To see the other types of publications on this topic, follow the link: Sulton Murod III.

Journal articles on the topic 'Sulton Murod III'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 31 journal articles for your research on the topic 'Sulton Murod III.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

Dilmurodov, Farruh Rustamjon o'g'li. "XVII-XVIII ASRLARDA USMONLI TURK VA ERON DAVLATLARIDA IJTIMOIY-SIYOSIY TUZUMDAGI O'ZIGA XOSLIKLAR." Eurasian Journal of Academic Research 1, no. 7 (2021): 276–81. https://doi.org/10.5281/zenodo.5608407.

Full text
Abstract:
Yevropada Osiyo va Shimoliy Afrika bilan savdo hamda siyosiy aloqalar o'rnatila boshlanishi bilan Sharqqa boʻlgan qiziqish kuchaydi.Xalqaro aloqalarning kengayishi shaharlarning rivojlanishiga katta taʼsir koʻrsatdi.16-asr boshida Eronning barcha qismi Safaviylar qoʻliga o'tdi.Shia mazhabi davlat dini deb eʼlon qilindi.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Arvas, Emre. "Uğur Öztürk. Osmanlı Dünyasında Himaye İlişkileri ve Yazılı Kültür: Sultan III. Murâd Devri (1574-1595)." Zemin, no. 8 (November 19, 2024): 240–45. https://doi.org/10.5281/zenodo.14184863.

Full text
Abstract:
<strong>Book Review</strong>:&nbsp;Uğur &Ouml;zt&uuml;rk. <em>Osmanlı D&uuml;nyasında Himaye İlişkileri ve Yazılı K&uuml;lt&uuml;r: Sultan III. Mur&acirc;d Devri (1574-1595)</em>. İstanbul: Dergâh, 2024. 556 p., ISBN: 9786256839755. <strong>Kitabiyat</strong>:&nbsp;Uğur &Ouml;zt&uuml;rk. <em>Osmanlı D&uuml;nyasında Himaye İlişkileri ve Yazılı K&uuml;lt&uuml;r: Sultan III. Mur&acirc;d Devri (1574-1595)</em>. İstanbul: Dergâh, 2024. 556 s., ISBN: 9786256839755.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Arbel, Benjamin. "Nûr Bânû: Venedikli Bir Sultan? (1530 - 1583)." Belleten 73, no. 266 (2009): 201–20. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2009.201.

Full text
Abstract:
"Kadınlar Saltanatı" tarihçiler tarafından on altıncı yüzyıl sonu ve on yedinci yüzyıl sonu arasında yaşanan gerilemenin belirtilerinden biri olarak değerlendirilir. Sultanların hasekilerinin artan etkisi ve valide sultan ile haseki sultanların öneminin artmasının Osmanlı devlet sistemini bozduğuna inanılır. III. Murad (1574-95) dönemi bu yönde bir değişimin başlangıç noktası kabul edilmektedir. III. Murad'ın annesi Nûr Bânû Sultan, II. Sultan Selimin haseki "kadını" olarak ayrıcalıklı bir yere sahipti. III. Murad'ın saltanatı sırasında valide sultan olarak gücü ve etkisi büyük oranda artar. Bâb-ı bulunan Batılı diplomatlar Nûr Bânû'nun oğlunu kontrolü ve politik meselelere müdahalesi konusunda hemfikirdirler. İstanbul'dan gelen raporlar, 1583 yılında öldüğünde, aniden annesinin rehberliğini yitiren III. Murad'ın büyük üzüntüsünü tarif ederler.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Özkat, Mustafa. "SULTAN III. MURAD IN LUGAZLARI VE BU LUGAZLARA YAZILAN CEVAPLAR." Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi 01, no. 43 (2020): 209–88. http://dx.doi.org/10.24058/tki.2020.377.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

Yazar, Turgay. "Osmanlı Defin Merasimlerinde Otağ Kurma Geleneği." Belleten 78, no. 281 (2014): 93–122. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2014.93.

Full text
Abstract:
Osmanlı tarihleri ve görsel kaynaklara göre naaş veya mezar üzerine otağ kurulması Osmanlı sultanlarının defin merasimlerinin önemli bir parçasıdır. Elimizdeki bilgilere göre I. Murad, I. Selim, I. Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmed ve II. Mahmud mezarı üzerine otağ kurulan sultanlardır. Sultanlar dışında şehit mezarları üzerine de otağ kurulduğu bilinmektedir. Türklerin İslam öncesi defin merasimlerinde de saptana bu uygulama Osmanlılar tarafından eski bir geleneği sürdürmenin yanı sıra türbeleri inşa edilene kadar sultan mezarlarını korumak ve görülür kılmak amacıyla kullanmıştır. Elimizdeki bilgilere göre sadece sultan ve şehit mezarları üzerine kurulabilen otağlar sultani bir imge ve bir prestij unsurudur. Böylece kökleri yüz yıllar öncesine kadar uzanan bir gelenek mevcut koşullar içerisinde yeniden şekillenmiş ve Osmanlı döneminde de varlığını devam ettirmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

ARACI, Nihal. "Sultan III. Murad İçin Hazırlanan Tarih-i Sultan Süleyman’ın (DCBL-T. 413) Tezhip Desenlerinin Çözümlemesi." Journal of Turkish Studies Volume 18 Issue 3, Volume 18 Issue 3 (2023): 765–92. http://dx.doi.org/10.7827/turkishstudies.68497.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

ÇETİNASLAN, Mustafa, and Dilek BÜLBÜL. "Şehnâme-i Sultan Murad III (1582-1588) Minyatürlü Yazmasındaki Topkapı Sarayı Tasvirleri." Ege Universitesi Turk Dunyasi Incelemeleri Dergisi 22, no. 1 (2022): 21–54. http://dx.doi.org/10.32449/egetdid.958019.

Full text
Abstract:
Şehnâme, İran tarihinin destansı bir dille anlatıldığı edebi bir eser olmanın ötesinde dünya milletlerini etkilemiş tarih, edebiyat ve görsel sanatları buluşturan bir edebi tür halini almıştır. Osmanlı-İran ilişkilerinin yoğunlaştığı 16. yüzyılda Osmanlı nakkaşhanesine giren şehnamelerin, kısa bir sürede anıtsal örnekleri üretilmiştir. Klasik Osmanlı minyatür üslûbunun doğuşu olarak kabul edilen 16. yüzyılın minyatürleri diğer İslâm minyatürlerinin kalıpçı ve bezemeci anlayışından sıyrılıp gerçekçi ve yalın bir anlatım diline ulaşmış, bu süreçte şehnameler de yeni bir görsel anlatım aracına dönüşmüştür. Bu araştırmada, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde bulunan ve Farsça şehnâmelerin son örneği olan Şehinşâhnâme II adıyla da bilinen Şehnâme-i Sultan Murad III adlı yazmanın Topkapı Sarayı’nı konu alan minyatürleri incelenmiştir (TSMK Bağdat 200). Topkapı Sarayı’nın tarihine tanıklık eden bu minyatürler ışığında sarayı oluşturan mekânların mimarî kurgusu ve günümüze gelene dek geçirdikleri değişimler incelenmiştir. Ayrıca günümüze ulaşamamış, ancak minyatürlerle varlığı kanıtlanan yapılar da mimarî özellikleri açısından ele alınmıştır. Çalışmada Topkapı Sarayı’nın Adalet Kasrı, Alay Köşkü, Arz Odası, Bâbüssaâde Kapısı, Divânhane (Kubbealtı), Yalı Köşkü ve saraya ismini veren Top Kapısı olmak üzere yedi ayrı mekân, 12 ayrı minyatüre göre tanımlanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

Felek, Özgen. "The Master of the Master: The Twisted Story of an Imperial Master and His Disciple." Journal of Sufi Studies 1, no. 2 (2012): 169–92. http://dx.doi.org/10.1163/22105956-12341241.

Full text
Abstract:
Abstract The master-disciple relationship requires a mutual recognition and dependency based on mutual passion and devotion, regardless of each member’s social, cultural, political, and ethical background. It is shaped by mystical etiquette as detailed in the Sufi tradition. The relationship between spiritual masters and their disciples has been dealt with at length in many studies, mainly based on the descriptions provided in normative Sufi texts. The present article demonstrates new perspectives in discussing how master-disciple relationships can be more complex than what the Sufi manuals portray. A close reading of the letters from the Ottoman sultan Murād III (r. 982–1003/1574–95) to his spiritual master Şücāʿ Dede provides insight into the struggles of the sultan with the realities of a master-disciple relationship as well as how the dependency is negotiated in real life. By presenting the inner dynamics of such a relationship from a disciple’s perspective, the letters of Murād III vividly exhibit that the master-disciple relationship has not always been as straightforward and pure in actual practice as it is described to be in the theoretical literature.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

Özkarcı, Mehmet. "Niğde-Bor Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi." Belleten 63, no. 236 (1999): 95–122. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.1999.95.

Full text
Abstract:
Osmanlı İmparatorluğu'nun güçlü devlet adamı Sokullu Mehmet Paşa, Niğde'nin Bor ilçesinde 1574 yılı civarında cami, bedesten-arasta ve mektepten oluşan bir külliye inşa ettirmiş, fakat mektep günümüze gelmemiştir. Sokullu'nun hazinedarı Tavâşî Hasan Ağa da aynı tarihlerde bu yapıların yanına çifte hamam yaptırarak külliyeye dahil etmiştir. Sokullu Mehmet Paşa (1505-1579); Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566), II. Selim (1566-1574) ve III. Murad (1574-1594) dönemlerinde sadrazamlık yapmış ünlü devlet adamıdır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

Budaj, Marek, and Vlastimil Novák. "Ottoman copper coin found in Bohdanovce nad Trnavou in Slovakia." Numismatické listy 71, no. 3-4 (2016): 153–56. http://dx.doi.org/10.1515/nl-2016-0008.

Full text
Abstract:
Abstract In 2016, an Ottoman copper coin was studied by the authors in a private collection. It was reportedly found in Bohdanovce nad Trnavou (Trnava district, Slovakia). The coin was identified as the manghir struck under the Ottoman Sultan Murad III (AH 982–1003/AD 1574–1595) in Miṣr (Cairo) in AH 982/AD 1574 (in AD 1574–1595 respectively, because of the enthronement date). It is the earliest Ottoman copper issue discovered in Slovakia which was accidentally lost very likely in connection with the Ottoman raids against Hungary at the end of the 16th century. The remaining five Ottoman copper pieces found in Slovakia date back much later, to the end of the 17th century (Sulayman II, Ahmad II).
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

Vatın, Nicolas. "Quelques Remarques a Propos Des Princes Gouverneurs en Poste a Manisa." Belleten 79, no. 284 (2015): 105–24. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2015.105.

Full text
Abstract:
La presence dans les archives du Monastere de Saint-Jean â Patmos de huit firmans de princes ottomans portant leur tuğra, dont six emis par un şehzade en poste â Manisa, fournit l'occasion de revenir sur la question de leur statut. Ainsi que l'a souligne Feridun Emecen, leur pouvoir etait contr6le de pres par le sultan regnant et particulierement limiti quand ils etaient mineurs. Peut-on pourtant voir en eux des sancakbori comme les autres ? On rappellera d'abord que leur qualite de sultan potentiel - marquee par la cour qui les entouraient dans un ceremonial reproduisant celui de la capitale, mais aussi par le fait qu'ils emettaient de veritables firmans portant leur tuğra - leur donnait une aura particuliere. On peut considerer qu'ils n'en tiraient qu'un pouvoir symbolique. Mais il ne faut pas sous-estimer le poids des symboles. L'etude des actes emis par les princes montre que leur influence debordait largement les limites de leurs sancak. Du reste on constate que les sujets ottomans se toumaient â l'occasion vers eux de preference, considerant â l'evidence qu'un firman de prince, s'il n'avait assurement pas la valeur d'un ordre portant la tuğra du sultan lui-meme, aurait un poids, une influence sans commune mesure avec un acte emis par un autre gouvemeur de province. On a donne en annexe la publication de deux firmans inedits emis par le futur Murad III alors qu'il etait en poste â Manisa en août 1566 et juillet 1567.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

Hamzah, Amer Hudhaifah. "Jihad dan Pentadbiran Tentera Menurut Perspektif Ulama Bosnia-Herzegovina Zaman Pertengahan Jihad and Military Administration from the Perspective of Bosnian-Herzegovinian Scholars in the Medieval Era." Al-Muqaddimah: Online journal of Islamic History and Civilization 8, no. 1 (2020): 1–16. http://dx.doi.org/10.22452/muqaddimah.vol8no1.1.

Full text
Abstract:
Jihad is one of the most active activities carried out by the Ottoman Turkish government as a means to propagate Islamic teachings, especially in Christian regions in Europe. The conquest policy based on verse 6 of Surah al-Tawbah is evident in their will and poetry. However, this vision was often blurred in the eyes of the successors of the Ottoman sultans due to the worldly pleasures they enjoyed after the conquest of Constantinople in 1453. This caught the attention of a medieval Bosnian scholar named Hasan Kâfî el-Akhisârî, who wrote a critical work addressing the shortcomings of the Ottoman leaders. In the manuscript titled "Usul al-Hikam fi Nizam al-cAlam," Shaykh Hasan Kâfî advised the Ottoman government and military leaders on the deficiencies, especially during their Jihad operations in Europe. In general, Jihad and the administration of the military, according to Shaykh Hasan Kâfî, were built on the foundations of the Holy Quran, Sunnah, and the wisdom of past scholars. For him, Jihad aimed to establish universal justice. Through this system, a sultan was given divine authority as Nizam al-cAlam. However, deficiencies in the administration of the Ottoman military that occurred in 1595 demonstrated shortcomings in the Ottoman Sultan's administration at the time. Mistakes that had been made since the reign of Sultan Murad III in 1580 emphasized the importance of implementing Islamic justice while entrusting tasks to qualified individuals. The role of the vizier was also crucial in ensuring the integrity of the institution. The Sultan should consider the advice of the consultative assembly and advisors (scholars) before making significant decisions of public interest. The people should be treated justly, with kindness and compassion since they hold the majority of power. The Sultan should also respect the comrades of his father and not rush to favor younger individuals in tasks to prevent any ill feelings. Regarding military preparations, Shaykh Hasan Kâfî emphasized the importance of regularly monitoring the readiness of the military, including both the number and quality of weapons. The development of enemy weaponry technology should be continuously monitored to prevent the Islamic military from falling behind in using modern weapons. If a Sultan enters the battlefield, he should not leave his standard, and provisions should be made to confuse the enemy. Military leaders should constantly foster qualities of patience, steadfastness, and bravery in their troops, always advising and reminding each other. Shaykh Hasan Kâfî pointed the importance of faith as a factor in the success of any operation because he saw victory (الظفر) closely related to the help (العون) from Allah. Therefore, he made the core of success the goodness (الصلاح) and piety (التقوى), while disobedience (العصيان) and transgression (البغي) were seen as factors of failure. He also stated that a truce is good, and fighting those who seek protection is the greatest mistake a military leader can make. Among the criticisms made by Shaykh Hasan Kafi against the Ottoman leadership were the appointment of unqualified individuals during Sultan Murad III's administration, which resulted in the replacement of the Grand Vizier 12 times in 12 years (1574-1595). A group of Janissaries boldly defied Sultan Murad III's order in 1574 that prohibited alcohol, leading him to eventually relax the ban to a non-intoxicating extent. Some Janissaries also deserted the battlefield during minor incursions, raiding Muslim settlements in the Bosnian Eyalet, looting, disturbing women and children, and forcing civilians to replace them in battle. This tragedy continued for several years since the German (Duchy of Styria) forces began launching attacks along the border of the Bosnian Eyalet in 1592. While it is fair to criticize the Ottoman government for the shortcomings that occurred, this does not mean that the movement had deviated from the path of Islam, and negative Orientalist claims about the forced conversion of European Christians to Islam by the Ottoman military are not accurate.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

da Silva Tavim, Josè Alberto Rodrigues. "Elizabethan Orientalia." European Judaism 51, no. 2 (2018): 13–21. http://dx.doi.org/10.3167/ej.2018.510204.

Full text
Abstract:
Abstract Elizabeth I had people of Jewish origin in her personal circle, such as the famous physician Rodrigo Lopez, who was a relative of an influential Jew called Álvaro Mendes. Mendes was born in Portugal, and later took refuge in the Ottoman Empire, where he was known as Salomon ibn Ya’ish; we know that he exchanged correspondence with Elizabeth I, and the queen always favoured him in her missives to Sultan Murad III. The queen knew that Mendes received, while a Christian, a knighthood in the Order of Santiago, since she dubbed him ‘Eques’ in her correspondence. So even if ibn Ya’ish lived exiled in the Ottoman Empire, Elizabeth I still considered him a ‘Westerner’. The question that arises is: to what extent did this pragmatic diplomacy of Elizabeth I with Islamic states where some ‘Western’ Jews appear as pivotal elements shape their image in Elizabethan England, especially in the eclectic circles in which Shakespeare lived?
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

Tavim, José Alberto Rodrigues da Silva. "Elizabethan Orientalia." European Judaism 51, no. 2 (2018): 13–21. http://dx.doi.org/10.3167/ej.2017.510204.

Full text
Abstract:
Elizabeth I had people of Jewish origin in her personal circle, such as the famous physician Rodrigo Lopez, who was a relative of an influential Jew called Álvaro Mendes. Mendes was born in Portugal, and later took refuge in the Ottoman Empire, where he was known as Salomon ibn Ya’ish; we know that he exchanged correspondence with Elizabeth I, and the queen always favoured him in her missives to Sultan Murad III. The queen knew that Mendes received, while a Christian, a knighthood in the Order of Santiago, since she dubbed him ‘Eques’ in her correspondence. So even if ibn Ya’ish lived exiled in the Ottoman Empire, Elizabeth I still considered him a ‘Westerner’. The question that arises is: to what extent did this pragmatic diplomacy of Elizabeth I with Islamic states where some ‘Western’ Jews appear as pivotal elements shape their image in Elizabethan England, especially in the eclectic circles in which Shakespeare lived?
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

Comstock-Skipp, Jaimee K. "From the Khan to the Sultan: The Abu’l-Khairid Shāhnāma in the Topkapı Palace Library (H.1488) and Manuscript Production and Presentation under ʿAbdullah bin Iskandar Khan". Muqarnas Online 40, № 1 (2024): 273–314. http://dx.doi.org/10.1163/22118993_0040_009.

Full text
Abstract:
Abstract This article examines the sole courtly Shāhnāma of Firdausi to be produced during the Abu’l-Khairid dynasty (commonly called Shaybanid Uzbek, in power 1500–99). It is a lavish—albeit unfinished—copy, and the discussion details the circumstances of its 1564 patronage by the powerful leader ʿAbdullah bin Iskandar Khan (r. 1557–98). Situating the object in the context of Abu’l-Khairid developments in arts and politics during the second half of the sixteenth century, this analysis incorporates the concurrent production of multiple Tīmūr-nāma manuscripts by artisans in Transoxiana. It is posited that the copies of this latter title were made with the intention of conflating Timur’s military conquests with those of ʿAbdullah’s to be the righteous heir of Chinggis Khan. Departing from the 1560s, a final section dwells on the 1590s, during which ʿAbdullah had secured victory and control over the strategic Safavid province of Khurasan. Presented in Istanbul by an embassy arriving from Bukhara, ʿAbdullah’s personal Shāhnāma manuscript was given to the Ottoman sultan Murad III in 1594. This dispatch allows for an examination of the political relations and military coordination between the Ottomans and Abu’l-Khairids, the extent of which are not fully known. These exchanges can, however be gleaned from the Shāhnāma manuscript and the diplomatic circumstances of its transfer.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

Kök, Ali. "ÖZBEK ABDULLAH HAN’A AİT DOĞU TÜRKÇESİ İLE KALEME ALINMIŞ BİR TAZİYE-NÂME." Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Dergisi 10, no. 1 (2025): 15–40. https://doi.org/10.32321/cutad.1564828.

Full text
Abstract:
Doğuda Çin, batıda Hazar Denizi ile Horasan dağları, güneyde Hindikuş ile Kûh-ı Sefîd dağları, kuzeyde ise Kazak bozkırlarını içerisine alan saha literatürde Türkistan olarak adlandırılmaktadır. Çok eskiden beri büyük Türk devletlerinin idareleri altında bulunan bu Türk yurdunun büyük bir kısmına XVI. yüzyılda Özbek hanları hâkim olmuşlardır. Söz konusu yüzyılda Özbek hanları bölgenin hâkimi olmak için bir diğer Türk devleti olan Safevîler ile zorlu bir mücadele ve rekabete girişmişlerdir. İki Türk devleti arasındaki bu rekabete zamanla Osmanlı Devleti de müdâhil olmuş, Özbek hanları ile bir olup Safevîlere karşı aynı safta yer almıştır. Aralarındaki ittifakın gereği olarak da Osmanlı padişahları ile Özbek hanları, Safevîlere karşı ortak hareket etmişlerdir. Bilhassa Safevîler üzerine Osmanlı Devleti’nin düzenlediği seferlerde hayata geçirilen Osmanlı-Özbek ittifakı, XVI. yüzyıl Osmanlı sultanlarından Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murad dönemlerinde yoğun olarak devam etmiştir. Söz konusu ittifak geride sadece siyasî ve tarihî zaferler değil, aynı zamanda kayda değer bir diplomatik yazışma belgesi bırakmıştır. Bu çalışmada iki devlet arasında ittifaka örnek bir belge olup Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Kataloğu'nda bulunan ve Sarı Abdullah Efendi'ye ait olan Düstûru’l-İnşâ adlı münşeât mecmuasının 245b-246b varakları arasında bulunan ve Özbek hanlarından Abdullah Han'a ait olduğu ortaya konan nâmenin tanıtımı yapılacaktır. Tanıtımı yapılan nâmeden hareketle Türkistan coğrafyası, bu sahada kurulan Türk devletleri, Özbekler, Özbek hanlıkları, hanlıkların Safevî ve Osmanlılar ile ilişkileri, Osmanlılarla Özbek hanları arasındaki ilişkilerin tarihi, bu ilişkilerin altında yatan nedenler, yazışmaların hangi dillerle yürütüldüğü, bu devlet yazışmalarının muhafaza edildiği arşiv ve dönem kaynakları, çalışmaya esas alınan belgenin bulunduğu münşeât mecmuasının tanıtımı, belgenin göndereni ile muhatabının kim olduğu, belgenin türü, biçim ve içerik özellikleri, belgenin Türk tarihi içerisindeki yeri, incelenen nâme ve Türkistan hanlıkları üzerine yapılan araştırmalar, taraflarının birbirlerine karşı kullandıkları üslup, belgenin imla ve dil özellikleri hakkında bilgiler verilecektir. Ardından da belgenin çeviri yazı alfabesi ile Türkiye Türkçesine aktarımı yapılacaktır. Sonuç kısmında ise elde edilen bulgular ışığında Özbek hanlıklarının yazışma dili ve üslubuna dair özellikler verilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

Ateş, Nilüfer. "Osmanlı Devleti'nin Dış Siyasetinde Haccın Etkisi (1566-1595)." Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 12, no. 1 (2025): 210–33. https://doi.org/10.51702/esoguifd.1569543.

Full text
Abstract:
Hilafetin Memlükler’den Osmanlılara intikalini sağlayan Mısır’ın fethine (1517) bağlı olarak gelişen hadiselerden biri, Haremeyn’in Osmanlı topraklarına dâhil olmasıdır. Hac mekânlarını barındıran Hicaz’ın Osmanlı ülkesinde yer alması, onu dünya Müslümanları nezdinde ayrıcalıklı bir konuma yükseltmiştir. Haccın uluslararası mahiyeti sebebiyle çok çeşitli ülkelerden Müslümanlar Osmanlı ülkesine gelmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak Osmanlı yönetiminin, hacıların meseleleri üzerinden onların devletleri ile temas halinde olması gerekmiştir. XVI. yüzyıl ortalarından itibaren Osmanlı dış siyasetinde din faktörünün etkisini, açık bir şekilde hac organizasyonu üzerinden gözlemlemek mümkündür. Dış siyaset gündeminde yer alan ana konulardan birini, hac ibadeti ve hacılarla ilgili konular teşkil etmiştir. Bu makalede Osmanlı Devleti’nin hac ibadeti ve bilhassa hüccâcın güvenliği gerekçesiyle dost ve düşman devletlerle ne tür temaslar kurduğu ve bu temasların Osmanlı dış siyasetindeki yeri, arşiv belgeleri ışığında ele alınmıştır. Osmanlı Devleti’nin Haremeyn yönetimi ve haccı organize etmesi, dört asır boyunca devam etmiştir. Uzun bir süre olması sebebiyle burada konu, XVI. yüzyılın ikinci yarısından bir kesit olan Sultan II. Selim ve Sultan III. Murad dönemleri ile sınırlandırılmıştır. Söz konusu dönemlerde hacıların yol güvenliği meselesi, halifelik misyonu sebebiyle Osmanlı Devleti’ni en çok uğraştıran konu olmuştur. Haremeyn’e ulaşım konusunda uluslararası düzeyde sorun yaşayan yabancı ülke Müslümanları, Osmanlı resmî makamlarına müracaat ederek yardım taleplerini dile getirmekteydi. Yaşanan olumsuzluklar karşısında Osmanlı padişahından halife sıfatıyla tavır alması ve irade göstermesi beklenmekteydi. Nitekim XVI. yüzyıl başlarında kurulan Şiî ideolojiye sahip Safevîler Devleti, coğrafî olarak Asya’daki Türk Hanlıkları ile Osmanlı Devleti arasında yer almaktaydı. Sınır komşuları olan bu devletlerle askerî ve siyasî mücadele halinde olan Safevîler, Türkistan’dan hacca gideceklere engel çıkararak kendi sınırlarından geçmelerine izin vermemekteydi. Türkistanlı hacılar, alternatif güzergâh olarak Hazar-Astarhan-Kırım-Karadeniz-İstanbul hattına yönelerek uzun bir yolculuk neticesinde hilafet merkezine gelmekte ve buradan yine Anadolu içlerinden geçerek Şam hareket noktasına vâsıl olmakta, oradan da Haremeyn’e gidebilmekteydi. Ancak asrın ortalarında Rusların Kafkaslar ve Asya içlerine doğru nüfuz alanlarını genişletmeleri nedeniyle Türkistan hacılarına bu yol da kapanmıştı. Bunun üzerine Türkistanlı hacılar, Dersaâdet’e geldiklerinde devlet ileri gelenleri ile görüşerek onlara yaşadıkları yol sorununu ve yardım taleplerini iletmişlerdir. Böylece Osmanlı Devleti, hem Safevîlere hem de Ruslara karşı askerî ve siyasî üstünlük sağlayacak bir hamle olarak Astarhan seferi ile Don-Volga kanal projesini gündeme getirmiştir. Diğer taraftan Osmanlı Devleti’nin Akdeniz üzerindeki varlığını hazmedemeyen ve gemi seyahatlerini engelleyip tüccar ve hacıları esir alan deniz korsanları ile mücadele edilmiş; bu doğrultuda Sultan I. Süleyman döneminde yapılan fetihlerin yanı sıra Sultan II. Selim zamanında Sakız ve Kıbrıs adaları fethedilmiştir. Osmanlı gücünü yanlarında görmek isteyen Hint sahillerindeki Müslüman sultanlıklar da Osmanlı Devleti’nden yardım istemiştir. Osmanlı donanması, Hint sahillerinde Portekizlilerle karşı karşıya gelmiş olmakla birlikte deniz aşırı coğrafyalarda kısmî bir etkinlik gösterebilmiştir. Bu kapsamda Osmanlı donanmasının Akdeniz üzerinden Kızıldeniz’e, oradan da Hint Okyanusu’na ulaşmasını sağlamak ve mezkûr denizlerde daha güçlü bir varlık ortaya koymak amacıyla Süveyş’ten kanal açılması düşünülmüş; ancak bu fikir, proje düzeyinde kalmış, uygulamaya geçilmemiştir. XVI. yüzyılın ikinci yarısında meydana gelen tüm bu hadiseler, şunu göstermektedir ki; Osmanlı Devleti, sadece kendi sınırlarına yakın coğrafyalardaki Müslümanların değil çok uzakta bulunan Müslümanların da yardım ümidi olarak görülmüştür. Sünnî İslâm dünyasının halifesi sıfatını taşıyan Osmanlı padişahlarından beklenen şey, ister sınırları dâhilinde olsun ister dışında olsun Müslümanların hukukunu korumaktı. Osmanlı Devleti, başka Müslüman ülkelerin devlet yöneticilerinin hac ziyaretleri sebebiyle gerekli tedbirleri almayı önemsemiştir. Bu bağlamda halifelik imajını uluslararası kamuoyunda ya da Haremeyn bölgesinde sarsacak fiil ve uygulamalara müsamaha göstermemiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
18

Mehmet, Akif ERDOĞRU. "On Altıncı Yüzyılda Konya'da II. Selim İmareti Üzerine Bir Not." Türk İslâm Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi 17, no. 33 (2022): 77–84. https://doi.org/10.5281/zenodo.6526378.

Full text
Abstract:
Osmanlı Sultanı II. Selim tarafından, 1563 yılından &ouml;nce, Konya&rsquo;da Mevlana Celaleddin K&uuml;lliyesi yanında inşa edilen bir imaret vardı. Bu bina, 1958&rsquo;de yıkıldı. Bug&uuml;n bu binadan arta kalan bir kalıntı yoktur. II. Selim, Konya&rsquo;da şehzade iken, bazı vergi gelirleri, kendisi tarafından, 1563 yılından &ouml;nce, Konya&rsquo;daki imaretine vakfedildi. Bug&uuml;n bu imaretle ilgili olarak &uuml;&ccedil; vakfiyeye sahibiz. Bunlardan biri Ankara&rsquo;da Vakıflar Genel M&uuml;d&uuml;rl&uuml;ğ&uuml; Arşivi&rsquo;nde korunurken, diğeri Konya&rsquo;da Mevlana M&uuml;zesi Arşivi&rsquo;nde bulunmaktadır. Prof. Yusuf K&uuml;&ccedil;&uuml;kdağ, Konya&rsquo;da A. R. İzzet Koyunoğlu M&uuml;ze ve K&uuml;t&uuml;phanesi&rsquo;nde başka bir vakfiyenin olduğunu s&ouml;ylemektedir ki, bu vakfiye kendisi tarafından 2019 yılında Konya&rsquo;da yayınlanmıştır. Bu Osmanlı vesikalarına ek olarak, Ankara&rsquo;da Tapu ve Kadastro Genel M&uuml;d&uuml;rl&uuml;ğ&uuml; Arşivi&rsquo;nde, <em>Defter-i Evkaf-ı Merhum Sultan Selim Han der Konya </em>başlıklı başka bir vesikaya ulaşılmıştır. Bu belge, Ekim 1585&rsquo;te, III. Murad&rsquo;ın saltanatı devrinde hazırlanmıştır. Bu belgeye g&ouml;re, Konya&rsquo;nın Bayburt nahiyesinde g&ouml;&ccedil;ebe halde yaşayan Kayı boyu ile bazı T&uuml;rkmen k&ouml;yl&uuml;lerin &ouml;dediği vergi gelirleri, II. Selim&rsquo;in Konya&rsquo;daki imaretine tahsis edilmiştir. Malumdur ki, Kayı boyu, Osmanlı Devletini kuran &ouml;nemli Oğuz boylarından biridir. On altıncı y&uuml;zyılın ikinci yarısında Konya civarında (Bayburt nahiyesinde) yarı-g&ouml;&ccedil;ebe olarak yaşamaktadırlar. Bu imareti mali olarak desteklemişlerdir. Dolayısıyla, belgelerden, II. Selim ile Konya Kayıları arasında g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir mali bağlantının olduğu anlaşılmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
19

Hasan AL-MUFTY, Ali Hussein. "THE RELATIONSHIP BETWEEN THE OPPRESSOR AND THE OPPRESSED IN GOROGLU EPIC." RIMAK International Journal of Humanities and Social Sciences 05, no. 04 (2023): 211–23. http://dx.doi.org/10.47832/2717-8293.24.13.

Full text
Abstract:
The Koroglu Epic, one of the most important epics of Turkish folk literature, recounts the epic life of Koroglu, a legendary figure whose birth date and place are unknown. A poet and folk hero who lived in Bolu and Ankara in the sixteenth century. Koroglu is recognized by all aspects of Turkish and world literature. However, the sources of factual and accurate information about him are very limited. Although this situation diminishes our opinion of him, there are plenty of research opportunities because his saga is so widely circulated. Being a folk hero, the poet lived in Bolu, Turkey. Bolo Bey, who oppressed his people, opposed his father, and with his father's death at the hands of Bolo Bey, his hatred, anger and rebellion increased. Given that he lived around the 16th century and participated in the wars during the reign of the Ottoman Sultan Murad III, the history of the epic is very old. His conflict with Bolo Bey, a gentleman who oppresses his people, is instrumental in making him a folk hero. Koroglu, who could not find the justice he was looking for and did not want to remain silent against oppression, went to the mountains and became a bandit. In this case, it could be considered a kind of cruelty. Where in fact, on the contrary, he went to the mountains and challenged the government because he did not give in to persecution. The words harsh and oppressive are of Arabic origin and are used in the same sense in Turkish. Al Qasi means the oppressor, and the oppressed means the person who is persecuted by the oppressor and condemned to live under an unjust system. When our field of study is Koroğlu, questions such as what is cruel and oppressive or how is this situation assessed? In this study, we will study the revolution of the popular poet known as Koroglu against oppression, and the relationship between oppression, the oppressed, and the oppressed, within the framework of the Koroglu Epic
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
20

AbdulRazaq, Teacher Shahin Siham. "Reform and modernization in the Ottoman Empire." ALUSTATH JOURNAL FOR HUMAN AND SOCIAL SCIENCES 226, no. 2 (2018): 115–40. http://dx.doi.org/10.36473/ujhss.v226i2.81.

Full text
Abstract:
The boundaries of the Ottoman Empire span several centuries on a vast expanse, across the ancient continents of the world, with different races, diverse peoples and multiple faiths, and the Ottoman Empire was one of the forces that influenced the course of international politics at the time, and then it was weakened by the political balance and administrative, which was governed by the laws of the sultan between the central authority on the one hand, and those who carry out that policy from Baswat and Pikatagwat... and others on the other hand.&#x0D; The weakness is growing in state institutions and despite repeated attempts by some sultans to restore power and prestige to the body of the sprawling empire, it has achieved little or nothing.&#x0D; The first reformist calls were inspired by the spirit and principles of Islam in remedying the imbalance, and the reformers advocated the necessity of applying Islamic law within the various institutions, to return to its prosperous past, and on that basis the pioneering attempts were based on Islam and its basic principles at a stage where it did not expand The Ottoman Empire in the European-style quotation, as the European superiority was not as impressive as the Ottomans and pushed them to quotation, and the Ottomans were preparing themselves a major state during the seventeenth century and the beginning of the eighteenth century, and during that stage many of the leaders of the movement tried Reform in the Ottoman Empire, doing self-reliant reforms not on the quotation from the West, including Shaykh al-Islam Saad Eddin Effendi, Osman II, Murad IV and others.&#x0D; The nature of the research required it to be divided into an introduction, six axes and a conclusion, the first axis addressed the beginning of the Ottoman retreat since 1683, and the signs of weakness experienced by the Ottoman state, as well as the emergence of European supremacy during that era, and the emergence of a number of early Ottoman reformers and their role in the beginnings The reform process.&#x0D; The second theme was devoted to the ways in which they showed Salim III in the reform, which led to his eventual execution, and the third axis was devoted to the study of the reign of Sultan Mahmud II at an important stage of the nineteenth century, with the appearance of a number of eminent personalities in Egypt and Iraq, as well as some changes of Europe.&#x0D; The fourth axis touched upon the Ottoman organizations, the efforts of a number of Ottomans and their influence on Western culture, which led to the promulgation of a number of important decrees (orders), including the line of Sharif kolkhanf in 1839 and the decree of Humayun in 1856, and a number of laws including the Land Law of 21 April 1858 The law of the Tarabo of 14 January 1859, as well as the state law of 1864, and its interpretation in the stabilization of the new correctional grounds.&#x0D; The fifth axis dealt with a brief presentation of the results of the movement of Ottoman organizations, and its influence in the Arab States, especially the state of Baghdad, and devoted the sixth (last) to the features of the Iraqi reformist Midhat Pasha, the most important administrative works in the state of Baghdad, as well as giving a brief presentation Of the subsequent changes to the reign of Medhat Pasha until the early 20th century.&#x0D; In conclusion, we tried to show the most important conclusions reached through the research hubs, seeking reference to several related sources including a number of research and university messages as well as the use of the International Information Network (Internet), and these sources can be identified through the margins Search or list of sources.&#x0D;
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
21

Gümüş, Ahmet Kemal. "Uğur ÖZTÜRK, Osmanlı Dünyasında Himaye İlişkileri Ve Yazılı Kültür, Sultan III. Murâd Devri (1575-1595)." KÜLTÜRK TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, October 28, 2024. https://doi.org/10.70911/kulturk.1567660.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
22

EKŞİ, Melike Aslıhan. "Sultan II. Murâd (Murâdî) ve "Eylemez" Redifli Gazeli." Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, April 8, 2023. http://dx.doi.org/10.20322/littera.1265221.

Full text
Abstract:
Sultan I. Mehmed’in oğlu olan ve çocukluğu Amasya’da geçen II. Murad, babasıyla birlikte 1410. yılında Bursa’ya gitti. Devrin tanınmış bilgini İbn Arabşah’dan iyi bir eğitim aldı. On iki yaşında Rum vilâyeti beyliğiyle Amasya’ya gönderildi. Babasının 1421’de ölümü üzerine 6. Osmanlı padişahı oldu. Hükümdarlığı süresince önemli savaşlar yaptı, kazandığı bu savaşlar sonucu Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da genişleyip büyümesini sağladı. Hareketli geçen ömrü 1451’de, yakalandığı bir hastalık sonucu noktalandı. Hayır işlerine düşkünlüğü nedeniyle sağlığında Ebülḫayrât lakabı ile anıldı. Şair, yazar ve sanatçıları koruyup gözeten bir sultandı. Saza, söze ve eğlenceye düşkünlüğü Türk Mûsîkîsi üzerinde değerli eserler yazılmasına neden oldu. Zamanında Arapça ve Farsça’dan pek çok eser açık ve anlaşılır bir dille Türkçe’ye çevrildi. Şiir de yazdı, Osmanlı sultanları içinde ilk şiir söyleyen odur. Murâd ve Murâdî mahlaslarıyla yazdığı şiirlerinde ince aşk duygularına, rindâne ve dervişâne söyleyişlere yer verdi. Onun zamanında Edirne sarayında haftada iki gün olmak üzere şiir ve eğlence meclisleri düzenlendi, Edirne Sarayı bir edebiyat ve kültür merkezi özelliği kazandı. Bir dîvânının olduğu söylense de araştırmalar sonucu bu dîvânın III. Murâd’a ait olduğu anlaşıldı. Bu yazıda Murâdî mahlasıyla şiirler yazan Sultan II. Murâd’ın “şerh eylemez” redifli gazeli beyit beyit düzyazıya çevrilip açıklanacak, söz ve mana ilişkisi irdelenip incelenecektir. Varsa, sanatlar da tespit edilip belirtilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
23

Efe, Ayşe Nesibe. "III. Murad Devri Tezhip Sanatı: Zübdetü’t-Tevârîh’in Tezhip Unsurlarına Dair Bir İnceleme." Tevilat, June 14, 2024. http://dx.doi.org/10.53352/tevilat.1483678.

Full text
Abstract:
Bu araştırma Sultan III. Murad devrinde dünya tarihiyle alakalı kaleme alınmış müstesna bir eser olan Seyyid Lokman Âşûrî’ye (ö. 1010/1601’den sonra) ait Zübdetü’t-tevârîh isimli eserde kullanılan tezhip unsurlarını incelemektedir. Seyyid Lokman’ın bu kitabı, döneminde telif edilmiş önemli bir dünya tarihi olmasının yanında, yazma eserlerinde kullanılan minyatürlerin çeşitliliği ve tezhip unsurları sebebiyle de büyük önem taşıyan bir eserdir. Buna karşın güncel araştırmalarda eserin minyatür detayları esas odak noktası olmuş, tezhip sanatına dair değerlendirmeler genellikle göz ardı edilmiştir. Nitekim Sultan III. Murad’ın özel isteği üzerine hazırlanan bu eser, ihtiva ettiği minyatürlerin yanında bezeme detayları ile de ince bir işçiliğe sahiptir. Bu bağlamda Zübdetü’t-tevârih’in bilinen üç nüshasından biri olan Dublin nüshasında kullanılan tezhip unsurları, çalışmada analitik ve karşılaştırmalı bir metot ile incelenmektedir. Çalışmanın ilk kısmı, eserin yazıldığı ve istinsah edildiği dönem olan on altıncı yüzyılda tezhip sanatının durumuyla ilgili değerlendirmeye ayrılmıştır. İkinci kısımda, ele alınan eserin genel bir tasviri ve tahlil gerçekleştirilmiş, son aşamada ise Zübdetü’t-tevârîh tezhip sanatı açısından incelenmiştir. Osmanlı’nın on altıncı yüzyılda tezhip sanatı bakımından zirve noktaya ulaştığı, Zübdetü’t-tevârîh’te toplamda 14 varakta tezhip sanatının icra edildiği, kullanılan tezhip unsurlarının dönemin sanat anlayışını ve klasik tezhip olarak adlandırılan üslubu yansıttığı makalede ulaşılan sonuçlar arasındadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
24

TÜRKÇELİK, Evrim. "DAMAD HALİL PAŞA (ö. 1603): “MUTEDİL” BİR OSMANLI PAŞASININ HAYATI VE KARİYERİ." Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi SBE Dergisi, September 5, 2022. http://dx.doi.org/10.30783/nevsosbilen.1128442.

Full text
Abstract:
Bu çalışma 16. yüzyıl sonu ve 17. yüzyıl başlarının göz ardı edilmiş vezirlerinden biri olan Halil Paşa’nın kariyerini ele almaktadır. Halil Paşa, III. Murad ve III. Mehmed dönemlerinde iktidara en yakın devlet adamlarından olmasına rağmen hayatına ve kariyerine odaklanan bir çalışma bulunmamaktadır. Halil Paşa, III. Murad döneminde vezaret rütbesine ve hanedan damatlığına ulaşmış; III. Mehmed’in saltanatında kapudan paşa ve sadaret kaymakamlığı makamlarında bulunmuş ve Valide Sultan konumuyla büyük güce ulaşan Safiye Sultan’a en yakın vezirlerden biri olmuştur. Halil Paşa, her ne kadar ilk bakışta istikrarlı bir kariyer sürdürmüş gibi gözükse de Osmanlı siyasi ve askeri düzenindeki problemler yüzünden geldiği makamlarda tutunamamış ve başarılı bir kariyer görüntüsü çizmekten uzak kalmıştır. Bu makale, Halil Paşa’nın kariyerinin ana hatlarını, yaşadığı kritik değişim zamanlarını ve bu süreç içerisinde oynadığı önemli rolleri izleyerek tarihsel bir değerlendirmesini sunmak ve tarih yazımının ilgi göstermediği bu paşayı nispeten belirsiz bir figür olmaktan kurtarmayı amaçlamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
25

GÜNAYDIN, Talha, and Mirac Betül KAPTAN. "Şiirleri Bestelenen Sultan Şairler ve Sultanlarda Peygamber Sevgisi." Akademik Tarih ve Dusunce Dergisi, October 25, 2023. http://dx.doi.org/10.46868/atdd.2023.308.

Full text
Abstract:
Klasik Türk şiiri sahasında, birçok meslek grubundan şairler, çeşitli konularda şiirler kaleme almışlardır. Bunlardan en çok dikkat çekeni, Osmanlı İmparatorluğunu yöneten sultanlardır. XVI. yüzyıldan itibaren olmakla birlikte pek çok sultan, edebiyat ve mûsikî ile ilgilenmiştir. Şiirle ilgilenen sultanların neredeyse tamamına yakını Hz. Muhammed (sav) sevgisi ile na’t da kaleme almıştır. Şiir yazdığı bilinen ve dîvân sahibi olan Osmanlı sultanlarının sayısı 19’dur. Eserleri bestelenen sultanların sayısı ise 12’dir. Eserleri en çok bestelenen sultan, Adlî mahlasıyla şiir yazan II. Mahmud’dur (1808-1839) ve 9 farklı eseri bestelenmiştir. En çok bestelenen eser ise “Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur” ismiyle, Yavuz Sultan Selim’e (1512-1520) ait olup 10 farklı bestekâr tarafından bestelenmiştir. Kendi eserini besteleyen sultanlar; Murâdî mahlaslı III. Murad (1574-1595), İlhâmî mahlaslı III. Selim (1789-1807) ve Adlî mahlaslı II. Mahmud’dur. Çalışmamızda öncelikle eserleri bestelenen sultan şairler sırasıyla zikredilmiş, hayatları ve bilhassa mûsikî ile ilişkileri hakkında bilgi verilmiştir. Sonraki bölümde sultanlarda peygamber sevgisi konusu ele alınmış; na’t yazan sultanlar hakkında bilgi verilmiş ve na’tları bestelenen sultanlar zikredilmiştir. Söz konusu bestelerin notaları ise çalışmanın sonunda sunulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
26

Demir Öztürk, Nuray. "II. Bayezid Döneminin Başlangıcından III. Murad Döneminin Sonuna Kadar Osmanlı Sultan ve Şehzadelerine İthafen Yazılmış Tıp Yazmaları." HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature), May 4, 2024. http://dx.doi.org/10.28981/hikmet.1465446.

Full text
Abstract:
Osmanlı sultan ve şehzadeleri devletin kuruluşundan itibaren edebî, tarihî, kültürel ve bilimsel faaliyetlere ilgi göstermiş ve bu faaliyetleri gerçekleştirenleri teşvik etmiştir. Bu doğrultuda birçok müellif, mütercim, şarih ve hatta müstensih onların beğenisini ve himayesini kazanmak amacıyla eserler kaleme almıştır. Bu çalışmada da II. Bayezid döneminden III. Murad dönemine kadar sultan ve şehzadelere ithafen kaleme alınan telif, tercüme veya şerh özelliği gösteren tıp konulu Arapça, Farsça ve Türkçe eserler ile bu eserlerin ulaşılabilen bütün nüshaları incelenmiştir. İnceleme yapılırken ilk olarak eser ve müellifi hakkında kısa bir bilgi verilmiştir. Ardından eserlerin yurtiçi ve yurtdışında olmak üzere çeşitli kütüphanelerde bulunan nüshalarının her birine ulaşılarak bu nüshaların hangi yılda, kim için, kim tarafından kaleme alındıkları, varak ve satır sayıları, nüshalar arasındaki farklılıklar varsa nüshanın madalyonlu ya da şemseli olma özelliğine değinilmiştir. Bu bilgilerin dışında nüshaların kime ya da kimlere ithaf edildikleri hakkında ayrıntılı değerlendirmeler yapılmış böylece hem nüsha bazlı himaye hem de arz-talep ilişkisi belirlenmiştir. Ayrıca nüshalar hakkında bilgi verilirken bu zamana kadar yapılan araştırmalarda bu eserler ve nüshalar hakkındaki yanlışlıklar ve eksiklikler de giderilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın amacı Osmanlı sultan ve şehzadeleri için hazırlanmış telif, tercüme veya şerh özelliği gösteren tıp eserlerinden hareketle onların ilme, kültüre ve dile katkılarını ortaya çıkarıp bu alanda yapılan çalışmalardaki eksik ve yanlışlıkları da gidermektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
27

Ammalina, Dalillah Mohd Isa, and Omer and Fauziah Fathil Spahic. "THE SULTANATE OF MURAD II (1421-1451) OF THE OTTOMAN EMPIRE." August 24, 2022. https://doi.org/10.5281/zenodo.7078653.

Full text
Abstract:
Murad II was the sixth Ottoman sultan reigning from 1421 until 1451. Although his nature of ruling was acclaimed by the Ottoman historians and travelers and chroniclers of his time, research on the sultanate of Murad II was understudied. Franz Babinger, a well-known Ottoman classical history scholar stated that, No book has been devoted to the life and sultanate of Mehmeds father and predecessor, Murad II. Thus, this study aims to explore the sultanate of Murad II in the Ottoman Empire from 1421-1451. This study employed a qualitative method through historical study and content analysis method. The method of data collection for this study was document research by analyzing textual and visual data from primary and secondary sources. The data were analysed through hermeneutic and descriptive methods. This study discovered that throughout Murad II rule, numerous crises emerged in his realm right after his enthronement and some of them threatened the sustainability of the Ottoman Empire. Nevertheless, he navigated the threats and crises adequately but effectively. As a result, he was able to consolidate and fully recover the Ottoman Empire after the impact of the Battle of Ankara. His nature of rule with justice, moderate tolerance and aggressiveness made him a great ruler, enjoyed by the members of his courts, pleased by his subjects, and admired by his opponents. &nbsp;
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
28

ATALAN, Ozlem. "Manisa Hatuniye Camisi ve 15. ve 16. Yüzyıl Manisa Camileri İçindeki Yerine Yönelik Bir Araştırma." Kent Akademisi, December 31, 2022. http://dx.doi.org/10.35674/kent.1206849.

Full text
Abstract:
.ÖZ&#x0D; İnsanlar, İslam dininde, tüm dinlerde olduğu gibi ibadetlerini yapabilecekleri mekânlar inşa etmişlerdir. Bu dini yapılar, plan şemaları ve yapım malzemeleri ile ilerleyen zamanlarda değişime ve gelişime uğramıştır. Tüm dinlerde olduğu gibi, her bir ibadet yapısının farklı isimleri vardır. İslam dininde, camiler Allah’ın evi sayıldığı için, müslümanlar tarafından kutsal mekanlardır. Camilerin gelişimi, Hz. Muhammed döneminden itibaren ilerleyerek devam etmiştir. Tüm İslam ülkelerindeki camiler, mimari özellikleri ve süslemeleri yönüyle birbirinden farklı özellikler göstermektedir. İslam ülkelerindeki, cami plan şemaları ve cami yapıları, hem tarihsel kronolojiye göre hem de bölgelere göre farklılıklar taşımaktadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde dini mimari, Osmanlı kültürünün devamı olarak oluşmuştur. Osmanlı’nın dini mimarisi, yüzyıllar süreci içinde değişim ve gelişim göstermiştir.&#x0D; Osmanlı döneminde, Manisa 15. yüzyıl ortalarından, 16. yüzyıl sonuna kadar Osmanlı şehzadelerinin saltanata hazırlık yaptıkları bir siyasi kent olmuştur. Manisa’da II. Murad, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi sultanların içinde olduğu 16 şehzade sancakbeyliğini yürütmüştür. Şehzadelerin Manisa’da yaşadığı süreç içinde, kendileri ve aileleri tarafından pek çok cami, han, hamam, imaret, medrese, sıbyan mektebi, çeşme, hastane, köprü ve kütüphane gibi birçok Osmanlı eseri inşa edilmiştir. Bu eserlerin pek azı günümüze ulaşabilmiştir. Çalışmada; Osmanlı cami mimarisinin gelişim süreci irdelenecektir. Ayrıca bu kapsamda, Manisa’da yer alan 15. yüzyıl ortalarına ait Hatuniye Camisi’nin, mimari özellikleri incelenmiştir. Manisa Hatuniye Camisi’nin, 15. ve 16. Yüzyıl Manisa camileri içindeki yeri, mimari özellikleri incelenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
29

Alazraki, Mathilde. "The Queen and the Sultana: Early Modern Female Circuits of Diplomacy and the Consumption of Gendered Luxury Items Between East and West." Diplomatic Gifts and Countergifts between Britain and the Muslim East from the Seventeenth Century to the Early Twentieth Century, 2024. http://dx.doi.org/10.4000/11vhd.

Full text
Abstract:
Between 1593 and 1599, Queen Elizabeth I of England corresponded with the Ottoman Sultana Safiye (c. 1550-1606), favorite concubine of Sultan Murad III and mother of Sultan Mehmed III. Of this exchange, only the Sultana’s letters and mentions of the expensive and undeniably gendered gifts sent between London and Constantinople (such as English cosmetics, Ottoman female dresses and jewelry…) remain. And yet, these fragments give us a glimpse of how two royal women of the early modern period, at a crossing between East and West, established a transcultural female circuit of exchange, not only to promote efficient diplomatic relationships but also to enable the transit of specifically female objects of status and power between the English court and the Ottoman harem. A close study of Elizabeth and Safiye’s correspondence, as well as the role of the Jewish kira (the Ottoman equivalent of a lady in waiting) Esperanza Malchi in relaying the correspondence between the royal harem and the English embassy, will help shed light on the often-overlooked roles that female friendship and material culture played in foreign diplomacy, a subject that is only recently coming under attention in gender, global and material studies of the early modern period.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
30

EVRAN, Esra, and Kadir ARSLANBOĞA. "1701 YILINDA İKİ KUTSAL ŞEHİRDE (MEKKE VE MEDİNE) GERÇEKLEŞTİRİLEN MEVLİD-İ ŞERİF MERASİMİ MASRAFLARI." Yönetim Bilimleri Dergisi, October 14, 2023. http://dx.doi.org/10.35408/comuybd.1351009.

Full text
Abstract:
Mevlid, Hz Peygamber’in doğumunu ve doğum yıldönümünün de yapılan merasimi ifade etmektedir. Bu sebeple Müslümanlar arasında “mevlid” büyük önem arz etmektedir. İslam dünyasında ilk mevlid merasimleri Şiî Fatımî Devleti tarafından yapıldığı bilinmektedir. Türk toplumlarında ise ilk mevlid kutlamaları son derece dindarlığıyla bilinen Selçuklu Erbil Atabeyi Muzafferüddin Gök (1190-1232) tarafından düzenlenmiştir. Hz. Peygamber’e büyük bir sevgi besleyen ve hürmet gösteren Osmanlı Devleti’nde ise mevlid merasimleri Kanuni Sultan Süleyman döneminde devlet protokolüne girmiş, III. Murad döneminde ise resmiyet kazanmıştır. Osmanlılarda mevlid merasimlerinde minarelerde kandiller yakılır ve camilerde mevlidler okutulurdu. Ayrıca devlet erkânının ve halkın ileri gelenlerinin katılımıyla sarayda görkemli mevlid törenleri düzenlenmekteydi. Kutsal topraklara büyük hürmet gösteren Osmanlı Devleti Yavuz Sultan Selim döneminde Hicaz Bölgesi’nin idaresini ele aldıktan sonra Haremeyn-i Şerif’e hac mevsiminde “surre” adıyla para ve değerli eşyalarınsan oluşan surre alaylarını düzenli bir şekilde göndermiştir. Bununla birlikte Osmanlı Devleti, Haremeyn-i Şerif’e mevlid-i şerif masrafları olarak kumaş, nakit ve merasimler için çeşitli malzemeler göndermiştir. Çalışmada, 1701 yılında Haremeyn-i Şerifeyn Evkafı tarafından Mekke, Medine’ye gönderilen Mevlid-i Şerif masrafları ele alınmıştır. Masraflar yoluyla Mekke ve Medine şehirlerindeki görevlilerin isimleri, bürokratik olarak bu kişilerin aldıkları hediyeler yoluyla rütbeleri, nakit yardımlar yoluyla Harem-i Şerif ve Mescid-i Nebevi’deki görevliler ve merasimler esnasında kullanılan malzemeler yoluyla da organizasyonun şekli ortaya konulabilmektedir. Bunlarla birlikte malzemenin bölgeye ulaşmasında lojistik bilgileri de masraf verileriyle ortaya konulabilmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
31

Kablander, Nesibe. "SEKSEN YAŞLARINDA BİR OSMANLI ÂLİMİNE AİT İKİ RİSALE: AŞERE-İ MÜBEŞŞİRE VE SEB‘A-İ MÜNZİRE." Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi [Journal Of Old Turkish Literature Researches], November 5, 2024. http://dx.doi.org/10.58659/estad.1560629.

Full text
Abstract:
Çalışmanın konusunu oluşturan Aşere-i Mübeşşire risalesi on tane müjdeleyici, Seb‘a-i Münzire risalesi ise yedi tane uyarıcı mahiyette ayet merkezinde kaleme alınmıştır. Risalelerin yazarı ise “Kâtib” olarak meşhur olduğunu kendisinin verdiği malumattan öğrendiğimiz bir zattır ve sözü edilen eserleri III. Murad döneminde kaleme almıştır. Yazarın açık kimliği belirlenememiş olmakla birlikte, risaleleri yazdığında seksen yaşına ulaşmış olduğunu kaydetmesi sebebiyle II. Bayezid dönemi sonlarında dünyaya geldiği tespit edilebilmektedir. Yine kendisinin verdiği bilgiyle Kânûnî Sultan Süleyman zamanında talebe olduğu öğrenilmekte; konumuzu oluşturan risaleleri Arapça ve Farsçaya iyi derecede vukufiyetini ortaya koyduğundan medrese öğrenimi gördüğü anlaşılmaktadır. Hacim olarak çok geniş olmayan ve hâlihazırda üç nüshası tespit edilen Aşere-i Mübeşşire ve Seb‘a-i Münzire risalelerinin içeriği ise oldukça zengindir. Kâtib Efendi esas aldığı ayetleri bazen kelime kelime tercüme etmiş, bazen de birkaç kelimeyi veya iktibas ettiği kısmı bütün hâlde Türkçeye çevirmiştir. Tercümesini kısa tefsirlerle desteklediği gibi; hadis-i şerifler, tefsir kaynaklarından alıntılar, yer yer Farsça şiirler, Türkçe dizeler, hikâye, kıssa ve menkıbeler ile de açıklamalarını genişletmiştir. Kullanılan kaynakların çoğu Arapça olmakla birlikte alıntıların büyük kısmının Türkçe tercüme olarak kaydedilmesi dikkate değerdir. İktibas ettiği Farsça beyitlerin bazılarının tercümesini de kaydeden yazar, bazı Farsça şiir alıntılarında da kelimelerin anlamlarını uygun yerlere yazmıştır. İçerikleri ile güçlü bir ilmî birikimi yansıtan Aşere-i Mübeşşire ve Seb‘a-i Münzire risalelerinin incelendiği bu çalışma ile yazarın kimliğine dair yapılacak yeni araştırmalara yol açılması da mümkün olacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!