünü vurmuştur. Bu çalışmada Klasik Türk şiirinde “yara” göstergesinin temel (göndergesel) anlamının yanı sıra farklı tasarımlar ve duygu değerleri dikkate alınarak başka göstergelerle birlikte oluşturduğu yeni anlam boyutları ortaya konmuştur. Özellikle tamlamalar yoluyla yapılan bağdaştırmalarda “yara” göstergesinin insan zihninde oluşturduğu çeşitli tasarımların devreye sokulduğu görülmüştür. Bu tasarımlar, renk bakımından “kırmızılık, parlaklık” şekil bakımından “yuvarlaklık, düzlük” soyut bakımdan “acı, kıymet, bedel ödeme, belirginlik, işaret, kanıt, çokluk vb.” şeklinde sıralanabilir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
22

SOYSAL, Umut, and Ali Emre ÖZYILDIRIM. "Filibeli Ahmet Efendi Örneğinde Tanzimat Dönemi Edebi Patronaj İlişkilerinin İşleyiş Süreci." Balkanlarda Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları, July 11, 2023. http://dx.doi.org/10.47139/balted.1314740.

Full text
Abstract:
Türk edebiyatının en uzun periyodu sayılan İslam etkisinde gelişen Türk edebiyatı, edebiyat tarihçileri tarafında divan edebiyatı, klasik Türk edebiyatı, eski Türk edebiyatı gibi tanım ve tariflerle adlandırılmaktadır. 15. yüzyıldan itibaren klasik örneklerini veren Türk edebiyatının bu dönemi, 19. Yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı Devleti'nde yaşanmaya başlanan siyasi, iktisadi ve idari dönüşümden doğrudan etkilenmiş, Tanzimat süreci ile birlikte batı etkisinde, yeni şekil ve içeriklerle üretilen bir edebiyat oluşmaya başlamıştır. Söz konusu edebi dönem, batı tesirinde gelişen Türk edebiyatı olarak bilinmektedir. Ancak bu dönüşüm süreci çok hızlı ve ani olmamış, klasik dönemdeki tür, şekil ve içeriklerin değişmesi zaman içerisinde gerçekleşmiştir. Bu değişim sürecinden doğrudan etkilenmeyen klasik şiir geleneğini bir başka unsuru, şairlerce şiirlerin yazılış ve sunuluş süreçleridir. Şairler bu dönemde de şiirlerini yine belirli bir memduha/patrona sunmuşlar, bu şiirleri karşılığında sosyal ve iktisadi beklentilere girmişlerdir. Balkan coğrafyasında yaşayan Osmanlı şairleri de Osmanlı edebiyatının en büyük koruyucusu ve hamisi olan padişahla edebi bir iletişim halinde olmuşlar, padişahtan bir takım talep ve beklentilerde bulunmuşlardır. Bu yazıda Abdülaziz devri şairlerinden olan ve Muhtar mahlası ile şiirler yazan Filibeli Ahmet Efendi'nin sultanla kurduğu edebi patronaj ilişkisi incelenmiş, Muhtar'ın sultana sunduğu şiir üzerinden Tanzimat dönemi devlet sanat ilişkisi hakkında bazı tespit ve değerlendirmelerde bulunulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
23

YAKIŞIR, Akif. "Klasik Türk Edebiyatında “Tahmis-i Hod”: Kendi Şiirini Tahmis Eden Şâirler ve Şiirleri." HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature), January 12, 2023. http://dx.doi.org/10.28981/hikmet.1198252.

Full text
Abstract:
Bu çalışmada, klasik Türk edebiyatında kendi şiirlerini tahmis eden şairler ve şiirleri incelendi. Bu makale; Giriş, Kendi Şiirini Tahmis Eden Şairler ve Şiirleri, Sonuç olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde tahmisin tanımı yapıldı, tahmisin musammatlar içindeki yeri belirtilerek şekilsel özelliklerine değinildi. İncelenen bine yakın divanda 14 şairin kendi şiirlerini tahmis ettikleri bu şairlerin 61 tahmis-i hod yazdıkları tespit edildi. Tahmis-i hod yazdıkları tespit edilen şairler: Revâni, Hayâlî, Kabûlî İbrahim Efendi, Gelibolulu Mustafâ Ali, Seyyid Nakıb-zâde Nimeti, Ahmed Nâmi, Halepli Edib, Hasan Sezai, Haşmet, Lebib, Resmî, Ali Baba, Osman Nevres, Trabzonlu Hazinedar-zâde Âgâh Osman ve Abdi-i Karahisari olarak sıralandı. Türk edebiyatında kendi şiirini tahmis eden şairler yüzyıllara ayrılarak kronolojik olarak sıralandı. Şairlerin hayatları kısaca anlatıldı. Tahmis edilen şiirin divandaki yeri belirtilerek yapılan tahmislerin ilk bendleri verildi. Tahmis edilen şiir tahmisin zemini olarak kullanıldığında değişikliğe uğramışsa yapılan değişiklik de belirtildi.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
24

TUĞCU, Emine. "SON ASIR TÜRK ŞAİRLERİ’NDE SÜRGÜN ANLATILARI." Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi (HÜTAD), December 20, 2022. http://dx.doi.org/10.20427/turkiyat.1106502.

Full text
Abstract:
İbnülemin Mahmud Kemal İnal tarafından Kemâlü’ş Şuarâ adıyla yazılan ve basımı sırasında Son Asır Türk Şairleri adıyla yayımlanan eser, Türk edebiyat tarihinde tezkire geleneğinin son, modern biyografinin ilk örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığınca beş cilt ve yaklaşık 2800 sayfa olarak yayımlanan biyografik eserde, 566 şairin biyografisine yer verilir. Eserde şairlerin biyografileri yazılırken aynı zamanda Osmanlı’nın son dönem kültür tarihine ışık tutacak önemli bilgilere de yer verilir. Osmanlı kültür tarihi çerçevesinde ele alınabilecek konulardan biri, sürgün kavramının Osmanlı toplumunda nasıl karşılık bulduğudur. Eserde, biyografileri yazılan şairlerin hangi sebeplerle sürgünle cezalandırıldığına ve bu cezaların nasıl uygulandığına dair önemli bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca dönemin ruhunu temsil eden yazarlardan biri olan İnal’ın sürgün konusuna yaklaşımı da tartışılması gereken bir konudur. Bu yazıda Son Asır Türk Şairleri eserinden hareketle XIX. yüzyılda hangi şairler ne gibi suçlamalarla sürgüne gönderilmiştir, sürgünün işleyişine yönelik uygulamalar nasıl olmuştur, sürgün cezasının affı nasıl gerçekleşmiştir ve dönemin ruhuna göre sürgüne dair nasıl bir algı oluşmuştur soruları tartışılacaktır. Sürgüne gönderilen şairlerin büyük çoğunluğunun iktidara yönelik muhalif eylemleri yüzünden sürüldüğü hatta siyasi eylemlerine son verilmek amacıyla merkezden uzak adalarda kalebent olarak cezalandırıldığı dikkati çeker. İnal, iktidara yönelik muhalif tutum sergileyen kişilerin sürgünle cezalandırılmasını olağan karşılar; iktidarın haksız kararlarına karşı bile sükûnetin korunması gerektiğine işaret eder. Ancak âlimler arasında gözden düşürme maksadıyla “Bektaşi” suçlamasıyla şairlerin sürgüne gönderilmesini eleştirir. Eserde sürgünün insan psikolojisini sarsacak “hüzünlü bir yazgı” olduğu “sezdirme yoluyla” yansıtılır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
25

Eren, Yusuf. "CENAB ŞAHABEDDİN VE TEVFİK FİKRET’İN POETİKASI ÜZERİNE BİR İNCELEME." Turkish Academic Studies - TURAS, March 28, 2024. http://dx.doi.org/10.54566/turas.1448780.

Full text
Abstract:
Şiir üzerine düşüncelerin, görüşlerin ifade edildiği yazıların tümü anlamına gelen Yunanca asıllı poetika terimi ilk defa Antik Çağ filozoflarından Aristo tarafından kullanılmıştır. Türk edebiyatında Cumhuriyet Dönemi’nde poetik metinlerin ağırlık kazandığı, poetika teriminin kullanılmaya başlandığı görülse de cumhuriyet öncesi dönemde düzenli ve derli toplu olmasa bile şiir hakkındaki fikirlerin kaleme alındığı söylenebilir. Tanzimat Dönemi’nin başlangıcından itibaren resmî olarak Batı etkisine giren Türk edebiyatında Servet-i Fünûn Dönemi şairleri şiir hakkındaki fikirlerini çeşitli yazılarında ifade etmişlerdir. Batı edebiyatının daha fazla tesiri altında kalan şairler Batı’dan gelen yeni görüşlere önem vermişler, edebî açıdan yetkinlik kazanmak istemişlerdir. Bu çalışmada Servet-i Fünûn Dönemi şairleri Cenab Şahabeddin ve Tevfik Fikret’in şiire dair görüşleri edebiyat ve sanat bağlamında ele alınmış, şairler adına poetik bir inceleme yapılmaya çalışılmıştır. Kendilerinden sonra gelen birçok şairi tesiri altına almış olan Cenab Şahabeddin ve Tevfik Fikret’in şiirle ilgili fikirleri Türk edebiyatında çok önemli bir yere sahiptir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
26

KALKANDELEN, Ayşe Hilal. "NEVÂÎ’NİN FARSÇA ŞİİRLERİNDE HÂFIZ ETKİSİ." Nüsha Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, November 14, 2023. http://dx.doi.org/10.32330/nusha.1345085.

Full text
Abstract:
Hâfız-ı Şîrâzî, sözünün açık, fasih ve ahenkli kullanımı, mazmunlarının inceliği ve sanatının güçlülüğü ile ün salmış, lisânü’l-gayb olarak bilinen usta bir şair, edebî ve şer‘î ilimlere vakıf bir âlimdir. Bu özellikleriyle onun edebiyattaki tesiri çok kapsamlıdır. Bu tesir sadece İran edebiyatına has olmayıp, özellikle Divan edebiyatında köklü bir şekilde kendini göstermektedir. XIV ve XV. yüzyıllarda Hâfız-ı Şîrâzî tesiri tercüme mahiyetindedir. Türk Divan şairleri Şeyhî, Ahmet Paşa, Fuzûlî, Bâkî, Nef‘î gibi şairler Hâfız-ı Şîrâzî’den istifade etmişler, ona olan hayranlıklarını gazellerini tahmis ederek, nazîreler yazarak, onun gazelinin tavrını, edasını, veznini ve kafiyesini kullanarak göstermişlerdir. İzzet Ali Paşa da Hâfız-ı Şîrâzî’nin gazeline Farsça nazîre söylemiş şairlerdendir. Hâfız-ı Şîrâzî’nin diğer şairlere tesiri Türk edebiyatında Tanzimat devri ve sonrasında da devam etmiştir. XV. yüzyıl Çağatay edebiyatı şairi Ali Şîr Nevâî de bir Hâfız-ı Şîrâzî meftûnudur ve Farsça Divanı’ndaki gazellerinden bir kısmını Hâfız- ı Şîrâzî’nin etkisinde kalıp yazdığı şiirler oluşturmaktadır. Ali Şîr Nevâî de ünü bütün Türk dünyasına, İran ve Hindistan’a, Orta Asya’ya yayılmış olan Türk edebiyatında etkisi büyük olan bir şairdir. Pek çok şair onun şiirlerine de nazire söylemiştir. Bu çalışmada Hâfız-ı Şîrâzî’nin Ali Şîr Nevâî şiirlerine etkisini göstermek amacıyla; gazeller üzerinde bir karşılaştırma yapılmıştır. Karşılaştırma yapılırken, sistematik işlenen konulara göredir. Konular, dokuz başlık altında Farsça beyitlerin anlamları ve beyitler arası benzerlik ve farklılıklar belirtilerek ifade edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
27

VURAL, Emre. "“Piyonun Satranç Tahtasından Sevgiliye Uzanan Yolculuğu”." RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, March 20, 2024. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1454405.

Full text
Abstract:
Gerçek hayattaki savaşın çeşitli kurallar ile oyuna dönüştürüldüğü satranç, Doğu ve Batı medeniyetleri tarafından tarihî süreç içinde oldukça beğenilmiştir. Toplumun her kesimi tarafından benimsenen bu oyun, sosyal hayatın bir parçası olmayı başarmıştır. Bunun bir neticesi olarak da sözlü ve yazılı kaynaklarda satranç oyununa dair pek çok unsur milletlerin kültürel hafızasında barınmaktadır. Osmanlı dönemindeki sosyal hayat hakkında tarihî bilgileri okuyucularına sunan klasik Türk edebiyatında da bu bağlamda satrançla ilgili metinlere rastlanmaktadır. Divan şairleri, bazen çeşitli şiirlerinde satrançla ilgili kaideleri anlatmış bazen de satranç oyunundaki taşlardan ve kaidelerden yola çıkarak hayalî tasvirler oluşturmuşlardır. Satranç oyunundaki taşlardan biri olan piyon da şairlerin çeşitli anlamlar yüklediği unsurlardan birisidir. Klasik Türk edebiyatındaki âşık tipinin temsilcisi durumunda olan ve kendilerini piyon taşıyla özdeşleştiren şairler, duygu ve düşüncelerini satranç oyununun kuralları üzerinden okuyucuya aktarmıştır. Divan şairinin hayal dünyasının satranç tahtasına aktarıldığı metinlerde şairler, sevgiliye ulaşmak için verdikleri mücadeleyi çeşitli benzetmelerden yararlanarak piyon vasıtasıyla dile getirirler. Çalışmamızdaki asıl amaç, divan şairlerinin satranç oyununda bir taş olan piyon üzerinden nasıl tasvirler oluşturduklarını, hangi duyguları ve düşünceleri kurguladıklarını tespit etmektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
28

AYDIN, Abdullah. "OSMANLI ŞAİRLERİNE GÖRE GENCELİ NİZÂMÎ." Türk Dünyası Araştırmaları, December 8, 2022. http://dx.doi.org/10.55773/tda.1164327.

Full text
Abstract:
Türklerin İslamiyet’e geçmesiyle başlayan edebî geleneğe genel adıyla Divan Edebiyatı veya Klasik Türk Edebiyatı denilmektedir. Bu edebiyatın daha yaygın olduğu ve geliştiği dönem, Osmanlı hâkimiyeti zamanındadır. Bu sebeple Osmanlı Edebiyatı demek de doğru ve yerinde bir ifade olarak kabul görmektedir. Hamse sahibi bir şair olarak Genceli Nizâmî, Osmanlı şairleri tarafından takip edilmiş, örnek alınmıştır. Edebî bir iddiası olan şairler kendilerini Genceli Nizâmî ile kıyaslamışlardır. Bu karşılaştırmalarda Genceli Nizâmî’ye nazaran kendilerini çoğu zaman aynı seviyede, bazen yukarıda görmüşlerdir. Büyük bir Türk şairi olması yönüyle Genceli Nizâmî’yi kendilerinden daha üstün görüp, onun açtığı edebî yolda eser vermeyi vazife edinen şairlerin varlığı da görülmektedir. Bu makalede Osmanlı şairlerinin kendileri ile Genceli Nizâmî arasında yaptıkları karşılaştırmalar ve etkilenme yönleri üzerinde durulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
29

BATUR, Halil. "ABDURRAHMAN SÂMÎ SARÛHÂNÎ’NİN ESMÂ-İ HÜSNÂ KASİDESİ." Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, July 29, 2022. http://dx.doi.org/10.20322/littera.1125500.

Full text
Abstract:
İslami Türk edebiyatının en yaygın türlerinden biri doğrudan Allah’ı, isim ve sıfatları ile anlatan eserlerdir. Şairler, doğrudan Cenab-ı Hak ile ilgili herhangi bir türde eser yazmayı kendileri için şeref ve dua vesilesi olarak görmüşlerdir. Neredeyse tüm divan şairleri ve mutasavvıf şairler Yüce Allah’ı tanıtma, onun varlığı ve birliğini ifade etme, ona yalvarıp yakarma, dua etme amacıyla pek çok eser kaleme almışlardır. Özellikle tevhid, münâcât ve esmâ-i hüsnâ türünde karşımıza çıkan bu tür eserler, manzum ya da mensur olarak yazılabilirler. Bu tür eserler, genellikle divanların bir bölümünü teşkil etmekle birlikte müstakil bir eser olarak yazılanlar da vardır. Söz konusu türlerden biri de doğrudan Allah’ın isimlerini konu alan esmâ-i hüsnâlardır. Esmâ-i hüsnâ konusu çerçevesinde yazılan eserler esmâ-i hüsnâyı tek tek sayan eserler, esmâ-i hüsnâ şerhleri, esmâ-i hüsnâ muammaları, esmâ-i hüsnânın havassını anlatan eserler şeklinde tasnif edilebilir. Türk edebiyatında esmâ-i hüsnâyı konu alan şairlerden biri de XIX. asırda yaşamış bir Uşşâkî şeyhi olan Abdurrahman Sâmî Saruhânî’dir. Çalışmamızda öncelikle bir edebî tür olarak esmâ-i hüsnâ ve Türk edebiyatında yazılan manzum esmâ-i hüsnâlar ile ilgili bilgiler verilecektir. Sonrasında Abdurrahman Sâmî Sarûhânî ve eserleri tanıtılacak, şairin “Kasidetü’l-Esmaü’l-Hüsna” adlı manzumesi şekil ve muhteva bakımından incelenecek, çalışmamızın sonunda söz konusu manzumenin transkripsiyonlu metni verilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
30

ÖZKAYA, Hilal. "Yeni Türk Dergisinde “Kızılbaş Şairleri”." Edebî Eleştiri Dergisi, March 16, 2024. http://dx.doi.org/10.31465/eeder.1434418.

Full text
Abstract:
Halkevleri, cumhuriyetin halkçılık ilkesi bağlamında, yeni devletin ilke ve inkılâplarının topluma anlatılması, toplumun her alanda eğitilmesi için açılan kurumlardır. Atatürk’ün talimatıyla 1932’de kurulan halkevleri, kısa zamanda tüm ülkeye yayılmıştır. Başlarda büyük bir heyecanla 9 şubede hayatın hemen her alanına yönelik halk eğitim çalışmaları yapmıştır. Demokrat Parti iktidara gelince (1950) ise kapatılarak ilk dönemi sonra ermiş olur. Halkevleri, çalışmalarının meyvelerini sunmak için dergiler çıkarır. Bu dergilerde pek çok konuda önemli yazılar yayımlanır. Her halkevinin dergisi kendine özel olduğundan dergilerde ait oldukları yörenin halk kültürüne ve edebiyatına, toplumsal yapısına ait pek çok kıymetli bilgi yer alır. İstanbul Eminönü Halkevi dergisi Yeni Türk de zengin içerikli halkevi dergilerden biridir. Bu çalışmada İstanbul Eminönü Halkevi dergisi Yeni Türk’te halk edebiyatı konusundaki önemli yazılardan olan Vâhit Lütfî Salcı’nın “Kızılbaş Şairleri” başlıklı seri yazısı incelenecektir. Alevi şairler hakkında yapılan bu incelemede şairler ve şiir örnekleri yer alır. Bu yazı, cumhuriyet dönemi politikalarında herhangi bir ötekileştirmeye yer vermeden halkın bütün değerlerine sahip çıkıldığının bir göstergesi olarak okunabilir. Türk kültürünün önemli bir parçası olan Alevilik ve Alevi şairlerine verilen değerin daha iyi anlaşılması için özellikle süreli yayınlar ekseninde yapılacak bu tür çalışmaların konuya verilen değeri daha çok ortaya çıkaracağı anlaşılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
31

ARI, Ramazan. "Farewell in Ghazals of Classical Turkish Poetry." Edebî Eleştiri Dergisi, October 7, 2023. http://dx.doi.org/10.31465/eeder.1344434.

Full text
Abstract:
Hayatın içindeki klasik haliyle dahi duygusal ve estetik gerilimi ihtiva eden veda, şairlerin muhayyilesinde yeni boyutlar kazanarak estetik bir hüviyete bürünür. Klasik Türk şiirinde veda, gazeller itibariyle mercek altına alındığında, üç çeşidinden söz edilebilir: Kederi doğuran veda, mutluluğu getiren veda ve gayr-ı ihtiyari veda. Kederi doğuran vedada, veda edenle veda edilen arasındaki sevgi bağı, hasreti ve kederi doğurur. Bu tarz vedada ayrılık bir kopuştur. Sevgi bağıyla birbirine bağlı özne ve nesne istemsizce birbirinden ayrılır. Hasret, aradaki bağın duygu boyutunda devamıdır. Mutluluğu doğuran vedada ise veda eden ile veda edilen arasındaki olumsuz bağ, veda nesnesinden duyulan rahatsızlık, memnuniyetsizlik ya da birlikteliğin zorunlu bir beraberlik olması itibariyledir. Bu tür vedada ise ayrılık bir kurtuluştur. Getirdiği mutluluk buna bağlıdır. Gayr-ı ihtiyari yapılan vedada ise ayrılık, bir yitiriş, bir vazgeçiştir. İstemsizce, bazen gereklilikten bazen de zorunluluktan yapılır. Veda çeşitlerinin yanında klasik Türk şiiri şairleri, özellikle veda öznesi ve veda nesnesinin farklı kullanımlarıyla birçok kompozisyon oluşturarak kavramı zenginleştirmişlerdir. Veda biçimlerine de şiirlerinde yer veren şairler vedayı, yalnızca sevgili ile âşık arasında gerçekleşen klasik bir eylemin ötesine taşımışlardır. Bu çalışmada klasik Türk şiiri gazellerinde veda kavramı, veda türleri, veda eden/edilenler ve veda biçimleri itibariyle ele alınmak suretiyle incelenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
32

ACAR, Gülsüm, and Mustafa GÜNEŞ. "KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE BAL." ANASAY, November 30, 2023. http://dx.doi.org/10.33404/anasay.1369749.

Full text
Abstract:
ÖZ Balın, tarihi geçmişinin çok eski dönemlere dayandığı bilinmektedir. Bugün dünyanın bilinen en eski balının Mısır firavun mezarlarında bulunduğu tespit edilmiştir. Arkeologlar antik mezarlarda gömülü hâlde bulunan birçok bal ve balmumu kalıntısına rastlamışlardır. Bal yüzyıllar boyunca bir besin maddesi olarak mutfaklarda yerini alırken Osmanlı mutfak kültürünün de bir vazgeçilmezi haline gelmiştir. Saray halkının sevdiği ve tükettiği tatlılar arasında bulunan bal birçok özelliği sayesinde gerek tıp alanında gerekse alternatif tıpta sıkça tercih edilen bir ürün olmuştur. Bal hem besin maddesi hem de tedavi amaçlı kullanılan bir malzeme olması dolayısıyla birçok araştırma ve inceleme alanın da ilgi odağı haline gelmiştir. Bu çalışma çerçevesinde divan şairleri balla ilgili olan kavramları şiirlerinde önemli bir materyal kaynak olarak kullanmışlardır. Kadınların güzellik için kullandığı ürünler arasında bulunan bal, klasik Türk şairleri tarafından sevgilinin güzellik unsurunu ifade edebilmek için kullanıldığı görülür. Şairlerin şiirlerde bal kelimesini karşılayan asel, engübin ve şehd gibi sözcükleri kullandıkları tespit edilmiştir. Klasik Türk edebiyatı metinlerinden biri olan divanlarda, teşbih ve mecazi anlamlarıyla ele alınan balın, şairler tarafından nasıl işlendiği üzerinde durulmuştur. Balın, mazmun olarak kullanıldığı beyitlerden örnekler verilerek konu bazı başlıklar altında incelenmiştir. Taraması yapılan beyitlere bakıldığında bal, yalnızca tedavi amaçlı değil; kimi zaman sevgilinin güzelliği, kimi zaman bir sözün kıymeti bala teşbih yapılarak anlatılmıştır. Bal ve şarap ikilisinin çeşitli sembolik anlamlarından söz edilirken, balmumu ise sevgilinin güzellik unsuru şeklinde ifade edilmiştir. Bal bazen toplumun sözleri olarak nitelendirdiğimiz atasözleri ve deyimler olarak karşımıza çıkarken bazen de büyü yapmak için kullanılan bir malzeme olduğu görülür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
33

Özder, Deva. "Klasik Türk Şiirinde Hastalık ve Hakaret İfadesi Olarak “Kuduz” ve “Uyuz”." Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, December 30, 2022. http://dx.doi.org/10.15247/dev.2022.390.

Full text
Abstract:
Sanat gayesinin hâkim olduğu klasik şiir geleneğinde şairler, mensubu oldukları toplumun kültürel ve sosyal yaşantısıyla birlikte gündelik hayatını da tüm yönleriyle şiirlerine yansıtmışlardır. Bu bağlamda şairlerin şiirlerinde ele aldıkları konulardan biri de hastalıklardır. Tabiattaki varlık ve olayları kendi vaziyetleri içerisinde, mutlak göründükleri hâlleriyle konu edinmeyerek kendi duygu, düşünceleri doğrultusunda ve klasik şiir geleneğinin sunduğu imkânlar çerçevesinde yeniden kurgulayan divan şairleri, hastalıkları konu edindikleri beyitlerde de mecazlı bir söyleyişi esas almışlardır. Divan şairleri, bir deri hastalığı olan ve ciltte yoğun kaşıntı, döküntü gibi rahatsızlıklara sebebiyet veren uyuz ile enfekte olmuş hayvanların salyasından insanlara yayılan ölümcül bir hastalık olan kuduza ait tıbbi tanı ve bulguları şiirlerinin malzemesi hâline getirmişlerdir. Şairlerin söz konusu hastalıkların belirtilerine, vücuttaki olumsuz etkilerine, bedende yol açtığı tahribatlara, hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanılan yöntemlere dair malumatları verirken öncelikli amaçları salt tıbbi bir bilgiyi okuyucuya sunmaktan ziyade söz konusu bilgileri çeşitli söz ve anlam sanatları ile işleyerek beyitlerindeki manayı kuvvetlendirmek olmuştur. Bu makalede, dönemin tıbbi olanakları göz önünde tutulduğunda o çağın önemli, bulaşıcı ve tehlikeli hastalıklarından olan “kuduz” ve “uyuz”un divan şairlerince nasıl ele alındığı incelenmiştir. Çalışmada farklı yüzyıllarda yaşamış şairlerin divanları taranarak ilgili beyitler tespit edilmiş ve mezkur hastalıklara ait özelliklere hangi metaforik anlamların yüklendiği örnek beyitler ışığında gözler önüne serilmeye çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
34

AYDIN, Beytullah, and Ramazan ARI. "İPLİĞE BAĞLI HAYALLER: KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE RİŞTE." HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature), October 24, 2023. http://dx.doi.org/10.28981/hikmet.1363257.

Full text
Abstract:
Klasik Türk şairleri, anlatmak istediği duygu ve düşünceye uygun kavramı bulabilmek için, tabiri caizse tüm âlemi tarar. Amacına uygun her kavrama, kendi şiir anlayışı içeresinde, beytinde yer verir. Yapılan divan tahlilleri, şairlerin istifade ettiği bu geniş kavramlar dünyasını görünür kılması bakımından mühimdir. Divan tahlillerinde dikkati çeken bir başka durum, şairlerin aynı kavramları kullanmasıdır. Bu da, kavramların “ortak malzeme” olduğunun göstergesidir. Klasik Türk şairlerinin ortak malzemesi içinde günlük hayattan bir nesne olan ip; şekil, işlev, incelik-kalınlık, uzunluk-kısalık, renk gibi çeşitli yönlerden benzetme unsuru olarak şairlerin şiirlerine dâhil ettikleri kavramlardan sadece biridir. İpin karşılığı olarak şiirlerde Farsça; rişte, târ, rismân, çile, pûd, Arapça; habl, silk, tınâb ve Türkçe; ip, argaç, arış kelimeleri kullanılmıştır. Müşebbehün bih olarak kullanılan ip hem âşık hem de sevgiliyle ilgili olarak birçok hayalde işlenmiştir. Bununla birlikte iple ilgili hayallerde ipin sosyal, kültürel, dinî alanlardaki çağrışımları ile ipe dair âdet ve inanışlar da yer alır. Sosyo-kültürel hayatın içinde günlük hayattan küçük bir nesne olan ipin hemen her yönüyle şiirlerde işlenmesi, şairlerin bu alandan ne denli istifade ettiğinin göstergesidir. Bu sayede şairler, ip kavramı etrafında bir derinlik ve zenginlik oluşturmuşlardır. Çalışmada, ipe bağlı hayaller, ipin ilişkilendirildiği somut ve soyut kavramlara göre iki üst başlık altında incelenmiştir. Bu çerçevede tespit edilen 38 somut ve 26 soyut kavram için alt başlık açılmak suretiyle ip ortak kavramının bu şiir geleneğindeki kullanımı tüm yönleriyle ortaya konmaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
35

Kalkandelen, Ayşe Hilal. "Benedek Péri, [Ḥaydar Ḫˇārizmī, “Maḫzan-al-asrār”- The Treasury of Secrets],Library and Information Centre of the Hungarian Academy of Sciences, Budapest 2020." Osmanlı Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, July 6, 2024. http://dx.doi.org/10.21021/osmed.1499893.

Full text
Abstract:
Bu çalışma, Türk şairleri arasında gelenek haline gelmiş ve özellikle Nizāmī-i Gencevī’nin (582/1186-602/1209) Maḫzenu’l-esrār mesnevisine yapılan nazirelerden biri olan Ḥaydar Ḫˇārizmī’nin (d.?/? - ö. ?/?) Maḫzenu’l-esrār” adlı eseri üzerine Benedek Peri tarafından yazılmış kitabın incelemesidir. Şairler, etkisinde kaldıkları mümtaz şairlere olan hayranlıklarını, onların şiirlerinin tavrını, edasını, veznini ve kafiyesini kullanarak göstermişlerdir. Bir şairin şiirini başka bir şairin aynı konu, vezin, kafiye veya redifle yazması işine “nazire yazmak” veya “tanzîr etmek” adı verilir. Türk ve Fars edebiyatında 12. yüzyıldan itibaren görülen nazire, pek çok şairin yetişmesine öncülük ederken, nazire mecmualarının oluşmasını da sağlamıştır. 16. yüzyıldan itibaren daha serbest nazireler yazıldığı görülmektedir. Mīr Ḥaydar, Haydar Tilbe olarak da bilinen 14-15. asır şairi Ḥaydar Ḫˇārizmī, Maḫzenu’l-esrār isimli eseri Türkçeye nazire yoluyla kazandıran ilk Türk şairidir. Mahzenu’l-esrār’ı aynı adla yazan yazar, Ḫˇārizmī’nin hayatını ve eserini tanıttıktan sonra eserin Budapeşte nüshasını esas alarak metni transkribe etmiş ve daha sonra İngilizce çevirisini yapmıştır. Toplam 224 sayfa olan bu eserin özellikle Osmanlı sahasında çalışma yapan, konuya ilgi duyan araştırmacılara katkı sağlayacağı kesindir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
36

AKDAĞ, Ahmet. "Manastırlı Celâl'in Şairnâme Tarzındaki Bir Gazeli." Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, November 28, 2023. http://dx.doi.org/10.33207/trkede.1364870.

Full text
Abstract:
Literatürde Türk halk edebiyatı mahsulü olarak yer alan şairnâmeler gerek yazıldıkları devrin gerekse önceki devirlerde yaşamış şairler hakkında bilgi vermeleri açısından kıymetli birer tarihî vesika niteliğine sahiptir. Şairnâmelerde bazen yalnızca şairlerin isim veya mahlasları bazı söz sanatları vasıtasıyla zikredilirken bazen de doğum ve ölüm tarihleri, memleketleri, aile fertleri, meslekleri, maharetleri, zevkleri, mensup oldukları zümre veya tarikatlar vb. birçok konuda bilgiye yer verilmektedir. Şairnâmeler genel olarak Türk halk edebiyatı mahsulleri olarak literatürde yer almasına rağmen klasik Türk edebiyatı mensubu bazı şairler tarafından da bu tarzda veya bu tarza yakın şiirler yazıldığı görülmektedir. 16. yüzyıl klasik Türk şairlerinden Manastırlı Celâl’in Dîvân’ında yer alan bir gazel de şairnâme tarzında kaleme alınmıştır. Toplamda 16 şairin adına yer verilen bu şiirde şair adlarının çoğuna îhâm sanatına başvurularak gönderme yapılmıştır. Bu çalışmada Manastırlı Celâl’in söz konusu şiiri ele alınmıştır. Bu bağlamda çalışmamız, giriş ve iki ana bölümden meydana gelmektedir. Giriş kısmında şairnâmeler ve Manastırlı Celâl’in şiirinin bu tarzla olan ilgisi üzerinde durulmuştur. Çalışmanın birinci bölümünde Manastırlı Celâl’in hayatı ve eserleri hakkında kısaca bilgi verilmiştir. İkinci bölümünde ise doğrudan veya îhâm sanatı yoluyla isimleri zikredilen şairlerin hangi vasıfları yönüyle Manastırlı Celâl’in şiirine konu edildiklerine değinilmiş ve bu vasıfların, dönemin tezkirelerindeki bilgilerle örtüşüp örtüşmediği sorgulanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
37

Ünal, Mehmet. "Faik Reşad’ın ‘Târîh-i Edebiyyât-ı Osmâniye’ ve Latîfî’nin ‘Tezkiretü’ş-Şuarâ’ Adlı Eserinin Tenkidi." RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, June 20, 2024. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1502188.

Full text
Abstract:
Klasik Türk edebiyatının biyografik kaynaklar başlığı altında ele alınan konularından biri de şairler ve eserleri hakkında bilgi veren tezkirelerdir. Tezkireler ve edebiyat tarihleri, tarihimize ve edebiyatımıza ilgi duyan araştırmacılar için başvurulacak temel kaynaklardandır. Edebiyat tarihleri, şairlerin ve yazarların eserlerinin, içinde bulundukları toplumu yansıtmaları açısından önemlidir. Edebî eserler, dönemin sosyal, kültürel ve siyasi zemininin bir yansımasıdır. Özellikle dönemin ruhunu yansıtmayan eserler üzerinde titizlikle durmak ve bu eserleri eleştirel bir bakış açısıyla incelemek gereklidir. Bu çalışmada, Faik Reşad’ın Târîh-i Edebiyyât-ı Osmâniyye adlı eserinin Latîfî’nin Tezkiretü’ş-şuarâ adlı eseriyle mukayeseli tenkidi yapılmıştır. Faik Reşad, Latîfî’nin tezkiresinden sıkça istifade etmiştir. Bazen metin üzerinde tasarruf edip değişiklikler yapmıştır. Faik Reşad’da şairlerin hayatı hakkında bilgi verildikten sonra edebî kişiliği verilmiş ve son olarak şairlerin eserlerinden örnekler sunulmuştur. Bazı tezkirelerin üslubu olan Osmanlı padişahlarını, vezirleri, şeyhleri, kadıları, kadın şairleri yani toplumun genelini kaynağı belli olmayan hikâyelerle ahlaksız, rüşvetçi ve zalim olarak gösteren hikâyelere Faik Reşad eserinde yer vermemiştir. Şairler hakkında biyografik bilgilerin yanında özel hayatlarıyla ilgili bilgilere geniş yer verildiği görülmektedir. Her iki eserdeki tenkit; ulema sınıfından Ahmed Paşa, vaiz/imam Süleymân Çelebi, kadın şairlerden Mihrî Hatun ve mutasavvıf şairlerden Nesîmî üzerinden yapılmıştır. Değerlendirmeler şairlerin biyografik bilgileri, edebî kişilikleri ve anlatımda yer alan istidradlar üzerinden yürütülecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
38

Yavaş, Fatih. "Doğaçlama Şiir Söyleme Becerisi Olarak Arap Şiirinde İcâze." Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, May 9, 2024. http://dx.doi.org/10.18505/cuid.1413113.

Full text
Abstract:
Şiir kadim dönemlerden bu yana Arap kültüründe en önemli sanat dallarından biri belki de birincisi olagelmiştir. Şiirin ve dolayısıyla şairlerin büyük bir itibar gördüğü Arap toplumlarında şaire kıymet kazandıran ölçütlerden biri de irticalen şiir söyleyebilmesi, muhatabına cevap verebilme yetisi ve hazırcevaplığıdır. Bir şairin başka bir şairin şiirini aynı muhteva, vezin ve kafiyede irticalen devam ettirmesi anlamına gelen icâze de kökleri Câhiliye Dönemi’ne kadar uzanan bir şairlik hüneridir. Çalışma bu nedenle şairlerde kadim dönemlerden bu yana aranan bu hünerin hususiyetlerini konu edinmekte, bir meziyet olarak icâzenin şairlerde niçin bulunmasına önem verildiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Makalede nitel araştırma yöntemlerinden belge analizi yöntemi kullanılarak icâzenin tanımı, türleri ve yöntemleri üzerinde durulmuş, verilen örneklerle bu türler arasındaki farklılıklar izah edilmiştir. Ayrıca icâzenin yine bedîhî olarak söylenen bir şiir türü olan nakîzadan, irticalen söylenmese de öncesinde söylenmiş bir şiirden daha güzelini orta koyma saikiyle yazılan muʿâraza türü şiirlerden ayrıştığı yönlerine temas edilmiştir. Şairleri icâze istemeye sevk eden sebepler örnekler üzerinden incelemeye tabi tutularak icâze türü şiirlerin bir şairin başka bir şaire meydan okuması, meydan okuma olmaksızın şairliğini sınama isteği, şiirin devamı konusunda yardım talebi veya şairlerin aralarında şaka yollu atışması neticesinde ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Şiirinin devamını isteyen şairle (müstecîz) şiiri devam ettiren şair (mücîz) veya şairlerin söylediği beyitlerin muhteva analizi yapılarak aralarındaki farklara işaret edilmiştir. İcâze türü şiirlerde şiire ekleme yapılmasını isteyen şairle şiiri devam ettiren şairin söylediği kesitlerin aynı uzunlukta olmadığı görülmüş, bunun sonucunda muhteva, vezin ve kafiye birliğini gerektiren icâze türü şiirlerin tarafların söylediği kesitler itibariyle esnek bir yapısının olduğu sonucuna varılmıştır. Buna ilaveten bazı icâze örneklerinde vezin ve kafiyeye bağlı kalınmasına rağmen konu değişiminin meydana geldiği de tespit edilen hususlardan biri olmuştur. İki veya daha çok şairin birlikte şiir inşâd etmesi şeklinde temayüz eden icâzelerde genelde edebi bir gayenin ön planda olmadığı müşahede edilirken bazı şairler ise ekleme yaptığı beyitlerde üslup açısından son derece zengin bir anlatım örneği sergilemişlerdir. Araştırmanın vardığı sonuçlar itibariyle vurgulanması gereken bir başka husus öncesinde bir hazırlık yapmaya imkân vermemesi dolayısıyla icâze türü şiirlerin kısa şiirlerden meydana gelmesidir. Şairlerin farklı saiklerle söylemiş olduğu icâze örneklerinde vasıf, hiciv, gazel, şikâyet gibi farklı temaları işlemiş olmaları bu şiirlerle ilgili zikre değer bir başka özelliktir. Netice olarak icâze türü şiirler eskiden beri Arap toplumunda şairin gücünü ve maharetini gösteren, yaşanılan ortamın edebi zevkini yansıtan, toplumun sosyokültürel yapısına dair önemli veriler ihtiva eden bir şiir türü olarak tebarüz etmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
39

ZÖHRE, Armağan. "Klasik Türk şiirinde “perçem” redifli gazeller üzerine." RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, February 21, 2023. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1252848.

Full text
Abstract:
Klasik Türk şiirinde güzellik anlayışı, şiirin en temel unsuru olan sevgili tipi etrafında şekillenmiştir. Şairler, çeşitli teşbih ve mecazlar ile sevgilinin güzellik unsurlarını idealize ederek şiirlerine yansıtmışlardır. Bu güzellik unsurlarından biri de saçtır. Klasik Türk şiirinde zülf, gîsû, kâkül, perçem gibi adlarla anılan saç, şekil, koku, renk ve başka benzetme yönleri ile şiirde konu edilir. Şiirde perçem kelimesi genel olarak sevgilinin saçını ifade etse de aslında saçın alın üzerine düşmüş olan bir kısmı için kullanılmaktadır. Çalışmamızda 12 şairin divanında yer alan ve perçem ve perçem kelimesini ihtiva eden redifler ile yazılmış 16 gazel incelenmiştir. Çalışmamız perçem ile ilgili benzetmeler ve perçemin özellikleri şeklinde iki ana başlık ve bunların alt başlıklarından oluşmaktadır. Perçem ile ilgili benzetmelerde şairler şiirlerinde afet, bayrak, bela, ejderha, hümâ, mâr/yılan, misk, padişah, sünbül, zincir gibi ortak unsurları kullanmanın yanı sıra hâle, kâfir, kemend, sihir, tûtî gibi benzetmelere de yer vermişlerdir. Ayrıca şairler, âşığı çaresiz bırakması, kanını dökmesi, aklını başından alması, sabrını ve tahammülünü bitirmesi, sırlarını ifşa etmesi, hileci olması vb. yönleriyle perçemin âşık üzerindeki etkisinden de bahsetmişlerdir. Benzetmeleri kıyaslama vasıtası olarak kullanan şairlerin, sevgilinin güzellik unsuru olarak perçemi, Tatar ve Çin illerinden daha değerli, Tatar nafesine olan rağbeti azaltan, sünbül ve reyhanı kıskandıran özellikleriyle niteledikleri görülmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
40

Doğan, Hasan. "Klasik Türk Şiirinde Kitap İsimleriyle Şiir Yazma Geleneği ve Rahîmî’nin Esâmî-i Kütüp Tarzındaki Manzumesi." HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature), July 11, 2024. http://dx.doi.org/10.28981/hikmet.1503578.

Full text
Abstract:
Türk tarihinin en uzun soluklu edebî geleneği olarak kabul edilen klasik Türk edebiyatında şairler, çeşitli sanatsal ve edebî tekniklerle eserlerini süsler ve zenginleştirirlerdi. Bu sayede hem okuyucunun ve dinleyicinin hem de sanat koruyucusu mesabesindeki hamilerinin ilgi ve dikkatlerini çekmeye gayret gösterirlerdi. Sınırları keskin çizgilerle belirlenmiş olsa da bazı divan şairlerinin bu gayretlerinin neticesinde yeni söyleyiş ve tarzlar ortaya çıkmıştır. Şairlerin yenilik arayışlarının neticesinde ortaya çıkan tarzlardan biri de kitap isimleriyle şiir yazma geleneğidir. Şairler, manzumelerinde kitap isimlerini kullanarak hem bilgi ve kültürlerini sergilerler hem de metinlerine derinlik kazandırırlar. Bu çalışmada, klasik Türk şiirinde XVIII. yüzyılın başlarından itibaren rağbet gören kitap isimleriyle şiir yazma geleneği incelenecek ve esâmî-i kütüp olarak tavsif edilen tarzda kaleme alınmış manzumelere değinilecektir. Daha sonra ise XVIII. asrın başlarında hayatta olan Rahîmî mahlaslı şairin Sultan III. Ahmed Kütüphanesi için kaleme aldığı esâmî-i kütüp tarzındaki tarih manzumesi etraflıca ele alınacak ve şairinin kimliği tespit edilmeye çalışılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
41

TOK, Eda. "ŞÂM-I GARIBÂN IN CLASSICAL TURKISH POETRY." Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, September 30, 2023. http://dx.doi.org/10.60163/hbv.108.013.

Full text
Abstract:
Divan şairleri yaşadıkları toplumun özelliklerine, yaşayış biçimlerine, günlük hayatta karşılaştıkları hemen her nesneye şiirlerinde yer vermiş, duygu ve düşüncelerini anlatmak için bu unsurları birer araç olarak kullanmışlardır. Şairler şiirlerinde genel itibarıyla ortak kelime, kavram ve deyimlere yer vermişlerdir. Ancak şairler, kelime ve kavramların bilinen temel anlamlarının yanında kavramların mecaz, yan anlamlarını ve çağrışımlarını da şiirlerinde kullanmışlar; edebî sanatlar yoluyla söz oyunlarına ve kelimelerin zengin çağrışımlarına çeşitli vesilelerle yer vermişlerdir. Şairlerin şiirlerinde dikkatimizi çeken ifadelerden biri de “Şâm-ı garibân” ibaresidir. Akşamı hüzünlü, gamlı akşam, garipler akşamı demek olan “Şâm-ı garibân” ifadesinin çeşitli anlamları bulunmaktadır. Bir kimsenin öldüğü, defnedildiği günün akşamına şâm-ı garibân denilmektedir. Şiilere göre şâm-ı garibân, Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının başına gelen musibetin akşamını ifade etmektedir. Hz. Hüseyin’in şehit edildiği muharremin onuncu günü akşamına, ehl-i beytin Yezid’in askerine esir düştüğü geceye “Şâm-ı garîbân” denilmektedir. Aynı zamanda gariplerin akşam olunca daha çok dertlendiğini ifade etmek için de bu zamana akşam garipliği anlamında şâm-ı garibân denilmiştir. Çalışmamızın konusunu da dikkatimizi çeken “şâm-ı garibân” ibaresinin şiirlerdeki kullanımı oluşturmaktadır. Çalışmamız için öncelikle şairlerin divanları taranarak “şâm-ı garibân” ibaresinin kullanıldığı beyitler tespit edilmiştir. Tespit edilen beyitlerin incelenmesine geçmeden önce şâm-ı garibân ibaresi hakkında kaynaklardan elde edinilen bilgilere yer verilecektir. Tespit edilen tüm beyitler incelenip seçilen örnek beyitler sunularak “şâm-ı garibân” ibaresinin Klasik Türk şiirinde hangi anlamlarıyla yer aldığı ve hangi anlamdaki kullanımın şiirlerde daha ağır bastığı gösterilmeye çalışılacaktır. Böylece klasik Türk şiirinin zengin anlam dünyasında “şâm-ı garibân” kavramının ne ifade ettiği, ne çağrıştırdığı, kullanım sıklığının ne kadar olduğu da ortaya konulmuş olacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
42

TUNA, Sibel, and Hikmet ASUTAY. "GÖÇMEN ÇOCUKLARIN EDEBİYATI: ÖTEKİ KAVRAMININ İZİNDE ALMANYA VE BULGARİSTAN ÖRNEĞİNDE ÇOCUK KİTAPLARINA GENEL BİR BAKIŞ." KARE, October 12, 2022. http://dx.doi.org/10.38060/kare.1142203.

Full text
Abstract:
Öteki kavramı yazın dünyasında yirminci yüzyılın ikinci yarısında çokça kullanılmaya başlanmış bir kavram olagelmiş ve günümüzde de artan küreselleşme süreciyle birlikte daha fazla gündem olmaya başlamıştır. Yazınbilim içinde de öteki kavramı ile birlikte ötekileştirilen daha alt yazın türleri söz konusu olmaya başlamıştır. Bunlardan biri azınlık yazınıdır. Bu çalışmada ele alınan Bulgaristan Türklerinin yazını bu anlamda öteki yazın olarak görülmüştür. Bir diğer alt tür olan çocuk ve gençlik yazını da uzun zamanlar boyunca öteki yazın ya da bir alt yazın olarak ifade edilmiştir. Bu çalışmada her iki öteki olarak görülen alt yazın örneklerinin bir araya geldiği Bulgaristan’daki Türk Çocuk yazını ele alınmıştır. Türk nüfusunun Türkiye dışında yoğun olarak yaşadığı ülkelerin başında Almanya ve Bulgaristan gelmektedir. Çocuk Edebiyatı ise son zamanlarda adından sıkça söz ettiren yeni bir disiplin olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışma ile Almanya ve Bulgaristan örneğinde, çocuk edebiyatı bağlamında Türk yazarlar ve şairler tarafından üretilmiş olan çocuk kitaplarının genel olarak tanıtılması amaçlanmaktadır. Bu çalışmanın örneklemini random olarak seçilen 50 tane Almanya’da yayınlanmış olan çocuk kitapları ile 50 tane Bulgaristan’da yayınlanmış olan çocuk kitaplarından oluşmaktadır. Çalışmaya her iki ülke örneğinde, çevirisi yapılan kitaplar ile Türkiye’ye göç eden Türk yazar ve şairlerinde bu alandaki kitapları dâhil edilmiştir. Ana vatandan ayrı olarak varlığını sürdüren Türkler için yeni nesillere gerek Türk dilinin öğretilmesi gerekse kültür aktarımının sağlanması açısından çocuk kitapları önemli bir görev üstlenmektedirler. Öteki kavramının izlerinin çocuk kitaplarında da sürülebilmesi açısından da ayrı bir öneme sahiptirler. Bu nedenle çalışmanın bir bölümünü Almanya’da yaşayan Türk yazar ve şairler tarafından yazılan çocuk kitapları diğer bölümünü de Bulgaristan’da yaşayan Türk yazar ve şairler tarafından üretilmiş çocuk kitapları oluşturmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
43

GÜRBÜZ, Emre. "Klasik Türk Şiirinde Kadir Gecesi ve Kadriyyeler." Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi [Journal Of Old Turkish Literature Researches], June 20, 2023. http://dx.doi.org/10.58659/estad.1307620.

Full text
Abstract:
Kadir Gecesi, İslam coğrafyasında Kur’an-ı Kerim’in inzal olunmaya başladığı zaman dilimini ifade etmesi hasebiyle özel bir yere sahiptir. Bu gece; Hz. Muhammed’in hayatında bir dönüm noktası olduğu gibi insanlık tarihi açısından da sosyal, ekonomik, toplumsal vs. olayların başlangıç noktasını teşkil etmesi ve süregelecek bir dizi tarihî vakanın belkemiğini oluşturması bakımından da ayrıcalıklı bir konumdadır. Kadir Gecesi’nin Müslümanlarca kutsal kabul edilen Ramazan ayı içerisinde yer alması, Kur’an-ı Kerim’de Kadir adlı bir surenin bulunması, Hz. Muhammed’in Kadir Gecesi’nin ehemmiyetine dair sözlerinin varlığı Müslümanlar nezdinde söz konusu gecenin önemini bir kat daha artırmaktadır. İslam kültüründen beslenen Osmanlı toplumu da mevlitler, Kadir Gecesi alayları, yardımlaşmalar, iftar yemekleri, ibadetler, Kur’an okuma vs. etkinliklerle geceyi en iyi şekilde değerlendirme ve ihya etme amacı gütmüştür. Osmanlı toplumunda önemli bir yer işgal eden Klasik Türk Şiiri şairlerinin bu denli önemli bir geceyi şiirlerinde konu edinmemesi elbette düşünülemezdi. Klasik Türk Şiiri şairleri gerek müstakil olarak beyitlerde gerekse makalenin konusu olan Kadriyye türündeki şiirlerde Kadir Gecesi ile ilgili mazmunlar oluşturmuşlardır. Müstakil beyitlerde şairler özellikle Kadir Gecesi ve sevgilinin güzellik unsurlarından olan saçı ilişkilendirmiş, memduhu övme ve ona dua etme vesilesi olarak Kadir Gecesi’ni kullanmış, maşuka kavuşma anını Kadir Gecesi olarak nitelendirmiş ve anlam katmanları meydana getirmişlerdir. Kadriyye türündeki şiirlerde ise şairler; Kadir Gecesi’nin mahiyeti, dindeki yeri, bu gecenin önemi, söz konusu geceye dair etkinlikler vb. konuları dile getirirlerken kimi zaman da Kadriyyelerde sevgilinin güzellik unsurlarını Kadir Gecesi ile ilişkilendirip Ramazaniyelerde olduğu gibi bir gelenek meydana getirmişlerdir. Bu çalışmada da Kadriyelerin tür özellikleri ortaya konmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
44

AYDIN, Fatıma. "Divan Şiirinde Şerbet." Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, June 30, 2023. http://dx.doi.org/10.20322/littera.1302747.

Full text
Abstract:
Divan şairleri, yaşadıkları dönemin özelliklerini eserlerine yansıtmışlardır. Bu eserlere baktığımızda dönemin yeme-içme kültürü hakkında ilginç bilgiler karşımıza çıkmaktadır. Divanlarda geçen içecekleri alkollü ve alkolsüz içecekler olarak iki grupta inceleyebiliriz. Bahsedilen alkolsüz içeceklerin başında şerbet gelir. Şerbet bal veya şekerle tatlandırılmış alkolsüz içecektir. Yaş ve kuru meyvelerden, baharatlardan, bitkilerden, bal ve şekerden şerbet yapımında faydalanılabilir. Şerbet, tatlı ve ferahlatıcı oluşu, sağlık alnında kullanışı ile şairler için olumlu hayallere zemin hazırlamıştır. Fakat sağlık alanında kullanılan şerbetlerin bazılarının acı olması, zehirlerin kimi zaman şerbetlere karıştırılarak verilmesi gibi özellikleri ile de olumsuz kavramlarla ilişkilendirilmiştir. Divan şairleri sevgilinin dudaklarını, ağzını, yüzünü ve ellerini şerbete benzetmişlerdir. Sabahları çiçekler üzerinde oluşan çiğ şairler tarafından şerbet olarak hayal edilmiştir. Somut kavramların yanında soyut kavramlar da şerbet olarak hayal edilmiştir. Kavuşma, aşk, sevgi, vicdan, muhabbet, merhamet, lütuf, barış, vefa, cömertlik veya adalet gibi olumlu kavramlar şaire tatlı gelişleri ile şerbete benzetilmiştir. Aynı zamanda ayrılık, ölüm, ecel, zaman ve pişmanlık gibi olumsuz kavramlar acı birer şerbet olarak ele alınır. Şerbetler, Türk kültüründe kimi geleneklerde hâlâ yaşamaktadır. Nişan/söz kutlamalarında, lohusa ziyaretlerinde veya Ramazan sofralarında şerbet ikram edilmektedir. Bugün unutulan şerbetle ilgili bazı geleneklere de Divanlarda rastlanılmıştır. Şerbetin dilimize olan etkilerinin başında deyimlerde kullanılması yer almaktadır. Bu nedenle divanlarda geçen “nabza göre şerbet vermek” gibi deyimler de incelenerek örneklendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
45

Ay, Orhan. "MESEL SÖYLEME GELENEĞİ VE SÂfÎ DÎVÂNI’NDA GEÇEN MESELLER." HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature), April 29, 2024. http://dx.doi.org/10.28981/hikmet.1425073.

Full text
Abstract:
Klasik Türk edebiyatı şairleri daha çok kapalı bir anlatımı tercih ederek soyutu ön plana çıkarmışlardır. Sayıları az da olsa bazı şairler ise renkli ve geniş bir hayal gücüne sahip olmalarına rağmen açık ve anlaşılır bir üslup tercih ederek herkesin anlaması ve ileri sürdükleri fikirlerin inandırıcılığının artması için şiirlerini mesellerle somutlaştırma yoluna gitmişlerdir. Dîvân şiirinde mesel söyleme geleneğini ilk olarak Sâfî başlatmış olup Necâtî Bey’de bu gelenek kemale ermiştir. Daha sonra gelen Hasan Ziyâî, Hayâlî, Azmizâade Hâletî gibi kimi şairler bu doğrultuda birtakım denemeler yapmışlarsa da Sâfî ve Necâtî kadar başarılı olamamışlardır. Bu makalede ilk defa Dîvân şiirinde sıra dışı bir üslup kullanarak şiirlerinde halk deyişleri ve atasözleriyle mesel söyleme geleneğini başlatan ve tezkirecilerin ortak kanaatine göre mesel-gûylukta kendisinden üstün kimsenin olamayacağı Necâtî Bey gibi kimi şairleri de etkileyen Sâfî mahlaslı Cezerî Kasım Paşa’nın dîvânında geçen meseller tespit edilmiştir. Ayrıca meselin ne olduğu ve mesel söyleme geleneğinin ne zaman başladığı çeşitli kaynaklardan yola çıkılarak anlatılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
46

AKÇAY, Ülkü. "The “Brushwood” of the Path of Love: Farhad, Majnun and Vamiq in Fuzuli's and Hafez’s Divans." Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi 7, no. 1 (April 30, 2023). http://dx.doi.org/10.34083/akaded.1251741.

Full text
Abstract:
Âşık, sevgili ve rakip, klasik Türk edebiyatı eserlerinde ekseriya karşılaşılan tiplerdendir. Bu üç şahsiyet üzerinden zengin hayaller kuran divan şairleri genellikle âşığın sesi olarak, rakiple hoş sohbet olan ve kendisine iltifat etmeyen sevgiliye sitem ederler. Klasik edebiyatta âşık, sevgilinin zulmüne uğrayan, ondan bir karşılık görmediği gibi cefalarına katlanmak zorunda kalan ve çektikleri tüm eziyetlere rağmen aşkında sadık olan, günden güne hisleri kuvvetlenen ve sevgiliye kavuşma arzusunda olan bir şahsiyet olarak resmedilir. Şairler türlü ezalara maruz kalan âşığın aşkının şiddetini ve emsalsizliğini sevgiliye göstermek amacıyla çeşitli benzetmelerden faydalanırlar. Bu noktada âşık ile bütünleşen şairlerin şiirlerinde başvurdukları yollardan biri âşıklık hâllerini meşhur âşıklara benzetmek yahut kendi aşklarını onlarınkiyle kıyaslamak olur. Leylâ vü Mecnûn, Yûsuf u Züleyhâ, Hüsrev ü Şîrîn/Ferhâd u Şîrîn, Vâmık u Azrâ gibi Arap veya Fars edebiyatı kökenli çift kahramanlı aşk mesnevilerinin kahramanları bu karşılaştırma için tercih edilen şahsiyetlerin başında gelir. Bu hususta Fuzulî ve Hâfız da ünlü aşk mesnevisi kahramanlarını gazellerinde anarlar. Şairler, aşkı için Bisütun Dağı’nı delen Ferhad, aşkından çöllere düşerek vahşi hayvanlara yoldaş olan Mecnun ve Azra’ya kavuşmak için türlü mücadeleler veren Vamık gibi âşıklık makamının önde gelen temsilcileri aracılığıyla kendi aşklarının mertebesini ortaya koymak ve böylelikle aşk yolunda ne kadar mesafe kat ettiklerini göstermek niyetindedirler.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
47

HAKSEVER, Halil İbrahim. "KUR'ÂN-I KERİM'DEN DİVAN ŞİİRİNE YANSIYAN YORUMLAR." KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi, March 2, 2024. http://dx.doi.org/10.51592/kulliyat.1406478.

Full text
Abstract:
Divan şiiri edebiyat tarihimizde İslâm dini etkisinin en çok görüldüğü dönemin ürünüdür. Bu dönemin şairleri Kur’an ayetlerinden, Hz. Peygamber’in hadislerinden ve bunlardan neşet eden dinî ilimlerden öğrenip anladıklarını şiirlerinde yansıtmaya çalışmışlardır. Edebî metinlerde görülen dinî bilgiler öğretici amaçla da sanat amacıyla da ele alınmış, şairin ihtiyacı kadar kullanılmıştır. Klasik Türk şiiri dikkatle incelenirse, ayet ve hadislerden alınıp yorumlanarak sanatın diline aktarılan bilgilere, dinî konu ve meselelere işarette bulunan ifadelere sıkça rastlanır. İslâm’a ait çeşitli bilgi, düşünce ve duygular şairlerin zihin ve anlayış süzgecinden geçtiği şekliyle metinlere yansımıştır. Şairler öğrendikleri dinî bilgileri içinde yaşadıkları kültürün geleneğine uygun olarak anlamışlar, ilim-sanat erbabının ve halk kitlelerinin kabulüne mazhar olacak şekilde yansıtmışlardır. Daha çok tasavvufî düşünceyle yoğrulan halkın din idraki, aynı düşünceyle yetişen divan şairinin sunduğu dinî anlayışa uzak değildir. Divan şiirinde tasvir edilen kâmil insan tipi ve benimsenen hayat tarzı, onların dinî kaynaklardan öğrendikleri bilgilerle uyumludur. Unutulmamalıdır ki, şairler kendi anlayış ve yorumlarını edebiyatın dil ve estetik kaidelerine bağlı kalarak ve çeşitli edebî sanatları kullanarak dile getirmişlerdir. Makalede din-sanat ilişkisinden hareketle klasik şiirimizin Kur’an ile irtibatı, şiir metinlerinde ayetlere nasıl telmihlerde bulunulduğu, ayetlerin gazel ağırlıklı şiire nasıl bir yorumla yansıdığı gibi hususlar üzerinde durulacak; hakikati düz ve yalın bir ifade şekliyle değil, şiir dili öyle gerektirdiği için “farklı söyleme” örnekleri sunulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
48

YILMAZ, Gökçehan Aysel. "KLASİK TÜRK EDEBİYATI’NDA MEMURİYET YOLCULUKLARI." Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi, December 1, 2022. http://dx.doi.org/10.12981/mahder.1187213.

Full text
Abstract:
Klasik Türk Edebiyatı geleneği içerisinde şairlerin sefer, sürgün, tayin ya da kişisel sebeplerle yaptıkları yolculukları, gezip gördükleri şehirleri konu edinen eserler bulunmaktadır. Bunların başlıcaları seyahatnameler, sefaretnameler ve sergüzeştnameler olup divanlarda ya da mesnevilerin kimi bölümlerinde de yolculuklardan bahseden şiirler, beyitler mevcuttur. Za’ifî’nin Kitâb-ı Sergüzeşt-i Za’ifî’sinde, Bursalı Beliğ’in Sergüzeşt-nâme-i Fakîr be-‘Azîmet-i Tokat’ında, Enderunlu Fâzıl ve Trabzonlu Hazinedar-zâde Âgah Osman’ın Dîvân’larında şairlerin memuriyetleri sebeplerle yaptıkları yolculuklar anlatılmaktadır. Müderris bir şair olan Za’ifî Sivas’tan Diyarbakır’a, Bursalı Beliğ mahkeme naipliği görevi için Bursa’dan Tokat’a, Enderunlu Fâzıl madenleri teftiş etmek amacıyla Erzurum, Gürcistan ve Gence’ye, alay beyliği makamına tayin edilen Trabzonlu Hazinedar-zâde Âgah Osman Ankara’dan Van’a seyahat etmiş; karşılaştıkları kişileri, durumları ve o esnada yaşadıkları olayları detaylı bir biçimde beyitlerinde dile getirmişlerdir. Şairler, olumsuz hava koşulları, yol üzerinde konaklama imkanlarının az ve konforsuz olması, yollarda parasız kalmak ve emniyette olmamak gibi çeşitli sıkıntılarla seyahat ederek yeni görev yerlerine varmışlardır. Çalışmada söz konusu beyitler incelenerek XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar olan dönemde yolculuk yapmanın zorluklarının anlaşılması amaçlanmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
49

ALICI, Lütfi. "Commentary of Nâ'ilî-i Kadîm's Gazel with Redif “Is Not Worth It”." Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, May 17, 2023. http://dx.doi.org/10.51531/korkutataturkiyat.1280429.

Full text
Abstract:
XVII. asır Osmanlı Devleti’nde sosyal ve siyasi sıkıntıların yaşandığı bir devirdir. Buna rağmen sanat ve edebiyat alanında ilerleme devam etmiştir. Bu asır özellikle klasik Türk şiirinin yükselişini sürdürdüğü bir asır olmuştur. Bu yüzyılda Nef’î, Şeyhülislam Yahyâ, Nâbî ve Nâ’ilî-i Kadîm gibi üstat şairler yetişmiştir. XVII. asırda klasik Türk şiirinde klasik üslubun yanı sıra hikemî ve sebk-i Hindî üslubu da etkili olmuştur. Muasırları arasında üsluplarıyla temayüz etmiş bu şairler içinde Nâ’ilî’yi farklı kılan sebk-i Hindî akımı şairi olmasıdır. Şiirlerinde bu akımın genel özellikleri görülmekle birlikte Nâ’ilî, kendine has söyleyişe sahip üstat bir şairdir. Sanat ve edebî şahsiyetini daha çok gazellerinde göstermiştir. Bir söyleyiş ustası olan şair, sözü fazlalıklardan arındırmış az söz ile veciz ve derin manalı gazeller yazmıştır. Şairin bir beyte adeta bir şiiri teksif eden derin manalı gazellerinin şerhinin yapılması oldukça önemlidir. Makalede Nâ’ilî’nin “değmez mi” redifli yek-âvâz gazelinin şerhi yapılmıştır. Gazel, yer yer sade ve ahenktar söylenmesine rağmen ince ve derin manalar ihtiva etmektedir. Nâ’ilî’nin “değmez mi” redifli gazeli sebk-i Hindî akımı özelliklerinin yanı sıra şairin ve devrinin sosyal hayatından izler taşıması bakımından da önemlidir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
50

ÖZDİL, Hatice, and Volkan GÖKTAŞ. "Şeyhülislâm Bahâyî’nin “Neylersin” Redifli Gazeline Yazılmış Nazire, Taştir ve Tahmisler." Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, August 6, 2023. http://dx.doi.org/10.34083/akaded.1327166.

Full text
Abstract:
Klâsik Türk edebiyatının önemli şairlerinden biri olan Bahâyî, 17. yüzyılın önde gelen şahsiyetlerindendir. Âlim ve şair bir zat olan Bahâyî’nin kaleme almış olduğu neylersin redifli şiir, gerek kendi döneminde gerekse kendinden sonraki dönemde pek çok şairi etkilemiştir. Klâsik Türk edebiyatının gelişmesine; şairlerin yetişip olgunlaşmasına katkı sağlayan nazirecilik geleneği, geçmiş ve gelecek arasında bir köprü oluşturmuştur. Nazirecilik geleneği ile yüzyıllar önce yaşayan bir şairin adı yaşatılmış ve şiirleri güncelliğini muhafaza etmiştir. Böylelikle şairler arasında şiir vasıtasıyla bir muhabbet hâsıl olmuştur. Bahâyî’nin neylersin redifli şiirine yazılan nazire ve tahmisler, şairin üslûbunun beğenildiği ve takdir edildiği anlamına gelmektedir. Çalışmamızda Bahâyî’nin (ö. 1654) oldukça meşhur olan neylersin redifli gazeline yazılmış olan nazire ve tahmislere yer verilmiştir. Söz konusu neylersin redifli şiire; Nâ’ilî-i Kadîm (ö. 1666), Güftî (ö. 1677), Haylî Ahmed Çelebi (ö. 1686), Nasûhî (ö. ?), Vahyî (ö. 1718), Nazîm (ö. 1727), Sebkatî (ö. 1754), Ferrî (ö. 1805) ve İlhâmî (ö. 1808) tarafından nazire, taştir ve tahmisler yazılmıştır. Yapılan bu çalışmayla Bahâyî’nin neylersin redifli şiiri merkeze alınmış ve bu şiirin, şairler üzerindeki etkisi gösterilmeye çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!

To the bibliography