To see the other types of publications on this topic, follow the link: Tasavvuf ve tarikatlar.

Journal articles on the topic 'Tasavvuf ve tarikatlar'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the top 17 journal articles for your research on the topic 'Tasavvuf ve tarikatlar.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Browse journal articles on a wide variety of disciplines and organise your bibliography correctly.

1

ARSLAN, Çetin. "GEZGİN ROMANINDA ŞAHISLAR DÜNYASI VE FELSEFE." Journal of Turkic Language and Literature Surveys (TULLIS) 7, no. 2 (August 27, 2022): 64–88. http://dx.doi.org/10.30568/tullis.1149936.

Full text
Abstract:
Tasavvuf, İslam toplumunun asırlardır gönül dünyasında etkili olan manevi yani ruha dönük bir yaşam tarzıdır. Onun İslami Türk edebiyatının ortaya çıktığı ilk andan itibaren edebî eserlerde önemli bir etkisi olmuştur. Bu etki İslami Türk edebiyatı olarak değerlendirilen dönemleri aşarak Batı Etkisinde Gelişen Türk edebiyatında da devam etmiştir. Tasavvufun sembolik sözlüğü ve bilge şahısları Türk şiirini ve kurmaca türlerini her dönemde etkilemiştir. Onun tesirinin Türk romanını da kapsamaması düşünülemez. Nitekim tasavvufa mensup olsun veya olmasın yazarlar eserlerinde tasavvuftan istifade etmiştir. Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatı yazarlarından olan Sadık Yalsızuçanlar da tasavvufu eserlerinde kullanmıştır. 2004 yılında kaleme aldığı Gezgin romanında İbnü’l Arabî’nin yaşamını ve coğrafi gezileriyle gelişen manevi yolculuğunu işlemiştir. Romanda tasavvuf felsefesi, tarikatlar, peygamberler, meşhur veliler de ele alınan konulardandır. Bu makalede Gezgin romanında geçen şeyhler, tarikatlar, peygamberler ve İslam dünyasında öne çıkan kişiler değerlendirilecektir. Buradaki esas amaç bu kişilerin gerçek hayatları ile roman arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Onların hayatı üzerine yazılan kitaplarla romanın paralelliği dikkati çekmiş, roman bu yönüyle değerlendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

Ebu'l- Vefa ;çev. AŞKAR, TAFTAZANİ. "GAZZALİ'NİN TASAVVUF EKOLLERİNE ETKİSİ VE GAZZALİ'DEN SONRA ORTAYA ÇIKAN TARİKATLAR." Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 36, no. 1 (1997): 1. http://dx.doi.org/10.1501/ilhfak_0000000870.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

Demircigil, Bayram. "Birgivi’nin Tasavvuf ve Tarikatlere Bakışı / The Understanding of Tasawwuf and Tariqat in al-Birgiwi." Journal of History Culture and Art Research 6, no. 4 (September 30, 2017): 717. http://dx.doi.org/10.7596/taksad.v6i4.1057.

Full text
Abstract:
<h1>Abstract</h1><p>The relation between sufis and ulema in Ottoman Empire presents an harmonious state in general, but this positive atmosphere changed to an unpleasant condition from time to time because of disagreement in different subjects between two groups of people.</p><p>Birgivi is considered one of the most notable scholars in a series of disputes occurred between sufis and <em>ilmiye</em> establishment in the 16<sup>th </sup>century of Ottoman Empire. His views about innovation (bidʽat), esoteric Sufism and tariqats in those discussions in which he adopted a rather strict and strong language were assessed and criticized by a number of authors. These assessments generally comprise that Mehmed Birgivi (d. 981/1573) disregarded all traditions and customs in the society and was affected by salafism, but it is conspicuous that most of these opinions and claims about his approaches are either inaccurate or inadequate as a result of the lack of the interest in obtaining his viewpoint as a whole from his books in connection with the topics in question. So, we observe that those evalutions portray his opinions differently when we investigate them in his related books. In this paper, we argue Birgivi’s viewpoint on Sufism and tariqats through his works and analize some opinions and claims in this regard.</p><p> </p><p><strong>Öz</strong></p><p>Osmanlı devletinde genellikle uyumlu bir görüntü arz eden tekke-medrese ya da ulema-meşâyih arasındaki ilişkiler çeşitli dönemlerde olumsuz bir havaya bürünmüş ve iki zümre arasında muhtelif dinî konularda fikir ayrılıkları dolayısıyla anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır. Tekke-medrese arasında zaman zaman baş gösteren bu gergin atmosferin XVI. yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden biri Mehmed Birgivî’dir (ö. 981/1573). Bu münakaşalarda oldukça sert bir üslubu benimsediği görülen Birgivî’nin bidʽatler ile bâtıniyeci tasavvuf ve tarikatlar hakkındaki yaklaşımı hem geçmişte hem de günümüzde çeşitli yazarlarca eleştiri konusu yapılmış ve bu husustaki bakış açısı ve sergilediği mücadeleyle ilgili lehte ve aleyhte değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu değerlendirmelerin ana temasını onun, temelde dini toplum hayatından ayrı düşündüğü, örf ve adetlere itibar etmediği ve selefi çizginin etkisinde kaldığı yönündeki tenkitler oluşturmaktadır. Ne var ki bu tenkitlerin önemli bir kısmı, Birgivî’nin kitaplarında konuyla ilgili serdettiği yaklaşımlarının bütün halinde incelenmemesinden kaynaklanmakta olup, ya eksik ya da hatalıdır. Bu nedenle, Birgivî’nin çalışmalarında konuyla ilgili dillendirdiği görüşler ayrıntılı olarak ele alındığında söz konusu yaklaşımlarıyla ilgili kimi tespitlerin gerçekte olduğundan farklı bir portre ortaya çıkardığı görülmektedir. Biz bu makalemizde, eserlerinde serdettiği mülahazalarından yola çıkarak Birgivî’nin tasavvuf ve tarikatlara bakışını ayrıntılı olarak ele alacak ve bu hususla ilgili görüş ve iddiaları inceleyecek, ardından konuyla ilgili tespitlerimizi ortaya koyacağız.</p>
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

Ocak, Ahmet Yaşar. "Türkiye Selçukluları Döneminde ve Sonrasında Vefai Tarikatı (Vefaiyye) (Türkiye Popüler Tasavvuf Tarihine Farklı Bir Yaklaşım)." Belleten 70, no. 257 (April 1, 2006): 119–54. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2006.119.

Full text
Abstract:
Sosyal tarihçilik açısından bakıldığında, Türkiye tarihinin Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki tasavvuf düşüncesi ve hareketlerinin bugüne kadar yeterince biliniyor sanılan, veya daha önce dikkati çekmemiş pek çok konu ve meselesinin aslında pek de iyi bilinmediği veya hiç bilinmediği görülür. Bu çerçevede tarikatların sırf bir tasavvufi teşekkül olmayıp dönemlerinin yalnız dini değil, siyasal, sosyal ve kültürel hayatında önemli roller icra ettikleri, hatta bazılarının bizzat baş rolü oynadıkları dikkati çekmekte gecikmez. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de bazı tarikatların, bir takım sebeplerle diğerlerine nazaran bu yönleriyle öne çıktıkları bir gerçektir. İşte Vefai tarikatı bunların en eskisidir ve her iki dönemde de önemli bir rol oynamıştır(2).
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

TURGUT, ÖKTEMGİL, and Canan Canan. "Tanzimat romanında tasavvuf ve tarikatların yeri." Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi - DTCF Dergisi 56, no. 1 (2016): 249–86. http://dx.doi.org/10.1501/dtcfder_0000001473.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

Ertek Morkoç, Yasemin. "Religion and mysticism in poems of Şeref HanımŞeref Hanım’ın şiirlerinde din ve tasavvuf." Journal of Human Sciences 13, no. 3 (December 8, 2016): 5304. http://dx.doi.org/10.14687/jhs.v13i3.4279.

Full text
Abstract:
Şeref Hanım (Lady Seref) (1809-1861) lived at the first half of the 19th century during when Tanzimat Literature had started to outmaneuver Divan Literature and had made its weight felt. She is an exceptional female divan poet who managed to make a distinguished name for her within the tradition of Classical Turkish Literature. She has a large-scale divan in which she added up all her poems written in almost all styles and types of verse. Religious – mystical components at the major parts of her poems attract the attention. Divan of the poetess, who was a maulawi in essence and had sympathy in the effective sects of that period, such as Qadiriyya and Rifai, presents an extensive material on this subject. Sincere, truthful, courageous, and loud-voiced explanandum that was used by Şeref Hanım while stating aforementioned content is also remarkable. In this study, we aimed to examine the religious – mystical components, motifs, personalities and the manner of handling them that we determined within the poems of Şeref Hanım. Herewith, we aimed to enlighten projection of religion and mysticism phenomena which are the leading fundamental supplying sources of Classical Turkish Literature within work of a female divan poet. ÖzetŞeref Hanım (1809-1861), Tanzimat edebiyatının divan edebiyatına üstünlük sağlamaya başladığı, ağırlığını hissettirdiği 19.yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Klasik Türk edebiyatı geleneği içinde adından söz ettirmeyi başarmış, nadir kadın divan şairlerinden biridir. Hemen her nazım biçimi ve türünde yazdığı şiirlerini bir arada topladığı hacimli bir divanı vardır.Şiirlerinin büyük bir kısmında dinî-tasavvufî unsurlar göze çarpmaktadır. Esas itibarıyla Mevlevi olan ve döneminde etkili Kadirilik, Rıfailik gibi tarikatlara da sempati duyduğu bilinen şairenin divanı, bu konuda elimize geniş bir malzeme sunmaktadır. Şeref Hanım’ın söz konusu içeriği şiirlerinde dile getirirken kullandığı içten, samimi, yürekli ve gür sesli ifade biçimi ayrıca dikkat çekicidir. Çalışmamızda Şeref Hanım’ın şiirlerinde tespit ettiğimiz dinî-tasavvufî unsurları, motifleri, şahsiyetleri ve bunların ele alınış biçimlerini incelemeyi amaçladık. Bu vesileyle Klasik Türk edebiyatının beslendiği temel kaynakların başında gelen din ve tasavvuf olgusunun bir kadın divan şairinin eserindeki izdüşümünü açıklığa kavuşturmayı hedefledik.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

Harman, Mürüvet. "Bektaşî Yazı Resimlerinde Ayna Metaforu." ALEVİLİK–BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, no. 23 (July 6, 2021): 131–60. http://dx.doi.org/10.24082/2021.abked.308.

Full text
Abstract:
İslâm resim ve hat sanatı içerisinde yer alan ve aslında bu iki sanat dalının bir arada kullanılmasıyla oluşturulmuş yazı resimler sanat tarihi disiplininde henüz detaylı bir biçimde yeni araştırılmaya başlanmıştır. Özellikle tarikat veya halk sanatları içerinde değerlendirilen yazı resimler hem yazıya hem de kullanılan diğer imgelere yüklenen anlamlar bakımından önem arz etmektedirler. Üretilmeye başlandıkları tarihler net olmamakla birlikte bunların İslâm dininin yayıldığı topraklarda 15. yüzyıl itibariyle örnekleri karşımıza çıkmaktadır. Altın çağını ise 17-19. yüzyıllar arasında yaşamıştır. Yazı resimler özellikle geç dönem Osmanlı tarikat çevrelerinde yoğun bir biçimde üretilmişlerdir. Belli bir tarikat ya da atölyeye ait olmayan eserlerin genellikle Mevlevî ve Bektaşî tekke ve dergâhlarında zanaatkâr dervişler tarafından yapıldıkları bilinmektedir. Bu dönemden günümüze ulaşan ve bugün çeşitli müze ve koleksiyonlarda yer alan yazı resimlerin hangi tarikata ait oldukları genellikle kompozisyonlarda yer alan ve tarikatların alâmet-i fârikaları olan çeşitli öğelerden anlaşılmaktadır. Çünkü her bir tarikat kendi inanç esaslarına göre yazı resimleri kurgulamıştır. Bu özellikleri ile Bektaşî tarikatına ait olanlarda tarikatın olmazsa olmaz derviş giyim kuşam eşyaları olan taçlar, mengûşler, teslim taşları yer almaktadır. Aynı zamanda tarikatın inanç sisteminde yer alan dini şahsiyetlerin isimleri, çeşitli hadisler ve harfler de bu öğelere eşlik etmektedir. Yine yazı resimler tarikatının geliştirdiği “sır”, “insan-ı kâmil”, “sevgi” gibi kavramları da kendi bünyesinde barındırmaktadır. Söz konusu yapıları nedeniyle Bektaşî yazı resimleri; yoğun anlamlar barındıran değerli birer sanat eseridirler. Bu çalışma kapsamında Bektaşi tarikatına ait yazı resimler; teknik özelliklerinin yanı sıra “ayna” kavramı doğrultusunda incelenmişlerdir. Bu terimin tasavvuf ve özelde Bektaşîlik için nasıl manâlar ihtiva ettiği göz önüne alınarak yazı resimlerin birer ayna görevi görüp görmediği ve bunu hangi özellikleri doğrultusunda gerçekleştirdikleri irdelenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

YILMAZ, Mustafa. "Kırgız Türk Akın/Âşık Şiiri Geleneğinde Dine Analitik Bir Bakış." Academic Perspective Procedia 5, no. 1 (March 1, 2022): 309–15. http://dx.doi.org/10.33793/acperpro.05.01.31.

Full text
Abstract:
Türk ve Kırgız edebiyatı söz konusu olduğunda 20.yy’e kadar daha çok şiir akla gelmektedir. Bunun sebebi hem sözlü hem de yazılı edebiyatta eserlerin daha çok şiir formatında olmasıdır. Kırgız ve Türk Âşık şiir geleneğinde din, başat bir unsurdur. İslâm, Türk edebiyatının devirlere ayrılmasındaki en önemli faktördür. Bu sebeple âşık şiir geleneğinde din olgusunun iki ayrı dönemde ele alınması doğru olacaktır. Birincisi iki toplumun İslâmiyet öncesi âşıklık geleneğinde din olgusudur. Bu noktada iki toplumun şiir tarihine bakıldığında başlangıcından beri dinin, şiirin yani âşıklık geleneğinin oluşumunda etkili olduğu görülmektedir. İki halkın dini şiirleri mukayeseli olarak incelendiğinde benzer tarihlerde aynı dine inandıkları, bunları âşıklık (akın) geleneğiyle şiirlerine yansıttıkları, bir kısmını da bugünlere kadar saklamayı başardıkları görülmektedir. İkinci olarak İslâmiyet sonrası âşıklık geleneğinde dinin kuvvetli bir şekilde varlığı görülmektedir. İki toplumun İslamlaşma sürecinin farklı olduğunu, şiirlere de farklı yansıdığını görmekteyiz. Bu tebliğde özellikle Türk âşıklık geleneğinin oluşmasında İslâm’ın dolayısıyla tasavvuf düşüncesinin ve tekke pratiğinin üzerinde durulacaktır. Bu tarzın temsilcileri 19. yy sonuna kadar bir tekke ve tarikatla olan irtibatını devam ettirmiştir. Âşık kavramı, başından bugüne kadar Allah/Hakk âşığı anlamında kullanılmıştır. Bu konunun seçilme nedenlerinden biri de başlangıcından günümüze kadar bu geleneğin halkı çok etkilemiş olmasıdır. İki toplumun geleneğinde de bu şiirlerin içinde hurafe ve batıl inançların yer alması önemlidir. Kırgızlar bu ritüellere ırım-cırım der. Bugün Kırgızistan’da eski dinlerle İslam inancının senkronize olarak kullanıldığı, bunun da zenginlik olarak kabul edildiği görülmektedir. Oysa İslâm inancı bunu kabul etmemektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

KOÇAK, Zülfiye. "XVI. Yüzyıl Tapu Tahrir Defterlerine Göre Bitlis ve Yöresi Zâviyeleri." Erdem, no. 82 (June 1, 2022): 79–118. http://dx.doi.org/10.32704/erdem.2022.82.079.

Full text
Abstract:
İslâm dininin kurumlardan biri olan zâviyeler, herhangi bir tarikata mensup dervişlerin, bir şeyhin idaresinde topluca yaşadıkları yapı veya yapı topluluğunu ifade etmektedir. Osmanlı Devleti’nde ilk dönemlerden itibaren zâviye kurmak isteyen şeyh ve dervişlere, mirî topraklarda bir takım muafiyetler verilmek suretiyle destek verilmiştir. Bu nedenle Anadolu’da Osmanlı öncesi dönemlerde kurulmaya başlayan zâviyelerin sayısı Osmanlı döneminde her geçen gün daha da artmıştır. Özel mülkiyetten ziyade, geniş vakıf arazileri üzerinde birer tasavvuf müessesesi olarak kurulan bu zâviyeler, çoğunlukla şehir ve kasaba kenarlarında, yollar üzerinde veya geçit yerlerinde inşa edilmişlerdir. Zâviyeler kuruldukları yerlerde hem halkın manevi ihtiyaçlarını karşılayarak dini, hem de gelip geçen yolculara ücretsiz yiyecek, içecek ve yatacak yer sağlayarak sosyal fonksiyonlar üstlenmişlerdir. Bunun yanı sıra Anadolu ve Balkanlarda Türk-İslam kültürünün yayılmasına, göçebe yaşayan toplulukların yerleşik hayata geçmelerine ve böylece kuruldukları yerlerde yeniiskân alanlarının açılmasına da hizmet etmişlerdir. Bütün bu özellikler dikkate alındığında Osmanlı Devleti’nde zâviyeler; bir taraftan kendilerine özgü idari, yönetim, dini anlayış ve ritüellere sahip sosyal bir kurumu, diğer taraftan devletin en ücra köşelerinde hizmet vermeleri ve böylece Osmanlı idari düzeninin sağlanmasına yardımcı olmaları sebebiyle de sivil bir iktidarı temsil etmişlerdir. Osmanlı Devleti, egemenliğine aldığı şehirlerde kuruluşundan başlayarak Türk-İslâm kültürünü yerleştirmek ve kalıcılığını sağlamak amacıyla zâviye yapımını önemsemiştir. Osmanlı Devleti’nde pek çok müessese gibi zâviyeler de vakıf gelirleriyle faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Vakıflar, meydana getirdikleri sistem sayesinde gelir sağlayan ve elde ettikleri gelirlerle toplum ve devlet yararına çok çeşitli konularda hizmet üreten kurumlardır. Zâviyelerin ihtiyaçlarını karşılamak ve sürdürülen hizmetlerin devamlılığını sağlamak amacıyla çoğunlukla zâviye şeyhleri bazen de devlet yöneticileri tarafından kurulan veya desteklenen vakıflar, bu sosyal ve dini kurumların uzun yıllar varlıklarını sürdürmelerine yardımcı olmuşlardır. Tarihsel süreçte kurulduğu coğrafyadan dolayı birçok medeniyete ev sahipliği yapan Bitlis ve yöresi, 1515 yılında Osmanlı egemenliğine alındıktan sonra belirli zaman aralıklarında tahrir edilmiş ve bu tahrir sonuçları ayrıntılı şekilde mufassal defterlere yazılmıştır. Mufassal tahrir defterlerine Bitlis ve çevresinde bulunan zâviye ve zâviye gelirleri, buralarda görev yapan görevliler ve aldıkları ücretler, zâviye vakıflarının menkul ve gayrimenkulleri ile bunlardan sağlanan yıllık gelirler de ayrıntılı şekilde kaydedilmiştir. Bu çalışmada 1540, 1556 ve 1571 yıllarında düzenlenen dört ayrı tahrir defteri incelenmiş ve bu defterlerde yer alan Bitlis ve yöresi zâviyeleri tespit edilmiş, tespit edilen zâviyelerin günümüze kadar varlığını devam ettirip ettiremedikleri ortaya konulmuştur. Böylece özelde Bitlis şehrinin dini ve sosyo-kültürel tarihinin ortaya çıkmasına genelde de kültür tarihine katkı sunulmaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
10

Özdemir, Mehmet. "Dervîş Muhammed Şifâyî'nin Şerh-i Şebistân-i Hayâl'indeki Muammâ Çözüm Yöntemleri Üzerine Bir İnceleme / An Investigation on Dilemma Resolution Methods in the Sharh Shabistan Khayal of Darwish Muhammad Shifayi." Journal of History Culture and Art Research 6, no. 2 (April 6, 2017): 336. http://dx.doi.org/10.7596/taksad.v6i2.815.

Full text
Abstract:
<p><strong>Abstract</strong></p><p>Darwish Muhammad Shifayi was born in early seventeenth century, and has been known as the commentator on Masnawi with his commentary on the first two volumes of the Rumi’s Masnawi. This famous commentator also had other works like <em>Hadiyyet al-Fukara</em> in which he translated Esma al-Hüsnâ, which was originally Persian and was translated into Turkish by him; <em>Hadiyye-i Rahmat</em> in which he wrote about Islam, mysticism and religious cults; and <em>Sharh Shabistan Khayal</em> in which he commented on the work of Fattah al-Nishabûrî called <em>Shabistan Khayal</em>. A critical text study was conducted on the first volume of his work with the name <em>Sharh-i Masnawi</em> and the critical text study is being conducted at present time about the second volume of this work and about <em>Hadiyyat al-Fukarâ</em>. There are no studies on <em>Sharh Shabistan Khayal </em>and on <em>Hadiyye-i Rahmat</em>, which is currently not available in Turkey.</p><p>In this study, the work called <em>Sharh Shabistan Khayal</em> located in Süleymaniye Library Serez 2656 number will be introduced, the purpose of the commentator will be explained, and the commentary method will be dealt with. In <em>Shabistan Khayal,</em> which was originally written in Persian, issues on religion and life were handled with the dilemma style by using letter and word games. For this reason, when determining the commentary method of such a text, the translation and commentary of Persian expressions and the solution ways of the dilemmas must be considered. Based on this context, when explaining the commentary method of the commentator, the translation and commentary of the Persian text will be dealt with firstly; and the dilemma resolution methods such as <em>amel-i tahsîlî</em>, <em>amel-i tekmîlî</em>, <em>amel-i teshîlî</em>, <em>amel-i tezyîlî</em> will be dealt with in the second section under the title of “Art”. </p><p><strong>Öz</strong></p><p>On yedinci yüzyılın başında dünyaya gelen Dervîş Muhammed Şifâyî, Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin ilk iki cildine yaptığı şerhle Mesnevî şarihi olarak tanınmıştır. Şarihin bundan başka aslı Farsça olan iki Esmâ-yı Hüsnâ şerhini Türkçeye tercüme ettiği <em>Hediyyetü’l-Fukarâ</em>, İslam dini, tasavvuf ve tarikatlara dair kaleme aldığı <em>Hediyye-yi Rahmet</em> ve Fettâh-ı Nişâbûrî’nin <em>Şebistân-ı Hayâl </em>adlı eserini şerh ettiği<em> Şerh-i Şebistân-ı Hayâl </em>adlı eserleri vardır. Bu eserlerden <em>Şerh-i Mesnevî</em>’nin birinci cildi üzerinde tenkitli metin çalışması yapılmış, söz konusu eserin ikinci cildi ve <em>Hediyyetü’l-Fukarâ </em>adlı eser üzerinde tenkitli metin çalışmaları yapılmaktadır. <em>Şerh-i Şebistân-ı Hayâl </em>ve yurt dışında bulunduğu için henüz temin edilemeyen <em>Hediyye-yi Rahmet </em>adlı eserlerle ilgili bir çalışma yoktur.</p><p>Bu makalede, Süleymaniye Kütüphanesi Serez 2656 numarada bulunan <em>Şerh-i Şebistân-ı Hayâl </em>adlı eser tanıtılıp şarihin maksadını izahtan sonra şerh yöntemi üzerinde durulacaktır. Aslı Farsça olan <em>Şebistân-ı Hayâl</em>’de, din ve hayata dair konular harf ve kelime oyunları vasıtasıyla muammâ tarzında ele alınmıştır. Dolayısıyla böyle bir metnin şerh yöntemini belirlerken hem Farsça ifadelerin tercüme ve şerhi hem de muammâların çözüm şekilleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bu düşünceden hareketle şarihin şerh yöntemi ele alınırken öncelikle Farsça metnin tercüme ve şerhi, ikinci olarak da “sanat” başlığı altında, muammâların halledildiği bölümde kullanılan amel-i tahsîlî, amel-i tekmîlî, amel-i teshîlî, amel-i tezyîlî gibi muammâ çözüm yöntemleri üzerinde durulacaktır.</p><p><strong> </strong></p>
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
11

ARSLAN, Ahmet. "Şiî Bir Mutasavvıf Olan Mûnis Ali Şâh’ın Burhânü’s-sâlikîn İsimli Eserinde Tasavvuf Müdafaası." Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, November 5, 2022. http://dx.doi.org/10.35415/sirnakifd.1177995.

Full text
Abstract:
Sünnî ve Şiî dünyada tasavvuf ve kökeni hakkında pek çok tartışma yaşanmıştır. Bu tartışmalarda tasavvufun menşeinde İslam dışı bazı düşüncelerin yer aldığı iddia edilmiştir. Mutasavvıflar da eserlerinde tasavvufun kaynağının âyet ve hadislere dayandığını ispat etmeye çalışmışlardır. Bu nedenle ilk dönem tasavvuf klasiklerinin ana fikrini, tasavvufun Sünnî düşüncenin çerçevesinde bir ilim olduğunu ispatlama gayretleri oluşturmuştur. Şiî âlimler de tasavvuf ve menşeine dair eleştirilerde bulunmuşlardır. Şiâ’da Cemâleddin el-Murtazâ er-Râzî’nin Tebsiratü’l-avâm fi ma’rifeti makâlâti’l-enâm adlı eseri, tasavvufun eleştirildiği ilk kitaplardan biri olmuştur. Şiîliğin Safevîler ile birlikte İran’ın resmi mezhebi haline gelmesiyle bölgede köklü bir geçmişe sahip tarikatlar nüfuzunu kaybetmeye başlamıştır. İran’da varlığını devam ettirmek isteyen Ni‘metullâhiyye mensupları ise hem devlet yetkilileri hem de ulemâ tarafından çıkarılan olumsuzluklarla baş etmek zorunda kalmıştır. Kaçarlar döneminde İran’da yaşayan Muhammed Ali Bihbehânî, Ni‘metullâhiyye tarikatı mensuplarına husumet besleyen âlimlerin başında gelmiştir. O, tasavvufa reddiye mahiyetinde Risâle-i Hayratiyye isimli bir eser kaleme almıştır. Bihbehânî, eserinde mutasavvıfların Sünnî olduğunu özellikle dile getirmiştir. Dolaysıyla gerçek Şiâ ile tasavvuf arasında bir ilişkinin düşünülemeyeceğini ileri sürmüştür. O, İmamlar’ın tasavvuf aleyhindeki sözlerini nakletmeyi de ihmal etmemiştir. Bihbehânî, eserinde Ni‘metullâhiyye mensuplarına özel bir parantez açarak onlar hakkında kötü ithamlarda bulunmuştur. Bu nedenle Bihbehânî, eserini özellikle Ni‘metullâhiyye tarikatı mensupları aleyhinde yazmıştır. Ni‘metullâhiyye tarikatı şeyhi olan Mûnis Ali Şâh, gerek mensup olduğu tarikat mensupları aleyhinde yazılan bir kitabın olması gerekse de tasavvufa yapılan ağır eleştirilerin İran’da devam etmesi nedeniyle tasavvufu müdafaa eden bir eser yazmıştır. Yirminci yüzyılda yaşayan Mûnis Ali Şâh döneminde İran batılı ülkelerin baskısına maruz kalmış ve Birinci Dünya Savaşı çıkmıştır. Babası Vefâ Ali Şâh ile döneminin önde gelen âlimlerinden zâhirî ve bâtınî ilimleri tahsil eden Mûnis Ali Şâh, ülkesinin içinde bulunduğu bu kötü duruma kayıtsız kalmamıştır. Siyasî partilere üye olarak gazete çıkararak ve yayınevi kurarak insanları ülkesinin maruz kaldığı duruma karşı bilinçlendirmede ön saflarda yer almıştır. Daha sonraki dönemlerde siyâsî faaliyetlerine son vermiş ve bir tarikat şeyhi olarak faaliyetlerini yürütmüştür. İlmi birikimi ve şahsiyetiyle başkent Tahran’daki hankahını her tabakadan insanların yoğun olarak uğradığı merkezlerinden biri haline getirmeyi başarmıştır. Mûnis Ali Şâh, irşad faaliyetlerinde bulunurken bazı kesimlerce tasavvuf aleyhtarlığı yapılmaya devam edilmiştir. Döneminin ileri gelen mutasavvıfı olduğundan ve ülkenin merkezinde yaşadığından tasavvuf karşıtlarıyla en fazla Mûnis Ali Şâh muhatap olmuştur. Müntesipleri ve tasavvufa meyilli insanlar da aynı nedenlerden dolayı tasavvuf hakkında akıllarında beliren sorular için ona başvurmuşlardır. Nitekim Burhânüs’sâlikîn isimli eserini sevenlerinin ısrarı üzerine yazmıştır. Araştırmalarda Safevîler’den itibaren tarikatların izlerinin İran’da silindiği dile getirilmiştir. Ni‘metullâhiyye gibi Şiîler içinde varlığını sürdürebilen tarikatlar hakkındaki çalışmalar ise ihmal edilmiştir. Ülkede hala var olan tarikat mensuplarının tasavvuf savunması önemli bir husus olduğundan Mûnis Ali Şâh’ın bu konuyu işlediği Burhânüs’sâlikîn isimli eserini incelemek tasavvuf alanındaki çalışmalara katkı sağlayabilecek bir husustur. Çünkü o, tarikat ve tasavvuf husumetinin Sünnî çevreye göre çok daha sert ve müsamahasız olan bir ortamda tarikatlara yapılan baskılara birebir şahit olmuştur. Ayrıca Mûnis Ali Şâh, yakın bir dönemde yaşadığından Şiî dünyada tasavvufa yapılan tenkit ve savunmaların hepsini dikkate alarak eserini yazmıştır. Bu bakımdan müellifin eserini incelemek, Şiâ’da yakın dönemde tasavvufa yapılan eleştirileri ve tasavvufa müdafaasında kullanılan argümanları ortaya çıkaracaktır. Çalışmanın amacı da bu iki hususu mercek altına almaktır. Müellif, eserinde tasavvufun kökeninin İslam’a dayandığını vurgulamış, Şiâ ve tasavvuf arasında bulunan husumeti kaldırmayı amaçlamıştır. Mûnis Ali Şâh, âyet, hadis ve tarih kitaplarından deliller getirerek tasavvufun kökeninin İslam’a dayandığını göstermeye çaba sarf etmiştir. Bu konuyu işlerken üzerinde durduğu en önemli mevzulardan bir tanesi sûfî kelimesidir. Mûnis, sûfî kelimesinin Hz. Peygamber zamanından önce kullanıldığını savunmuştur. Ona göre Şiî dünyada tasavvuf aleyhtarlarının en fazla kanıt gösterdikleri İmamlar’a atfedilen sözler, dikkatlice tahlil edilmemiştir. Mûnis Ali Şâh, Burhânüs’sâlikîn’de geniş bir şekilde İmamlar’ın bu sözlerini tevil etmeye gayret etmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
12

ÇAM, Süleyman. "Abdülazîz ed-Debbâğ’ın el-ibrîz Adlı Eseri Bağlamında Bazı İtikadî Görüşleri." Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, November 20, 2022. http://dx.doi.org/10.34085/buifd.1170560.

Full text
Abstract:
Milâdî 1679 tarihinde Fas’ta doğan Abdülazîz ed-Debbâğ (ö. 1132/1729), Mâlikî mezhebine mensup büyük bir âlim ve aynı zamanda Hızıriyye tarikatının kurucularından sayılan önemli bir mutasavvıftır. Gerek siyasi, gerekse de tasavvuf ve tarikatlar açısından hareketli ve canlı bir dönemde yaşayan ed-Debbâğ, genel olarak kendisini siyasi olayların dışında tutmuş, tasavvufla ilgilenmiştir. Onun hakkında malumat sahibi olunabilecek en geniş bilgi, el-İbrîz adlı eserinde bulunmaktadır. Fakat bu eser, kendisi hayatta iken kaleme alınmamış vefatından sonra öğrencisi ve müridi Ahmet b. Mübârek (ö. 1156/1743) tarafından şeyhinin görüşlerini derlemek amacıyla telif edilmiştir. Eserde, Ehl-i Sünnet düşüncesini savunan ed-Debbâğ’ın öncelikle tasavvuf olmak üzere hadis, kelâm, fıkıh ve tefsir gibi dinî ilimleri çok iyi bildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca eserde, diğer dinî ilimlerin yanında nübüvvet, büyük günah, berzah ve ahiret hayatı, cennet ve cehennem gibi kelâmî konular işlendiğinden onun itikatla ilgili bazı görüşleri bulunmaktadır. Ancak Ahmet b. Mübârek tarafından kaleme alınan bu eserde kabul edilmesi çok zor olan bazı görüşler ve yorumlar ona atfedilmiştir. Çalışmamızda el-İbrîz adlı eser bağlamında Abdülazîz ed-Debbâğ’ın velâyet ve nübüvvet, melek, cin, şeytan, cennet ve cehennem, ru’yetullah gibi bazı itikadî görüşlerine yer verilmiştir. Ayrıca müellifin, eserinde itikadî konularla ilgili ayet ve hadislere tamamen bâtınî bir bakış açısı ile yaklaştığı ve bu çerçevede aşırı bir yorum anlayışını benimsediği söylenebilir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
13

ŞAHİN, İskender. "el-Bakara 2/30’da Geçen Halife Kavramının Sûfî Yorumu Üzerine." Mizanü'l-Hak: İslami İlimler Dergisi, October 17, 2022. http://dx.doi.org/10.47502/mizan.1166749.

Full text
Abstract:
Tasavvuf, bağımsız bir ilim haline geldikten sonra zamanla kendi ıstılah havzasını oluşturmuş, onları daha da zenginleştirmiş ve böylece sahada yazılan eserlerin büyük çoğunluğunun içeriğini ıstılahlar oluşturmuştur. Söz konusu ıstılahlar değerlendirilirken genellikle Kur’ân’a müracaat edilmiş, âyetlerle ilişkilendirilmiş ve böylelikle ıstılahlar da vahiyle meşru bir zemine kavuşturulmaya çalışılmıştır. Sûfîlerin ıstılahlaştırdığı Kur’ân kavramlarından biri de “halife”dir. Tarikatların kuruluş dönemine kadar olan dönem içerisinde yazılan tasavvufi eserlerde rastlamadığımız bu kelime, sûfî anlayışı çerçevesinde ilk defa Hasan-ı Basrî (21/642) tarafından kullanılmıştır. İlk dönem mutasavvıfları arasında tasavvufi anlamıyla insanın halifeliği üzerinde pek durulmadığı anlaşılmaktadır. Halife ve hilâfetin tasavvufa ait bir terim olarak ıstılaha dönüşmesinin Gazzâlî (505/1111) ile birlikte başladığı kabul edilmektedir. Makale, Gazzâlî sonrası süreçte Bakara suresinin otuzuncu ayetinde yer alan halife kavramının sufiler tarafından hangi çerçevede ve nasıl anlaşıldığını tespit etmeyi amaçlamaktadır. Konu, ilgili sûfîlerin ileri sürdükleri görüşler tespit edilmek suretiyle ele alınacak ve değerlendirilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
14

AY, Orhan. "Tasavvufî Risâlelerden Oluşan Bir Mecmûʿa: “Tasavvuf Mecmûʿası [DİB 81023]”." Osmanlı Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, January 6, 2023. http://dx.doi.org/10.21021/osmed.1211173.

Full text
Abstract:
Tasavvuf Mecmuaları; edebiyat, tasavvuf, rüya tabirleri, ilim, tıp, folklor gibi konularda zengin içerikli malzemeler barındırdığından geleneksel kültürümüz ve edebiyatımız açısından önemli kaynaklardan sayılabilir. Buna rağmen gerek dağınık bir içeriğe sahip olmaları gerekse de mecmulardaki risâlelerden bir kısmının yazarının belli olmaması gibi nedenlerle araştırmacılar bu tür eserler üzerinde çalışma yapmaktan kaçınmaktadır. Makalemizle bu alandaki boşluğu bir nebze de olsa doldurmayı amaçladık. Diyanet İşleri Başkanlığı Yazma Eserler Kütüphanesi dewey 81023’te kayıtlı Tasavvuf Mecmûʿası’nda tasavvufî ıstılahların ve sembollerin açıklamaları, nefsin yedi mertebesinin özellikleri, kişinin rüyada gördüğü nesnelerden yola çıkarak nefis mertebelerinden hangisine sahip olduğu, süluk yolunda dikkat edilmesi gereken kurallar, bazı tarikatların zikir telkinleri ve nesep silsileleri, hakiki şeyhin özellikleri, şeyhle mürit ilişkileri gibi konular ele alınmıştır. Tasavvuf Mecmûʿası üzerine yapılan bu çalışmayla tasavvuf öğretisinin ele alındığı muhtelif yazarlara ait 23 risâlenin muhtevası kısaca özetlenmiş, mecmuanın dil ve üslup bakımından incelemesi yapılmıştır. Mecmuada geçen menkıbe ve pendnamelerin genel değerlendirmesi yapılarak yaşantı itibariyle tasavvufî yönleri bulunan kimi peygamber ve sahabenin tasavvuftaki konumları ve özellikleri hakkında bilgi verilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
15

IŞIK, Zekeriya. "Osmanlı toplumunda sûfîlerin Ramazan bayramı adet ve gelenekleri." Hitit Sosyal Bilimler Dergisi, November 19, 2022. http://dx.doi.org/10.17218/hititsbd.1162237.

Full text
Abstract:
Osmanlı İmparatorluğu’nda sûfîlerin devlet ve toplumla ilişkileri, örgütlenme biçimleri, dini ve tasavvufi anlayışları, tekke ve zaviyelerin idari, mimari, sosyal ve ekonomik yapıları vb. konularda farklı disiplinlerden bir hayli çalışmanın yapıldığı görülmektedir. Ancak sûfîlerin gerek inanç ve zihin dünyaları gerekse sosyal çevreyle olan gündelik ilişkilerine dair son derece önemli bilgiler ihtiva ettiği anlaşılan başta Ramazan ve Ramazan bayramı olmak üzere kandil geceleri, Cuma ve aşure günleri, kurban ve cenaze merasimleri gibi hususlara dair çalışmaların daha az olduğu anlaşılmaktadır. Sûfîlerin Ramazan ayına ve oruç ibadetine büyük ehemmiyet verdikleri, derin zahiri ve tasavvufi anlamlar yükledikleri nihayet Ramazan bayramını da başta oruç olmak üzere yoğun bir şekilde ibadet ve taat ile geçirdikleri bu ayın bir hasadı olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Tarikattan tarikata bazı usul ve kaideler değişmekle birlikte ortaya konulan uygulamaların ve geleneklerin anlam ve mahiyeti benzer olup aynı gayelere hizmet etmiştir. Bu nedenledir ki Ramazan bayramlarını, bayram gecesi, bayram namazı, bayramlaşma, türbe ziyaretleri, dergâhın bürokrasiye, halka ve ihvana açılması, ikramların yapılması, vaaz, sohbet, ibadet, ayin ve zikir gibi çok sayıda uygulamayı zamanla oluşan adet ve geleneği işe koşarak, manevi hissiyatın ve coşkunun olabildiğince yoğunlaştığı bir atmosferde ihya etmişlerdir. İşte bu çalışma tüm Müslüman toplumda olduğu gibi sûfîler arasında da büyük bir ehemmiyete haiz olduğu anlaşılan Ramazan bayramı olgusunu, gündelik yaşamlarına olan çok yönlü yansımalarını, bu zamanlarda kamusal alanla ve sosyal çevreyle geliştirdikleri ilişkilerin mahiyetini, gelenekselleşen adetlerini ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Konunun mahiyeti, kaynakların yetersizliği gibi etkenler çalışmanın dönemsel olarak sınırlandırılmasını zorlaştırsa da daha çok 19. yüzyıl ve sonrası esas alınmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
16

ÖZEL, Ahmet Murat. "Teşekkül Evresindeki Tarikatlarda Zühd Dönemine Özgü ve Aşırı Bulunan Bazı Uygulamalara Yaklaşım (Ebu’l-Hasan eş-Şâzelî Örneğinde)." Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, November 9, 2022. http://dx.doi.org/10.18505/cuid.1140063.

Full text
Abstract:
Hicri 2. asırda görülen ve klasik tasavvufun teşekkül etmesiyle birlikte eleştiriye konu olan bazı radikal zühd ve tevekkül uygulamaları bulunmaktadır. Bu uygulamalara, teşekkül ettikleri 6-7. asırlarda popülerleşmiş tarikatlarda nasıl bakılmaktadır? Araştırmamız bu sorunun cevabını Şâzeliyye’nin müessisi Ebu’l-Hasan eş-Şâzelî örneğinde aramaktadır. Onun sözleri ve uygulamaları, zühde ve tevekküle yoğun bir vurgu içermektedir. Yine özellikle onun erken Tunus dönemi katı bir riyazet ve mücahede içinde geçmiştir. Buna karşılık, geç Tunus döneminde ve Mısır döneminde dünya nimetleri karşısında bir tesahüle meylettiği söylenebilir. Ama bu tesahülü mutlak bir tesahül olarak ele almak yanlıştır. Onun tesahülünün belli bazı şartlara ve sınırlara sahip olduğu görülür. Bu tesahül daha ziyade giyim, yeme-içme ya da kesbe izin verme gibi, gündelik hayatın artık sıradanlaşmış hususlarında görülmektedir. Başka bir husus da bu tesahülü, muhatabının katı bir zühd uygulamasından manevi olarak yararlanamayacağı öngörüsüne bağlı olarak önermesidir. Yanı sıra onun, kesbden uzak bir tecerrüd uygulamasına ve yine azıksız yola çıkma gibi uygulamalara da görece sınırlı da olsa izin verdiği görülür. Dolayısıyla Şâzelî, dünya nimetlerine ölçüsüzce açıklık anlamında bir tesahülü önermemekte ve bazen erken dönem zahidlerine atfedilerek eleştirilen bazı radikal zühd ve tevekkül uygulamalarına da kendi tasavvuf anlayışında yer vermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
17

YILDIZ, Muhammed Ali, and Mahmut DEMİRDİL. "“Vardım Bir Gülşene” Güftesinin Kâdiriyye-Gülşenîyye Çerçevesinde İncelenmesi: Harput’ta Gülşenîyye İzleri." Sufiyye, December 18, 2022. http://dx.doi.org/10.46231/sufiyye.1195080.

Full text
Abstract:
Bir tarikat tarafından benimsenen düşünce ve uygulamalar, farklı tarikatların da zikirlerine, ayinlerine, mûsikî ve şiirlerine yansıyabilmektedir. Bu çalışma kapsamında Harput’un önemli simalarından biri olan İçmeli Sabri Çavuş, hayatı ve kaleme aldığı “Vardım Bir Gülşene” güftesi üzerinden ele alınacaktır. Kâdirî tarikatına intisap eden İçmeli Sabri Çavuş, güftesinde kullandığı birtakım ifadeler ile Gülşenîyye tarikatını çağrıştıran bir izlenim bırakmaktadır. Tasavvufi açıdan yaklaşıldığında muhtevası itibariyle dikkat çekici olan “Vardım Bir Gülşene” güftesi; Gülşenîyye tarikatının tarihsel sürecindeki gelişmeleri, uygulamaları ve metaforları yönüyle incelendiği gibi Sabri Çavuş’un divanında yer alan beyitleriyle de kıyaslanmaya çalışılmıştır. Elde edilen veriler, aynı zamanda Harput’ta Halvetîyye-Gülşenîyye izlerinin araştırılmasına da vesile olmuştur. Yapılan kaynak taramaları sonucunda, İçmeli Sabri Çavuş’un hayatı hakkında ayrıntılı bilginin yer almadığı, söz konusu güftenin de incelenmediği görülmüştür. Elde edilen bilgiler ışığında güfte; Mûsikînin gelişiminde tekkelerin rolü, bazı ifadelerin edebi metinlerde sık kullanılmasının yeri, İçmeli Sabri Çavuş’un hayatına dair birtakım ayrıntılar, Diyarbakır-Harput bölgesinin Gülşenîyye-Kâdiriyye’nin tarihsel sürecinde ihtiva ettiği önemi ve bu tarikatların uygulamaları, etkileşimleri çerçevesinde incelenmeye çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!

To the bibliography