Academic literature on the topic 'Stratejik Güç'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the lists of relevant articles, books, theses, conference reports, and other scholarly sources on the topic 'Stratejik Güç.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Journal articles on the topic "Stratejik Güç"

1

Konukcu, Yasemin. "Devletlerin küresel ve bölgesel güç olma stratejileri." International Journal of Economics, Politics, Humanities & Social Sciences 1, no. 3 (2018): 203–14. https://doi.org/10.5281/zenodo.2540180.

Full text
Abstract:
Bu makalenin temel amacı, küresel ve bölgesel düzeyde etkin devletlerin, nüfuz alanı oluşturmak için kullandıkları araçları analiz etmektir. Bu çerçevede, hegemonya kavramı değerlendirilmekte ve doğrudan baskı uygulamanın ötesinde faaliyet gösteren kurumsal ve kültürel yapılar irdelenmektedir. Hegemonya kavramı, uluslararası ilişkiler literatüründe köklü bir paradigma olarak, tek taraflı dayatmaların yetersizliğine vurgu yapmaktadır. Hegemonya niteliğinde güç ise, paylaşıma açık olan veya dengesizlikleri ortaya koymayan stratejik bir güç özelliği gösterir. Bu çerçevede kurumsallaşma, küresel ölçekte hegemonya oluşturmanın temel stratejik adımı niteliğindedir. Bölgesel devletler ise, çeşitli unsurları organize edere, güçlerini pekiştirme arayışındadırlar. Bu çalışmada her iki düzeydeki devletlerin izledikleri stratejiler ele alınarak, çok kutuplu dünya düzeninin dinamikleri değerlendirilmiştir.   The main purpose of this article is to analyze the tools that active states at the global and regional level use to create the domain of influence. In this framework, the concept of hegemony is assessed and institutional and culutral structures that operate beyond direct oppression are examined. The concept of hegemony emphasizes the inadequacy of unilateral imperatives as a rooted paradigm in the literature of international relations. The power of hegemony is a strategic power feature that is open to sharing or does not introduce imbalances. In this context, institutionalization is the main strategic step creating hegemony on a global scale. On the other hand, regional states, seek to reinforce their powers by organizing various elements. In this study, the dynamics of the multi-polar world order were evaluated by considering the strategies that the states at both levels were following.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Isbılen, Samet. "ABD-RUSYA REKABETİ VE ARKTİK’TE DEĞİŞEN STRATEJİK DENGELER." Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 34, no. 1 (2025): 691–709. https://doi.org/10.35379/cusosbil.1589070.

Full text
Abstract:
Bu çalışma, Arktik bölgesindeki hızla değişen jeopolitik dinamikleri, özellikle Amerika ve Rusya arasındaki güç rekabetini incelemektedir. Son yıllarda, bölge, küresel ısınmanın etkisiyle değişen çevresel koşulların tetiklediği stratejik ve ekonomik fırsatlar nedeniyle uluslararası ilişkiler disiplininde yoğun bir ilgi odağı haline gelmiştir. İklim değişikliği, eriyen buzullar ve yeni deniz ticaret yollarının ortaya çıkışı, bölgeyi enerji kaynakları, ticaret ve askeri strateji açısından küresel güç dengelerinin merkezine taşımaktadır. Çalışmada, ABD ve Rusya’nın Arktik politikaları, resmi belgeler, akademik yayınlar ve uluslararası raporlar temel alınarak karşılaştırmalı bir perspektifle analiz edilmiştir. Bu bağlamda, ABD'nin NATO iş birliğiyle bölgedeki askeri varlığını artırma çabaları ile Rusya’nın KDR üzerindeki hâkimiyet stratejisi karşılaştırılmıştır. Rekabetin yalnızca bölgesel değil, küresel güvenlik, enerji piyasaları ve uluslararası ilişkiler üzerinde derin etkiler yaratabileceği değerlendirilmiştir. Ayrıca, bölgedeki altyapı eksiklikleri ve çevresel riskler gibi zorluklar ele alınmış, bu sorunların stratejik planlama ve uluslararası iş birliği ile çözülebileceği vurgulanmıştır. Çalışma, Arktik’in karmaşık jeopolitik yapısını anlamaya ve bölgenin küresel dengelerdeki önemini ortaya koymaya yönelik bir analiz sunmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Özdemir, Ahmet. "İran-Suudi Arabistan Güç Mücadelesi." Uluslararası İlişkiler ve Politika Dergisi 5, no. 1 (2025): 75–90. https://doi.org/10.62334/ulipod.1564286.

Full text
Abstract:
Bu çalışmanın amacı, İran ve Suudi Arabistan arasındaki güç ve nüfuz mücadelesini kapsamlı bir şekilde analiz etmektir. Bilindiği üzere, İran ve Suudi Arabistan, Ortadoğu’da jeopolitik dengeyi şekillendirmek için tarihsel, ideolojik ve stratejik farklılıkları üzerinden uzun süredir güç ve nüfuz mücadelesi vermektedir. İran, bölgesel etkinliğini artırma hedefi doğrultusunda nükleer kapasite geliştirme arayışını sürdürürken, Suudi Arabistan bu süreci başından beri engellemeye çalışmakta ve İran’ın nükleer faaliyetlerine karşı sert bir duruş sergilemektedir. İki ülke, menfaatlerinin çatıştığı alanlarda Şii-Sünni eksenli dini kimlikleri stratejik birer araç olarak kullanarak Ortadoğu’da baskın güç olma hedefiyle hareket etmektedir. Bu çalışma, İran ve Suudi Arabistan’ın resmi devlet kaynaklardan elde edilen verileri içerik analiz yöntemiyle değerlendirerek, İran’ın nükleer güç olma çabaları çerçevesinde Suudi Arabistan-İsrail ilişkileri ve bölgesel dinamikleri analiz etmektedir. Belge çözümlemesi yöntemiyle yapılan analizde, ABD’nin 2018 yılında İran nükleer anlaşmasından çekilmesiyle uygulamaya koyduğu yaptırımların Tahran’ı Çin-Rusya eksenine yaklaştırdığını ortaya koymaktadır. Suudi Arabistan ise bir yandan ABD ile nükleer iş birliği müzakerelerini sürdürürken, diğer yandan çeşitli ülkelerle anlaşmalar yaparak enerji diplomasisini çeşitlendirmiştir. Bu kapsamda Suudi Arabistan’ın özellikle 2023’te Çin arabuluculuğunda İran ile ilişkilerini yeniden başlatması, bölgedeki dengeleri etkilemiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Boztürk, Hasan. "AB’nin Doğu Akdeniz’deki normatif gücü: GKRY örneği." JOURNAL OF AWARENESS 10, no. 1 (2025): e2769. https://doi.org/10.26809/joa.2769.

Full text
Abstract:
Avrupa Birliği’nin (AB) 2004 genişlemesi yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. AB, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) de aralarında olduğu on yeni üyeyle tarihinin en büyük genişlemesini yaşamıştır. Bu genişleme ile birlikte AB yeni komşular edinirken yeni sorunlarla da sınırdaş olmak durumunda kalmıştır. GKRY’nin AB üyeliği sorunlu bir şekilde gerçekleşirken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) yok sayılmıştır. Bu sorunlar Doğu Akdeniz’deki gerginliklerle birlikte yeniden gün yüzüne çıkarken, Türkiye ile Yunanistan ve GKRY arasındaki deniz yetki alanlarındaki anlaşmazlıklar gündeme gelmektedir. GKRY’nin stratejik hedeflerine bakıldığında üyesi olduğu AB’nin hedefleriyle çelişmektedir. AB normatif güç olma iddiasındayken, GKRY’nin hedefleri kimi zaman realist yaklaşımlarla açıklanabilmektedir. Bu çalışma Doğu Akdeniz’de AB’nin politikalarının normatif güç temelli yaklaşımlar bağlamında incelenmesini ve GKRY’nin ulusal çıkar temelli yaklaşımlarıyla birlikte ele alınmasını hedeflemektedir. Çalışma sonuçları üyesi olduğu AB’nin aksine GKRY’nin normatif güç temelli yaklaşımları gerçekleştirme olasılığının düşüklüğünü ortaya koymaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Yürük, Emre. "Osmanlı Dış Politikasında Kriz Yönetimi: Osmanlı – İran/Zend Hanedanlığı Krizi (1765-1779)." İran Çalışmaları Dergisi 9, no. 1 (2025): 219–48. https://doi.org/10.33201/iranian.1627820.

Full text
Abstract:
1765-1779 yılları arasında gerçekleşen Osmanlı-İran/Zend Hanedanlığı Krizi, 18. yüzyılın sonlarında kriz yönetimi, diplomasi ve bölgesel güç dengeleri açısından önemli bir vaka çalışmasıdır. Basra’nın jeopolitik ve ekonomik önemi etrafında şekillenen kriz, Osmanlı yetkilileri ile Zend hükümdarı Kerim Han arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklanmıştır. Korsanlık faaliyetleri, İranlı hacıların durumu ve Osmanlı’nın iç işlerine müdahale gibi meseleler, gerilimin artması ve Zend kuvvetlerinin Basra’yı kuşatıp geçici olarak işgal etmesiyle sonuçlanmıştır. Osmanlı’nın yanıtı, kaynakların kısıtlı olduğu ve güç dengelerinin değiştiği bir dönemde, temkinli diplomasi ile gecikmiş askeri müdahale arasında bir denge kurma çabasını yansıtmaktadır. Çalışma, Türk dış politikası bağlamında, Osmanlı-İran/Zend Hanedanlığı Krizi, sınır güvenliği, bölgesel istikrar ve güç dengesi stratejilerinin sürekliliği gibi konularda fikirler sunmaktadır. Kriz yönetimi süreci ve sonuçlarının analizi, modern Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası diplomasideki stratejik önceliklerinin tarihsel temellerini vurgulayarak dış politika yaklaşımlarındaki sürekliliği gözler önüne sermektedir.Çalışma, Türk dış politikası bağlamında, Osmanlı-İran/Zend Hanedanlığı Krizi, sınır güvenliği, bölgesel istikrar ve güç dengesi stratejilerinin sürekliliği gibi konularda fikirler sunmaktadır. Kriz yönetimi süreci ve sonuçlarının analizi, modern Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası diplomasideki stratejik önceliklerinin tarihsel temellerini vurgulayarak dış politika yaklaşımlarındaki sürekliliği gözler önüne sermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

Zengin, Alperen Kürşad. "Türkiye’nin Büyük Stratejisi ve Türk Devletleri Teşkilatı." Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi 12, Türk Devletleri Teşkilatı (2025): 306–17. https://doi.org/10.16985/mtad.1628123.

Full text
Abstract:
dinamikleriyle kendi içinde değerlendirilmelidir. Bu çalışmada uluslararası sistemin belirsizlik üzerine kurulduğu iddia edilmektedir. Belirsizlikle birlikte uluslararası sisteme haiz yönetilemeyen bölgeler oluşmuş aynı zamanda güç boşlukları meydana gelmiştir. Bölgesel ve yükselen güçlerin politikaları tabii olarak bu yapısal dinamiklerden etkilenmiştir. Böylece bu devletler hem kendi jeopolitiklerinde hem de küresel alanda faaliyet gösterecek hale gelmiş, milli güvenlik temelinde bölgeselleşmenin yaygınlaşması kendini göstermiştir. Bu çalışmada bölgesel ve yükselen güç olduğu ön kabulüyle Türkiye’nin büyük stratejisinin bu dinamiklerden etkilendiği iddia edilmiştir. Bu bakımdan Türkiye’nin stratejik özerkliğini sağlayarak bölgesel güç statüsünü perçinlemesi içinde bulunduğu jeopolitiğin güvensiz alanlarını ortadan kaldıracaktır. Türkiye’nin büyük stratejisinin geleceğe yönelik tasavvurunun da Türk Dünyası ile olan ilişkileriyle neticelenebileceği ve Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde yapılacak faaliyetlerin daha kurumsal ve sürdürülebilirlik taşıyacağı düşünülmektedir. Çalışmanın kavramsal boyutta ilgilendiği büyük stratejiyi derinlemesine inceleme kaygısı yoktur, çünkü bu durum çalışmanın kapsamının genişlemesine ve böylelikle odağının kaymasına neden olacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Sarı, Muhammed Ziya. "TEKNO-MİLLİYETÇİLİK ÇERÇEVESİNDE ABD VE ÇİN ARASINDAKİ KUANTUM TEKNOLOJİ YARIŞININ DEĞERLENDİRİLMESİ." ESAM Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi 6, no. 1 (2025): 23–42. https://doi.org/10.53662/esamdergisi.1609028.

Full text
Abstract:
Bu araştırma, Tekno-Milliyetçilik (TM) çerçevesinde ABD ile Çin arasındaki kuantum teknolojilerdeki rekabeti ele almaktadır. Çalışma kapsamında, iki ülkenin kuantum teknolojilerdeki Tekno-Milliyetçi politikaları doküman analizi yöntemiyle incelenmiş ve söz konusu rekabetin küresel güç dengeleri ve jeopolitik dinamikleri nasıl etkilediği tartışılmıştır. Son yıllarda ABD’nin kuantum teknolojilerine ilişkin politikalarının merkezinde, ulusal güvenlik ve stratejik üstünlük arayışının bulunduğu görülmektedir. Bu amaçla, ABD bir yandan müttefikleriyle iş birliğini güçlendirirken, diğer yandan Çin’e yönelik teknoloji transferini sınırlamaya ve kendi ulusal inovasyon kapasitesini geliştirmeye öncelik vermektedir. “National Quantum Initiative” gibi girişimler aracılığıyla akademi, endüstri ve kamu sektörü arasında kapsamlı bir koordinasyon mekanizması kurulmaya çalışılmakta; kritik kuantum teknolojilerine ayrılan yatırımlar stratejik bir öncelik haline getirilmektedir. Özellikle Biden yönetimiyle birlikte, Çin’in teknolojik ilerlemesini yavaşlatmak ABD’nin kuantum politikalarının temel hedeflerinden biri haline gelmiştir. Diğer tarafta Çin, “Made in China 2025” ve askeri-sivil entegrasyon stratejileri sayesinde kuantum teknolojilerindeki gelişimini devlet destekli programlarla hızlandırarak bağımsız bir teknoloji altyapısı oluşturmayı hedeflemektedir. Micius uydusu gibi projelerle kuantum iletişim alanında elde ettiği başarılar, küresel rekabetin seyrini etkileme potansiyeline sahiptir. Bu bağlamda Çin, ABD’nin Tekno-Milliyetçilik yaklaşımına karşılık vererek kendi stratejik hamlelerini ihtiva eden Tekno-Milliyetçi politikalar geliştirmektedir. Sonuç olarak, kuantum teknolojilerde Tekno-Milliyetçi eğilimlerin ağır bastığı bu yarış, ABD ve Çin arasındaki ekonomik, teknolojik ve jeopolitik rekabetin daha da derinleşmesine yol açmakta, yalnızca iki ülke arasındaki ilişkileri değil, küresel siyaseti, teknoloji ekosistemini ve stratejik iş birliklerini de dönüştürmektedir. Gelecekte, kuantum üstünlüğünü elde edecek tarafın, küresel güç dengeleri üzerinde ve jeopolitik güç yarışında belirleyici bir rol oynaması beklenmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

Duman, Ömer. "DOĞU AKDENİZ ENERJİ JEOPOLİTİĞİ VE BÖLGESEL GÜÇ MÜCADELESİ BAĞLAMINDA SAHİLDAR DEVLETLERİN ULUSAL GÜVENLİK ALGILARI." Akademik Hassasiyetler 12, no. 27 (2025): 632–66. https://doi.org/10.58884/akademik-hassasiyetler.1554152.

Full text
Abstract:
Doğu Akdeniz, stratejik konumu nedeniyle uzun zamandır jeopolitik güç mücadelelerinin odak noktası olmuştur. 20.yüzyılın son çeyreğinden itibaren Doğu Akdeniz havzasında hidrokarbon rezervlerinin keşfedilmesiyle bölgenin enerji jeopolitiği ve bölgesel güç mücadelesi çetin bir hal almıştır. Bu anlamda Doğu Akdeniz’de doğal gazın keşfedilmesi ile enerji ve bölgesel güç mücadelesinde etkili olan sahildar ve sahildar olmayan devletler Doğu Akdeniz’e yönelik dış politikalarında değişikliğe gitmişlerdir. Bu tarihten itibaren, Doğu Akdeniz'deki etkili kıyı devletleri deniz yetki alanlarını belirlemek, sondaj faaliyetleri yürütmek, doktrinler ilan etmek, zirveler düzenlemek ve doğal gaz boru hattı projeleri planlamak gibi önemli girişimlerde bulunmuştur. Böylece bu devletlerin girişimleri ile Doğu Akdeniz’de ulusal çıkarların korunması hedeflenmiştir. Öyle ki, Doğu Akdeniz'deki kıyı devletleri bölgesel çıkarlarını zedeleyecek her türlü eylemi ulusal güvenliklerine doğrudan bir tehdit olarak algılamaktadır. Doğu Akdeniz havzasındaki önemli sorunlar da kıyıdaş devletlerinin ‘‘ulusal güvenliğine tehdit’’ niteliğini taşımaktadır. Bu çalışma Doğu Akdeniz'deki sahildar devletlerinin dış politika kararlarında ulusal güvenliğe nasıl öncelik verdiklerini incelemektedir. Bu çalışma, ulusal güvenlik ve stratejik çıkarların Doğu Akdeniz'e kıyısı olan devletlerin dış politika kararlarını temelden şekillendirdiği sonucuna varmakta ve bu devletlerin jeopolitik stratejilerine eleştirel bir bakış açısı sunmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Sezer, Sevgi. "Uluslararası Siyasette Büyük Güç Rekabeti: ABD, Çin ve Rusya’nın Politik Ekonomik Stratejileri." Fiscaoeconomia 9, no. 2 (2025): 1022–38. https://doi.org/10.25295/fsecon.1608387.

Full text
Abstract:
Günümüzün jeopolitik bağlamında, büyük güç rekabetinin yeniden canlanması, Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Rusya’yı uluslararası politikaya yönelik stratejik yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmeye ve yeniden dengelemeye yöneltmiştir. Bu çalışma, modern uluslararası düzendeki politik-ekonomik taktiklerine vurgu yaparak, Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Rusya arasındaki büyük güç rekabetinin dinamiklerini araştırmayı amaçlamaktadır. Araştırma, Amerika Birleşik Devletleri’nin rakiplerinden çok daha ağır basan askeri, ekonomik ve teknik avantajların bir kombinasyonu ile hâkimiyetini nasıl sürdürdüğünü göstermektedir. Buna karşılık, Çin ve Rusya’nın çıkarları, özellikle Avrasya genelinde ekonomik iş birliğini ve jeopolitik etkiyi teşvik eden Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) gibi programlar aracılığıyla daha koordineli hale gelmiştir. Böylesi bir ilişki, özellikle Çin’in yapay zekâdaki atılımlarının Amerikan hâkimiyetine doğrudan bir tehdit olarak görüldüğü askeri teknoloji alanında Amerika Birleşik Devletleri için stratejik endişeler ortaya koymaktadır. Çalışma, küresel yönetişim ve bölgesel istikrar için verilen bu mücadelenin sonuçlarını incelemektedir. ABD, müttefikleri güçlendirerek ve ekonomik cezalar uygulayarak algılanan Çin ve Rus etkisine yanıt verdi ve aynı zamanda liberal demokratik ilkeleri temsil etmeye çalışmıştır. Ancak, yükselen Çin-Rus işbirliği bu politikaya meydan okuyor, çünkü her iki ülke de uluslararası düzeni kendi çıkarlarına uyacak şekilde yeniden şekillendirmeyi amaçlamakta ve ABD’nin savunduğu liberal enternasyonalizmi baltalamaktadır. Son olarak, bu yaklaşım, günümüzün büyük güç ilişkilerini tanımlayan askeri, ekonomik ve diplomatik taktiklerin karmaşık etkileşimini vurgulamakta ve gelecekte çok kutupluluğun ve stratejik rekabetin uluslararası politikada daha belirgin hale geleceğini ima etmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

İsmayıl, Elnur. "Bölgesel Güç Rekabetinde Moldova’nın Güvenliği ve Ayrılıkçı Bölgeler Sorunu." Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 10, no. 19 (2024): 1–26. https://doi.org/10.32739/uskudarsbd.10.19.145.

Full text
Abstract:
Doğu Avrupa’da Ukrayna ile Romanya arasında yer alan Moldova, Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonucunda bağımsızlığını kazanan 15 devletten biridir. Rusya’nın kendi nüfuz alanında gördüğü Moldova’nın Ukrayna sınırında bulunması, Romanya açısından taşıdığı stratejik önem ve potansiyel olarak Avrupa Birliği ve NATO’ya üyelik girişimleri bu ülke üzerindeki Rusya-Batı rekabetini artırmıştır. Kremlin’in Moldova’da iktidardaki AB yanlısı koalisyona karşı uzun bir dönem Batı’ya entegrasyona ve Romanya ile birleşmeye karşı çıkan Komünist ve Sosyalist partileri desteklemiştir. Nitekim Rusya’nın Mart 2014’te Kırım’ı işgaliyle başlayan kriz sürecinde ve Şubat 2022’de Ukrayna’ya askerî müdahalesinden sonra Transdinyester sorununa farklı yaklaşımlar Moskova-Kişinev arasındaki siyasi krizi tekrar ortaya çıkarmıştır. Rusya’nın saldırgan politikalarının bir sonraki hedefinin stratejik konumda bulunan Transdinyester mi olacağı sorusu gündeme gelmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde Moldova, tekrar jeopolitik bir soru olan “Quo vadis?” ile yüzleşmektedir. Makalede Moldova’nın Transdinyester ve Gagavuzya bölgelerindeki ayrılıkçılık sorununun güncel durumu anlatılmakta, Rusya’nın Kırım’ın işgali, Moldova iktidarının AB ve NATO’ya entegrasyon çabasının Kremlin’le ilişkilerini nasıl etkileyeceği ve Transdinyester’in Rusya tarafından işgal edilme olasılığı değerlendirilmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
More sources

Books on the topic "Stratejik Güç"

1

Kökyay, Ferhat. Stratejik güç petrol Türkiye'nin petropolitiği. Der Yayınları, 2019.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Emini, Filiz Tufan. Göç sonrası sorunların çözümünde sivil toplum stratejisi. Ekin Basım Yayın, 2018.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Özel, Cengiz. Yeni küresel dönüşümün şifresi Afganistan. Bir ulus inşası örneği ve Türkiye'nin yumuşak güç stratejisi. Orion Kitabevi, 2019.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Köse, Talha. İran Nükleer Programı ve Ortadoğu siyaseti: Güç dengeleri ve diplomasinin imkanları. Seta Yayınları, 2008.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Berdimuhamedow, Gurbanguly. Hazaryň geljegi şu gün döredilýär =: Caspian sea's future is being built today. Türkmen Döwlet Neşirýat Gullugy, 2010.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

Türkiye'nin jeopolitiği: Yumuşak güç savaşları ve terörizm. Bilgesam Yayınları, 2015.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Tampon ülke. Emperyalizmin göç stratejisi. Kırmızı Kedi Yayınevi, 2021.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

Alıcı, Akın. Düslerimin Gücü Adina Güc Bende Artik!; Basarinin Üc Stratejik Adimi. Elma Yayınevi, 2019.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Ugur Baloglu Yildiz Derya Birincioglu. Kültürötesi Imgeler Ulusötesi Avrupa Sinemasinda Göç : Sürgün, Kimlik ve Aksa Tartismalari Türü: Strateji. Doruk Yayinlari, 2020.

Find full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles

Book chapters on the topic "Stratejik Güç"

1

Öztırak, Mesut, and Ayşe Meriç Yazıcı. "Örgütsel Güç ve Politika." In Örgütsel Davranış. Özgür Yayınları, 2024. https://doi.org/10.58830/ozgur.pub599.c2568.

Full text
Abstract:
Bu bölümde örgütsel güç ve politikanın tanımları, türleri, stratejileri ve uygulamaları üzerine derinlemesine bir inceleme sunulmaktadır. Örgütsel güç, bireylerin veya grupların, karar alma süreçlerinde etki yaratabilme kapasiteleri olarak tanımlanmakta olup, bu güç çeşitli türlerde ortaya çıkabilmektedir. Bunlardan bazıları bilgi gücü, resmiyet (pozisyon) gücü, beğeni (karizma) günü, ödüllendirme ve cezalandırma gücüdür. Örgütsel güç, yöneticilerin ve çalışanların iş yerindeki ilişkilerini ve iş süreçlerini şekillendiren önemli bir faktördür. Örgütsel politika, bireylerin veya grupların kişisel çıkarlarını korumak veya artırmak amacıyla yaptığı stratejik hareketler ve kararlar bütünüdür. Bu politikalar, örgüt içindeki güç dinamiklerini etkiler ve bazen iş verimliliğini olumsuz yönde etkileyebilir. Örgütsel politikaların etkili bir şekilde yönetilmesi, verimli çalışma ortamları yaratmak için önemlidir. Politikanın yönetilmesinde kullanılan stratejiler, ast-üst ilişkilerinden, ikna etme ve müzakere tekniklerine kadar geniş bir yelpazeye yayılabilir. Bölümde ayrıca, örgütsel gücün ve politikanın farklı türleri ve bunların yönetimi üzerine çözüm önerileri sunulmakta, hem ulusal hem de uluslararası örneklerle bu kavramların uygulama alanları incelenmektedir. Sonuç olarak, örgütlerde güç ve politikanın doğru bir şekilde yönetilmesi, iş başarısının artırılmasında önemli bir rol oynamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Taş, Nurdane, and Esra Çıkmaz. "Örgütsel Çatışma Yönetimi." In Örgütlerde Modern Yönetim Dinamikleri. Özgür Yayınları, 2024. https://doi.org/10.58830/ozgur.pub592.c2472.

Full text
Abstract:
Çatışma, insanlığın varoluşuyla birlikte ortaya çıkmış ve her zaman varlığını sürdürmüştür. İş, aile ve çevre üçgeninde çeşitli nedenlerle çatışmalar yaşanmaktadır. Kaçınılmaz bir olgu olan çatışmanın kabul edilip yönetilmesi, olumsuz etkilerinin azaltılması ve olumlu etkilerinin artırılması büyük önem taşımaktadır. Geleneksel yönetim anlayışı, çatışmanın olumsuz yönlerini ele alırken; modern yönetim yaklaşımı, çatışmanın olumlu etkilerini artırmaya ve özellikle örgütler için çatışmayı, yenilenme ve gelişme için bir itici güç olarak kullanmaya odaklanmaktadır. Bu nedenle, örgütlerin varlığını tehdit edebilecek çatışmaların başarılı bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Örgütlerde çatışmanın doğru bir biçimde yönetilmesi, hem bireysel hem de kolektif başarıyı artırabilecek stratejik bir avantaj sağlar.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Güney, Salih. "Örgütsel Davranışın Temel Kavramları." In Örgütsel Davranış. Özgür Yayınları, 2024. https://doi.org/10.58830/ozgur.pub599.c2565.

Full text
Abstract:
Örgütsel davranış, çalışanların davranışlarını, tutumlarını ve performansını anlayarak örgütlerin hedeflerine ulaşmasında kritik bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, “Örgütsel Davranışın Temel Kavramları” bölümü, bu alandaki temel taşları oluşturarak, örgütlerin nasıl işlediğini anlamak için hayati bir başlangıç noktası sunacaktır. Bu bölüm, statü, rol, otorite, güç, yetki gibi örgüt içindeki ilişkileri şekillendiren kavramları ele alırken, motivasyon, iş tatmini gibi çalışanların örgüte bağlılığını etkileyen faktörleri de incelemektedir. Aynı zamanda, işletme, yönetim, yönetici, girişimci, liderlik gibi temel yönetim kavramlarına değinerek, örgütlerin yapısı ve işleyişinin anlaşılmasına yardımcı olur. Kurum iklimi, misyon, vizyon, iletişim, iş ahlakı, strateji, stratejik yönetim gibi kavramlar, örgütlerin uzun vadeli hedeflerini ve kültürel yapısını anlamak için önemlidir. Nepotizm, örgütsel sinizm ve narsizm gibi olumsuz kavramlar da örgütlerdeki sorunlu alanlara dikkat çekerek, bu konuların yönetimi ve önemini vurgulamaktadır. Bu temel kavramların anlaşılması, örgütlerdeki karmaşık dinamikleri çözmek, daha etkili yönetim stratejileri geliştirmek ve çalışan performansını artırmak için önem taşımaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Güney, Yağmur, and Aytuğ Sözüer. "Otomotiv Yedek Parça Sektöründe Güncel Eğilimler." In Lojistik İncelemelerde Yeni Paradigmalar ve Çözüm Önerileri. Özgür Yayınları, 2025. https://doi.org/10.58830/ozgur.pub688.c2904.

Full text
Abstract:
Bu bölümde, otomotiv sanayisinin önemli bir bileşeni olan yedek parça sektöründe mevcut durumu, küresel ve ulusal düzeydeki dinamikleri, teknolojik ve çevresel dönüşümleri, geleceğe dair öngörüler ve fırsatlar tartışılmaktadır. Küresel otomotiv sektörü, çevre dostu araçlara yönelirken, Endüstri 4.0 unsurları da üretim süreçlerini verimli ve sürdürülebilir hale getirmektedir. Ayrıca, otomotiv yedek parça sektörü dijitalleşme sayesinde küresel rekabetçiliğini artırmaktadır. Türkiye, otomotiv yedek parça üretiminde bölgesel bir güç olma potansiyeline sahipken, sektördeki küresel trendlere uyum sağlanabilmesi için AR-GE yatırımlarının artırılması, dijitalleşme ve çevresel sürdürülebilirliğe daha fazla önem verilmesi gerekmektedir. Çalışma, otomotiv yedek parça üreticileri için güncel teknolojilerin entegrasyonunun önemini vurgulamaktadır. Ayrıca, yeşil inovasyonun sektöre katkıları ve çevresel sürdürülebilirlik hedefleri ile ilgili stratejik adımların alınması gerektiği sonucuna varılmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Özen, Özlem. "Örgütsel Öğrenme." In Örgütsel Davranış. Özgür Yayınları, 2024. https://doi.org/10.58830/ozgur.pub599.c2573.

Full text
Abstract:
Çevrede oluşan hızlı değişimler ve endüstride yaşanan devrimler örgütleri dönüşüme ve öğrenmeye dayalı bir kültür yaratmaya zorlamaktadır. Özellikle teknolojideki hızlı değişim örgütlerin öğrenerek değişmesine neden olmaktadır. Gelişmekte olan ekonomilerde örgütsel öğrenme, firmaların çeşitli yetenekler geliştirmesi, verimliliklerini artırması ve diğer firmalarla rekabet edebilmesi bakımından stratejik öneme sahiptir. Örgüt teorisi, endüstriyel ekonomi, ekonomi tarihi, işletme, yönetim ve inovasyon çalışmalarının çoğu örgütlerin nasıl öğrendiklerini araştırmaktadırlar. Örgütsel öğrenmenin bu alanlardaki araştırmalara konu olmasının en önemli nedenlerinden biri çevre ve teknolojideki hızlı değişimin örgütler üzerindeki etkisidir. Yazında örgütsel öğrenmenin çok boyutlu bir süreç olduğu ve birey, grup ve örgüt düzeylerinde gerçekleştiği belirtilmektedir. Örgütlerin bilgiye dayalı süreçlerindeki değişimler olarak tanımlanan örgütsel öğrenme, çevredeki değişime uyum sağlama, rekabet ve verimliliği artırma amacıyla gerçekleşmektedir. Örgüt kültürü, strateji, örgüt yapısı, çevre, güç, politika, sektör ve değişime direnç gibi unsurlar örgütsel öğrenmeyi etkilenmektedir. Örgütler aynı zamanda, çevrelerindeki diğer örgütlerle iş birliği yaparak bilgi paylaşmakta, yeni bilgi yaratmakta ve yeteneklerini geliştirmektedirler. Bir başka deyişle, bu iş birliği örgütler arası öğrenmeye yol açmakta ve örgütlerin yeni yetenekler geliştirmesine olanak sağlamaktadır. Bu çalışma, örgütsel öğrenme kavramına ilişkin çeşitli yaklaşımları, örgütsel öğrenmeyi etkileyen faktörleri ve örgütler arası öğrenme kavramını açıklaması bakımından önemlidir. Çalışmanın, örgütsel öğrenme, firma stratejisi ve performans arasındaki ilişkilerin araştırılmasını özendirmesi bakımından yazına katkı sağlaması beklenmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

DÖNMEZ, Demet. "Rekabetin Anatomisi: Michael Porter’ın Beş Güç Analizi ve Rekabet Avantajı Teorisiyle Stratejik Başarıya Giden Yol." In KAMU YÖNETİMİNDE GÜNCEL TARTIŞMALAR-I. Bidge Yayınları, 2024. https://doi.org/10.70269/10.70269/7754595251.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Mantar, Hacı Ali. "Milli Teknoloji Yönetimi." In Millî Teknoloji Hamlesi: Toplumsal Yansımaları ve Türkiye’nin Geleceği. Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları, 2022. http://dx.doi.org/10.53478/tuba.978-625-8352-16-0.ch11.

Full text
Abstract:
Teknoloji yönetimi, bir organizasyonun stratejik ve operasyonel hedeflerinin şekillendirilmesini ve gerçekleştirilmesini sağlayacak teknolojik yeteneklerin geliştirilmesinin ve uygulanmasının planlanması, organizasyonu, koordinasyonu ve denetimidir. Teknoloji yönetiminin stratejik olarak kullanılmasının getireceği başarı ve verimlilikle, artan rekabet çağında ve dengelerin sıklıkla değiştiği bir dünyada daha ileriye gitmek hedeflenmektedir. Teknolojik öğrenme, teknolojik yeteneklerin içselleştirilmesi süreci olarak tanımlanmıştır. İlk aşamada, gelişmiş ülkelerden teknoloji transferi yoluyla elde edilen teknolojinin taklit edilmesi ile yeni ürün üretilir; ikinci aşamada, edinilen teknoloji ile teknolojik öğrenme süreci içerisinde var olan teknolojilerde değişiklikler yapma yeteneği kazanılır; üçüncü ve son aşamada ise ülkenin ortaya koyduğu öğrenme çabasının sonucu olarak kendi başına teknoloji üretebilme yeteneği kazanması amaçlanır. Organizasyonların teknolojik öğrenme kapsamında muhakkak bilgi yönetimi faaliyetlerini de sürece dahil etmesi ve bilgi teknolojilerinin artan gücünü kullanması gerekmektedir. Şirketlerin geleceğin kararlarını bugünden destekleyebilmek için en çok dikkat etmeleri gereken kriterlerden biri de gelecekte ortaya çıkabilecek ihtiyaçlar ve yenilikler doğrultusunda teknolojilerin öngörülebilmesidir. Bu noktada, geçmişten günümüze eldeki tüm bilgi, uzmanlık ve yaklaşımları analiz ederek, teknolojinin etkilendiği unsurlarda geleceği tahmin etmek ve bununla ilgili politikaları oluşturmak olarak tanımlayabileceğimiz Teknolojik Öngörü kavramı ortaya çıkmaktadır. Teknoloji öngörüsünü doğru yapabilen ve bu öngörüleri teknoloji transfer süreçlerine dahil edebilen şirketler gelecekte hem kendilerine hem de ülkelerine ön görülemeyen düzeyde fayda ve güç sağlayacaktır. Teknoloji yönetimi, mevcut teknolojinin en etkili şekilde kullanılmasını, yenilikçi, yıkıcı teknolojilerin takip edilmesini, öngörülmesini ve kurumsal hedefler doğrultusunda ürünler/çözümler/projeler geliştirilmesinde yararlanılmasını sağlamaktadır. Bu konudaki süreçlerimizi sürekli olarak geliştirmekte ve kurumsallaştırmaktayız. Teknoloji yönetimini HAVELSAN’ın stratejik hedeflerine ulaşmasında bir yönetim çarpanı olarak kullanma gayretlerimizi artan bir kurumsal destek ile sürdürmekteyiz.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

Salman, Kaan. "Basketbolda Çeviklik: Performans ve Başarı Arasındaki Köprü." In Spor Bilimleri Alanında Akademik Araştırma ve Değerlendirmeler VIII. Özgür Yayınları, 2024. https://doi.org/10.58830/ozgur.pub635.c2744.

Full text
Abstract:
Çeviklik, basketbol gibi yüksek tempolu spor dallarında, hem bireysel hem de takım performansını doğrudan etkileyen önemli bir faktördür. Çeviklik, oyuncuların hızlı hareket etmeleri, ani yön değiştirmeleri, durmaları ve yeniden hızlanmaları gibi becerileri içerir. Bu özellikler, sadece bireysel performansı artırmakla kalmaz, aynı zamanda takımın genel başarısını da destekler. Basketbolcular, hem hücum hem de savunma sırasında çevik olmalıdır. Örneğin, hücumda rakipleri geçmek için çabuk yön değiştirme hareketleri, savunmada ise rakiplerin hamlelerine hızla tepki verebilme yeteneği çeviklikle mümkündür. Basketbolcu çevikliği, sadece fiziksel hızla değil, aynı zamanda bilişsel becerilerle de ilişkilidir. Görsel tarama, hızlı karar verme ve anlık tepki verme yetenekleri, çevikliği etkileyen bilişsel bileşenlerdir. Basketbolcuların çevikliklerini geliştirebilmeleri için spora özgü çeviklik antrenmanlarının yanı sıra hız, güç, denge ve koordinasyon çalışmalarına da yer verilmelidir. Çevikliğin fiziksel bileşenleri arasında bacak kuvveti, patlayıcı güç ve denge yer alırken, bilişsel süreçler de çeviklik performansını tamamlar. Basketbolda çeviklik, oyuncuların pozisyonlarına göre farklılık gösterebilir. Oyun kurucular, top sürerken rakiplerini geçmek için çevikliklerini kullanırken, forvetler hücumda pozisyon alırken, pivot oyuncuları ise pota altında çeviklik sergilerler. Çeviklik, aynı zamanda oyuncuların görsel uyaranları hızlıca algılayıp doğru tepki vermelerini gerektirir. Örneğin, rakip oyuncunun yön değişikliğini öngörmek ya da takım arkadaşının boş pozisyonunu fark etmek, çeviklik gerektiren bilişsel yeteneklerdir. Genel olarak, basketbolcuların çevikliği hem fiziksel hem de bilişsel becerilerle doğrudan ilişkilidir. Antrenmanlar, bu becerileri geliştirmek için çok yönlü olmalıdır ve kısa mesafeli sprintler, yön değiştirme ve tepki sürelerini geliştiren egzersizler bu alanda etkili sonuçlar sağlar. Çeviklik, basketbolda sadece bir fiziksel özellik değil, aynı zamanda stratejik bir avantaj olarak değerlendirilmelidir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Ötenkaya, Yusuf. "Eyyûbî Soyunun Gölgesinde Kalmak: Memlûk Devleti’nin Oluşum Yıllarında Sultanın Meşruiyeti Meselesi." In Tarih Alanında Seçme Yazılar-VI. Özgür Yayınları, 2023. http://dx.doi.org/10.58830/ozgur.pub397.c1744.

Full text
Abstract:
Mevcut Memlûk literatürün temel argümanına göre Memlûk Devleti’nin müstakil bir devlet olarak ortaya çıkmasını sağlayan hadiseler Haçlı ve Moğol istilalarına dayanmaktadır. Bu yıkıcı olayların neden olduğu boşluk hâli başarılı bir şekilde Memlûklar tarafından doldurulmuştur. Ancak buna rağmen Memlûk Devleti’nin oluşum yıllarında Eyyûbî soyunun gölgesinde kaldıkları bilinen bir gerçektir. Devletlerini meşru bir zeminde inşa ederken aynı zamanda Eyyûbîler ile mücadele içerisinde olmuşlardır. Bu mücadeleler büyük oranda Dımaşk Meliki en-Nâsır Yûsuf ile olan çekişmelere dayanmaktadır. Diğer taraftan Memlûklar Eyyûbîlere karşı yapılan savaşları Abbâsî Halifeliği’nin naibi sıfatı ile yapmışlardır. Stratejik bir hamle yaparak mevcut meşru unsura karşı daha üst siyasal-dinî gücün meşruiyetinden istifade etmişlerdir. Fakat bununla birlikte Sâlihiyye-Bahriyye ümerasının bir taraftan devlet idaresini şekillendirmeleri diğer taraftan da kendi içlerinde anlaşmazlık yaşamaları ümera arasında dahilî sorunlara neden oluyordu. Nitekim Sâlihiyye mensuplarının Eyyûbî soyunun pasifize edilmesine şiddetle karşı çıkarak çevredeki Eyyûbî meliklerine iltica ettikleri görülmektedir. Dolayısıyla Memlûklar’ın oluşum yıllarında Eyyûbî soyunun meşru bir güç unsuru olarak kalmaya devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu çalışmada Memlûklar’ın devletleşmesine yol açan hadiseler ele alınmakla birlikte Eyyûbî soyunun geçici olarak nasıl kullanıldığı ortaya konulacaktır. Bunu gerçekleştirirken dönemin kronikleri merkeze alınacak ve tarihsel olduğu kadar sosyo-psikolojik bir yöntem takip edilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

Öntürk, Yavuz, and Erkan Bingöl. "Türkiye Futbol Süper Liginde Yabancı Oyuncu Kuralı Sorunsalı: Politikalar ve Futbol Ekosistemine Etkileri." In Spor Bilimleri Alanında Akademik Araştırma ve Değerlendirmeler X. Özgür Yayınları, 2024. https://doi.org/10.58830/ozgur.pub645.c2759.

Full text
Abstract:
Futbol, günümüzde küresel ve yerel düzeyde ekonomik, kültürel ve sosyal bir güç odağı olarak kabul edilmektedir. Türkiye Futbol Süper Ligi, yalnızca sportif bir rekabet platformu değil, aynı zamanda politikaların, ekonomik stratejilerin ve toplumsal dinamiklerin yansıtıldığı bir alan olarak öne çıkmaktadır. Bu bağlamda, ligde uygulanan yabancı oyuncu kuralı, yıllardır süregelen tartışmaların odağında yer almakta ve Türk futbolunun geleceğine yönelik farklı bakış açılarını şekillendirmektedir. Yabancı oyuncu kuralı, uluslararası rekabet gücünü artırma ve yerli oyuncuların gelişimini destekleme hedefleriyle tasarlanmış olmakla birlikte, kulüplerin mali sürdürülebilirliği, altyapı sistemlerinin etkinliği ve milli takım performansı üzerinde önemli etkilere sahiptir. Zamanla Türkiye Futbol Federasyonu’nun düzenlemeleri ve kulüplerin ekonomik koşullarındaki farklılıklar nedeniyle çeşitli değişimlere uğrayan bu kural, genellikle uzun vadeli stratejiler yerine, dönemsel ihtiyaçlara yönelik bir çözüm aracı olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışma, Türkiye Futbol Süper Ligi’ndeki yabancı oyuncu kuralını, Avrupa ve dünya liglerindeki benzer uygulamalarla karşılaştırarak ele almayı amaçlamaktadır. Kuralın tarihsel süreç içerisindeki değişimi, belirlenen hedefleri ve Türk futbol ekosistemine olan etkileri sistematik bir şekilde incelenecektir. Ayrıca, bu düzenlemenin altyapı oyuncularının gelişimi, kulüplerin finansal dengesi ve milli takım performansı üzerindeki yansımaları değerlendirilerek, avantajları ve dezavantajları bilimsel bir perspektifle tartışılacaktır. Bu çalışma, yabancı oyuncu kuralının uygulanabilirliğini eleştirel bir çerçevede analiz ederken, Türk futbolunun sürdürülebilir gelişimi için hem yerel hem de uluslararası bağlamda stratejik öneriler sunmayı hedeflemektedir. Bu bağlamda, Türk futbolunun geleceğine yönelik uzun vadeli politika oluşturma süreçlerine katkı sağlanması amaçlanmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles

Conference papers on the topic "Stratejik Güç"

1

KARAGÜLMEZ, Müjdat. "Türkiye’nin Diplomasi Zaferi: Montrö Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936) (Macar Kaynaklarına Göre)." In 10. Uluslararası Atatürk Kongresi. Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2024. http://dx.doi.org/10.51824/978-975-17-6043-2.20.

Full text
Abstract:
1453 yılında İstanbul’un fethi ile İstanbul ve Çanakkale Boğazları Türk hâkimiyetine girdi. Bu tarihten itibaren, Marmara Denizi aracılığıyla Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan bu deniz yoluna “Türk Boğazları” adı verildi. Boğazlar, yüzyıllar boyunca Türk hâkimiyeti döneminde stratejik önemini korudu. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılması sonrasında imzalanan Mondros Mütarekesi ile İtilaf Devletleri İstanbul ile birlikte Boğazları fiilen işgal etti. 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr Barış Antlaşması’yla da Boğazlardan tüm devletlerin geçişinin serbest olması karara bağlandı. Nitekim Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlayan bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşması, Lozan’da yapılacak barış görüşmelerine giden yolu açmış oldu. Ancak 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması maddeleri gereğince, Boğazlarda tam anlamıyla Türk hâkimiyeti sağlanamadı ve Boğazların uluslararası bir komisyon tarafından kontrol edilmesi kararı alındı. 1930’lu yıllara gelindiğinde Avrupa’da var olan barış ve huzur ortamı yerini güvensiz bir dış politikaya bıraktı. Türkiye’nin bu dönemdeki dış politika hedefi, barışın devamlılığını sağlamak üzerine kuruldu. Zira Almanya ve İtalya gibi revizyonist devletlerin savaş yanlısı tutumu, Türkiye’nin Boğazlar üzerinde tam hâkimiyet sağlamak amacıyla girişimlerde bulunmasına neden oldu. İngiltere’nin de desteğini alan Türkiye, uluslararası buhranlı süreci iyi değerlendirerek 20 Temmuz 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazlarda yeniden egemen güç oldu ve Boğazlarda tam hâkimiyet sağladı. Montrö’nün imzalanması, Almanya ve İtalya gibi dönemin diğer revizyonist bir devleti olan Macaristan tarafından yakından takip edildi. Macaristan her ne kadar Karadeniz’e kıyısı olan bir devlet konumunda olmasa da Montrö’nün imzalanmasına giden yolu, kendi revizyon taleplerine örnek teşkil edebileceği gerekçesiyle önemli görmüştür. Türkiye’de görev yapan Macar elçilerinin raporlarında Montrö’nün imzalanması sürecinden sıklıkla bahsetmesi bunu destekler niteliktedir. Macar basını da konuya dair çok sayıda haber yaparak meselesinin çözüm süresi hakkında Macar kamuoyunu bilgilendirmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

ARSLAN, Mukaddes. "TÜRKPA VE TÜRK DÜNYASINA YÖNELİK ADIMLARI (2008-2019)." In 9. Uluslararası Atatürk Kongresi. Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2021. http://dx.doi.org/10.51824/978-975-17-4794-5.49.

Full text
Abstract:
Türk dış politikasının esasları; ülkenin coğrafi, siyasi ve stratejik konumu açısından önem arz eder. Uluslararası ilişkilerde ülkenin milli menfaatleri ve dostane ilişkiler dış politikada güç ve istikrar sağlamaktadır. Diplomasi alanında ortaya konulan ilkeler, aynı zamanda devletin dış politika çerçevelerini de çizmektedir. Savaş ve diplomasinin birlikte yürütüldüğü Milli Mücadele döneminde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulduğu 1923 tarihinden itibaren Atatürk döneminde ve 1938’de Atatürk’ün ölümünden sonrası günümüze değin Türk dış politikasında bu bağlamda belirgin tarihi gelişmeler yaşanmıştır. Türk dünyası tabiri, 21. asırda Türk halkları için kullanılmıştır. Türk dünyası, coğrafi ve kültürel bir kavramdır. Türk dünyası; Orta Asya, Anadolu, Kafkasya, İran, Balkanlar, Rusya-Sibirya, Orta Doğu coğrafyasında yaşayan Türk topluluklarını ve Türk devletlerini kapsamaktadır. Türkiye ile Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan arasında ortak tarihi, kültürel ve manevi bağlar mevcuttur. Bu ülkeler arasında siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel ilişkiler tarih boyunca devam edegelmiştir. Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi -TÜRKPA- 2008’de Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan’ın katılımı ve Parlamentolar arası işbirliğinin sağlanması amacı ile kurulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

AYDIN, Ayşe. "1948 TÜRKİYE İKTİSAT KONGRESİ VE BASINA YANSIMASI." In 9. Uluslararası Atatürk Kongresi. Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2021. http://dx.doi.org/10.51824/978-975-17-4794-5.04.

Full text
Abstract:
Türkiye Cumhuriyeti Devleti temellerini atmaya başladığı dönemde ekonomik kalkınmaya da büyük önem verdi. Çok erken tarihlerden itibaren ekonomik kalkınmada benimsenecek yol ve strateji konusunda çalışmalar yapıldı. 17 Şubat 1923’de İzmir İktisat Kongresi bu amacı gerçekleştirebilmek için toplandı. Kongrede alınan kararlar, hükümete ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderildi. Ayrıca kongrede alınan kararlar hükümet programında ve Cumhuriyet Halk Partisi programında da yer aldı ve uygulamaya konuldu. Genç cumhuriyetin yönetici kadrosu, özel sektörün ekonomik hayattaki eksikliğinden dolayı temel yatırım sayılabilecek alanları da kendi eliyle gerçekleştirmeye çalıştı. Bunda sermaye yokluğu, teknolojik yetersizlik ve müteşebbis düşüncenin henüz yeterince yerleşememiş olması da etkili oldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1929 Dünya Ekonomik Krizi sonrası daha mutedil bir devletçiliğe yöneldi ancak bu da ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmede yeterli olamadı. 1939-1945 yılları arasında yaşanan II. Dünya Savaşı ve sonrasında da Türkiye’nin ekonomik durumunun kötü olmasından dolayı İstanbul Tüccar Derneği yönetim Kurulu 29 Haziran 1948’de yaptığı toplantıda, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik meseleleri incelemek ve çözüm önerilerinde bulunmak amacıyla İstanbul’da bir ticaret ve iktisat kongresi toplamaya karar verdi. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra kongre, 22 Kasım’da açıldı. Kongreyi basın da yakından takip etti ve değerlendirmelerde bulundu. Kongreye daha önce kendileriyle görüşmeler yapılmış olmasına rağmen CHP iktidarı sıcak bakmadı ve katılmadı. Buna rağmen çok sayıda meslek kuruluşu, aydın ve sivillerin katıldığı kongrede, dış ticaret, vergi reformu, devletçilik gibi konularla ilgili komisyonlar oluşturularak altı gün çalışıldı. Ekonomide uygulanan devletçiliğin yanında serbest rekabete de fırsat tanınmasını ve bu konuda hükümetin istikrarlı ve güven verici bir konumda olması değerlendirilmesi yapıldı. Bu çalışmamızda dönemin kaynakları ve süreli yayınları öncelikli olarak taranarak, telif ve tetkik eserler de incelenerek konu değerlendirilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

ATABEY, Figen. "MUSTAFA KEMAL (ATATÜRK) PAŞA’NIN 7.ORDU KOMUTANLIĞI GÖREVİNE İLİŞKİN BELGELER IŞIĞINDA GENEL BİR DEĞERLENDİRME." In 9. Uluslararası Atatürk Kongresi. Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2021. http://dx.doi.org/10.51824/978-975-17-4794-5.28.

Full text
Abstract:
Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa, 5 Temmuz 1917’de Bağdat’ı İngilizlerden almak üzere 1917 yılının Haziran ayında teşkil edilen Yıldırım Ordular Grubunun 7.Ordu Komutanlığına atanmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Filistin-Suriye cephesinde uygulanması gereken strateji ve taktik konusunda Grup Komutanı Mareşal Falkenhayn ile anlaşamadığından 7.Ordu Komutanlığı görevinden istifa ederek, 1917 yılının Ekim ayı ortalarında İstanbul’a gelmiştir. 7. Ordu Komutanlığı görevinde iken Mustafa Kemal Paşa’nın başta Başkomutan Vekili Enver Paşa olmak üzere devletin ileri gelenlerine dört gün arayla gönderdiği 20 ve 24 Eylül 1917 tarihli raporlarından neredeyse tam bir yıl sonra, Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı Filistin-Suriye cephesinde büyük bir bozguna uğramıştır. Mustafa Kemal Paşa, bahse konu raporlarda devletin en üst makamlarına Filistin-Suriye cephesinde Osmanlı Ordusu aleyhine gelişebilecek tehlikeleri büyük bir öngörü ile bütün çıplaklığıyla göstermiştir. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a gelmesinin ardından 7 Kasım 1917’de Ordu Komutanı sıfatıyla Genel Karargâh emrine verilmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın 7.Ordu Komutanlığı görevinden çekilmesinden yaklaşık üç hafta sonra İngiliz kuvvetleri Birüssebi- Gazze hattını ele geçirmişlerdir. Neredeyse dokuz ay kadar uzun bir süre harp cephelerinden ayrı kalan Mustafa Kemal Paşa, Filistin Cephesi’nde durumun kritikleşmesi üzerine, bizzat Sultan VI. Mehmet Vahdettin tarafından 7 Ağustos 1918’de ikinci defa Filistin’de bulunan 7. Ordu Komutanlığına atanmıştır. Mustafa Kemal vaktiyle istifa ederek haklı sebeplerle bıraktığı bir ordunun komutanlığına yeniden atanmışsa da artık Filistin ve Suriye üzerindeki düşman taarruzunun önüne geçmek imkânsız bir hâl almıştır. Nitekim Mustafa Kemal Paşa’nın cepheye gelmesinden kısa bir süre 19 Eylül 1918 tarihinde İngiliz General Allenby komutasındaki İngiliz Ordusunun genel taarruzu başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa yine de İngiliz kuvvetlerinin genel saldırısını değerlendirmiş ve bu öngörü ile önceden tedbir almış, üç ordu arasından ordusunu en az kayıpla zamanında çekebilmeyi başarmıştır. 7.Ordu Komutanı Mustafa Kemal’in, Halep civarında orduyu yoktan var ederek yeniden düzenlemesi sonucu 26 Ekim 1918’de İngiliz birlikleri ve Şerif Faysal önderliğindeki Arapların ilerleyişlerini Halep’in kuzeyinde Katma mevkiinde durdurmayı başarmıştır. Bu noktada Mustafa Kemal’in bütün çabası mütarekeye dek İngiliz ve Arap birliklerine kuvvet kaptırmamak ve gerekirse çekilerek anayurt topraklarında bir savunma hattı oluşturmaktı. Mustafa Kemal Paşa bu hattı, Misak-ı Milli sınırı olarak belirlemiş ve ordusunu İskenderun istikametine doğru çekmeyi başarmıştır. Bu çalışma, Mustafa Kemal (Atatürk) Paşanın Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin-Suriye cephesinde iki kez atanmış olduğu 7.Ordu Komutanlığı dönemindeki faaliyetlerini ve olaylara ilişkin değerlendirmelerini, belgeler ve bölgede görev yapan subayların hatıratları merkezinde ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

TÜRKMEN, Zekeriya. "DÖNEMLE İLGİLİ BELGELERE VE KENDİ YAZDIKLARINA GÖRE SAMSUN'DAN AMASYA'YA, IX. ORDU KIT'AATI MÜFETTİŞİ MİRLİVA MUSTAFA KEMAL PAŞA." In 9. Uluslararası Atatürk Kongresi. Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2021. http://dx.doi.org/10.51824/978-975-17-4794-5.91.

Full text
Abstract:
Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasından sonra, Harbiye Nezareti’nin çağrısına uyarak 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul'a gelen Mirliva Mustafa Kemal Paşa, Ordu Müfettişi olarak görevlendirildiği Samsun’a çıkışına kadar Mütareke Döneminde beş buçuk ay kadar İstanbul’da kalmıştır. Bu süre zarfında yakın arkadaşlarıyla ülkenin kurtuluşu için hal çareleri arayan Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetinin bir barış dönemi kadrosu olarak teşkil ettiği bir düzenlemeyle 30 Nisan 1919 tarihinde padişah iradesi de çıktıktan sonra IX. Ordu Kıt'aatı Müfettişliğine atanmıştır. Ordu müfettişliğine ataması yapıldıktan sonra, İstanbul'da vakit kaybetmeden müfettişlik karargâhını oluşturmaya çalışan Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'daki hükûmet ve Erkan-ı Harbiye karargâhıyla bürokratik işlemleri tamamlayıp 16 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a hareket etmiş ve 19 Mayıs 1919 günü 55 kişilik karargâhıyla Tütün İskelesinden karaya çıkarak Samsun’a ayak basmıştır. Samsun şehri, Orta ve Doğu Anadolu'ya bağlantısı olan stratejik bir nokta olmasından dolayı Mirliva Mustafa Kemal Paşa karargâhıyla birlikte çıkmış, altı gün kaldığı Samsun'da Mantika (Mıntıka) Palas'ta karargâhını kurmuş, Samsun ve Orta Karadeniz’deki gelişmeleri yakından takip etmiştir. 1919 yılı Mart başında Samsun'a 200 kişilik askeri birlik çıkarıp şehri işgale kalkışan İngilizler, bölgede sıkı bir denetim uyguladıkları gibi istihbarat subayları aracılığıyla da halkın ve idarecilerin nabzını tutmaya çalışıyorlardı. İngiliz denetiminin olduğu bir bölgede fazla durmak istemeyen Mustafa Kemal Paşa 25 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’dan daha da içerilere, emniyetli gördüğü bir şehir olan Havza'ya geçerek faaliyetlerini orada yürütmeye başlamıştır. Canik mutasarrıflığı mıntıkasında yer alan Samsun'da, Mütareke Döneminin yarattığı kargaşadan istifade ile harekete geçen Pontusçu emeller güden Rum çeteleri bölgedeki Müslüman ahaliye karşı baskı ve zulümleri artırınca asayişin sağlanması birinci öncelikli konu olmuştu. Mustafa Kemal Paşa bu konuda yerinde tedbirler aldırtarak Orta Karadeniz kesiminde asayişin sağlanmasına yönelik emir ve talimatlar yayınladığı gibi bölgedeki kolluk kuvvetlerine uyarılarda bulunurken, 20-22 Mayıs 1919 tarihlerinde İstanbul'da hükumet cenahına gönderdiği şifre telgraflarla da alınması gerekli tedbirleri sıralamıştır. Bir taraftan da IX. Ordu Müfettişlik karargâhının ihtiyaçlarıyla ilgili yazışmalarını Harbiye ve Dahiliye nezaretleriyle aksatmadan sürdürmeye çalışmıştır. 25 Mayıs 1919 tarihinden 12 Haziran 1919’a kadar Havza'da kalan Mustafa Kemal Paşa, ilk kamuoyu hareketini Havza’da başlatmış; mitingler akdiyle bölge halkını işgallere karşı uyanık olmaya, bilinçlendirmeye gayret etmiştir. 12 Haziran’dan sonra da 25 Haziran 1919’a kadar çalışmalarını yürüttüğü Amasya'ya geçmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Havza ve Amasya'da iken müfettişlik bölgesinde bulunan askerî-sivil makamlardan başka, kendisi gibi o sırada müfettiş olarak atanmış olan (Fevzi, Mersinli Cemal Paşa) üst düzey yöneticiler ve önde gelen komutanlarla (Cafer Tayyar, Kazım Karabekir, Ali Fuat Paşa) sıkı irtibatta bulunmuştur. Ayrıca; devlet merkeziyle de sık sık yazışmalarda bulunarak, İzmir'in işgali, asayişin sağlanması, müfettişlik tahsisatı, jandarmanın takviyesi, eşkıyalık olaylarının engellemesine yönelik tedbirler konusunda fikirlerini yazılı olarak iletmiştir. İzmir'in 15 Mayıs 1919 tarihindeki işgali, tüm yurt sathında olduğu gibi Havza'da da büyük yankılar uyandırmış; Mustafa Kemal Paşa'nın öncülüğünde protesto mitingleri düzenlenerek pasif direniş faaliyetleriyle tepkide bulunulmuştur. Bu sırada Doğu ve Orta Karadeniz kesiminde giderek artan Pontus emelleri güden eşkıyalık olaylarına karşı da gerekli güvenlik tedbirlerini almaktan geri durmamıştır. Amasya'da kaldığı süre zarfından (12-26 Haziran 1919) memleketteki gelişmeleri yakından takip eden Mirliva Mustafa Kemal Paşa, hükumet merkeziyle yaptığı yazışmalarda müfettişlik talimatnamesinin dışına çıktığından dolayı sık sık uyarılarda bulunulduğu gibi, bir süre sonra da İngiliz işgal birliklerinin talebiyle İstanbul'a geri çağrılması konusunda ihtarlarla karşı karşıya kalmıştır. Onun İstanbul’a geri çağrılmasına yönelik Dahiliye ve Harbiye Nezaretlerinden ihtar telgraflarının yazılmaya başladığı günlerde hükumetin sivil kanadıyla askerî kanadı arasındaki anlaşmazlık daha da belirginleşmeye başlamış; Mustafa Kemal Paşa, bürokratik birimler arasındaki bu anlaşmazlıkları bir fırsata dönüştürmüş; çağrıları genelde umursamaz bir tavırla karşılamış; Anadolu’nun içerilerine olan yolculuğuna devam etmiştir. Nitekim bu sırada hükumetin askeri kanadınca (Harbiye Nezareti ve Erkan-ı Harbiye Riyaseti) Mustafa Kemal Paşa’nın faaliyetlerinin görmezden gelinmesi, İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği nezdinde büyük tedirginlik uyandırdığı gibi hükumetin sivil kanadının sert ihtarlarla uyarılmasına yol açmıştır. Bütün bunlara rağmen Erkan-ı Harbiye Riyasetinin Mustafa Kemal Paşa’nın müfettişlik bölgesindeki görevi ve faaliyetleri konusunda İngilizleri ikna etmeye veya oyalamaya çalışması ise İstanbul’daki İngiliz İşgal Orduları Komutanlığının -Karadeniz İşgal Orduları Komutanından gelen ürkütücü telgraflardan dolayı- endişelerini frenleyememiştir. İngiliz İşgal Orduları Komutanlığı ile hükûmet arasındaki yazışmaları umursamaz bir tavırla uzaktan takip eden Mustafa Kemal Paşa, bölgede konumunu güçlendirmeye çalışırken, bir yandan da geleceğe yönelik kararlar almakta bütün bu gelişmeleri, kamuoyunu da yanına alarak millî bir harekete dönüştürme gayreti içinde sürdürmüştür. Amasya'da kaldığı süre zarfından (12-25 Haziran 1919) şehrin önde gelen idarecileri ve halk önderleriyle yakın temasta bulunan Mustafa Kemal Paşa, müfettişlik mıntıkasında bulunan üst rütbeli komutan ve yöneticilerle sık sık telgraf muhaberesinde bulunarak gelişmeleri takip etmeye çalışmıştır. 21-22 Haziran 1919 gecesi Amasya’da Saraydüzü Kışlasında hazırlanan ve yeni Türk devletinin kuruluş bildirisi olarak tarihe geçen genelgeyi de imzalayarak, Türk İstiklal Mücadelesinin safha saha uygulamasına geçilmiştir. 26 Haziran 1919 tarihinde Amasya’dan ayrılan Mirliva Mustafa Kemal Paşa, buradan Sivas-Tokat üzerinden Erzurum'a geçmiş, XV. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa ile buluşarak İstiklal Mücadelesinin önemli bir faaliyeti olan Erzurum Kongresi çalışmalarına hız vermiştir. Bu bildiride IX. Ordu Kıt'aatı Müfettişi Mirliva Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'dan Amasya'ya uzanan yolculuğunda ordu müfettişi sıfatıyla yaptığı faaliyetler dönemin birinci elden belgelerine, kendi yazdıklarına ve konuyla ilgili yapılmış araştırma eserlerine dayanılarak bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!

To the bibliography